“Korkmuyor musun?” diyen Rüzgar’a bakmadan cevapladım. “Sen yanımdayken hayır, korkmuyorum.”
Cevabım, dudağının kenarının kıvrılmasına neden olurken tek kaşımı kaldırarak “Peki sen, Sen korkuyor musun?” diye sordum, cevabını merakla beklerken direksiyonu sağa kırdı. Geldiğimiz yol olmasa da daha güzel bir yoldu. Sahil şeridine girmiştik. Benim bir canım ve babam vardı kalan ama onun kaybedecek çok şeyi vardı. Karahanlı soyadının onu sunduğu bambaşka bir dünya vardı. Bambaşka bir hayat. Kirli ama sonsuz olanaklar. “Korkmuyorum, çünkü kaybetmekten korkacağım hiçbir şey yok. Kaybetmekten korkacağım hiç kimse yok” Dediğini duydum. Hiç mi diye sormak istesem de sustum, vereceği cevaptan korkuyordum. Seni kaybetmekten korkuyorum diyecek hali yoktu. Babama verilmiş bir sözü olmasaydı beni çoktan kapı dışarı etmişti.
“Annen?” diye sordum, sesimde meraktan çok ilgi vardı. Annesi neredeydi, ne yapıyordu? Sorumla araç bir an sarsıldı. Şeritten çıkmıştık, bir saniye kadar kısa bir süreyle arabadaki hakimiyeti tekrar eline alsa da denize doğru uçacağımızı sandığım için korkuyla emniyet kemerine sarılmıştım.
Tekrar yola odaklanırken “Kes sesini.” Diye bağırdı, hızını yavaşlatmak yerine hızlandırmıştı. “Ne dedim ki ben şimdi?” Neden bu kadar sinirlenmişti, tedirgince geriye yaslandım ve ona baktım. “Çok konuşuyorsun, konuşma! Sesini duymak hoşuma gitmiyor.”
Kırgınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. Kalbimi kırmak için elinden geleni yapıyordu. “İyi bu saatten sonra sesimi duymak için yalvarsan da cevap vermeyeceğim.” Beni sandığından daha fazla kırdığının farkında değildi, onun bir sözüyle paramparça olurken bir sözüyle çiçek bahçesine dönüyordum.
“Öyle bir seçeneğin yok.” Dedi, ukala tavrını takınmıştı. Sesimi çıkarmadım ve önüme döndüğüm gibi bir daha onunla iletişime girmedim. Eve geldiğimiz gibi ben odaya çıkarken oda banyoya girmişti. Makyajımı sildikten sonra üzerime kısa bir şort ve atlet takımından oluşan bir gecelik giyip odadan çıktım. Salonu es geçerek en alta kata inerken onun duştan çıktığını duydum. Kapalı havuza doğru yürüdüm. Su tertemiz görünüyordu. Dayanamadım ve yavaşça önce ayağımı suya soktum ve sıcaklığı hoşuma gidince havuzun kenarında havluların bulunduğu dolaba yürüdüm. İçerisinde mayo bulma ümidiyle dolabı karıştırırken havludan başka bir şey bulamayınca altımda şortu ve üzerimdeki atleti çıkarıp iç çamaşırlarımla suya atladım.
Rüzgar’a olan sinirimi çıkaramadığım için suyla resmen kavga etmeye başladım. Beni babasından koruyan adam aynı zamanda beni mahvediyordu. Sinirden dökülen göz yaşlarımı hızlıca silerken başımı suyun altına soktum. Su o kadar iyi geliyordu ki, boylu boyunca iki defa gidip geldim. “Ada! Neredesin lan?” Rüzgar’ın sesini duydum ama sesimi duymak istemediği için sesimi çıkarmadım. Kapıdan en uzak noktaya tekrar yüzdüğüm sırada sesi odanın boş duvarlarında yankılandı. “Ada! Sana sesleniyorum, duymuyor musun beni?.” Işıklar kapalı olduğu için yüz yüzü görmese de havuzun başındaki bedenini gördüm. Karanlıkta beni gördü, yavaşça havuzun fayanslarına sırtımı yaslayıp soluklandım. Nefesimin sesinden başka bir şey duymuyordu. “Neden bana cevap vermiyorsun?” Birde neden diye soruyor muydu? Dilediği gibi davranıyordum, daha ne istiyordu?
“Ada!” sesi bir kes dalgalar halinde yankılandı ama hiç duymamış gibi boş boş yüzüne bakındım. Bir uçta havuzun içinde ben vardım, diğer uçta havuzun başında o duruyordu. Karanlıktan dolayı yüzünü göremesem de tahmin edebiliyordum. Öfkeyle verdiği soluklarından yavaş yavaş delirdiğini hissetmek zor değildi. “O lanet olasıca sesini ben istediğimde çıkaracaksın.”
Alayla güldüm, güldüğümü duyduğu gibi havuzun içine balıklama atladı. Havuzun suları onun atlayışı etrafa sıçrarken, kafasını bir metre kadar uzağımda çıkardı. Bu kadar yakınımda çıkmasını beklemediğim için şaşkınlıkla yüzüne bakakaldım. Bana doğru iki kulaç atarak dibime girdiğinde, iki yanıma ellerini bastırdı. “Anladın mı?” derken, saçlarından düşen damlalara çıkardım bakışlarımı. Üzerini çıkarmadan atlamıştı suya, tenime değen vücuduyla irkilerek yutkundum. Çok güzel görünüyordu, saçlarını hafifçe sağa sola sallarken, saçlarından sızan suyu yüzüme sıçrattığında gözlerimi açıp kapattım. Hızlıca ellerimle yüzümü sildiğimde derin bir nefes vererek soluğunu düzenledi. Aynı hızla bakışları üzerimde dolandığında, karanlıktan dolayı fark edemediği yarı çıplaklığımla baş başa kalmıştı.
Sessizce soluklandım, kalbim yine hiç iyi durumda değildi. “Konuş.” Diye emretti, başımı anında hayır anlamında iki yana salladım. Gitmek ve ondan kurtulmak gibi boş bir çaba içine girmemiştim. Çünkü artık yakınımda olması beni korkutmuyordu. Şu an dünya üzerinde bana zarar verebilecek en son insan Rüzgar Karahanlı’ydı. “Ada.” Sesi sabırsızdı, eli biri yanağıma değdiğinde tenime değen eliyle tenim sıcacık oldu. “Eğer konuşmazsan, konuşman için elimden geleni yaparım.” Susmamı isteyen o değil miydi, nasıl bu kadar dengesiz olabiliyordu.
Yanağımdaki eli yavaşça çeneme kayarken baş parmağı dudağımın kenarına tutundu. “Borda rujun tam olarak silinmemiş, silebilirim.” Ne demek istediğini anladığımda hafifçe güldüm ve yapamazsın der gibi gözlerinin içine baktım. “Konuşacak mısın?” yüzüme doğru eğildi. “Konuşmayacak mısın?”
Bu bir meydan okumaysa, konuşmam için yalvarana kadar sesimi duymayacaktı. Başımı yeniden hayır anlamında iki yana sallarken, yüzümü hafifçe yana doğru eğip dudağımı yaladım. Yap yapabiliyorsan der gibi bakıyordum, anladı fakat geri çekilmedi. Bedenini bedenime yasladığında çıplak sırtım fayansın kaygan yüzüyle bir bütün haline gelmişti. “Bana kafayı yedirtiyorsun.” Derken bıkmış bir vaziyetteydi. Bilerek yaptığım bir şey değildi ama kendimi tebrik etmeliydim.
Yana eğdiğim başımdan dolayı açıkta kalan gerdanıma doğru sokuldu, Nefesini boynuma bırakırken “Ne yapacağım lan ben seninle?” dedi, sesi suyun altından gelmiş kadar boğuk ve sisliydi. Kalbim ağzımda atıyordu. “Sesini duymak istiyorum güzelim.” Kulağıma doğru uzanmıştı, sesinin tonu beni uyuşturdu, yörüngenin dışına çıkmış ve hızla onun etrafında dönüyor gibiydim. İki yanımda duran ellerimi yumruk yaparak göğsüne tutundum. Birden bütün enerjim çekilmiş gibiydi. “Yalvarırım.” Dediğini duyduğumda dudaklarını kulak mememe değdirdi, nefes al Ada! “Yalvarırım konuş benimle. Sesin bana karanlıktaki tek ışık.”
Bana yalvarıyordu, peki öncesinde niye paramparça ediyordu beni?
Derin bir nefes aldım, ellerimi sırtına kaydırırken dudaklarımı araladım. Tıpkı onun gibi kulağına doğru uzandım. “Önce yıkıp sonra yıktığın yerden sana el uzatmamı bekleme.” Dedim. Sesimi duyduğunda derin bir nefes verdi. “Bir gün o yıktığın evin altında kalacağım ve beni sen bile çıkaramayacaksın.”
Sesimi duymak onu rahatlatırken paramparça olan kalbimi en çok ben görmezden gelmiştim. Başını boyun girintime yaslarken gerdanımdan öptü. Elini belime sararken “Öyle bir ihtimal yok.” Diye fısıldadı. Ellerini belime sararken başımı geriye attım, dudakları boynumdaki varlığını ele almıştı. “Ben izin vermediğim sürece ölemezsin.”
“Beni vuran sensin, farkında değil misin?” sesim katiline kendine duyurmaya çalışıyordu, Rüzgar “Farkındayım.” Diye cevapladığında beni, acıyla gülümsedim. Ondan olduğunca uzak durmalıydım, ona yeniliyordum. Kalbim onun için bir kuş gibi göğüs kafesimde çırpınıyordu. Beni tek bir hareketle kavrayıp suyun yüzeyine çıkardığında çığlığımı tutamadım, kalçamı havuzun kenarlarına bıraktığında omuzlarına tutundum. Kendisi hala suyun içindeyken bacaklarımı iki yana ayırarak arasına yerleşmişti. Suyun sıcaklığının kayboluşuyla hafifçe titredim ve yüzüme yapışan saçları geriye doğru itekledim. Rüzgar bana kirpiklerinin altından bakarken karnıma değen nefesindeydi odağım. “Senin de farkında olmadığın Adacık.” Derken biraz daha yaklaştı, gözlerine göbek deliğime indirmişti. Baktığı yere bir öpücük bırakarak yeniden yüzünü yüzüme kaldırdığında öptüğü yerde ateşten bir çiçek bahçesi ektiğini sandım. Güzeldi ama tehlikeliydi. Bana bir ilah gibi baktığında, utanmayı sonraya bırakmıştım. Kollarımı vücuduma dolamamak için kendimi tuttum. “Hedefe her seferinde siper olduğun.”
“Hedefinde ben yokum öyleyse.” Dedim.
“Hedefimde hiçbir zaman sen yoktun.”
“Fakat en çok ben yaralandım.” Dümdüz, açıkça dile getirdiğim cümle karşısında aynı yerden bir kez daha öptü. “Sen sadece öyle sanıyorsun.” Dedi, dudaklarını kaldırmadan. Her ne yapıyorsa, yaraya merhem sürüyormuş gibiydi. Gözlerimi kapattım ve hafifçe başımı geriye doğru yasladım. Üşüyordum ama aynı zamanda yanıyordum da.
Rüzgar dudaklarını göbek deliğimden yukarı çıkarırken sert bir nefes bıraktım dışarı. İleri gidiyordu ama duracağı yeri bildiğini düşündüğüm için sesimi çıkarmadım. Parmakları bel oyuntumda dolandı, eli sırtıma doğru kayarken adını mırıldandım. Sonra aklıma bana yaptığının kat ve kat daha fazlasını başka birine yapacağını dile getirdiği sözlerini hatırladım. Hızla kalçamı biraz daha geriye itekleyip ondan uzaklaştığımda tepkim beni bile şaşırmıştı. Düşüncelerim bir şimşek gibi çakmıştı beynimin içine. Rüzgar bacaklarımı yukarı çekmemle havuzda bir başına kaldığında ellerimden destek alarak ayaklandım. Bana anlamayan bir bakışla kaşlarını çattığında “Herkes kardeş olduğumuzu bildiği için bana yapacaklarını yarın okulda dile getiremeyeceğim. Bu yüzden dur ve adını göklere çıkaracağı düşündüğün başka birini bul kendine.” Dedim.
Ona elimin değdiği an kanıyordum.
Öyle paramparçaydım ki ona karşı, oluk oluk kanıyordum.
“Ada!” arkamı ona dönüp gitmeden önce adımı mırıldandı, durmadım ve hızla oradan uzaklaştım. Ardımdan gelmediğini, yüzmeye devam ettiğini suya sertçe çarpan kulaçlarından anladım. Tıpkı az önce benim yaptığım gibi öfkesini sudan çıkarmaya başladığında kanara bıraktığım geceliğimi yerden aldım ve düşmemek için merdivenlerden çıkarken korkuluklara tutundum. Deli gibi üşüyordum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
9.37k Okunma |
369 Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |