38. Bölüm

BÖLÜM 37: MAĞARA

Dilan Özçelik
dilanzclk

Kendi kendime söylendim. “Beni bir Karahanlı’ya karşı başka bir Karahanlı koruyor. Çok garip bir dünyanın içindeyim gerçekten.”

 

Rüzgar, bir bardak suyu kafasına dikerken buz dolabının ağzına kadar doldurulduğunu gördüm. Mideme sağlıklı bir şeylerin girmesi için ardından mutfağa gidip, kapattığı buzdolabını yeniden araladım. “Yemek mi yapıyorsun kocana?” Rüzgar’ın dalga geçen sözlerini duymamazlıktan gelmeye çalıştım. Gözüme kestirdiğim muzu dolaptan aldıktan sonra kapağını kapatıp, dolabın kapağına yaslandım. “Az yede uşak tut kendine.” Dediğimde kaşının tekini kaldırmıştı. “Burada sen ve ben, baş başayız farkındasın değil mi?” Muzumdan bir ısırık alırken onu onaylarcasına başımı aşağı yukarı salladım. “Ama artık bana zarar veremeyeceğinin de farkındayım.” Diye karşılık verdim. Cevabım onu gafil avlarken sırıtmadan edemedim. “Senin koruman altındayım ya hani?” Elindeki bardağı sakince tezgaha koyarak yanıma yürüdüğünde duruşumu dikleştirdim. Önümde durduğunda ağır bir nefes alıp verdi. “Bugün seninle tartışmayacağım. Günlerdir uyumadım, istediğim tek şey şu an uyumak Ada Karahanlı.” Gözlerindeki yorgunluğu o an fark ettim, çünkü ilk defa oynamadan bana kendini gösteriyordu. Onu sarıp sarmalamak isteyen saf yanımı durdurmaya çalışırken istemeden yanağına dokundum. “Baban annemin katili.” Diye fısıldadığımda, aslında kendime bir şeyleri hatırlatıyordum. Niyetim onun canını yakmak değildi, kendimi durdurmak istiyordum. “Sen bir katilin oğlusun ve ben annemin katilleriyle evlendim. Sırf kendi hayatımı korumak için. Kendimden iğreniyorum.” Asıl öfkem kendimeydi. Onunla evlenmeyi asla kabul etmemeliydim.

 

“Anneni ben öldürmedim.” Rüzgar’ın fısıltısındaki isyanı duyumsadığımda kirpiklerime asılan göz yaşımı serbest bıraktım. “Annenin katili ben değilim.” Diye tekrar ettiğinde, dimdik gözlerimin içine bakıyordu. Bakışlarında daha önce görmediğim bir şey vardı. Acı? Dudaklarımın titremesine engel olmadığımda yüzümü avuçlarının arasına aldı. “Bende senin gibi çocuktum.”

 

Bir an onun gözlerinin içine bakmaktan utandım. Canım öyle çok yanıyordu ki! “İnan bana Sinan Karahanlı’yı durduracak gücüm olsaydı, anneni kurtarırdım.” Gözlerimden düşen yaşlara bakarken iç çektiğinde ağlamamak için titreyen dudaklarımı birbirine bastırdım. Kendime engel olamıyordum, göz yaşlarım ardı sıra yanaklarımdan düşerken baş parmağıyla göz yaşları sildi. “İnan bana onu durduracak gücüm olsaydı kendi anne...” konuşmayı bırakmıştı. Islak gözlerimi gözlerine kaldırdım. Neden devam etmemişti? Ne diyecekti? “Bizi şu an daha büyük bir savaş bekliyor. Çok dikkatli olmamız gerekiyor. Ölmediğini anladıkları an her şey biter. Seni ben bile kurtaramam.”

 

Doğru söylediğini biliyordum. Sonuna kadar haklıydı ama savaştığım kişi o değil, kendimdi. Soyadımdı! “Ben zaten ölüyüm.” Diye fısıldadım, yüzümü ellerinin arasından çekerken. Öfkeyle ellerini kumral saçlarının arasına daldırdığında yanından uzaklaşarak merdivenleri çıkmaya başladım. Üst katta iki oda vardı. Biri çalışma odasıydı diğeri de yatak odasıydı. Geniş yatak odasının ortasında yuvarlak yere yakın büyük bir yatak vardı. Bir duvar sadece giysi dolaplarına ayrılmıştı. Odanın içinde ebeveyn banyosuna açılan kapı beyaz renkteydi. Yatak dışındaki her şey açık renklerdeydi. Küçük adımlarla içeri girdim. Duş alıp hemen uyumak istiyordum. Giysi dolaplarına yürüdüğümde, Rüzgar’ında ardımdan gelen ayak seslerini duydum. Dolabın bir tarafında erkek kıyafetleri diğerinde kadın kıyafetleri vardı. Hepsi yeni ve etiketi üzerindeydi. Pahalı markalardan alınan kıyafetlere dokunmadan edemedim. Hepsi çok güzeldi. Kenarda asılı okul üniformaları fark ettiğimde, kaşlarımı çatarak odaya giren Rüzgar’a baktım.

 

 

“Okula devam edecek miyiz?” sesim şaşkındı. Olanlardan sonra okula devam etmeyeceğimizi düşünüyordum. “Evet, güvendiğim birinin özel okulunda devam edeceksin. Bizi kardeş olarak tanıtacaklar okuldakilere. Birde çocuk evliliği diye tepki çekmeye gerek yok.” Onu onaylarcasına başımı sallarken heyecanla okul üniformasını ellerimin arasına aldım.” Bu günlerde aldığım en güzel haber buydu kesinlikle. “Teşekkür ederim.” Derken içten bir şekilde Rüzgar Karahanlı’ya gülümsedim. Üniformayı tekrar yerine bırakırken Rüzgar “Duş alacağım.” Diyerek önümden geçti ve kendine ait bölümden kıyafetler aldı. “Önce ben alacağım.” Dedim karşı çıkarak. “Saatlerce seni bekleyemem Adacık ama yok sen ‘bende bekleyemem’ diyorsan bana eşlik edebilirsin.”

 

“Rüyanda görürsün.” Derken utandığımı belli etmemeye çalıştım. Gittikçe arsızlaşıyordu Rüzgar Karahanlı. “Onu zamanla göreceğiz Ada Karahanlı.” Derken önümden geçerek banyoya yürüdü. “Kapıyı kilitlemiyorum. İstediğin zaman gelebilirsin.”

 

Yanaklarımın yanıyordu, tüm kanım yanaklarıma çekilmişti. Rüzgar banyoya girerken onunla bu şekilde ne yapacağımı düşündüm içten içe. Aynı evin içinde ateş ve barut nasıl duracaktı yanmadan? Kalbim ona her defasında biraz daha yenik düşüyordu. Ona karşı hissettiğim tek duygu artık nefret de değildi üstelik.

 

Banyodan su sesi gelmeye başladığında düşüncelerime sıyrıldım ve duşunu kısa tutacağını düşünerek dolaptan bir gecelik takımı çıkardım. İç çamaşırı var mı diye çekmeceleri kontrol ettiğimde, onun iç çamaşırlarının yanında kadın iç çamaşırları görmek beni sanki daha da mümkünmüş gibi biraz daha utandırdı.

 

İçlerinden siyah bir takımı seçerek yanıma aldım ve Rüzgarın çıkmasını yatakta oturarak bekledim. Yaklaşık beş dakika sonunda su sesi kesilmişti. Altında sadece eşofmanla banyodan çıktığında karın kaslarına ilk defa görüyormuş gibi hayranlıkla baka kaldım. Rüzgar yarım ağız gülerek “Gelmediğine pişman oldun sanırım.” Demişti.

 

Dudaklarımı dişlerimin arasına alarak nefesimi dışarı verdim. Rüzgar dudaklarıma dikkat kesilirken gülmeyi bırakmıştı. “Ah, tabi! Hala rüyadasın.” Dedim, yataktan kalkarak. Onun önünden geçip giderken bir kez daha ona bakmamaya çalıştım. Banyo kapısını ardımdan kilitlerken Rüzgar’ın birkaç küfrünü duydum fakat kendi üzerime almadım, zaten kendine küfür ediyor gibiydi.

 

Hızlı bir duşun yerine tenimdeki tüm kiri çıkarana kadar suyun altından çıkmamıştım. Şort ve atletten oluşan zaten gecelik takımını üzerime geçirdikten sonra saçlarımı tarayıp kuruladım. Alt iç çamaşırı üzerime tam olsa da üst küçük gelmişti. Giymek ve giymemek arasında gidip gelsem de Rüzgar’ın varlığı giymemi zorunlu kılmıştı. Banyodan çıktığımda odanın ışığı kapanmamıştı ve bakışlarından anladığım kadarıyla Rüzgar beni bekliyordu uyumak için. Benimle rahat uyuduğunu söylerken ciddiydi. Çünkü bende öyle hissediyordum.

 

Rüzgar baştan aşağı beni incelerken ışığı kapattım ve karanlıkta siyah yatağa doğru adımladım. Yatağa ulaştığımda emekleyerek ilerledim. Karanlığa rağmen gözlerini görebiliyordum. Oda beni izliyordu. Ondan uzak bir kanara doğru yastıklardan birini alarak kıvrıldığımda nefesinin sesini duydum. “Böyle mi sınayacaksın beni?” dediğinde yüzüm yüzüne kaldırdım. “Ne yaptım ben şimdi?”

 

“Kollarımın arasında istiyorum seni.”

 

“Ama ben istemiyorum.” Derken yüreğim ağzımdaydı. “Bana dokunmanı istemiyorum.”

“Öyle mi?” diye sorduğunda beni çekip kollarının arasına alacağını düşünsem de bunu yapmadı. “Öyle.” Dedim aynı kararlıkta durmaya çalışırken. “Öyle olsun.” Demiş ve bana arkasını dökerek gözlerini kapatmıştı. Kendimle verdiğim savaşa bir kanara bırakarak bende ona sırtımı döndüm ve gözlerimi kapattım. Aynı evin içinde iki yabancıydık.

 

 

Yorgun olduğumdan gerek gözlerimi kapattığım gibi uykuya daldım ve diğer gün öğlene kadar hiç uyanmadım. Gözlerimi araladığımda yatakta tek başımaydım. Esneyerek doğruldum ve uykulu gözlerle odada gözlerimi gezdirdim. Banyonun kapısı da açıktı. Odada tek başıma olduğuma emin olduktan sonra yataktan çıktım ve banyoya ilerleyip yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Üzerimi değiştirme gereği duymadan odadan ayrıldım. İzmir’de olmanın en iyi yanı İstanbul kadar soğuk olmamasıydı. Evin içi de oldukça sıcaktı. Aşağı kata indiğimde Rüzgar’ı bilgisayar karşısında biriyle konuşurken buldum. “Furkan’ı sen hallet, birde onunla uğraşamam şu an.”

 

 

Geldiğimi fark ettiğinde başını bana çevirmeden gözlerini gözlerime kaldırdı. “Ben Gazanfer denilen itle iletişime geçeceğim. Geldiğimin haberini çoktan almış olmalı.” Karşı tarafın Kağan olduğunu düşünerek onları rahatsız etmemek için mutfağa yöneldim. Yeni bir savaşa hazırlanan kocamın sesi karanlık kokuyordu.

 

Kahve yapmak için ısıtıcıya su doldurup buz dolabından kahvaltılık bir şeyler çıkarıp masa gibi olan tezgaha dizdim. Rüzgar görüşmesini sürdürürken bakışları artık bilgisayardaydı. Gittikçe daha da küçülen mideme bir şeyler attıktan sonra kahvemi hazırlayıp salona yürüdüm. Zaman geçirecek bir telefonum olmadığı için televizyonu açtım. Rüzgar gözleriyle beni takip ederken koltuklardan birine uzanıp bacak bacak üzerine attım. Ben ona bakmamak için gayret gösterirken o çatılan kaşlarıyla gözlerini benden ayırmıyordu. Rahatsız olmuş gibiydi varlığımdan. “Tamam, ben seni sonra arayacağım.”

 

“Ne yapıyorsun?” diye sorduğunda, başımı ona çevirmeden gözlerimi gözlerine odakladım. “Ne yapıyor gibi görüyorum?” diye sordum, umursamaz bir sesle. Televizyonun sesini de çok açmamıştım. “Dikkatimi dağıtıyorsun.” Derken açıkta kalan bacaklarıma kısa bir bakış attığında hafifçe doğruldum.

 

“Gözümün önünden ayrılmayacaksın diyen sen değil miydin, Yanlış mı hatırlıyorum?” dirseklerime dayanarak yüzümü ona döndürdüm. “Bacaklarının bu kadar beyaz olması sinirlerimi bozuyor.” Dediğinde bacaklarıma baktım. Uzun zamandır güneş görmediği için gerçekten ruh gibi görünüyordu. “Bakma o zaman.” Diye tısladım tekrar koltuğa yaslanırken. “Ayrıca yukarda çalışma odası var, Rahatsız oluyorsan gidebilirsin.”

 

Rüzgar sabır dileyen bir nefes aldığında hiç oralı olmadım. Onunla evlenmeyi ve aynı evde yaşamayı isteyen ben değildim. Evindeki varlığıma alışması gerekiyordu. “Sabrımın sınırlarını ciddi anlamda zorluyorsun.” Diyen Rüzgar’ı duymamazlıktan gelmeye devam edip kahvemden bir yudum aldım. “Bu arada yarın okula başlayacağız.” Dediğinde sevincim yerine geldi. Yedi yirmi dört onunla aynı eve tıkılmayacağım için mutluydum.

 

 

Yarının gelmesini iple çekmiştim. Rüzgar Karahanlı’yla aynı evin içinde geçirdiğimiz ilk günümüz olaysız bir şekilde geçerken, sabahında tam okula gitmek için hazırladığım sırada yine dünyayı bana dar etmişti. Kapının girişine dikilmiş çıkmama izin vermiyordu. “İndir şu eteğini!” dediğinde neredeyse çıldırmak üzereydim.

 

Yedinci kez “İndirmiyorum.” Dediğimde yumruğunu kapıya geçirdi. Kapının gürültüsüyle olduğum yerde sıçrarken “Üzerinde parçalamamı istiyorsun Adacık?” Dedi tehditkar bir şekilde.

 

“Senin mağarana dönme vaktin gelmiş Karahanlı.” Artık benimde sesim yüksekti. “Dağ ayısı!” Eteğim abarttığı kadar kısa değildi. Sadece bacak boyum uzun olduğu için olduğundan biraz daha kısa duruyordu.

 

“Ada, son kez söylüyorum. O eteği indir. Yoksa giyecek bir eteğin olmayacak.”

 

“İyi bende çıplak giderim.” Cevabım gözünü döndürürken hafiften korkmaya başlamıştım. Bir adım gerileyerek ondan uzaklaştığımda “Hiçbir yere gitmiyorsun. Okul falan yok, gitmeyeceksin!” diye kükredi.

 

“Saçmalama.” Diye fısıldadım. Onunla inatlaştığım içim anında pişman olurken “Bunu sen istedin.” Diyerek kapıyı kapatarak kilitledi. “Tamam tamam.” Diyerek onu durdurdum. Tehditkar tavrı karşısında yüzümü buruşturarak istemeye istemeye eteğin uçlarından tutarak aşağı doğru çekiştirdim. Bacaklarım biraz daha kapanırken “Oldu mu dağ ağısı?” diye homurdandım.

 

“Yeni bir etek almak şart oldu.” Demişti kendi kendine.

 

 

Bölüm : 14.12.2024 00:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...