

Boran’la yaşadığımız son yüzleşmenin üzerinden yaklaşık yirmi gün geçmişti. Sabahında eve sarhoş geldiği için ufak çaplı bir tartışma daha yaşasak da diğer günlerimiz olağanca sakin, Boran’ın evden işe, işten eve geçirerek devam etmişti. Ben ve çocuğum genel olarak burnundan getiriyorduk ama hiç itiraz etmeden ne istersek onu yapıyordu.
Ağustos ayının boğucu sıcağıyla debelenirken, evden dışarı adım atmak imkansızdı. Sadece Cesur’un kontrollerine yaptırmak için hastaneye gidip geliyorduk. Cehennemden beter sıcak karşısında sanki tepemde odun sobası geziniyordu.
“Dayanamıyorum.” Diyerek tekrar duş almak için çocuğu Lal’in kucağına bıraktığım sırada dış kapının açılma sesiyle duraksayıp kaşlarımı çatarak Cemile hanıma döndüm. Bir misafir beklemiyorduk.
Bakışlarımdan anlayan Cemile hanım “Ben bakayım hanımım.” Diyerek çıktı. Bende dayanmayarak peşinden gittiğimde daha iki saat önce işe giden Boran’ın geri döndüğünü gördüm.
Adımları direk bana yöneldi. “Hazırlan çıkıyoruz.” Diyerek bir açıklama yapmadan direk emir verdiğinde kollarımız birbirine bağlayıp “Nereye?” diye sordum.
“Sen hazırlan, yanına birkaç üst al. Bu akşam dönmeyeceğiz.” Cemile hanıma döndü. “Cesur’da size emanet. Lale hanımdan izin aldım Lal’de burada kalacak.” Kaşlarım daha çok çatılırken “Oğlumu neden bırakıyoruz.” Dedim.
“Çünkü işimiz var Dila, hadi hazırlan.” Yeniden talimatlarını Cemile hanıma iletirken beni resmen bakışlarıyla kovalamıştı. Bir açıklama yapacağa benzemiyordu. Ağır adımlarla merdivenleri çıkmaya başladım. “Kapıdaki koruma sayısını arttırdım. Devran’da yanlarında olacak. Bir şey olursa direk Devran’a iletin.”
“Tabi ağam.” Kapıya ulaştığımda omzumun üzerinden tekrar ona baktım. Hayır kötü bir şey varmış gibi değildi ama anlamsızdı tavrı. Neyse diyerek odaya girip hızlıca küçük bir valiz hazırladım hem kendim hem de onun için. Üstümü de değiştirip saçlarımı belime saldım. Yüzümü hafif bir makyaj yapıp ayakkabılarımı girdikten sonra kol çantamı da alarak çıktım.
Boran olduğu yerde Cesur’la bekliyordu. “Ben gelene kadar evin reisi sensin oğlum, ona göre.” Cesur onu gördüğü gibi sevinçle yerinde zırlıyordu. Aşağı indiğimde oğlumu kollarının arasından alıp kucakladım. Boynuna uzun bir öpücük koyarak vedalaştım oğlumla. “Dolapta zaten yedekte sütleri vardı, yetmezse özel mamadan verirsiniz.” Diyerek Cemile hanımı güzelce tembihledikten sonra Boran önde ben arkadan çıktık. Araç hazır bir şekilde kapıda bekliyordu. Beraber bindik ve sessizce yola koyulduk. Oğlumuzu ardımızda bırakacak kadar önemli olan neydi merak ediyordum. Yaklaşık yarım saat yol gittikten sonra geniş arazilerin içinden geçerek çok büyük bir otelin önünde durduk.
“Burası neresi?” diyerek merakla otelin önüne gelene kadar etrafıma bakındım. Daha inşaatı bitmemiş haldeydi ama şimdiden çok güzeldi. “Babanla ortaklaşa yaptığımız otel.” Diyerek Boran Otelin on kapısında istop etti ve anahtarı üstünde bırakarak çıktı. Benim kapımda biri tarafından açıldığında çantamı uzanıp öyle çıktım. Adam hemen elimdeki küçük valizi alarak “Odanızı hazır, oraya bırakmamı ister misiniz?” diye sordu gereğinden fazla nezaket içeren bir tavırla.
Boran onu onaylayarak gönderdi. Aracı başka bir görevli alıp başka yere götürdü. Kapıdan içeri girmeden önce Boran “Bekle.” Diyerek yanıma geldi ve parmaklarını parmaklarıma geçirdi. Tek kaşımı kaldırarak gözlerinin içine baktığımda “Çalışanların önünde didişmeyeceksin herhalde benimle.” Diyerek sahte bir gülümsemeyle sırıttı.
Bir şey demedim. Yürümesine eşlik ederek içeri girdik. Etrafta inşaat işçileri cirit atıyordu. Bir yıl içerinde bu kadar büyük bir otel yapmak kolay olmamalıydı. Boran’ı fark eden çalışanlar saygıyla onu selamlarken “Beni neden getirdin buraya Boran?” dedim sessiz bir şekilde.
“Mimarlığını yapmak istediğini söylemiştin, vazgeçtin mi yoksa?” dedi, adımlarım aniden durduğunda ufak çaplı bir şok yaşıyordum. Benimle birlikte oda durmak zorunda kalırken “Ciddi misin?” diye sordum inanamayarak.
“Ben ciddiyim, seni işe almak istiyorum. Tabi sende istersen. Ha dersin ki ben evde oturacağım, çocuğumu büyüteceğim. Koca parası yiyeceğim. Bir şey demem saygı duyarım.”
“Senin de işine o gelir değil mi?” dedim ama istemsizce gülümsüyordum. Boranda gülümsedi, bakışları yüzümde dolanırken iç çekti. “Yani ama sen nasıl istersen. Merak etme hakkettiğin maaşın on katını veririm.”
“Hadi ya, ne kadarmış maaşım?” dedim başımı hafifçe eğerek. “Ne kadar istersen?” dedi, gözlerinin içi parlamıştı. “Bunu düşüneceğim.” Diyerek yeniden yürümeye başladım.
“Düşün bakalım Dila hanım.” Diyen Boran tıpış tıpış yanımda yürümeye devam etti. İnanılmaz derecede mutlu hissediyordum. Boran bana oteli gezdirirken beynimin içinden milyonlarca fikir geçiyordu. İçim kıpır kıpırdı. Telefonumla her yerin görüntüsünü videoya alarak ilerledim. Yaklaşık iki saatin sonunda ayaklarımın acısıyla duraksadım. “Çok büyük bu otel.” Dedim yorgun bir şekilde.
“Evet, o yüzden kalmak istedim. Kalan kısmını da yarın gezeriz. Acelemiz yok nasıl olsa. Şehrin hatta ülkenin en iyisi olsun istiyorum Dila ve en önemli kısmını sana teslim ediyorum. Yapabilirsin değil mi?” işte şimdi benimle bir patron gibi konuşuyordu.
“Kuşkun mu var.” Dedim duraksadığımız koridorun duvarına hafifçe yaslanırken. Başını hayır anlamında iki yana salladı. “Yok ama Cesur’u göz önünde bulundurmamız gerekiyor.”
Ben çocuğumla da ilgilenirdim işimi de yapardım. Kolay olmayacaktı ama yapmak istiyordum. “Hallederiz.” Diyerek gülümsedim. “Bu işi yapmak istiyorum. Eğer en iyisi olacaksa bunu benim yapmam gerekiyor.”
“Öyleyse kabul ediyorsun.” Diyerek bana elini uzattığında gülerek elini sıktım. “Sizinle çalışmayı kabul ediyorum Boran bey.” Boran avuçlarına aldığı elimi daha sıkı tutarak kendine çektiğinde, sırtımı duvardan ayırmıştı. Ciddileşerek yutkundum. “Ne yapıyorsunuz Boran bey, ben sizin çalışanınızım?” dedim yalandan bir tavırla telaşlanarak.
“Sen benim karımsın.”
“Eski karın.” Diyerek elimi çektim. Sonrada arkamı dönerek yürümeye başladım. Boran sert bir nefes vererek peşimden gelirken “Hazırladıkları oda kaçıncı katta?” diye sordum. “Bu binada kalmayacağız.” Diyerek durmamı sağladı. “Ek bir alan daha var, iki tatil evinden oluşuyor. Biri sizin aile için yapıldı biride bizim için.” Öylemi dercesine dudaklarımı büzdüm. Boran asansöre yönlendirdi bizi ve tekrar alt kata indik.
İnşaat işleri de paydos etmişlerdi. Boran’ın yönlendirmesiyle otelden çıktık ve etrafında dolanarak çiçeklerle süslenmiş bir bahçeye girdik. Ağaçların arasında kalan bir villanın bahçesine girdiğimizde yüzümdeki şaşkınlığa engel olamadım. Çok güzeldi ve otel gibi inşaat halinde değildi. “Burası çok güzel.” Diyerek Boran’ın elini bıraktığım gibi çiçeklerin arasına daldım ve koparmadan kokladım. O kadar güzel kokuyorlardı ki.
“Bu ev senin.” Dedi Boran. Bu gün için beni fazlasıyla şoka soktuğu yetmezmiş gibi, birde milyonluk evin bana mı ait olduğunu söylüyordu. “İstersen buraya taşınabilir?” bunu sorar gibi söylemişti.
“Çok isterim.” Derken heyecandan ne yapacağımı bilemedim ve koşarak Boran’ın boynuna sarıldım. Boran sıkıca belimi kavrarken “Bunu neye borçluyuz?” dedim. Bu gün yine farklı bir Boran’la tanışıyordum.
“Kendimce özür dilemeye çalışıyorum.” Diye fısıldadı kulağıma doğru. “Seni mutlu etmek istiyorum.”
Boran aramıza ördüğü duvarlardan birini darmaduman ederken bir yanım beni bir kez daha kırmasından ödü kopuyordu. Yavaşça odan ayrıldım, beni bıraktı. Adımları eve yönlendirdim.
Ev üstte üç kat, altta bir kat olacak şekilde toplamda dört katlıydı ve ilk katta bizi direk büyük bir salon karşılıyordu. Giriş tarafında geniş bir mutfak vardı. Hemen dönemecinde aşağı inen bir merdiven duruyordu. İkinci katta üç ayrı oda daha vardı. En üstte Boran’ın hazırlattığı yatak odası ve çalışma ofisi vardı. Yatak odasının çatısının yarısı camdan oluşuyordu. Evi heyecanla öyle çabuk gezmiştim ki, Bora’n peşimden gelmekten yorulmuş bir şekilde alta geldiğimizde pes ederek kapalı havuzun başında durdu. Havuzu görmek sevincimi ikiye kalırken “Artık yazı duşun altında geçirmezsin.” Dedi Boran yorgun bir sesle. Bana şu an dünyaları vermiş kadar mutluydum.
Havuzun kenarına eğilerek parmakları suya değdirdim. “Yüzme biliyor musun?”
“Tabi ki de biliyorum, Arslan öğretmişti.” Dedim ama söylediğime anında pişman oldum. Ne diye Arslan demiştim şimdi? Biliyorum deyip neden geçmiyordum.
Boran tepkisiz bir halde olduğu yerde bakışlarını ayaklarına düşürüp derin bir nefes aldığında yüzümdeki gülümseme anında soldu. Tüm güzel anların içine sıçmaktan keyif alıyorduk sanki. “Aç mısın?” diye sordu, konuyu değiştirmek istemişti. İşime gelmişti ama gerilmiştim bir kere. “Açım ama yüzmek istiyorum.” Dedim.
“Yemek yiyelim sonra yüzersin.”
“Mayom yok.” Dedim, çocuk gibi dudaklarımı büzmüştüm. “Çıplak gir.” Yok artık! İşine gelirdi tabi!”
“İç çamaşırlarımla girerim.” Dedim kaşlarım çatılırken. Boran omuzlarını gererek dikleştiğinde yavaşça kalktım. “Dolapta aldım bir iki parça bir şey.” Dedi. “Denersin.” Çıplak girmemi istediği için mi söylememişti. “Nasıl çıkarcı bir adamsın.” Diyerek kızdım. “Tek derdin beni çıplak görüp altına almak.”
“Öyle mi düşünüyorsun?” kaşları çatılmış, omuzları iyice gerilmişti. “Bir senedir sana elimi bile sürmedim ve sen bana bunu mu diyorsun?”
“Beter ol.” Dedim ve arkamı dönerek yürümeye başladığım sırada Boran tam yanından geçip gidecekken beni önce bileğimden yakalayıp çekti daha sonra göğsüne çarpan bedenimi belimden kavradığı gibi kaldırdı. “Boran, bırak ne yapıyorsun.”
Boran dudaklarımdan bir çığlık savrulurken beni sertçe havuza attı. Bedenim suyun altına hızla gömülüp aynı hızla yükseldiğinde bir balık gibi çırpınarak suyun yüzeyine çıktım. Boran o sırada göleğini ve telefonu çıkarıp kenara atmıştı. Benim telefonum neyse ki çantamdaydı.
“Sen manyak mısın?” diyerek nefes nefese bağırdığımda Boran ayakkabıları da çıkarıp havuza atladı. Onun iri cüssesi yüzünden havuzun suları etrafa çekilirken o daha suyun yüzeyine çıkmadan ayaklarımdan çekildim ve tekrar suyun altına girdim.
Yüzün Boran’ın yüzünün önüne geldiğinde çırpınarak ondan kurtulmaya çalıştım. Bacaklarımı bacaklarının arasına almıştı. Delirmişti herhalde. Suyun altında ikimizde nefessiz kalana kadar boğuşurken bizi sonunda suyun yüzeyine çıkardım. Korkuyla kollarımı boynuna sararken “Delirdin mi Boran?” dedim soluk soluğa. “Delirdim.” Diyerek vücudumu havuzun kenarına ittirdi. Islak saçlarını geriye doğru atarken sırtımı mermerlere yaslayarak nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Her an beni tekrar suyun altına sokacakmış gibi bakıyordu. “Manyak herif.1 diyerek bana yaklaştığı sırada ona su fırlattım. “Ne yapsam suçlu oluyorum.” Dedi suçlayıcı bir şekilde. “Seni altıma almak istesem alırdım. Bana karşı çıkamayacağını en az sende benim kadar iyi biliyorsun Dila ama yapmadım. Seni hiçbir şeye zorlamadım. Zorlamama da gerek yok. Emin ol birkaç dokunuşla seni istediğim gibi yönlendirebilirdim.”
“Kendine çok güveniyorsun.” Dedim, yüzüme düşen saçları sertçe geriye doğru atarken. “Hayır sadece seni tanıyorum.” Dedi boğuk bir sesle. “Sen benden daha cüretkar bir kadınsın Dila. O dağ evinde yaşadıklarımızı hiçbir kadın kaldıramayacakken sen seve seve yaptın.”
Sözleriyle usulca yutkundum. O anlar peşi sıra gözlerimin önünde yer edinirken çığlıklarımı ve inmelerimi yeniden duyar gibi oldum. “Susar mısın lütfen.” Diyerek dişlerimi birbirine geçirdim. “Asıl yanıp tutuşan sensin.” Dedi. Vücudumdan ateşler yükseliyordu sanki. “Sen istiyorsun ki ben seni çekip alayım. Guruna da yediremediğin için bunu zorla yapayım istiyorsun.”
“Saçmalıyorsun.” Diyerek başımı iki yana salladım ve güldüm. “İtiraf etmek neden bu kadar zor senin için?” diye fısıldadı. “Sensin asıl yanıp tutuşan.” Dedim karşı çıkarak. “Şu an beni manipüle etmeye çalışıyorsun.”
“Ben sana zaten yanıp tutuşuyorum Dila hanım.” sesi boğuk ve karanlıktı. “Bunu itiraf etmek zor değil benim için ama sen itiraf etmediğin sürece, aynı ateşin içinde ayrı ayrı yanacağız.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 98.97k Okunma |
4.97k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |