
"Ben de özledim ben de
Resmin var şuan elimde
Sana koşmak isterim
Derman yok dizlerimde
Ben de özledim ben de
Resmin var şuan elimde
Sana koşmak isterim
Derman yok dizlerimde."
Sözleriyle kahverengi ve kızıl toprakların birleştiği dağ yolundan ilerliyordum. Ağzımda şarkının sözleri dolaşıyordu. Ah, doğru ben kendi mi tanıtmadım. Ben kim miyim?
Ben Yüzbaşı Oğuz AYDIN.
Gönderildiğim zorlu vazifenin ardından askeriyeye tekrar dönüyordum. Üstümdeki forma içinde kendimi gururlu hissediyordum. Vatan için canını vermeye her zaman hazır bir asker gibiydim. Ki zaten öyle değil miydim? Öyleydim.
Düşünceler birbirlerini kovalarken bir anda karşıma çıkan araçla kaza yapacak gibi olmuştum. Bir anlık şok yaşadıktan sonra kendime geldim. Sürmesini bilmeyene ehliyet vermeyeceksiniz kardeşim! Bir hışımla arabadan inmeye hazırlandım. Kapı koluna uzandım ve kapıyı açıp kendimi toprak zemine bıraktım.
"Kardeş az dikkatli olsaydın keşke!" Demiştim. Sesimde öfke vardı.Karşı arabanın sürücüsü kapısını açıp kendini toprak zemine bıraktı. Başında bordo beresi vardı. Adımları kararlı ve öfke doluydu. Kadın ve bordo bereli bir askerdi. Rütbesi neydi acaba?
"Ben senin nereden kardeşin oluyorum lan!" dedi gür ve etkileyici sayılacak sesle. Sesi sandığımdan daha gür çıkmıştı. Dağdan taş düşüp düşmediğine bakmak için kafamı dağa çevirdim. Herhangi bir taşın gelmediğine emin olunca bakışlarım yine o askeri buldu. Uzun saçlı,ela gözlü,1.85 boylarında bir askerdi. Yüzünde ufak yaralar vardı. Bu ona korkutucu bir hava vermişti açıkçası.
"Kimsin sen?" dedi öfkeli sesiyle. Rütbesine kolundan bakmaya çalıştım ama göremedim. Rütbe büyük olursa başım belaya girerdi.
"Askerim. Yüzbaşı Oğuz Aydın. " dedim gururla. Kendimle gurur duyuyordum. Asker olmak hem bir şeref hem de bir gururdu benim için. Bunu zaten demiştim.
"Asıl sen kimsin?" Diye ekledim gür ve öfkeli bir sesle. Başını iyice dikleştirdi. Birkaç adım atarak tam karşıma dikildiğinde gözlerinin ela olduğuna iyice emin oldum. Ela gözden bana neydi şimdi! Koçum kendine gel!
"Askerim bende. Binbaşı Sevda Yalçın." Sesindeki gurur ve kararlılık onu ürkütücü yapıyordu. Ve rütbesi büyükmüş! Başım çok kötü belaya girecekti, artık bundan emindim.
"Komutanınız kim?" Diye sordum. Merak etmiştim. Yani Oğuz o kadar sorunun içinden senin sorduğun soruya bakar mısın?
"Albay Yavuz " dedi az önceki gurur edasında.Komutanı en iyi askerlendendi. Bu zamana kadar katıldığı çoğu operasyon başarılı sonuçlanmıştı. Namı hemen hemen her askeriyede geçerdi. Ve onun askerleri de onun kadar başarılı ve nam salmış kişilerdendi.
"Senin komutanın kim?" diye sorunca başımı dikleştirdim. Komutanım iyi bir askerdi. Komutanımın da namı çok olmasa da duyulmuştu. Albay Yavuz komutanım ile Albay Hikmet komutanım arkadaşlardı. Arada beraber gördüğümüz oluyordu.
"Albay Hikmet" dedim. İkimizde şaşırmıştık. Ya da bana öyle gelmişti. Bence sana öyle geldi Oğuz.
"İyi kurtarmışsın Yüzbaşı" dedi küçümser bir tavırla. Bence de iyi kurtarmıştım ama bu küçümser tavrın altında kalamayıp başımı belaya sokmayı tercih ederdim. Bu yüzden bunu seçtim.
"Sen de iyi kurtardın Binbaşı yoksa bela alırdın başına." dedi dedim onun sesini taklit ederek. Biraz meydan okur gibi olmuştum. Biraz mı? Biraz daha abart istersen Oğuz. Bildiğin apaçık meydan okudun. Bakışlarını yüzümde hissettim. Küçümser bir bakış vardı gözlerinde. Ya da seni ben şimdi şikayet etmez miyim bakışı?
"Ben çok belalar gördüm yüzbaşı! Sen o belaların b’si bile olamazsın!” dedi sesindeki anlayamadığım tonla. Bakışları şikayet edecek gibi değildi. Belki de iyi gününe denk gelmiştim.
"Öyle bir bela olurum ki!” dedim meydan okumaya devam ederek. Başım yanacaktı. Kesinlikle yanacaktı. Ateşe körükle gidiyordum bence. Oğuz,koçum sen niye böyle şeyler yapıyorsun ha koçum?
"Ah Yüzbaşı ah!" Diyerek arabasına binip hızla gitti. Daha ne olduğunu anlayamamıştım. Her şey bir anda gerçekleşmişti. Arabaya binip yine aynı şarkıyı açarak yola koyuldum. Sanki az önce başımı belaya sokmamış gibi ilerlemeye başlamıştım.
Hızla önce askeriyeye sonra eve gittim. Kulaklığımı taktım kitabımı açtım ve okumaya başladım. Kitaba odaklanmakta zorlanıyordum. Aklıma sürekli bugünkü karşılaşma geliyordu.Kesin başıma bir iş gelecekti.Kulaklığımı çıkartmadan yatağa uzandım. Uyumaya çalıştım ama olmadı. O sırada kapı çaldı. Beni almaya mı geldiler yoksa? Saklansam olur mu ki? Bir de bayıl istersen Oğuz! Git kapıya bak çabuk. Kulaklığımı çıkarttım kapıya doğru yöneldim. Serkan gelmiş. Şükürler olsun ki Serkan gelmiş. Serkan en yakın arkadaşımdı. Kendisi de çok başarılı bir askerdi. Yüzbaşı Serkan Atan. Neşeli bir kişilikti kendileri. Aynı askeriyedeydik.
"Yüzbaşı gelmiyor musun? Dışarı çıkalım seninle deniz kenarı baştan sona turlayalım." Dedi neşesiyle. Hep neşeli biriydi Serkan, asla üzülmüyordu. Aslında üzülmemenin bir yolunu bulmuştu. Yaşadığı hiçbir şey kolay değildi onun. Bir tek bana anlatırdı dertlerini.
"Geliyorum bekle geliyorum.” Dedim neşesine uymaya çalışarak. Enerjisine kimse yetişemezdi Serkan'ın. Bu yüzden Enerjik Serkan diye lakap vermiştik ona.
Serkan’la deniz kenarında yürüyüşe başladık. Evim deniz kenarına yakın küçük bir evdi. Kafam dağınık olduğu her zamanda yürürdüm bu yolda. Sanki deniz dertlerimi alıp götürecekmiş gibi. Bir anda soru sordu. Sesiyle irkildim ama çaktırmadım.
"Yüzbaşı ne oldu dalgınsın?" dedi meraklı bir sesle.
"Bugün az kalsın kaza yapıyordum. Arabadan indim sinirle nasıl sürüş bu dedim. Karşı taraf şeymiş..." Dedim. Çekiniyordum sanırım. Gerçi birbirimizin her şeyini biliyorduk. Niye çekiniyorum ki?
"Kadın. Etkilenmişsin Yüzbaşı. " dedi kararlı bir tonla. Yok, yok öyle bir şey kesinlikle değildi. Etkilenme değildi. Başıma bir iş gelecekti o kesindi. Başıma bela aldığım kesindi bence. Ne çok söyledim şunu!
"Ne alakası var? Etkilenmedim bir kere" diye inkar ettim. Etkilenmiştim. Ama yanlış bir şey yapmıştım. Hem de çok ya
"Gözlerin öyle demiyor Yüzbaşı" dedi.
"Senin de vücut okumaların olmasa var ya bittik biz bittik!" dedim bıkmış bir sesle.
"Ah Yüzbaşı ah!" dedi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.33k Okunma |
4.47k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |