
Her şeyin bittiğini düşündüğünüz zaman her şey resetlenmiş gibi yeniden başlayacaktı.Düzen baştan oluşturulacak,insanların kirlenmiş zihinleri yenilenecek ve sadece hakedenler yaşayacaktı.Zaman kavramı tekrar oluşturulacaktı.Burası yaşamak için ne kadar merhamet gösterirseniz o kadar acımasız olmanız gereken ilk olduğu kesin ama son olacağı muamma olan tek yerdi.Burası Araf’tı.Ne ölüydünüz ne de diri.Ne olmak isteyceğinizi verdiğiniz kararlar seçecekti.Bi’ nevi kendi boyunduruğunuzu oluşturacaktınız.Ben Mehir Anka,Araf’ın tüm mantığını anlamanız için olayın başladığı zamana gitmeniz gerekiyor.
19.08.2017
Mehir’in 18.Yaş Günü Partisi
Bugün doğum günümdü ve ben yataktan kalkamaya bile üşeniyordum.Çalan alarmımı susturup yorganı kafama kadar çektim.Uykuya dalacaktım rüya alemine ufaktan girmiştim bile lakin en yakın arkadaşlarım Almina ve Aymira ikizleri üstüme atlamasaydı.Onlara homurdanarak arkamı döndüm ve tekrar uyumaya çalıştım.Ama Aymira üstümdeki yorganı çekip beni ayaklarımdan çekerek vücudumu yerle buluşturdu.
“Ne yapıyorsun ya?!”
Almina halime göz devirerek kolumdan tutup beni banyoya attı.
“Kahveni getirene kadar işini hallet!Daha hazırlanacaksın saat öğleni geçti zaten!”
“Tamam be kızım!Kafamı ütülediniz sabah sabah!”
Banyo kapısını kapatırken söylediklerimden sonra kapıya gürültüyle bir şey çarptı.Büyük ihtimalle Aymira yine delirmiş ve elinde ne varsa onu fırlatmıştı.O meşhur söylenme faslınıda başlatmıştı.
“Kızım gece uyutmadın beni!Sabah erken kalktım senin yüzünden.Mızmızlanmada yap ne yapıyorsan!”
Onun görmeyeceğini bilerek kafamı salladım.Kısa bir duşun iyi geleceğini düşünerek dünden ıslak saçlarımla tekrar duşa girdim.Soğuk su bedenime değdiğine ürpersemde sonradan rahatladığımı hissederek suyun akışını izledim.
Bu hayatta herkesin bir görevi vardı.İyi veya kötü bir şekilde yaşamak ve ölümden sonra ki hayata hazırlık.Ölümden sonra bir hayat olduğunu düşünüyordum.Ama kim neye göre yargılanacak bir fikrim yoktu.Böyle bir çağdan sonra ölümden sonra ki hayatın daha adaletli ve güvenilir olacağına dair inancım vardı.İnanmak en büyük güvendi ve biz her seferine bir şeylere inanarak en güçsüz yanımızdan kendimizi vuruyorduk.Her birimiz ne kadar normal bir hayat yaşadığımızı savunsakta hayatımız gizemli,sırlarla dolu bir yaşamdı.On sekiz yaşımda beni bir çok şey bekliyordu.Sorunlar,mutluluk veya kayıp ve benim bunların üstesinden gelmekten başka bir şansım yoktu.Yaşama devam edebilmem için üstesinden gelmek zorundaydım.Dünya acımasızdı ve en büyük katliamların sebebiydi.Kafamı sallayıp kendime geldim ve vücudumu sabunladım.
Duştan çıkıp üstümü giyinmiş ve kişisel bakımlarımı yapmıştım.Almina kahvemi getirip çalışma masama koymuştu.Masamın üstü yazılarla,çizimlerle,kitaplarla doluydu.Karamelli kahveyi yudumlarken dolabımdan bugün giyeceğim kıyafetleri çıkardım.Siyah etek ve üst takımıydı.Üstünde güpür detayları vardı.Ayakkabı olarak krem rengi ipli bir ayakkabı giyecektim.Saçım yeterince uzundu ve aralarını bordomsu bir tona boyatmıştım.Salaş balıksırtı örerek ensemde topuz haline getirdim.Perçemlerimi hafif kıvırarak dalgalı görünmesini sağladım.Gözlerime göz kalemi ve maskara sürdüm.Gül kurusu rujumu da sürerek makyajımı sonlandırdım.Üstümü giydiğimde açıkta kalan omuzlarıma parıltılı parfümümden sıktım.Ayakkabılarımı da giydiğimde artık hazırdım.Odadan çıkmak için kapıya yöneldiğimde birkaç gündür kendini sürekli hatırlatan kulağım çınlamaya başlamıştı.Ya gerçekten beni sürekli konuşan birileri vardı ya da bir şeylerin habercisiydi.Bu sefer ki çınlama daha uzun sürmüş ve beni delirtecek seviyeye gelmişti.
Ne zamandan beri kulak çınladığında halisünasyon görüyorduk?
Ölüm yaşama aşık olduğu sürece,yaşam ölümden ayrılamaz Mehir Anka.
Sen de buraya aitsin.
Kafamın içinde konuşan her kimse derhal bırakması gerekiyordu.Git gide kafayı sıyırıyordum.
Mehir kafayı falan sıyırmıyorsun.Seninle iletişim kurmaya çalışıyorum.Bu buradan ne kadar zor senin haberin var mı?!
Benimle iletişim kur diyen mi var sana?!Zihnimden çık artık.
Gerçekten hiçbir şey bilmiyor musunuz siz?Aileniz de mi anlatmadı?Anka ve Mergenlerden ne bekliyordum ki.
İkizlerin soyadını nereden biliyorsun?Gerçekten kimsin sen?
Yakında görüşeceğiz merak etme.Sana ufak bir doğum günü hediyem olacak.Umarım beğenirsin.Bu çınlamalar için de özür dilerim.
Konuşmasını bitirdiği an kulak çınlamam geçmiş alnımdan damlayan terleri siliyordum.Çöktüğüm yerden yavaş hareketlerle ayağa kalktım.Yüzüme bakmak için aynanın karşısına geçtiğimde az önce boynumda olmadığına emin olduğum bir kolye duruyordu.Bir taştan kesilmiş gibi bir görüntüsü vardı.Kapım çok hızlı bir şekilde açılınca kolyeyi elime ateş değmiş gibi geri çektim.
Almina ve Aymira gelmişlerdi ve maraton koşmuş gibi nefes nefeselerdi.Elleri boyunlarındaydı ve bir şey tutuyor gibiydiler.
“Neler oluyor?”
Aymira yatağa oturup soluklandı ve konuşmaya başladı.
“Ben ve ikizim kafayı üşütmediysek ufacık tefecik soruna benzer bir şey olabilir.Ama ben ikizimle benim kafayı üşüttüğümüzü düşünüyorum.”
Almina sinirden deliye dönmüş bi halde yerdeki pandufu Aymira’ya fırlattı.O zaman boyunlarını gördüm.Onlarda da sabah olmadığına emin olduğum kolyeler vardı.İkisini de hızlı bir şekilde ayırıp kolyelerine baktım.
“Bunlar nereden çıktı?”
Almina sinir bozucu bir şekilde gülerek Aymira’ya baktı.
“Kafayı üşütmemişiz bak o da görüyor.Ya da o da kafayı üşüttü.”
Hızlı bir şekilde bana dönerek başımı ellerinin arasına aldı.
“Üşütmedik değil mi?”
Bu sorunun cevabını aslında kendisi vermişti.Benim onaylamamı istiyordu sadece.Ağzımı açıp cevap vereceğim sırada Aymira’nın sesiyle ikimizde ona döndük.
“Onda da var.”
Elim dediğiyle hemen boynuma gitti.
“Bence büyük bi’ sorunumuz var.”
֍֍֍
Davet ettiğimiz kişiler gelmeye başlamıştı.Bahçenin yarısı dolmuştu.Annemle babam telaştan kolyeleri farketmemişti.Aymira ve ben hiçbir şey olmamış gibi davranıyorduk ama Almina çok telaşlıydı.Son olarak kapı çaldığında Umay
Teyze ve Utku Amca gelmişti.Onların ceketlerini alıp fortmantoya astım.İkisine de sarılıp ikizlerin bahçe de annemle babamın da mutfakta olduğunu söyledim.
Utku Amcam yanaklarımı sıkıştırarak konuştu.
“Sağol fıstık.Yeni yaşın sana güzel bir kolye getirmiş ilk defa görüyorum bunu?”
Elimi belli etmemeye çalışarak boynuma götürdüm ve sesimdeki telaşı gölgelemeye çalışarak cevap verdim.
“İkizlerle beraber aldık Utku Amca üçümüzde de aynısı var.”
“Güzel ve anlamlı bir hediye.Kayrahan’ın yanına çıkayım ben de geçin siz bahçeye geliriz birazdan biz de.”Kafamı onaylarcasına sallayarak yanından ayrıldım.Umay Teyze merdivenin başında Almina ile konuşuyordu.Utku Amca yanlarına geçince Almina da bizim yanımıza geldi.
“Utku Amcaya kolyeyi kızlarla beraber aldık dedim.
“Annemde bana sordu.Ben de Aymira üçümüzede almış dedim.Çünkü bu tarz taşlar Aymira’ya göre.”
Aymira ikimizinde koluna girerek bahçeye doğru yürümemizi sağladı.
“Bu konuyu bu parti bitene kadar konuşulmasını yasaklıyorum.Bugün adam akıllı eğlenelim.Bir daha böyle eğleneceğimizi hissedemiyorum çünkü.”
Gülerek bahçeye çıktık.Çok fazla kişiyi davet etmemiştik.Sınıf arkadaşlarımızdan sadece iletişim halinde olduklarımızı davet etmiştik.Daha doğrusu Almina davet etmişti.
Herkes grup halinde takılıyordu bende hepsinin yanına uğruyordum.Sona sürekli görüştüğümüz grubu bırakmıştım.Cenker,Tayfun,Ege ve Güney ikizlerle sohbet ediyorlardı.Kendimi onların olduğu pufa atıp burada olmayan Almina’ya söylendim.
“Sana kim dedi bu kadar kişiyi davet et?Sevmiyorum bu kadar tantanayı.”
Tayfun,bana göz devirip konuşmaya başladı.
“Nasıl bir buzdolabısın anlamıyorum Mehirciğim?Senin için gelmişler işte azıcık sevinsene.Enişte çıkar belki bize de,hı ne dersin?”
Güney Tayfun’un itekleyip lafa karıştı.
“Yok öyle bir dünya.Biz kardeşimizi kimseye vermeyiz.Unut onu sen Mehir.”
İkisine de dil çıkarıp kafamı Aymira’nın omzuna yasladım.Cenker’in hala morali bozuktu çünkü sevgilisi tarafından terkedilmişti ve kıza hiç kimse ulaşamıyordu.Ege yine her zaman ki gibi telefonundan oyun oynuyordu.Almina ise ortada yoktu büyük ihtimalle annemle pastaya son dokunuşlarını yapıyorlardı.Tayfun ve Ege’de bir şey tartışıyorlardı.
Aymira omzundaki kafamı ittererek göz göze gelmemizi sağladı.
“Kapı çalıyor başka biri daha mı gelecekti?”
Cenker gözlerini kısarak konuşmaya dahil oldu.
“Başka biri daha gelemez.Çünkü buradakiler bile Mehir’in zar zor konuştuğu kişiler.Tabi okuldaki parasıyla övünen hücresiz tayfayı çağırmadıysanız?”
“Merak etme canımın içi onları çağırmamıştı Almina.Ben gidip kapıya bakayım.”
Evin içine girip sokak kapısına doğru yürüdüm.Annem mutfak kapısından kafasını uzatarak bana seslendi.
“Bahçeye geç artık pastanı getireceğiz.”
“Tamam geliyorum birazdan!”Anlamsızca hızlı atan kalbimi sakinleştirmeye çalışarak kapıya ilerledim.
Elimi güç alacakmışım gibi,kolyenin üzerine koydum ve kapıyı açtım.
Karşımda önceden hiç görmediğim dört kişi vardı.
En önde duran oğlan dalgalı gür saçlarını düzelterek kolunu kapıya yasladı.Hepsine göz gezdirip konuşmaya başladım.
“Kimsiniz?”
“Aslına bakarsan beni azda olsa tanıyorsun.”
Şüpheli bir ifadeyle öndeki çocuğa bakarken arkalardan bir kız çıkıp içeriye girdi.
“Bunca yolu kapıda bekleyelim diye gelmedik.Birazdan tüm taşlar yerine oturur merak etme sen Mehir.”
Herkes sırayla içeri girerken gözlerimi devirerek kapıyı kapattım.
Nedenini anlamadığım şekilde güvenilir olduklarını hissediyordum.
Yabancıydılar ama sanki tanışıyordukta.Kızın dediği gibi taşların yerine oturacağını düşünerek düşüncelerimi rafa kaldırdım.Bir iki adım önümde yürüyen grubun önüne geçtim.Bahçeye önce ben arkamdanda onlar girerek tüm dikkatlerini üzerlerine çektiler.Aymina ve Aymira tedirginlikle bakarken sakin adımlarla annem ve babamın yanına ilerledim.
Sorunsuz bi’ şekilde pastayı kestim ve davetlilerin doğum günü tebriklerini kabul ettim.Sona annem,babam ve Umay teyzemler kalmıştı.
Annem önceden kendinin olan eski üzerinde desenler olan hoş bir yüzük hediye etmişti ve onu asla kaybetmemem için tembihlemişti.Babamda aynı şekilde kendinin olan ve gençliğinde sürekli taktığı hasır ve deriden oluşmuş bi bileklik vermişti ve hiç çıkarmamam için tembihlemişti.
Umay teyzem ve Utku amcamın hediyesi ise deri kaplama bi çizim defteri ve çeşitli çiçek özlerinden yapılmış kalemlerdi.Her şey bu zamana kadar normal denilebilecek şekilde ilerliyordu.Ta ki sonradan kutlamaya dahil olan tanımadığımız ama aynı zamanda çok yakında tanıdığımızı hissettiğim gruptan biri konuşana kadar.
“Partinin bitme zamanı gelmedi mi sizce?”
Konuşan kişi dalgalı saçları olan çocuktu.Konuşmasıyla birden tüm davetliler ortadan kayboldu sadece Cenkerler buradaydı ve her yeri karanlık bulutlar kapladı.Bulutlar sadece bizim olduğumuz bölgenin üstündeydi ve diğer yerlerde yaşam devam ediyordu burada her şey durmuş gibiydi.
Babam ve Utku amca onlara doğru ilerlerken annem ve Umay teyze bizim yanımıza geldiler.Babam konuşmaya başladı.
“Araf’ın elçilerisiniz siz,burada ne işiniz var?”
“Araf’ı unutmamanız bizi sevindirdi Kayrahan Anka.Araf’a ait olanı götürmemiz gerek.Ne kadar Araf ile tüm bağlarınızı koparmak istesenizde hala olanları takip ettiğinizi biliyoruz bizim de sizi takip ettiğimiz gibi.”
Sözü bir başkası alıp devam etti.
“Özellikle Utku Mergen,Araf’ı kabusların eline bıraktıktan sonra burada mı düş görmelerini sağlıyorsun fanilerin?”
Herkes pür dikkat onları izliyordu.Cenkerler ise ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.Babamın konuşması herkeste ölüm sessizliği yaratmıştı.
“Mehir ve kızlar daha hazır değiller ve daha erken Sungur Yekta.”
En azından birinin adını öğrenmiştik.İkizlerle birbirimize baktık o sırada annem söze atılarak o konuştu.
“Ayrıca artık Araf’ta olmasakta oraya bağlı olduğumuzu hepiniz biliyorsunuz.Bize Evren Ağacından ve Şahmeran’dan bir işaret gelmedi.”
Aralarındaki tek kız bizi işaret ederek konuştu.
“Size değil onlara geldi.Kolyeleri Araf Mağarası’ndan çıkıyor.Mehir’ de ki Ametist kristali,Almina’da ki Florit kristali,Aymira’da ki ise Azurit kristali.Tinsel olarak hepsi telepati kurmada yardımcı olur.”
Umay teyze gözlerini kısarak kıza baktı ve konuşmaya başladı.
“Taşları bu kadar iyi bilmene bakılırsa Adenlerden Vera olmalısın.Ama gözlerinde perde olmamalarına rağmen telepati kurmanız etik değil.Araf böyle yapmaz.”
Bu bilinmezliğe dayanamayıp Güney’in arkasından çıktım ve hafif sinirli bi ses tonuyla konuşmaya başladım.
“Araf,taşlar,ağaç her neyse bizim anlayacağımız şekilde anlatsanız hani?Ailemiz bizden bir şeyler saklıyormuş,tamam.Birbirinize laf atacağınıza anlatın ki anlayalım.Son olarak burada olanlara Cenkerler dahil değilse onları da gönderin.”
Aralarında ki mimiksiz ve sert yüz hatlarına sahip çocuk konuşmaya başladı.
“Burada Araf benim,Evren Ağacı’nın elçisi ve Şahmeran’ın koruyucusu benim.Araf’ı kurtarmak istiyorsak sizi ait olduğunuz yere götürmemiz gerekiyor.Fani olarak yetişen sizler için zorlayıcı olacak ama oraya ait olduğunuzu siz de farkedeceksiniz.Araf için doğdunuz,Evren Ağacı sizin için dallar verdi ve orası için ölmeniz gerek.”
Ağzından tek kelime çıkmayan çocuk sakin adımlarla bana doğru yaklaştı.Almina ve Aymira’da yanımdaydı.Bize her yaklaştığı adımda göz hareleri kızıllaşıyordu ve bileğindeki gümüş bileklikteki taş ışıldıyordu.
“Bir şeyler bilmiyorsanız kendi ütopyalarınızı kurarsınız ve sizin için ölürler;eğer bir şeyler biliyorsanız sizi seçen ütopyalar için ya feda edersiniz ya da feda edilirsiniz.Ama asla kaybetmezsiniz.Uyanması gereken aklınız değil,tinleriniz.”
Üçümüzünde ellerini kendi avucunda birleştirerek boşta kalan eliyle hafifçe kapattı.Bir şeyler söylemeye başladı.Söylediği kelime veya cümleyi sürekli tekrarlıyordu.
“Tempus ad ortum, pro anima...Tempus ad ortum, pro anima...”*[1]
İlk başta ne yaptığını sorgularken bir süre sonra karşımdaki kişinin gözleri gibi kolumdaki damarlarda kızıllaşmaya başladı ve bunun yüzüme yayıldığını hissetmeye başladım.Gözümün önünde kısa kısa görüntüler oluşmaya başladı.
Koskocaman bir ağacın önünde çocuklar oynuyor,aileler sohbet ediyorlardı.Aileler ne bizim gibi giyinmişlerdi ne de çok kötü giyinmişlerdi.Rahatlardı ancak her an bi savaşada hazır gibilerdi.Herkeste gümüş bileklik ya da kolyeler vardı.
Ağaç sanki köklerinin çevresinde eğlenen kalabalığı görerek iyice seviniyor ve dalları göğün sonuna,kökleriniyse yerin en dibine kadar uzatıyordu.Ağacın en kalın dalında alımlı ve çok güzel bir kız oturuyordu.Arada bir kalabalığa sesleniyor ve eğlenceye dahil oluyordu.Bir kadın telaşla koşarak bağırmaya başladı.
“Maran!Maran yetiş!Ayliz doğum yapamıyor!”
Ağacın dalındaki kız hışımla oradan atlayıp ağaçtan bir yaprak kopardı kökünden de ağaç reçinesi ve dal alarak bağıran kadının yanına koştu.Arkasını dönüp birine seslendi.
“Bige sen de bana Mercan kristali ve Meryem Ana Otu getir!”
Görüntüler silikleşti uyuşukluk hissi gitti ve bir rüyadan uyanmış gibi kendime geldim.
“Nesin sen?”
Parmaklarını şıklatarak cevap verdi.
“Genelde Arem derler.Arada böyle tatlı sanrılar gördürtürüm.”
İkizler de kendine gelmiş ve şaşkınlıkla etrafa bakıyorlardı.Uzun süredir sessiziliğini koruyan Utku amca sonunda bu sessizliği bozdu.
“Açıklamalarınız bittiyse kızları Araf’a tek gönderemeyiz.Bunun için daha hazır değiller.Araf’a dair hiçbir bilgileri yok.”
Sungur elindeki dal parçasını çevirdiğinde dalın etrafını ışık huzmesi kapladı ve ondan sonra konuşmaya başladı.
“Kimse onları büyük karmaşanın içine bırakmayacak zaten.Bizi bu yüzden bir araya getirdiler.Araf’ta bir aksilik olmadığı sürece kızları biz eğitecek ve hazırlayacağız.Yani uzun lafın kısası artık sizin de Araf’a dönmeniz gerekiyor.”
“Çünkü Evren Ağacı kurumaya başladı ve Maran’ı öldürdüler.Maransız ağacın bi anlamı olmaz ve Umay Maran’ın kızını ortaya çıkarabilecek tek kişi sensin.”
Almina nefeslenip tedirgin bir şekilde konuştu.
“Maran’ın kızı o kadar uzakta değil...Aymira..”
“Maran’ın kızı benim.”
Herkes şokla Aymira’ya bakarken Umay Teyze ona yaklaştı.Kızının yüzünü incelerken usulca konuştu.
“Araf’a dönüyoruz.”
Annemde bizim yanımıza gelip eliyle omzumu sıvazladı.
“Zamanı gelmiş demek ki.”
Babam da Sungur’a dönüp konuşmaya başladı.
“Sizi ekip olarak burdaysanız dünyada iz sürüyorsunuz demektir.Çalışma odama geçelim.”
“Ondan önce bunu size vermem emredildi.Araf’ın tek kızlara değil size de ihtiyacı var.”
Cebinden çıkardığı gümüş bilekliğin etrafı her renkten kristalden oluşuyordu.Elindeki diğer bileklikleri de sırasıyla Utku amcama,anneme ve Umay teyzeye verdi.Araf,Sungur ve Arem babamlarla birlikte çalışma odasına çıkarken,annem ve Umay teyze de hazırlık yapmak için ayrıldılar o sırada Vera bizim yanımıza geldi.
“Hiç bilmediğiniz bir evreni tanıyorsunuz bu sizin için zor olacak ama kolay adapte olacağınızı düşünüyorum.Her şekilde size yardımcı olabilirim.”
İkizlerle kendimizi puflara atmış hemen karşımıza oturan Vera’yı dinliyorduk.Cenkerler hala ayaktalardı.Ne tür bir şok geçirdikleride şu an pek umrumda değildi açıkcası.Ben bile az önce gördüklerimi sindirmeye çalışıyordum.
Tayfun kafasını sallayıp bize doğru döndü ve sonra bakışları etrafta dolandı.
“Az önce ne oldu lan?Ne ara uyuyup rüya gördüm?Ama efsane rüyaydı.Devamını görsem senaryoyu hazırlarım sonra ver elini Hollywood!”
Vera gülerek Tayfun’a baktı.
“Hollywood hayallerini yıkmak istemem ama gördüklerin bir rüya değildi.”
Tayfun değişik bir surat ifadesiyle Vera’ya bakıp bakışlarını usulca bize çevirdi.
“Kızlar...Haassiktir ya...”
Kavak ağacı gibi uzun olan Tayfun,1,97 boyundaki Tayfun yaprak gibi usul usul yere düştü.Güney,Tayfun’un yanına eğilip onu tokatlamaya başladı bir yandan da saydırıyordu.
“Bok var da kaosun içinde atıyorsun kendini yerlere!Hep aynı terane.”
Cenker ve Ege’de onları umursamayıp kendilerini pufa attılar.
Herkes susmuştu ve sessizlik biraz olsun kafamı toparlamama yardımı olmuştu.
Tek sorunum kafam toparlanamayacak kadar karışıktı.
Varlığını bile ilk defa duyduğum bir yerde doğmuştum.Oraya aittim,orası için savaşmam gerekecekti ve sadece on sekiz yaşına yeni girmiş biriydim.
Orası için önemliydik onu anlamıştım ama neden önemliydik?Neden bizdik,başkaları değildi?Annemler bunları bize daha önce neden anlatmamıştı?Niye orayı bırakıp buraya gelmişlerdi.Kafamda bunlara benzer bir sürü soru vardı.Cevaplarını zamanla öğrenecektim.
Şu an cevabını duymak istediğim tek soru,Cenkerler neden gitmemişti ya da onları niye göndermemişlerdi?
Vera beni duymuş sorumu cevapladı.
“Biz güçlerimizi Evren Ağacı sayesinde yönlendiririz.Arkadaşların Araftan değiller ancak gelecekleri Araf’a bağlanabilir ya da tamamen herşeyden kopadabilirler.İnce bir ihtimal ipinin üzerindeler.Ama Evren Ağacının gücünün onların üzerinde etkisi olmadıysa onlarında bizimle bir bağları vardır.”
Boynumdaki kristali elime alıp gözlerimi kapadım.Aymira parmaklarını kütletip vücudunu esnetti.
“Araf dediğiniz yere ne zaman gideceğiz?”
“Kapılar açıldığında..”
֍֍֍
[1] Latince “Ruh için yükselme zamanı” anlamına geliyor.
Hepinize tekrar merhaba!
Giriş ve aynı zamanada I.Bölüm ile karşınızdayım!
Umarım bölümü sevmişsinizdir.
Oy ve yorum atmayı unutmayın lütfen <3
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
