Yorgunluktan öteydi onun ki, kanından bir parça gitmişti ve o bunun bedelini ödetmek istiyordu. Katilin belirsizliği hepimizden daha çok onu kahrediyordu. “Boran.” Dedim gözlerine bakarak. “Senin şu an ölmeye hakkın yok.”
“Keşke ben ölseydim.” Dudağının kenarına yıkıcı bir gülümseme dokunmuştu. “O gece keşke beni vursalardı.”
Arslan yerine Boran ölseydi ne kadar mutlu olurdum bilmiyorum ama eğer vurulan Arslan değil de Boran olsaydı, Arslan Boran’ın intikamını almak için ölene kadar önüne gelen herkesi öldürürdü ve biz yine kavuşamayacaktık.
Çünkü Arslan aklıyla değil duygularıyla hareket ederdi. Sormaz, sorgulamaz, planlamazdı. Önüne gelen her aşireti kendine düşman eder, yeri yerinden ederdi. Boran öyle değildi, öfkesini kontrol ediyordu. Doğru olan neyse onu yapıyordu. Araştırıyordu, aşiretlerin kapısına dayandığında silahına dayanmamıştı, önce sormuştu, soruşturmuştu.
“Bu Arslan’ın ömrünü en fazla bir ay uzatırdı Boran Safir.” Dedim yutkunarak. Alışkanlıktan dolayı yine abi kelimesini söylememiştim. “Arslan senin kanını yerde bırakmamak için her şeyi yapardı.
Boran bakışlarına düşen gölgeyle birlikle belime uzandığında parmakları ceketinden içeri girmiş ve çıplak tenime dokunmuştu. “Abi.” Dedi, diğer eliyle ceketini üzerimden çıkarırken. “Arslan abi!” sesi uyarıcıydı. Tenime değen buz gibi elleri yüzünden odağımı kaybetmiştim. Parmakları belimden yukarı tırmandığında “Sırtı da yok bu elbisenin.” Demişti şaşkın bir şekilde. Tepkisine gülmemek için dudaklarımı ısırmak zorunda kaldım.
Gözleri boynumdan aşağı düştü ve göğüslerime dokundu. Sırtı açık diye sutyenimi çıkarmıştım ve elbisenin ince kumaşından dolayı göğüslerimin şekli belirgin bir şekilde ortadaydı. Elleri sırtımda duraksadığında “Sutyenin yok.” Demişti.
Kehribarları yeşil bir göle dönmüştü. “Giyinme kabinin de kalmış olmalı.” Dedim nefesimi verirken. Dokunuşları ruhumu acıtıyordu. Nefes alamıyordum.
Boran yavaşça bacaklarımın arasına yerleşirken sırtımı yatağa doğru ittirmişti. “Boran.” Diye inledim, uyarıcı bir sesle. “Sadece karıma biraz dokunmak istiyorum.” Diye fısıldadı üzerime doğru yerleşirken. “Ama ben istemiyorum.”
“Seni vururum.” Diye hatırlattığımda kısa bir gülüş geçti dudaklarından. Gülüşünün güzelliği karşısında nutkum tutulmuş bir şekilde gözlerimi kırpıştırdım. Boran sonuna kadar açılan bacaklarıma hayranlıkla bakarken yüzümü teğet geçerek boynuma sokuldu ve kışkırtıcı bir sesle “Titriyorsun.” Dedi. “Silahı bu titreyen ellerle nasıl tutacaksın güzelim?”
O söyleyene kadar titrediğimin farkında değildim. Tam cevap verecekken dudaklarını boynuma bastırmasıyla kaskatı kesildim. Köprücük kemiğimin üzerine indi ve oraya dudaklarıyla sömürmeye başladı.
Elleri yukarı doğru tırmanırken elbisemi de yanında getirmişti. Saten kumaş vücudumdan kayıyordu. “Dila.” Dedi Boran, iştahla yediği boynumdan ayrılmadan. “Teninin tadı var, kokusu var.”
Gözlerimi sıkıca kapattım. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Vücudum istemsizce onun esiri olmuştu, engel olamıyordum. Ayrıca o benim kocamdı, bana dokunmasını engellediğim duyulursa babam beni kendi elleriyle öldürürdü.
Boran dudaklarıyla yaptığı işkenceyi iki göğsümün arasına götürdüğünde ellerimle altımdaki çarşafı sıktım. Hemen sonrasında dudağı zaten kumaşın üzerinden göğsüme dokunmuştu. Göğsümün ucunu dudaklarının arasına aldığında inleyerek kafamı geriye attım. Sırtım yay gibi gerildi ve soluk soluğa gözlerimi araladım.
Boran tam olarak yüzüme bakıyordu. Yüzünde keyifli bir gülümseme vardı. Üzerindeki beyaz gömleği kırış kırış olmuştu. Benim aksime onun giyinik oluşu içimi az da olsa rahatlatıyordu. Çok ileri gitmeyeceğini düşünüyordum. “Hoşuna gitti mi?” diye sordu, karanlık bir sesle.
Ne söyleyeceğimi bilemeyerek sertçe yutkundum. Boran zaten kumaşın üzerinden bir kez daha göğsümü ağzına aldığında, diğer göğsümle de eli ilgilenmişti. Avucunun arasına aldığı dolgun göğsümü ellerinin arasında ezerek beni yerle bir ettiğinde vücudunun altında kıvranarak ve inleyerek ellerimi saçlarına götürdüm.
Koyu kumral saçlarını çekiştirdim ama aynı zamanda göğsüme ona doğru ittirmiştim. Vücudumun verdiği tepkiler hiç normal değildi. Boran boşta kalan eliyle kalçamı avucunun arasına alıp sıktığında nefes nefese “Boran.” Dedim. Göğüslerimin taş gibi olduğunu hissedebiliyordum. “İyi değilim Boran.”
Kendimi ona her an teslim edecek kıvama gelmiştim. Durması gerekiyordu. Boran belimi sararak sırtımı yataktan ayırdığında “Daha başlamadım.” Dedi. Beni kucağına yerleştirmişti. Ellerimi göğsüne yasladım. “Dur lütfen.” Diye yalvardım, vücudum tam tersini isterken. “Hazır değilim, dur.”
“Vücudun tam tersini söylüyor.” Gözleri şişen göğüslerime kaymıştı. Saten kumaş yüzünden çıplaklıktan farkım kalmamıştı. Ellerimi dudaklarına yasladım ve konuşmasına izin vermedim. “Lütfen, yalvarırım dur.”
“Tamam, seni zorlamayacağım.” Önce dudağının üzerindeki ellerimden öptü daha sonra elbisenin düşen askısını düzeltip omzumdan öptü. “Daha ölmedik, buradayız.”
Teşekkür edercesine gülümserken yavaşça üzerinden kalktım ve elbiseyi düzelterek yataktan çıktım. Boran hayranlıkla gözlerini üzerimde gezdirmeye devam etti.
“Yarın bir yemeğe katılacağız. Şatafatlı sosyetikler olur büyük ihtimalle, ona göre giyinirsin.”
Tamam dercesine başımı salladığımda “Bu elbise dışında her şeyi giyebilirsin.” Dedi, uyarıcı bir sesle.
“Ya bunu giymek istersem.” Diye meydan okuduğumda dudağının kenarı tehlikeli bir şekilde yana doğru kıvrıldı. “Elbiseyi üzerinde parçalarken sana yapacaklarımı düşünürüm.”
Bir an olduğum yerde, ona ağzım açık bir şekilde bakakaldım. Arsız herifin tekiydi. Ne utanması vardı nede arlanması. Vereceğim her cevabın onu kışkırtacağını bildiğim için sessizce giyinme dolabına dönüp içinden bir eşofman takımı çıkardım. Boran ezici bakışları arasında banyoya giderken “Karşımda giyinmeni istiyorum.” Demesiyle duraksadım ve çatık kaşlarla yüzümü yüzüne çevirdim. “Sen benim karımsın. Bana alışmanı istiyorum.”
“Hayır.” Derken yutkundum. Ters bir şey söylemek istemiyordum. Beni açık açık babanın evine geri gönderirim diye tehdit ederken oldukça ciddiydi. “Buna daha hazır değilim.”
“Hiçbir zaman hazır olmayacaksın.” Dedi belirsiz bir ses tonuyla. Doğru söylüyordu, tenime değen ellerini kabul edemiyordum. Bakışları hala midemi bulandırıyordu. “Neden zorluyorsun o zaman?”
“Çünkü benden başka yolun yok.” Çıplak ayaklarımla daldığım dikenli bir yolsun Boran Safir.
Arslan için sırt çevirdiğim ailemin evinden senin için kovulmuştum. Ayakkabılarımı ben çıkarmıştım ama yolumu ben seçmemiştim.
“Ölüm var.” Derken sertçe yutkundum. “Ve orda bekleyenim var. O yol senin yolundan çok daha güzel.”
“Öldürecek misin kendini?” derken aramıza bir duvar yerleştirmişti. Tuğlalarını eline ben veriyordum, o da örüyordu. “Karım olmaktansa ölmeyi mi tercih ediyorsun?”
“Bu ölmek değil.” Diye fısıldadım, gözlerim dolu doluydu. “Kavuşmak.”
Boran bardağı taşıran son damlayla yerinden fırladığında bir adım geriye gittim. Gözü dönmüş bir şekilde makyaj masasına doğru yürüdü ve çekmelerden birini açtı. İçinden çıkardığı silahla birlikte yanıma geldiğinde elimi zorla elinin arasına aldı. “Al.” Dedi silahı elimi tutuştururken. “Öldür kendini.” Kehribar gözleri kızıl renkte yansıyordu. “Bende dokunurken midemin bulandığı kadından kurtulmuş olurum.”
Benden iğrendiğini açık açık dile getirirken kırgınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. “Sana bayılıyor muyum sanıyorsun Dila! Sana dokundum ama seni öpmedim. Midem bulansa da sana dokundum, çünkü abim sana dokunmamıştır diye sana dokunabildim ama seni öpmedim.” Gözlerini dudaklarıma indirdi ve yüzünü tiksintiyle buruşturdu. “Abimin dokunduğu yere dokunamadım.” Gözlerimden akan yaşlarla bulanık bir şekilde gözlerinden çektim gözlerimi.
“Bana eziyet olan şey sana eziyet olmasın diye elimden geleni yaptım. Hiçbir kadına nazik davranmadığım kadar nazik davrandım sana.” Silahın metalik soğuğunu avuçlarımın arasına alırken bir adım geriye daha düştüm. “Kendimden nefret ettim.” Titreyen ellerime bakarken güldü. “Ölmek mi istiyorsun, öl o zaman!”
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
90.85k Okunma |
4.83k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |