

“Nasıl?” derken sesimin titremesine engel olamadım. Beni resmen kurt sürüsünün içine doğru sürüklüyordu. Karanlık bir koridordan ilerlerken sağlı sollu bir sürü silahlı korumanın arasından geçiyorduk. “Eninde sonunda yaşadığını öğrenekler.” Kulağıma doğru fısıldamıştı bunu. “Seni esir tuttuğumu, bana aşık olduğun için sadece bana çalıştığını düşünmelerini sağlayacağız. Benim için babanı bile harcadığını düşündükleri için, Babandan senin üzerinden bir intikam almak istemeyecekler. Hedeflerinden çıkacaksın, ayrıca benim yanımda olduğun içinde sana kimse dokunamayacak.”
Zeki bir adamdı ama ben sandığı kadar güçlü biri değildim. Karanlık bir kapının önüne vardığımızda susmak zorunda kalmıştı. “Hoş geldiniz Rüzgar bey.” Şık giyinimli bir kadın kapıyı bize açtı ve daha önce hiç görmediğim bir lüksün içine adımladık. Adamların hepsi takım elbiseli ve önemli insanlarmış gibi görünüyordu. Kadınlarda, gösterişli ve kusursuz güzellikteydiler. Eşyalar, ışıklar, hizmet veren çalışanlar, hepsi başka bir dünyadan buraya ışınlanmış gibiydiler. “Nasıl, inandıracaksın bunu onlara?”
“Ben değil sen inandıracaksın.” Demiş ve beni içeri doğru ittirmişti. Kadının yönlendirdiği bir masaya doğru yürürken kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu. “Bana muhtaç, aşık ve benim için ölmeyi bile göze alacakmış gibi davranman gerekiyor.” Bu çok zor değildi, mevcuttaki durumumda bundan ibaretti. Ona muhtaçtım ve oda bunun zaten farkındaydı. “Bana yakın davran.” Dediğinde, belimdeki eline uzanıp ellerine tutundum ve avucunu karnıma doğru çektim. Sırtımı göğsüne yaslarken bize dönen birkaç gözün arasından kadının gösterdiği locaya geçtik. Herkes eğleniyordu, kadınların kahkaha sesleri masalardan yükselirken yanında ki adamları memnun etmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Eşleri veya sevgilileri olmadıkları açıkça belliydi, tedirgince Rüzgar’ın yanına oturduğumda ona yeteri kadar yakın olamadığım için gözlerinin içine baktım.
“Ne yapmam gerekiyor?” diye fısıldadım. Kendi hayatım bir yana dursun, Sinan Karahanlı’ya ait ne varsa ortadan kalksın, yok olsun istiyordum. Onun yaydığı karanlık ve kötülüğü bitirmek için ne yapmam gerekiyorsa yapardım. Çünkü bu hikaye de babasını harcayan ben değil, Rüzgar Karahanlı’ydı. Ona bunun için zevkle yardım ederdim. “Diğerleri ne yapıyorsa, onu.” Diyen Rüzgar’a kirpiklerimin altından baktım. Diğer kadınlar oldukça cüretkardı. Bir süs köpeği gibi görünüyorlardı, tek amaçları yanlarındaki adamları eğlendirmekti. Birkaç masa ötemdeki kadının birinin adamın kucağına oturduğunu görmüştüm. Rüzgar’a biraz daha yaklaştım. “Kendine hakim olabilecek misin?” derken usulca bacağına doğru oturdum. Kalçam bir bacağının üzerindeydi. Masaya gelen garson içkileri doldurdu. Rüzgar uzanıp doldurulan içkiyi tek seferde kafasına dikti. “Doldur.” Dedi, daha garson uzaklaşmadan. Garson dediğini yaptı, Rüzgar’a yetmeyeceğini anlamış olacak ki, içki şişesini masaya bırakarak uzaklaştı. Önüme düşen saçları sırtıma doğru ittirdi. “Saçlarını arkada tut.” Amacı sırtımı kapatmak olduğunu anladığım için hafifçe gülümsedim. ”Göğsünede yaslanabilirim.” Dedim, masum bir sesle.
Alakasız bir soruyla içkiye uzandı. “İç çamaşırı neden giymedin?” Açık açık sorduğu soru karşısında gözlerimi büyüttüm. İçki bardağını dudaklarının arasına götürüşünü izlerken “Çünkü elbisenin sırtı açık.” Diye savundum, “İç çamaşırı olmadan giyilmesi gerekiyor. Modayı katledemezdim.”
“Sıçarım modasına!” derken, eli sırtıma kaydı. Saçlarımın sırtımdaki varlığını kontrol ederken damarlarımdan akan sıcaklıkla derin bir nefes aldım. “Elbiseyi sen seçtin ben değil.”
“Sırtına bakmadım, uzundu. Tek derdim bacaklarını saklamaktı ama…” itirafı beni şaşkınlığa uğratırken beni hafifçe kendine çekmişti. Oyun olduğu için mi yoksa bilinçsizce mi yapmıştı bunu, anlayamadım. Onu bunu ayıramamış olacak ki “Kucağımda emanetmiş gibi oturmaya devam edersen, kardeş olduğumuzu düşünecekler.” Dedi. Okuldakileri kardeş olduğumuza ikna etmek için uğraşırken burada tam tersini uyguluyorduk. Kafamın bunca oyunu kaldırmadığını itiraf etmeliydim.
Kalçamı biraz daha ona kaydırırken ellerimi göğsüne kaydırdım. Takım elbisesinden içeri kayan ellerimle dişlerini sıkmıştı. Boylarımız şu an eşit gibiydi, bir nefes kadar yakınına girdiğimde ne yapacağımı bilemez bir tavırla gözlerinin içine baktım. Anladı, “Bir süre boynumda oyalan.” Diyerek beni yönlendirdi. Dediği yaptım, zaten diğerleri gibi davrandıkça onlar gibi görünmez oluyorduk ama içimdeki gürültü beni mahvediyordu. Gömleğinin yakasını elimle ittirdim, tenine dokunan sadece nefesimdi. Saçlarım yüzümü kapattığı için kimse onu öpmediğimin farkında değildi. Sırtımız duvara dönük olduğu için yaptığımın farkına varanda olmayacaktı. Dışarıdan diğer kadın gibi görünüyordum.
Rüzgar daha dudaklarım tenine dokunmadan kaskatı kesilirken, kulağına doğru kıkırdadım. “Kadınlara karşı zaafın olmadığını sanıyordum.” Dediğimde “Yok zaten.” Dedi Kaskatı bir sesle. “Konu kadınlar değil, sensin.” Yüzüne görmek, gözlerine bakmak istiyordum ama yapamadım. Tenim sıcacık olmuştu. “Benim.” Diye tekrarladım onu. “Neden?”
“Rüzgar bey, Gazanfer bey geldi, Sizi toplantıya davet ediyor efendim.” Tepemize dikilen adamın sesiyle Rüzgar beni kucağından kaldırdı. “Geliyorum.” Diyerek adamı gönderirken bana yöneldi. “Kimseyle konuşma, yarım saat içinde gelirim. Bir şeyde içme.” Başımı usulca salladım, son kez gözlerimin içine baktıktan sona uzaklaşırken gözden kaybolana kadar onu izledim. Onunla birlikte birkaç adam daha masalarından kalktı ve aynı yönde ilerlediler. Rüzgar gibi onlarda gözden kaybolurken mekanın içinde bakışlarımı gezdirdim. Göz alıcıydı her şey, kadınlar kusursuzdu. Çalışanlar bir ahenk içinde hareket ediyor, herkesi memnun ediyorlardı.
Rüzgar yarım saatin ardından hala gelmezken iyice sıkılmıştım. Oyalanacak hiçbir şey yoktu. Susamıştım ve o bir şey içme dediği içi yaptığım tek şey oturmak ve etrafı izlemekti. Yanıma bir garson gelip istediğim bir şey olup olmadığını sorduğunda bile nazikçe reddetmiş ve göndermiştim. Yaklaşık iki saat sonrasında Rüzgar kapıda göründü, ardından varla yok arasında müziğin içinden zar zor seçebildiğin silah sesini işittim. Endişeyle onu izlerken, yüzündeki ifade beni tedirgin etti. Korkunç görünüyordu. Yanıma geldiği gibi beni kaldırdı. Elimi tutan elindeki kanı o an fark ettim, sonra gömleğindeki kanı.
Hayır ona ait değildi, ama onun eseriydi. Korkuyla ona sığındım. “Saçlarını yüzüne dök ve başını yerden kaldırmadan yürü.” Dedi dümdüz bir sesle. Dediğini yaptım, salondan dışarı çıkmadan önce omzumun üzerinden çıktığı kapıya baktığımda içeriden baygın bir adamı çıkardıkları gördüm ya da ölüydü. Arabaya binene kadar sesimi çıkarmadım. Arabaya bindiğimizde “Onu neden öldürdüler?” diye sordum, sesim titriyordu. Rüzgar sinirle çenesini sıvazlayıp gaza yüklendi. “Bana itaat etmek istemediğini söyledi.” Hafifçe güldü ama gülüşü beni korkuttu. “Açık açık beni öldürün dedi.” O silahı Rüzgar sıkmamıştı ama emri verdiği açıkça belliydi, önce güzelce dövmüştü üzerindeki kana bakılırsa. Bu Rüzgar beni koruyan adamla aynı adam değildi.
“Onu infaz ettiniz.” Dedim, sesimdeki dehşeti gizleyememiştim. “Gereken buydu ve yapıldı. Düzen için itaat gerekli. İtaat etmeyende…”
“Öldürülür.” Diyerek onu tamamladım. Kimse ölmeyi hakketmezdi ki, nasıl bu kadar acımasızlardı? “Üzülme Adacık.” Dedi sanki içimi okuyormuş gibi. “Senin yaşadığını bilseler neler olurdu biliyor musun? Sana yapacaklarını bilsen o masadaki hiçbir adan için üzülmezdin.”
Haklıydı. “Baban hepsini mahvetti. En büyük darbeyi masayı kuran adama geçirdi. Senden başka hırslarını çıkaracakları hiçbir şey yoktu ellerinde.”
“Ama ben ölüyüm. Unuttun mu?” Diyerek güldüm. “Sen kendi ellerinde yaptın bunu.”
“Öğrenecekler.” Dedi, öğrenmelerinden korkuyordu. Planının işe yaramayacağını mı düşünüyordu?
“Sorun değil.” Diyerek gülümsedim. “Yaşamak umurumda değil, istediğim tek şey hepsinin ortadan kalkması.” Araç karanlık yolda hızla kayıyordu, aynı hızla göğsümden bir bende eksiliyordu. Eskisi gibi olmayacağımın artık farkındaydım. Masumiyetimi kaybediyordum, düşüncelerim karanlıktaydı.
“Korkmuyor musun?” diyen Rüzgar’a bakmadan cevapladım. “Sen yanımdayken hayır, korkmuyorum.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 10.26k Okunma |
460 Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |