
“Böyle tanışmamız pek güzel olmadı Mehir ama buradayken de yapabileceğim pek bir şey yok,üzgünüm.”
Karanlık bir şekilde dizayn edilmiş bir odanın içindeydim.Büyük bir ihtimallede gerçek zamanda baygındım.Dolayısıyla gerçek zamanda değil başka bir boyuttaydım.Araf kitaplarında Risna’dan pek bahsedilmiyordu.İsmi vardı ama detaylı bilgilere ulaşamamıştım.
“Öncelikle burası başka bir boyut değil senin zihnin.Karanlık olmasının sebebi benim gücümün kaynağının karanlık olması.Araflılar beni severlerken gücümden hazetmezler ve bu benden korkmalarına sebep olur.”
“Neden burdayız,neden senden korkuyorlar?”
“Bana ihtiyacınız olacak.Araf’ın kapısını ben açacağım.Çünkü bir an önce Araf’a dönmeniz gerek.Beni neden sevmedikleri konusuna gelirsek bunu konuşacağımız uzun bir süremiz olacak.”
“Araf’ta neler oluyor?”
Risna yanıma yaklaşarak ellerini saçlarımda gezdirdi.
“Sen ben olacaksın Mehir.Gözlerinde küçüklüğümdeki savaşçı kızı görüyorum.Ama karanlığın sıradaki savaşçısı olmak istemiyorsan sevdiklerini kaybetme.Kaybetsen bile ışık saçan gözlerini karanlığa çevirme.”
Risna derin bir nefes alarak konuşmasına devam etti.
“Beş dakika sonra uyanacaksın.Gerçek zamanda uyuduğun süre bir güne tekabül ediyor.Uyanır uyanmaz kimseyle konuşmadan bodrum kattaki kitaplığa iniyorsun.Girift yazılı kitabı hafifçe geri çektiğinde bir koridor açılacak.Koridorun sonunda ben olacağım.Koridor aktif hale geldiğinde zihninden çıkabilirim.Farkedeceksin bunu merak etme.Sonra arkadaşlarını al ve koridorun sonuna gelin her şeyi orada açıklayacağım.”
Kafamı onaylarcasına salladım ve Risna’nın simsiyah gözlerine son defa baktım.
Nefes nefese gözlerimi açıp yattığım yerden doğruldum.Sungur yere oturmuş şekilde başını elimin yanına koymuş biçimde uyuyordu.İkizler yanımda uzanmışlardı.
Arem koşarak odaya gelmişti.Sungur’u omuzlarında tutup uzaklaştırmıştı.Yatağın kenarına oturup ellerini alnıma koydu.
“Risna orada hala.”
Sungur sersem sersem bakarken uyandığımı farketti.Tam bana yönelecekken Arem kendisiyle birlikte Sungur’u da geri çekti.Bana ciddi bir şekilde bakarken başıyla işaret edip konuşmaya başladı.
“Hadi Mehir.”
Tam konuşacakken elimle ağzımı kapatarak hızlı bir şekilde odadan çıkıp bodrum kata indim.Sungur arkamdan anlamadığım bir şekilde saydırıyor aynı zamanda ikizleri uyandırmaya çalışıyordu.
Kitaplığın önüne gelince elimle hızlıca Girift yazılı kitabı aradım.Bulduğumda hafifçe geri çektim ve olacakları bekledim.Kitaplık hafifçe hareket etmeye başladığında Arem annemlerde dahil herkesi bodruma getirmişti.
Herkes şaşkın bir şekilde bakarken kitaplık sonuna kadar açılmış ve bir koridor gözükmüştü.Bununla birlikte gözlerim yeniden kararmış bu da sendelememe sebep olmuştu.Aymira hemen koluma girmiş Arem’de elini alnıma yerleştirmişti.
“Tamam,bir sorun yok.Risna yok.Şimdi konuşabilirsin.”
“Risna bize Araf’ın kapısını açacak.Çünkü Araf’a bir an önce dönmemiz gerekiyormuş.Koridorun sonunda Risna olacak.Hep beraber oraya gidersek daha detaylı anlatacakmış.”
Babam yanıma gelip yanağımı okşadı.Sonra arkasına dönerek konuşmaya başladı.
“Hadi gençler!Uzun süredir Risna ile karşılaşmıyorduk.”
Annem bana sıkıca sarılarak babamla birlikte koridordan geçtiler.Araf Han sonra konuşacağımızı söyleyerek o da koridordan geçti.En son Sungur’la ben kalmıştık.Olduğu yerden hiç kıpırdamadan dikkatli bir şekilde bana bakıyordu.
Bu bakışlar beni hafiften tedirginde etse ses çıkarmadan koridora doğru yöneldim.Son adımımı atmadan hemen önce Sungur bileğimden kendine çekip aniden sarıldı.Bir eli dağılmış saçlarımda dolanırken diğer eli belimi sıkıca sarmıştı.
“Sungur ne bu şimdi aniden?
“Sadece susar mısın?O koridordan geçtiğimiz an hayatımız eskisi gibi olmayacak.Senin eski neşen kalmayacak.Her şeyin sonunda duygusuz savaşçı birine dönüşeceksin zaten.Şu an sarılabiliyorken sarılmam lazımdı.Tekrar aynı hataya düşemezdim.”
Önceki hatası neydi bilmiyordum ama söylediklerine hak vererek sarılışına karşılık verdim.
Geri çekilerek tekrar koridora yöneldim.Sungur yine bileğimden tutarak boşta olan sol bileğime bileklik geçirdi.
“Araf’ta böyle bilekliklerin koruduğuna inanılır...Her şeyden.İşe yarar mı bilemiyorum ama konu Araf olduğundan her şey mümkünmüş gibi görünüyor.”
Elimi bilekliğin üzerinde gezdirip tebessüm ettim.
“Öleceğim ana kadar çıkarmam.Teşekkür ederim.”
Bu sefer gerçekten koridora bir adım attım ve arkamdanda Sungur geldi.Loş ışıklarla donatılmış koridorun sonu geçtiğimiz merdivenlere kıyasla daha aydınlık ve ferahtı.Gözlerimle Risna’yı ararken bu dizaynın ona göre olmadığını farkettim.Tam o sırada Risna kolonun arkasından çıkıp salonun ortasına doğru bembeyaz elbisesi ve geceden karanlık upuzun saçlarıyla resmen süzüldü.
“Mehir çok haklısın bu oda bana göre değil.Kayrahan’ın dizaynı bende misafir olduğumdan ayak uyduruyorum.”
Babam sırıtarak cevap verdi.
“Risna bu kadar esprili ve uyumlu olmaya çalıştığını bilmiyordum.Neden buradasın o kadar seneden sonra?”
Risna saçlarını bir tek tarafa toplarken herkes pür dikkat ona bakıyordu.Saçlarını eşit olacak şekilde üçe böldü ve örmeye başladı.
“Maran’a olan sözümü tutmak için buradayım.Ne kadar benden hazetmesenizde.Potansiyel geleceği görmekte benim suçum değil.Ama Araf’ın sonu iyi gözükmüyor.Kapının doğal yollardan açılmasını beklemeyin çünkü kapının muhafızları aniden ortadan kayboldu anahtarlarla beraber.Kayrahan ve Utku’nun ulaşamama sebebide bu.Maran’ın kızı,Evren Ağacı’nın muhafızı bir an önce dönmezse benden bile daha karanlık bir güç Araf’ı ele geçirecek.”
Annem derin bir nefes çekerek Risna’ya doğru ilerledi.
“Sen karanlık değilsin.yaşadıkların karanlık kendini suçlamayı bırak.Maran’ın sana herkesten çok güvendiğini biliyoruz.Ne zaman kapıyı açacaksın?”
Saçlarını geriye atarken hepimize bakarak konuştu.
“Enerjinin dolmasını bekliyorum.Sorun da burada başlıyor.Kapının açılabilmesini sağlayacak güçteki taşların madeni burada yok ve Araf’ın her türlü girişi kapalı iletişim yok.İçerdekilerin zihnine giremiyorum.Herkes oniks ve obsidyenle kendini koruyor.”
Vera ve Umay Teyzem taşların isimlerini bir yere yazmaya başladılar.
Almina uzun bir süreden sonra sessizliğini bozarak konuştu.
“Başka yapabileceğimiz bir şey yok mu?”
Risna ikizlerde gözlerini gezdirip konuştu.
“İkiz enerjisi.Maran’ın kızı hanginiz?Sizin enerjilerinizi birleştirebilirsek kapıyı açabilmemiz kolaylaşır.Çünkü yılanlar telaşlanmaya başladı.”
O sırada Vera gelip gerekli olan taşların ismini saydı.
“Birincisi Turmalin Kuvars.İkincisi Siyah Turmalin ve sonuncusu Beyaz Kuvars.İkizlerinde enerjisi yüksek olacağından bu üçünün yeteceğini düşünüyorum.Yetmezse bile benim kendi fikrimce Mehir,Evren Ağacının yeni muhafızı olduğundan onun tek başına bile yeteceğini düşünüyorum.”
Araf Han tek kaşını kaldırarak konuşmaya başladı.
“Bu Mehir için tehlikeli olur.Daha taş bile seçmedi onu.Nasıl korunacak?Hangimizin gücü onu kapıdan korumaya yeter.Olanları ve olabilecekleri biliyorsunuz.”
Almina elimi tutarak titrek bir sesle konuşmaya başladı.
“Mehir’in başına daha fazla bir şey gelmeyecek.Aymira ile biz hallederiz.Taşları halledelim yeter.”
Aymira oturduğu yerden aniden kalkıp odanın çıkışına doğru ilerledi.Bileğinden yakalayıp nereye dercesine bakış attım.
“Eğer antikacıdan topladığım taşlar bu sayılan taşlardansa ve gerçeklerse onları getirmeye gidiyorum.”
Babasından arabanın anahtarını alıp Verayla aceleyle koridorda kayboldular.
Tekrar önüme dönüp sırtımı kolona yaslayacak şekilde yere oturdum.Herkes sessizleşmişti.Arem kafasını koltuğun kenarına yaslamış dinleniyordu.Babamlar ise durum kritiği yapıyorlardı bu sebeple uzaklaşmışlardı.Araf sakince yanıma oturup elime ağrı kesiciyle su verdi.
“Risna çıktı zihninden kızım.Ağrın başlar birazdan iç daha bize lazımsın.”
Teşekkür ederek ilacı içtim.
“Eğitmenin olarak söylüyorum ki bedensel olarak çok güçlüsün.Bugünden sonra mental olarakta öyle olduğunu düşünüyorum.Ama bize,ailene,ikizlere bir kayıp yaşatmayı ya da bizim için kendini feda etmeyi düşünme.Kafanda dönen düşünceleri tahmin edebiliyorum,bizim bir kayıp daha yaşamaya gücümüz kalmadı.”
Benim konuşmama fırsat vermeyip yanımdan kalkarak düşünceli bir şekilde etrafı izleyen Sungur’un omzunu sıkarak yanına oturdu.Sungur’un bakışları kısa sürede olsa bana döndü ve dikkatlice onunla konuşmaya çalışan Araf’ı dinlemeye başladı.Bende kafamı duvara yaslayıp gözlerimi kapadım.Migrenim şiddetli geleceğine dair belirtilerini gönderiyordu.İlacın biraz olsun hafifleteceğini düşünerek ağrı düşüncesini kafamdan attım.
Pekte aydınlık olmayan zihnim hem düşüncelerimle hem de Risna olduğunu düşünerek tekrar kararmıştı.
“Şu zihin işlerinden anlıyorsunuz ama benim zihnimi ne zaman rahat bırakmayı planlıyorsunuz?”
Risna’nın kıkırtısı zihnimde yankılandı bu benimde tebessüm etmeme sebep oldu.
“Cesursun Mehir,ama bu zamanı geldiğinde senin en güçsüz yanın ve kayıplarının sebebi olacak.”
Yüzümden silinen tebessüm yerini gerginliğe bıraktı.
“Cesurluğum asla zaafım olmayacak.Zaafım olmadığı sürece kaybımda olmaz.”
“Zaafın olmadığını söylemek bile zaaf belirtisidir.Kaç yüz yıldır gölgelerde geziyorum ve zaafı olmayan tek bir kişi bile görmedim.Zaaflarınızın olması insan olduğunuzun ve duygularınızın hala oralarda bir yerlerde olduğunun kanıtı.Korkusuz ol ama korkulan olma.Güçlü ol ama güçsüzlerin safında onları korumak için yer al.Sende olanları başkalarında olmayanlar için siper et.Ama kendin içinde koz haline getirme.Her şeyi dozunda yap ve kontrolünü kaybetmene izin verme.”
“Bunu nasıl yapacağım?”
Derin bir iç çekip soruma cevap verdi.
“Araf’a dönünce ve Araf halkıyla tanışınca.”
İç çektiğimde Risna beni zihnimle baş başa bıraktı.Gözlerimi aralayıp gerçekten zihnimde tek olup olmadığımı anlamak için Arem’e baktım.Uykusu derin bir hal olmuştu.O haldeyken düşüncelerimi duyamazdı sanırım.
On sekiz yaşıma gireceğim günün başlangıcından beri kayıplarım olabileceğini tahmin edebiliyor ve o zamana kadar kendi ayaklarım üzerinde durabilmeyi tam anlamıyla başarabilmem gerektiğini düşünüyordum.Kestiremediğim tek şey bunun hemen olabileceği ihtimaliydi.Başka bir evrenle tanışmak aklımın ucundan dahi geçmemişti.Ön sezilerimin çok kuvvetli olmasına rağmen öyle bir dünyanın distopya kitapları veya filmlerinde olabileceğini düşünüyordum.Ama şu an öyle bir distopyanın içindeydim ve distopyanın baş kahramanı gibi önemli bir rolüm vardı.Varlığım ve benliğim bunun için savaşıyordu.Araf’ı bu yaşıma kadar bilmeme rağmen içimde kuytu köşeye saklanmış ve zamanı geldiğinde Araf’ı koruma isteği her hücremi ele geçirmişti.Önsezilerimin beni yine yanıltmayacağından dolayı Risna’ya hak veriyordum.Kayıplarım olacaktı fakat kendimi ne kadar dozda kaybedebileğime dair bir fikrim yoktu.Ya Risna’nın dediği gibi karanlığa çekilecektim ve kayıplarıma sebep olan herkesten intikamımı alacaktım ya da iyilik kılıcımı kuşanıp her şeyin zamanını bekleyecek ve olmasına olanak sağlayacaktım.
Sungur’un büyük ihtimalle bana yönelik söylediği söz bu düşüncelerimin dağılmasına sebep oldu.
“Saçma sapan ihtimali olmayan düşünceleri kafandan at ve adam akıllı dinlen.Bize kafasında kırk tilki dönen biri değil,kafası sakin olan biri lazım.Düşüncelerin,fikirlerin veya hayallerin bize lazım değil.”
Sungur’un bu sert çıkışı karşısında histerik bir şekilde güldüm ve kafamı kaldırarak benden ufakta olsa cevap bekleyen Sungur’a baktım.
“Burada düşüncelerimi,fikirlerimi veya hayallerimi dinleyen tek kişi sensin.Bunun sebebininde merak olduğunu düşünüyorum.Ama neden sadece sen?Buranın lideri olabilirsin ama..”kafamı işaret ederek konuşmamı devam ettirdim.
“..buranın değilsin.Orası benim tilkilerimin yeri.Tilkilerimden ve kuyruklarından ne kadar uzak durursan o kadar iyi.”
Oturduğum yerden kalkarak koridora doğru ilerledim.Arkamdan Arem ve Risna birbirlerine beşlik çakarak aynı anda konuştular.
“Sungur sıfır,Mehir bir”
Ben odadan uzaklaştıkça sesleri daha boğuk geliyordu.En son Araf’ın Sungur’u azarlayan sesini duymuştum.
Telefonumu çıkarıp Almina’yı ne yaptıklarını öğrenmek için aradım.Dördüncü çalışın sonunda Almina telefonu şaşırılmayacak bir şekilde açmıştı.
“Çabuk söyle.Bir şey mi oldu?”
“Hayır sizi merak ettiğim için aradım.Ne yaptınız?”
“Şoklar içindeyim.Alt tarafı antikacıdan aldığım taşlar gerçek.Ama Vera ısrarla bu taşların sadece Araf’ta olabileceğini buraya nasıl geldiğine anlam veremediğini söylüyor.Bu arada şu an hoparlördesin.
“Belki de aldığın antikacıda Araftandır.”
Pervasızca söylediğim bu düşünce aklımda şimşeklerin çakmasına sebep oldu.
“Tabi ya!Beraber gittiğimiz antikacıdan aldın değil mi?”
“Evet oradan aldım.Aklına ne geldi?”
“Oradaki kitaplığı incelerken Girift isimli eski basma ve içindeki alfabeyi anlamadığım bir kitap vardı.Çoğu kitapların içeriğiyde aynı şekilde anlaşılmıyordu.Şu an koridoru açmak için kullandığım kitabın adı da Girift ve içeriği aynı şekilde anlamadığım alfabeyle dolu.”
Vera’nın heyecanlı sesi kulaklarımı doldurdu ve elimdeki kitabı rafa rastgele koydum.
“Aferin be kızım!Çünkü Girift[1] kitabı dünyaya sadece iki tane gönerildi.Burada olabilecek Araf’tan biri için işaret olsun diye.Birinin sizde olduğunu zaten biliyorduk.Ama ikinci kitap daima sırdı.Kayrahan abiler bile bilmiyordu çünkü rastgele bir yere gidebilmesi için işlenmişti.Antikacıyı da bulursak bizim için avantaj olur.”
“Tamam siz taşları alın ve gelin.O konuyuda konuşuruz.”
Telefonumu kapattım ve cebime koydum.Girift’i tekrar elime alarak kitaplıkta bulunan Araf’ın El Yazmaları ve Anlamları kitabını alarak odama çıktım.Ruhumu ele geçiren endişeye inat ufacık bir umut filizlendi yorgun yüreğimde.Araf’ı kurtarırsak kendimizi,sevdiklerimizi kurtarabileceğimizi düşünüyordum çünkü.Kendi odama geçip kapıyı arkadan kitledim.Masamın üzerindeki müsvette kağıtları bir araya getirip dosyalığa yerleştirdim.Derin bir nefes alıp masaya oturdum ve masa lambasını yaktım.Bir kaç tane mumuda yakıp El Yazmaları kitabının sayfalarını çevirmeye başladım.
İşe yarayabileceğini düşündüğüm her şeyi not almış ve Girift kitabından kontrol etmeye çalışmıştım.İki saatin sonunda belimin tutulduğunu hissederek esneme hareketlerinin bir kaçını yaptım.Saat akşam sekiz buçuğa geliyordu.Aymira ile Vera gelmiş olmalıydı.Komodinin üzerinden telefonumu alıp kapıya doğru ilerledim.Kapıdan çıkmamla Arem’in benim odama doğru ilerlediğini gördüm.
“Bende seni çağırmaya geliyordum.Hem yemek yiyeceğiz hem de Aymiralar geldi.”
Kafamı onaylarcasına salladım ancak canım asla yemek yemek istemiyordu.İştahım yoktu.Bünyemdeki yorgunluğu nasıl atacağıma dair aklımda düşünceler dolanırken mutfağa varmıştık bile.Sungur’un yanındaki boş sandalyeye otururken herkes beni inceliyordu.Ya da çökmüş gözlerimi ve rengi atmış suratımı inceliyorlardı.Göz göze gelmemeye çalışarak önümdeki su bardağından bir yudum içtim.
Bir gün boyunca aralıksız uyumama rağmen hiç uyumamış gibi kendimi halsiz hissediyordum.Kulağım hafiften çınlamaya başladığında omzumun üzerinden Sungur’a baktım.Herkesin yanında konuşamadığı her fırsatta bunu yapıyor ve bu kulak çınlamasıda beni çıldırtacak hale getiriyordu.
Sungur’da ciddi bir şekilde bana bakıyor zihnime girmeye çalışıyordu.Ancak bende iki saat içinde bir şeyler öğrenmiş ve Sungur’un zihnime yerleşmesine izin vermiyordum.Bunu farketmişti ama ısrarcı bir şekilde devam ediyordu.Kafamı omzuma doğru yatırıp çınlamasını önlemeye çalıştım.
“İnatlaşma aç şu zihnini.”
“İnatlaşmıyorum.Rahat bırak beni.”
Elimdeki çatalı sertçe masaya bırakıp oturduğum yerden kalktım.Almila’ya bakarak konuşmaya başladım.Risna beni dikkatli bir şekilde izliyor anlamlandırmaya çalışıyordu.
“Bulduğum ve işe yarayabilecek her şey odamda masanın üstünde gidip alırsınız.Ben her zaman ki yere gidip biraz dinleneceğim.”
Ege oturduğu yerden kalkıp ceketini giydi.
“Yürü ben bırakırım seni oraya tek gitme.”
Çocukluğumdan beri hayatımda olduklarından nereye gideceğimi çok iyi biliyorlardı.Oraya da tek başıma gitmemi hiç istememişlerdi.Dönüşümlü olarak beni bırakıyorlardı ve döneceğim vakti bekliyorlardı.Tebessüm ederek kapıya yöneldim.Ege ve diğerleriyle bu olaylarla uğraştığımızdan beri adam akıllı konuşup oturmuyorduk.Bu onları her gün görmesemde özlememe sebep oluyordu.İçten içede korkuyordum bizim yüzümüzden başlarına bir iş gelecek diye.Onlarda çökmüşlerdi farkındaydım.Distopik bir kurguyu aratmayacak olaylar dizisinin içindeydik sanki.
Kapıdan çıkarken kafamı Ege’ye çevirdim.
“Arabayla mı geldin motorla mı?”
Gözleriyle karşı kaldırımdaki arabanın arkasını işaret etti.
“Araba Güney’de ben motorla geldim.”
Motorun yanına geçtikten sonra Ege koltuğunu kaldırıp oradan yedek kaskı ve koruyucu ceketi çıkarıp bana verdi.Derin bir nefes çekip önce ceketi giyip ardındanda kaskı kafama geçirdim.Ege motora yerleşince arkasına oturdum ve arka demirleri tuttum sadece.Ege böyle yapmama hep sinirlenir düşeceğimden korkardı.Uyarırcasına gaza yüklenip beline sarılmamı istediğini anlıyordum.Histerik bir şekilde sırıtırken kollarımı gevşekçe beline doladım.Gözlerimi pencerelerde gezdirirken Sungur ile saliselik bir şekilde göz göze geldik.Rüzgar saçlarımı okşarken Ege iyice hızlanmıştı.Gittiğimiz yer eve çok uzak değildi.Yavaşlamaya başladığımızda yumduğum gözlerimi aralamaya başladım.Motor durduğunda gözlerimin buğulanmasını umursamadan indim ve aceleyle kaskı çıkardım.Ege’ye sadece bakıp yanından geçtim.Hiç bir şey demedi ve gidişimi izlemekle yetindi.Geldiğim yer harabe gibi görünen bir evin önüydü.Evin arka tarafında bir mezar olduğundan kimsenin haberi yoktu.Ölmeden önce istediği son şey öldükten sonra kimsesiz olabilmekti.Biz de onun istediği bir şekilde defnetmiştik.
İsmini unutmaya çalışmıştım şu an sadece hatırlamıyormuş gibi davranıyordum.Varlığını hiçbir zaman silememiştim.Silmekte istemiyordum.
Kendisi benim her şeyim olabilecek potansiyelde biriydi.Birbirimize olan ilgimizin farkındayken bilmiyormuş gibi davranmayı seçmiştik.Bu bize ya da daha çok ona kolay gelmiş gibiydi.Koruyucu aileyle büyümüştü.Kimsesiz olduğunu hiç hissetmemişti ama öldüğü andan itibaren kimsesiz olabilmeyi seçmişti.Lise hayatımın en güzel ve en melankolik anısıydı.
20 Haziran 2016 hayatımın dönüm noktası.Aniden bir kayıp yaşayabileceğimi ve kaybımın o kişi olabileceğini asla tahmin etmiyordum.
Aras Çiçek olduğunu bildiğim ama mezar taşında kocaman “Kimsesiz”yazan çocuk.Hayatıma duygusal yönde ilk defa şekil veren ama o şekli kendi bozan tek çocuk.
Kimsesizliğini uzaktan bile belli eden mezarına doğru yaklaşıp üzerindeki sararmış yaprakları temizledim.Duamı ettikten sonra mezarının yanına oturdum.Uzun süredir gelmediğimin burukluğuyla yüzümü buruşturdum.Ancak ne kadar ölü olursa olsun her geldiğimde mezarı bile yaşlanıyordu sanki.O her zaman aşıktı.Her zaman aşk acısı çekerdi.Her zaman mutluydu ama içi hep sıkıntı doluydu.Hayatını dolu dolu yaşamamıştı.Ufak çaplı mutluluklarla kendini idare etmeye çalışmıştı.Ben onu iyileştirmek için çabalarken onun içimde bir ukde olabileceğini farketmemiştim.
Kendi çapımda onunla dertleştikten sonra oturduğum yerden kalktım ve ellerimi çırptım.Toz topraktan iyice arındığımı düşünerek ellerimi mezarın bitimindeki ince şala uzattım.Üşümemesi için üzerini örttüm ve geldiğim yoldan sessizce Ege’nin yanına ilerledim.Beni görünce yaslandığı yerden doğruldu ve elindeki sigara izmaritini çöp konteynırına attı.Burukça bir tebessüm karşılığında tekrar motora bindik ve evin yolunu tuttuk.Saat epey geç olduğundan herkes kendi odasına çekilmişti.Egeyle birbirimize iyi geceler dileklerinde bulunup bizde odalarımıza çekilmiştik.Üzerimdeki ceketi çıkarıp odanın bir köşesine savurdum.Saç diplerime masaj yaparak kendimi yatağa bıraktım.Göz kapaklarımı taşıyamadığımdan yatağa iyice kıvrıldım.Sabaha dinlenmiş bir şekilde uyanmayı dilerken bilincimde kapanmıştı.
[1] Farsça kökenli “Girift”kelimesi iç içe girmiş,karışık,birbirine dolaşmış anlamına gelir.İlerleyen bölümlerde Araf için önemli bir anlamı olacak.
MERHABALAR ÜÇÜNCÜ BÖLÜMLE SİZLERLEYİZ
KEYİFLİ OKUMALAR
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
