
"Eğer senin bir parçan olmam gerekseydi,
göz yaşların olurdum.
Kalbinden gelip, gözlerinde
doğmak,
yanaklarında yaşamak
ve
dudaklarında ölmek için... "
🥀
MARDİN
Şahin durdurduğu araba ile emniyet kemerini açarak yanında beyazlar içindeki sevdiğine kısa bir an baktı. Tekrar tekrar süzmekten kendini alamazken gülümseyerek aracın kapısını açıp indi.
Arkasından kapısını örterken ağızındaki diş çöpünü yere tükürdü. Arabanın etrafını dolanıp sevdiği kadının oturduğu koltuğun kapısı açtı. Meltem gülümseyerek arabadan yavaşça indi. Elleriyle uçuşan kısa eteklerini tutarken derince gülümsedi. Şahin'e bakarken gözleri öyle çok parlıyordu ki bir an soğuk havanın esintisini bile unutmuştu.
Şahin ona mayhoş mayhoş bakan kadına çapkınca göz kırparak üzerinden eğilip arabada unuttuğu beyaz şişme montunu alarak kadının omuzlarına yavaşça örttü. Meltem kendine gelip başını yavaşça iki yana sallamasıyla boğazını temizledi.
Şahin onun utangaçlıktan ve soğuktan kızarmış yanaklarına, ayrıca dudaklarındaki küçük gülümsemeye bakarak yutkundu. İstemsizce onun da dudakları iki yana kıvrılırken kendini tutamadan bir elini kadının beline atarak kendine sıkıca çekip sarıp sarmaladı.
Meltem gülerek adamın beline sarılırken uzaktan helikopter sesleri gelmeye başlamıştı. "Şahin." dedi Meltem melodi gibi bir sesiyle. Ne zaman sevdiğine sarılsa uykusu gelir kendini inanılmaz güvende his ederdi. Yine aynı şeyi hissettiği o anlardan biriydi.
Şahin derin bir nefes vererek kadının, göğüsüne yaslı olan başına derin öpücükler kondurdu. "Söyle kalbimm. " diyerek çenesini Meltem'in başına yaslayıp gözlerini yavaşça yumdu.
O esnada helikopter sesleri gittikçe daha'da yaklaştı. Meltem başını kaldırarak onu sarıp sarmalayan adamın çenesine bir buse kondurdu. Şahin gülerek başını eğmesiyle en sevdiği gözlere baktı. Zümrüt yeşillere.
"Biz nedeen buraya geldik, buraya geldiysek neden bana süslen püslen dedin? " diye masumca sormasıyla Şahin'in sırıtan dudakları yavaşça daha'da genişledi.
"Görüceksin sevgilim. Az sabret. " diyerek kadından kollarını üzerinden çekip beyaz montunu kavradı. "Sen giy bakalım şunu bir. Çok soğuk. "
Meltem ona bebekmiş gibi davranan adama gülümseyerek önünde olan adamın kollarını uzatarak arkada açtığı montun kollarına kollarını geçirdi.
Meltem montu giydiği gibi Şahin önünün fermuarını boğazına kadar çekti. Elinden tutup kadının kısa beyaz eteğine, kovboy beyaz topuklu botlarına ve çıplak sadece ince bacaklarını sarmalamış çoraklarına kısa bir an baktı. "Süslen derken şu eteklerden kast etmemiştim be Kalbim. "
Meltem başını eğerek bir eteğine bir Şahin'e baktı. "Nesi varmış eteğimin? "
"Bişeyi yok canım, beni bilirsin zaten tarzını her zaman beğenirim, beğenirim de... " dedi Şahin kaşlarının ortası büzüşürken. "Yavrum." dedi kadına doğru yaklaşarak. "Pantolonu çıkarıp sana giydirsem olmayacak şimdi. " Rüsgarı kast ederek söylediği şeylerle eteği bir an daha fazla uçuştu.
Meltem, Şahin'in bu haline elini ağızına kapatıp tatlı tatlı kıkırdarken, "Biliyorum ama bende buranın bu kadar soğuk olduğunu bilmiyordum. " dedi. Şahin hiçbir zaman Meltem'in giydiklerine karışmazdı. Aksine hep beğenirdi.
Başını eğdiği yerden kaldırıp boğazını temizleyerek yutkundu. Gözlerini kısa bir an geldikleri geniş araziye, dağlara taşlara çevirip şöyle bir süzdü. Daha sonra başını eğerek onu izleyen sevdiğine başıyla ileriyi işaret etti. "Ee hadi gel. "
Meltem kocaman gülümseyerek elini tutan adamın elini daha sıkı kavradı. Önden Şahin ilerlerken Meltem arkasından kocaman gülümseyerek yürümeye başladı. İçi içine sığmıyordu, o kadar mutluydu ki...
"Neden geldik buraya? " Tekrar sorduğu soru ile helikopter sesleri çok yakınlardan gelmeye başlamıştı. Sakince başını kaldırmış ve tam karşıdan gelen Helikopterlere kocaman gülümsemişti. "Şahin! " dedi Meltem heyecanla. Adeta şakımıştı. "Bak bak! " diyerek bu sefer ilk önce karşıdan gelen helikopterleri işaret etmiş hemen ardından ise Şahin'in kolunu heyecanla kavramıştı. Meltem yerinde hafif zıplarken Şahin alışık olduğu o sesi yavaş yavaş işitmeye başlamıştı. Jetler..
Tam o esnada helikopterde koruyucu gözlüğünü takan Koray, Akın'a dönerek, "Yazıyı ne yazdınız? " diye sordu.
Akın yavaşça ayaklanırken belindeki halatı sağ sol yapıp yerini iyice sabitledi. "Ne bileyim? " diyerek hafiften dudak büktü. Bir eli bıçak yarasının olduğu tarafı kaşırken, "Seyfettin ya'da Sertaç felandır. " dedi.
Koray alt dudağını dişlerinin arasına aldı. "İş Seyfoya kalırsa sıçtık. "
Akın güldü. "Kendisine sor. "
Koray, korka korka hemen yan taraftaki helikopterde olan Seyfettin'e seslendi kulaklıkla. "Seyfo."
Ses alamayınca tekrar, "Seyfo." dedi.
"He, he! " dedi hemen karşı taraf.
Koray göz devirirken, "Yazıyı kim yazdırdı? " diye sordu. Koray sorusunu sorarken diğerleri sakince dinliyordu.
"Ben." Seyfettin'in cevabıyla Koray, Akın ile Sertaç, Sergen ile aynı anda göz göze gelmişlerdi.
Harun başını hemen arkasındaki duvara sertçe yaslarken karşısındaki hazırlanan herifi izliyordu.
"Siktir." dedi Sergen fısıldayarak. "K-komutanım, sorması ayıp ne yazdınız? "
Şahin kulağında duyduğu sohbetle kendine doğru çevirdiği sevdiğinin gözlerine bakarken sertçe yutkundu. Süprizin berbat olmasından korkuyordu.
"Ya ne yazcam çaylak, sorduğun soruya! "
"E söyle ne yazdığını. " dedi Bünyamin hemen yanında. "Bak oğlum kapılar açılacak ona göre açak bari, hani şey ise yazdığın biraz şey yaparız. "
Seyfettin yanındaki Bünyamin'e ters ters baktı. "Ne? "
"Hani jetler gösterisini yapar. "
"Ne abarttınız be! " dedi Seyfettin. Güldü. "Tamam bir zümrüt gözlü olarak bu aşkı kıskanıyor olabilirim ama o kadar da değil. " Omuzlarını kaldırıp indirdi. "Kardeşimizi yanlız bırakmayız. "
"Kalbim... " dedi Şahin, Meltem'i iyice kendisine çekerek. Helikopterler hemen hemen oldukları konuma varmışlardı.
"Şahin? " dedi Meltem de heyecanla nefesini vererek. Yeşil gözleri parlarken Şahin o gözlere bakmaya kıyamadı. Bir eli kadının beline giderken diğer eli yanağını buldu.
"Ben yeşili senin gözlerinde sevdim. " dedi. Başını yavaşça aşağı yukarı sallarken alnını sevdiği kadının alnına yasladı. "Çok sevdim Meltem. Öyleki her gördüğüm yeşil seni bana hatırlattı. "
Meltem hala gülümserken gözlerine bakan adamın gözlerine dalıp gitmişti. Bir eli yanağını kavrayan Şahin'in elini bulurken diğerini adamın omzuna yaslamıştı.
"İnanır mısın? " diye sordu Şahin. "O kadar yer gördüm. O kadar yeşillik, o kadar bahçe, orman, ağaç, çiçek, ot gördüm ama hiç biri gözlerin kadar büyüleyici değildi. " Alnını sevdiği kadından ayırarak iki yana salladı. "Görmedim ama senin bu gözlerin sanki, hatta bu ton sanki bana Allah'ın bir hediyesi gibi. Baktıkça huzuru buluyorum. "
Meltem'in gözleri yavaşça dolarken alt dudağını titremişti. "Şahin... "
"Gözlerin bana hediyeyken sen benim mucizemsin. " dedi. Gözünden bir damla yaş akan kadının yanağını sildi baş parmağı. "Yetmez mi bu kadar?" diye sorarken iki helikopter birbirine yaklaşmış kapılarını açmışlardı. Merdivenler aşağı uzanırken Şahin, Meltem'in gözlerinin ta içine baktı.
Oldukları yerde amansızca hafif hafif dans eder gibi sallanmaya başlamalarıyla kadının mutluluktan dolan gözlerine baktı yine. "Sabah uyandığımda seni göreyim istiyorum, akşam geldiğimde de, öğlen askeriyede değilde seninle evde hiç sıkılmadan yiyelim içelim vakit geçirelim istiyorum." Güldü. "Akşam olduğunda Komutanım kızdığında karım beni bekler deyip kaçmak istiyorum. " Meltem de güldü.
"Kalbim," dedi Şahin kadının yanağını silah tutmaktan nasırlaşmış eliyle hafif hafif severken. "Salonda uyuyakaldığım da, kalk yerine yat diyenim olur musun? Sol yanım, sol yolum olur musun? " Meltem duyduklarıyla durulurken kalbinin heyecandan çıkıcağını hissetti.
Şahin elini kadının yanağından çekerek deri ceketinin iç cebine attı. Zümrüt yeşili bir kutu çıkararak yavaşça diz çöktü. Meltem'in heyecandan bir eli dudaklarına örtülürken iki gözünden de aynı anda yaşlar aktı. "Şehit olan kız kardeşim Melek eşliğinde benimle evlenir misin? Sol elini bana verip kalplerimizi sonsuzluğa bağlar mısın? "
Tam o esnada jetler son sürat gök yüzünden süzülerek beyaz kırmızı ve pembe karlarını üzerlerine akıtırken iki jet gök yüzünden yukarı çıktıkça çıkmış iki yana ayrılarak derin büyük bir kalp çizmişlerdi. Kızmızı kalp havada izini bırakırken jetler durmadan hem havada süzülmüş hem de gereken gösterilerini en iyi şekilde yaparak uzaklaşmaya başlamışlardı.
Meltem şaşkınca eli ağızında bir şekilde etrafında dökülen beyaz kırmızı ve pembe toz tanelerine baktı. Kar gibiydiler. "ŞAHİN! " diye bağırarak kocaman gülümsedi.
"YENGE! EVET DE! " Seyfettin'in megafondaki sesiyle bu sefer başını helikopterlerin oraya çevirdi ve gördükleriyle bu sefer daha da sevinerek güldü.
İki helikopter yan yana, tam ortalarında kocaman, "KALBİMİN BOŞ KÖŞELERİNİ ZÜMRÜT YEŞİLİ GÖZLERİNLE DOLDURUR MUSUN? BENİMLE EVLENİR MİSİN? " yazısıyla derin derin nefesler aldı. Yazının hemen üstünde kocaman Türk bayrağı vardı. Türk bayrağının bir yanında Sergen ve Sertaç tutarken diğer yanını Harun ve Bünyamin tutuyordu. Yazıyı ise iki yanında elinde megafonla olan Seyfettin ve Akın vardı.
Koray ise Türk bayrağının ve yazının ortasında elindeki kırmızı boyalarla duruyordu.
"Benimle evlenir misin kalbim? " Şahin'in sorusuyla eli ağızında şekilde tekrar sevdiği adama döndü. Üstü bembeyazdı ve iyiki de bembeyaz giymişti çünkü hep kırmızı ve pembe olmuştu. Şahin'in elindeki yeşil kutuya ve tam ortasınsaki koyu yeşil taştan yapım yüzüğe baktı. "EVET! "
Yerinde durmayacak gibi kıpır kıpırken içinden çığlık atma isteği vardı. Şahin kocaman gülümseyerek doğrulduğu gibi Meltem'i hemen kucakladı. Etrafında bir kaç tur döndürürken giden jetler bu sefer tekrar gelerek hızla tepeden kırmızı güllerini serpiştirmiş bu sefer kesin kes şekilde uzaklaşmışlardı. Oldukları konum kalkış yerine hemen hemen yakındı.
Meltem ağızı açık şekilde dökülen güllere bakarken adam yeşil elmastan olan yüzüğü kadının parmağına takmıştı. Tekrar birbirlerine sarılırlarken bu sefer ikisininde dudakları buluşmuştu.
Uzaktan bir ses geldi. "AH AH! " dedi Seyfettin bağırarak. "ÇOK KISKANIYORUM LAN! BENDE İNSANIM ÇÖP POŞETİ DEĞİL, "
"Seyfo sus! " diyerek uyardı Akın.
"BENİM DE GÖZLERİM YEŞİL AMA! " diyerek karşı çıktı.
"Bize ne oğlum. " dedi Harun abi.
Meltem, Şahin'den ayrılarak ellerini hala dökülmeye devam eden güllere doğru uzattı. "Şahin çok güzeeel! "
Şahin, Meltem'in beline yandan sarılarak burnunu kadının rengarenk olmuş saçlarına dayadı. "Senin kadar değil... "
"Nasıl yaptınız bu kadar şeyi? "
"TÜRK'E İMKANSIZ DE OTUR İZLE YENGEM!
Herkes aynı anda, "SEYFETTİN BİR SUS! " diye bağırmasıyla Meltem güldü.
Seyfettin yukarıda söylenirken Meltem, Şahin'e baktı. Omzunu silkti. "Önce Sertaç kardeşim sonra Selim Albayım sağolsun. "
"Seni çok seviyorum Şahin. " dedi kadın birden. Ellerinde birikmiş gülleri havaya doğru savurdu. Beline dolanan kollarla o da sevdiği adamın boynuna doladı. "Şu hayatta bir daha gelsem, yine sen derdim. Yine seni seçerdim. "
"Bende seni çok seviyorum be kızım... Kalbim... "
"ÇOK KISKANIYORUM AGA! GÖZÜM KALACAK DİYE KORKUYORUM!"
"SEYFO! " dedi yine hepsi.
🥀
KARADENİZ
• EV •
"İşte böyle. " dedi Murat derin bir nefes vererek. Bahçedeki kamelyanın merdivenlerine oturmuş ona merakla bakan Furkan ve yengesi bildiği kadına yaşadıklarını kısa ve öz bir şekilde dökmüştü.
"Şerefsuz! " dedi Ayşe ağlayarak. Gözü seğirerek baktı Murat'a. "Kaç gün kaldun yoğun bakumda? "
Murat öne eğilmiş otururken eğik başını kaldırdı. Dirseklerini eğildiği yerde dizlerine dayamış bir şekilde yutkundu. Oturuşu ile üzerindeki lacivert tşört ve pantolon iyice gerilmişti. Kasları olduğundan daha şişkin omuzları ise konunun verdiği gerginlik olduğundan daha da gerilmişti. "Bir ay. "
Ayşe'nin eli ağızına giderken Furkan yüzünü buruşturdu. İçinden küçük kısa bir kablonun sanki koptuğunu hissetti. Kalbi bir anlığına acırken dudakları aralandı. "Piçun evladu. " diyerek hırsla söylendi.
Derin nefesinin buhar şekilde dışarı çıkmasına izin vererek kardeşi bildiği adama baktı. "Elimize geçtuğu ilk fırsatta ne abime ne de kenduma, ilk senun ellerune vermezsem o şerefsuzu bende adam değulum. " dedi yemin edercesine. Bir eli dizinden havalanmış merdivenin zeminine iki kere kapı tıklatır gibi vurmuştu. Murat ona bakıp gülümserken Furkan ciddiyetle ona baktı. "Valla bak. Birde şimdu dövdurtsun, dönsun bakalum götü yiyor mu? "
"Eyvallah." dedi Murat. Hemen sonra o da derin bir nefes verdi. Verdiği nefes havada buhar olup uçuşurken dolu gözleri ezbere bildiği konağın bahçesinin dip köşesini gezdi.
"Çok küçüktüm be, " diyerek yakındı Murat. Derin bir nefes verdi. "Kolum ip gibiydi. Yumruğum gelişi güzel hedefini bilmezdi. Çocuk kalbimde bir anam vardı bir ablam. Anam gözlerimin önünde toprak oldu ablam ise acılarına uçtu. " diyerek uçağa zorla bindirildiği günü hatıladı. O gün bile durdurmaya kalkışmıştı ancak adamlar onu tutmuş ablasının çığlık çığlığa gidişi izletmişlerdi.
GEÇMİŞ...
...
"Ablaaa! " diyerek acıdan incelmiş sesiyle haykırıyordu Murat. Ablası ağlayarak kendini kurtarmaya çalışırken sürekli dolu gözleriyle arkasında çığlık çığlığa ona seslenen çocuğa bakmaya gayret ediyordu.
Çolak, uçağın merdivenlerinin başında durarak bir kadına birde kadının kardeşine bakıp durmuştu. İçinde gram acıma duygusu olmadan sadece izlemişti.
En son acımasızca adamlarına bir işaret vermesiyle önce dizlerinin arkasına tekme yemiş diz çöktürülmüş ardından her iki kolundan yerine sabitlenerek ablasını son kez ona göstermişlerdi.
"Abla gitme!" dedi hıçkırarak. Salya sümük, kaşlarının kavisi yukarı doğru kıvrılmış dudaklarının etrafında bağırmaktan tükürüğü bulaşıyordu. Adamlar onun ince kollarından tutarken ona gülerek bakan Çolak'a karşı, "Bırak ablamuu! " diyerek göz yaşlarının akmasına izin verdi. İki yanağı sırılsıklam acıyla giden ablasına ve onu zorla götüren adama bakıyordu. Uçağın yanındaki imzayı gördü. Karavir imzasıyla aslında özel bir uçak olduğunu bir kez daha anlamıştı. Güçsüzdü, hemde çok güçsüzdü.
Gözlerinin önünde ablası gidiyordu ve o hiç bişey yapmadan sadece izliyebiliyordu.
Çolak onu umursamadan son bir işaret daha verirken Murat yalvarma moduna çoktan geçmişti. "Nolur bırak ablamu! O buraya ait! Nolur bırak! Ne istersen yaparum! " derken başının arkasına sert bişeyin vurmasıyla kendini yerde nefes nefese buldu.
Burnu geniş alanın betonuna sürtünürken zar zor karşısına baktı. Adamlar kafasına silahın kabzasıyla vurup düşen çocukla yanından geçerlerken Murat gözlerinin önünün bulanıklaştığını hissetti.
Son gördüğü şey Çolak'ın sakince merdivenleri çıkışıydı. Duyduğu son çığlık ise ablasına aitti.
Uçak kalkışa hazırlanıp hareket haline geçerken kimse orada kıvrılarak acılar içinde yatan çocuğu umursamamıştı...
...
"Zaman ne kaa nankör. Şimdu ise kafam kadar. İmreniyorum valla. " dedi Furkan, Murat'a hitaben kolunu göstererek. "Boya bak, Zeus bile sana diz çöküp tapar. "
Ayşe burnunu çekerek omzuna vurdu. "La baa bak! Murat'a mı sulanisin sen ha? "
Murat dolu gözlerine rağmen güldü. Bir elinin tersiyle gözlerini silerken ağlayacakları hale harbi harbi güldü.
Furkan şaşkınca yengesine döndü. "Yok be yenge! Haylazlığına ortalığu yımaşatayim diye diyirım sende iki dakika da top ettun bizi. " diyerek göz devire devire bir alt basamakta oturduğu için önüne döndü.
Murat tekrar gülerek burnunu çekti. "Furkan." diyerek diziyle önünde oturan adamı sırtından dürttü. "Bil diye diyirım. Erkekler ilgimi hiç çekmeyi. "
Furkan somurtkan ifadeyle, "Bak yav. " derken Ayşe de gülmüştü. Murat'ı gerçekten çok özlemişlerdi. Eskiden komik komik espiriler yapan çocuk ölmüş yerine daha baskın karakterli, yerinde konuşan ve daha didaktik bir adam canlanmıştı.
"Ahu yengemi almaya kararlu musun?" diye sordu bir anda Furkan. Ortalık tekrar bir an da gerilirken üçü de aynı anda yutkundu.
Murat hiç bişey diyemezken Furkan şaka ile karışık bir şekilde önünde oturduğu adamın dizini omzuyla dürttü. Belki şaka ile sorarsa daha cana yakın cevap verirdi ona göre. "Bırak şimdi benum şeyu da sen soruma cevap ver. " Murat duyduğu soruyla anında yüzü düşmüştü. Başı eğilirken üst üste yutkundu. Ona kalsa şimdiye ablasını ve yeğenini alıp gitmişti. Hatta değil buralarda şehri terk etmişti. Ancak yapamazdı. Her ne kadar Kaya karısına ve kızına zamanında sahip çıkmamış da olsa onları onun elinden almasına hakkı yoktu.
En azından ablasının isteği ile onu buralarda yakın bir yere sadece bu konaktan uzağa götürebilirdi. En azından bu kadarını yapabilirdi. En azından Kaya şimdilik bu kadarına izin verebilirdi. Kızını her gün görüp Ahu'nun nefes almasına izin verebilirdi. Murat'a göre öyle olmalıydı.
En son oflayarak dizlerine dayadığı dirseklerini ayırdı. Yavaşça geriye doğru doğruldu. Ayşe onun her bir hareketini dikkatle izlerken Murat ikisine birden baktı. "Diyirım diyirım da kime diyirım. Ulan ablam isterse götüreceğum diyirım, hepinizun kafasunda sorun mi var? "
"Hee." dedi Furkan aydınlanarak. Kaşlarını kaldırarak güldü. "Valla ben doğuştan manyakmışum, " diyerek yengesine göz ucuyla baktı. "Üçüzumu yiyen biri olarak. " demesiyle Ayşe kahkaha attı.
"He ya Burak bunu öğrenduğunde Furkan'dan korkmuştu, benu nasul yememuş aç ayu diye. " dedi hemen ardından Ayşe de. Amaç konuyu hemen dağıtmaktı. Kötü düşünememekti ki başarmış gibiydi de.
Murat'ta gülerek başını iki yana salladı.
"Furkan! " diye Burak'ın seslenmesiyle bütün bakışlar spor ayakkabılarını terlik gibi giyen çocuğu buldu. "Lan Furkan! "
Furkan gülerek tekrar önüne döndü. Ön kapıdan çıkıp gelen çocuğa baktı. "İyu insan lafın üstune. " diye ikizi için övünerek ayaklandı. "Ne oldi ulan? "
Murat bu hallerine gülerek ellerini tekrar eğildiği yerden dizlerinin üstünde birleştirdi. "Hurşit bir, " diyerek Furkan'ı gösterdi. Daha sonra Burak'ı işaret etti. "Hurşit iki. Üçüncu daha başta elenmuş zaten. " Yengesi güldü.
Burak elinde telefonla daha ayakkabısının arkasını ayağına geçiremeden yerinde sekerken vazgeçip telaşla koşmaya devam etti ancak çakıl taşlarıyla dolu bölüme adımladığı gibi ayağının kalmasıyla kıç üstü sırtına, geriye doğru devrildi, ayaklarındaki terlik gibi giymiş olan ayakabıları iki yana havalanarak uçtu.
Murat koca bir kahkaha attı anında. "İkincuda elendu iyi mu?" diyerek Ayşe'yle daha çok kahkaha attı. "Ulan Furkan hepsunu eleyi kurban olduğum. " Uzun zaman olmuştu böyle gülmeyeli, yırtılacaktı gülmekten.
"Ah ulan bellum. " diyerek acıyla belini tutarak inledi Burak. "Ağızına sıçam, öldum. "
Furkan ona senden utanıyorum bakışı atarak ellerini cebine attı. "Bazen benum ikizum olduğun için kendimu nedan seni yemeduğuma dair sorgulayim. Hadi diğeri salak kendunu yedurtmuş baa, " diyerek Burak'ı eliyle işaret etti. "Ulan sen akıllı değul musun? "
Burak zar zor doğrularak yana fırlaya ayakkabılarını ve telefonunu işaret etti. "Ula saçmalayup durma, çok konişma da baa ayakabularumla telefonumi ver. "
Hala yerde oturan Burak elini tutarak yengesine baktı. "Ha sanki incuttum yenge. " diyerek üzgün çocuklar gibi baktı. Yirmi beş yaşındaki herif oturduğu yerden mavi gözlerini kırpıştırarak baktı yengesine.
"Oy yengen kurban olsun saa, merak etme hamur yapar koyarum geçer." dedi bir anne edasıyla hemen ardından ise azar moduna geçti. Kaşlarını çatarak, "Sende acele etma. " dedi.
Burak öfkeyle ayakkabılarını alan Furkan'a baktı. "Yengem gibi olamadun lan. "
Furkan, "Nankör kopek. " diyerek önüne diz çöküp ayakkabılarını ikizine giydirdi. Burak onu izlerken güldü.
Ayşe ise ellerini beline koymuş kaşlarını çatarak baktı yerden ikizi sayesinde kalkan adama. "Sen söyle bakam baa, niye tabakaneye bok yetuşturmaya çalışur gibi koşayidin?"
Burak aklına gelenlerle gülümsedi. "Abim abim. " dedi heyecanla. "Ahuzar anamı görecem diyip tutturunca koştu. Bende peşundan gittiydum. Ahuzar içeriye kapuyu çalmadan dalunca abimin tam da yengeme evluluk teklifu ettuğu yere denk gelduk. Bizim küçük cadu da duyduklarıyla öyle bir sevindi ki çığlık çığlığa evu inletti. Onu yengeme teslum edup anca kendumu ha bahçeye attum."
Herkes şimdi anlamıştı onun neden böyle aceleyle daha ayakkabısını bile giyemeden kendini dışarıya atmasını. Murat hızla ayağa kalkmasıyla Burak'a baktı. "Ablam ne cevap verdi? "
"Hiç bişey demedu. Kızınu görmesuyle dikkatleru dağuldu zaten. Daha cevap veremedu."
Murat düşünceyle yere bakarken Ayşe gülümsedi. "Ay hadi inşallah. " demesiyle Murat hızla yengesine baktı.
Kötü bişey dememek için kelimelerini bir bir yutarken, "Yenge, kız yeni kurtulmuş." dedi. "Bir salın ablamu ya! "
Furkan güldü. "Valla kardeşum kusura bakma ama küçüklüklerinden beri beraberler, yine gidup gelip dönup dolaşup birbirlerunun limanlarun da yaşayacaklar. "
Furkan ensesine yediği şamarla yanındaki ikizine baktı. "Daha edeplu bir benzetme yapabilurdun. "
"Niye bunun neyu varmuş?"
"Tövbe tövbe." dedi Burak.
"Fesatsun ikizum, kabul et."
"Lan bir susun. Size küçüklüğünüzden beri diyorum. Böyle ciddi konularda yan yana gelmeyin diye. " İkiside Murat'a baktı.
"Niye ki?" diye sordular aynı anda.
Ayşe güldü. "Yanyana gelunce hep ciddi konudan sapıp dalga geçiyorsunuz da ondan. "
"Ayıp edeysun yenge? " diye sordu Furkan gıdığını ortaya serip kaşlarını çatarken.
Burak derin bir nefes verirken ikizinin kolundan tuttu. "Hele sen bırak onu bunu da senle bişey konuşmaluyuz."
Furkan ikizine göz kırpıp başını hafif iki yana sallayarak döndü. "Ula gene noldi?"
Burak, Furkan'ı kendisiyle beraber sürüklerken birbirleriyle konuşmaya başlayan Murat ve Ayşe'den iyice uzaklaşmışlardı. "Oğlum ben çok özledum."
Furkan, "Kimu diye sormayacağum ikizum, bende. " dedi.
Burak baş parmağının tırnağını dişlerken Furkan yutkunarak yeri izledi bir süre. "Zalımun kızi. Ne de çok zorladi." diyerek önce söylendi sonra ise ikizine dönerek, "Gitsek mi bu gece?" diye sordu, hemen başını kaldırmasıyla Barış kaşlarını hızla yukarı kaldırdı.
"Olmaz bak yeni götumuzu kurtarduk. Hem adam kapumuza da dayanmadu. Zorlamayalum. "
"Ya oğlum ne edeceğuz, alt tarafı girip görup çıkacağuz. " Elleri önde kardeşine laf anlatmaya çalışırken Ayşe uzaktan el işareti ile çağırarak seslendi.
"De hayde! İçeru girelum bakun Murat'un üstundeki de ince zaten, hayde. "
Furkan hızla, "Tamam yenge geliyoz. " diyerek tekrar kardeşine döndü. "Ya bir bakup çıkıcağuz ne olacak. Gece üç gibi gitsek uyurlar zaten. " Burak'ın gözleri Furkan'ın parmak uçlarını birleştirmiş olan eline gitti.
"Yakalanursak biteruk bu sefer. Götumuze yerik kurşuni. "
Furkan göz devirdi. "Biz seven adamlaruz." dedi ciddiyetle. "O şerefsuzler kralu Şeref de silah var da biz boş muyuz oğlum?"
"Bizde de mermi var evelAllah. " diyerek böbürlenmesiyle Burak taklinidi yaptı.
"Ula ne konuşaysiniz iki saattir de hayde! " Ayşe'nin sinirli sesiyle Burak yengesine döndü.
"Ne konuşacağuz yenge," göz ucuyla kardeşine baktı. "Üçüzumuzu yerken tadı nasuldu diye tartışayidik. "
"Yalancuyu otobana veree. " dedi Furkan başını titreterek.
Burak hemen yanında, "Sus da yürü. " diye fısıldadı. Yan yana yürümeye başlamalarıyla, "Gel bir de anama sorak bakalum üçüzumuz olaydu, eğerkim sen yemeyeydin ismi ne olurdi?" diye sordu bağıra bağıra.
Furkan güldü, "Ne olacakdu oğlum, Burak, Furkan. " dedi, sustu.
"Ee? " dedi Burak kısaltarak.
"Burak, Durak! " diyerek kahakaha attı.
Burak, Durak, Furkan.
Furkan'ın yaptığı saçma espiriye Burak'ın mimikleri oynamazken Furkan gülmekten yırtılacaktı.
Ayşe eliyle pü işaretine benzer bir işaret yaparak Murat ile yan yana yürümeye başladılar. Dördü de içeri girerken aynı dakikalarda Kaya kapının hemen yanında gerilen gömleğini umursamadan birleştirmiş olduğu kollarıyla sırtını duvara yaslamıştı. Yaslandığı yerden gülümseyerek kızının saçlarını ören sevdiğini ve kızını izledi.
Ahuzar odadan içeri daldığında ve o sözleri duyduğu an koca bir sevinç çığlığı atmıştı. Attığı çığlık Burak'ın ödünü koparırken aynı zaman da o da şoktaydı. Abisi evlenme teklifi etmişti.
Ahu, Ahuzar'ı fark ettiği gibi Kaya'yı ittirmiş kızına ilerleyerek, "Annecim? " deyip önünde eğilmişti.
Ahuzar hala yerinde sevinç ile zıplarken, "BABAMLA ANNEM EVLENİYOR! " diyerek çığlık çığlığa bağırıyordu.
Ahu işaret parmağını dudaklarına dayamış, "Ahu... Ahuzar... " diyerek susturmaya çalışmıştı. "Kızım yok öyle bişey. "
Annesinin sözleriyle Ahuzar durulurken Burak sertçe yutkunmuştu. Tüh be!
"Anan kararsız kaldı kızım. Biraz düşünmeli. " Kaya'nın sesi ile Burak, Ahu ile göz göze geldi.
Ahu anında yerinde doğrularak Burak'a baktı. "Sakın ha Burak. " diyerek işaret parmağını savurdu. Burak yutkundu. "Sakın kimseye bişey söyleme, öyle bişey yok. "
"Olacak." Kaya arkadan konuşurken Ahu tekrar yutkundu.
"Olamayacak."
"Er yada geç. " cevabı tekrar arkadan gelirken Ahuzar arada kalmış bir şekilde başını kaldırmış annesinin önünde bir Burak amcasına bir konuşan anne ve babasına bakıp durdu.
Sadece söylenilenlerin hangisi gerçekti bunu öğrenmek istiyordu.
"Ta... Tamam yenge. " dedi Burak korkuyla. "Sen hiç merak etme kimse bilmeyecek. Bende. " demesiyle Ahu bilmiyordu ki buradan direktmen koştuğu gibi herkese yetiştirecekti.
Ahu ona tekrar göz ucuyla bakarken parmağı inmişti. Arkasındaki adama göz ucuyla bakıp tekrar yutkunarak kızının elini tuttu. "Gel annecim. "
"Anne evlenmeyecek misiniz? " diye sordu. Oysa duyduğu an nasıl da sevinmişti. Ahu elini tuttuğu kızına baktı. O esnada Burak kapıyı kapatıp gitmiş Kaya ise kapıya doğru ilerleyerek sırtını duvara vermişti. Uzun saçları önüne dökülürken baktığı kızına hitaben başını iki yana salladı.
"Hayır annecim. " diye fısıldadı. İlerleyip kızını yatağa oturtururken hemen yanına oturdu.
Ahuzar'ın yüzü düşmüşken dudakları da bükülmüştü. Ahu bunu fark etmesiyle başını omzuna eğerek önüne bakmıştı. Şimdi nasıl açıklayacaktı?
Yataktan kayarak yere kızının önüne diz çöktü. "Annecim? " diyerek kızının iki yanında duran küçük ellerini kavradı. "Asma ama suratını. "
Ahuzar başını eğdiği yerden kaldırarak annesinin yüzüne baktı. Yer yer olan morluklara, dudağının köşesindeki iğleşmeye başlayan kabuğa ve hiç geçmeyen yanağındaki o yatay çiziğe. İki elini de annesinin ellerinden yavaşça çekerek yanaklarını kavradı. "Anne, bişey sorucam. "
Ahu başıyla hafif sallayarak onaylamasıyla Ahuzar ondan uzun olan yataktan, yaslandığı yerden ayrılarak ayağa kalktı. Doğrularak aynı boyda olan annesinin yanaklarını daha hafif kavradı. Canının yanmasından korktu. Hala morlukları ve yaraları tam iğleşmiş değildi. "Bütün çocukların anne ve babaları arasında şu evlilik denilen şeyden olmaz mı? "
Ahu duyduğu soruyla sertçe yutkunurken kendinden utandı. Belki utanılacak bişeyin olmaması gerekti ama o utandı. Kızına karşı sanki suç üstü bişey yapmış gibi utandı. Evlilik olmadan çocuğunun olmasına, kızını böyle bişeyin içine sürüklemiş olmasından utandı. Aslında utandığı şey çok açıktı ama aşıktı da.
Hayat bazen sonsuz mutluluk gibi görünürken birden zindan olabiliyormuş. Bunu bulutların üstünde uçupta yere çakılmanın sonucu ile varmıştı. Hiçbir insanoğlu yaşamadan anlamıyormuş. Kendine konduramıyormuş meğerse.
Zaten evleneceğim, benim tek kaderim o, içim de bir his var diyerek bıraktığı o kollar... O kollar o an sonsuz mutluluğu verirken hemen ardından cehennemi bir zat yaşatmış ve yaşatmasına sebeb olmuştu.
Kendisini bulduğu bu konum da kızını da kendisiyle beraber sürüklemişti. Şimdi ise ona karşı istemsizce o kadar mahçuptu ki...
İki gözünden de aynı anda yaş akarken gözleri Kaya'yı buldu. Kaya'nın kasılan ve hafif dolan gözlerini bulmasıyla derin bir nefes aldı.
Ahuzar annesinin akıttığı göz yaşlarıyla hemen silerek telaşla bakakaldı. "Yanlış bişey mi dedim? " diyerek sordu. "Anne... " dedi o da nerdeyse ağlayacak kıvamdayken. "Anne ağlama nolur, yaraların acıyacak. " Ahu'nun mavilikleri tekrar Ahuzar'ı bulurken onu belinden tuttuğu gibi küçük bedenine sarıldı. Acıyan yer yüzü değildi ki, kor gibi ateşler içinde kavrulan kalbiydi.
Sıkıca sarıldığı kıznın boynundan defalarca öpüp koklarken yavaşça burnunu çekerek uzaklaştı. Yutkunurken doğru kelimeleri aradı kendince. "Bütün anne ve babalar evli olmaz Ahu'm. " dedi. Tekrar dudakları yavaşça ayrıldı. "Bazı anne ve babalar ayrıyken de anne ve babadır. "
Ahuzar arkasındaki babasına kısa bir an baktı. "Sizin gibi mi?" diye sorarken tekrar annesine döndü.
Ahu ağır bir şekilde başını salladı. "Bizim gibi. "
Ahuzar düşünürken Ahu göz yaşlarını silerek ayağa kalktı, kızının açık saçlarına baktı. Gülümsemeye çalışarak dudaklarını diliyle ıslattı. "Öreyim mi kızımın saçlarını, hm? "
Ahuzar başını yavaşça kaldırırken o da gilümsedi. Annesi üzülmesindi de babasıyla beraber oldukları an hiç sıkıntı değildi evli olup olmadıkları hem evliliğin amacının ne olduğunu bile bilmiyordu tam olarak.
Ahuzar gülümseyerek yatağa oturup yan dönerken babasına doğru baktı. Kaya kollarını göğüsünde bağlarken hafiften gülümseyerek kızına göz kırptı. Bu hareket Ahuzar'ı kıkırdatırken Ahu kızının arkasına oturarak boğazını temizledi.
Kaya yarım bir gülümsemeyle sevdiği kadını ve kızını izlerken Ahu kızının saçlarını şefkatle elini tarak olarak kulanıp taramış ve örmüştü.
Ahuzar örülen saçıyla ayağa kalkarak olduğu yerde zıpladı. Uzun örgülü saçını bir sağa bir sola savurarak babasına gösterdi. "Baba bak! Saçım ip gibi! "
Kaya gülerek kollarını açmış hafif eğilerek, "Gel de baba az öpsün seni! " demesiyle Ahuzar şen kahkahalarla koştur koştur babasının kucağına atlamıştı.
Ahu'ya bu görüntüler inanılmaz ağır gelirken nefesinin kesildiğini hissetti. Bir eli dudaklarına giderken uzun saçlarının yüzüne dökülmesine izin verdi. Bu görüntü karşısında, yaşanılmış onca şeye karşı nasıl güçlü kalabileceğini asla bilmiyordu. Nasıl bir duruş nasıl bir tavır segileyeceğini bilmiyordu.
Herşey ona o kadar ağır geliyordu ki asıl şu zamanlar da delirdiğini his ediyordu. Sanki gerçekten artık bir hastaydı. Kendini hiç iyi his etmiyordu. Göz ucuyla dolu dolu gözlerle kızını öpüp kokusunu içine çeken adama baktı. Diz çökmüş olduğu yerde kızını sarıp sarmalamıştı. Ahuzar kahkaha atarak huylandığı boynunu uzaklaştımaya çalışırken Kaya inadına daha çok öpüyordu. Tıpkı Ahu'ya da yaptığı gibi. Ahu gözlerini yumup nefesini verirken bir kez daha baktı.
Tekrar gözlerini kaçırırken en son Kaya, "E hadi git bakalım ev halkına da göster saçlarını. Anam yaptı de. Havan olsun. " diyerek kızının sırtından hafif itmişti. Ahuzar seke seke kapıya varıp zorlanarak açtığı kapıdan hızla koşarak gitmişti.
Ahu'nun hafiften omuzları sarsılırken karşısındaki duvar ile bakıştı bir süre. Kaya, bir kaç adım öne doğru atarak omuzları sarsılan kadını izledi üzgün gözlerle. "Ahu... "
"Ahuzar karar vericek. " dedi en son Ahu. Sesi o kadar sert ve acı içinde çıkmıştı ki Kaya bir an o derinliklerdeki nefreti bile his etmişti. Yutkunurken başı eğildi. Napıcağı ile alakalı hiç bir fikri yoktu. Bildiği tek şey yengesinin söylediklerini dinleyecek olmasıydı. Akışına bırakacaktı.
"Ya gitmek istemezse? " diye sordu Kaya. "Ya benden ayrılmak istemezse? "
Ahu ağlarken başı büküldü. Öyle olacağını zaten tahmin ediyordu çünkü yıllar sonra babası olmuştu, baba diyebileceği birini bulmuştu. Gerçek babasını...
Omuzları kalkıp indi. "Bende ona uyarım o zaman. " diyerek fısıldadı. "Canımın yine yanmasını umursamadan kızımın mutluluğu için katlanırım. "
"Ahu... "
Ahu ayaklanarak sakince bir kaç adım attı. Kaya'nın tam karşısında dururken gözlerine bakamadığı adamın yüzüne baktı. Özlediği her bir santimine.
Kaya başını eğmiş siyah botlarının karşsında duran çıplak ayaklara bakmıştı. Üşütecekti. Etrafa bakındı terlik bulabilmek için.
"Şunu asla unutma Karahanlı. " diyen kadının sert tondaki sesiyle başını tekrar kaldırdı. "Kızım için hiç olmamış seni bile harcarım. "
Duyduğu sözlerle vücudu taş kesildi. Aslında sözler değil, tek bir şeye takılmıştı bir anda. Hiç olmamış olmasına... Hiç olmamış mıydı?
Ahu başını yavaşça iki yana salladı. "Acımam. " dedi. Gözlerinde korku vardı. "Beni sakın ama sakın kızımla sınama. Sakın beni onda ayırmaya kalkışma yoksa seninde sonun... " derken aklına gelenlerle tekrar tekrar yutkundu. Karşısındaki yüz bir Kaya bir Çolak olurken başının döndüğünü hissetti.
Hayır
Hayır...
O Kaya'ydı. Eli alnını bulurken başını eğdi. Kaya ise Ahuzar'ın söylediklerini hatırladı.
'O adam annemi hep bir odaya kapatıyordu.'
'Ben annemi bir yıl görmediğimi bilirim. '
'Sizi ayırıyor muydu? ' diye sormuştu Kaya.
'Baba o adam annemi hep kanatıyordu! '
Tekrar aynı şeylerin olmasından korkuyordu. Kaya omzularının düşmesiyle korktuğu şeyin olmamasını diledi. Psikolojikmen bir çöküşteydi. Bunu biliyordu. Yaşadıklarının kolay olmadığını kızının sözlerinden ve kadının çökmüş bedeninden anlayabiliyordu zaten ancak...
Kaya asla böyle bişey yapmazdı, Ahu sadece yaşadıklarının etkisiyle en iyi onun tanıdığı adamın bile böyle bişey yapabileceğine inanıyordu.
Başını yine kaldırdı ve onu boş gözlerle izleyen sevdiğine baktı. "Böyle bakma... " dedi neredeyse yalvaracak bir biçimde.
Ahu başını iki yana sallayarak arkasını döndü. "Ahuzar ile konuşacağım. Evet ya da hayır. Tek cevap. Kızım belirleyecek bende bir kez daha kaderime razı geleceğim. "
"Gitsen de bırakmam. "
Kaya'nın sözüyle Ahu yavaşça oturduğu yerde gözlerini bir kaç saniyeliğine yumdu. "Yıllar önce bıraktığın gibi mi bırakmazsın yoksa, " diyerek saçını yüzünden çekerek odanın ortasında iki eli yanında yurmruk olmuş adama baktı. "Bırakmam sözü veripte altı yıldır hiç aramayan adam gibi bırakmazsın? "
Tekrar ayağa kalkarak göz yaşlarının eşliğinde kollarını birleştirip bir elinin işaret parmağını dudaklarına dayadı. "Yok. Dur, ya'da sen şunu daha çok seversin. " diyerek adamın kararmış lacivertlerine baktı. Acımadı. "Ölürsen ölürüm sözünü tutmadığım için üzüldüğüm ağladığım o geceler gibi bırakmazsın beni. Her gece senin öldüğünü bir kez daha kendime hatırlatırken, gelemedi çünkü o yaşamıyor dediğim geceler gibi bırakamzsın değil mi beni? "
Her bir sözü Kaya'nın içine işlerken hiçbirşey demedi. Beş gündür konuşmamasından iyiydi. Bu yüzden bıraktı. Konuşsun içinde tutup kendine sıkıntı yapmasın istedi.
Karşısındaki kadın dolmuş ve kızarmış gözleriyle baktı ona. Ağır ağır nefes alıp seyretti.
"Ölürsen ölürüm Ahu." dedi Kaya fısıldayarak. Boşuna dememişti çünkü altı yıldır yaşadığından hep emin olmuştu.
Yaşadığından hep emin olmuştu fakat yaşarken öldüğünü hiç öğrenememişti.
"Ölürsen ölürüm Ahu, ölürsen ölürüm Kaya sözünün nasıl altında kaldım ben bir bilsen. " diyerek kollarını açtı Ahu. Elleri iki yanında serbest kalırken başını iki yana salladı. "Hata ettim ben. " demesiyle Kaya kaçırdığı gözlerini tekrar kadına çevirdi, ne için hata etmişti?
"Kendimi serin sulara değil, her bir anılarımıza kıyıp o çaylıkların arasına atmalıydım kendinimi! "
Kaya duyduklarıyla dişlerini birbirine bastırırken, "Kızını ardından bırakmaya kararlıydın yani? " Kendisini saymıyordu bile artık.
Başını iki yana salladı Ahu. "Bilmiyorsun." diye fısıldadı. "Var olduğunu bilmediğin bir evladından altı yıldır uzak kaldın ama bilmediğin için. " diyerek elinin tersiyle burnunu ve yanağını sildi. "Söylesene bana, bildiğin halde bir yıldır uzak kalabilir misin şimdi Ahuzar'dan? "
Kaya yutkunup cevap veremezken Ahu başını salladı. "Bende kalamam ancak ben kaldım. " hızla ilerleyerek tekrar Kaya'nın karşısında durdu. "Ben kızımın bebekliğini göremedim! Sütümü sağıp bakıcısına verirken onu bir kere bile koklayamadım! Ben Ahuzar'ı kucağıma ne zaman aldım biliyor musun? "
Çolak'ın psikolog ile görüşüp şizofren teşisinden sonra bir yıl kadar tedavi görmüştü. Tabi bu tedavi belgelerde sürmüş evde acı vermişti çünkü kızını ondan almışlardı.
Kaya'nın sol gözünden bir damla yaş süzüldü. "Bir yaşındayken. " dedi. "Tam bir yıl sonra! Ona kendimi alıştırıp anne sıcaklığını verirken hep ağladım, korktum! Bana ya alışmazsa, dedim. Nasıl bir his tarifi yok... " diyerek sonda fısıldadı.
Kaya onu acılar içinde izlemeye devam ederken yüzü kasılıyordu. Ahu arkasını dönüp eli dudaklarında bir süre durulmaya çalışarak tekrar Kaya'ya döndü. "Bak Kaya anlamıyorsun, Çolak'ın... "
"O şerefsizin adını ağızına alma. " dedi Kaya sakince gözlerini yumarak.
"Çolak... "
"Ahu! " dedi gözlerini açarak. "O piçin adını ağızından duymayacağım! "
"Çolak ölecek diyorum sana! " diyerek Ahu da bağırdı. Bir elinin parmaklarını birleştirmiş sağa sola sallarken kararmış lacivert gözlerden haberdarsızdı. "Yaşaması imkansız! Eğer Çolak ölürse ben kızımdan yirmibeş yıl ayrı kalacağım diyorum sen bana adını ağzına alma diyorsun! "
"Ahu... " dedi yine sakince. Uyarır bir biçimdeydi. "Alma şu ismi ağızına. "
"Kalbinden vurdum Kaya! Kalbinden ve karnından vurdum diyorum! " dedi Ahu. "Yaşayamaz! Çok kan vardı. Çolak'ın... " dediği an Kaya'yı bir anda dibinde buldu.
Kadının belinden asıldığı gibi üzerine eğilerek dişlerini sıktı. Gözleri koyunun da koyusu olurken Ahu kilitlenmiş çenesiyle ve bir karış açık ağızıyla bakakalmıştı.
"Bir daha. " dedi Kaya fısıldayarak. Ahu'nun kolları iki yanında açıkken Kaya'nın iyice yaklaşmasıyla adamın omuzlarını buldu düşmemek için. Ellerini gevşetirken hala karşısında ki adama şu haldeyken güvendiğinin farkında değildi. O kadar çok geriye doğru çıkmıştı ki onu tutan adamdan uzaklaşmıyordu bile. Bir ayağını arkaya bile çekmiyordu. Adamın iyi ayağının ortasındaydı çıplak ayakları. Düşse düşerdi geriye doğru. Biliyordu serbest bırakmazdı onu.
"Bir daha sakın. " dedi. "O piçin adını ağızından duymayacağım. "
Ahu açık olan dudaklarını kapatıp üstüne de yalarken Kaya'nın gözleri bir kaç saniyeliğine orayı buldu. Ahu'nun dudakları tekrar ayrılırken özlediği o yüz hatlarına baktı tekrar tekrar. "Ne... Ne diyeceğim peki? " diye sordu usulca.
"Deme." dedi Kaya da sevdiği kadının yüzünü izlerken.
"Ama, ben anlattığım da ne diyicem? "
Kaya'nın gözleri gülümserken, "Herhangi bir küfür kulanmak serbesttir." demesiyle Ahu tekrar tekrar adamın gözlerinde kayboldu. Daha deminki siniri, soluduğu koku ve bir anda hissettiği sıcaklıkla uçup gitmişti. Özlemişti bu hissi. Özlemişti bu kokuyu ve bu sıcaklığı.
Kapı birden açılmasıyla Ayşe içeri daldı. Gördüğü görüntü ile. "Ay ay ayyy! Şey ben, şeyden geldum, siz devam edun. " diyerek eli gözlerinde arkasını dönüp çıkmaya yeltendi.
Ahu hızla Kaya'yı itip geri çekilecekken az daha düşüyordu ki kadının belinden ayrılmayan kollar onu tekrar tutup doğrulttu. Ahu doğrulup yutkunurken yüzündeki saçları çekti.
Kaya ise onun bu halini izlemeye doyamadan yengesine zar zor baktı. "Yenge o kapı boşa yok, yenge. Hani odanın koridora bakmasını isteseydik yaptırmazdık. " diyerek laf soktu.
Ayşe üzgünce ikisine birden baktı. "Ya ben yemeğe çağırayim dedim de çok yanluş bir zaman'da... "
"Kapı." dedi Kaya bir kaç adım atıp ilerlerken. Bir yandan da eli kapı çalar gibi havayı tıklattı. "Kapı, yenge bundan sonra gözünü sevim. " diyerek baştan uyarısını yaptı.
Ayşe gülümseyerek, "He iyi tamam tamam. Hadi yemeğe... " demsiyle Ahu yutkunarak arkasını döndü.
Ayşe tam arkasını dönüyordu ki Ahu'nun gelmediğini görmesiyle, "E de hayde? " diyerek yolu gösterdi. Kaya da genç kadına doğru dönerken Ahu başını iki yana salladı.
"Aç değilim ben abla, size afiyet olsun. Ahuzar yesin ama yemeğini kontrol et lütfen. "
Ayşe düşen yüzüyle, "Tamam, aşağu gelme, bende saa buraya getireyim, " dedi, tam Ahu karşı çıkmaya hazırlanıyordu ki Ayşe'nin işaret parmağı havalandı. "Şşt, sözün var bak, et yemeğunu bitireceksun. "
Eliyle kızın vücudunu gösterdi. "Kaldun zaten kuş kadar. "
Ahu sesini çıkaramazken Kaya yengesine baktı. Kapıya ilerlerken ona bakan kadına göz kırpıp yengesine doğru hafiften eğildi. "Sende yenge. Emin ol kesin yediğinden. Ben kızımla ilgilenirim. "
Ayşe baş işareti yapıp, "Emredersunuz Komutan. " dedi.
İkisi birbirine gülümserken Kaya gitmiş Ayşe de iki parmağıyla iki gözünü işaret edip Ahu'ya döndürüp işaret etmişti. Bu, gözüm üstünde, demekti.
Ahu giden Ayşe ile derin bir nefes vererek tekrar kendini yatağa bırakıp oturdu. Derin derin nefesler alırken karşısındaki camdan karanlığı izledi.
🥀
Bütün aile fertleri parçalanmış bir şekilde yemeklerini yiyerek çay faslına geçmişlerdi. Kaya, kızı ile daha rahat zaman geçirebilmek için Murat ve yangazlar ile beraber bahçedeki çardakta yemişlerdi. Hava ne kadar soğuk da olsa beraber oldukları sürece onlar için hiçbir sorun yoktu.
Asiye Hanım, eşi ve kardeşi Cemile, Cemile'nin kızı Canan ile normal evdeki yemek masasında yemişlerdi. Ayşe ise yemek tepsisini aldığı gibi yukarı çıkmış kardeşi bildiği kadın ile gülümseyerek yemek yemişlerdi.
Ahu önündeki tabakta duran et yemeği ile oynarken hemen karşısında yerde oturmuş pilavdan bir kaşık alan kadının bakışlarından haberi yoktu. Ayşe ağızındaki lokmasını çiğnerken kaşığını önüne yavaşça bıraktı. Suyunu alırken gülümsemeye çalıştı. "Benum bildiğum Ahu sözunu tutar. " diyerek bir kaç yudum içti.
Ahu duymayıp eti parçalamaya devam ederken Ayşe boğazını temizledi. "Ahu." demesiyle Ahu'nun bakışları ablasını buldu.
"Bişey mi oldu? " diye sordu eti parçalayan eli duraklayarak.
Ayşe derin bir nefes alarak bacaklarının konumunu diğer yana aldı. "Diyirım ki, benum bildiğum Ahu sözunu tutar. "
Ahu anlamaz bakışları ile ablasına bakarken Ayşe gözleri ile önündeki tabağı işaret etti. Ahu önüne bakmasıyla, "He." gibi bir aydınlanma sesi çıkararak yemeğinden bir kaşık aldı. Çiğnerken, "Aç değilim, senin hatrına. " dedi.
Ayşe gülümseyerek yüzü morluklarla dolu kadını bir süre daha izledi. Kız kardeşi yoktu. Ahu olmuştu. Erkek kardeşi yoktu. Kaya başta olmak üzere yangazlar ve Murat ona kardeş olmuştu. Annesi daha küçükken vefat ettiği için anne sıcaklığına hasretti. Kocasının annesi Nazlı Karahanlı ona ana olmuştu.
Derin bir nefes daha vererek arkasındaki dolaba sırtını verdi. Hemen pencerenin önünde serdikleri sofra örtüsü ile tepsiden yemeklerini yemişlerdi. Ahu zar zor yediği loklamalarla karşısında onu izleyen kadına başını kaldırarak baktı.
Ayşe, "Seni nasul özledum ha bir bilsen. " derken bile bir damla göz yaşı yanağından hızla kayarak yere düşmüştü. Ahu elindeki kaşığı tepsiye bırakarak yutkundu. Bacaklarını yan tarafından alıp bağdaş kurarken eline aldığı su bardağından bir kaç yudum su içti.
"Bende seni çok özledim abla. " dedi tekrar başını kaldırarak.
Bir süre bakışırlarken Ayşe kendi içinde bir süre cesaret aradı. Kendini caretlendirmeye çalıştı ve birden, "Ne yaşadun Ahu? " diye sordu.
Ahu duyduğu soru ile gözlerini anında kaçırırken hiç bişey demedi. Sessiz kalmayı tercih ederek sadece dudaklarına kilit vurdu.
Bu soruya verebileceği bir cevabı yoktu.
Ayşe'nin gözleri daha da dolarken titreyen dudakları aralandı. "Ahuzar çok korkmuş. Senun içeri gireceğinu söyleyup Osman abim ile Asiye Ablama kızmuş. "
Ahu'nun gözleri tekrar Ayşe'yi bulurken gözlerini yumdu. "Senun kızun çok güçlü Ahu. " dedi Ayşe. Ardından, "Tıpkı senun gibi..." diyerek fısıldadı.
Ahu burnunu sertçe çekerek, "Ben güçlü felan değilim abla. Hiçbir zaman da olmadım. " diyerek konuyu kestirip attı. Başka yöne bakarak gözleriyle odayı taradı.
Ayşe güldü. Samimi olmayan bir gülüştü çünki verdiği cevap doğru değildi. "Sen güçlü değulsun öyle mu? "
"Evet." dedi tekrardan suyundan bir kaç yudum içerek.
"Güçlü olmasaydun, yıllarunu o adamla geçiremezdun." dedi Ayşe. "Ne yaşaduğunu bilmeyim ancak tahmin edebiliyrım elbet. "
Ayşe öne doğru eğilerek gözlerine bakmasını sağladığı kadına baktı. "Eğer güçlü olmasaydun onla yaşamak yerune kendune kıyardun. "
Ahu sertçe yutkundu. "Kıyacaktım." dedi. Ayşe hala yüzüne bakmaya devam edince, "Ahuzar'ın Kaya'dan olduğunu öğrenince, yapamadım. " dedi fısıldayarak. "Kıyamadım."
Ayşe başını sallarken geriledi. Aklına kaybettiği bebeği gelmesiyle yutkundu. Kendisi de söyleyebilirdi ancak Kaya'nın söylemesi daha doğru olacaktı.
"En büyük güç göstergen kendun içun kimseden korkmayışın, sadece kızun içun korkaysin. Bu bile bir kadun olarak yeter güçlü olduğunu anlamaya. "
Ahu hızla toparlanıp tepsiye eğildi. Toplamaya başlamasıyla Ayşe, "Gülhan denen kadun, " dedi. Ahu'nun eli havada kalırken tekrar baktı ablasına. "Yıllar önce sakaldığun saçlaru sen buraya gelurken unutmuşsun, o getirdu. " dedi.
Ahu hızla doğrularak, "Sana mı verdi abla? Hm? " diye sordu. Uzun siyah saçlarını geriye atarak heyecanla baktı. Avucunu açıp ablasına uzattı. "Versene bana onu, ben telaşla çıkınca şey oldu onu o yüzden unut... "
"Kaya'da." dedi sözünü keserek.
Ahu tekrar üst üste yutkunurken, "Nasıl? " diye sordu. Açık avucu örtülüp geriye çıkarken gözleri kırpıştı. "Biliyor mu sakladığımı? "
Ayşe gülümsedi. "Artık bileyi. " dedi. Ahu sağına soluna bakınırken Ayşe, "Dağ gibi adam o saçlaru görünce yerle bir oldu be Ahu. " diyerek güldü. Gülüşü hüzünlüydü.
Ahu hala ablasına bakarken Ayşe, "Bir saa böyle. Bir saa acı, bir saa hayat vereyi Kaya. " dedi. Doğruları sıralamak onu üzmedi. Çünkü biliyordu, acısıyla da tatlısıyla da onlar birbirilerine aitti.
Ahu boğazını temizleyip, "Sen onu bırak abla da bana... " dedi. Tekrar yerine oturup kadının karşısında dururken, Fatih abimi nasıl kaybettik onu anlat... Dedi içinde. Dışından böyle bişeyi söyleyemezdi. Buraya geleli beş gün olmuştu. Bu beş günün ikinci günün de Fatih abiyi sormuş, vefaat ettiğini öğrenince ise şok geçirmişti.
Belki Ahu dışından söyleyememişti ancak Ayşe ona gülümseyerek bakıp gözlerinden anlamıştı. "Cemşid'ı bilisın." dedi. Ahu başını kaldırarak salladı. Ayşe de hafiften başını sallayarak, "Benu almak içun tuzak kurdu. Gemunun makine dairesune bomba yerleşturdu."
"Ne! " dedi şaşkınca Ahu.
Ayşe devam etti. Gözleri uzağa dalarken, "Fatih ile evlilik yıl dönümumuz içun biraz açulmuştuk. Pasta kesicektuk baş başa. Dans etmiştuk, görsen öyle mutluydum ki... " Ahu onu üzgün gözlerle izlerken Ayşe derin bir nefes vererek devam etti. "Pastanun mumlaru içun kibrit almaya gittu. Geri gelduğunde telaşlıydu. Bana hemen hiç bişey anlatmadan geminun yedeğunde duran feribotlardan birune bindurdi. " İki gözünden de yaşlar hızla akarken başını yavaşça salladı.
"Bırakmadum onu ben, " diyerek Ahu'nun dolan gözlerine baktı. "Yemin ederum bırakmadum. Kendu benu feribotla uzaklaşturup gemuye geri döndu. Geri gelduğunde o da benimle telaşla bineceği esnada daha kapıdan çıktığı an içerudeki patlama gerçekleşti. Fatih sarsıntıyla suya savrulup düşerken ben feribota ona sadece seslenerek bağurdum. "
Burnunu çekti. "Dayanamadum, atladum peşunden. Suya atladum. Onu aradum. Bulduğumda suda çırpınidi, sarsıntınun etkisiyle başı döneyidi. Bana, Ayşe kulağım çınlayi gülüm tutun bir yere, derken bile kendi benum içun tutunabiliceğim bir parça arıyordu. " Ayşe'nin yüzü buruşurken bir süre sessizlik oluştu.
"Sonra." dedi Ahu acıyla.
Derin bir nefes aldı Ayşe. "Sonra, benu bir tahtaya tutundurup çıkan akıntıyla bayulup gözden kayboldu. Yağmur şiddetle yağmaya başlamıştu, dalgalar büyüktü. Zaten benu de bulduklarunda tahtanun üzerinde yarım bir şekilde baygınmuşum. "
Ahu oturduğu yerden ayaklanarak karşısındaki kadının yanına ilerleyerek çöktü. Bir kolunu kadının arkasına geçirip kendine çekerken Ayşe'nin başını omzuna koydu. Özür dilerim abla. Çok özür dilerim anlatırdığım için. " demesiyle Ayşe gözlerini sıkıca yumdu. Göz yaşları sırayla Ahu'nun üstüne damlarken gözlerini yavaşça araladı.
"Cemşud de beni almak içun oradaymuş. Çıkan fırtına ile gemusu batunca beni alamamuş. " Ayşe'nin sözleriyle Ahu hırsla söylendi.
"Allah'ın sopası yok. " dedi. "Nerde şimdi? Hapiste mi, yoksa öldü mü?" diye sordu hafif uzaklaşıp kadının yüzünü bakmaya çalışarak.
Ayşe burnunu çekip elinin tersiyle silerek, "Yok hapiste değul, mezarda. Zebamilerle cehennem de." diyerek doğruldu.
Ahu şaşkınca ağızı açık kalmış şekilde duruken Ayşe onun yüz ifadesine güldü. "Fırtınadan dolayı mı öldü? "
"Yok. " dedi Ayşe. "Keşke ondan öleydi. Ama paçayı sıyırmıştı. Kaya bitirdu onun işinu. Canum kardeşum benum."
Ayşe donmış kıza bir süre daha bakarken, "E de hayde, yeter bu kadar sohbet. Günah sofra yerde kaldu. " diyerek toplamaya başlamasıyla Ahu yutkundu.
"Denizden nefret ediyor musun abla? " diye sordu. Ayşe dururlurken Ahu düşündü. Kendisi o kadar şey yaşamıştı ancak bir türlü denizden asla nefret edememişti. Etmek de asla istemezdi zaten.
Ayşe, Ahu'ya dönerek kalbine dokundu. "Ben kocamu mezarluğa değul denize gömdum Ahu. " dedi. "Nasul sevemem. Tamam benden kocamu almış olabilur ama benum diğer yarum hem denizi çok severdi hem de onu oraya gömdum ben. Nefret edemem. Sadece mezar kılar her görduğumde dua ederum. "
Ahu'nun dudaklarında küçük bir gülümseme oluşurken ayaklandı. Beraber sofrayı topladılar.
Kaya kızının çayına üflerken cebindeki telefonundan mesaj sesi yükseldi. Çayı hemen yanındaki kızının ellerinin arasına bırakırken diğer eliyle telefonunu çıkardı. Murat hemen karşısındaki adamın her adımını izlerken derin bir nefes verdi. Ahuzar hep yanlarında olduğu için konuşmamamışlardı.
Yangazlar kendi aralarında konuşup telefonları ile ilgilenirken Kaya çıkardığı telefondan mesaja baktı. Yengesinden gelmişti.
Yemeğini yedi. Murat etme
diye diyeyim dedim. :)
Sağol yenge.
Tekrar önünde döndüğünde Murat ile göz göze gelirken hafif gülümsemiş telefonunu masaya bırakarak kızını kollarının arasına almıştı. "Baba? " demişti Ahuzar başını kaldırarak.
"Söyle Ahu'm?" demişti hemen Kaya başını eğerek.
Ahuzar ona gülümserken, "Seni çook seviyorum! " demişti dolu dolu. Bu çıkış hem Kaya'yı hem Murat'ı gülümsetirken yangazlardan bir kahkaha koptu.
Üçüde başını çevirirken ikisi onlara bakan abilerine ve Murat'a bakarak boğazlarını temizlemişlerdi. "Neye gülüyorsunuz amcalar? " diye sormuştu Ahuzar başını yana eğerek.
Furkan ve Burak göz göze gelirlerken, "Öyle bir videyo görduk... " demeleriyle Murat burnundan güldü.
Masaya yaslanmış olduğu ellerinin arasındaki çay bardağını çevirirken, "Demiyorlar manitayla yazışıyoruz. " diye fısıldamasıyla ikiside bembeyaz yüzle ona doğru döndüler. Aynı anda yutkunmalarıyla Murat'ın kaşları kalktı.
"Harbi öyleymiş. " dedi gülerek. Burak sıçtık der gibi ikizine dönerken Furkan, Ahuzar'a baktı. "Çocuklara uyku vakti. " demesiyle Murat kahkaha attı. Dikkat dağıtmaya çalışıyordu.
Ahuzar'ın kaşları çatıldı. "Ne uykusu ya! " diye sızlanırken Kaya kolundaki saati sallayıp titreterek kendine doğru çevirdi. Ahuzar babasının saatine başını eğerek bakarken, "Daha erken amca. " demesiyle Kaya kızına baktı.
"Sayıları biliyor musun? " diye sormasıyla Ahuzar gözlerini babasına bakarak kırpıştırdı. "Ben sadece sayıları değil okumayı yazmayı da biliyorum. " demesiyle hepsi ağızı açık bir şekilde şaşkınlıkla bakakalmıştı.
"Okula gittun mu? " diye sordu Burak şüpheyle.
"Ne okulu oğlum? " demişti hemen ardından Furkan'da. "Kız daha altu yaşunda. Yediye yeni gireyi. "
Kaya hiçbirini dinlemeden parlayan gözleri ile kızına baktı. Lacivert gözleri ayın ışığı ile parlarken, "Annen mi öğretti? " diye sormasıyla Ahuzar tekrar babasına döndü.
"Evet." dedi başını sallarken. Kocaman gülümsedi. "Annem öğretti. " Ahu'nun asıl mesleği öğretmenlikti. İlkokul öğretmenliği okumuştu. En sevdiği şey çocuklarla ilgilenmek olduğu için aynı üniversite farklı bölümlerde sevdiği adam ile birlikte okumuştu. Kaya mimarlık fakültesindeyken ayrı kaldıkları tek yer o fakültelerdi.
Gülümsemesi bir an solar gibi olurken başı hafif eğildi. Kaya kızının bükük boynu ile gülümseyen yüzü soldu. "Öğrettikten sonra o canavar bizi her ayırdığında annemle mektuplaşırdık. " demsiyle Kaya donup kaldı.
"Annem bana uzun uzun yazar cebime koyardı, odaya kitlendiğimde oturur hepsini yavaş yavaş okurdum. " gülümsedi yine. "Sonra ben yazardım ona ama annem gibi uzun uzun değil. Kısa şeyler yazıp onu çok sevdiğimi söylerdim. "
"Peki senun mektubunu kim Ahu yengeye ulaştururdu? " diye sordu Burak.
"Gülhan ablam. " dedi hemen heyecanla. "Hatta bazen o bizim mektuplarımızı birbirimize taşır dururdu. "
"Kaç yaşında çözdün okumayı? " diye sordu Murat üzgünce.
"Beş."
"Çok erken. " dedi Furkan. "Çok erken. " diyerek tekrar etti.
Kaya gözlerinin dolduğunu his ederken Murat ile tekrar göz göze geldiler. Bir damla yaş akıp giderken burnunu önündeki kızının saçlarına yasladı. Gözlerini yumarak derin derin nefesler aldı. Göz yaşları akıp giderken bir süre orada durdu.
Cemile oturdukları masada getirilen çayları içerken, "Ev resmen üçe bölündu." diyerek göz ucuyla yanındaki kızına baktı. Ancak Canan sanki diken üstündeymiş gibi sürekli dış kapıya bakıp duruyor, yutkunuyor ve titriyordu.
Cemile bunu fark etse de odaya çıkana kadar hiç bişey diyemezdi. Asiye kardeşine dönerek, "Bizde arada olur böyle Cemule. Sen canunu sıkma. " diyerek eşine baktı.
Osman Bey hiç oralı olmadan sadece masayı izliyor ve çayını içiyordu. Beyninde Murat'ın söylediği sözlerin sesleri dönüp dönüp dururken yaşlı eli masanın üzerinde titriyordu. Asiye Hanım elini kocasının elinin üstüne bırakıp sıkarken Cemile göz ucuyla ikisini izliyordu.
Osman bey elinin üstünde his ettiği ağırlıkla karısına dönerken elinin üstündeki eli sıktı. Gözlerini yumup gülümsedi.
"Misafir var demedan ayru ayru yeduler. Ayup değul mı? " diyerek Ahu'ya atıfta bulunmuştu ancak Asiye Hanım'ın, "Doğru Cemule, sen misafirsun ancak bilisın çocuklar pek evde durmaz dursalarda seni misafurden saymazlar. " cevabını almasıyla yutkundu. Ters kapak ederek lafı ağızına tıkamıştı. Ahu bu evde asla misafir olamazdı. Çocukların değil belki ama ablasının gözünde misafir olduğu açıkça yüzüne vurulmuştu.
Kaya bir süre sonra Ahuzar'ı odaya götürerek çıkmıştı. Daha içri girmeden kapının önündeki yengesine vermiş çıkmıştı ancak adımlamadan kapının önünde durarak içeriye kulak kabartmıştı.
"Annecim." demişti Ahu sevecen bir sesle. "Şimdi ben sana bişey sorucam. "
Ahuzar, "Sor anne. " cevabıyla Kaya'nın dudaklarında bir gülümseme oluşmuştu. Ahuzar erken büyüyordu.
"Amca! " duyduğu sesle koridorun başına dönerken parmağını dudaklarına götürüp ilerledi. Mert Ali gözünü ovuştura ovuştura gelerek amcasının bacaklarına sarıldı. "Çok özledum seni. " dedi.
"Yeni mi uyandın Aslanım? " diye sordu Kaya diz çökerek. O esnada Ahu ve Ahuzar konuşmaya devam ediyorlardı.
"Evet. Ödevler fazlaydu yaparken uyumuşum." demesiyle gülümsedi. "Ahuzar nerde amca? " diyerek etrafına bakındı.
Mert Ali, Ahuzar'ı gördüğü gibi sesini çıkarmayıp tanışmak istemese de kızın olgun bir şekilde verdiği cevaplara, sevecen sesine karşı içi hemen ısınmıştı. Okulundaki kızlar gibi değildi sanki. Ürkekti Ahuzar ama aynı zamanda sertti de.
Kaya çocuğun yüzünü ellerinin arasına alırken başından öptü. "Şuan annesiyle aslanım. Akşam yemeği yedin mi? " diye sordu. Mert başını iki yan sallamasıyla Kaya başını koridora doğru işaret etti. "E hadi, koş. Söyle sana yemek hazırlasınlar sonra gelip Ahuzar ile oynarsınız. " demesiyle Mert Ali'nin gülüşü kocaman oldu. Dişlerini göstererek gülmesiyle Kaya'nın kaşları çatıdlı.
Eli omzunu bulurken hafif sıktı. "Aslanım, " dedi burnunu çekerek. "Ahuzar güzel kız dimi? " diye sordu yavaşça.
"Evet. " dedi hiç düşünmeden.
"Zeki? "
"Evet."
"Eğlenceli? "
"Evet! " diyen cevabı bir kez daha alırken kıskançlık damarı tuttu. Dişlerini bir an sıkıcak gibi olurken kendine hakim oldu. Daha çocuk onlar, dedi içinden. Daha çocuk. Ayağa kalkarak, "Doğru, öyle. " dedi. Yutkunarak elleri cebine gitti. "Neyse sen git yemeğini ye yanına uğrarım ben. "
"Tamam amca. " diyerek Mert ali adeta seke seke koridordan kayboldu.
Tekrar kapıya yaklaşmasıyla, "Annecim, dayın bize bir ev ayarlamış. " dediğini duydu. "Sen, " diyerek kararsız ve titreyen sesini duydu. "Burda mı kalmak istersin yoksa... "
"Babamla! " diyen sesle Kaya gülümsemiş Ahu yutkunmuştu. Tahmin ettiği bişeydi zaten.
"Annecim dayında kalırken de babanı her gün görebilirsin. " dedi tekrar şansını deneyerek.
"Hayır anne. " dedi Ahuzar. Anlamak ister gibi baktı annesine. "Babam yaşıyor, biz neden ondan ayrılalım ki? Babam bizi çok seviyor! Hem sen iyleşirken babam beni hep göğüsünde uyuttu biliyor musun? "
Heyecanla annesine baktı, annesi ise ona hüzünle baktı. "Senin yanında hissettiğim gibi hissettim. Güven hissettim anne! " sevinçli sesine karşı Ahu üst üste yutkundu.
"Peki, annecim. " dedi zoraki. "Sen nasıl istiyorsan, " derin bir nefes aldı. "Öyle olsun. " diyerek kızını kendine çekerek sarıldı. İstemeden onları ayırmak istemiyordu. Ayşe ile göz göze gelirken ikisinde gözleri dolmuştu. Onları ayırmaya hakkı yoktu. Alışmak zorundaydı.
Kaya duyduklarıyla arkasını dönüp kapıdan uzaklaşırken gözlerinin dolduğunu hissetti. Neyin sınavıydı bilmiyordu, neyin hangi günahın vebaliydi çıkaramıyordu ancak tek bişey bildiği vardı o da sabrederek mutlu olacağına inanıyordu.
İki eli yanında yumruk şekilde ilerlerken merdiven başında ona seslenen Canan'ı bile görmezden gelerek yanından geçip aşağı indi. Konaktan dışarı çıkıp arabasına ilerlerken kendini çok zor tutuyordu. Gözleri doldukça o kendini sıkıyor nefesini zoraki veriyordu. Arabaya binip çalıştırdığı gibi tam gaza basıp ileri atılacaktı ki Murat kapıyı açarak içeri atlamasıyla frene bastı. Yanındaki adama dönüp bir süre sadece baktı ardından gazı kökleyerek yine son durağına doğru ilerledi.
Ahu, Ahuzar'ı yatağa yatırıp üstünü iyice örterek koltukta oturan kadının yanına oturdu. "Burda kalmak sana acı vereyi." dedi Ayşe.
"Versin." dedi umursamadan Ahu.
"Birde güçlü değilum diyisın. " diyerek nefesini verdi. "Neyse. Gülhan aramış. " gerek telefonunu Ahu'ya uzattı. "Bulaşık yıkarken görmemişum bir ara kadun merak etmesun."
Ahu hemen telefonu alıp ararken bir süre bekledi. Telefonun açılmasıyla, "Abla! " dedi.
"Ablam." dedi hemen karşı taraf. "Nasılsın? "
Ahu sessiz kaldı. "İyi diyelim. "diye fısıldadı en son. Buraya geldiğinin üçüncü günü Gülhan gelmiş ona kendi canına kıymasının bedelini azarlayarak ödetmişti. "Sen nasılsın abla? "
Güldü karşı taraf. "Sen iyiysen iyi, kötüysen kötü." dedi. "Merak ettim seni. "
"Sen nerdesin abla? " diye sordu Ahu.
"Otellerden birindeyim. " demesiyle Ayşe hızla aldı telefonu.
"A aa! Kız niye oteldesun, bize gel. "
"Yok Ayşe, sağol. Ben buradan bir ev tutacam zaten bundan sonra burdayım. "
"Kız ne evi? " dedi Ayşe şaşkınlıkla. "Koca konak neyimiue yetmiyor. "
"Olmaz Ayşe, yük olamam. " Gülhan'ın sözleriyle Ayşe işaret parmağı dudaklarında bir şekilde düşündü.
"Kaç gün sürer ev tutman? "
"Bilmem, bir iki haftayı bulur herhalde. "
Ayşe çıldırmış bu der gibi Ahu'ya bakarken, "Boşa paranu verme bari otellere gel burda kal en azundan ev tutana kadar. Yazuk iki haftanun parasu bir ayluk maaş kız. "
Gülhan diğer taraftan gülerken Ayşe, "Yarın bekliyorum bak! " dedi.
Gülhan'dan ses gelmezken telefonu Ahu aldı. "Gelecek misin abla? "
"Sen ordaysan gelirim ablam. "
Ahu gözlerini yumdu. "Ahuzar burada kalmayı tercih etti abla onu kıramam. "
"Acı çeksen de mi? "
"Acı çeksem de. "
"İyi büyütmüşsun meşeyi. " dedi Murat ağacı sulayan adama karşı.
Kaya oturduğu yerden kalkarak bidonu kenara bıraktı. Ardından ellerini yavaşça ceplerine atarak Murat'ın yanına arabanın kaportasına kalçasını yasladı. "Öyle."
"Hep gelur musun? "
"Canım acıdıkça. " dedi Kaya. Sonra ise burnundan güldü. "Eskiden mutlu olmaya gelirdim buraya. Ahu var diye. Ahu olmadığı zamanlar her acı çektiğimde burdaydım. "
Murat bakışlarını aşağıdaki zifiri karanlığa çevirirken, "Bırakmsaydın yanında olurlardı Karahanlı. " dedi tekrar düzgün konuşmaya başlayarak.
Kaya başıyla onayladı. "Olurlardı, "
Murat bir daha bişey diyecekti ancak Kaya'nın yanağındaki yaşın çizgisinin parlaklığını görmesiyle yutkundu. Vazgeçerek konuyu değiştirdi. "Ablam buraya kiralık bir arabayla gelmiş. İçi para dolu bir çanta. Silah bir kaç parça kıyafet ve bir anahtar. " dedi.
Kaya ona doğru dönerken, "Para? " diye sordu.
Başıyla onayladı. "Para. " Tekrar karşısına dönerken, " Büyük ihtimalle o piçten çaldı kaçmak için. "
Kaya kaşları çatık bir şekilde düşünürken derin bir nefes verdi. "Şuan yanımdalar ya, " dedi. Gerisi gelmedi.
Kaya, Murat'ı tuttuğu eve bırakıp konağa gelerek yukarı çıktı. Her adımı yavaş sive sakinken geldiği odanın kapısının önünde durdu. Eli kapının koluna giderken kendin de biraz da olsa cesaret kırıntısı aradı. Kolunu kapı pervazına dayayıp bakınırken derin bir nefesi dudaklarının arasından üfledi eli tekrar kapı koluna giderken bu sefer açmayı başarıp içeri girdi.
Adımlayarak girdiği odanın karanlığında kapıyı kapatıp yatağa doğru adımladı. Ahu'nun yanında uyuyan Ahuzar'ı görmesiyle gülümseyip diğer tarafa geçti. Ahu'nun baş ucunda diz çökerek eğilip sevdiği kadının uyuyan güzel yüzünü izledi. Ancak hemen sonra Ahu'nun kasıldığını fark etmesiyle kaşları çatıldı. Eli kadının saçlarına giderken başına koyduğu gibi Ahu, "Yapma! " diye bağırarak doğrulmaya çalıştı. Kaya Hemen omuzlarından kavrayarak, "Şş şşt!" dedi.
Ahu korkarak başındaki adama bakarken Kaya, "Benim." diyerek onu tekrar geri geriye götürüp yatırmıştı. Ahu'nun uykulu gözleri sevdiği adamı bulurken çok uyumadığın için bilinci ağır basmıştı. Tekrar saçlarını okşadığı adamın gözlerini izleyerek dalmıştı.
Kaya da başını kadının başının yanına koyarak, "Ne zaman yüzleşicez Ahu? Ne zaman? " diyerek derin nefesini verdi.
"Ne zaman okuyacaksın canımı? " diğer eli karnının üstündeki sol eline gidip avuçladı. "Ne zaman açacaksın yaralarını. Ne zaman? " derken bile eli kadının elinde başı da kadının başının yanında şekilde uyudu.
Uyumadan önce son kez, "Kayıp bişeyler var aramızda... " diye fısıldadı.
Bilmediği bişey vardı ki o da Ahu'nun ona tüm bunları anlatıp, gösterip canını daha fazla ayakmamaktı çünkü canı yandıkça onunda gelmemesinden dolayı yakası geliyordu. Yapmamalıydı.
Eğer üstüne çok gidilirse sadece acılarını anlatmakla da kalmazdı. Birbir gözlerinin önünde her bir yarasının ne zaman olduğunu kaç dakika veya kaç saat sürdüğünü bile anlatabilirdi. Peki bunu Kaya kaldırabilir miydi?
Üstelik ona daha kaybettiği bebeğini bile söyleyememişti. Kimse bu konu hakkında tek kelime etmemiş herkes Kaya'nın söylemesinin daha doğru olduğunu düşünmüştü.
🥀
"Ya Furkan, gelmesemiyduk acep? " diye sorarak birleştirmiş olduğu iki elinin ortasına üfledi Burak ısıtmak için.
Furkan yandan ikizine bakarak tekrar telefonuna eğdi başını. Saat üç buçuk felandı. Kuşluk vakti, uykunun en güzel saatleriydi sanırsa. "Ya salak salak konuşmaysun yine, o kadar gelduk. Bakamadan gidermiyuk. Hadi. " diyerek elindeki telefondan fenerini açarak yolu işaret etti.
Burak üst üste yutkunarak tam dönmüş iki adım atmıştı ki duraklayarak tekrar arkasını döndü. Bir eli karnındayken yavaşça ovuşturuyordu.
Furkan ise arkasından ilerlemiş ancak kardeşinin durması ve tekrar ona doğru dönmesiyle o da başını kaldırmış ışık eşliğinde bakınıyordu. "Gene noldi? "
Burak yüzünü buruşturdu yavaşça. Bir sıkıntısı vardı, vardı ancak Furkan çözemiyordu. Başını yavaşça aşağı eğerek kardeşinin alttan sıkıntılı yüzünü inceleyip izledi. "Noldi oğlum? "
"Ya, " dedi tekrar karnını ovuşturarak. "Ben sanurum... "
Furkan sabırla biraz daha eğildi. "Sen sanurum ne? " Burak derin bir nefes verdi. Yine cevap alamamasıyla Furkan bu sefer iki elini öne doğru uzatarak sinirle, "La oğlim ne oldu diyim haa, cevap versene! " dedi.
"Ya, çok pis ağrı çekeyim. " dedi Burak eğildiği yerden doğrularak. "Sanurum midemu bozdim. "
Furkan da yavaşça yüzünü buruşturarak doğruldu. "Allah cezani vermesin ikuzum. Saa diyim o kaa yeme o fasulyeyu diye. "
"Of off! " dedi Burak.
Furkan uzun kısık bir gülüş yayarak yine telefonla ileriyi gösterdi. "De yürü yürü. Kızları görek de sonra senu eve yetiştirek malum burada yapamazsun şimdi. " diyerek yine güldü. Burak tekrar önüne dönmesiyle yürümeye başladılar.
"Gulma Furkan! " dedi Burak da bir eli karnında diğerini ise sinirle açarak. "Senun karnun nasu ağrımayi ya... Biz ikuz değil miyuz senun de hissetmen gerek, nasul da haksuzluk. "
"Ben dirençliyum oğlum. Bilmeyi misin, üçuzumu yiyerek bağuşukluluk kazanmuşum. " diye övünmesiyle Burak kusucak gibi bir hareket yaptı.
"İnsan nasul övunur bununla yaw? Hayır konu ikuzum olunca tabiki şaşırmayim de... Neyse... "
İkisi de Yıldırım Konağının arka tarafındaki duvarda durmalarıyla Furkan parmaklarının birbirine kenetleyip tersten kırtlattı. "Hadi bakalum atla. " diyerek eğilip birleştirmiş olduğu parmaklarıyla ellerini iyice araladı.
Burak ayağını Furkan'ın eline konumlayarak zıpladığı gibi duvara atladı. Kendini yukarı çekerek duvara ata biner gibi otururken eli tekrar karnına gitti. Karnını dairesel hareketle ovuşturup hafiften yüzünü buruşturup inlerken Furkan da kendini çıkıntılardan birine basarak yukarı attı. Burak, Furkan'a göre bir kaç santim kısa olduğu için ikizi ilk onun çıkmasına yardım etmiş ardındanda kendini yukarı itmişti. Tırmanırken, "Sıçmayasun ha. " dedi ve ikizinin karşısına oturdu.
Burak ters ters bakarak, "Az daa sinirumle oynarsan koyuverurum ortaluğa görursun." diyip aşağı doğru bacaklarını serbet bırakarak bahçeye atladı.
Furkan ise pis pis gülerek peşinden atlamış ellerini birbirine çırpmıştı. Konağın bahçesinin şöyle bir sıkıntısı vardı ki yoldaki duvar ile birbirine asla uymuyordu toprak tabanı. Sokakdan bakınca uzun bir duvarken bahçeye atlayınca zorlanmadan atlayacakları kadar kısa bir duvardı.
Yavaşça kızların penceresine doğru ilerlediler. Tam karşılarında durmalarıyla sıkıntılı bir nefes verdi Burak. Telefonunu çıkarıp attığı mesaja baktı. Görüldü olmamıştı. E bu saate de arayamazdı. Furkan'a baktı bir umut. "Görmuş mu mesaju?"
Furkan başını kalıdırıp cama kısa bir bakış attı. "Ya gorse nolur. Yukardan okuyup çevirur ha inatçunun kizu. Görduyse umursamamuştur bile. "
"Yaw bırak onu buni." dedi Burak da sabırla. Her an adamlardan birine yakalanacak diye etrafına bakınıp duruyordu. "Sen baa mesajın okunup okunmaduğunu soyle."
"Yok, " dedi Furkan. Derin sıkıntılı bir nefes koyuverdi. "Mecbur arkadaki koridorun camundan gireceğuk."
İkisi yan yana yavaş ve sessizce ilerlerken Furkan yarı yolda yerdeki tahta merdiveni omzuna atarak Burak'ın arkasından tekrar ilerlemeye başladı.
Belirledikleri pencerenin önüne gelmeleriyle derin bir nefes verdiler. Bu pencere diğerleri gibi kapaklı değildi ya da kapatıp kolu çevirmeli değildi. Bu cam direkt aşağıdan açılmalı üstten sabitlemeli olan eski türden bir camdı.
Furkan işaret parmağını kardeşine doğru dudaklarına yaslayıp sesiz ol işareti yaptı. Burak ise bir eliyle karnını ovuştura ovuştura önden çıkan kardeşine başını sallayıp merdiveni sabitleyerek düşmemesi için diğer eliyle tutmuştu.
Furkan yavaşça tırmandığı merdivende aşağıdaki ikizine kısa bir bakış atarak tırmanmaya devam etti. Sonuna varmasıyla sessizce iki elini camın altından sabitleyip yukarı doğru itmesiyle cam gıcırdadı. Tiz sesle ikiside yüzünü buruşturup birbirlerine baktılar. Furkan biraz daha çekerek elini içeri atıp camı yukarıdaki tutmacına sabitledi.
Derin bir nefes verirken tekrar aşağı bakıp baş parmağını göstererek başını salladı. Burak ise ıkınmalarla tamam dercesine onaylayıp arkasında tırmanmaya başladı. Furkan çoktan bir ayağını camdan içeri atıp diğerini de içeri alırken girmişti bile. Burak yavaş yavaş tırmanıp sona gelirken Furkan onun yüz ifadesine kısık sesle güldü. Sanki her an tuvalete koşacakmış gibi bakmasına içi çıkarcasına eli ağızında güldü.
"Sus ula! " dedi Burak da içeri girip sessizce ikizine kızarak.
Furkan, "Tamam tamam. " dedi susutum, der gibi.
İkisi de koridora bakarlarken Furkan, "De hadi. " dedi sanki babasının eviymiş gibi, rahat rahat ilerlemeye başladı. Geniş koridor uzarken Burak yutkunarak peşine düştü. Görsel hafızası asla yoktu. Yön duygusu dese yanındaki diğer parçası olmasa hayatta evin yolunu dahi bulamazdı. Tekrar sertçe yutkunurken üç kapının yan yana olduğu yere geldiler. Furkan tam ortadaki odaya gireceği esnada eli kapı kolundayken ikizine, "Hangimiz önce çıkarsa mesaj atsın. " diyerek resmen odaya daldı. Kapıyıda ardından kapatırken Burak onun bu haline sövdü.
Furkan arkasını döndüğü gibi yüzüne yediği sert bişeyle acıyla ses çıkarmadan bağırdı. Kaşı acımıştı. "Kimsun ula sen! " demişti Hazal bağırarak.
Furkan acıyla, "Kız benum, kız! " derken Hazal daha çok vurmaya yeltendi.
"İyi daha çok vurayim o vakit! "
Furkan kızın bileğini havada yakalarken hemen yanağına bir öpücük kondurdu. "Yapma be gülüm. Çok özledum de geldum bak."
Hazal ters ters ona bakmaya devam ederken Furkan çoktan kızın elindeki bibloyu almıştı. Furkan tekrar yanağına öpücük kondurmasıyla yumuşamıştı.
"İnsan bir kardeşum görsel körü ben ona bir diyeyum hele hangi odadur da sen nasıul kardeşsun ya, " diye diye ortadaki odanın iki yanındaki odaya bakıp durdu. Derin bir off çekerken Furkan'a, "Bok yiyen. " demeyi de eksik etmedi.
Bir sağdaki bir soldaki odaya baka baka başı dönerken yine yutkundu. Tamam, dedi kendi kendine. Kardeşiyle yan yanaydı odaları da, hangisi?
En son derin bir nefes vererek soldaki odaya bismillah çekip girdi. Girmesiyle karanlık odada bir süre durdu. Gözlerinin alışmasını beklerken odada hiç yatak olmadığını fark etti. Sedirler dizili odanın ortasındaki kocaman halıya baktı. Oda orta derecede büyüktü ancak sedirlerden dolayı küçülmüş gibiydi. Ne odası lan bu?
Bu durum onda küfretme duygusunu körüklerken derin bir nefes verip tam arkasını dönüyordu ki işittiği ayak sesleriyle bir sağına bir soluna baktı. Korkudan kalbi anında adranelin pompalarken gözleri odayı dört bir köşe taradı.
Korkudan yurkunamazken sedirlerin altındaki boşluğu ve onu örten örtü parçasıyla göz göze geldi. Zamanında küçükken bir fışki yedikten sonra anasından kaçmak için hep eski sedirlerin altına saklanırdı kardeşiyle, yine o anılar aklına gelirken anında koşarak kendini yere bıraktı.
Bir profosyonel olarak kendini yere bırakmasıyla yuvarlanıp sedirlerin altına daldı. Örtü kapanırken kapı açıldı. Saniyelik kurtulmasıyla derin derin nefeslerini verdi.
Birisi odaya yavaşça salınarak girmesiyle başını hafif yere eğerek örtünün ve yerin arasındaki o bir kaç santimlik aradan kimin geldiğine baktı. Şeref Yıldırım üzerindeki beyaz uzun, kefen gibi duran genellikle ve elimdeki seccade ile derin nefesler vererek odaya girmişti üstünede ışığı yakmasıyla Burak'ın eli anında ağızına gitti.
İçinden küfürler ederken bağırsaklarından derin derin guruldamalar peydahlandı. Biraz durulurken bir süre sesleri dinledi. Eli ağızında ses yapmamak için örütülüyken nefes alırken bile ses çıkarmamaya çalışıyordu. Gözleri kocaman etrafta dolanırken sedirin örtüsü yüzüne çarptı. Ardından gördüğü seccade örtüsünün ucuyla gözleri olduğundan daha da büyüdü.
Mal Furkan, dedi içinden. Herşeyi akıl etmişti ama adamın günah çıkarmak için kalkabileceği aklına gelememişti.
Herif girdiği odada yetmemiş gibi birde dibine kadar girip namaz kılacaktı. Burak başını zeminden ayırmadan sedirin altını izlemeye başladı. Ezan okumamıştı henüz. Sabah ezanı okunmadıysa kesin bu adam teheccüd namazı için buradaydı.
Şimdi teheccüd namazı da günahlarının affı için tövbe namazı kılındığından Burak düşündü. Şimdi bu adamın namazı da kıl kıl bitmez, dedi kendi kendine.
Başını çıkarıp bakamadığından divanın altında saklanmaya devam etti. Bir kaç saniye sonra örtü tekrar yüzüne vurmasıyla adamın yüzük ve serçe parmağını divanın örtüsünün altında yerde gördü. Bu onu daha da korkuturken adam secde'ye yatıp kalktı.
Burak derin derin nefesler vermeye çalışırken içinden küfür etti. Bu namazın da rekatı yoktu isteyen iki isteyen üç, dört belkide oniki kılardı. Gözlerini yumdu sıkıca.
Burak kendini kapının karşısındaki divanın altına attığı için tam Kıble tarafındaydı. Şeref Bey'de Kıbleye yani o divanın karşısında olduğu için neredeyse Burak ile yüz yüze geldiğinden habersizdi.
Karnında hissettiği dalgalanmayla eli anında poposuna gitti. "Sakın... " dedi kendi kendine. Gaz sıkışması yaşarken adam bir daha seccadeye uzandı. Şeref rükuda dururken Burak'ın bir eli aşağıyı diğer elini de ağızını tutuyordu.
Tekrar kalkıp tekrar eğilmesi ile adam gölgesi sürekli sedirin altını doldurup durdu. Bir süre sonra Burak'ın bağırsakları patlayacak hale gelirken adam namazını kıl kıl bitiremedi. Cebindeki telefon titrerken elini tam poposundan çekiyordu ki gelen ani gaz dalgasıyla tekrar orasına bastırdı. Yüzü kıpkırmızı vaziyette ağızındaki elini çekip cebine götürdü. Allah'tan sessizdeydi yoksa vay haline.
Eline alarak önce parlaklığın kısmış sonra ise açıp bakmıştı.
Nerde kaldın olm!
Tek elle ses çıkarmadan yazmaya koyuldu. O esnada Şeref namazı bitirmiş bir bir günahlarını sıralamaya başlamıştı. Her birinden af dilemeye başlamıştı.
İkizum koş yetuş, patladu patlicam.
Herif yanumda namaz kılayi.
Ne namazi ula?
Yanlış odaya girdum.
Heruf Teheccüd'e kalkmuş.
Ay ben senin yapacağın işi...
"Sen benim bütün günahlarımı bağışla Yarabbim. " dedi Şeref dua etmeye başlayarak.
Bağışlama yarabbim, dedi anında içinden Burak.
"Zamanında yediğim bütün haramları affet. " diyerek devam etti. "Zamanında Fatma'nın kardeşi ile fingirdeştiğim için affet. " demesiyle Burak eli ağızında yuhh, yaptı.
Fatma Hazal ile Hazan'ın anneleriydi.
"Gençtim, aklım ermezdi."
Siktur ordan, diyerek devam etti.
"Affet." diyerek daha bir çok günahı sıralamsıyla Burak her bir sözcükte şaşkınlıkla gözleri büyüdü. "Oha amına koyayım! " diye dudaklarını oynatarak konuştu. Herif Türkiye'yi elden geçirmiş bir de namaza kalkıp af diliyordu.
Boşa uğraşma ayyaş herif, dedi. Birde kumar oynamış daha ne boklar yedun Allah bilur, derken dışarıdan bir patırtı koptu.
Şeref'in durakladığını anladığı an sessizce beklemeye başladı. Eli tam poposundan çekiyordu ki gelen yine ani dalgayla vazgeçti.
Tam zamanını bulmuştu bağırsaklarının bozulması. Şeref ayaklanıp seccadeyi toplamasıyla köşesi sedirin altından kayıp gitti.
"Noluyor lan? " diye sorarak kapıya ilerlemiş tam kapıyı açmıştı ki Burak aniden gelen hapşuruk krizi ise önce hapşurmuş sonra ise bağırsaklarında ne kadar gaz varsa dışarı salmıştı. Aşağıdaki eli bile buna engel olamadan varını yoğunu ortaya koymuştu.
Şeref kapıdan dönerek sedirlere doğru döndü. "KİM VAR LAN ORDA! " diye gürlemesinin ardından koridordan bir ses daha geldi.
Burak yüzünü buruşturmuş nefes almaya çalışırken Furkan'ın, "Rabbin kim! " sorusunu duydu.
Şeref duraklayıp etrafına bakınırken Burak hafiften yer ile divanın arasındaki boşluktan bakmaya çalıştı.
"Bu kadar çabuk mu? " diye sordu Şeref şaşkınlıkla. "Tövbe estağfurullah, tövbe estağfurullah! "
Şeref koridora doğru ilerleyip diğer yöne dönmesiyle Bırak çıkardığı bunca sese gelmediği için içinden şükürler ede ede sürünerek çıktı divanın altından. Hızla kapıya doğru ilerleyip arkası dönük bir şekilde beyazlar içinde Şeref'i görmesiyle yutkundu. Adam da aynı kefen giymiş gibiydi.
Hızla diğer tarafa dönüp koridorun başındaki Furkan'ı görmesiyle kocaman gülümsedi. Şeref adım seslerini duyduğu an arkasını dönmesiyle tam da santimiyle birinin diğer koridora girdiğini gördü.
Hızla peşlerine sinirle vererek koridorda ki tekli sehpa çekmeceden silahını aldığı gibi o da peşlerine vererek koştu. Burak pencereden geçip merdivenden aşağı inmesiyle Furkan'da karşı tarafa geçmişti. Ancak pencereyi kapattığı an Şeref ile yüz yüze geldi. Gözleri kocaman olurken Şeref elindekimsilahı kenara bırakıp pencereyi yukarı doğru çekerken Furkan aşağı itmeye başladı.
Aralarındaki çekişme devam ederken Furkan kaşlarını kaldırıp cıklıyor başını iki yana sallarken Şeref manyakça gülümseyerek başını olumluca sallıyordu.
"Aç aç. " dedi.
"Açamam ula, ısrar etmeyus!"
Şeref'in kaşları çatıldı. "Aç dedum ulan saa! Aç! Evime izinsiz girenlerin sonu ölümdur. "
"Hadi ordan! " dedi Burak aşağıdan. "Ettiği günahları bir bir dinleyene kadar nevrim döndu. "
Koridorda bir çığlık sesi gelmesiyle Şeref arkasını döndü. Hazan çığlık atarak şaşkınlıkla babasına bakarken Furkan dikkati dağılan şerefsiz Şeref ile hızla aşağı indi. "Koş ikizum koş! " diyerek açılan pencere ile çığlık çığlığa hoplaya zıplaya koşmaya başaldılar.
Şeref silahı eline alarak ateşlemeye başaldı. Burak'ın ayağının dibinden kurşun sıyırmasıyla olduğu yerde zıpladı .
Duvara varmalarıyla Şeref kızına içeri girmesi için bağırarak pencerede ki merdivenlerden aşağı inip koşa koşa üstündeki erkekler için olan bembeyaz etekli gecelikle koşturdu.
Furkan duvara tırmanıp kardeşinin elini tutmasıyla Şeref silahını doğrulttu. "Yanarum yanarum, balımu göremduğume yanarum ulan! " demesiyle Furkan gördüğü görüntüye daha bağıramadan silah ateşlendi.
Burak önce şok dalgasıyla asılı kaldığı duvarda donup kalırken ikizine baktı. Yüzü kıpkırmızı acıdan damarları belirginleşirken, "Yanduuum laaaan! " diye bağırdı. Şeref onu tam götünden vurmuştu.
"Aaa! Götümm! " dedi.
Furkan kardeşini kendisine çekerken yol tarafında duvarın yüksekliği ile asfalta yapışarak düştüler. Furkan altında kaldığı ikizine karşı sızlanırken beli acımıştı. "Ne geldiyse başumuza senin şu götunden geldi ya zaten! "
🥀
Kaya odadan çıkmadan önce Ahu'nun üzerine eğilerek başına küçük bir buse kondurdu. Geri çekildiğinde uyuyan kadın hafif kıbırdayıp kızına doğru sarılmasıyla bu görüntü onu daha da gülümsetmişti.
Öperken bile dikkatliydi. Tüy gibi bir öpücük bıraktığı için saçlarına his etmemiş olabilirdi ancak en küçük bir temas da sıçrayarak uyanıyordu. Bu bile Kaya'nın boğazını düğüm düğüm ederken komidinin üstüne doğru eğilip aldığı telefonunu cebine atarak geriledi. Son olarak silahınıda beline taktığı gibi odadan ayrıldı.
Merdivenlerden aşağı inerken lacivert gömleğinin kol düğmelerini çözdü. Gömleğinin rengi gözlerini ön plana çıkarırken dirseklerine doğru katlamayı bitirdiğinde Ahmet'in koşa koşa yanına geldiğini gördü. Durakladığı an Kaya da merdiveni bitirmiş son basamağı inmişti.
Kaşını gözünü oynatıp başının salladı. "Hayırdır, yine ne bu telaş? "
Ahmet sağına soluna bakarak, "Abi haberi yayınlayanı buldum. " dedi.
Kaya'nın kaşları çatılırken iyice Ahmet'e doğru yaklaştı. "Kim? "
"Habercilerin arasındaki arkadaşlarla araştırdık. Özel numaradan arayarak başka bir telefondan gönderilmiş fotoğraflar. "
"Ee? "
Ahmet iki elini önünde birleştirerek, "Şöyleki, haberi yayınlatırırken önlemini almış ancak hastanenin kameralarını pek de hesaba katamamış. "
"Kim Ahmet! " dedi artık siniri daha da yükselirken.
O esnada Canan çıktığı odadan aşağı inceği esnada merdivenlerin başındaki ikiliyi görmesiyle en yakın olan merdivenlerin yanında duran tahta kolonun hemen arkasına sığındı. Gözleri etrafta gezinirken aşağı kulak verdi.
"Karıma ve kızıma asılsız iftiralar atanlar kim! " Sabah sabh öfkeden yüz ifadesinden yanı sıra sesi bile değişirken Ahmet aşağıda Canan yukarıda şekilde aynı anda yutkundular.
Ahmet tek bir isim verdi. "Canan Yılmaz. "
Kaya duyduğu isim ile şaşkınlıkla Ahmet'e bakarken iki eli sertçe yumruk oldu. Canan ise korkudan eli ağızna giderken nefesinin kesildiğini hissetmişti. Kaya dudaklarını sinirle aralayıp cevabını vereceği esnada kapı üst üste çaldı.
Dışarıdan, "KARAHANLILAR! " diye bağırış sesleri gelmesiyle ikisi aynı anda kapıya doğru ilerledi. Sertçe tuttuğu kolu açtığı gibi arabalarının, adamalrının yanındaki adamla göz göze geldi.
🥀
İNSTAGRAM: dilekkoc_pjm
WATTPAD: dilekkoc6789
KİTAPPAD: dilekkoc6789
VAVEYLA: dilekkoc6789
TİKTOK: gece0866
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.88k Okunma |
563 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |