
Gülümsemem daha da genişlediğinde beni arabasına yerleştirdi. “Niye sırıtıyorsun, Senin şu an benimle kavga edip, bağırıp çağırman gerekmiyordu?” Emniyet kemerimi bağlarken başımı iki yana sallayıp sırıttım. “Şu an arkadaşım için mutlu oluyorum, seninle evde kavga edeceğiz.”
Başımı arkaya yaslayıp gözlerimi kapattığımda dudağının kenarında küçük bir gülümseme görmüştüm. Dakikalar sonrasında onun evinin önündeydik. O bana in demeden indim ve ondan önce evine doğru yürüdüm. Kapıyı açtığı gibi ayağımdaki çizmeleri çıkarmak için eğildim ama başım döndüğü için neredeyse yere düşecektim. “Bekle.” Rüzgar beni tuttu ve sırtımı duvara verdi. Çıplak omuzlarımda soğuk duvarı hissetmek titrememe sebep olurken Rüzgar önümde eğildi. Çizmelerimin fermuarlarını aşağı doğru çekerken nefesimi tuttum ve gözlerimi ona indirdim. Elbisem dizimin üzerindeydi. Çizmeyle elbise arasında on santim kadar fark fardı.
Açıkta kalan tenime nefesi dokunuyordu. Sersemlemiş bir şekilde onu izlemeye devam ettim. Fermuarın açılma sesi sessizliğimize de ikiye ayırmıştı. Çizmelerimi topuklarından çekip çıkarırken omuzlarına tutunmak zorunda kaldığımda başını kaldırdı. Saçlarım yüzüne dökülmesin diye sol omzumda topladım. Kalbimin dört bir nala koşuyordu. Çizmelerimi çıkardığında hemen kalkmadı. Bileğine dokundu ve derdin bir nefes aldı. “Bacaklarını mı kırsam, bensiz bir yere gitmene engel olmak için.” Ciddi olmadığını düşünerek sırıttım. “Beni tutmana yeterli değil bence.” Diye karşılık verdim. Bileğimdeki elleri hafifçe yukarı doğru yol aldı. “Ne yapmalıyım o zaman?” Bana mı soruyordu? Kalbim tenime dokunduğu yerlerde atıyordu. Kafam yerinde değildi. Asla sağlıklı düşünmüyordum. “Bilmem.” Dedim, dudaklarımı büzerek. “Ne yapabilirsin ki?” Bunun bir meydan okuma olduğunu anladığında, gözlerinin karardığını gördüm. Yavaşça doğrulduğunda, nefesimi tutarak duvara yaslandım. “Sana yapacaklarımı bir bilsen, ardına bakmadan çoktan koşmaya başlardın.” Bir elini belime dolarken, diğer eliyle yüzümü kavramıştı. “Senden korkmuyorum.” Ama sana yenik düşen kalbimden çok korkuyorum.
Belimdeki ellerini sıktığında parmak uçlarımda yükseldim. Ona yaklaştığımı hissettiğinde gözlerini hemen aralamıştı. “Her yerdesin.” Diye fısıldadım. “Bir anda hayatımın tam ortasına yerleştin ve ben başımı nereye çevirsem sadece seni görüyorum.” Kalbim hiç iyi durumda değildi. Aramızdaki gerilim, ip incecik bir iple ayrılmıştı. Bir adım sonrası en çok beni yaralayacaktı fakat kendimi ondan uzaklaştırmak imkansız hale gelmişti. “Ve ben sana alışıyorum.” Gözlerine hüzünle baktım. “Bir gün, baktığım yerde olmama ihtimalini…” durdum. Derin bir nefes daha aldım. Biraz daha yaklaştım. Dudaklarım dudaklarının üzerindeydi neredeyse. Olmazlara vuruluyordum. “Sevmiyorum.”
Rüzgar usulca dudaklarının üzerindeki dudaklarıma dokunurken ateşe dokunduğumu sandım. “Sarhoşsun.” Dedi dudaklarımın arasına. “Durman gerekiyor.” Öyleydi ama şu an sonrasını düşünecek kadar akıllı değildim. “Seninle kavga etmek istemiyorum.” Diye cevapladım onu. “Seni sev…” Rüzgar sözlerimi dudaklarıma kapanarak keserken, sırtımı duvara çarptı.
Dudakları dudaklarımı arasına kaydığında, düşmemek için omuzlarına tutundum. Başım çok fena dönüyordu. Gözlerimi kapattım ve kazağının kumaşını avuçlarımın arasına alıp ezdim. Saçlarına dokunmak istiyordum. Öpüşüne beceriksiz bir şekilde karşılık verirken parmaklarımı omuzlarından saçlarına kaldırdım. Bunu yaparken boyuna yetişmek için parmak uçlarımda yükselmek zorunda kalmıştım. Saçlarına dokundum, parmaklarım kumral saçlarının arasına karışırken kalbimin korkunç sesi kulaklarımda çınlıyordu. “Beni deli ediyorsun.” Dediğini duydum varla yok arasında bir sesle. Fısıltıdan ibaret bir sesle. Saniyelik duraksamış ve gözlerimin içine bakmıştı. Nefes nefeseydik. “Sende beni deli ediyorsun Rüzgar Karahanlı.”
Sarhoştum, yarın bu yaptıklarımdan kesinlikle pişmanlık duyacaktım. Felaketime sarılıyordum. Başımı yana çevirip, hayranlıkla felaketimi izledim. Rüzgar yavaşça sırtımı duvardan ayırdı ve beni kucağına alarak öpmeye devam etti. Bacaklarımı beline sardım. Salona yürüdü ve deri koltuklardan birine oturdu. Bir an olsun ayrılmadı dudaklarını dudaklarımdan. Kucağına yerleşirken elbisem yukarı doğru çıkmıştı. Düzeltmek için uğraşmadım. Saçlarımı bir omzumda toplayıp kazağının eteklerinden tutup yukarı çektim. “Adacık.” Diye fısıldadı, uyarı dolu bir sesle. Durmadım ve çıkardım kafasından kazağını. Göğsüne dokundum, kasları ellerimin altındaydı. Nefesim kesilmişti resmen. İstemsizce dudaklarımı dişlediğimde Rüzgar’ın bakışları biraz daha karardı. Bir eliyle yüzümü kavrayıp yeniden kendine çekerken diğer eli bacaklarıma inmişti. Ellerini tenimde hissetmek titrememe neden olurken dudakları yeniden dudaklarımın içine yerleşmişti. Elleri çıplak bacaklarımda usulca dolanırken çıplak omuzlarına tırnaklarımı geçirdim. Elinin eteğimden altından geçerek kalçama kadar çıktığını hissederken durmam için bağırmaya başlayan iç sesimi duymazdan gelmeye devam ettim. Durman gerektiğini bende biliyordum ama aklım bunu yapabilecek kadar aklı başında değildi.
Kalçamı avcunun arasına alıp sıktığında “Rüzgar.” Diye inledim. Sesim onun durmasına neden olurken ellerimi göğsüne koyup soluklandım. İkimizde yolunu kaybetmiş bir sersem gibiydik. “Dur.” Derken hızlıca ondan ayrıldım ve kucağından kalktım. Beni durdurmadı ve yaptığımız şeye devam etmeye zorlamadı. Sersemlemiş bir şekilde bir iki adım geriye gittim. Salonun bir köşesinde pahalı şarap şişeleri duruyordu. Onlara doğru yürüdüm. Aklım başında değildi. “Ne yapıyorsun Adacık.”
“Bu geceyi yarın hatırlamak istemiyorum.” Diye fısıldadım, şaraplardan birini açıp kafama diktim. Rüzgar kanepeye oturdu ve sadece beni izledi. Durdurmayı denemedi. Duruşu güçlüydü. Başını ardına yasladı ve gözlerini üzerime dikti. “Emir’le barıştınız mı?” diye sordum, sanki az önce hiç bir şey olmamış gibi. Kendimce konuyu değiştirmeye çalııyordum. “Biz Emir’le hiçbir zaman küsmeyiz Ada, Hele bir kız için! Asla!”
“Ama benim için onu dövdün.” Dedim. Sözleri beni gücendirmişti. Bir kız mıydım hala onun için. Ne bekliyordum ki! “Senin için değil, senin yüzünden dayak yedi.” Diyerek, bakışlarını sertleştirdi. Elimdeki şarap şişesini biraz daha yudumladım. Kafamın içinde artık göz gözü görmüyordu. “Yeter artık içme.” Dedi sert bir sesle.
“Sanane.” Derken ona doğru yürüdüm. “Seni ne ilgilendiriyorum ki!” Biraz daha içtim. Daha şişe ağzımın içindeyken tutup çektiğini hissettim. Bir gayretle şişeyi tutmaya çalıştığımda içindeki şarabı komple üzerime dökülmesine neden olmuştum. Rüzgar şişeyi alıp salonun bir tarafına fırlattı ve paramparça etti şişeyi. “Elbisem…” dedim, bacaklarım kadar dökülmüştü içindekiler. Rüzgar tekrar yerine oturdu ve sinirle nefesini dışarı verdi. Sinirle ellerimi saçlarına geçirdim. “Ne yaptığını sanıyosun?” Öfkeyle üzerine doğru eğilip işaret parmağımı ona yönelttiğimde, elimden tutuğu gibi kendine çekmişti. “Bırak beni!”
“Kapa çeneni!” derken beni tutmaya çalışıyordu. “Kendine gel artık. Yarın hatırlamak istemeyeceğin şeyler yapmaya devam ediyorsun.” Az önce bu geceyi hatırlamak istemiyorum demiştim, ona mı kızmıştı. Canını mı sıkmıştı sözlerim? O yüzden mi canımı yakmak istemişti?
“Herhangi bir kızın sözlerini bu kadar umursamaman gerekiyor.” Diye fısıldadım. Çırpınmayı bırakmıştım. Konuşmasını bekliyordum. “Umurumda bile değilsin.”
“Neden peşimden geldin o zaman?” diye meydan okumaya devam ettim. Koltuğunda o alta ben üstümdeydim neredeyse. İki kolumu sıkıca tutuyordu. Elbisem yukarı doğru çıkmıştı ve her tarafım şarap kokuyordu. Yüzümü buruşturmadan edemedim. Bu kesinlikle ben değildim. “Canım öyle istediği için.” Diye fısıldadı, umursamaz görünmeye çalışırken. “Canın çıksın emi.” Diye bağırdım kendime hakim olamayarak. Bağırışım onu şaşırtırken, sinirle üzerine çıktım ve kucağına yerleştim. “Senin yüzünden bu haldeyim ben.” Şaşkınlıkla beni izliyordu. “Ben, bile bile sana yeniliyorum görmüyor musun?”
Sessiz kaldı. Başını geriye yatırdı ve alnını ovaladı. Sessizliği sinirimi daha da bozdu. “Senden nefret ediyorum.”
“Umarım ediyorsun.” Diye cevapladı beni. Ondan nefret etmemi mi istiyordu? “Neden böylesin.” Derken yüzüne yaklaştım ve saçlarını ellerimin arasına aldım. Kucağında yarı çıplak bir halde duruyordum ve o hiçbir şey yapmıyordu. “Neden hep canımı yakmak için uğraşıyorsun?”
“Ben buyum.” Dedi kayıtsız bir şekilde. Başımı iki yana salladım ve biraz daha yaklaştım. “Biliyorum, sen Rüzgar’ın ama bende Ada’yım. Ve bu hikaye de ne Ada yıkılacak nede Rüzgar dinecek.”
“Rüzgar hiçbir zaman dinmeyecek.” Diye tekrarladı beni. “Ama sen paramparça olacaksın.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 10.26k Okunma |
460 Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |