
Konuşmak istiyordum. Bağırmak, çağırmak istiyordum. Karşımdaki adamı bin bir parçaya bölmek istiyordum, Tıpkı bizi paramparça ettiği gibi bende onu darmadağın etmek istiyordum. “Niyetim babanı vurmaktı ama kısmet anneneymiş.”
“Aşağılık herif.” Derken nefretle bağırdım. Yerimden hızla kalkıp üzerine atladığımda etrafındaki korumalar hemen önüne atlamışlardı. “Bende seni öldüreceğim.” Ellerimle ona uzanmaya çalıştıkça gülüyordu. Ona ulaşamayacağımdan, gücümün ona yetmeyeceğinden o kadar emindi ki! “Şerefsiz köpek...”
Aramıza giren korumanın birinin belindeki silaha uzanıp çekip aldığımda, kahkahası kesilmişti. “Gülsene şimdi...” derken bir dakika bile düşünmeden silahı Sinan Karahanlı’ya uzattım ve tetiğe dokundum. Fakat kurşun silahtan çıkmadan hemen önce biri kolumu havaya kaldırdı ve sıktığım kurşun Sinan Karahanlı yerine, yanındaki adamlardan birinin koluna saplandı. “Bırak.” Diye bağırdım, beni tutan kişiye. Korumaları Sinan Karahanlı’nın önüne çoktan siper olmuşlardı. “Bırak dedim sana…” öfkeyle yüzümü beni tutan kişiye çevirdiğimde onu gördüm. Bileğimi sımsıkı tutuyordu. “Senide öldüreceğim…” diye fısıldadım, mavi yeşil gözlerin sahibine. “Yemin ederim ki senide yaşatmayacağım Rüzgar Karahanlı.”
Rüzgar silahı zorla elimden aldığında, bir eline iki bileğimi de sığdırmıştı. “Kapa çeneni polisin kızı.” Diye bağırmıştı, beni burada gördüğü için öfkesi gözlerinde alev alevdi. “Geç kaldın oğlum, küçük kız neredeyse öldürecekti babanı.” Sinan Karahlı’nın gözlerine bakmak bile midemi bulandırıyordu. Benden bunu beklemiyor olacak ki, neşesinin yerini korku almıştı. “Öldüreceğim seni.” Diye fısıldadım ona bir daha saldırmak için Rüzgar’ın elleri arasında çırpınırken. “Kimse sizi elimden alamayacak.”
“Kes sesini.” Rüzgar Karahanlı öfkeyle beni sarstığında nefret dolu bakışlarımı ona çevirdim. Onunda sırası gelecekti. “Sizde toplanın artık. Silah sesini birileri muhakkak şikayet edecek. Gitmemiz gerekiyor.”
“Kız ne olacak?” Diye soran babasına “Onunla ben ilgileneceğim. Limana geçmemiz gerekiyor. Kaptan seni bekliyor.” Demişti. Sinan Karahanlı oğlunu dinleyerek, adamlarına emirler yağdırırken Rüzgar benden aldığı silahı beline yerleştirdi. Beni önden yürütüp evden çıkardığında herkes bodrum katına yönelip arka kapıdan çıkmıştı. Beni arabasına sokana kadar Sinan Karahanlı’ya ulaşmaya çalıştım fakat nafileydi. “Beni de mi öldüreceksin?” dedim, ona dünyanın en iğrenç varlığıymış gibi bakmaya devam ederken. “Baban annemi, sen de beni mi öldüreceksin Rüzgar Karahanlı?”
“Sana evden çıkma dedim, dinlemedin.” Diye bağırmıştı var gücüyle gaza yüklenirken. “Sonuçlarına katlanırsın, dedim yine dinlemedin.” O kadar kızgındı ki, “Şimdi sonuçlarına katlanacaksın.”
“Öyle mi?” diye bağırdım tıpkı onun gibi. “Benimle oyun oynadın be sen!” Alayla güldüm. “Nasıl yaptın ya? Nasıl! Baban annemin katili ve sen bana yaklaştın, evime kadar girdin! Beni öptün. Ben annemin katilinin oğlunun yatağına kadar girdim, ona yenildim. Düşmanıma sarıldım.” Kendimden de tiksiniyordum. “Bu kadar büyük oynayamazsın!” Aptallık bendeydi.
“Neden ya, neden?” O kadar yıkık bir haldeydim ki! “Oynadığım oyunun büyüklüğünü tahmin bile edemezsin Polisin kızı.” Hızlı gidiyordu. Bizi takip eden araçlar ona yetişmeye çalışsa da nafileydi. “O kadar şeref yoksunu adamsın ki! Yapacaklarınızı ben tahmin edemedim, kusuruma bakma.” Saniyelik gözlerini yoldan çekti ve gözlerimin içine baktı. Mümkünmüş gibi hızını artırmaya devam ederken “Kapa çeneni.” Diye hırladı. Sinirle güldüm. “Şerefsizsin.” Diye tekrarladım. “Babanın oğlusun, sende onun gibi şeref yoksunu adi herifin tekisin.”
“Ada…” ismimi sayılı zamanlarda ağzına alırdı. Direksiyonu tutan ellerindeki boğumlar belirgin haldeydi. “Yemin ederim…” dedi her şeye rağmen gözlerini yoldan ayırıp gözlerimin içine bakarken. “Yemin ederim ki bu işi bittiğinde, bu sözlerinin her birinin hesabını vereceksin.”
“Ya sen hala beni tehdit edebileceğini mi sanıyorsun?” Dalga geçiyordu benimle galiba. Beni ciddiyetle süzdü ama mecburen önüne döndü. “Tehdit olmadığını sen benden daha iyi biliyorsun.” Bu iş bittiğinde hapiste olacaktı, bana asla ulaşamayacaktı. Babam bir şekilde kurtaracaktı beni ama onu ve babasını kimse kurtaramayacaktı. Limana vardığımızda, arkamızdan gelen araçlar peşi sıra aşağı inmeye başladılar. Rüzgar’a baktım. O hala aracın içindeydi. Ne olacaktı şimdi?
Sinan Karahanlı’da meydanda gözüktüğünde, malları yükledikleri kamyonlar onları bekleyen teknenin önüne kadar gitmişti. Yaklaşık yirmi adam Sinan Karahanlı’nın etrafını sarmış, etten bir duvar örmüşlerdi. Rüzgar’da onunla birlikte mi kaçacaktı yurt dışına?
Adamları malları tekneye yüklemeye başladıklarında, Rüzgar göz ucuyla bir babasına bir bana baktı. “Neden yaptın bana bunu?” derin bir nefes aldım. Gözlerim doldu. Annemin katili gözlerimin önündeydi ama ben hiçbir şey yapamıyordum. Kabus gibiydi. “Yaşaman için.” Dedi derin bir sessizlikle.
“Yaşamam için mi?” Yüzüme bakmıyordu. Artık sadece babasını göz hapsine almıştı. Sinan Karahanlı’da ara ara bizi bakıyor sonra onun için daha önemli olan mallarını kontrol ediyordu. “Arabanın içinden çıkmayacaksın. Duydun mu beni? Yer yerinden oynasa da çıkmayacaksın!”
Yüzüme baktı, anlaşılmaz bir ifadeyle gözlerimin içine dikti gözlerini. Onu dinleyemeyeceğimi biliyor olmalıydı. Canım pahasına da olsa Sinan Karahanlı’yi öldürecektim. Başımı iki yanıma salladığımda Rüzgar sinirle çenemi kavradı ve yüzümü yüzüne doğru yaklaştırdı. “Ölmek mi istiyorsun?” Diye kükredi yüzüme. İçinden bir aslan çıkmıştı sanki. “Evet.” Diye bağırdım tıpkı onun gibi. “Ama önce babanı sonra seni öldüreceğim.”
“Sinan Karahanlı senin öldürebileceğin biri değil polisin kızı.” Çenemdeki ellerinin baskısını biraz daha sertleştirdi. “O adamı öldürmek, yer altını dünyasına dokunmak demek.”
“Ne demek istiyorsun?” diye fısıldadım. “Sinan Karahanlı, yer altının sahibi. Bir ton köpeğin babası. Köpeklerin sahibine bir şey olursa, yemekleri sen olursun.” Aramızda bir santimden az bir mesafede duraksadı. “Sana yapacaklarını tahmin bile edemezsin.”
“Umurumda mı sanıyorsun?” dedim korkusuz görünmeye çalışırken. Başını iki yana salladı ve beni bıraktı. Penceresini yarıya kadar indirip babasının adamlarından birini yanına çağırıp bir şeyler söyledi ve gönderdi. İri yarı adam geri geldiğinde elinde ip vardı. Rüzgar arabadan çıktı ve adamın verdiği iple benim olduğum tarafa yürüdü. Kapıyı açıp beni içinden çıkardığında ne yapacağını anlayıp bağırıp çağırmaya başladım. Adam ona yardım etmek istediğinde “Sakın ona dokunayım deme!” diye bağırdı adama keskin bir ses tonuyla. Adam hemen benden uzaklaştı. “Bırak beni Rüzgar Karahanlı!” dedim nefret dolu bir sesle. “Sende bana dokunamazsın.”
“Dün gece dokunmam için yanıp tutuşuyordun.” Ellerimi arkamda toplayıp beni arabasına yasladı. Yüzüm arabaya sırtım ona dönük bir şekilde beni kıskacına aldığında, ipi bileklerime dolamaya başlamıştı. Babası uzaktan bizi izliyordu. “Dün düşmanımdın, şimdi katilim. Tiksintiyle adamı süzdüm. “Rahat dur.” “
Rüzgar, ellerimi bağladıktan sonra kolumdan tutarak kendine çevirdi. “Bana başka bir yol bırakmıyorsun.” Derken, yüzüme düşen saçlarımı omuzumdan geri atmış ve sırıtmıştı. Kısaca beni süzdü. “Kıyafetlerim yakışmış.” Dediğinde başımı yüzüne geçirmek istemiştim. Tekrar arabasının kapısını açtı ve beni resmen içeri attı. Arabanın kapılarını da kilitlediğinde, çıkamayacağıma emin bir şekilde sırıttı. Ona da tıpkı babasına baktığım gibi tiksintiyle baktım.
Adamlar kamyondaki malları tekneye yüklemeyi bitirmişti. Artık toparlanıyorlardı. Rüzgar babasının hemen arkasında duruyordu. Sinan Karahanlı yüzündeki zafer gülümsemesiyle, oğluna gururlu bir bakış attı. Kendisi aylardır yurt dışındaydı ve oğlu beni kandırarak kaybettiklerini yeniden ona kazandırmıştı.
Gözümden düşen yaşları durduramadım. Sinirle çığlık attım. Elim kolum bağlıydı. Adam birazdan kaçacaktı ve onu durduracak kimse yoktu. Olanlara seyirci kalmak sinirlerimi alt üst etmişti.
Pes ederek başıma koltuğa yaslayıp derin bir nefes aldım. Yapabileceğim hiçbir şey kalmamıştı. Bütün adamlar toparlanmış Sinan Karahanlı’dan emir bekliyordu. Hesap bile soramadan gidiyordu. Tam o sırada, bir hareketlenme oldu. Birkaç el silah sesi duyuldu, sonra silahlar ardı ardına patlamaya başladı. Sinan Karahanlı oğluna beni işaret ettiğinde, beni koz olarak kullanacaklarını anladım. Polisler etraflarını sarmıştı. Sinan Karahanlı’nın adamları tek tek vuruluyordu. Rüzgar’ın bana doğru geldiğini gördüm. Sinan Karahanlı oğlunun önüne siper olurken Rüzgar arabaya bindi. Ne yapacağını merakla izlerken polislerin arasında babamı da gördüm. Amarika’dan ne zaman dönmüştü? “Baba.” Diye fısıldadığımda, Rüzgar’da benim baktığım yere baktı. Babamda bize bakıyordu. Gelmişti. “Baba…” diyerek çığlık attım. “Baba kurtar beni!”
Rüzgar ve babam arasında çok kısa bir bakışma geçti. Ne olduğunu anlayamazken Rüzgar aracı çalıştırdı ve gaza yüklendi. Limandan hızla ayrıldığında yeniden ondan kurtulmak içinden tüm gücümle çırpınıyordum. “Durdur şu arabayı, Lanet olsun bırak artık beni!” Rüzgar beni dinlemiyordu. Öyle hızlı gidiyordu ki her an yola yuvarlanabildik. Yaklaşık yarım saat sonra hiç bilmediğim bir ormanlık yola girdik. Yol hiç bitmeyecek gibiydi. Telefonu çalmaya başladı, arayan babasıydı. Göz göze geldik ve telefonu açtı. “Rüzgar, oğlum..” diyen Sinan Karahanlı’nın sesi endişeliydi. Silah sesleri susmamıştı. Çatışma devam ediyordu. Babam iyi miydi?
“Efendim…” dedi Rüzgar yalnızca. Sinan Karahanlı son sözlerini söylermişçesine konuşmaya başladı. “Adamlar daha fazla dayanamaz. Ben içerideyken diğer mafya babaları senin emrinde olacak. Ben çıkana kadar, işler sende. Sakın yakalanayım deme. Polisin kızını da öldürüp kimsenin bulamayacağı bir yere göm.” Sonrada telefon kapandı. Sessizlik ikimize de çöktü. Sinan Karahanlı sonunda yakalanmıştı ama yerine kendinden beter bir valiaht bırakarak teslim olmuştu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 10.26k Okunma |
460 Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |