36. Bölüm

35. ZİFİRİ SESSİZLİK

Dilan Özçelik
dilanzclk

 

Sinan Karahanlı sonunda yakalanmıştı ama yerine kendinden beter bir valiaht bırakarak teslim olmuştu.

 

“Öldürecek misin beni?" derken hıçkırarak ağlamaya başladım. Bir cevap yoktu. Sadece gidiyorduk. Dağ başında bir eve gelene kadar konuşmadı. Ben sadece ağlıyordum. Araba durdu. Önce o indi sonra beni indirdi. Evin anahtarlarını kapının üzerindeydi. Sanki onun buraya geleceği önceden belliymiş gibi, her şeyi hazırlamıştı. İçeri girmeden önce etrafı kolaçan etti. Takip edilmediğine emin olduktan sonra içeri girmiştik. Planı neydi bilmiyordum ama bakışları beni korkutuyordu. “Şimdi ne yapacaksın?” derken karşısına dikildim. “Oturup sana ne yapacağımı anlatacak değilim.”

 

“Tabi, benimle oyunun bitti. Artık oyuncağında değilim.” Diye cevapladım onu tiksintiyle. Bana ne yapacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Beni öldürür müydü gerçekten? “Ellerimi çöz artık, bileklerim ağrıyor.”

 

Birkaç saniye gözlerimin içine baktı. “İpi çözeceğim ama sakın macera aramaya kalkma. Hiçbir yere kaçamazsın. Sinan Karahanlı ölüm emrini verdi. Senin ölü olmadığını fark ettikleri an, bir saniye dahi yaşatmazlar.” Ne demek ölüm emrim verildi? Ne saçmalıyordu?

 

Rüzgar ipleri çözdüğünde karşısında dikilmeye devam ettim. Daha fazla açıklamaya ihtiyacım vardı ama ilk önce sabahtan beri yapmak istediğim şeyi yapmam gerekiyordu. Ondan kurtardığım elimi fırsatını bulduğum ilk anda yüzüne sert bir tokat olarak geçirdiğimde, yüzü hazırlıksız yakalandığı için yanına doğru düştü. “Hayatımızı mahvettiniz.” Göğsüne vurarak ittirdim onu, bu kez beni durdurmamıştı. “Annemi aldınız benden.” Bir kez daha ittirdim. Onu şu an paramparça etsem bile içim rahatlamazdı. Hiçbir şey annemi geri getirmeyecekti. Ben ona gidene kadar kavuşamayacaktık. “Babamda öldü, bende öldüm. Biz zaten yaşamıyorduk ki!” Rüzgar sadece gözlerimin içine bakıyor, tepkisiz bir şekilde beni izliyordu. Göğsüne vurduğum yumruklarımı sıktım. Gözyaşlarım sicim sicim yanaklarımdan düşüyordu. Bacaklarımda derman tükenmişçesine yere çöktüm. Rüzgar’ın tam ayaklarının dibine, dizlerimin üzerine oturdum. “Bizim evimizi, başımıza yıktınız.” Göz yaşlarımı asla durduramıyordum. Ona kandığım için kendimi de parçalamak istiyordum. Rüzgar’da hemen yanıma, duvarın dibine çöktü. “Seni öldürmeyeceğim.” Dediğini duydum, sanki umurumda olan buymuş gibi. Bacaklarını iki yanına açıp beni kucağına çektiğinde ona direnecek gücü kendimde bulamadım. Hıçkırarak ağlıyordum. “Beni öldürmezsen, ben seni öldüreceğim.” Diye fısıldadığımda aynı zamanda göğsüne sığınmış göz yaşlarımı kazağına akıtıyordum. Belki saatlerce ağladım, ama ikimizde gram yerimizden kıpırdamadık. Göğsünde uyuklamaya başladığım sıralarda telefonunun çaldığını duydum.

 

 

“Bir sen eksiktin.” Demişti, arayan kişi Fırat’tı. Telefonu açtığında “Ne var?” demişti sert bir sesle. Fırat ona beni öldürüp öldürmediğini sordu. Yakınında olduğum için Fırat’ın sesini duyuyordum. “Sanane!” diyen Rüzgar’a “Eğer yapmadıysan ben zevkle yaparım.” Demişti Fırat Karahanlı. “Özgür Demir’in soyunu sopunu ortadan kaldırın dedi amcam. Onu öldürmekten beter edin, dedi.” Sanki Rüzgar’a ne yapması gerektiği söylüyordu. Babamın benden başka hiç kimsesi yoktu. Canını yakabilecekleri tek kişi bendim. Ve ben şu an katilimin kollarındaydım.

 

“Kız öldü.” Dedi Rüzgar, yüzümü yüzüne kaldırdım. Duygusuz bir şekilde oda bana bakıyordu. Yalan söylediği asla belli olmuyordu. “Güzel, ben suçu üstlenecek birini gönderirim sana.” Demişti hemen ardından Fırat. Ne kadar kolaydı onlar için adam öldürmek, üstelik cezasını çekecek başka kurbanlar yaratıyorlardı. “Gerek yok, ben her şeyi hallederim. Sen kendine saklanacak bir delik bul sadece.” Sonra telefonu kapattı ve bu sefer başka birini aradı. Kağan’ın sesini duydum. “Ne durumdasın?” Diye sormuştu.

 

“Merak etme kardeşim yarına kadar her şey hazır olur. Siz ne durumdasınız, Eve vardınız mı? Dolabı doldurdum ne olur ne olmaz diye.” Kağan’ın her şeyden haberi vardı. Nasıl bir oyunun içindeydim? Rüzgar ona kısa cevaplar verirken, gözlerini gözlerimden çekmiyordu. Konuşmaları bittiğinde “Ne planlıyorsun?” Diye sordum, Beni öldürdüğü söylemişti ama bana neredeyse sarılıyordu. “Şu an sana hiçbir şey anlatamam.” Dedi, yanağıma dokunduğunda başımı başka tarafa çevirdim ve hemen ayağa kalktım. Bana dokunmasını istemiyordum.

 

 

“Babamla konuşmam lazım.”

 

“Şu an olmaz.” Ardımdan kalktı. Sırtını bana çevirip önümden yürüdüğünde arkasından baktım. “İyi, sen nasıl istersen.” Derken beline sakladığı silaha uzandım. “Telefonu ver.”

 

Rüzgar sıkıldığını belli eden bir bakışla yüzünü bana çevirdiğinde silahı ona doğrultmuştum. “Ne yapacaksın, vuracak mısın beni?” başımı sallamakla yetindim. “Telefonu istiyorum.” Diğer elimi telefonu vermesi için uzattım. “Hemen.”

 

“Vur.” Dedi umursamaz bir tavırla. Bir adım attı ve silahın göğsüne dokunmasına izin verdi. Onu vuramayacağımı benden daha iyi biliyordu. “Babamla konuşmak istiyorum.” Derken, elimin titrememesi için uğraşıyordum. “Olmaz dediysem olmaz.” Sesi serti, tahammülsüz bir şekilde nefesini dışarı verdiğinde sinirlendim, silahın ucuyla göğsünü ittirdim. “Haydi, vursana!”

 

“Senden nefret ediyorum.” Bugün babasını vurmak isterken başka birini vurmuştum ve bunu yaparken elim bile titrememişti. “Neyi bekliyorsun Adacık? Fazla düşünme, Annenin intikamını beni vurarak alabilirsin. Beni de yapacaklarımdan kurtarmış olursun.” Aklında neler vardı bilmiyorum, bundan sonrasında neler olacaktı bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey vardı. Oda, benim onun saçının teline dahi zarar veremeyeceğimdi. Pes ederek silahı göğsüne vurarak eline tutuşturduğumda “Geber.” Diye fısıldadım. Silahı beline yerleştirirken gözlerinin içine sinirli bakmaya devam ettim.

 

Gün bitmek üzereydi. İçinde bulunduğumuz evin içi buz gibiydi. Üşüdüğümü belli etmemeye çalışarak direk girişte olan salonda girdim ve koltuklardan birine oturdum. Rüzgar’da beni takip ederek karşıma oturdu. Sırtını koltuğu yaslarken bacakları da orta sehpaya doğru uzatıp gözlerini cama çevirdi. “Beni burada mı tutacaksın?” diye sordum. Bir cevap vermesini beklemiyordum ama ardı ardına sorularımı sormadan edemiyordum. “Babama haber vermeyecek misin?” derin bir nefes aldım. “Bana neden bunu yaptın?” Oda derin bir nefes alarak gözlerini bana çevirdi ama sessiz kaldı. “İlk karşılaşmamızda Furkan’ın adamı olduğumu söyleyip yapmadığını bırakmadın ama asıl birinin adamı olan senmişsin. Hatta direk oğlu!” Furkan’ın adını anmak onu rahatsız etmişti.

 

 

“Kim olduğunu bilmiyordum.” Yalan söylemiyordu ya da ben hala ona inanmak için kendime bahaneler buluyordum. “Ama baban benim kim olduğumu biliyordu.” Ne demek istiyordu?

 

“Babamın aramızdaki ilişkiden haberi yoktu.”

 

“İlişki?” Tek kaşı havaya kalkmıştı. Gafil avlanmış bir şekilde gözlerimi saniyelik ondan kaçırdım. Uzun zamandan sonra ilk defa yanaklarımın ısındığını hissettim. “O anlamda demek istemedim.” Derken utandığımı belli etmemeye çalıştım. “Hangi anlamda demek istemedin?” İlgi odağında yalnızca ben ve kızaran yanaklarım vardı. “O anlamda işte!”

 

“Anlamıyorum seni Adacık.”

 

“Anlıyorsun, Anlıyorsun da işine gelmiyor!”

 

Başını yana yatırdı. “Uygulamalı gösterirsen daha iyi anlayabilirim.” Yüzünde arsız bir sırıtış baş gösterdiğinde baştan aşağı yandığımı hissettim. Artık üşümüyordum. Hissettiğim tek şey ne kadar utandığımdı. Konuyu dağıtmak için aklıma gelen ilk şeyi sordum. “Baban mı istedi bana yakınlaşmanı?”

 

“Evet.” Oda ciddileşmişti. “Senin babanda buna izin verdi.”

 

“Anlamadım?” Babam buna izin vermezdi. O sırada kapının tıklandığını duyduk. Rüzgar beni cevapsız bırakarak kalktığında kapıya gittiğinde, onun ardından bende kalktım. Kapıyı kimin olduğunu sormadan açtığında gelen kişinin babam olduğunu görmek beni şoka sokmuştu. Kağan’ın gelmiş olduğunu düşünüyordum. “Baba?”

Babamın Rüzgar’ı göz altına almasını beklerken o benden önce Rüzgar’a sarıldı. Bu ana tanık olmak beni şoka sorarken “Baba?” dedim sorarcasına. Bana değil, karsının katilinin oğluna sarılıyordu. Bu nasıl bir şeydi? Bana yapmadığını bırakmayan düşmanına sarılıyordu. Babamın Rüzgar’a “Sağol Evlat.” Dediğini duydum. İkili sarılmaya ara verip bana döndüklerinde yüz ifadem babamı güldürmüştü. “Kızım.” Diyerek yanıma geldi ve başta yapmasını gerekeni yaparak beni kollarının arasına çekti. Babamın omzuna çenemi yaslayarak kollarımı ona sardım, aynı anda Rüzgar’a soru işaretleriyle bakıyordum. “Bana anlatacağın çok şey var galiba.”

 

“Öyle.” Diyen babam alnımdan öperek bir kolunun altına çekti beni. Rüzgar kapıyı kapatmadan önce dışarıyı kontrol etti. Kimsenin olmadığına emin olduktan sonra kapıyı kapattığında salona geçmiştik Rüzgar mutfağa yönelirken babama çekeceğim sorguda bulunmak istemediğini anlamıştım. “Tek seferde anlatacağım Ada ona göre.” Diyen babama tek kaşımı kaldırarak baktım. En azından bir açıklama yapacaktı.

 

“İstanbul’a neden geldiğimizi biliyorsun. Tek istediğim annenin katilini yakalamaktı. Sinan Karahanlı, kimsenin ulaşamayacağı biriydi. Bir kişi hariç.” O kişi Rüzgar’dı ama Rüzgar neden babasının yakalanmasını istiyordu. “Rüzgar, Sinan Karahanlı’yı yakalamamı sağladı. Onu suçüstü yakalamama yardım etti. O olmasaydı Sinan Karahanlı şu an yurt dışında olacaktı.”

 

“Beni bilerek mi o okula yazdırdın?” Evet anlamında başını sallayan babama hayretler içinde baktım. “Sinan Karahanlı geldiğimi duyduğunda yapacağı ilk iş sana bulaşmak olacaktı ve ben seni koruyamazdım. Ki yaptığı ilk şeyde bu oldu. Rüzgar’ın sana yakın olmasını istedi?”

 

“Ve sende izin verdin.” Dedim. Sesimden hayal kırıklığı akıyordu. “O senin üzerinden planlar yaparken, bizde onu yakalamak için kanıtları topladık. Rüzgar’ın yanında olması seni diğer adamlarından korudu.”

 

“Rüzgar neden sana yardım etti baba? Kim babasının yakalanmasını ister?” Gerçekten anlamıyordum. “Nedenini sana kendisi söylemek isterse söyler. Ben söyleyemem. Oda babasının yakalanmasını istiyordu. Ortak bir çıkarımız vardı ve birbirimize yardım ettik. İşin en zor kısmını hallettik. Sinan Karahanlı bir daha o delikten çıkmayacak. Tabi önemli olan bundan sonrası. Sinan Karahanlı’ya ait bir it sürüsü var dışarıda.”

 

“Sinan Karahanlı ölüm emrimi verdi.” Diye fısıldadım. Babam her şeyi düşünmüştü ama bundan sonrası ne olacaktı. Beni bir fanusun içinde yaşatacak hali yoktu. “Biliyorum.” Diyen babamın sesi durgunlaştı. “O adamla iş yapan herkesi yakalayacağım.”

 

“Sen hepsini yakalayana kadar elbet biri bana ulaşacak.” Kim koruyacaktı beni Sinan Karahanlı’nın gazabından? “O yüzden öleceksin.”

 

“Ne?” Babam, iyice saçmalayamaya başlamıştı. “Şu an seni ölü biliyorlar. Öyle sanmaları içinde gerekli haberleri yayınladık. Mezarın bile olacak. Hepsini yakalayana kadar ölü olacaksın.”

 

“Ben ne yapacağım o zamana kadar?” diye sorarken babamın söyleyecekleri beni tedirgin ediyordu. Riskli bir oyun oynamışlardı. Her şeyi düşünmüşlerdi ama benim hayatım ne olacaktı. “Yeni bir soyadın olacak ve benim yanımda değil düşmanın yanında olacaksın. Merak etme, okula devam edeceksin ama artık benim yanımda olmayacaksın.”

 

“Ne diyorsun baba sen?” derken ayaklandım. Rüzgar o sırada salona giriş yapmıştı. Babamla Rüzgar birbirine baktılar. “Yaşaman için ne gerekiyorsa onu yapacağım Ada!” diyen babam vereceğim tepkiden korkarak bakışlarını yere indirdi. “Rüzgar’la evleneceksin. Karahanlı soyadını alacaksın ve buradan gideceksin. “Rüzgar’la birlikte İzmir’e taşınacaksınız. Sen normal hayatına onun yanında devam ederken Rüzgar’da diğer mafya adamlarının yakalanmasını için delilleri toplamaya devam edecek.”

 

“Baba sen diyorsun, kafayı mı yedin?” Sesim olduğundan fazla çıkıyordu. “Sinan Karahanlı yerini Rüzgar’a bıraktı. Koltuğuna oturacak kişi o! Hiç kimse onu sorgulayamaz. Tehdit edemez. Sana bir şey yapamaz.” Rüzgar’da sessizdi. Babam ve o. Bir savaşa hazırlanıyordu. “Ben seni koruyamam Ada.” Rüzgar mı koruyacaktı beni?

 

Bana cehennemi yaşatan kişi mi beni yaşatacaktı?

 

“Yapma baba…” diye fısıldadım. “Bana bunu yapma!”

 

“Senin için yapıyorum.”

 

“Benim için bana bunu yapma!” öyle bir bağırdım ki, yüreğim sanki çığlık atıyordu. “Ölürüm daha iyi ama bana bunu yapma! Annemin katilinin oğluyla beni evlendirmene asla izin vermem.”

 

“Anneni Rüzgar öldürmedi!” Babamın sesi de artık yüksekti. Rüzgar burada değilmiş gibi konuşuyorduk. Varlığı şu an için umurumda değildi zaten. O nasıl kabul etmişti bunları? “Ne fark eder?” dedim, kabul etmeyerek. “O bir Karahanlı!” Babam öfkeyle ellerini saçlarına geçirdi. “Sende artık bir Karahanlı’sın.”

 

 

Zifiri bir sessizlik çöktü o an yüreğime. Yüreğim kanıyordu. Fakat o kadar karanlıktı ki, bunu kimse görmeyecekti.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 29.11.2024 01:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...