pırağ-berlin tireninde pencerenin yanındayım
dumanlı ıslak ovaya akşamın yorgun bir kuş gibi inişini
severmişim meğer
akşamın inişini yorgun kuşun inişine benzetmeyi sevmedim
toprağı sevdim diyebilir mi onu bir kez olsun sürmeyen
pılatonik biricik sevdam da buymuş meğer
ister böyle kımıldanmadan aksın kıvrıla kıvrıla tepelerin
eteğinde
doruklarına şatolar kondurulmuş avrupa tepelerinin
ister uzasın göz alabildiğine dümdüz
bilirim ırmak yeni ışıklar getirecek sen göremiyeceksin
bilirim ömrümüz beygirinkinden azıcık uzun karganınkinden
alabildiğine kısa
bilirim benden önce duyulmuş bu keder
benden önce söylenmiş bunların hepsi bin kere
borodino savaş alanında andırey’in sırtüstü seyrettiği
gökkubbe
hapiste türkçeye çevirdim iki cildini savaşla barış’ın
gökkubbeden değil meydan yerinden
gardiyanlar birini dövüyor yine
çırılçıplak kayınlar moskova dolaylarında predelkino’da
kışın çıkarlar karşıma alçakgönüllü kibar
kayınlar rus sayılıyor kavakları türk saydığımız gibi
ilgaz ormanlarında yıl 920 bir keten mendil astım bir çam
dalına
vera direksiyonda moskova’dan kırım’a gidiyoruz koktebel’e
dünya akıyor iki yandan dışarıda dilsiz uzak
hiç kimseyle hiçbir zaman böyle yakın olmadım
eşkıyalar çıktı karşıma bolu’dan inerken gerede’ye kırmızı
yolda ve yaşım on sekiz
yaylıda canımdan gayrı alacakları eşyam da yok
ve on sekizimde en değersiz eşyamız canımızdır
çamurlu karanlık sokakta bata çıka karagöze gidiyorum
ramazan gecesi
belki bir yerlerde okudum sekiz yaşında bir oğlanın karagöze
gidişini ramazan gecesi istanbul’da dedesinin elinden tutup
dedesi fesli ve entarisinin üstüne samur yakalı kürkünü
giymiş
ve harem ağasının elinde fener
ve benim içim içime sığmıyor sevinçten
çiçekler geldi aklıma her nedense
gelincikler kaktüsler fulyalar
istanbul’da kadıköy’de fulya tarlasında öptüm marika’yı
kolan vurdu yüreğim salıncak bulutlara girdi çıktı
üç kırmızı karanfil yolladı bana hapishaneye yoldaşlar 1948
ister aşağıdan yukarıya seyredip onları şaşıp kalayım
kosmos adamlarına sorularım var
çok daha iri iri mi gördüler yıldızları
kara kadifede koskocaman cevahirler miydiler
kibirleniyor mu insan yıldızlara biraz daha yaklaşınca
renkli fotoğraflarını gördüm kosmosun ogonyok dergisinde
kızmayın ama dostlar non figüratif mi desek soyut mu desek
işte o soydan yağlı boyalara benziyordu kimisi yani dehşetli figüratif ve somut
insanın yüreği ağzına geliyor karşılarında
sınırsızlığı onlar hasretimizin aklımızın ellerimizin
onlara bakıp düşünebildim ölümü bile şu kadarcık keder
duymadan
gözümün önüne kar yağışı geliyor
ağır ağır dilsiz kuşbaşısı da buram buram tipisi de
şimdi şu vişne reçeline bulanmış batarken bile
güneş istanbul’da da kimi kere renkli kartpostallardaki gibi
batar
ama onun resmini sen öyle yapmıyacaksın
ama ayvazofski’nin denizleri bir yana
ister altlarında olayım ister üstlerinde
ister devlere benzesinler ister ak tüylü hayvanlara
ayışığı geliyor aklıma en aygın baygını en yalancısı en
küçük burjuvası
ağ gibi de inse üstüme ve damlayıp dağılsa da camlarımda
yüreğim beni olduğum yerde bırakır ağlara dolanık ya da bir damlanın içinde ve
çıkar yolculuğa haritada çizilmemiş bir memlekete gider
ama neden birdenbire keşfettim bu sevdaları pırağ-berlin
tireninde yanında pencerenin
altıncı cıgaramı yaktığımdan mı
moskova’da kalan birilerini düşündüğümden mi geberesiye
saçları saman sarısı kirpikleri mavi
zifiri karanlıkta gidiyor tiren
zifiri karanlığı severmişim meğer
kıvılcımlar uçuşuyor lokomotiften
meğer ne çok şeyi severmişim de altmışımda farkına vardım
bunun
pırağ-berlin tireninde yanında pencerenin yeryüzünü dönülmez
bir yolculuğa çıkmışım gibi seyrederek
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
2.44k Okunma |
1.4k Oy |
0 Takip |
81 Bölümlü Kitap |