42. Bölüm
Dilan Özçelik / ZİFİRİ / 41. İTAAT

41. İTAAT

Dilan Özçelik
dilanzclk

 

Önünden geçip giderken eli bileğimi yakaladı. “Eşyalarını topla gel, Çıkmamız gerekiyor.”

“Neden?” derken çenemi dikleştirdim. Bana sorularla gelme bakışıyla nefesini dışarı verdi. “Dediğimi yap.” Bileğimi elinden kurtardım ve sınıfa girip öğretmene hasta olduğumu bahane ederek eşyalarımı toplayıp çıktım. Atıl’ın meraklı bakışları yüzümde dolanmış ama derste olduğumuz için bir şey diyememişti.

Beni arabanın içinde bekleyen Rüzgar Karahanlı’ın yanındaki yerimi aldım. “Bir davete katılacağım, sende yanımda olacaksın.”

“Nasıl bir davet?”

“Kurtların kuzuları yemeye çalıştığı bir davet.” Aracı çalıştırırken kısa bir an yüzüme baktı, çatık kaşlarımla gözlerimi gözlerinden çektim. “Tehlikeli olmaz mı, beni tanıyabilirler.”

“Amacımda bu zaten.” Diyen Rüzgar’a aynı hızla geri döndüm ve kocaman gözlerimle ona bakakaldım. “Ana şu an seni orada tanıyan kimse olmayacak merak etme.” Kafasında ne dönüyordu, ne yapmaya çalışıyordu asla anlamıyordum. Beynimi yormakla uğraşmadım. Hayatım onun iki dudağının arasındaydı. Ya yaşayacaktım ya da ölecektim. Hayatım pamuk ipliğiyle ona bağlıydı.

Eve geldiğimizde giyeceklerimi o seçmişti. Siyah, uzun saten bir elbiseyi giymem için uzatırken kendisi hazırlanmak için banyoya gitti. Bu elbise güzel bir saç ve makyajı da hak ediyordu. Önce üzerimdeki okul kıyafetlerinden kurtuldum, elbiseyi başımdan geçirir geçirmez su gibi vücudumda kaymıştı. Sırtı açık olduğu için iç çamaşırımı çıkartıp, dekolteyi biraz kapatmak amacıyla saçlarımı saldım, düzleşirdim ve temiz görünen bir makyaj yaptım. Dudaklarımı koyu bir bardoyla renklendirirken Rüzgar banyodan çıktı. Aynadan onunla göz göze geldim. Takım elbise giymişti, dağınık saçlarını güzel bir şekilde taramış ve sakalını yeni tıraş ettiği için çene hatları kusursuz bir şekilde ortaya çıkarmıştı. Kusursuz görünüyordu, gözleri gözlerimden kayarak vücudumda dolandığında rujumu dudağımı yaymak amacıyla birbirine sürttüm.

 

Beni incelerken sessizliğini koruyordu, yavaşça ona döndüm ve ayakkabılarımı giymek için yatağın ucuna oturdum. Bantlı ayakkabıları ayağıma geçirirken eğildim, bu sırada saçlarım önüme doğru dökülmüştü. O sırada Rüzgar’ın ağzından bir hırıltı koptuğunu duydum, ardından bir küfür etmişti. Bantları deliğinden geçirirken ona göz ucuyla baktım, bakışları çıplak kalan sırtımdaydı. Kendi seçmemiş miydi elbiseyi, neyin tepkisini veriyordu? İçinde bu kadar iyi görüneceğimi bende tahmin etmezdim, yüzümde engel olmadığım bir gülümsemeyle ayağa kalktım ve “Hazırım.” Diye mırıldandım. “Gidelim mi?”

“Hayır, o elbiseyle seni kapıdan dahi çıkarmam.” Tek kaşımı kaldırırken “Sen beğendin elbiseyi, ne oldu ki? Kötü mü görünüyorum?” diyerek safa yatmayı seçtim. “Evet, beğenmedim. Çıkar hemen! Başka bir şey giy.” Yalan söylediğini ilk kez anladım, çünkü gözleri tam aksi bir şekilde üzerimde tutuklu kalmıştı. Adem elmasının yukarı doğru hareket edişini görmüştüm, bakışlarında beğeniden çok daha ötesi vardı.

“Ama ben çok beğendim.” Omuzlarımı dikleştirirken ona meydan okuyan bir ifadeyle gülümsedim. “Ayrıca gideceğimiz yere uygun başka bir kıyafet olduğunu düşünmüyorum.” Dolabın içinde ne olup olmadığını kestiremesem de şansımı denemiştim. Gözleri açıkta kalan boynumda dolanırken yanıma yürüyüp, saçlarımı sırtıma doğru kaydırdı. “Ben beğenmedim.” Derken, yalandan bir ifadeyle dudaklarımı büzdüm. “Öyle mi, o zaman gelmemekten başka çarem yok.”

Beni yanından ayıramazdı, tek başıma yalnız kalmamı göz alamayacağını ikimizde biliyorduk. “Sikerim böyle işi.” Derken, çenemi parmaklarının arasına alıp yüzümü yüzüne kaldırdı. Bakışları büzdüğüm dudaklarımda takılı kalmıştı. “Gözlerin kimsenin gözleriyle rast gelmeyecek.” Derken, kendini öyle bir sıkmıştı ki, gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Baş parmağı dudağımın kenarına uzandı. “Komik olan ne Adacacık?”

“Hiç.” Derken, geri çekilmek bir yana dursun, ona biraz daha yaklaştım. “Sen açık açık başka kadınlarla yatacağını dile getirirken, benim başka biriyle göz göze dahi gelmemi istememeni anlamaya çalışıyorum.”

İç çekerek dudaklarıma bakmaya devam ederken sessizliğini koruyordu. Dudağımın kenarı hafifçe yana kıvrılırken “Biz..” dedim, “Biz diye bir şey yok.” Diyerek kesti sözümü. “Sen bana emanetsin, benim yanımdayken sadece bana aitsin.” Gözlerimin içine itaat bekleyen bir bakışla “Benimsin.” Dedi. “Ben nasıl istersem öyle olacak.”

İtiraz istemiyordu ama karşılık görecekti. Şu an olmasa bile başka bir zaman. “O zaman kendine başka bir partner bul, geceyi de onunla geçirirsin ve hakkında çıkardığım dedikoduyu da yalanlamış olursun. Bir taşla iki kuş.”

“Seni yalnız bırakmayacağımı biliyorsun.”

“Peki o zaman, elbiseyi çıkartayım ve çıplak bir şekilde geleyim. Çünkü bu elbiseden başka bir şey giymeyeceğim.” İnadım tutmuştu, geri adım atmaya niyetim yoktu. Hafifçe omzuma tutunan elbisenin askısına uzandığımda, adem alması yeniden hareket etti. Meydan okuyan bakışlarım arasında omzumdan düşmek üzere olan askıya uzandı.

“Kafayı mı yedirteceksin bana?” Derken, gözleri alev alevdi ama bu kez öfkeden değildi. Sıcak, yoğun ve karanlıktı. “Neden kafayı yiyorsun ki?” derken geriye çekildim ve çenemi ondan kurtardım. Rüzgar başını yukarı kaldırıp derin bir nefes aldı, sakinleşmek ister gibi bir tavırla gözlerini açıp kapattı. Yeniden bana döndüğünde daha sakindi. “Şu an değil, şu an geç kalıyoruz. Seninle eve dönünce konuşacağım Adacık. Şu an değil.”

Beni bileğimden yakaladığı gibi ardından sürüklerken, beni yanında götürmekten başka çaresi olmadığını açıkça belli etmişti. Araca bindiğimizde aynı anda Kağan’ı aradı ve arabanın hoparlöründen konuşmak zorunda kaldı.

“Efendim kardeşim.” Diyerek açan Kağan’ın sesiyle Gamze’yi özlediğimi fark ettim. “Yarın çık gel buraya.” Dedi Rüzgar arabayı çalıştırırken.

“Neden kardeşim?” diyen Kağan’ın sesi en az benin kadar şaşkındı. “Yardımına ihtiyacım var.” Diyen Rüzgar göz ucuyla beni süzdü. Aynı anda hem benimle hem de olaylarla ilgilenemiyordu ve bu hayatta güvendiği tek kişiyi yanında istiyordu. Kağan onu bir daha sorgulamadı ve isteğini kabul etti. “Yarın akşam ordayım kardeşim.”

Konuşmaları bittiğinde İzmir’in İstanbul kadar yoğun olmayan trafiğine karıştık ve yarım saat içerisinde Alsancak sokaklarına girdik. Daha öncesinde Aydın’da yaşadığımız için İzmir’e sık sık uğrardık ve gezmelik semtlerine hakimdim. Rüzgar’da oldukça rahat ilerliyordu. Kim bilir belki daha önce bu sokaklarda aynı zaman dilimlerinde iki yabancı gibi dolanmıştık. Birbirimize hiç değmeden, hiç rastlanmadan kendi yolumuzda ilerlemiştik.

 

Rüzgar lüks bir otelin önünde duraksadığında vale hemen bize yardımcı oldu. Rüzgar kapıdan girmeden önce beni bekledi, yanına vardığımda eli belime dolanmıştı. Kapıda bizi iki geç kız karşılayarak, bizi yönlendirdi. Asansöre bindik, son kata geldiğimizde bir asansöre daha bindik. Rüzgar bu asansöre binerken şifre girmek zorunda kalmıştı. “İçeride Gazenfer Yadir var ,İzmir mafyasının başı kendisi. Babamın da en büyük ortaklarından biri. Ege denizinden geçen mallar onun kontrolünde. Ona ve itiraflarına ihtiyacım var. Aynı zamanda hapse de girmesi gerekiyor. Seni..” belimdeki elleri sıkılaştı, asansör o sırada duraksamıştı. Kapı iki yana açılırken “Senin yaşadığını anlarsa, babamın emrine yerine getirecek ilk kişi o olur.” Dedi, kocaman gözlerle ona doğru döndüğümde sakin ol diyerek belimi daha sıkı kavradı. “Artık babama değil bana itaat etmek zorunda. Tüm imza hakları ve vekalet bende. Ona Karahanlı’ların başı olduğumu kanıtlamak zorundayım ve sen bu oyunda bana yardım edeceksin.”

Bölüm : 27.01.2025 01:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...