

Bu bölümü Lal’den okuyacaksınız ama çok uzun olmayacak, çünkü onlara ait kitabın büyüsü bozulsun istemiyorum. Lal ve Devran için ayrı bir kitap yazılacak, kurgu o kadar güzel olacak ki, inanamazsınız. Sadece şu an kitabın ismine karar veremedim. Sizden den Lal ve Devran’nın kitabı için isim önerileri bekliyorum. Sizce kitabın ismi ne olmalı?
LAL’DEN
“Cesur.” Diye fısıldadığımın küçük yiyenimin kulağıma delip geçen ağlama sesiyle ne yapacağımı bilemezken, odanın içinde bir sağa bir sola dönerek Cesur kucağımda sallamaya başladım. Cemile hanım daha yeni onu bana teslim ederek uyumaya gitmişti. Kadın çok yorgundu ve kaldırmaya gönlüm razı gelmiyordu.
“Teyzem niye ağlıyorsun, altın temiz. Karnın tok. Neden uyumuyorsun?” Büyük ihtimalle ablamın kokusunu arıyordu, onu bulamadıkça da hırçınlaşıyordu. Ağlaması gittikçe şiddetlenirken güçsüz kollarımla Cesur’u taşımakta daha zor bir hal almıştı. “Teyzem, ne olursun ağlama. Lütfen ağlama.”
Ben ne anlardım ki çocuk bakmaktan, nasıl susturacaktım onu. Sinirden göz yaşlarıma hakim olamadım ve Cesur’la birlikte bende istemsizce ağlamaya başladım. “Cesur, canım ağlama. Lütfen ağlama teyzem.” En iyisi Cemile hanımı uyandırmaktı, yoksa ağlamaktan ateşi çıkacaktı artık çocuğun. Cesur tek başıma bırakmayacağım için kucağımda Cesur’la birlikte odadan çıktığımda havanın sıcaklığı yüzünden terden ıslanan ensemi havalandırmak için kıvırcık saçlarımı geriye doğru atıp Cesur’un başını göğsüme yasladım. Cemile hanımın kaldığı oda bahçedeydi, evin içinde olmadığı için dışarı çıkmadan önce Cesur’un üzerine hafif bir şey örttüm. Saat gecenin dördüydü, her yer karanlık ve sessizdi. Ve o sessizliğin içinde duyulan tek şey benim ve Cesur’un ağlama sessizdi.
Bahçeye çıktığımızda ışığı açtım bir yere takılıp düşmemek için. Tam o sırada dış kapının açıldığını duydum ve bahçenin ortasında durarak tedirgince kapıya baktım. Dışarda bir ton adam ve Devran abi vardı. Kimsenin giremeyeceğine emin olsam da istemsizce tedirgin olmuştum. Demir miydi yoksa?
Ama Devran abi izin vermezdi. Canı pahasına korurdu beni.
Kapıya kilitlenen kara gözlerim bir çift kehribar yeşili gözle karşılaştığında göğsümde biriken nefesi sertçe dışarı verdim. “Devran abi?” diyerek korkumun yerini rahatlama aldığında Devran abi kehribar gözlerini kıstı, o gözlerini kıstığında gözlerinin etrafını saran gür kirpikleri birbirine karışmıştı. “Lal?” dedi oda, kaşlarını çattı. “Ne oldu, niye ağlıyorsun?”
“Cusur.” Diyerek yutkundum. “Susmuyor, ağlıyor, uyumuyor. Ben ona bakamadım. Çocuk nasıl bakılır bilmiyorum.”
Devran abi kapıdan uzattığı başını izin var mı dergi bir bakışla, içeri girmek için izin istediğin de, onayımı da beklemişti. Başımı hafifçe aşağı yukarı sallayarak onu onayladığımda kapıyı itekleyerek içeri girdi ve bahçe kapısını ardından kapattı. Cesur o kadar huysuzdu ki, onu tutmakta zorlandığım sırada Devran abi yanımıza geldi. Kucağımdaki Cesur’un yüzünü ellerinin arasına alırken “Çünkü sende çocuksun.” Dedi, gözlerini gözlerime dikmişti ve ben aramızdaki en az otuz santimlik boy farkından dolayı başımı yukarı kaldırmak zorunda kalmıştım. Daha on üç yaşında bir çocuktum ve evleneceğim adam benden tam dokuz yaş büyük, abi dediğim adamdı.
Bana çocuksun deyişiyle sertçe yutkunduğumda, çatık kaşları olabildiğine daha çok çatılmıştı. “Çocuk?” diyerek omuzlarımı dikleştirirken ağır ağır başını aşağı yukarı salladı. “Çocuksun.”
Evlenmemiz için şart koştuklarında çocuk olmam birçoğunun umurunda olmamıştı. “Kardeşimsin.” Diye fısıldadı ardından. Cesur’u tutamayacağımı anlamış olacak ki, onu kollarımın arasından çekip almıştı. Cesur sanki bana inat ağlamış gibi onun kucağına gittiği an susmuştu. Belki babasına benzetmişti. Çünkü Devran Boran enişteye benziyordu. Boyları hemen hemen aynı, bakışları duruşları birebirdi. Sadece onun gözlerinde daha çok yeşil, dibi görülmeyen bir orman vardı. Olduğum yerde durmaya devam ettim, ufacık boyumla en küçük kardeşinden bile yaş ve yaş küçük olduğumu biliyordu.
Göğsümde, kehribar yeşili gözlerine bakmanın ızdırabıyla bir şeyler eğilip büküldüğünde ellerimi iki yana bırakarak, elbisemin eteklerini avuçlarımın arasına aldım. Canımı neyin yaktığını bile bilmiyordum ama tıpkı onun gibi sesimi ayarladım, bu zor olmuştu ama yapmıştım. “Sende abimsin, Devran abi!”
Ve bunun bizim en büyük yalanımız olduğunu daha o an, o yaşımda, o çocuk aklımla biliyordum.
Ne ben onun kardeşiydim ne o benim abim.
Ama bu bizim en büyük sınavımız olacaktı.
Kaderimiz yazılmıştı. Bizden izinsiz.
Ben ondan kaçtıkça o çarpıp duracaktım.
O bana duvar ördükçe, kendine hapis edecekti.
Sadece o an bunu fark etmedik.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 98.97k Okunma |
4.97k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |