34. Bölüm

33. Katilin Oğlu

Dilan Özçelik
dilanzclk

 

 

 

Paramparçaydım. Yastığa koyduğum başımda yıkık bir şehir, binlerce ölü vardı. Paramparçaydım, çünkü daha çok küçük yaşta annemi toprağın altına koymuştum. Her ne kadar nefes alıyor olsa da, babamda annemle birlikte kendini gömmüştü aynı mezarın içine. Ben zaten paramparçaydım Rüzgar Karahanlı, Bende en az senin kadar yapayalnızdım.

 

Gözlerimi araladığımda Rüzgar Karahanlı’nın odasında tek başımaydım. Gün daha doğmamıştı. Gece yaşananlar teker teker gözlerimin önüne gelirken yavaşça doğruldum ve ağrıyan başıma parmaklarımı bastırdım. Başım çok ağrıyordu. Kendimi soktuğum durumdan dolayı asla affetmeyecektim. Üzerimdeki pikeden kurtulduğum gibi hala aynı kıyafetlerle olduğumu görüp derin bir nefes aldım. Üzerimi değiştirmemişti neyse ki ama çok kötü kokuyordum. Muhtemelen pis koktuğum için yanıma yaklaşmamıştı. Aceleyle yataktan çıktım ve odasındaki banyoya yürüdüm. Banyoya girmeden önce onun dolabından bir alt ve üst parça almak zorunda kaldım. Üzerimdeki elbiseyle kapıdan dışarı çıkamazdım.

 

Rüzgar’ın varlığına dair bir ses yoktu. Banyoya girdikten sonra her ihtimale karşı kapıyı kilitledim ve öyle duş aldım. Kıyafetleri çok bol olmuştu ama elimde başka bir seçenek olmadığı için giymek zorundaydım. Saçlarımı kuruladıktan sonra banyosundan çıktım ve baş ucumdaki telefon ve çantamı alarak odasını terk ettim. Hiç ses yoktu, beni evine getirip kendisi nereye gitmişti acaba? Hemen bir taksi durağını arayıp evin adresini verdim.

 

 

Taksiyi beklerken telefonuma gelen bildirimleri kontrol ettiğimde dört saat öncesinden attığı mesajını fark ettim. Saatlerdir evinde tek başına mıydım? Söylenerek mesajını okudum.

 

-Sakın evden ayrılma. Ben gelene kadarda kimseye kapıyı açma. Sözümü dinle Adacık, sonuçlarına karışmam.

 

Tabi ki de dinlemeyecektim. Paşam benle yapamadığını başkasıyla yapmaya gitmişti ve bende onu evinde mi bekleyecektim? Taksi geldiği gibi evimin adresini verdim ve mesajını görüldü de bıraktım. Beni kontrol altında tutabilmek için elinden geleni yapıyordu ama nafileydi. Evimizin sokağına vardığımızda taksiciye ücretini vererek, arabadan çıktım. Gün yavaş yavaş doğmaya başlamıştı. Hava buz gibiydi. Ceketim yanımda olmadığı için çok üşüyordum. Koşar adımlarla eve yürüdüm. Kapının önünde bekleyen polisler, araçlarının içinde uyuyorlardı. Onlara fark ettirmeden önlerinden geçip hızlıca eve girdim. Bu saatte eve geldiğimi görmelerinden çekinmiştim. Kapıyı ardımdan kilitleyerek içeri yürüdüğümde evim tüm ışıklarının kapalı olduğunu fark ederek duraksadım. Hırsız girme ihtimaline karşı babam nöbetteyken her zaman salonun ışığını açık bırakırdım. Dün evden çıkmadan öncede ışıkları açık bıraktığıma emindim. Temkinli adımlarla salona yürüdüm, görünürde kimse yoktu fakat bodrum katından küçük ışık sızmaları vardı. Dikkatimi bodrum katına yönlendirdiğimde yabancı erkek sesleri geliyordu. Hırsız mı girmişti?

 

“Allah kahretsin.” Diye fısıldadım. Bodrum katında önemli mallar vardı. Sessiz adımlarla bodruma inen kapıya yaklaştım. “Malların hepsi yüklendi efendim.” Dediğini duydum birinin. “Özgür Demir gelmeden çıkalım hemen.” Duyduklarım karşısında hızlıca dışardaki polislere haber vermek için geldiğim gibi koşarak dış kapıya yöneldim. Babam o malların çok önemli olduğunu söylemişti. Engel olmalıydım. Polisler nasıl fark etmemişti. Yoksa uyumuyorlardı da, başlarına bir şey mi gelmişti. Her ihtimale karşı babamın numarasını da ararken, tir tir titreyen kalbime elimi bastırdım. Telaş yapmamalıydım. Kendimi dışarı attığım gibi derin bir nefes alırken, polis arabasına yürüdüm. Tahmin ettiğim gibi polis memurları kendilerinde değillerdi. Herhangi bir darp izi yoktu, baygınlardı. ”Kızım.” O sırada telefonu açan babama titreyen sesimle konuşmaya çalıştım. “Baba, çabuk gelmen lazım. Evimizde birileri var. Depoya koyduğun malları götürüyorlar. Polis memurları da kendilerinde değiller.”

 

“Sen evde misin?” Diyen babamın sesindeki korku, kalp atışlarımın daha da hızlanmasına neden olurken, birinin elimdeki telefonu çekip almasıyla beni sürüklemesi bir oldu. “Baba.” Diye bağırdım var gücümle. “Baba, yardım et!” Beni sürükleyen adam telefonu kırıp parçalamıştı. “Bırak beni.” Diye bağırdım. “İmdat! Yardım edin.” Adam o kadar güçlüydü ki, beni tek koluyla ardında sürüklüyordu. “Sana beni bırak dedim. Seni pişman edeceğim. Sen benim kim olduğumu biliyor musun?”

 

Dehşete kapılmıştım. Sokakta hiç kimse yoktu. Adam beni eve tekrardan soktuğunda, ağzından tek kelime çıkmıyordu. “Yalvarırım beni bırak.” Babama birde evlat acısını yükleyemezdim. “Ne olursun…” Salona girdiğimiz gibi beni birinin ayaklarının önüne atmıştı. “Özgür Demir’in kızı, Ada Demir efendim.”

 

“Bizde seni bekliyorduk.” Diyen sese doğru başımı kaldırdım. Şu an etrafımda bir sürü takım elbiseli adam vardı, hepsinin elinde silah vardı. Onlardan kurtulmam imkansızdı. “Seni evde görmemek bizi üzmüştü Ada Demir.”

 

Adamın gözleri yeşilin en koyu tonuna sahipti. Bataklığı andıran bakışları gözlerimin dolmasına neden olurken sürünerek ayaklarının dibinden uzaklaşmaya çalıştım. “Sen kimsin?” diye fısıldadım, dehşet içindeydim. “Beni nerden tanıyorsun?”

 

Adam kötü bir kahkaha atarak üzerime eğildi. “Beni tanımıyor musun?” Başımı iki yana salarken onunla hiçbir yerde karşılaşmadığıma emindim. Rüyamda bile göremeyeceğim kadar tehlikeli bir yüze sahipti. “Hadi ya, neredeyse kayınbaban olacaktım. Beni nasıl tanımazsın.” Ne saçmalıyordu bu manyak?

 

Adamın sözlerine bir anlam veremezken, üzerime biraz daha eğilip, elini uzattı. “Sinan Karahanlı küçük kız.” Karahanlı mı?

 

Duyduğuma inanmadım, belki de inanmak istemedim. “Rüzgar’ın babası.” Bu kadarı çok fazlaydı. Bu kadarını yapmış olamazdı. “Biraz acıttı galiba.” Diyen Sinan Karahanlı zevkten dört köşe olmuş bir şekilde kahkaha attı. Uzattığı eline nefretle baktığımdan dolayı doğruldu ve ellerini cebine koyarak benden uzaklaştı. Az önce beni sürükleyen adama doğru “Rüzgar’ı çağırın, kızla ne yapacağına o karar versin.” Demiş ve adamı göndermişti.

 

Rüzgar Karahanlı, felaketim.

 

Kendimi bin bir parçaya bölmek istiyordum. Böyle bir aptallığı nasıl yapmıştım? Nasıl bu kadar kanmıştım ona. Yaptığı her şey, o mallara ulaşmak içindi miydi? Bu yüzden miydi peşimden ayrılmamasının nedeni. Kalbimin bu kadar acımasını normal değildi. “Neden?” diye fısıldadım, Sinan Karahanlı’ya doğru. Oğlunun gözlerinden daha koyu yeşile sahip gözlerini yüzüme çevirdi, Fırat’ın gözleri de tıpkı onun gibiydi. Zehirli bir ormanı andırıyordu. “Neden bu malların peşindesiniz?”

 

“Çünkü bana aitler.” Demişti Sinan Karahanlı. O an babamın sözlerini hatırladım ve dünya bugün ikinci kez başıma yıkıldı. Babam malların annemin katiline ait olduğunu söylemişti. Onu yakalamaya çalışırken el koydukları mallardı. “Sen...” diye fısıldadım titreyen sesimle. Aklımı yetiriyordun galiba. Aklımdan geçenleri duyuyormuşçasına “Evet, anneni ben vurdum.” Demişti tükürür gibi. Sinan Karahanlı annemin katiliydi. Rüzgar Karahanlı da onun oğluydu.

Bölüm : 25.11.2024 01:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...