

Boran’ın kollarındaydım. İri bedenin altında, başı göğsüme yaslıydı. Kulağı tam kalbimin üzerinde olduğu için her nefes alışımda benimle birlikte başı da kalkıyordu. Saat gecenin üçüydü, sarhoşluğumun bedenimdeki hafif etkisinden olsa gerek şapşallığım hala üzerimdeydi ve Boran yorgunluktan hareket dahi edemezken ben heyecandan ne yapacağımı bilemiyordum. Yastığın etrafına saçtığı saçlarımı bir kenarıma toplayarak yüzümü havaya kaldırdım ve derin bir nefes alarak gülümsedim.
Sonunda tekrardan aynı yatağın içinde ve onun kolları arasındaydım. Her şeye rağmen ve yıkılmamış tüm duvarlarla birlikte. Kırgınlık ve kızgınlıklarımızla yan yanaydık.
Boran karnıma doladığı kollarıyla bana nefes aldırmaması bile hoşuma gidiyordu. “Senden nefret etmek istemiyorum Boran ağa.” Diye fısıldadım, beni duymadığını bilsem de. Ellerimi saçlarına daldırarak saç uçlarını parmaklarıma doladım. “Seni sevmek nasıl olur, biliyorum.”
Her şeyimle onundum. Hayatım onundu, geleceğim onundu. Bedenim onundu, aldığım ve verdiğim nefes dahi onundu. Geriye bir tek kalbim kalmıştı ve onu da almakla kararlıydı. Tüm direnişime ve nefretime rağmen onu seveceğimi biliyordu. “Seni sevmemeyi de beceremiyorum ki.”
Arslan’a rağmen üstelik.
Yaşamayan bilemezdi. Sevdiğin adamın kardeşinin karısı olmak ne demek, yaşamadan hiç kimse bilemezdi. Çaresizliğin esir aldığı göz bebeklerimi tavana diktiğim sırada Boran’ın saçlarını okşayan ellerimde durdu. Göğsüm bu kez daha fazla şişerken dolan gözlerimi kırpıştırdım.
Ne olursa olsun unutmam imkansızdı. Ben Arslan’ı çok sevmiştim, çok emek vermiştim. On yılım sadece Arslan’dan ibaretti ve o şimdi yoktu. Kayıp gitmişti kollarımın arasından. Son nefesini şu an kardeşine sarılmış kollarımda vermişti.
Nefes alma ihtiyacıyla yanıp tutuştum ve belki de Boran’dan kaçmak istedim. Onu bu kadar isteyip, yakınlaştıktan sonra neden bu kadar pişman oluyordum ki! Vicdanımla kalbim arasında sıkılıp kalıyordum her seferinde.
Boran’ın iri bedeninin altından yavaşça çıktığımda yatağın ucuna kaydım ve titrek nefeslerle beraber en yakınımda duran tişörtüne uzanıp çıplak vücuduma geçirdim. Boran kollarının arsından çıkmamla huzursuzca kıpırdanmıştı. O uyanmadan kalktım ve sarsak adımlarla odadan çıktım. Önce salona geçip bir şarap şişesi daha aldım ve mutfağa geçerek sandalyelerden birine oturdum.
Şarabı bardağa doldururken gözlerim boşluktaydı sanki.
Boran onun kardeşi olmasaydı belki de sevmek bu kadar zor olmazdı.
Arslan’a karşı hissettiğim vicdan azabı sırtımda bir yük gibi her daim benimleydi. Şarabımdan büyük bir yudum alırken telefonumdan bir şarkı açtım ve o kocaman sessizliğe kaybolmaktan kendimi kurtarmaya çalıştım.
Daha şimdiden Boran’ı özlemiştim. Şarabımdan bir yudum daha aldım. Gözlerimin içi sızlıyordu sanki. Ayaklarımı sandalyeden indirip çıplak ayaklarımı yere bastırdım. Şarabımı yanıma alarak tekrar yukarı çıktığımda Boran yatakta yoktu. Gözlerimi açık balkon kapısına çevirdim ve oraya yürüdüm. Boran oradaydı. Sırtı dönük bir şekilde sigara içiyordu. Ardımdan hemen kalkmış olmalıydı. Kapıdan çıktığım gibi arkasında durana kadar yürüdüm. Çıplak sırtıyla karşı karşıya geldiğimde, geldiğimi bilmesine rağmen yüzünü bana çevirmemişti. Bir adım daha attım ve dudaklarımı sırtına bastırdım. Anında kaskatı kesilirken kollarımı bir elimde şarap bardağı bir elimde şarap şişesiyle kollarımı ona doladım. Sigarasının dumanını havaya üflerken “İyice şarapçı oldun Dila hanım.” Dedi, durgundu sesi. İstemsizce sırtında kıkırdadım. “Sarhoş olmak istiyorum.” Diye fısıldadım. Başını salladığı hissettim. “Bende.” Derken sesi yorgundu. Kollarımı ona daha sıkı sardığımda sigarasından son bir duman alarak balkon kenarında ezdi ve aşağı attı. Beni kendine çekip önüne aldığında “Neden sarhoş olmak istiyorsun?” diye sordum kısık bir sesle. Gözlerinde gördüğüm şey beni de gözlerimde olan şeyle aynıydı. “Seninle aynı sebepten galiba.” Dediğinde sertçe yutkundum.
Benimle aynı pişmanlığı yaşıyordu. Arslan en az benim kadar onunda aşamadığı bir konuydu. Boran elimdeki şarap şişesini alarak yere oturduğunda bende aynı şekilde karşısına oturdum. Bacaklarımı bacaklarının arasına uzatırken şişeden kocaman bir yudum aldı, ama tatmin olmadı ve şişeyi kafasına dikti. Onunla birlikte bende bir yudum aldım. “Nasıl aşacağız Boran?”
“Bilmiyorum.”
“Acı çekiyorsun.” Hafifçe güldü. Sende benim kadar can çekiyorsun. “Buna değersin.” Diye fısıldadı başını bankonun cam kapısına yaslayıp. Artık geri dönüşü olmayacak kadar bağlıydık birbirimize. Bir oğlumuz bile vardı ama birbirimize bağladığımız ipler boynumuza da dolanmıştı sanki. “Bildiğim tek bir şey var Dila, seni sevmekten asla vazgeçmedim. Vazgeçemiyorum. Nasıl bir cehennemde olduğumu tahmin edemezsin. Her ihtimali düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Eğer Arslan ölmeseydi ve siz şu an evli olsaydınız ben kafayı yerdim. Böyle düşündüğüm için kendimden iğreniyorum ama engel olamıyorum. Ben bu dünyaya sığamazdım ve her halükarda o gece bir Safir oğlu ölmüş olurdu.”
Dikkatlice ve sessizce onu dinliyordum. “Sonra şu anı düşünüyorum. Ölmüş abimin evleneceği kadına kocalık yapıyorum. Bu daha iğrenç bir durum. Kendimden daha çok nefret ediyorum. Bize her olasılıkta da çıkmaz sokağa giriyorum.”
“Böyle olsun istemezdin.” Dedim, göz göze geldik ve bilinmez bir bakışla karşılaştığım için gözlerinde tutuklu kaldım. “Sen nasıl olsun isterdin?” diye sordu şarabımdan biraz daha içerken. Nasıl der gibi kaşlarımı kaldırdığımda “O gece hangimiz ölsün isterdin Dila?”
Bu artık zor bir soruydu benim için. Bir yıl önce sorsa onu söylerdim. Çünkü ben Arslan için kendi canımı da verirdim. “Ben ne isterdim biliyor musun?” derken burukça gülümsedim. Merakla kaşının birini kaldırdı. “Ben isterdim ki, beni gördüğün o ilk zamanda karşıma çık, beni sevdiğini söyle. İnan bunu çok isterdim. Kaderimin sana yazılı olduğunu biliyorum artık. Yolum senin yoluna denk gelsin diye böyle çizildi. Çok zor biliyorum, bu şekilde olması o kadar iğrenç ki! O yüzden çok isterdim on yıl önce Arslan’ı değil de seninle karşı karşıya gelmeyi. Bana o zaman beni sevdiğini söylemeni çok isterdim, Çünkü bende seni severdim.”
“Severdin?” diye sorduğunda tereddüt etmeden başımı salladım. “Severdim, çünkü seni sevmemek imkansız bir şey.”
“Seni sevmek kadar imkansız değil.”
Haklıydı ama biz tüm imkansızlıklara rağmen şu an karşı karşıyaydık. Yaslandığım yerden yavaşça doğrulup emekleyerek ona doğru gittim. Beni hemen kucağına çekerken başımı omzuna yaslayıp boynundan öptüm. “Artık imkansız değil, bak yanındayım.”
“Yanımdasın?” diye tekrarladığında boynundan bir kez daha öptüm. “Yanındayım fakat ne olursun artık üzme beni. Canımı yakma Boran. Her şey yeterince zorken birde sen yokuş olma bize”
“Öyle mi yapıyorum?” diye sorunca başımı kaldırıp çatık kaşlarla yüzüne baktım. “Eee yuh, beni cehenneme sokup sokup çıkarıyorsun.” Dedim isyan edercesine. Boran kahkaha attı ve çenemden tuttu. “Zorunluklarım var biliyorsun ve sen her şeyden önce Safir gelinisin Dila. Biliyorum bir şeyler değişsin istiyorsun ama o kadar kolay değil. Yüz yıldır canları gibi korudukları kanunları es geçmek hepimizi mahveder.”
“Sen istersen yaparsın.” Dedim, gözlerimde çocuksu bir ifade yer edinmişti. Boran dudaklarındaki gülümsemeyi silmeden gözlerime uzun uzun baktı. “Mevzu bahis sevdiklerimin canıysa, önceliğim onları korumak olur Dila. Önceliğim sensin, oğlumun bile önündesin. Benim canımdan daha kıymetli senin canın. Sonra oğlum var artık, sonra ailem sonra senin ailen. Mevzu aileyi korumak, mevzu sevdiklerini yaşatmak. Ben bir can daha kaybetmeyeceğim Dila, abimi gözlerimin önünde vurdular. Hepimizin içinde aldılar canını, ben bir kez daha bu kadar güçsüz duruma düşmeyeceğim.”
“Her şeyi omuzlarına yük edinemezsin.” Diyerek karşı çıktığımda, çenemden tutarak kendine çekti. “Ben aşiretin başıyım ve ailem benim sırtıma yük olmaz. Ailemi korumak benin görevim.”
Herkesi koruyamazdı. Kabul etmiyordu ama hepimiz sırtına binmiş yüklerdik. “Bildiğinden vazgeçmeyeceksin değil mi?” diyerek nefesimi dışarı verdiğimde beni dibine kadar çekti. Dudaklarımı dudaklarına yasladığımda alkolün kokusunu daha ağır bir şekilde hissettim. Boran bacağımın birini diğer yanına aldığında eli çıplak kalçamı kavramıştı. Tişörtünün içinden geçerek tenime değen parmaklarıyla sertçe soluklandım. “Sevdiklerimden vazgeçmeyeceğim.” Diye düzeltti beni. “Senden vazgeçmeyeceğim.”
“Umarım.” Diyerek dudaklarından öptüm ve geri çekildim. “Bir kez daha benden vazgeçersen vururum seni.”
Güldü. “Vurmazsan karım değilsin değilsin.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 98.97k Okunma |
4.97k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |