40. Bölüm
Dilan Özçelik / ZİFİRİ / 39/ YARADAN ÖPMEK

39/ YARADAN ÖPMEK

Dilan Özçelik
dilanzclk

“İyi, bana aşık olmak gibi bir hata yapma sakın!”

Gavil avlanmış bir vaziyette gözlerine tutundum. Açık açık bana aşık olma, mı diyordu? “Sana aşık olmak mı?” yüzümü ifadesiz tutmaya çalıştım. “Aklımı henüz o kadar kaçırmadım Rüzgar Karahanlı?”

“Umarım.” Derken tek kaşını kaldırmış, yüzüme dikkatlice bakıyordu. Sanki tam aksini söylememi bekliyordu, bakışları kalbimi delip geçerken elimi göğsüme bastırıp susması için yalvarmak istedim. Ona aşık mıydım bilmiyorum ama ondan istesem bile nefret edemiyordum. Yakalanmaktan korkan bir vaziyette gözlerimi gözlerinde tutmaya devam ettim.

“Annemin katilinin oğluna aşık olacağıma ölürüm daha iyi.”

Rüzgar bakışları hafifçe sarsıldı ama hiçbir şey söylemedi. Dudağının kenarı hafifçe kıvrıldığında, göğsüme bir ateş düştü sandım. Rüzgar, hiçbir söylemeden geri çekildiğinde, beni sanki camdan dışarı atmış gibi sarsıldım. Ağzımdan çıkan sözler bir duvar gibi aramıza girmişti. Sertçe yutkundum ve onun yandan profiline nefesimi tutarak baktım. O saatten sonra bir daha hiç benimle ilgilenmemiş, göz ucuyla bakmamıştı bile.

Okul bittikten sonra eve gelene kadar ikimizden de hiç ses çıkmamıştı. Üzerimi değiştirmek için odaya giderken o da peşimden gelmişti. Ben kıyafetlerimi alıp giyinmek için çalışma odasına giderken o çoktan gömleğinin düğmelerini açmıştı. Odadan çıkmadan önce dayanamayarak arkamı döndüm ve ona baktım. Sırtı bana dönük olduğu için gittiğimi düşünürken, gömleğini çıkarıp sinirle yatağa attı. Pürüzsüz sırtının görüntüsü karşısında bir an nefes almayı bıraktım. Hızlıca önüme dönüp çalışma odasına girdim. Elim ayağım bir birine girmişti. Hızlıca üzerimi değiştirdim. Siyah bir tayt üzerine uzun bir sweatshirt giydikten sonra saçlarımı elimde toparladım. Okul kıyafetlerim elimde yeniden odaya dönerken, onunda giyinmiş olduğunu gördüm. Siyah bir eşofman üzerine siyah bir tişört giymişti. Çok yakışıklı görünüyordu, derin bir nefes alıp verdim. Elimi yüzümü yıkasam iyi olacaktı. Kıyafetlerimi yatağın üzerine bırakırken Aynı anda banyo doğru gittiğimizi fark edince adımlarımı hızlandırıp ondan önce içeri girdim. “Önce ben gireceğim.” Kapıyı ardımdan kilitlerken kapıya vurdu. “Çocuk musun sen?”

Kapının kolunu zorluyordu aynı zamanda. Bir elimi kapıyı yaslayıp diğer elimde oynamasını engellemeye çalıştım. Onun gücünün yanında hiçbir şeydim elbette. “Senin kadar değil. Ben en azından küsmüyorum” derken, sabahtan beri benle konuşmayışının lafını koymuştum. Yanlış bir şey söylememiştim ama ileri gitmiştim. Rüzgar kapıyı zorlamayı bıraktı, uzun bir sesliğin ardından ondan cevap alamazken uzaklaşan ayak seslerini duydum.

Rüzgar o katilin oğluydu. Bana ilk günlerdeki davranışlarını göz ardı etmezsek benim için babasından bir farkı yoktu. Ayrıca babasına ne diye cephe alıp hapse koymak için polisle iş birliği yapmıştı, Peki babam Rüzgar'a nasıl güvenebilmişti?

Hala cevabını alamadığım birçok soru vardı ve ben sorunlarımın cevabını bir tek Rüzgar'dan öğrenebileceğimi aynı zamanda da bana asla anlatmayacağını da biliyordum. Şimdilik bekliyordum sadece. Çünkü o beni korumak için benimle evlenmişti.

İlk zamanları göz ardı edersek de sanki Rüzgar eskisi kadar zalim, acımasız değildi bana karşı. Belki de babama borçlu olup, beni korumak zorunda kaldığı için şiddetten uzak duruyordu, bilmiyordum. Benim ilk tanıdığım Rüzgar şu an kapıyı kırıp başıma çoktan geçirmişti.

Kapıdan bir adım uzaklaşıp biraz bekledim. Kendimi hazır hissettiğimde anahtarları çevirip kapıyı açtım. Yoktu. Derin bir nefes alıp kafamı koridora uzattım ve ufak tıkırtı halindeki seslerin mutfaktan geldiğini duydum.

Mutfağa girdiğimde onu dolabın önünde buldum. Geldiğimi fark edince başını kaldırdı ama fazla uzun sürmeyen bir bakışmanın ardından tekrar önüne döndü. Hımmm, onu fena kızdırmıştım. Fakat düşüncelerim bir insanın kızgınken tepki verdiğini fısıldadı bana, zihnim tavrını yeniden gözden geçirirken onu kızdırmak yerine kırdığımı o an fark ettim.

İşte bu daha kötüydü ama onun kalbi buz tutmuştu ki, bana nasıl kırılırdı? “Konuşmayacak mısın" diye sordum çekinerek. Cevap vermek yerine dolabı kapatıp önümden geçip gitti.

"Rüzgar." peşinden yürüdüm, arkasından salona geçtim. Ceketini üzerine geçiyordu. Gidecek miydi? "Nereye?" diye sordum kalbim felaket bir acıyla sızlamaya başladığında. Beni yalnız bırakmazdı umarım. "Rüzgar?" salondan çıkmak için önümden geçerken, elimi kaldırıp kolundan tuttum ve onu durdurdum. "Beni tek başıma bırakıp hiçbir yere gidemezsin."

Ruhsuz bir ifadeyle gözlerimin içine uzun bir bakış attı. Sessizliği bir tokat gibi yüzüme vuruyordu. "Bende geleceğim." Diyerek üstelediğimde kolunu tutan elime sert bir bakış attı.

Yüzünde minik bir mimik bile kıpırdamadan kolunu çekip "Odana dön." dedi sadece. Beni bırakıp gidecekti. "Korkma. Köpekler başına üşüşmeden dönerim." Havada asılı kalan kolumu önümde birleştirdim. "Korkmuyorum." diye mırıldandım. "Sadece seninle gelmek istiyorum.” yutkundum. Gözlerindeki boşluk kanımı donduracak türdendi. Bakışlarımı ayakkabılarıma indirip konuşmaya devam ettim onu ikna etmeyi umarak. "Yalnız kalmak istemiyorum. Ya beni de götür yada gitme." Gözlerinin içine bakarak kararını değiştirip değiştirmediğini alamaya çalıştım.

"Yürü."

Başını sallayıp gözleriyle kapıyı gösterdiğinde zaferle gülümsedim ama o yüzüme yine beton gibi bir bakış attı. Yine de beni de yanında götürdüğü için gülümsemeye devam ettim. Montumu hızlıca üzerime geçirirken yürümeye başlayan Rüzgar’ın peşinden ilerledim. Kapıları kilitleyip arabasına geçtiğimizde ikimizden de ses çıkmamıştı.

Arabanın içini sessiz bir motor sesi dolduruyordu. Yanımdaydı, kalbimi delip geçen adam bir nefes kadar yakınımdaydı fakat elini tutmak bile çok zordu. Burnuma dolan kokusu karşısında burukça gülmsedim.

Araba yarım saatin ardından bir AVM'nin önünde durmuştu. "Alışveriş mi yapacağız?" Kokusu kalbime dokunmasın diye dikkatimi dağıtmaya çalışıyordum. Gözlerini gözlerime çevirdiğinde yüzüm iyice asıldı. Şimdi, şu an onu kedime çekip öpmek istiyordum.

Bu kadar mı? diye sordu içimde ki ses. 'Bu kadar çabuk mu pes edeceksin?' Ona karşı örmeye çalıştığım duvarın üzerine oturmuş bana üzgün gözlerle bakıyordu. Rüzgar ona inanan tek tarafımı, kalbimi bile kırmıştı. Hayır diyerek başımı salladım, ilk defa mantığımın verdiği kararı kalbimde desteklemişti. Onun annemin katilinin oğlu olduğu gerçeği nasıl değişmiyorsa, bende eskisi gibi asla olmayacaktım.

"Hayır, ilk önce yemek yiyeceğiz."

“Beni evde aç susuz bırakıp yemek yemeye mi gelecektin?"

“Bir katilin oğluyla yemek yemezsin diye düşündüm.” Sözleriyle yüzümü buruşturdum. Ben ona bir cevap veremezken arabadan indi. Başım önümde arkasından inerken montumun önünü kapattım. Akşam soğuğu kendini belli ediyordu.

Alışveriş merkezinin kapıları iki yana açıldığında içeri girmeden önce hızlanmam için beni uyarmış ve yeniden yürümeye başlamıştı. Homurdanarak, adımlarımı hızlandırdım ama yinede ona yetişemedim. Yemek yiyebileceğimiz bir restoranta yöneldiğinde biraz daha hızlanıp bir adım gerisinde kaldım. "Pizza mı yesek?" diye bir öneride bulundum. Rüzgar durup arkasını döndü, ona yetişmeye o kadar konsantre olmuştum ki durduğunu göğsüne kafasını gömünceye kadar fark edememiştim. "Ahhh, başım!”

"Aptal." Rüzgar dirseklerimden tutup beni kendinden uzaklaştırdı. "Çok acıdı." diye sızlanmaya devam ettim bir çocuk gibi. Gözlerinde ki duvarın bir an çatladığını ve bakışlarının yumuşadığını hissetmiştim ama o kendini hemen toparladı. Beklide kendi hayal ürünümdü.

"Abartma."

O an geçmişten gelen bir anı ile gözlerinin içine baktım. "Babamla bir gün parkta oynarken bir çocuğun yere düştüğünü görmüştüm." tamamen son söylediğini duymazdan geldim. Bakışlarımı göğsüne dalgın bir ifadeyle indirdim. “Çocuk ağlarken annesi gelip yarasından öpüp iyileşeceğini söylemişti. Çocukta hemen susmuş ağlamayı kesmişti. İlk o zaman bir annenin yokluğunu yaşamıştım, çünkü ben düştüğümde annem gelip yaramdan asla öpmedi. Babam öptü ama iyileşmedi. Çocukluk aklı herhalde anne öperse geçeceğine inandım hep. Belki de gerçekten geçiyordur. Bilmiyorum. Sonuçta..." durup derin bir nefes alıp verdim. Gözlerim çocukluğum kötü hatıralarını buğulu gözlerle hatırlamıştı yine. "Ben düştüğümde annem yanıma gelemedi. Rüzgar." dedim, başımı kaldırıp ona baktığımda bakışları yerdeydi. "Senin annen yaralarını öptüğünde geçti mi acısı?" Sesimi güçlü çıkarmak için kendimi zorlamıştım ama acı resmen kusmuştu sesime.

Yeşili çevreleyen maviliklerini gözlerime çevirdiğinde bir perde vardı aramızda. Uzanıp açsam onun gerçeklerini tüm çıplağıyla görebileceğimi biliyordum.

Sorum tam en dipten aramızda bir duvarı yıktı. Lakin onda öyle sağlam, öyle yıkılmaz o kadar çok duvar vardi ki! ona ulaşmak beni çok yoracaktı. Bunu istiyor muydum?

Her şeye rağmen... evet, istiyordum!

Bunun için elimden geleni yapacaktım. Aramızdaki uzun sessizliğin ardından Rüzgar boğazını temizleyip "Geçerdi." dedi, sesini soğuk çıkarmak için elinden geleni yapmıştı.

Buruk bir gülümsemeyle onun çocukluğunda yere düşüşünü düşündüm. Gözlerinin dışında benzediği annesi yanına koşup yarasından öpüyordu ama bence Rüzgar zaten ağlamıyordu. Onun bende ki yeri ağlamayan güçlü bir adamdı, çocukken bile. Sadece yüzünde acı çektiğini belli eden ifadenin yumuşayıp gülümsediğini hayal ettim daha sonra.

Ona dolu dolu gözlerle gülümsediğim sırada, beni kolumdan tutup kendine çekti. Vücudum az önce anlımın çarptığı sert göğse çarparken bakışlarım Rüzgar'ın anlamadığım bakışlarıyla buluştu. Ona ne olduğunu sormak için dudaklarımı aralamıştım ki, yüzüme doğru aynı hızla eğilip sıcacık dudaklarını anlıma değdirdi.

Acı yok oldu. Dudakları tenimle buluştuğu anda sıcacık bir his kalbime doğru eriyip aktı. Rüzgar anlıma beni sarhoş eden bir öpücük bıraktıktan sonra geri çekilmeden yüzüme çok yakın bir uzaklıkta durup "Geçti mi?" diye sordu.

Yaramdan öpen bir adam. Yaramı kanatan adamla aynı adamdı.

Şaşkınlıkla gülümseyip "Geçti." diye fısıldadım, yumuşak bir ses tonuyla. Parmaklarımı öptüğü yerde dolaştırmamak için kendimi zor tutuyordum.

"Güzel, yemek yiyelim artık."

 

Bölüm : 22.01.2025 22:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...