
14. BÖLÜM 2. GİRİFT
“İstanbul emniyetinin yıllardır sürdürdüğü Sinan Karahanlı operasyonu çok can alarak son buldu. Sayısız yasa dışı işle uğraşan Sinan Karahanlı yıllardır elde edilemeyen kanıtlardan dolayı tutuklanamıyordu. Güneş Demir’inde katil zanlısı olduğu tespit edilen Sinan Karahanlı bugün yurt dışına tonlarca mal ile kaçmak üzereyken yakalandı. Korumalarından çoğu yaralı bir şekilde yakalanırken, iki polisimizde hafif yaralı bir şekilde operasyonu başaralı bir şekilde bitirdi. Sinan Karahanlı canlı yakalanırken aldığı son canda Şehit polisimiz Güneş Demir’in kızı Ada Demir oldu. Korumalarından biri tarafından silahla vurulan Ada Demir’in cansız bedeni yol üzerinde bulundu. Yakınlarına baş sağlığı diliyoruz.” İki yıl önce çekilen bir fotoğrafım yüzüm silik bir şekilde ekranlara yansımıştı.
Ada Demir ölmüştü, kimin başı sağ olacaktı, Ada Karahanlı’nın mı?
Haber spikeri son dakika haberi olarak yayınladığı haberi detaylarıyla anlatmaya devam ederken telefonum elimden çekildi. “Ne yapıyorsun?” diye sorduğumda telefonumu kapatıp, camdan dışarı fırlatmıştı. Karanlık yola düşen telefonun ardından birkaç saniye bakakaldım. “Bildiğin şeyleri neden başkasından dinliyorsun. Üstelik yalan!”
“Neresi yalan?” diye sordum. “Baban annemi öldürmedi mi?” aracın hızının biraz daha artığını hissettim. İstanbul ve İzmir arası yaklaşık beş saatti fakat bu hızla iki saatte İzmir sınırları içinde olacaktık. “Ada Demir’i öldürmedi mi?”
“Ölü gibi durmuyorsun.” Derken sesi alaycıydı. Tek kaşımı kaldırırken, onun gibi alaycı bir tavırla karşılık verdim. “Ben Ada Demir değilim ki! Unuttun mu? Ben artık Ada Karahanlı’ıyım!”
Yaklaşık 3 saat önce yıldırım nikahımız kıyılmıştı. Şahitlerimizde babam ve Kağan olmuştu. Babamın beni yaşatmak için bir katile teslim ederken bana bir seçenek sunmamıştı. Rüzgar’a koşulsuz şartsız güveniyordu ve bunu aklım almıyordu. Ona evet dediğim için kendimden hala içten içe nefret ediyordum ve kendime olan öfkeyi kimden çıkartacağım apaçık belliydi. “O zaman artık Ada Karahanlı gibi davran, biraz daha akıllı.” Öfkemi bastırmaya çalışırken, dudaklarımdan histerikli bir kahkaha döküldü.
“Biraz daha kötü, biraz daha acımasız, biraz daha mide bulandırıcı ve biraz daha şeref yoksunu gibide davranmam gerekiyor mu?” Rüzgar sözlerim karşısında sabır diler ki bir ses çıkardı. Yol ikimiz içinde bitecek gibi değildi. Biraz ileride benzin istasyonunda duraksadığımızda Rüzgar arka koltukta duran şapkaları önce kendi başına sonra benimkine geçirdi. Onunki siyah benimki bej renkteydi. “Beni bekle.” Araçtan çıkıp benim kapıma gelen kadar etrafını kolaçan etmişti. Kapımı açıp çıkmama izin verdiğinde kimsenin olmadığına emin olmuştu. Görevliye benzin deposunu fullemesini söylerken arkamdan yaklaştı ve bileğimi ellerinin arasına alarak ardından çekiştirdi. “Lavaboya gitmek istiyorum.” Dedim kulağına doğru sessizce. Beni bırakacak gibi değildi. Peşimden lavaboya girecek kadar paranoyaktı şu an. Kimsenin beni görmesini istemiyordu.
Başıyla beni onaylarken şapkanın ona bu kadar yakışması sinirimi bozmuştu. “Çabuk gel, markete gidiyorum bir şey istiyor musun?” başımı hayır anlamında iki yana sallayarak kadınlar tuvaletine yöneldim. Lavabodaki işimi bitirerek ellerimi yıkarken yüzüme de birkaç kere su çarptım. Başım ağladığımdan dolayı inanılmaz ağrıyordu. Bugün evlenmiştim ve aynı gün ölmüştüm. Her anlamıyla yerin altına girmiştim. Yirmi dört saat içinde yaşadıklarım benim için bir ömre yetmişti. Lavabodan çıkarken şapkayı gözümün üzerine kadar çektim. Rüzgar hala markette olmalıydı. Arabaya geçmek yerine onun yanına gitmeye karar verdiğimde soğuk havayı iliklerime kadar hissetmiştim. Markete girdiğimde kasada duran kızın ağzı açık bir şekilde onu kestiğini fark ettim. Esmer uzun boylu bir kızdı. Siyah gözlerini ona dikmiş, nazlı nazlı gülümsüyordu.
Kıza kaşlarımı çatarak onun yanına gittiğimde, Rüzgar benim geldiğimi anlamış ve elimi ellerinin arasına almıştı. Bu hareketi içten içe hoşuma giderken yine de aksi bir tavırla elimi ondan kurtarmaya çalıştım. “Rahat dur.” Diyerek şapkanın altından katı gözlerle beni uyardı. Diğer elinde çikolata paketleri vardı. “Sevdiğin farklı bir şey var mı” diye sorduğunda aldıklarının yeterli olduğunu fısıldadım. Kasaya giderken de beni yanında götürdü. Bu biraz farklı hissettirmişti. Kızdan içtiği sigaradan iki paket vermesini isterken, gözlerim kızın üzerindeydi. Kasiyer kız bana rağmen ona ağzı iki karış havada bakmaya devam ederken içimde bir şeyler sinirlerimi kemiriyordu. Fark etmeden Rüzgar’a biraz daha sokuldum. “Beş yüz tl efendim.” Rüzgar kasaya parayı bıraktıktan sonra kıza bakmadan ve ona bir karşılık vermeden benimle birlikte çıktı. İri ellerinin arasında kalan ufak ellerimin ısındığı hissederken Rüzgar beni arabaya yerleştirdi. O benzinin parasını öderken, ben aldığı çikolatalardan birinin açarak yemeye başladım. En son ne zaman yediğimizi hatırlamıyordum. Şoför koltuğu açılıp kapandığında, bir çikolata paketini açarak Rüzgar’a uzattım.
“Ben seninkini istiyorum.” Derken dudaklarım arasındaki çikolataya bakıyordu. “Aynısı.” Dedim, anlamayarak. Yüzünde şeytani bir gülümseme geçti. “Değil.” Dediğinde, hala anlamadığım için vermemekte ısrar ettim. Aynı üründü, farklı olan neydi? Kalan çikolatayı da tek seferde yutmak için ağzıma götürdüğümde “Anlaşılan ağzından çıkaracağım.” Diyen sözleriyle duraksadım. Yapardı ama istediğini hemen verecek değildim.
İğrenmesi için çikolataya yaladım ve sırıtarak ona uzattım. “Aynısı olmadığını söylemiştim.” Rüzgar’da sırıtarak çikolatayı elimin arasındayken iğrenmek bir yana dursun zevkle ağzına aldığında yanaklarımın ısındığını hissettim. Arsızın önde gideniydi. Beni her seferinde utandırmayı o kadar iyi başarıyordu ki!
Yolun geri kalanında ikimizde konuşmadık. İkimizde kendi düşüncelerimizin arasında kaybolmuş durumdaydık. Bundan sonrası nasıl olacaktı, bilmiyordum. Rüzgar neyin peşindeydi bilmiyordum. Babasının neden yakalanmasına yardım etmişti yine bilmiyordum. Bir ton soru vardı ve beni cevaplayacak kimse yoktu.
Hayatımdaki tek arkadaşım olan Gamze’ye veda bile edememiştim. Oysa bir elvedayı hakkediyorduk. Babam ve Kağan dışında yaşadığımı kimse bilmiyorken Gamze’ye veda etmek olanaksızdı. Bu saatten sonra beni ölü olarak bilmesi onun hayatı tehlikesi için daha sağlıklıydı. Saatler sonrasında İzmir sınırları içerine girdiğimizde, yaklaşık kırk dakika sonrasında zengin bir semte geldik. Evlerin bahçeleri bile duvar örülüydü. Araba duraksadığında Rüzgar torpidodan ufak bir kumanda çıkardı. Önümüzde duran evin kapılarını kumandaya basarak açtığında araçla birlikte evin sınırlarına girdik ve Rüzgar arabadan çıkmadan önce yeniden kumandaya basarak kapılar kapanana kadar araçtan inmedi. “Geldik.”
Onunla birlikte kapıyı açarak dışarı çıktım. Rüzgar büyük adımlarla evin kapısına giderken ben büyümüş gözlerle evin güzelliği karşısında nutkum tutulmuş bir şekilde olduğum yerde bekliyordum. Ev dışardan iki katlı görünüyordu ama bence bir alt katı daha vardı. Bahçesi genişti ve içinde yeterince büyük bir havuz vardı. Bahçe duvarları evi tamamen koruyordu. “Neyi bekliyorsun?” diyen Rüzgar’ın sesiyle irkildim. “Geldim.” Diyerek koşar adımlarla ona yetiştim ve açtığı kapıdan önce ben girdim sağ ayağımla. Batıl inancım karşısında kaşlarını çatarken ne dercesine omzumu silktim.
Evin içi o kadar güzeldi ki, bir eve dair her şey vardı. Tahmin ettiğim gibi alt kata inen merdivenleri görünce “Alt katta ne var?” diye sordum.
“Kapalı yüzme havuzu ve spor salonu var Adacık” Rüyamda bile göremeyeceğim bir lüksün içindeydim ama Rüzgar Kahanlı için bu ev hiçbir şeydi. Görgüsüzlüğümü daha fazla belli etmemek açık ağzımı kapatarak evi incelemeye devam ettim. Salon ve mutfak arasında bir duvar yoktu. Mutfağı salondan ayıran masa gibi kullanabilecek geniş bir tezgah vardı arada. Koltuklar siyah ama deri olmayan bir kumaştandı. Televizyon duvarda asılıyken ortada yine siyah renkte yuvarlak bir sehpa vardı. Mutfağın genişliği ve ferahlığı hoşuma gitmişti. “Odan üst katta. Kıyafetlerin alındı yine de eksik bir şey olursa söylersin, alırız.”
Yanıma tek parça almadan çıkmıştık yola, üstümdeki kıyafetler bile ona aitti. Usulca başımı sallarken “Senin odan nerede?” diye sordum, başka bir odada kalacağını söylemesini umarak. Rüzgar sorumdaki alt metni anlayarak sırıttı. “Karı kocanın ayrı yattığı nerede görülmüş Ada Karahanlı!” soyadımı özellikle vurguluyordu. Sinirlenerek dişlerimi sıktım. “Sen benim kocam değilsin.” Derken adeta tısladım. “Bende senin karın değilim.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 10.26k Okunma |
460 Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |