11. Bölüm

10) - ༻DALGALAN KARADENİZ... ༺

Grim_gece
dilekkoc6789

 

"Dayandığımız şeylerin hangisi

 

buna değerdi? "

 

 

~Cahit ZARİFOĞLU

 

🥀

 

 

KARADENİZ

 

 

• HASTANE •

 

 

.•♫•♬• Resul Dindar - DALGALAN KARADENİZ •♬•♫•.

 

Havanın karanlığında, etrafta uçuşan beyaz beyaz gibi görünen ama aslında çiseleyen yağmurla beraber cırcır böceği ve kurbağa sesleri eşliğinde oturuyordu. Koyu gözleri acıyla karşısına bakarken bir eli yumruk şekilde bacaklarının ortasında duruyordu. Diğer eli yumruk olmuş elinin üstünü örtmüş üzgün ama bir o kadar acıyla hastanenin arka kapısının merdivenlerinde oturarak karşısındaki uşsuz bucaksız ağaçlık bölgeye bakıyordu.

 

Dudakları büzüşmüş sinirden ne zamandan beri sıktığını bilmediği dişlerini hafiften serbest bırakmıştı. İki gündür buradaydı. Ahu henüz kendine gelmemişti, öğrendiği bir kayıpla kendini dışarı atmış içeri girmeye içi el vermemişti.

 

Başını hafif eğerek yumruk şekli almış eline ve onu saran diğer eline baktı. Bir bebek ölmüştü. Ve bu bebek onun değildi. Ne kadar onun olmasa da içini nasıl acıtıyordu tarifi yoktu. Onun olmasa bile o bebeğin hangi şartlar altında ortaya çıktığını bile düşünmek istemiyordu. Ahu'nun yaralı yüzü, şuan ki halsiz yatışı...

 

Dün içeri girmek için kendini cesaretlendirmişti. Ancak önüne çıkan doktorla içeri girmek yerine ona durumunun nasıl olduğunu sormuştu. Doktor ise ona, çoktandır bişeyler yemediğini ve bu yüzden vücudunun büyük bir vitamin kaybı yaşadığını söylemişti. Halsiz düşmüştü.

 

Yemek yemediği için vücudu artık kendini taşıyamıyordu. Su yeterince içmediği için vücut kendi su oranının olması gereken düzeyin tamamen aşağısında olduğunu söylemişti. Ve aldığı darbeler...

 

Aldığı darbelerden dolayı kafatasında ezilme vardı. Sadece onunla da değil, kaburgalarında çatlak vardı. Vücudunda yer yer çürükler ve yaralar olduğunu söyledi. Hepsini bir kadın hemşire tarafından pansuman edildiği ve eğer gözden kaçırılan bişey varsa ya da sonradan bir durum orataya çıkarsa diye bir kaç gün müşahede altında tutulması gerektiği söylemişti.

 

Gözleri yandı, boğazı acıdı. Onu asla bu durumda beklemiyordu. Sadece gidip onu oradan alacaktı. Ne böyle bir şeyi yaşamayı bekliyordu ne de onu bu halde bulacağını...

 

En ağırı da uçurumun dibinde hala ona güvendiğini söylemesiydi. Oysa ona haykırmalıydı, vurmalıydı. Gelmediği için onu asla afetmemeliydi ama o tam tersini yapmış gelmediği için bir sebebinin olabileceğini düşünmüştü. Evet düşünmüş ve bunu kendi içinde onaylatmıştı bile.

 

En çok bu acıtıyordu Kaya'yı. Ona hala güvenmesi onu sevindirmek yerine üzüyordu çünkü bu hakkı kendinde bulmuyordu. Her ne duyduysa her ne öğrenip ondan nefret etiyese bile yıllardır yanına olup kokusundan bile mahrum kaldığı kadının yapmaz diyipte peşinden gitmemişti. Onu yıllardır aramamıştı. Oysa hepsinden iyi tanırdı onu. Hepsinden...

 

Omzuna dokunan bir elle irkilerek başını kaldırdı. Yanına bakmasıyla yengesinin omzularında tuttuğu bir şal ile gelerek yanına oturduğunu gördü. İkisi de onlu merdivenlerin beş ve altıncı basamaklarında oturmuş dolu dolu gözlerinin ay eşiliğinde parlamasıyla karşılarındaki karanlıktan bile zor göründüğü ağaçlık tarafını izliyorlardı.

 

Ayşe omzularında örtülü olan mor şala iyice sığınarak başını eğdi. Hemen bir basamak önüne oturan adamın donuk ifadesiz yüzüne baktı. Burnunu yavaşça çekti. Aldığı kurumuş ıslak ağaç kokularıyla bir kez daha nefes aldı. En sevdiği kokuydu. Tıpkı Fatih gibi kokuyordu.

 

Bir anda içinden bir ağıt gibi türkü döküldü dudaklarından. Tutumadı kendini.

 

"Karadeniz puslidur

Bulutlara yaslidur

Karadeniz puslidur

Bulutlara yaslidur

Denizun çocuklari

Hem asi hem mavidur

Denizun çocuklari

Hem asi hem mavidur... "

 

"Karadeniz karasun

Boyna dalgalanasun

Ayri koyma kimseyi

Seven seveni alsun

Ayri koyma kimseyi

Seven seveni alsun... " diyerek sesizleştiğinde Kaya'nın da acıyla derin bir nefes aldığını gördü.

 

"Karadeniz aşkına

Gülüm döndüm şaşkına

Karadeniz aşkına

Gülüm döndüm şaşkına

Koy ben boğulsayidum

Bi damla gözyaşuna

Koy ben boğulsayidum

Bi damla gözyaşuna... " diyerek derin bir nefes alarak daha güçlü söylemeye başladı.

 

"Dalgalan Karadeniz

Dertli dertli dalgalan

Ayrildun sevduğunden

Otur da derdune yan

Ayrildun sevduğunden

Otur da derdune yan... " diyerek bütün nefesiyle söz geldiği şarkıyla gözleri dolu dolu baktı tepesindeki Ay'a. Bu sözler daha çok kendi sevdalığına gibiydi. Yarım kalan sevdalığına ama hiç bitmeyen olana...

 

"Dalgalan Karadeniz

Dertli dertli dalgalan

Ayrildun sevduğunden

Otur da derdune yan

Ayrildun sevduğunden

Otur da derdune yan... " diyerek son nakaratını da söylerek dolu dolu parlayan gözleriyle çaprazında oturan uşağı izledi.

 

"Tutmayasun içunde." dedi en son çatallaşmış sesiyle. Ağlamaktan ve söylediği türküden dolayı sesi gitmişti. Kalınlaşmış sanki yeni uykundan kalkmış gibiydi. Sadece bir kaç saniye ağlamaktan ses çıkarmamak için nefesini tuttu diye bir anda sesi gitmişti.

 

Kaya derin bir nefes alarak tekrar başını kaldırdı. Üzerindeki siyah paltonun eteklerini iki yana açarak bacaklarını kendine çekti. Bir alt basamağa koyduğu ayaklarıyla öne doğru eğilerek dirseklerini dizlerine dayadı. "İçumde tutacağum ne ki de tutayum yenge? "

 

Ayşe bişey diyemedi. Onun yerine yutkunarak onu izlemeye devam etti. "Ne yapacaksun?"

 

"Bilmeyim." Başını yavaşça iki yana sallayarak söyledikleriyle omzunun üstünden yengesine kısa bir bakış attı.

 

Ayşe adamın parlayan koyu gözlerine bakarak, "Bişeyler düşünmüşsundur." diyerek bir nebze sordu.

 

Kaya önüne dönerek bu sefer yumruk olan elini açıp açıp kapadı. "Altı yıldur beni ölü bilen bir kadunla ne yapabilurum yenge? "

 

Ayşe'nin kaşları çatıldı. "O ne demek? "

 

"Bilmirım. Beni af etmicek, her şeyu geçtum baa eskisu gibu bakmicak. " Kaya'nın hüzün dolu sözlerine karşı derin bir nefes verdi. "Hakkıda." diyerek onayladı en son.

 

"Emin ol kardeşum," diyerek söze girdi Ayşe. "Ben o tepenun ucunda bile sana olan aşkunu gözlerunde gördum. O sadece kızundan ve yaşayan sevduğu adamdan uzak kalmamak içun ölmek istedu. Yıllarını hapiste geçiruceğine ölümu tercih ettu. Yaşaduklaru hafif değul, görmeyi misin halini? Daha biz gördüklerumuzu dile getiriyoruz, bir anlatsa neler yaşadığınu... " Titrek bir nefes verdi. "Ne yaşadi bilmeyim ama her ne yaşaduysa bile dik kalup kızınu büyütmuş. "

 

"Öyle... "

 

Ayşe yavaşça ayağa kalkarak merdivenlerin bir kaç basamağını inip karşısında durdu. Adamın ağaçlarla olan bakışmasını böldü. Ancak Kaya yengesinin gözlerine bakamadı. Ayşe kollarını göğüsünde birleştirmiş rüzgarla yüzüne doğru savrulan saçlarına inat ona baktı. "Senun çocuğunu, Kaya Demir. " demesiyle Kaya'nın yavaşça eğmeye mahkum olmuş boynu tekrar dikleşti.

 

"Yılmamuş, pes etmemuş. Her ne yaşaduysa bile senun çocuğunu doğurmuş, büyütmuş. " Gözleri dolu dolu baktı. "Ahuzar sana kızmak istiyor. Onlara gitmeduğun içun içten içe sana kızayi de. " Kaşlarını kaldırarak, "Kızmak istiyeyi ama yapamayi." dedi. Başını iki yana salladı yavaşça. "Sana kızamayi çünkü bu bir günde sana baba demeyi öğrendu, sana baba derken o gözlerundaki ışuk öyle belurgun ki... " dedi. Sonradan sesi fısıltıya dönüşmüş karanlık havada akıp yok olup gitmişti.

 

Öyleydi. Ahuzar içten içe babasına kızmak isteyen küçük bir kız çocuğuydu. Ancak o da istiyordu baba demeyi, her çocuk gibi onunda bir kahramanı olsun istiyordu. Bunu başkasından değil en doğal hakkı olarak kendi babasından, Kaya'dan istiyordu.

 

"Nasul canum yanayi... " diyerek tekrar başını yavaşça eğdi. "Onu kendumden uzak tutamam yenge. " Çaresizdi. Araya giren o altı yıl sanki onu ondan uzaklaştırmış gibiydi. Kendine nasıl tekrar alıştıracaktı, nasıl tekrar güvenini gözlerinden okuyabilecekti? Hayır, ona güvendiği zaten söylemişti Ahu ama Kaya bunu istemiyordu. Çünkü gözler asla yalan söylemezdi.

 

Kaya eskisi gibi ona güvendiğini iki dudağının arasından çıkan sözlerinden değil, gözlerindeki o saçılan ışıktan görmek istiyordu.

 

"Tutma o zaman. " Kısa ve net.

 

"Bana hala güveneyi. Öyle dedu. " Bir çocuğun masumluğuyla baktı yengesine. Aldığı haberden beridir yıkılmıştı, omuzları çökmüş başı eğilmişti. Başını yavaşça kaldırmış sanki birinin onu onaylaması gerekirmiş gibi yengesine bakmıştı. "Öyle midur gerçekten? Bana güveniyi midir? "

 

"Ben Ahu'nun hiçbir zaman söz olsun diye bişey deduğunu görmedum." dedi Ayşe de başını iki yana sallayarak. Bu söylediğini onu teselli etmek için söylememişti, Ahu'yu tanıdığı için demişti. Boş konuşan bir kadın hiç olmamıştı, yeri geldiğinde konuşur konuştuğunda ya insanı sözleriyle yerden yere vurur ya da güldürürdü. Ortası yoktu.

 

Derin bir nefes aldı Kaya. "Baa güvenmesu canımu yakar. "

 

"Neden? "

 

"Güvenulecek adam değulum."

 

Gözlerini sımsıkı yumdu Ayşe. Biliyordu, bu hikayenin sonunun böyle olacağını en başından beri biliyordu. Bu yüzden bulduğu her fırsatta kardeşim dediği adamı sık boğaz ederek sıkıştırıyordu. Gözlerini yavaşça aralayarak dolu dolu baktı. Yanına yavaşça dönerek tekrar oturdu. Bu sefer ondan bir basamak üste değil yanına oturmuştu.

 

"Geç mu kaldum yenge ben? Çok mu geç kaldum? " Kaya'nın sorduğu soruyla Ayşe sesini çıkaramadı. Çünkü istemiyordu hatalarını onun yüzüne vurmayı, her insan hata yapardı.

 

Sonra düşündü, en azından dolaylı yoldan bunu yapabiliceğini düşünerek derin bir nefes aldı. Omuzları kalkıp inerken göğüsü de şişip inmişti. "Geç kaldun kardeşum." dedi. Bu sözler bile Kaya'nın kalbini oyarken devam etti. "Ancak hala bazu şeyler içun geç değul. "

 

"Ne gibi? " dedi Kaya yandan yengesine bakarak. Ayşe dolu gözlerini yanında ona bakan adamın ağlamaktan parlayan koyu lacivert gözlerine çevirdi.

 

"Bir kız çocuğunun kalbi gibu. " dedi. Sonra ise yutkunarak tepedeki parıl parıl parlayan Ay'a baktı. Herkes Ay'a o kocasına baktı. "Unutma Kaya. Bir erkek çocuğundan çok bir kız çocuğunun kalbi babasuna daha çok atar. Baba terimu öyle kolay değul."

 

"Birde, " diyerek tekrar kardeşinin gözlerine baktı. "Hiçbirşey ölümden geç değildur, bunu sakun unutma. Eğer ölüm ile sonuçlanursan asıl işte o zaman geç kalmışsun demektur."

 

Şuan Kaya'nın, ondan iki yaş büyük olan amcası Fatih'in söylemesi gerekenleri Ay'a baka baka üstlenerek söylemişti. Fatih yoktu belki ama onun diğer ruhu, diğer yanı Ayşe vardı. O Kaya'ya ne söyleyecekse söyleyebilirdi.

 

"Şuan seni kahramanu bilmek isteyen bir kızun var. " dedi. Gözlerindeki yaşlar ardı ardına akarken Kaya'nın bakışları altında Ay'a baka baka kurdu cümlelerini. Fatih ona o Kaya'ya söyledi kendince. "Bir yerden başla, kaçma. Birak herkes senu kötü bilsun. Yetmedu sen bile kendinu kötü bil, ama izin ver o kız senu iyi bilsun. "

 

Bakışlarını Ay'dan çekip ona bakarak göz yaşı döken adama baktı. "O kıza iyi ol. Ahu'yu geru kazan, Ahuzar'a baba ol. "

 

Kaya burnunu çekerek önüne döndü. Küçüklüğünden beri ağlamayı sevmeyen adam son altı yıldır hep ağlıyordu. Hep de aynı kişiye ağlarken buluyordu kendini. Ahu'ya...

 

Gözleri boşluğa odaklanırken tam bacağını bükücekti ki cebindeki şişlik bir an rahatsız etti onu. Bir eli cebine giderken diğer eli göz yaşlarını silmekle meşguldü. Elini attığı cebinden çıkardığı bağlı küçük peçeyle kaşları çatıldı. Eline aldığından beri açmak bir türlü ne aklına gelmişti ne de cesaret edebilmişti.

 

Ayşe gördüğü peçeye bakarken onunda kaşları hafiften çatılmıştı. Göz yaşlarını silerek peçeye bakan adamın yüzüne baktı. "O nedur? "

 

Kaya hafiften yutkunarak dudak büktü. "Bilmeyim. İstanbul'da Gülhan denen kadun, Ahu'nun bunu almaduğunu söyleyip baa vermuştu."

 

"Ne var peki içunda? "

 

"Bakmadum." diyerek yengesine baktı. Ayşe göz devirerek ters ters baktı.

 

"Aç da bakalum neymuş, ha İstanbul'dan geleli ne kaa olmuş sen daha açacaksun? Bırakup gitsem tekrar cebune atacak gibusun. Aç! "

 

Yengesinin sözleriyle sinirden gülesi geldi ama o kadar içi buruktu ki gülemeden büyük ellerinin arasındaki peçeyi yavaşça bağlandığı yerden açtı. Son kısmında bez resmen birbirine yapışmış gibi olunca siniri bozuldu. Tırnağı da olmadığı için birden çekince peçe açıldı ve içinde tane tane saç tutamları rüzgarlı havada uçuştu. Kaya telaşla peçeyi ve içindekiler uçmasın diye geri kapatıp ellerinin arasında bastırırken Ayşe şokla eli açık ağızına gitmişti.

 

İkisinin de gözleri yuvalarına dar gelirken şaşkınca havada süzülen tutamlara bakıyorlardı. "Saç mu yoksa ben mu yanlış göreyim? "

 

Ayşe yutkunarak ağızındaki elini çekerek bakışlarını zar zor uçuşan tutamlardan alıp Kaya'ya çevirdi. "Kime ait olduğunu bileyi misun? "

 

Kaya başını iki yana sallayarak uçup yere konan saçlara baktı. "Kendu saçunu mu kesmuş?"

 

Ayşe'nin kaşları çatıldı. Sinirlenmişti bir an. "Kendu saçınu niye saklasun! Görmeyi misin peçe esku! "

 

Kaya'nın da kaşları çatıldı. "O piçin saçlaru bile olamaz! "

 

Ayşe sanki karşısında bir uzaylı duruyormuş gibi baktı. "Salak salak konuşma, senun o saçlar! "

 

Yengesinin sözleriyle anında bakışları dönerken Ayşe başını yavaşça salladı. "Ne demek... " duruldu. Yere baktı. Elindeki peçeyi açacaktı ancak rüzgar çok sert olduğu için açmayıp aksine daha çok bastırdı ellerini birbirine. "Ne zaman? "

 

Bakışlarını peçeden çekip yengesine odakladı. "Nasıl? "

 

Ayşe dudaklarını birbirine bastırdı. Yutkunarak bir süre düşündü. "Askere gitmeden önce saçlarunu kestu ya. " dedi. "Kıyamadu atmaya. Saklayacağum dedi. " Diyerek fısıldadı.

 

Kaya'nın yüzündeki yıkılmışlık sanki bir günlük ömrü kaldığını öğrenmiş gibiydi. O kadar esintiye rağmen derisinin altı yandı. "Bana neden söylemedin?"

 

Ayşe yutkundu. "Öğrenmenu hiçbir zaman istemedu. Öylesine saklicağum demuştu ancak bak," diyerek elindeki peçeyi işaret etti kaşlarıyla. "Nerden nereye..."

 

Kaya tekrar derin nefesler eşliğinde başını eğiyordu ki yanında küçük bir bedenin varlığıyla başını tekrar kaldırdı. Ahuzar tam karşısında merdivenleri bitirmiş şekilde babasına bakıyordu. Küçük, donmuş ve kızarmış eli havalanarak babasının sıkı sıkı birbirine bastırdığı ellerinin üstüne koydu. "Baba... " dedi. Bu sözcük Kaya'nın tekrar tekrar ağlamasına sebeb olacaktı. Ne kadar da ağlak olup çıkmıştım, dedi kendin kendine. Yakışır mı bir Karadeniz erkeğine ağlamak?

 

Yutkunarak derin bir nefes alıp ellerini kızının ellerinden çekti. Peçeyi hızla tekrar bağlayıp uzattığı bacağının cebine atarak havada kalmış küçük eli tekrar avuçlarına aldı, "Babam? " diyerek.

 

Ahuzar, Kaya'nın birden ellerini çekmesiyle yüzü hafif düşmüştü ancak küçük elini tekrar babasının avuçlarının arasında görmesiyle parlayan gözlerle baktı. Kaya ise sardığı küçük eli avuçlarının arasına alarak ve dudaklarıyla hafiften üfleyerek ısıtmaya çalıştı. "Buz gibi olmuş ellerin. "

 

Omuzlarını kaldırıp indirdi Ahuzar. "Bişey olmaz. " diyerek oturdukları yeri işaret edip Ayşe yengesine döndü. "Yenge neden bu soğukta oturuyorsunuz? "

 

Kaya ilk defa içten gülümseyerek daha fazla dayanamayıp kızının belinden yakaladığı gibi kendine çekti. Üşümüştü. Hemde fazlasıyla. "Hazurda hastanedeyik diyup hastalanmak içun an mı kolaysun sen? "

 

Ahuzar'ın gözleri büyüdü. Bir süre heykel gibi babasının konuşma şeklini idrak etmeye çalıştı. Merdiven başındaki yangazlara yani amcalarına sonrada hemen yanlarındaki Ahmet'e baktı. "Amcamlar! Gördünüz mü babam nasıl konuştu! "

 

Yangazlar gülerek birbirlerine bakarlarken Ahuzar bu sefer Ahmet'e döndü. "Ahmet, " dedi şaşkınca. "Gördün mü babam nasıl konuştu! " Ahmet gülerek abisine baktı. Ona Ahmet demesi onu rahatsız etmiyordu aksine onu çok mutlu ediyordu. Ahuzar, Ahmet'in onun neyi olduğunu çözemediği için adıyla seslenmeyi tercih etmişti.

 

"Bak sen şu küçük hamsuye. " Kaya'nın sözüyle Burak kahkaha attı.

 

"Yengem duymasun." demesiyle Ayşe de güldü.

 

"Gerçekten duymasun. " dedi Ayşe de Burak'a katılarak.

 

Ahuzar ise şaşkınca babasına bakıyordu. "Hamsi mi? " dedi. Soğuktan üşümüş parmağıyla kendisini işaret etti. "Ben mi? "

 

Kaya da gülerek siyah kalın paltosuyla bacaklarının arasındaki küçük bedeni sardı. Ahuzar'ın da siyah montu üstündeydi ama yine de onu soğuktan korumak istiyordu. Kendini işaret etmiş parmağını da avuçlarına alıp ısıttı. Isıtınca da parmağının ucunu öptü. Bu Ahuzar'ı güldürmüştü.

 

Kaya'nın kaşları hafif anlamak ister gibi çatıldı. "Ne oldi?" diye sorarak tekrar kızın parmağını öptü.

"Yapma baba! " diyerek parmağını adamın elinden zor bela kurtardı. "Huylanıyorum! "

 

"Parmağunun ucundan mu? " diye sorarak şaşkınca kaşlarını kaldırmıştı.

 

Ahuzar gülümseyerek başını aşağı yukarı salladı. "Sakalların beni huylandırıyor. Ayrıca benim sadece parmağımdan değil heryerimden tikim var! " Annesi gibi...

 

Kaya burukça gülümsedi. Ondan öğreneceği daha çok şey vardı. "Ahu'm." dedi kızına itaben. Ahuzar baktı babasına. Annesi ona babasının bazen ona böyle seslendiğini söylemişti o yüzden gülümsedi. Ona da mı Ahu'm diyecekti?

 

"Efendim baba? " dedi. İçinden o kadar çok baba demek geliyordu ki dolup taşıyordu. Benim babam var diyerek haykırmak geliyordu içinden.

 

"Bana kendini hep tanıt tamam mı? Neler seversin neler sevmezsin? " derin bir nefes verdi. "Bunu istemek bile nasıl acı Ahu'm bir bilsen... "

 

Ahuzar'ın yüzündeki gülümseme yavaşça soldu. Boynunu hafiften yanına büktü. Ellerini babasının büyük avuçlarının içinden çekerek yanaklarını kavradı. "Sen acı çekme, ben sana liste yapar veririm. " demesiyle kimse beklemiyor olacakki herkes gülmüştü.

 

"Bizum kız olduğu o kaa belli ki bu da kafadan kontak doğmiş! " diyerek Furkan tekrar kahkaha attı.

 

Burak, "Yavaşş." " dedi. "Oğlum yengem duymasun bak, kızuna delu dediğumuzu duyarsa uzuvlarumuzu birbirune bağlar yemin ederum."

 

Ayşe gülmekten gözünden gelen yaşla Ahuzar'a baktı. Küçük kız ellerini babasının yanağından çekmiş acaba yanlış bişey mi dedim, diye düşünüyordu. Kaşlarını çatarak somurtkan bir ifadeyle ona doğru konuşan yengesine bakmıştı. "Yengem sen sadece babana söyle yeter, çünkü bu yürek birde onun cebunde taşıdığı bir listeyu kalduramaz. " demesiyle kendisi gülerken Ahmet kendini sıkıyordu. Gülmemeliydi.

 

Kaya gülümseyerek somurtkan kızına baktı. Ahuzar ise Ahmet'e döndü. Bir saat gibi bir süre bile ona ısınmak için yetmişti çünkü Ahmet o kadar özünde şakacı biriydi ki Ahuzar onunla geçirdiği bir saat'e bile gülmelere doyamamıştı. "Ahmet? " dedi.

 

Ahmet kendini sıkmaktan patlicana dönerken, "Buyrun Ahuzar Hanım? " dedi.

 

"Ben yanlış bişey mi dedim? " diye sormasıyla Furkan gülerek, "Yoo alt tarafu pazar aluşveruşu gibi liste istedun." demesiyle abisinin yakıcı gözlerini görmesiyle sustu.

 

Ahmet derin bir nefes alarak, "Hayır, " dedi.

 

Ahuzar gülümseyerek aldığı onayla babasına döndü. "Yapayım mı sana bir liste? " demesiyle Kaya da dayanamayıp güldü.

 

Acılarına gülen insanlara göre hayat daha yaşanılır bir hale geliyordu bazen.

 

"Ben seni bir öpeyim bakarız sonra. " demesiyle kızının boynuna üst üste öpücüklerini kondurup sakallarını hafiften sürttü. Anında kahkahalarıyla etrafı inleten Ahuzar küçük elleriyle onu sarıp sarmalamış babasını itmeye çalıştı. Bilmiyordu ki artık her sabah böyle uyanacağını.

 

Annesinin türküleri ile uyuyup babasının gıdıklayıcı öpücükleriyle uyanacaktı.

 

"Baba! " dedi nefes nefese. "Gıdıklanıyorum! Ba... Baba! " Kaya gülerek geri çekildiğinde onları izleyen bedenden haberleri yoktu. Ayşe ve diğerleri gülümseyip içleri buruk bir şekilde gülümseyerek ikiliyi izlerken hastanenin yan tarafında onları dolu gözleriyle izleyen kişiden habersizlerdi.

 

Canan dopdolu mavi gözlerini kırpıştırarak geri geri adımladı. Baba demişti. Ahuzar gerçekten onun kızıydı. Hıçkırıkları boğazına düğümlenirken iki yanında sıktığı yumrukları ile geri geri çıkarak çıkışa doğru koşmaya başladı. Bir elinde telefon diğer eli göz yaşlarını silerken koştu. Buraya annesiyle gelmişti. Geçmiş olsun diye Cemile, ablasının yanında olmak için gelmişti. Ancak kızının şuan nasıl acı çekerek izlediği şeylerden habersizdi. Canan kalbinde hissettiği acıyla geri çıka çıka arka kapıya doğru koşarak hastaneyi terk etti.

 

Ahuzar gülüşlerine nefes nefese son verirken Kaya kızının kızarmış burnuna baktı. Etrafa karanlık çökmüşde olsa Ay'ın ve hastanenin ışıkları onun beyaz tenindeki karartıyı ortaya seriyordu. Kaya işaret parmağını kaldırarak kızın kızarmış ve parlayan küçük burnuna dokundurdu. "Burnun buz gibi. "

 

Ahuzar da aynı şekilde küçük parmağını babasının burnuna değdirdi. "Senin de öyle. "

 

Kaya gülerek bir anda parmağı dişlerinin arasına almasıyla Ahuzar korkudan yerinden sıçramıştı. Acıtmamıştı ama bir anda yaptığı hareketle hem küçük kızın kalbini kuş gibi çırpındırtmıştı hemde onu korkuttuğu için kendine kızmıştı. Ahuzar diğer elini kalbine basarken parmağını babasının dişlerinin arasından kurtarmıştı.

 

Ayşe, "Ula ne ettun? Korkuttun kızu. " demsiyle Kaya'nın bakışları kızına döndü.

 

Üzgün ve ve pişmanca baktı donup kalan kıza. "Özür dilerim," dedi telaşla. Ahuzar'ın korku dolu gözlerine baktı. "Bişey söyle. " diye fısıldayarak korku içinde kızını daha çok sarıp kolları arasına aldı.

 

Ahuzar ise ondan özür dileyen adama bir süre bakmıştı. O Çolak gibi değil diye düşündü. O babasıydı ve onu korkuttu diye özür diliyordu. O Çolak gibi insafsız değildi. "Baba... " diye fısıldadı.

 

Kaya kızının yüzüne bakarak her bir ayrıntısını inceledi. "Söyle babacım? "

 

Ahuzar aniden babasının geniş göğüsüne kollarını açarak sarılmasıyla Kaya gözlerini derince yumdu. Onun göğüsünde sadece, "Sen o canavar gibi değilsin. " demek olmuştu.

 

Kaya'nın bakışları donuklaşırken yanındaki yengesine baktı. Kimden bahsettiğini herkes anlamıştı. Hemde en acı şekilde. "Sen beni korkuttun diye özür diliyorsun ama o benden annemi alırken hiçbir zaman özür dilememişti. "

 

Kaya aniden Ahuzar'ı kendinden uzaklaştırarak kararmış gözleriyle kızına baktı. Hafif eğilerek ağlamaya başlayan kızına baktı. "O ne demek Ahu'm? Ne demek annemi benden alırken bile özür dilemiyordu? "

 

Ahuzar burnunu çekerek, "O adam annemi hep bir odaya kapatıyordu. " diyerek hıçkırdı. "Ben annemi bir yıl görmediğimi bilirim! " demesiyle hepsinin içi acıdı. Kaya'nın hariç, onun içi daha çok öldürme arzusuyla yanıp tutuştu.

 

"Sizi ayırıyor muydu? " diye sordu. Ancak sesi öyle bir kalınlaşıp sinirden değişmişti ki Ayşe bile yanındaki adama bir an korkuyla baktı. Bu ses tonu hiç iyiye işaret değildi.

 

Ahuzar başını yavaşça aşağı yukarı salladı. "Baba o adam annemi hep kanatıyordu! " diyerek ağladı. "Annem ise her seferinde benden gizliyordu ama ben biliyorum! "

 

Kaya'yı bir titreme esir alırken bunun soğuktan değilde sinirden olduğunu biliyordu. Başını kaldırarak kararmış gözlerle kardeşlerine baktı. "Ahu'nun yanına götürün. " başını eğerek kızının en sevdiği gözlerine baktı. "Kızım bugün annesiyle uyusun. Özlemiştir annesini benim deniz gözlü kızım. " demesiyle Ahuzar'ın ağlaması durdu. Kızarmış burnunu derince çekti.

 

"Deniz mi gözlü kız? " demsiyle Kaya'nın sinirleri bir an duruldu. Bu sözler çok hatırladıktı.

 

"Adun ne senun bakam kara cocuk? "

"Kara mı cocuk? "

"Denuz gözlü kiz."

"Denuz mu gözlu kiz? "

 

Gülümsedi en içten şekilde. "Anana eskiden öyle derdim. Şimdi sen radarıma girdin. " demesiyle Ahuzar'ın kaşları çatıldı.

 

"Niye eskiden, şimdi demicek misin? "

 

"Yok." dedi Furkan. Piçlik yapıp ortadaki gerilimi dağıtmalıydı. Yavaşça tırmandı merdivenleri. "Baban anana daha çok karucum deyi." demesiyle Kaya'nın kaşları çatıldı.

 

Başını kaldırarak kardeşine, "Furkan." dese de bu sefer devreye Burak girdi. Biri nerde diğeri mutlaka oralarda bir yerde olurdu. Onlar için ikizlik böyle bişeydi.

 

"Abi sen değul muydun? " diyerek o da merdivenleri çıkıp Furkan'ın yanında durdu. "İstanbul'lar da yengemu ararken karum da karum diye sayuklayan? " demsiyle ikiside gülerek yurmuklarını birbirlerine tokuşturmuşlardı.

 

"Şimdi ben bir kalkarsam görücez kim neyi sayıklıyor. " dedi Kaya başını tehditvari şekilde sallayarak. Sesi yetmemişti birde bakışları da tehdit içerdiği için yangazlar bir adım geri çıktılar.

 

Burak, "Ben tokum." derken Furkan, "Daha geçen hafta ucuz kurtuldum." demişti.

 

Ahuzar başını kaldırarak babasına baktı. "Yani demicek misin? " diye sorarak yine sorusunu yeniledi.

 

Kaya derin bir nefes verirken, "Küçükken derdim ama büyüdükçe ona başka şeyler dedim. Şimdi sen küçüksün, yani sana diyeceğim. " diyerek sabırla anlattı.

 

Ahuzar aptal bir kız değildi, aksine fazla akıllıydı. Yaşıtları bazı şeyleri şimdi anlamazken o kendi içinde bazı çıkarımlar yaparak öğreniyordu. "Anladım ama sen şimdi anneme ne diyeceksin? "

 

"Karucum." dedi yangazlar gülerek aynı anda. Kaya ayağa kalakcağı esnada, "Yangaz topuk!" diyerek ikiside hızla koşarak merdivenleri sıfırladılar.

 

"Abi doğru söze kızaysun ya. " dedi Furkan.

 

"Hee abi. " dedi Burak da. "Sanki demicen. İlerde göreceğuz senu zaten. "

 

Kaya içinden sabır çekip kızına dönerek kafasını tutarak alnına derin bir öpücük kondurdu. Uzun siyah saçlarını da okşayıp ona gülümseyerek baktı. "Şimdi beni iyi dinle güzel kızım. " demesiyle Ahuzar'ın içinin nasıl erittiğinden habersizdi. "Annen şimdilik uyutuluyor. Yarın sabah uyanırmış diye tahmin ediyor bütün doktorlar. Annen uyandığında evimize gidicez. Yani şuan anneni uyandırmaya çalışsanda malesef uyanmaz. Sana bunları uyanmazsa korkma diye anlatıyorum. "

 

Yavaşça başını salladı Ahuzar. "Annem uyuyorsa sorun yok, peki ben yanında mı uyuyacağım? "

 

Derince gülümsedi Kaya kızına karşı. "Tabikide. Senin yerin benden çok annenin yanı, daha sonra da ikinizin de yanı benim yanım. "

 

"Matruşka bebek gibi mi? " diye sormasıyla Ayşe güldü.

 

"Kız sen onu nerden bilisın? "

 

Ahuzar da gülerek yengesine baktı. İki ellerini, onu sarıp sarmalamış babasının kalın ve sert kollarına koymuştu. "Eski odam da vardı bir tane de ondan. Annem onun bir matruşka olduğunu ve içinden bir küçüğü daha sonra bir daha daha küçüğü çıktığını söylemişti. Tıpkı bir aile gibi olduğunu da söylemişti. " Babasına çevirir mavi harelerini. "Dimi baba? Sen en büyüğümüzsün, sonra annem sonra ben. "

 

Burak ve Furkan kahkaha atarken artık Ahmet'te dayanamayıp bu kızın tatlılığına gülmüştü. Uzun siyah saçları annesi gibi hep kulağının arkasındaydı, beyaz tenini ve orantılı yüzünü ortaya seriyordu.

 

"Yengeme bayılduğumu daha önce söylemiş miydum?" dedi Furkan. Burak da onun omzuna omzuyla vurmuş daha sonra Ahuzar'a dönerek, "Belki ilerude senun mertebenden de aşağuda kardeşlerun olur he? " diye sormasıyla Ahuzar babasına döndü.

 

"Ne? "

 

Kaya bu sefer kaşlarını en derinden çatarak baktı kardeşlerine. "Bana bakın lan, doldurmayın kızımın kafasını!"

 

"Yalan mu abi yaw? " demişti Furkan gücenmiş gibi bakarak. Daha sonra merdivenleri tekrar çıkarak elinin tersini ağızına dayayarak abisine eğildi. "Daha sen evlu değulken verdun bir tane omuzlarumuza şimdu bir evlensen varya, Trabzon'un futbol takımını aha da bu yıl senin çociklerde kuraruk!" diye heyecanla konuştu.

 

Furkan ensesine yediği şamarla geri çıkarken Burak'la Ayşe kahkaha attı. Ahuzar ise etrafa anlamayan bakışlar atıyordu. Ahmet'e baktı. Yine son durak orası gibiydi. "Ahmet ben anlamadım. "

 

Ahmet gülerek başını başka etrafa çevirdi bir süre. "Anlamamanız daha iyi Ahuzar Hanım. " dedi en son bakışlarını sevimli kıza çevirerek.

 

"Neden ki? " Babasına baktı bu sefer. "Baba noluyor? "

 

Kaya sinirli ve öfkeli bakışlarını kardeşlerinden çekip başını eğmesiyle gördüğü gözlerle bir anda siniri uçup gitmişti. Öfkeden parlayan gözlerin de merhamet yer edindi. Gülümseyerek kızına bakarak tekrar yanaklarını kavramış öpmüştü kızının yanağından. Ahuzar yine huylanıp çekilirken gülmüştü.

 

"Boşver sen o hıyarları hadi, geç oldu. Annenin yanına kıvrıl bir güzel uyku çek, tamam mı? " Alnından öptü. Derin derin kızının saçlarını kokladı. "Bakarsın annende sabah seninle uyanır. "

 

Ahuzar heyecanla gülümseyip amcalarına koşmuştu ki duruldu. Adımları dururken dudakları düz bir çizgi halini aldı. "Baba? " diyerek tekrar Kaya'ya dönmesiyle Burak dolan gözlerini saklamak için arkasını dönmüştü. Oysa daha demin gülüyordu.

 

Furkan ne kadar ciddi ve yaramazsa Burak o kadar duygusal ve anlayışlıydı. "Bu kız her baba dediğunde kalbim eriyi. " dedi kardeşine hitaben.

 

Furkan elleri cebinde şekilde ikizine bakarak gülümsedi. Burak tekrar önüne dönmesiyle bir kolunu, elini cebinden çıkararak kardeşinin omzuna attı. Kendine çekerek başını kardeşinin başına yasladı.

 

"Efendim babam? " dedi Kaya da içi gide gide. Harbiden baba olmuştu. Ne kadar Ahu'nun hamilelik sürecini, doğum anlarını ve Ahuzar'ın emeklemeden anne diyişine kadar hatta bu yaşına kadar bütün anılarını kaçırsa da o artık babaydı. Çoktandır babaydı belki ama o şuan baba olmuştu. Malesef onun için kızı yeni doğmuştu. O ilk heyecanını yaşayamasa da şuan kızının o güçlü kahraman babasıydı.

 

"Annemin saçları açık mı? " Ahuzar'dan kimse böyle bir soru beklemediği için herkes birbirine bakmıştı. Kaya ise odaya hiç girmediği için bilmiyordu. Yüzü yoktu Ahu'nun karşısına çıkmaya nasıl odasına girsindi ki?

 

"Bilmiyorum babam, neden ki? " Ayşe derin bir nefes verdi bu görüntü karşısında.

 

Ahuzar'ın küçük omzuları yavaşça düştü. "Annem beni hep türküleriyle uyutur, türkü olmayınca da ellerime saçlarını verir. Bende onun saçlarının kokusuyla oynaya oynaya uyurum. "

 

"Yoksa uyuyamıyor musun? " diye sormuştu Ahmet merdivenin başından. Korkuyla bakıyordu kıza. Hastalık haline gelebilirdi.

 

"Uyuyorum ama... " dedi ve derin bir nefes aldı. Kendini anlatabiliyor muydu acaba diye düşünüyordu da bir yandan. "Korkuyorum öyle uyuyunca. " dedi en son. "Ellerimde annemin saçları olunca ve her uyandığımda ellerimde olduğunu görünce korkmuyorum. " Babasına bakıp burukça gülümsedi.

 

Babasının üzülmesini istemiyordu. "Şimdi alışkanlık ondan," diyerek eliyle babasının kısa alnına hafif dökülmüş saçlarını işaret etti. "Ama biliyorum senin uzun saçların olmasa da ben senin yanında da korkmam. " demişti ki Burak tam peçeteye sömkürücekti ki ağlayan haliyle kahkaha attı. Abisini uzun saçla hayal edince gülmekten nefesi kesilmişti.

 

Furkan da gülerek Ahuzar'a ilerlemiş onu belinden yakalayıp hoplatarak omuzlarına oturtmuştu. Ahuzar korkudan hafif bir çığlık koparsa da gülmüştü. "Bizum kıza bak ya, övüyor mu sövüyor mu bellu değul. "

 

Ayşe de gülerek yanındaki gülerek başını yavaşça iki yana sallayan adama baktı. "Uzun saç ha? " demesiyle Kaya da yengesine bakıp güldü.

 

"Bari sen etma. "

 

Ayşe gülerek küçük kıza döndü. "Yengem annenun saçlaru açuk merak etmeyesun. Hadi gidelum da seni uyutalum bakalum."

 

Ayşe yerinden kalkıp yangazlarla beraber yanlarından uzaklaşırken Ahmet elleri önünde yavaşça merdivenleri tırmanarak gelip abisinin yanına oturmuştu. "Biliyorum yeri değil ama masa bu gece toplanıyor abi. " demesiyle Kaya sıkıntılı bir nefes verdi.

 

"Lider ben değil miyim amına koyayım, " diyerek yandan adamına baktı. "Niye bize sorulmuyor? Ayrıca babam izni verdi mi?

 

"Oy birliği yapmışlar. Senin için toplanıyormuş masa. "

 

"Kaşınıyorlar yani. "

 

Başını yavaşça salladı Ahmet öne doğru eğilirken. "Az öyle gibi. " Yandan sırıtarak abisine baktı. "Oyu başlatanı bilmek istersin diye düşünüp kısa bir araştırma sonucu buldum. "

 

Tek kaşını yavaşça yukarı kaldırdı. Yüzünde tehtidvari izler vardı. "Kimmiş? "

 

"Sanırım birileri senden intikam dileniyor abi. " dedi Ahmet. "Şu eline bıçağı sapladığın herif vardı ya. " diyerek Kaya'ya baktı. Sonra ise önüne dönüp bir küfür savurdu. "Sakalına sıçtığım. "

 

"Elinin intikamını mı almak istiyor diyorsun yani? "

 

"Öyle,"

 

Başını yavaşça salladı Kaya. "İyi. Gösterelum o zaman intikam nasul alunurmuş." diyerek ayaklandı. Ahmet de sırıtarak hemen ayakalanmış önünde adımlayan adamın peşine takılmıştı.

 

Bu gece tekrardan Kaya Demir'in kim olduğunu herkes öğrenecekti, öyle ya da böyle.

 

 

🥀

 

 

Yüzündeki sıkıntıyla derin bir iç çekti. Sağ ayak bileğini sol dizinin üstüne koyarak ellerini kaslı karnının üzerinde birleştirerek rahat bir oturuşa geçti. Gerçekten artık sıkılmaya başlamıştı, bu herifler illaki sorun çıkarcak bişeyler buluyorlardı.

 

Önündeki yemek dolu tabağına baktı. Her geldiğinde şu masayı yemeklerle görmek artık sinirini bozmaya başlamıştı. Buna engel olmalıydı, artık aç olan gelmeden yer ondan sonra toplantısına gelirdi. Çünkü karşısında sevmediği biri yemek yeyince inanılmaz damarına basıyordu. Sinirleri bozuluyordu. Kafasından tutup o yemek tabağına sokmak istiyordu.

 

Bakışlarını önündeki tabaktan alarak karşısında afiyetle yemeğini yiyen Yunus Çakır'a baktı. Burada bir tek onun yemek yemesi sorun değildi, çünkü çok yakın olmasalarda onu seviyordu.

 

"Evet beyler." dedi ellerini açarak. Artık konuşmaları gerekiyordu hepsi susmuş ona tip tip bakarak yemek yemeleriyle malesef zaman geçmiyordu. Daha karısıyla çocuğunun yanına gidecekti. Uyurken onları yan yana izlemek istiyordu ancak bu herifler konuşmak nedir bir türlü bilemediler. Hepsi bir yandan ona bakarak yemek yemesini bekliyordu. Kaya ise onlara istediğini vermeden masadan su bile içmiyordu.

 

Cebinden çıkardığı paketten bir dal alarak dudaklarının arasına sıkıştırdı. Dudaklarının arasındaki sigarayla paketi kapatırken aynı zamanda zorlanmadan onların anlayacağı biçimde konuştu. "Buraya ilk gelip, bu koltuğa oturduğumda sırf askerim diye bana görevdeymişim muamelesi uygulamıştınız. " dedi sanki şuan görevde değilmiş gibi. Tekrar cebine koyduğu paketle bakışlarını yavaşça kaldırdı.

 

Yan tarafındaki boş koltuğa kısa bir bakış attıktan sonra tekrar önüne döndü. Babası annesini ve hastanedeki diğer bireyleri tek bırakmak istemediği için katılamamıştı. Zipposuyla sigarasını yaktıktan sonra gri dumanı büyük bir nefesle ciğerlerine çekti. Çok sigara içen biri değildi sadece çok sıkıntıdayken boğulduğu anlarda içerdi. Ya'da böyle ortamlarda konuşurken oyalanmak için...

 

"Söyleyun bakayum baa, nedur bu seferku durdunuz? " diyerek rahatını bozmadan sigarasından bir nefes daha çekti. Yine fabrika ayarları birbirine girmişti.

 

Bir adam ellerindeki çatal bıçağı sertçe ses çıkararak bırakıp göz ucuyla Kaya'ya baktı. Bakışları hiç güzel değildi. Düşmanca ve içindeki biriken o kinle bakıyordu. Kaya onun gözlerindeki kini adım adım seyretti.

 

"Hala görevde olmadığının bir kanıtı var mı Karahanlı? " diye sordu. "Biz hiçbirimiz askerliği gerçekten bıraktığını düşünümüyoruz. "

 

"Ben bile düşünmüyorken mi? " diyerek başını çevirmeden gözleriyle adamı inceledi. Kehribar gözlü ve hafif sarışın bir adamdı. Gözlerine baktıkça aklına Çolak gelmesiyle bir eli dizinin üstünde yumruk oldu. Dişlerini sertçe sıkmasıyla çenesi seğirdi. Onun da şerefini sikicekti. Hele bir öğrensin yaşayıp yaşamadığını o zaman biticekti onun da işi.

"O da ne demek? " dedi aralarından biri. Kaya bu sefer sesin geldiği yöne çevirdi başını. Bu o adamdı. Sınırı geçip ona üstünlük tasladığı için çakısını eline sapladığı adam.

 

Kaya kaşlarını kaldırarak yerinde daha da yayıldı. "Sen bırak şimdu oni. " diyerek tehlikeli bir şekilde hâlâ eli sargıdaki elini işaret etti. "Elun nasul oldi? " Alayla sorduğu soruya karşı adamın kaşları çatılırken Kaya'nın dudakları tehlikeli bir şekilde kıvrıldı.

 

Adam bakışlarını kaçırırken onu susturmuştu. Kaya tekrar önüne dönerek sigarasından bir nefes daha alırken bu sefer başka biri girdi araya. "Osman Baba nerede, neden katılmadı? "

 

Yunus Çakır elindeki mendil ile dudaklarını silerken Kaya'nın yerine konuştu. "Can dostum, " diyip Osman Bey'den bahsederek bakışlarını konuşan adama çevirdi. "Hanımu ile ilgilenmesu gerektu, ha birde diğer aile fertleru ile, herkes sizun kadar boş değul netucede. Bu saate topladunuz bizi. Sorun her neyse sorun, konuşun ne konuşacaksanuz da dağulalum! " sona doğru çıkan sert sesi ile hepsi aynı anda yutkunmuştu.

 

Bir adam yutkunarak tekrar bakışlarını Yunus Çakar'dan çekerek Kaya'ya yöneldi. "Askerliği bırakmadığını mı iddia ediyorsun? "

 

"Asker olan biri bizim gelecekteki Reis'imiz olamaz! " demişti hemen bu sorunun ardından.

 

Ofladı. Dışından değil belki ama içinden koca bir of çekti. Amcası bunlara nasıl dayanmış? Şuan mesela Kaya'nın içinden hepsini vurup kurtulmak istiyordu, çünkü hepsi doğru düzgün temiz insanlarda değildi.

 

"Anlamayim valla. " diyerek gözlerini kısmış bütün adamlara sırayla bakıyordu. "Herkes kendu bölgesunden sorumluyken neden benum hayatum sizi gereyi?"

 

"Sözde liderimiz olacağın için olabilir mi? " İki adım geride duran Ahmet dişlerini kırarcasına sertçe sıktı. Şimdi bişey derdi ama Kaya yanındayken ona düşmezdi.

 

Kaya hiçbişey demeden ona 'sözde' diyen herife bir süre baktı. "Sözde... " diyerek fısıldadı. Ama aynı zamanda düşünüyordu. Demek sözde...

 

"Henüz Reisiniz değilim, babam sağ olduğu sürecede olmayacağım. Haa, " diyerek kaşlarını kaldırdı. "İstesem şimdi olamaz mıyım, olurum. " dedi ve yavaşça başını salladı. "Ancak dediğim gibi, benim bir sınırım var sizde o sınırın dışındasınız. Mümkünse de dışında kalın. "

 

Son sözlerinin ardından öfkeyle parlayan koyu lacivert gözlerini ona 'sözde' diyen herife çevirdi. "Bölgen neresu?"

 

Adamın kaşları hafif çatılırken, "Gürcistan'ın Batum ve Makho ilçeleri bana ait. " dedi. Evet doğru söylüyordu. O iki ilçenin bütün topraklarına sahipti. Bu masadaki herkes bir yere sahipti herkes bir yeri yönetiyordu. Bu bazen Türkiye dışıda da oluşuyordu, mesela aralarından biri Rusya'nın topraklarından büyük bir payını yönetiyordu.

 

Başını salladı yavaşça. Masaya kısa bir bakış atarak tekrar adama odaklandı. "Batum'un hangi arazisini kulanaysun?"

 

Sorduğu soruyla adam bir an donuklaştı. Bunu ona neden sormuştu? "Bütün topraklar benimken neden tek bir arazisini kullanayım? "

 

"Bilmeyim işte bende saa sorayim." diyerek gözlerini kısmış karşısındaki adamın gözlerindeki gün yüzüne çıkan o ufak korkuyu izledi.

 

Adam derin bir nefes vererek rahatını bozmadan, "Her bir arazisi bana ait. Bütün toprakları benim o bölgenin. Yani anlayacağın arazi seçmem." dedi. Kesinkes konuşması Kaya'yı güldürürken adamın rahatı kırılarak yerini şüphe aldı.

 

"Peki, toz işlerunde de arazi seçer musun? " Başını kaldırarak adama büyümüş göz bebekleriyle baktı. Ahmet ise dudağının kıvrılmasını önleyemeden kısa bir an ona bakan adama hadi cevap ver de göreyim bakışı attı.

 

"Toz mu? " Adamın şaşkınlığı oynamasına gerek yoktu, Kaya'nın bunu bilmesinin şaşkınlığıyla zaten bir hayli gerçekçi duruyordu.

 

"Ahmet." dedi Kaya bakışlarını adamdan ayrımadan omzunun üstünden konuşarak. "Abim yolu gösteresun ha bu herufe."

 

İşi bitmişti.

 

Ahmet memnun bir şekilde hala oturan adama doğru ilerleyip arkasında durdu. Adam kalkmadan öfkeli bakışlarını Kaya'ya yönlendirdi. "Arsa benim! Yakalanmadığım sürece sorun yok! "

 

Kaya rahat halinden ödün vermeden daha bir kaç nefes çektiği sigaranın sonuna gelmişti. Son nefesini de çekerek izmaritini masaya bastı. Kül tablası koymamaları onların suçuydu. İzmariti eğer masaya basmasaydı onu sinir eden adamlarının birinin suratına kesin basardı.

 

"Yakalanmaduğunu kim söyledu? "

 

Kaya'nın sorduğu soruyla adamın yüzü korkuyla dalgalandı. Böyle bişeyi asla beklemezdi. Şaşkınca karşısındaki adama bakarken eli silahına gitmişti. Madem onu şikayet etmişti kurtuluşu zaten yoktu. Öyleyse cezasını ikiye katlar onu şikayet eden adamı da kendisiyle götürürdü. O böyle düşünüp silahına davranmıştı ki karşısındaki adamın hiç bişey yapmadan oturmaya devam ettiğini gördü.

 

Oysa o bir askerdi, çevik ve hızlıydı. Ondan önce silahı çekerek şimdiden beynini dağıtması gerekti ancak o hiçbişey yapmadan bomboş bakan koyu gözleriyle ona silah doğrultan adama bakıyordu. Daha tetiği bile çekmemişti.

 

"Ne o? " dedi adam sadistçe gülerek. "Ahkam kesiyordun, silahı görünce sustun mu yoksa?! " Kaya hala cevap vermeden derin ve sıkıntılı bir nefes verdi. Gözleri arada arkadaki bir noktaya gidip gidip geliyordu.

 

Adamın bakışları bir an masadaki adamlara kaydı. Hepsi yapma der gibiydi. Gerçi bazıları onun ölmesine bile sevinirdi bu yüzden onlar yemek yerken bazıları yapma der gibi kaşlarını kaldırıp duruyordu.

 

"Silahu görduğumden değul. Patlayan beyninle uzerum kirlenmesun diye susayrum. Malum bir ordu adamum arkandeyken baa silah çekme cürretu gösteren sensun." Kaya'nın rahatından ödün vermeden sakince konuşmasına karşı adam sertçe yutkundu. Gözleri arkasına kayarken adem elması üst üste aşağı inip çıktı. Eli havada bir şekilde hemen arkasındaki Ahmet'in silahıyla burun buruna gelmesiyle hemen silahını indirdi. Nasıl olurdu da silahının tetik sesini duymamıştı?

 

Bilmediği bişey vardı ki o da Ahmet'in de eskiden bir keskin nişancı olduğuydu. İstediği zaman o kadar sessiz hareket ederdi ki yanındakine kendi varlığını sorgulatırdı.

 

Silahını indiren adamın ensesine kendi silahının kabzasını geçirerek yere serdi. Bu piçi ölesiye dövmeden hiçbir yere teslim etmezdi. Adamlara bir baş işareti vermesiyle iki kişi tarafından toplantı odasından sürüklenilerek çıkarıldı. Ahmet tekrar silahını ön tarafında kemerine sıkıştırırken Kaya'ya bakıp kısa bir baş işareti verdi.

 

Kaya oturuşunu bozmadan karşısında diken üstünde duran heriflere baktı. "Sizde ister misunuz? " Kimseden ses çıkmayınca güldü. Madem korkuyorlardı o zaman keseceklerdi seslerini. Nasıl olsa buradaki her bir liderin neler yaptığını biliyordu. Aralarındaki Terör Örgüt Liderinin kim olduğunu bile...

 

"Bir kızın olduğundan bize hiç bahsetmemiştin? " Başını çevirerek hemen çaprazında oturan adama baktı.

 

Masaya doğru eğilirken öfkeyle dolan gözlerini adama çevirdi. "Saa neden kızumdan bahsedeyum lan siktiğimun piçi!"

 

"Sakin ol Karahanlı. " dedi adamlardan biri. Artık onun nasıl bir fırtına olduğunu az çok anladığı için sinirlenmesinden korkuyordu. Çünkü adam sinirlenince birinin ağızına sıçmadan duramıyordu! Bakışları diğer adama kaydı. "Sende yerini bil Zafer! "

 

Zafer susmadı. Kendi adamına bir işaret vererek projeksiyondan yeni gündeme aktarılmış bir haberi herkesin önüne sundu. "Neden susayım Mehmet? Görmüyor musun, adam evli bile değil ve bir çocuğu var! " dedi sanki kendileri çok temizmiş gibi.

 

Zafer nefret dolu bakışlarını prejoksuyona öfkeyle bakan adama çevirdi. "Böyle bir adam nasıl Reis'imiz olabilir? Allah bilir kaç tane daha böyle peydahladığı kadın vardır! " der demez Kaya'nın ayağa fırlaması bir oldu. Zafer'in adamları tam Zafer'i korumak için önüne geçiyordu ki Kaya'nın adamları anında elektroşok cihazıyla hepsini etkisiz hale getirmişti.

 

Kaya, Zafer'in yakalarından tuttuğu gibi gözlerinin büyüyüşünü umursamadan kilolu olmasını sorun etmeden zorlansa da büyük toplantı masasının ortasına sunumların olduğu yere fırlatmıştı. Masa ortadan üçe birden bire bölünürken adamlar koltuklarından kalkarak geriye kaçmışlardı. Hırsını almadan kırık masaların üçüncüsünde sarkan adamın ayağını tuttuğu gibi kendine çekerek yere devirdi. Başını zemine sert vuran adam neye uğradığını şaşırmış şekilde tepesindeki karabasını aratmayan adama baktı. İşi bitmişti.

 

Kaya adamın hafif çıkık göbeğine oturarak günlerdir patladı patlayacak sinirini çıkarırcasına adamın yüzüne vurmaya başladı. "Senin şerefini sikerim! " diyerek tekrar tekrar vurdu.

 

Adamın göbeğinden kalkıp kafasını tuttuğu gibi yüzünü üst üste zemine çarptı. Masadakiler artık korkudan ses çıkaramazken aslında onun gerçek yüzüyle tanıştıklarını yeni yeni fakat ediyorlardı.

 

Adamın artık yüzü tanınmayacak hale gelirken nefes nefese doğruldu. Ellerini lekeleyen o hafif kanı görünce yüzünü buruşturup cebinden çıkardığı mendille sildi. Ellerini sildiği mendile en son işi bitince adamın yaralı yüzüne fırlattı.

 

"Siktiğimin piçi! " başını yavaşça kaldırarak ona şaşkınlık ve hafif korkuyla bakan adamlara baktı. Masanın sayısı resmen her toplantıda düşüyordu.

 

"Normalde masadan birinin ölümü gerçkeleştirilince öldürenin de ölümü gerçekleşiyor Karahanlı. Reis'in oğlusun diye mi bu kadar rahatsın? "

 

Kaya kararmış bakışlarını konuşan beyaz saçlı adama çevirdi. "Liderin oğlu olmasam da bana karşı bir bok yiyemezsiniz! Ama sizin için ne yazıkki Lider de Reis de bundan sonra benim! " diyerek kırılmış masanın başına geçti. Herkes yavaş yavaş kendi taraflarındaki yerlerini alarak ayakta dikildiler. Çünkü ortada ne bir masa kalmıştı ne bir yemek ne de oturulacak bir koltuk.

 

Hepsi söylenen son sözle şaşkınca bakakalırken Kaya kaşlarını derince çatmış şekilde hepsine baktı. "Yakında bu masanın Resisi olduğumda da bakalım böyle davranmaya devam edecekmisiniz! "

 

Başını yavaşça omzuna eğerek baktı her birine. Ellerini kırık masaya dayıyarak eğildi. "Bu ikinci toplantımız. Değil mi? " Onaylamalarını bekleyerek sessizleşti. Adamlarda Kaya'nın onlardan beklediği onayla başlarını yavaşça salladı. Kaya da başını yavaşça sallayarak ellerini hafifçe masaya vurup doğruldu. Eliyle projeksiyondaki görüntüyü işaret etti. Birisi onları hastanenin arkasında sarılırken çekmişlerdi. Merdivenlerde. Kim olduğunu zaten bulacaktı, çünkü öyle bir açıdan çekmişti ki kim çektiyse aptal olmalıydı, üç kameranın birden baktığı açık bir alandı.

 

"O gördüğünüz kız benim kızım, Ahuzar Karahanlı! " diyerek kendisini işaret edip adamlara döndü. Bakışları o kadar yakıcıydı ki baktığı insanı kendisine karşı çıplak hisetiriyordu. "Tek kızım, tek çocuğum! "

 

"Onun bir annesi yok mu diye soranın ejdadını sikerim! Haa, " diyerek daha da öfkeyle baktı. "Adını çıkarıp daha nerelerden çocuğu çıkar acaba diyenin de belasını sikerim! "

 

"Benim tek bir karım var! Onu da tüm Rize tanır! Mira Ahu Alkım Karahanlı! Benim karım o gördüğünüz kız da kızım! Şimdi alın haberinizi gaste yapıp bir tarafınıza sokun piç kuruları! " diyerek son noktasını koyup toplantı odasını hiç dağıtmamış gibi iki kişinin yerini ve topraklarını elinden almamış gibi çıkıp gitti.

 

Arkasındaki Ahmet'e bakmadan öfkeyle konuştu. "Bana o fotoğrafları çekeni de o yazıları yazanı da bulun! "

 

"Hemen abi. " dedi Ahmet de.

 

 

 

🥀

 

 

 

Kaya hastaneye geldiği gibi koridorda seri adımlarla yürürken bir yandan da onu boğan kıravatı çekiştirip çıkarıyordu. İçinden öyle çok küfür savuruyordu ki sanki hayatı çok yolundaymış gibi birde bu pislik heriflerle uğraşıyordu.

 

Tam Ahu'nun odasına gelmiş cesaretini siniri sayesinde toplamıştı ki kolları bağlı bir şekilde koridorda duran kadını gördü.

 

Canan.

 

Kaya hafiften başını kaldırarak orada dikilip onu izleyen kadına baktı. Onun burda ne işi vardı?

 

Eli kapı kolundan düşerken yavaş adınlarla ilerleyip Canan'ın karşısında durdu. "Hayırdır Canan. Senin ne işin var burda? "

 

Canan bir an Kaya'nın çatılan kaşlarına ve konuşma şeklinin sertliğine bakınca eli ayağı birbirine girdi. Hep böyle ciddi olmak zorunda mıydı?

 

"Şey... " dedi başı eğik bir şekilde. "Ben... Anam burda. Ondan. "

 

Kaya'nın gözleri şüpheyle süzdü onu. Kaçıran gözlerinin kızarıklıklarına baktı. Ahu için mi ağlamıştı? Sanmazdı çünkü Ahu, Canan'ı sevmezdi. Neden kendisi de bilmezdi, söylemezdi ama Canan'ı da asla sevmezdi.

 

Tam o vakit Ahu'nun kaldığı odanın kapısı açıldı. İçeriden Ayşe yünlü hırkasının sağını solunu önüne kapatarak çıkmıştı. Gördüğü manzarayla kaşları derinden çatılırken seri adımlarla anında ikisinin yanında bitti. "Hayurdur? Ne edisinız ha hastanenun ortasunda?" Sakin çıktığı odadan bir anda siniri tavan olmuştu.

 

"Canan'ı gördüm de neden burda diye sordum. " dedi Kaya hiç umursamadan. Burda beklemesindi. Sonuçta onun bir yakını yoktu burada gidebilirdi.

 

Ayşe gözlerini kısarak Canan'a karşı avına yaklaşan bir sırtlan gibi bir adım daha attı. "Neden burdasun? "

 

Kendini sorguda hisseden Canan baskı altında yutkunarak yengesine baktı. Belki herkesin gözüne girebilirdi ama Ayşe'nin asla. Bu kadın kolay kolay sahasını da merbesinide yedirecek bir kadın değildi. Kocası belki ölmüş olabilirdi ancak tam bir Karadeniz kadını gibi kocasının yerini aynı şekilde koruyor ve hala adının anılmasını sağlıyordu. Kolay lokma değil, dedi içinden Canan. Hemde hiç değil.

 

"Şey ben, yenge annem burdaydı ondan. " demesiyle Ayşe cinnet geçiricek gibi oldu. Bu kadına dayanamıyordu. Daha eve yeni gelin geldiğinden beri ne bok olduğunu anlamıştı. Hemcinslerinin küçük düşmesine asla katlanamazdı ancak bu aptal sürekli küçük düşmekten akılanmıyordu. Arsızdı sanki!

 

"Ben anamlaru gönderdum. Cemule de gittu. Sen ne edeysun burada? " Kaşları öyle bir çatılmıştı ki hala ters ters ondan gözlerini kaçıran kıza bakıyordu.

 

"Tamam yenge, sende vur dedik öldürdün. " Kaya daha sakin döndü Canan'a. Onun da suçu yoktu ki karşısındaki kadının ne tür dolaplar çeviridiğinden en küçük bir fikri dahi yoktu. "Eve geç sen hadi. Annen de gitmiş boşa durma buralarda. "

 

Yengesinin ters bakışlarını üzerinde his etmesiyle bu olaya bir anlam veremedi. Canan gitmek istemesede Ayşe'ye bir kez bile korkudan bakmadı. Ama gözlerini Kaya'dan da alamadı. Hem yürüyor hem de onun arkasında yengesiyle konuşmaya başlayan adamdan gözlerini alamadan koridorun başına kadar ilerliyordu.

"Yenge niye bu kadar ters davranıyorsun kıza? " diye sormasıyla bir an Ayşe'nin üzerine atlayacağını hatta bütün tırnaklarını yüzüne geçireceğini his etti. Öyle bir bakıyordu ki bir iki adım geri çıktı.

 

"Baa bak Kaya. De get karının yanına! " diyerek Ahu'nun odasını işaret etti eliyle. "Yoksa ha ben senu bırada fena benzeteceğum! Bıhtım senun şu körlüğundan! Asker adamsun gözünun önündekunu nasul görmeyisun?"

 

Kaşları çatıldı. "Asker olmamla Canan'ın arasındaki bağlantı ne anlayamadım? " diye sormasıyla bir an Ayşe yerinde tepinicek gibi oldu.

 

Ayşe başını hafif kaldırarak tavana baktı. "Yeğenunu dövsem ne kaa küsersun baa? Ya da gücenur musun? " diye sorarak deli gibi kararmış bakışlarını tekrar Kaya'ya çevirdi. "Çünkü ha bu got kafali beni anlamayi, çıldıracağum! " Hayır, Allah'a dua etmiyordu Fatih'ten yani kocasından yeğenini dövmek için resmen izin alıyordu. Bir taneleri normal değildi. Aldığı gelinler ise hiç normal değildi.

 

Kaya dayanamayıp günlerden sonra kahkaha attı. "Bir sağlam sen kalmıştın. " demesiyle yengesinin eğilip ayağındaki topukluyu çözdüğünü farketti. Tabi terlik yoktu. Hızla koşarak daha Ayşe fırlatamadan kendini Ahu'nun odasına sessizce attı.

 

Kapıyı arkasından kapamasıyla gördüğü görüntüyle dudaklarında gülümseme oluştu. Ahuzar annesinin yanında sedyede uzanmış küçük kollarını beline sarmıştı. Annesinin uzun siyah saçlarını kendi kucağına çekmiş koklaya koklaya uyumuştu. Ahu ise hala aynı şekilde oksijen maskesi ve kablolarla uyuyordu.

 

Arkasındaki kapı açılmasıyla hafiften omzunun üstünden gelene baktı. Ayşe kapıyı arkasından kapatarak üzgün ama bir o kadar da mutlu gözlerini yatakta uyuyan ikiliye çevirdi. Kollarını göğsünde birleştirirken, "Deduğu gibi. O kadar koltukta uyutmaya çaluştum uyumadu. Anasının koynuna koydum saniyesinde uyuyakaldu." dedi.

 

Kaya sertçe yutkundu. Annesiz uyuyamıyordu. "Bir görsen annesunu günler sonra nasul öptu nasul kokladu. Nasul saruldu. Ağladu. Korkmuş hemde fazlasuyla. Onu bir daha göremeyeceğunu sanmuş, öyle dedu uyuyan anasuna."

 

Kaya tekrar üst üste yutkundu. Başını çevirip yengesine baktı. Ayşe de başını hafif çevirip kardeşine baktı. "Sana işte bunu deyim Kaya Demir. Ahuzar haklu. Siz bir matruşka gibisunuz. O ikisu." diyerek yatakta uyuyan ikiliyi gösterdi gözleriyle. "En küçükleru. Asla ayrulamazlar. Sen ise onlarun koruyucususun. En büyükleru."

 

Derin bir nefes verdi. "Uyandığında ne tepki vereceğini kestiremiyorum. "

 

"Ben Ahu'yu kısa sürede bile olsa tanudum." Burnunu yavaşça çekerek nefes aldı. "Susucak. Hep yaptuğu gibi sessizluğuyla kabullenecek. "

 

"Ne yapıcam hiç bilmiyorum. " dedi Kaya da başını iki yana sallayarak.

 

"Akuşuna birak. " dedi Ayşe. "Birak, su akar yolunu bulur. "

 

Göz yaşlarını sildi. Tekrar Kaya'ya döndü. "Nereye gittun yine bulamadum seni hastanede? "

 

Kaya sıkıntılı bir nefes verdi. "Cemiyet toplandı. Gece gece, gittim birde onların salak saçma laflarını dinledim geldim. "

 

Kaşları çatıldı Ayşe'nin. "Niye? "

 

"Yenge." dedi Kaya sorusunu kenara bırakıp. "Birisi Ahuzar ve beni sarılırken çekmiş. Kim bilmiyorum şuan kameralara bakılıyor. Ama birisi bizi medyaya vermiş. "

 

Gözleri yuvalarına dar gelen kadın, "Şimdi herkes bir kızın olduğunu biliyor mu? " diye sordu.

 

Kaya sinirle başını salladı. "Biliyor ama keşke bir kızım olduğunu bilselerdi sadece, fotoğrafın altına sanki evliymişim de gizlice çocuk yapmışım gibi gayrimeşru kızı olduğunu öğrenip mecbur kaldı yazmışlar! Sanki kızım olduğunu öğrenip de mecburiyetten getirmişim gibi yaymışlar! " İşte Toplantı masasında bu yüzden ortalığı kısa sürede birbirine katmıştı. O şişmanın sözleri de bu yüzdendi. Az bile yapmıştı şimdi ise beyin kanamasından yoğun bakıma alınmıştı.

 

"Hii!" dedi Ayşe duyduklarına karşı. "Ulan zaten yıllar eveldur destan gibu anılayidin. Ahu'nun seni bırakup gittiğini yaymışlardı. Şimdu Ahu'yu mu tanıyamicaklar. Hangi akıllu yaydıysa yıllar öncesinu hesaba katamamuş."

 

Yıllar öncesinden beri çocukluk aşkı diye bütün mahale dört gözle onların evlenmesini beklerken bir andan Kaya'nın ölüm haberi bomba gibi düşmüştü bütün şehire. Hemen arkasından Ahu'nun evlenip gitmesiyle bir destan gibi bütün herkesin diline düğüm olmuştu. Şuan belki kadının kim olduğunu bilmiyorlar ama ilerde öğrendiklerinde bu haberin yanlış olduğunu anlarlardı. Çünki ne Ahu, Kaya'yı bıraktı ne Kaya öldü ne de Ahuzar başka bir kadındandı.

 

Orhan'ın deli kızı ile Deniz'e aşık olan adamın hikayesiydi. Bitmesi asla öyle kolay değildi.

 

"Bilmiyorum yenge. Yine de bunu yayan kişiyi bulup bir güzel benzetmeyeceğim anlamına gelmiyor. "

 

Ayşe başını dikleştirdi. "Arkandayum gardeşum." dedi hemen ardından eğilip fısıldadı. "İstersen öldürelum. Saklamana yardum ederum."

 

Kaya güldü. "Ula yenge. "

 

"Valla, hatta bizim bahçeye gömelum Asiye Hanum çiçek ekerken kazup görsun. Kırk yılluk gülme kuponu. Garanti. " diyerek kocaman gülümsedi. Kaya da gülerek başını iki yana salladı. Annesiyle alıp vermediği bişey vardı Ayşe'nin bulaşmadan yapamıyordu.

 

Bir süre sonra Ayşe odadan çıkmış Kaya da çektiği bir sandalyeyle Ahu'nun sol tarafına oturmuştu. Bir kaç dakika sadece oturmuş Ahu'yu izlemişti. Hâlâ çok güzeldi. Solgun beyaz tenine rağmen, yüzündeki onca çiziğe morluğa rağmen hala çok güzeldi. Simsiyah katran karası uzun saçları iki yanında sarmaşık gibi taranmış vaziyette dalgalanarak serbestti. Sağ tarafta Ahuzar annesinin saçlarını kucaklamış Ahu'nun beline sarılarak uyumuştu. Diğer sol taraftaki saçlarına ise Kaya elinin titremesini önleyemeden dokunmuştu. Okşamıştı. Hala çok yumuşaktı.

 

Ahu'nun saçlarını sevdi. Elinde olmadan yüzünü, sevdiği kadının yüzüne iyice yaklaştırdı. Yüzündeki oksijen maskesindeki buğulanmayı görmesiyle derin bir nefes verdi. Nefes düzeni gayet iyiydi. Dudaklarını kadının alnının bitiş kısmına saçlarıyla beraber üç kez öpücük kondurdu. Hayatında öyle bir konumdaydı ki Ahu bile bunu bilmiyordu.

 

Bugün bişey daha fark etmişti. Ahu'nun sevgisi asla bitmemişti onda, bunu zaten biliyordu. Ancak bilmediği bişey vardı. O da Ahu için öldürmeyeceği kimse olmaması. Değil ülke dünya, insan bile harcardı onun için. Bugün bir kez daha anlamıştı bunu.

 

Eli yavaşça uzun saçlarının en ucuna gitti ordanda eline. Sol elini ellerinin arasına alarak öptü ancak eli sanki düz pürüzsüz ellere göre fazla pürüzlü ve dalgalı gibiydi. Bakışlarını uyuyan kadının yüzünden çekerek eline kaydırdı. İki elini açarak ortada kalan, onun büyük eline göre daha küçük ele baktı. Yanık izleri vardı. Hemde fazla belirgin yanık izleri.

 

Şaşkınca çattığı kaşlarıyla elini yavaşça sağına soluna ve avucuna baktı. Elinin her tarafı izlerle doluydu. Zaten en ufak bişeyde bedeni onu ele veriyordu birde bu iz kabak gibi ortadaydı.

 

Hafif kızarıklıklarla dolu yanıklara baktı. Düz bir şekilde izlediği ellerinde yüzük parmağındaki yüzük çeklindeki ize baktı. Sanki yanıkken takmış gibi izini bırakmıştı.

 

Bakışları boşluğa dalarken beyni çeşit çeşit düşüncelere daldı. Ya onu korkutmuşlardı ve eli yanıkken yüzüğü takmıştı ya da zorla hem elini yakıp hemde yüzüğü takmışlardı. Kendi isteğiyle yanık bir ele kim yüzük takardı ki? Hemde iki-üç derecede yanık bir ele.

 

Tekrar gözlerini diğer eline rağmen daha şiş bazı yerleri bombeli kızmızı beyaz eline baktı. Fena yanmıştı. Her halinden belliydi. Gözlerini yumdu acıyla. Yutkundu. Bu elin nasıl yandığını öğrenmeliydi.

 

Eğilerek alnını avuçlarında tuttuğu kadının eline yasladı. Onu öğrenirdi belki öğrenmesine de, nasıl ona bebeğinin öldüğü söyleyecekti?

 

Gözlerini acıyla yumarken gözlerinde bir sahne canlandı. Belki ona zorla taktırılan bu yüzüğe rağmen Kaya ve Ahu'nun arasında geçen bir diyolog bir sahne...

 

 

GEÇMİŞ...

 

... 

 

"Ahu! "

 

Ahu mutfaktan çıkarak aceleyle elini kuruladı. "Ne oldi?" diye sordu ona seslenen adama.

 

Kaya üzeri çıplak sadece siyah pantolonla dururken sevdiği kadına gülümsedi. Kadının yüzündeki gördüğü telaşa bakarak, "Gel gel. " dedi. "Bişey deniyeceğum."

 

Ahu anlamak ister gibi yavaşça adımladı. "Ne deniceksun?"

 

Kaya eliyle yeri işaret etti. "Uzansana." dedi direktmen uzatmadan. Şömünenin çıtırtısı ve yansıttığı kızılımsı ışık ikisininde yüzüne vururken gülümsedi. "Yav bir gel. " diyerek kadının kolundan yumuşakça tutup hafiften kendine çekti. "Hadi uzan. Şınav çekeceğum."

 

Ahu şaşkınlıkla gözlerini belerterek yanındaki adama baktı. "Üzarumde mi? "

 

Onun bu şaşkın haline Kaya gülerek başını salladı. "Hadi deniceğum, güven bana canını yakacak bişey yapmam. " demesiyle Ahu'nun şaşkın bakışları yumuşadı.

 

O zaten ona güveniyordu ki...

 

Yavaşça üzerindeki, kareli ayak bileğine kadar gelen A kesim eteği ve siyah ince boğazlı kazağıyla yere uzandı. Uzun saçları sırtının altında ezilirken Kaya'nın kaşları çatıldı. "Hayur. Dur olmadi."

 

Ahu neyi yanlış yaptığını anlamak için kendini kontrol ederken Kaya yanına gelmiş saçlarını tutmuştu. "Doğrul bakim. Saçlarunu öyle alta niye ezeysun günah günah. " diyerek doğrulan kadınla saçlarını omzundan öne doğru topladı.

 

Ahu tekrar uzanırken sağ omzundan karnına doğru toplanmış ve uzuyan saçlarına baktı. Bir an da Kaya iki elinin üzerinde durarak ayaklarını havaya kaldırmasıyla Ahu korkudan refleksle ellerini kendine çekmiş çenesinin altında yumruklarını sıkmıştı. Gözlerini de yumarken yüzünün dibindeki yüzden habersizdi.

 

Bir anda bir çift dudak alnını esir alıp öperken gözlerini yavaşça açtı. Başı Kaya'nın aralıklı iki elinin arasındaydı. Gördüğü sert omuz kaslarıyla bakışlarını yukarı çıkardı. Kaya ona aynı pozisyonda bakarken gülümsedi. "Canunu asla yakmam demiştum. " diyerek kızarmaya başlayan yüzüyle gülümsedi. Kan artık yüzünde toplanmaya başlamıştı.

 

Ahu derin bir nefes verirken Kaya onun gözlerine baka baka şınavını çekmeye başlamıştı. Bir an gözleri ellerine giderken, "Yüzüğün nerde yavrum?" diye sordu. Aslında takmaması onun için sorun değildi nişanlısını bildiği için yüzüğü taksa da takmasa da sorun etmezdi ancak kaybolunca bu sefer Ahu ağlayarak etrafta koşuşturup arıyordu. Buna resmen haftada iki kez şahit olmuştu.

 

Ahu korkuyla eline baktı, sonra üzerinde şınav çeken adama rağmen bir süre düşündü. Aklına gelenlerle bir eli eteğinin cebine gitti. Bulduğu alyans ve tek taşla derin bir nefes verdi. "Burda. Hamur yaptum ya çıkarmuştum. "

 

Kaya gülümserken Ahu sırayla yüzüklerini parmağına geçirmişti. O parmağına yüzüklerini geçirirken Kaya onu izlemiş yüzüne ardı ardına öpücükler kondurmuştu. İçi gidiyordu bu kadına.

 

"Sen neden benum yüzük takıp takmama karışmayisin? Yani insan sevdiğinun yüzüğünü hep taksun ister, sen çıkarsan mesela ben kafayu yerum. " diyerek içinde tuttuğu soruyu sonunda dile getirmişti. Hep merak etmişti neden karışmıyordu?

 

İki kere felan kaybetmişti. Nereye koyduğunu hatırlayamamıştı, hayır telefonda değil çaldırasın da bulasın.

 

Kaya ayaklarının üzerine doğrularak derin bir nefes aldı. Bir süre sonra nefesini düzene sokup bir kaç yudum şişesinde su içtikten sonra yine tekrardan ellerinin üzerine çıkmıştı. Bu sefer Ahu önceki gibi tırsmamıştı. Aksine ellerini adamın yüzünün iki yanına koymuş sevmişti.

 

"Çünkü bizum kalbimuz zaten birbirumize bağlu." demişti. "Biz küçücük bacak kadarken bir yüzüğe mu bağluyduk? " diye sordu ancak cevabını da kendi vermişti. "Yoo, aksine bizum kalbimuz birbirune bağluydu da ondan. Benum kalbim sende. Senun kalbin bende. Yıllarumuzu böyle geçurmuşken şimdu bir yüzukle bağlaşturamam hayatumuzu. İster takarsun ister takmazsun nasulsa kalbin benum. " demişti.

 

İşte Ahu onu bu yüzde de seviyordu. Saçma sapan şeylere takmıyor aksine hep bir şeyleri bir şeylere bağlaştırıp güzel anlamlar çıkarıyordu. Şimdi de yıllardır biz bir yüzükle buraya kadar gelmedik neden şimdi bir yüzükle hayatımızı anlamdıralım diyordu. Bizim hayatımızın anlamı kalplerimiz diyordu...

 

Kaya tekrar ona içtenlikle gülümseyen kadının alnından öperken Ahu adamın dudaklarına yapışmıştı. Kaya beklemediği bu hareketle bir an dengesini kaybederken bir dizinin üstüne düştü. Bir an korkmuştu Ahu'ya zarar vericek diye ama bir kaza oluşmadan onu öpen kadını o da öpmeye başlamıştı.

 

 

... 

 

 

 

Kaya başını koyduğu eldeki kıpırtıyı hissedince yavaşça gözlerini araladı. Kulaklarına dolan kuş sesleri ve odayı ısıtan güneş ışıklarıyla başını elden yavaşça kaldırdı. Sabah olmuştu. Gözlerini etrafta gezdirdi.

 

Hala üzerinde olan uyku mahrumluğuyla derince esnedi. Eli ağızına giderken avuçlarındaki eli fark etti. Başını eğerken elin sahibinin onun elini sıkıca tuttuğunu gördü. Aklına dolan anılarla bakışları hemen Ahu'yu buldu. Yüzündeki oksijen maskesini çekmeden başı düz bir şekilde gözleri sevdiği adamdaydı.

 

Bakışları doldukça dolarken bir kaç damla akıp kulağına doğru yuvarlanıp düştü. Diğer tarafında Ahuzar uyumaya devam ederken Ahu, Kaya'nın burda oluşunu bir an rüya sandı. Hatta uyandığında bir an korkuyla Çolak sandığı için elini çekmek istemişti. Ancak sonradan fark ettikleriyle onun Kaya olduğunu anladı. Çünkü Çolak, Kaya gibi avuçlarını sevgi dolu bir sıcaklıkla sarmalamazdı. Ama Kaya öyleydi. Onun sıcaklığı ayrıydı.

 

"Ahu'm." dedi Kaya hemen elinin tersiyle kadının akan göz yaşlarını silerek. Alnına derin öpücükler kondurdu. Bir elini kadının alnına atarken diğeri hala elindeydi. Sıkı sıkı tutmuştu. Bütün acısını kendine toplamak istercesine tutmuştu.

 

"Güzelim? " Ahu konuşmaya çalıştı Kaya'nın bu iltifatını bile sadece ağlayarak cevaplayabilmişti. "Ağlama, ağlama geçti." diyerek başını Ahu'nun kafasının yanına koydu. Kokusunu derin derin soludu. Ahu'nun diğer kolu da kızını sarıp sarmalamışken bir eli sevdiği adamın elini sıkıca kavramıştı.

 

Kaya ona gülümseyerek baktı. Acılı bir gülümsemeydi ama mutlu olmuştu. Çünkü uyanmıştı. Gözlerine baktı. En sevdiği mavilikleri izledi. Solmuştu ancak canlandırıcaktı. Kendine bir yemin etmişti. Onda solan bütün çiçekleri tekrar yeşertecek bir daha açtıracaktı. İmkansız değildi. Yaşadıkları sürece bu mümkündü.

 

 

 

🥀

 

 

 

 

BEŞ GÜN SONRA...

 

 

"Abla kalkayım artık, yata yata kök saldım. " diyerek şikayet etmeye başladı. Ahu beş gündür Kaya'nın odasında yatakta uzanıp uyuyordu. Kimse yanının bir dakika boş kalmasına izin vermiyordu. Zaten moreli yoktu ve sürekli sessizdi bu Kaya'nın hoşuna gitmediği için herkesten rica etmiş çok rahatsız etmedikleri sürece yalnız bırakmamalarını söylemişti.

 

Eve geldikleri gibi Kaya, Ahu'nun yürümesine izin vermeden kucaklayıp odasına çıkarmış sessizce sürekli onu izleyen kadına en azından biraz dinlen demişti. Ahu'nun da işine gelirdi. Çünkü kimseyi görmek istemiyordu. Neden burada olduğunu bile sorguluyordu.

 

Burası eskisi gibi onu rahatlatmıyordu aksine rahatsız edıyordu. Çünkü o buraya gelin gelicekti, bir zamanlar...

 

Gelemeden başına gelenler bütün hayallerinin boş olduğunun ona göre bir göstergesiydi. Üstelik Kaya'nın bile yaşadığını içten içe şükür ederken bir yanı ona küstü. Çünkü onu kandırmıştı. Oysa kalpleri birbirine bağlıydı öyle değil mi?

 

Ancak o ona gelmemişti. Sebebini merak etse de şuanlık sessiz kalmak onun tercihiydi. Kendisini toparlamadan hiç bişey duymak öğrenmek veya anlatmak istemiyordu. Şimdi ise oturduğu yatakta ayağa kalkamalarına bile izin vermiyorlardı. Ahuzar'ın ev içindeki kahkahalarını duymak onun en büyük mutluluğu olsada onun için bazı şeyler çok erkendi. Mesela buraya yabancılaşmış gibiydi. Sanki bu insanlar artık ona yabancıydı.

 

"Ablam aç ağuzunu." dedi Ayşe elindeki bir çorba kaşıkla. Ahu sıkıntılı bir nefes verdi. Aç değildi, gerçi ne zaman açtı ki. Yıllardır doğru düzgün yemek yemediği için midesinin küçüldüğünü an bean o da biliyordu ancak pek taktığı da söylenmezdi.

 

"Abla istemiyorum. Aç değilim yemin ederim. " desede konuşurken ağızına tepilen ekmekle susmak zorunda kaldı. Ayşe de en yakın arkadaşının yanına oturmuş ters ters ona bakıyordu.

 

"Aç olmaman yemeyeceğun anlamuna mu geleyi? "

 

Derin bir nefes verdi. "Kusucam ama? "

 

Ayşe uzattığı kaşıkla mecburi içti. "Yetmez mi? " diye diretmesiyle en son çorba tasını sıkıntıyla kenara koydu. Ayşe yanındaki kızın vücuduna baktı. Zayıftı. Tamam bu zayıflık mankenlerde felan normaldi ve vücudu da gayet güzeldi ancak bu demek değildi ki ileride ona zorluk çıkarmayacaktı. Biraz daha yemek yemeyip kuş kadar yerde başına bela alabilirdi.

 

"Baa bak, " dedi Ayşe elleri belinde oturduğu yerden. "Akşam o et yemeğunun tabağunu biturmezsen valla küserum. " demesiyle Ahu mahçupça gülümsedi. Bir o değişmemişti değil mi?

 

Ahu da biliyordu ya Ayşe'nin kendini nasıl suçladığını, sadece dışarıya vurup onu üzmek Istemiyordu değil mi? Derin sıkıntılı bir nefes verdi. "Uyusam belki sonra bir şeyler yiyebilirim. Ayrıca bu hangi ilaçsa bana ağır uyku yapıyor. " diyerek yüzünü buruşturdu.

 

Ayşe gülümseyip ayaklandı. "Merak etme. Bir kaç gün sonra ilaç kulanmayi de bırakacaksun. " diyerek çorba tabağını tepsiye koyup yatağın üzerinden Ahu'ya eğilerek yanağından öptü. "Bişey istersen seslen. " diyerek tepsiyi de alıp çıktı.

 

Ahu, Ayşe'nin gitmesiyle kendini boşlukta hisetti. Dolan gözleriyle Kaya kokan yastığa uzandı. Yorganı göğüslerine kadar çekip dolu gözlerle karşısına baktı, boşluğa. Ne yapacaktı şimdi?

 

Dün ufak bir kriz geçirmişti. Hatta polisi arayacağı esnada Kaya buna engel olmuştu. Öldürdüğüne kesin emin olduğu adamın ortadan toz olduğunu duymasıyla iliklerine kadar ürpermişti. Oysa Kaya'nın odada bıraktığı telefonu elinden almasaydı kendini ihbar edecekti. Evet yapacaktı bunu...

 

Asıl sorun ise buydu. Evet, belki yaşarsa katil olmazdı ancak gerçekten yaşarsa peşini de bırakmazdı. Eğer yaşıyorsa Ahuzar'ın onun kızı olmadığını bildiği için bir zarar verebilirdi. Sonuçta kendi kanından birini öldüren biri dışarıdaki birine asla acımazdı.

 

Gözlerindeki yaşlar patır patır dökülürken üzerindeki gri badinin kollarını iyice ellerine çekti. Ne yapacaktı hiç bilmiyordu. Burada kalmakta onu boğuyordu. Kızı buradaydı. Bu aileden biriydi. O Kaya'nın kızıydı ya kendisi? Ben onların neyiyim ki, diye sordu kendine. Eskiden onların kızı görürdü kendini ama artık görmüyordu çünkü yıllardır beklemişti onları. Kaya'yı ölü bilirken belki onu oradan alırlar diye herkesi beklemişti. Kimse gelmemişti.

 

Aile bildikleri hiçbir zaman gelmemişti. Kendi ailesi bile onu satmışken neden onlar gelsindi ki? Şimdi ise ona mahçup ve acıyan bakışları görmesiyle siniri bozuluyordu. Sesini çıkarmıyordu belki ama çok zoruna gidiyordu. Yıllardır yaşadıklarının psikolojisi zaten onu derbeder hale sokarken onlar asla yardımcı olmuyordu.

 

Gözlerini sımsıkı bastırdı birbirne. Yaşlar taştı gözlerinden. Geri açtığında yine dolmuştu. Dışarıdan duyduğu bir kaç sesle korkuyla yerinden doğruldu. Altındaki gri eşofmanın bir bacağı hafif yukarı çıktığı için onu düzeltip yalın ayakla pencereye doğru yaklaştı. Kardeşi Murat'ı görmesiyle daha da doldu gözleri. Nasıl özlemişti.

 

Dün gelmişti yanına. Konuşmuşlardı. Üstü kapalı anlatmıştı bazı şeyleri. Mesela babasının hala yaşadığını biliyordu. Teyzesinin oğlu Davut ölmüştü. Bunlarla sınırlıydı. Babasını zaten hiç affetmecekti. Çünki onun hayatının kararmasına annesinin de ölümüne neden olmuşken onu niye afetsindi ki?

 

Dilerim, dedi içinde. Dilerim ben affetmiyorum, Allah'ta affetmesin.

 

Aşağıda karşı karşıya gelmiş adamlara baktı.

 

"Ablamı almaya geldim. " dedi ansızın Murat.

 

Kaya'nın kaşları yavaşça çatıldı. Üzerine giydiği takım ve takımın yeleğiyle ellerini arkasında birleştirdi. "Af buyur? " dedi anlamak ister gibi.

 

"Ne duyduysan o Karahanlı. Ablamı almaya geldim. " demesiyle Furkan yavaşça gelerek abisinin yanında durdu.

 

"Merak ediyrın Murat sen çift kişilik sorunumu yaşaysin? Ulan sen tamam demedun mu, kabul etmedun mu? "

 

Murat sıkıntıyla soludu. Onunda üzerinde sportif kıyafetler vardı. Ablası için işinden izin almış ve tayinini bir şekilde buraya aldıracaktı. "Ablam istedu. Bir ev tut dedu bende tuttum. Ablamu almaya geldum. " demesiyle Kaya yerinde taş kesildi. Ne dedi ne?

 

Kaya anında başını kaldırıp odasının camına bakmasıyla oradaki kadını gördü. Sessiz ve acılı yüzüyle bir adım geri çıkan kadını.

 

Furkan ve kapıda duran Ayşe de başını kaldırmış bakmışlardı. İşte o zaman anlamışlardı afedilmediklerini. Sessiz kalması af etiği anlamına gelmiyordu.

 

Ahu pencereden ayrılırken Kaya ters bakışlarını sinirle tekrar Murat'a doğru yönlendirdi. Dişlerini sıkarak, "Öyle bişey olmayacak! Onun yeri benim yanım! Adam gibi geliyorsan gelirsin eve ama onu asla yalnız bırakmam! " diyerek hışımla eve girdi.

 

Kaya odasına çıkarken Furkan, Murat'a dönerek, "Yapma gardeşum. Yengem iyi değul. " dedi başını iki yana salladı. "Ona zaman tanımaluyuz. Altı yıl az değul ki hemen pes edelum. Buraya aluşmasu zaman alacak. "

 

"Ne aluşmasu Furkan? " dedi Murat. "Ne alışmasından bahsediyorsun? Hala anlamak istemiyorsunuz dimi? " diye sorarak yeni yeni sesleri duyup gelen ev halkına baktı. Ahuzar uyuyordu. Ee, Kemal de Nazlı Nine ile iki haftadır tedavi için başka bir hastanedelerdi. Henüz onların haberi yoktu bile bu olanlardan. Ancak Nazlı Nine Ahu'nun döndüğünü öğrenirse Kaya'dan çok o bırakmazdı gitmesini.

 

"Ablam yıllardır sizi bekledi sizi! Biriniz bile çıkıp bu kız nerdedir diye aramamışsınız lan! " derken Osman Bey gözlerini yumdu. Normalde belki sesini yükselti diye sustururdu ancak haklıydı. "En acusu da nedur bili musunuz?" diye sordu, yine konuşma aksanı birbirine girmişti. "Sevdiğinuzun size yillardur yalan söylemesu. Kaya tam olarak da bunu yaptu. İster kabul edun ister etmeyun!"

 

"Murat, " dedi Asiye Hanım ancak Murat elini kaldırarak cama baktı. "Ablamı alıp gidecem. SİZDE YILLAR EVEL YAPTIĞINIZ GİBİ YİNE İZİN VERİCEKSİNİZ!" diyerek bastıra bastıra bağırarak konuştu.

 

Kaya girdiği odada ayakta iki kulağına ellerini bastırmış kadını görmesiyle sertçe yutkundu. "Susun." diye fısıldıyordu. Bir oraya bir buraya yavaş adımlarla volta atarken aynı zaman da da, "Susun." diye fısıldıyordu.

 

Kaya hızla kadına doğru ilerleyerek, "Ahu." dedi. Ahu ona dönerek ellerini saçlarından ve kulaklarından çekti. Gözleri dolu doluydu. Oysa daha ona bebeğini kaybettiğini bile söyleyememişti.

 

"Bırak." dedi. Fısıldadı hatta. Nasıl katlanırdı nasıl dayanırdı bilmiyordu. Kaya'nın yaşamasına mı yoksa herkesin onun satıldığını bildiğine mi yansındı. "Gideyim, bırak. " dedi yalvarırcasına.

 

"Asla." dedi Kaya da kararlı bir şekilde. "Asla."

 

"Yıllar evel benim nasıl götürülmeme izin verdiysen bir daha izin ver. Bırak Demir. Gideyim. Ahuzar'ı hep görürsün. " dedi boğuluyormuş gibi nefes alış verişleri değişmişti. Bu odayı her gördüğünde düğünü için düzenleyip süslediği günleri geliyordu aklına. "Bırak gideyim! Burası beni boğuyor! "

 

"Gitmene izin vermem. Başka bir oda ayarlarım ama senin gitmene izin vermem. " dedi. Sevdiğine yalvarır gibi baktı.

 

"Bir kez daha mı evli olmadığım bir adamla aynı yerde kalayım yani? " diye sordu. Bunu aslında kendine sormuştu.

 

Kaya'nın kaşları çatılırken bir eli yumruk oldu. "Yapma bunu bana, " dedi Ahu acılar içinde. "Bırak kardeşimle gideyim, engel olma. En azındn bir süre nefes alayım ona izin ver. "

 

Ahu'nun gözlerine baktı. Yutkundu. Zoraki aldığı nefeslerle içindeki yangını dile getirdi. "Her şeyi iste benden, herşeyi, ama bundan sonra seni bırakmamı isteme. O hatayı bir defa yaptım. "

 

"Bir daha yap o zaman! " diye bağırdı Ahu. "Bir daha yap! MADEM GELMEDİN BİR KEZ DAHA BIRAK BENİ! " derin derin soluklar alarak baktı. "BURAYA BİLE BEN GELDİM DEMİR! SEN GETİRMEDİN BEN TEK BAŞIMA GELDİM! "

 

"Adım Kaya. " dedi. Ona Kaya diyen kadın sanki hasımları gibi Demir diyordu.

 

"Aynı zaman da Demir de adın! "

 

"Ama senin için Kaya'yım. "

 

"Takıldığı konuya ya Allah'ım. " diyerek yatağa oturdu. Elleri başının etrafını kavrarken hıçkırdı. "Ben artık dayanamıyorum. " dedi. "Hiçbirinizi dinlemek istemiyorum. Mazeret istemiyorum! "

 

Aniden ayağa fırlayıp dolu gözlerle adamın gözlerine baktı. Kaya onun aksine içi acısa da sakindi. Ama Ahu o kadar dolmuştu ki... "GÜCÜNÜZÜN OLMASINA RAĞMEN BENİ ARAMAMIŞSINIZ! YA BEN ORADAN İŞKENCELERDEN KAÇIP, KAÇTIĞIM İÇİN ÜSTÜNE İKİ KAT CEZA ALIRKEN BENİM AİLE BİLDİKLERİM BENİ HİÇ ARAMAMIŞ! AKSİNE ADIM ÇIKMIŞ KAÇTI DİYE. "

 

"Söylesene! " diyerek Kaya'ya doğru adımladı. "Onlar adımı çıkarırken sen naptın? Nerdeydin? "

 

"Hiçbirşey bilmiyorsun. " dedi Kaya da, haksız olduğunu biliyordu ama dinlesin de istiyordu.

 

"Bilmekte istemiyorum!" dedi. Saçlarını yolmak istercesine çekiştirdi. "Eskiden deli dedikleri kadın sonunda delirdi. Siz delirttiniz beni! SONUNDA DELİRDİM! MUTLU MUSUNUZ! "

 

Hıçkırarak baktı karşısında gözleri dolan adama. Bir kaç adım attı. İki ellini birbirine kenetledi kendi göğüsünde. "Nolur." dedi. "Nolur bırak. İzin ver. Kızını da görürsün ama beni tekrar evli olmadığım boğulduğum bu eve hapis etme."

 

Ona yalvaran kadınla bakışlarını kaçırdı. Bunu yapamazdı. Onunda anlaması gerekti. Bir kaç gün bile olsa ona verebilir adamlarını peşine takabilirdi ancak Çolak hala ortalarda yoktu ve onun amcası da vardı. Üstelik amcası yeğeninden daha tehlikeliyken onu gerçekten bırakamazdı. Olmaz.

 

Odanın kapısına ilerleyerek açtı. Ahu onun ne yapacağını merakla izlerken ona kapıyı açtığını sanıp burnunu çekerek ilerlemişti ki Kaya güçlü bedeniyle önüne geçti. Kapıdan dışarıya doğru kadın çalışanlardan birine seslendi. Kadın koşa koşa gelirken Kaya, "Çatı katını hazırlayın. Çift kişilik. " demişti.

 

Ahu ona anlamak ister gibi bakarken gözleri hala dolu doluydu. Bir kaç adım kadının üzerine atarken Ahu geriledi. Kapıyı arkasından kapatıp Ahu'ya baktı. "Ben bir yemin ettim. Merak etme hala yaptığım hatanın dinlediğim yalanların vebali fitil fitil burnumdan geliyor. " dedi. Sevdiği kadını yüzündeki çocuksu simaya baktı. İçi eridi.

 

"Ben seni bırakamam. O hatayı bir daha asla yapmam. Maden evli olmadan bu evde kalamazsın madem bu oda seni boğuyor. " diyerek kadının dibine kadar girdi. Kolları kadının en sevdiği belini sararken onu korkutmaktan kaçınarak üzerine eğildi. "İzin ver, farkında olmadan boğduğum bu ciğerlere nefes olayım. İzin ver bu evi bu odayı bu hayatı senin için baştan renklendireyim. İzin ver çiçeklerini baştan açtıyarım. "

 

"Y... Yani? " dedi Ahu hala anlamak ister gibi.

 

"Bu evde evli olmadan kalmayacaksın demek. Evleniyoruz deniz gözlü kız. " demesiyle Ahu'nun kalbi son ritimlerde hatta ağızında atmaya başlamıştı. Ne?

 

"Ne?"

 

"Duydun. Yıllar önce beklediğimiz anı gerçekleştirip kızımıza iyi ebebeyinler olacağız. Bu hayatı beraber şekillendireceğiz." İyice eğildi kadının üzerine. "Unutun mu? Karadeniz de mücadelesiz hiç bir aşk, aşk değildir. Bu dizilerde bile böyleyken bizim neyimiz eksik..."

 

"Evleniyoruz deniz gözlü kız."

 

 

 

🥀

 

 

İNSTAGRAM: dilekkoc_pjm

WATTPAD: dilekkoc6789

KİTAPPAD: dilekkoc6789

VAVEYLA: dilekkoc6789

TİKTOK: gece0866

 

 

Bölüm : 27.02.2025 11:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...