13. Bölüm

12) - ༻BAZI KARARLAR CAN YAKAR... ༺

Grim_gece
dilekkoc6789

 

 

 

 

 

"Ne sen unuttun beni,

 

 

 

 

 

Ne ben vazgeçtin senden.

 

 

 

 

 

 

Ama öyle bir haldeyiz ki ne sen beni arıyorsun, ne de ben yaşıyorum seni... "

 

🥀

 

 

 

 

 

 

KOCAELİ

 

 

Ellisine merdiven dayamış adam bastonunu dayadığı duvardan alıp aslan simgesiyle işlenmiş tutma yerinden kavrayarak villanın geniş koridoruna girdi. Koridorda düz bir şekilde yürürken bir an'da aynalı dolabın yanında durakladı.

 

 

Hep yaptığı gibi yavaşça başını çevirdi ve omzunun üstünden bembeyaz olan sol gözüne baktı. Sertçe yutkundu. Geri önüne dönerek eğik olan başını büyük bir hırsla kaldırdı. Ondan gözünü alan adamı çok iyi tanıyordu ancak henüz ona zarar vermek gibi bir hamlede yapmıyordu. Sadece zaman diyor içindeki tüm öfke patlamasını tek bir günde çıkarmanın günlerini dakikalarını sayıyordu.

 

 

Normalde aynaya bakmadan duramayan adam kendine aynadan bakamaz hale gelmişti. Hep yaptığı gibi geçtiği koridorda yine omzunun üstünden kendine bakmıştı. Hazırlanırken bile yüzüne bakamazdı. Onun için güzellik sınırları çok üst düzeydeyken yüzünün bu halde olması onu aynalardan uzaklaştırıyordu.

 

 

Gözünden dolayı sevdiği tek olanak ona bakarken herkesin korkmasıydı. Gözünden dolayı korkunç olduğunu biliyordu ve bu insanları içten içe tedirgin ediyor onları korkutuyordu.

 

 

Dudakları tehlikeli bir edayla kıvrılmasıyla önüne dönerek başını yavaşça iki yana sallaya sallaya koridorda yürümeye devam etmişti. Bir süre sonra siyah mat bir kapının önüne gelmesiyle çalmadan açtı. İçeri doğru adımlamasıyla gördüğü görüntüyle sıkkın bir nefes verdi.

 

 

"Daha bir hafta önce masadan kalkmış birine göre toparlanmak için fazla hızlı değil mi? "

 

 

Odanın ortasında boy aynasının karşısında gri takımının kıravatını düzelten adama baktı. Hemen arkasında olduğu için kendini de yanında aynadan görünüyordu ve bu onu rahatsız ettiği için fazla aynaya bakmadan adamın arkasında ona sorular sorarak anlamaya çalışıyordu.

 

 

Kıravatını düzelten adam kendine son kez bakarak yavaşça arkasındaki bunamaya başlayan adama doğru döndü. Kehribar gözleri karşısındaki bir gözü beyaz diğeri gri olan adamın gözlerini buldu. "Yapmam gereken onca şey, almam gereken onca intikam ve can varken mi? "

 

 

Yaşlanmaya yüz tutmuş adam kaşlarını kaldırarak ona bir kaç adım attı. "Bekleyebilir diye düşünüyorum? "

 

 

"Yanlış düşünmüşsün. " dedi beklemeden. Yaraları henüz tazeydi, en küçük bir darbede dikişleri patlardı. Yeni yeni ölümden kurtulmasına rağmen gözlerindeki o vazgeçmeyen ifadeyle başını dikleştirdi. Henüz yapması gerekenler vardı.

 

 

"Farkında mısın bilmiyorum ama... " diyerek bastonuyla bir kaç adım daha attı. "Kalbinden ve karın boşluğundan vuruldun. " Gözlerini yavaşça kıstı. "Bilmem anlatabiliyor muyum? "

 

 

Karşısındaki bastonlu adama hafif sırıtarak baktı. "Sadece," diyerek ellerini rahat bir şekilde ceplerine yerleştirdi. "Beni zaten kalbimden vurmuş bir kadın ek olarak bir silahla vurdu. O kadar. "

 

 

Bu tavrı bastonlu adamı güldürürken başını iki yana salladı. "Ölümden dönmüş birine göre fazla cüretkar."

 

 

Adamın kehribar gözleri bir an karardı. Sarı gözlerindeki göz bebekleri büyümesiyle yavaşça yerini siyaha devretti. "Bulmam gereken bir kadın var ve ben daha bir kaç dakika önce onun nerede olduğunu öğrendim. " Öğrendiği bu yer içindeki öfkeyi harlamış ve anında yataktan kaldırmıştı.

 

 

"Yanlış yoldasın. " dedi bastonlu adam da. Dudaklarındaki tebessüm kaybolmuş yerini büyük bir ciddiyet yer almıştı. O kötü biriydi. Kadın erkek fark etmeksizin hiç kimseye acımazdı ancak bu adamın yaptıklarını onaylamıyordu. "Seninle evli olmayan, yıllardır başkasının çocuğunu seninmiş gibi gösterip büyütmüş bir kadının peşine düşmen seni aciz yapar. "

 

 

Çolak duyduğu sözlerle boynunu, gözleri bir kaç saniyeliğine yumarak yana yatırdı. "O benim karım! " dedi hiddetle. Cebinden çıkardığı eliyle kendini gösterdi. "Benim! "

 

 

Bastonlu adam artık bıkmışçasına nefesini verirken, "Senin olmadan önce çoktan birinin olmuş zaten. Görmüyor musun, onun meyvesini korumak için sana bile yalan söylemiş. Bunu anlamamak için aptal olmak gerekir. "

 

 

Acımadan sarf ettiği sözlerine karşı dişlerini sıkıca birbirine kenetledi. Bir eli yumruk olurken bir süre tekrar gözlerini yumdu. Kendine hakim olmalıydı yoksa ek olarak birde amca katili olacaktı. Adam kehribar gözlerini geri açtığında yaşlı adam gözlerinden geçen binbir tane duyguyu sadece izledi.

 

 

"Ne olursa olsun. " diyerek fısıldadı. "O benim! "

 

 

Yakıcı kehribar gözlerini beyaz gözünden ayırmadı. "Sen kimin tarafındasın! " diye hiddetle sordu. Bu soru yaşlı adamı sinir ederken aynı zaman'da güldürdü. "Yanımda olacaksan ol, olmayacaksan işime karışma amca. "

 

 

Bastonlu adam derin bir nefes verirken, "Yanında olmasaydım seni o malikaneden kanlar içinde çıkarmazdım." dedi. "Aksine" diyerek korkutucu bir edayla baktı. Bastonu yerden havalanırken tek birini hedef alıp işaret etti. "Şirketine yardım etmediğim gibi seni de ölüme sürükler ebediyen kurtulurdum."

 

 

KAÇIŞ GECESİ...

 

 

 

 

 

 

•İstanbul... •

 

... 

 

 

Yerde kanlar içinde yatan adam acıyla inledi. Dayanacak gücü kalmamıştı. Göğsünde ve karnında inanılmaz yanma hissi ve çektiği acı varken üstüne bir de Mira'nın malikaneden kaçmayı başarmasından korkuyordu.

 

 

Elleri zemini yavaş yavaş keşfe çıkmışken gözünden bir damla yaş aktı. O bir damla yaş kehribar gözlerinde biriken acı ve korkuydu. İçinden binlerce yemin ederken karşısında bir kol kadar uzunlukta olan mesafedeki telefonuyla bakışıyordu. Mira gideli dakikalar olmuştu.

 

 

Eli zeminde yavaş yavaş haraket ederken gözleri doldukça doldu. Önü buğulanırken sinirden gözlerini sımsıkı kapatıp açarak göz yaşlarının boşalmasına sebeb oldu. Bu hayatta en nefret ettiği şeylerden biri de buydu; göz yaşlarından dolayı önünü görememek.

 

 

Oysa Mira onun yüzünden çoğu kez gözyaşlarından önünü göremezdi.

 

 

Mira'ya gösterdiği belgelerden sonra ona vururken telefonda yeri boylamıştı. Şuanlık onun tek kurtuluşu bu telefondu. Eli yavaş yavaş zeminde bir yılan gibi sürünürken her hareketi canını yaktı. Yüz üstü bir şekilde yattığı için yaraları baskı görüyordu. Bu onun daha da acı çekmesini sağlamıştı.

 

 

Eli sonunda telefona vardığında zorda olsa avucuna aldığı telefonu canı yanma pahasına kendine doğru çekti. Acıyla haykırırken onu kimsenin duymadığını biliyordu. Mira ile başbaşa kaldıkları zaman için bu odaya ses yalıtımı yaptırmıştı ancak şuan yaptırdığı için kendine lanetler ediyordu.

 

 

Telefonu çevirerek kırık yüzüne rağmen açılan ekranda tek bir isim girdi; Selvari.

 

 

Zar zor gözleri açılıp kapanırken telefon işaretine basarak onu aradı. Bir kaç çalıştan sonra telefon meşgule atılmasıyla ağlayacaktı. Acıdan nefesi kesilirken tekrar aradı. Telefon bir daha meşgule atmasıyla yılmadı ve bir daha aradı. En son açılmasıyla hoparlörden yaşlı adamın sert sesi duydu.

 

 

"Ne var! Zart zurt aramaya başladın gene? Yoksa özür mü dilemeye karar verdin? "

 

 

Çolak acı ve sinirle dişlerini sıkarak, "Ölüyorum! " dedi. Hala yerde yüz üstü yatıyordu. Yanağına doğru gelen kan gölünü his ettikçe daha da öfkeleniyordu. Çok kan kaybetmişti ve her an bilincini kaybedebilir kimse onu bulamadan öteki tarafı boylayabilirdi.

 

 

"Yaşlı olan benim sana noluyor? "

 

 

Zar zor aldığı nefeslerle, "Bırak alay etmeyi. " diyerek inledi. "Yaralıyım... " diye fısıldadı. "Çok az zamanım kaldı... "

 

 

Fısıldamıştı ancak telefon yüzünün dibinde olduğu için Selvari herşeyi kaşları çatık şekilde duymuştu. Oturduğu kahverengi ahşap masasından bir hışınla kalkarak, "Nerdesin sen! " diye sordu.

 

 

Çolak son nefeslerini verirken, "Polisi ara amca... Yoksa o gidicek. Kendin gelmeden önce... " dedi ancak dudaklarının arasından sızan kanla boğulurcasına öksürdü. "Acele et bunak, çünkü yeğenin ölümün kıyısında ve ben ölümden çok korkarım... " Büyük bir karanlığın ortasına sürüklenmesiyle kendi kanından oluşan küçük gölette, kendi kanıyla boğularak bayılmıştı.

 

 

Karşı taraftan ses kesilmesiyle amcası Selvari kulağındaki telefonu çekerek yüzüne baktı. Bakışları büyük bir öfkeyle kararırken hızla bastonunu kaptığı gibi çalışma odasından çıktı. Kapıdaki adamlara bir baş işareti vererek, "Çabuk bütün adamları topla, Çolak'a gidiyoruz! " dedi.

 

 

Bir kaç işini halederek hızla onun için hazırlanan arabaya binmiş adamına polisi aramasını emretmişti. Adamlarıyla yola çıktığı gibi zaten yakın olan malikanenin arka tarafını sararak daha öncesinde acil durumlar için yapılmış alt geçiti açmışlardı. Selvari bir kaç adamıyla demir merdivenlerden önce inmiş duvarları aşmış sonra ise yukarı çıkarak içerdeki adamlar sayesinde içeri girmişti.

 

 

Hızla malikanenin içine girerek odaları arattı. Bu eve çok gelmediği için hangi odada kaldığını bile bilmiyordu. Adamlar didik didik odayı ararken gelen telsizle kilitli odanın önüne gelmişti. Dışarıdan gelen siren sesleriyle yanındaki adama döndü. "Çolak'ı buradan çıkarana kadar onları oyala. "

 

 

Kilitli olan kapıyı bir kaç defa zorlayarak açmayı denedi. Fazla vakti olmadığı için kapıya eliyle vurarak adamına küçük bir baş işareti verdi. Bir kaç adım arkaya doğru gitmesiyle iri yarı bir koruma önüne geçip belindeki silahı çıkardı. Bir kolunu yüzüne örterek diğeriyle kapı koluna ateşledi. Kendini otomotik bırakan kapıyla adamın savurduğu tekme bir olurken içeri daldılar.

 

 

Selvari yeğeninin kanlar içinde yattığını görmesiyle bir an şokla ne yapacağını bilemedi. Dışarıdan gelen polis duyurularıyla bakışlarını zor bela yeğeninden ayırıp odayı taradı. Yatağın üstündeki bir etek ve yerdeki kanlı botları görmesiyle kaşları çatıldı. Kimin tarafından yapıldığı az çok belliydi aslında. Değil mi?

 

 

Selvari başını hafifçe aşağı yukarı sallarken arkasındaki üç korumasına baktı. "Siz ikiniz, Çolak'ı alın. " diyerek emretti. Diğer üçüncüye baktı. "Sende kadının kanlı kıyafetlerini al. Odayı toparla delil bırakma sadece kan dolu yere karışma. " demesiyle Çolak'ı kucaklayan adamlarla yine yer altında yapılmış alt geçitle beraber dışarı çıkmıştı.

 

 

Çolak'ı kanlı haliyle arka koltuğa yatırmalarıyla bir süre açık kapıdan baygın yeğenini izledi. "Dişli bir kadına zorla sahip olmayı dilersen böyle boku yersin işte it oğlu it! " diye kızarak bastonunu hafif kaldırmış karnındaki yaraya vurmuştu. Çolak acıdan yüzü vuruşup kaşları çatılırken Selvari adamlarına emir verdi.

 

 

Arabalar aldıkları adamla malikaneden uzaklaşırken gelen telefonu açarak kulağına dayadı. "Patron, polisler içeriye girdi. Ama hemen arkalarından elliye yakın araba dayandı kapıya. Kim olduğu belli değil ancak şuan polislerle konuşıyorlar. "

 

 

"Yakınlar mı? "

 

 

"Bilmiyorum sadece konuşuyorlar. "

 

 

Selvari çatılan kaşlarıyla dişlerini sertçe sıktı. Kim olursa olsun Çolak'tan nefret de etse o onun kanıydı. Bunu bir kadın bile yapmış olsa acımazdı. Polisleri aramasının sebebini biliyordu. Sahip olmaya çalıştığı kadının, Ahu'nun kaçamayacak yeri kalamadan en azından Çolak iyileşene kadar yakalanması içindi.

 

 

Ancak Ahu çoktan izini kaybetmişti. Adamlar kameraları bozup devredışı bıraktıkları için nerden kaçıp hangi yöne saptığını bile bulamamışlardı. "Polisler artık bir işimize yaramaz. O gelenlerde kimmiş öğren. " Tam kapatacaktı ki aklına gelenlerle duruldu. "Hatta onlara küçük bir süpriz yap. O adamlar elliye yakın adamla geldiklerine göre boş değiller."

 

 

Telefonu kapatarak başını arkasındaki koltuğa yaslandı. Karşısında baygın kanlar içindeki yeğenine baktı. "Baban gibi iyi bir insandan çıkamayacak kadar şeytansın. " Başını yavaşça salladı. "Anan olacak o kadında çok iyiydi, taa ki benimle tanışana kadar... "

 

...

 

 

"Acele ediyorsun. " dedi Selvari karşısında bir dakika bile gözlerini ayrımadığı yeğenine.

 

 

"Çok bile bekledim. "

 

 

"Zararlı çıkarsın. " dedi bastıra bastıra bu sefer.

 

 

"Sadece sen değil, beyninde yaşlanmış. Bazı şeyleri belliki idrak edemiyorsun artık."

 

 

Selvari duyduğu sözlerle dişlerini sertçe sıktı. "Sen vurulduktan sonra Kaya denen herif malikaneye giriş yapmış. Ertesi günü de bütün evlerimizi, depolarımızı ve mekanlarımızı basmış, neden?! " diye sordu sinirle. Detaylı bir araştırmayla az çok birşeyler öğrenmişti. Çolak ise daha yeni ameliyattan çıktıktan sonra üstü kapalı ona anlattıklarıyla bazı şeyleri yerine oturtmuştu.

 

 

Çolak cebinden çıkardığı eliyle işaret parmağını amcasına doğrulttu. "Sakın o cümleni tamamlama! " diyerek tehtid etti.

 

 

Selvari onu küçümseyerek dudağının bir köşesi tembelce kıvrıldı. Beyaz gözünü örtüp diğer gözünü gösterdi. "Cevaplarsam diğerinide sen mi alırsın? "

 

 

"Gerekirse! "

 

 

"Acizsin Karavir." dedi acımadan. "Ben, " diyerek kendini gösterdi. "Kimseye acımayan ben, o kadına değil sana acıdım. "

 

 

Çolak siniri bozulmuş gibi kahkaha atarken Selvari ciddiyetle baktı ona. "O kadını taktir ediyorum. "

 

 

"Kes artık! "

 

 

"Bu sana son yardım edişimdi Çolak. Şimdi siktir git önce kardeşini ara! Hangi cehennemde bilmiyorum ama ne adamlarına ne de ona ulaşabiliyorum! "

 

 

"O korkakla işim olmaz! " diyerek geri arkasını dönerek aynaya bakındı.

 

 

Selvari sıkkın bir nefes verdi. "Bir insanda hiç mi merak duygusu olmaz, kanın lan o senin! "

 

 

"Babam da kanımdı. " diyerek tekrar amcasına döndü. "Ama bak, şimdi bir mezarı bile yok. Kimsesizlerde. "

 

 

Selvari ona düz bir şekilde bakmaya devam etti. "Sana hiç mi bişey öğretemedim, dışarıya acımasız kendi ailene merhamet edecektin! "

 

 

"Babam eğer işlerime karışmasaydı öyle olacaktı zaten. Sakın bana onu savunma! "

 

 

"O kadına sahip olmaya çalıştıkça kocası... "

 

 

"KAPA ÇENENİ! " diye öyle bir haykırdı ki, haykırmanın şiddeti tüm vücuduna yayılmış dikişlerini sızlatmıştı.

 

 

"Ne yaparsan yap Karavir. Ama bu ilk o adamın olduğu ve ondan bir çocuğu olduğu gerçeğini asla değiştirmiyor. " demesiyle arkasına döndü ve kapıya doğru ilerledi. Durarak son sözlerini de söylemeden edemedi. "Yakında eline beyaz güllü bir davetiye alırsan ne kadar haklı olduğumu anlarsın, ona göre at adımlarını. Çünkü bir insanın kalbinin yarısı nerdeyse karşısına kim çıkarsa çıksın ne kadar acı çekerse çeksin onu bir şekilde bulur. "

 

 

Açık kapıdan çıkmasıyla arkasında hzılı hızlı nefesler alarak gözleri kararan bir adam bıraktığını duyduğu kırılma seslerine kadar anlamamıştı. Sinirden dövecek kimse olmadığından odayı birbirine katarak sinir krizi geçiriyordu. Herşeyi birbirine katark bişeylerden sinirini çıkarmaya o kadar odaklıydı ki gözleri hiçbişey görmüyordu.

 

 

Patlayan dikişleriyle üstü kan olurken içeri giren hemşire korkudan geri çıkmış onun yerine Selvari'nin tuttuğu bir erkek doktor gelmişti. Öfkeden o kadar hızlı nefes alıyordu ki hala bişeyleri kırıp dökme arzusuyla yanıp tutuşuyordu.

 

 

Çünkü düşüncesi bile o ikisini öldürme arzusuyla dolduruyordu.

 

 

Ama önceliği Ahuzar'dı.

 

 

Eğer Ahu'ya zarar vermek istiyorsa önceliği Ahuzar'dı. Çünkü bütün yollar ilk okları zaafı yani kızını gösteriyordu.

 

 

Bakalım onu elinden aldıktan sonra neler yapacaktı...

 

🥀

 

 

 

 

 

 

KARADENİZ

RİZE

 

 

"Karıma ve kızıma asılsız iftiralar atanlar kim Ahmet! " Sabah sabah öfkeden yüz ifadesinden yanı sıra sesi bile değişirken Ahmet aşağıda Canan yukarıda şekilde aynı anda yutkundular.

 

 

Kaya'nın ciddi sert bakışlarına karşı Ahmet daha çok hazır ola geçerek önünü ilikledi. Ardında başını kaldırarak havaya diktiği çenesi ile tek bir isim verdi. "Canan Yılmaz. "

 

 

Kaya duyduğu isim ile şaşkınlıkla Ahmet'e bakarken iki eli sertçe yumruk oldu. Canan ise korkudan eli ağızına giderken nefesinin kesildiğini hissetmişti. İşi bitmişti. Kahretsin ki kimse bilmeyecekti. Telefondan bulucaklarını akıl edip hastanenin dışındaki kameraları akıl edememişti. Eli ağızında gözleri dolarken aşağıda kaskatı kesilmiş adamı izlemeye devam etti. Ancak yakalanma korkusu ile nefes bile almazken yüzünün sadece sağ bölümünü ortaya çıkarmıştı.

 

 

Kaya sinirden sağ gözünün seğirdiğini his ederken önce yutkundu hemen ardından tam dudaklarını sinirle aralayıp cevabını vereceği esnada kapı üst üste çaldı.

 

 

Bu ismi beklemediği her halinden belliydi. Daha çok masadan birinin görüp altındaki koltuğu çekmek için böyle bişey yaptığını sanarken ters köşe olmuştu. Aileden biriydi. Ve o kişi ile hiçbir alakası yoktu.

 

 

Dışarıdan, "KARAHANLILAR! " diye bağırış sesleri gelmesiyle ikisi aynı anda kapıya doğru ilerledi. Sertçe tuttuğu kolu açtığı gibi arabalarının, adamlarının yanındaki adamla göz göze geldi.

 

 

Konağın demir kapıları sonuna kadar açılmıştı. Adamlar ip gibi sağ da ve solda dizili iken geri kalan adamlar arabaların yanındaki adamlara geçiş izni vermeden tam da Kaya'nın açtığı kapının önünü kapatmışlarıdı.

 

 

Çelik'i tuttukları depoya gitmek için adamlara haber vermişti. O yüzden hem arabalar hazırlanmış hemde kapılar ardına kadar açılmıştı. Gelen kişide açık gördüğü kapıdan utanmadan içeri girmişti belliki.

 

 

Kaya açtığı kapıdan ağır adımlarla çıkarken Ahmet hemen bir adım arkasındaydı. Kapının önüne etten duvar örmüş adamlar ikiye yarılırken tam ortalarından geçti. Meydana çıkarken çatık kaşları ile aramanın yanından ayrılan adama baktı.

 

 

İkiside birbirlerine karşı ölümcül bakışlar atarken karşısındaki adam siyah güneş gözlüklerini yavaşça çıkardı. Katlayıp siyah paltosunun iç cebine atarken gözlerini bir saniye bile karşısında dağ gibi duran adamdan çekmemişti. "Mavi? " dedi sorarcasına.

 

 

Daha sonra güldü. Yanlış renk söylediği için parmağını kaldırıp, "Lacivert." diyerek düzeltti. Başını yavaş yavaş sallayarak iki elini de havalandırdı. "Nasılsun komşu? "

 

 

Kaya hala aynı şekilde durarak karşısındaki adama baktı. "Hayırdır Yıldırım? Mekan basar gibi destursuz girmişsin?" diye sordu sertçe. "Seni buraya çeken ne?"

 

 

Karşısındaki adam yine güldü. Şu ailede bir Kaya'yı sever bir ona saygı duyardı. Nedendi bilinmez ama adam önünde çatık kaşları ile dururken bile o eğlenirdi.

 

 

Evet, gelen kişi karşı konağın sahibi, Şeref Yıldırım'dı.

 

 

"Estağfurullah." dedi gıdığını ortaya sererek. "Bilirsun Karahanlu, seni severum. "

 

 

Ahmet, Kaya'nın hemen arkasında bir kaç adım daha atarak yaklaştı. Bir eli kemerinde her an herşey olabilir gibi tetikteydi.

 

 

Kaya tavrını bozmadan başını yavaşça dikleştirdi. "Ne için burdasın? " diye sorarken Ahu dışarıdan duyduğu bağırış sesi ile cama çıkmış aşağıya bakıyordu. Evin geri kalan üyeleri de tek tek dışarı çıkarken olmayan kişiler yangazlar, Murat ve anında odasına kitlenen Canan'dı.

 

 

Şeref'in bakışları değişirken gözleri bir anlığına cama çıkmış kollarını birbirine bağlayarak ne olduğuna bakan kadına gitmişti. Ahu anlamak ister gibi etrafa bakarken Şeref'in dudaklarında bir gülümseme peydahlandı. "Doğruymuş. Bakıyorum da Karahanlı'larun gelinu geri dönmuş. "

 

 

Ayşe çıktığı konak kapısından yeleğiyle sağını solunu örtüp başını omzuna doğru eğdi. Gözlerini kısarak yukarı kata bakan adama baktı.

 

 

Şeref'in sözleri ve bakışları ile Kaya'nın da bir kaç saniyeliğine bakışları camdaki kadına gitmişti. Ahu'nun kaşları çatılırken Kaya hırsla önüne dönüp karşısındaki adamın yakalarına tek eli ile yapıştı. "Çek o gözlerini lan karımdan! " diye dişlerinin arasından hırsla konuştu. Şeref zevk alır gibi iki elini birden havalandırdı.

 

 

"Amacım farklu Demir. Rahat ol, kaç yaşunda herifum." desede Kaya ona öfkeden parlayan gözlerle bakmaya devam etmişti.

 

 

Kaya, Şeref'e sanki ben seni tanımıyorum bakışını atıp yakasındaki elini yavaşça çekti. Başını yavaş yavaş sallarken Şeref sol elinin tersiyle yakasını çırpıp geriye yatırmış olduğu hafif gri saçlarının üstünden geçti.

 

 

"Her neyse." dedi zevkle. "Konumuza dönelum. " demesyle Ahmet ayar olmuşçasına baktı karşısındaki herife.

 

 

"Zahmet olacak. " diye fısıldadı.

 

 

Şeref'in gözleri bir kaç saliseliğine Ahmet'i bulurken dudağının bir köşesi havalandı. "Şimdiden söyliyeyim mutlu bir haber vermeyeceğum." demesiyle Asiye Hanım'ın eli kalbine gitti. Osman Bey ise ağır adımlarla ilerleyip hemen oğlunun yanında durmuştu.

 

 

"Kuru sıkılaru bırakasun Yıldırum." dedi uğraşmak istemez bir sesle. "De ne deyeceksen, sonra bas git. " diyerek başı ile dış kapıyı işaret etti.

 

 

Şeref yine güldü. "Aile fertlerunuzden kimler eksuk Osman bir sayıver bakayum." Eğlenen sesi ile Osman ve Kaya aynı anda konağa doğru döndü. Başlarını çevirmiş herkesi göz kontağından geçirirken Şeref kahkaha attı.

 

 

"Valla ne ailesinuz ya, buraya her gelduğum da güleyim. "

 

 

"Açuk açuk söylesene ne söyleyeceksen! Ne diye gereysun bizi! " Ayşe'nin çıkışıyla Şeref'in gri kaşları kalktı.

 

 

"Söyleyeceğum söyleyeceğum da bakalum? Kısmet. " Şeref'in gıcık tavrıyla Ahmet kısa ters bir bakış atıp aile fertlerine döndü. Tam o esnada Kemal Karahanlı konağa giriş yaptı. İçerideki arabalarla çarpmamak için ani fren yapıp son dakika da virajda durmuş uzakta olan yeğenine, Kaya'ya bakmıştı. El işareti verip ne olduğunu sorarken emniyet kemerini açıp yanındaki Nazlı nineye, annesine kısa bir an bişeyler diyip arabadan inmişti.

 

 

Üzerindeki dirseklerine kadar katlı olan açık mavi gömleği ve siyah pantolonu ile ilerleyerek Şeref'e baktı. "Hayurdur? Ne işin var senin burda? "

 

Şeref gelen adama dönerek kollarını açtı. "Vaaay! " dedi uzunca. "Gardeşum gelmuş."

 

 

Kemal ters bir ifadeyle elini savurdu. "Sikturtme gardeşunu! Ne işin var diyim saa! "

 

 

Kaya kafasında bütün herkesi saymış ardından annesine dönerek, "O Canan nerde? " diye sordu sinirli sesiyle. Cemile hemen ablasının arkasından çıkıp heyecanla onu soran Kaya'ya bakmıştı. Cananı sorması içinde küçük bir heyecan kopartırken adamın bakışlarından ölüm akıyordu.

 

 

"Odasun da oğlum. "

 

 

Kaya başını tehditvari bir biçimde salladı. "Burda yani? "

 

 

"Hee." dedi Cemile hala aynı şekilde sevinirken. "Burda niye ki? "

 

 

Kaya aynı şekilde başını sallayıp, "Odasından çıkmasın onunla ayrı görüşücem! " demesiyle Cemile sevinçten havalara uçacaktı.

 

 

"Duydun mu beni Teyze! " diye gürlemesiyle herkes Kaya'ya tuhaf tuhaf bakarken Cemile tırssada Canan'ı korumak için çıkmamasını söylüyormuş olarak algılamıştı. Hemen başının sallamış, "Tamam oğlum. Nasıl istersen. " demişti.

 

 

Kaya aldığı cevapla annesine döndü. Murat'ı dün tuttuğu eve götürdüğü için iki seçeneği kalmıştı burada olmayan. "Yangazlar nerde? "

 

 

Asiye Hanım tereddütle baktı bir eli ile yukarıyı gösterdi. Şeref hala pis pis gülüp başını sallarken Kaya'nın her bir adımını izliyordu. "Yukarudaydular oğlum. "

 

 

Kaya hızla yanlarından ayrılıp konaktan içeri girerken merdivenlere yönelmişti. Hızlı hızlı, üçerli beşeli çıktığı medivenlerle yangazların odasına giderek kapıyı tekte çalmadan daldı. Boş oda ile gözlerini yumarken Burak'ın odasından çıkıp hemen yanındaki Furkan'ın odasına daldı. Onu da boş görmesiyle arkasını dönmüştü ki gördüğü kadınla durakladı.

 

 

Ahu açık mavi bakışları ile ne olduğunu anlamak ister gibi adama bakıyordu. Üzerine giymiş olduğu gri boğazlı kazağı ve hemen altında kazağın eteklerini sokmuş olduğu beyaz, siyah çizgileri olan A kesim eteği ile Kaya yutkundu. Ayak bileklerinin üzerinde olan eteği ve beyaz sporlarıyla derin nefesini verdi.

 

 

Eskisi gibiydi.

 

 

Eskiden olduğu gibiydi.

 

 

Uzun saçları salık bir tarafı kulağının arkasındaydı. "Ahu? "

 

 

Ahu bişey diyemeden yutkunurken bir eli ile dışarıyı işaret etmek için havalanmıştı. Gözlerini kaçırırken ona doğru yaklaşan adamla sıcak basmıştı. "Şey, " dedi tekrar yutkunurken. "Ben, sesler duydum ama... " dibine kadar giren adamla bişey diyemeden bir iki adım geri çıktı.

 

 

Kaya'nın bir eli havalanırken izlendiklerinden ikisinin de haberi yoktu. Canan açtığı odanın kapısından gizli gizli başını uzatmış karşı karşıya kalan ikiliyi acı çekerek izliyordu.

 

 

Ahu'nun yanağını büyük eli ile kavramasıyla kadın olduğu yerde irkildi. "Benim küçük bir işim var. " diyerek fısıldadı sakince. "Ben gelene kadar şimdilik odadan çıkma olur mu? "

 

 

Ahu anlamazca bakışlarını kaldırırken karşısındaki adamın onu kimden korumaya çalıştığını düşündü. Çünkü biliyordu, bilmek istemesede biliyordu. Kaya ondan bişey yapmamasını istiyorsa altında kesin bişey vardı. Ve şimdi ondan odadan çıkmamasını istiyordu. Evde neler oluyordu?

 

 

Kaya elini çekip kadının çizik olan sol yanağına baktı. Öpmek istedi ama kadının korkacağından korkutuğu için sadece yutkunmakla kaldı. Onun yerine bombeli olan sol elini kavrayıp ters çevirerek sırtına öpücük kondurmuştu. Kadın şaşkınca ona bakarken Kaya hızla bişey demesin diye yanından geçip hızla aşağı inmişti. Elini öptüğü için kızıp, kalbini kırıcak bişey demesinden bir anlık da olsa korkmuştu.

 

 

Ahu hemen arkasında bir süre gidişini izlemiş ardından derin bir nefes vererek odasına doğru ilerlemişti. Arkasında onu izleyen diğer kadını fark etmeden uyuyan kızının yanına gitmişti.

 

 

Kaya tekrar konaktan çıktığı gibi belindeki silahını çekip tekte horozunu indirdiği gibi yakasına yapıştığı adamın alnına yaslanmıştı. "Nerde lan kardeşlerim! "

 

 

Kemal Karahanlı'nın eli belindeki silaha giderken Şeref'in bütün adamları çekilen silahlarla silahlarına davranmıştı. Karahanlı Konağının çevresinde bulunan bütün adamlar da silahlarını çekerken Ayşe yavaş adımlarla Asiye Hanım'ı korumak için önüne geçmişti. Osman Bey kaşaları çatık bir şekilde sinirden çenesi seğiren oğluna bakarken Kemal gür sesiyle bağırdı.

 

 

"Kırka on adamla gelmek de anca senin gibi bir enayiye yakışur ha Yıldırum! " dedi silahını en yakınındaki adama tutarken.

 

 

"Konuş lan! " dedi Kaya silahı biraz daha bastırarak. Şeref yine salak salak gülmeye başlamasıyla Ahmet, Şeref'in kemerinde ki eline silah tutup her adımını takip ediyordu.

 

 

Şeref'in gülen yüzü bir an'da ciddileşmesiyle karşısındaki adamın koyu lacivertlerine baktı. "Size söylemiştim. " dedi. "Yangazlarınızı kızlarımdan uzak tutacaksınuz demiştum!"

 

 

Adamın bastıra bastıra kurduğu cümelelerle Kaya ve Kemal göz göze gelirken Osman Bey gözlerini yummuştu. Yine mi?

 

 

"Sözde baban kefuldu. " dedi yine gülerek. "Evime kadar girmişlerdu ha bu sefer. "

 

 

Ayşe korkarak başına silah dayanan herife bakarken Asiye Hanım önündeki, onu korumak için kendini siper eden kadını hafif yana çekerek bir kaç adım öne çıktı. "Oğullarum nerde?" Korkuyla sorduğu soru ile gözleri dolmuştu.

 

 

Şeref'in gülen yüzü tekrar ciddiyete bürünürken Osman Bey'e düşmanca baktı. "Hestahanede!" diyerek ciddi yüz ifadesine rağmen dalga geçmesiyle Kaya dişlerini sıktı.

 

 

Asiye Hanım eli kalbinde, "Hii!" derken Ayşe'nin eli dudaklarına örtülmüştü.

 

 

"Hangi hastane'de?" diye sordu Kaya değişen ses tonu ile. Sinirlendiği zaman sesi daha çok kalınlaşıyor gözlerinin karanlığı biraz daha artarak parlıyordu.

 

 

Şeref tekrar bakışlarını karşısındaki adama çevirip, "En yakun hastane." demesiyle Kaya elindeki silahın kabzasını hızla ters çevirip admın başına geçirdi. Bayılan adamla silahını beline takarken Ahmet silahlarının tetiklerine davranan adamlara, "Şşt şşt şt! " diyerek hem dikkat çekmiş hemde olası bir kazayı önlemişti. Elleri havada bir şekilde, "İndirin silahlarınızı! Alın patronunuzu gidin burdan! "

 

 

Adamlar bir süre karşı tarafın silahlı adamların bakarken Osman Bey ciddiyetle, "İndirun silahlaru! " emri ile hepsi aynı anda indirmişti.

 

 

Adamlar Şeref'i sırtlayıp arabaya taşırlarken Nazlı nine biraz daha kalamayıp bunaldığı arabadan çıkarak yavaşça elindeki bastonu ile ilerlemişti.

 

 

Kemal silahını indirmiş, "Allahıma kitabıma vuracam bu sefer o iki hıyarı! " demesi ile arkasında duyduğu kapanan kapı sesiyle dönerek annesinin indiğini gördü. "Ana ne edeysun! Bekleyeydun ya ben indirurdum senu? "

 

 

Nezlı nine yavaş yavaş yaklaşarak oğluna elini savuşturdu. "Aman, iyiyum ben! " diyerek başını kaldırdı ve gördüğü kadınla şaşkınca olduğu yerde durmuştu.

 

 

Asiye Hanım hızla kocasına ilerlerken Ayşe eli dudaklarında hala şaşkınca bakınıyoedu.

 

 

Kaya babasına yaklaşarak, "Neneme bişey çaktırmayın. " demesiyle Osman Bey'in annesini izleyen bakışları oğluna döndü.

 

 

"Çaktırmamuza gerek kalmadu, dikkati zaten dağıldu. " demesiyle Kaya nenesine doğru döndü. Nazlı nine olduğu yerde yürümeyi bırakmış üzerindeki siyah şalın bile düşmesine izin vererek konağın yukarı katındaki kadına bakıyordu. Ahu'yu görmüştü.

 

 

Nazlı Nine yerinde sendelerken Kemal annesinin kolundan kavrayarak tuttu. "Ana noli? İyi misun?" diye sorarak yüzüne baktı. Yaşlı kadının bakışlarının dolduğunu fark etmesiyle kaşlarını çatıp annesinin baktığı yeri takip ederek o da başını çevirmiş ve gördüğü kadınla şaşkınca gözleri açılmıştı.

 

 

İkisi içinde zaman dururken Ahu göğüsünde birleştirdiği kollarını gördüğü yaşlı kadın ile yavaşça çözmüştü. Ne yapacağını bilemeden ona bakan Kemal Amcasına ve Nazlı ninesine bakarken Ahuzar'ın uyanıp hoplaya zıplaya yanına geldiğini gördü. Bacağına sarılan küçük kız ile Nazlı nine bu sefer nefes alamadığını hissetti.

 

 

Kemal'in gözleri kocaman annesini tutmaya devam ederken Kaya'ya baktı kısa bir an. Sonra bir daha baktı kadının bacağına yapışan kopyası olan küçük kıza. O benim kızım demesine hiç gerek yoktu. Kızın da, bu kadın benim annem demesine hiç gerek yoktu çünkü birebir aynı. Kopyala yapıştırdı. Kemal'in diğer eli yumruk şekilde dudaklarına giderken Nazlı nine dolmuş acıyan kalbi ile bakmıştı karşısındaki manzaraya.

 

 

Ahu yutkunarak kızını kucağına almış hızla büyük camdan, içeri doğru adımlayarak uzaklaşmıştı.

 

 

Asiye Hanım Osman Bey ile kısa bir an bakışmış ikiside gözleri ile anlaşarak aynı anda araçlardan birine ilerlemişlerdi. Hemen ardından Ayşe de ardından ilerleyeceği esnada Kaya hızla yengesinin önüne çıkarak arabaya doğru ilerlemesini engellemişti.

 

 

"Mert Ali okulda mı yenge? " diye sordu önce bahane arayarak ancak Ayşe başını sallayıp arabaları işaret edip, "Hadi." demesiyle Kaya kadının önünden çekilmedi.

 

 

"Yenge sen burda kalsan? " Ayşe, Kaya'nın gözlerine bir süre bakarak düşünmüştü. Ahu burdaydı ve onu boşa buraya dikmezdi. Düşüncelerinin ardından havalanan kaşları ile işaret parmağıda kalkmıştı.

 

 

"Gelduğunde olan bitenu anlatmazsan fena bozuşuruz bak kaçtur bişey anlatmayisin, yengeden bişey gizlenmez." diyerek bir iki adım geri çıktı.

 

 

Bu çıkışı Kaya'yı gülümsetirken yengesinin havadaki elinin tersini öpüp diğer eli ile iki kere üstüne vurmuştu. "Geldiğimde anlatıcam, " diyerek son kez kendi odasının boş penceresine baktı. "Canım önce Allah'a sonra sana emanet yenge. "

 

 

Ayşe, Kaya'ya gülümseyerek başıyla, "Başım gözum üstune. " diyerek ağırca salladı.

 

 

Kaya arkasını dönüp adamlarının getirdiği siyah paltosunu hızla üzerine geçirerek arabasına doğru ilerledi. Onun için getirilen büyük dağ arabalarından birine yaklaşıp önce kapısını açmış ardından merdivenine çıkarak arabasına atlamıştı. Şu hayatta en nefret ettiği şeylerden biride arka koltukta oturmaktı. Sanki kendi eli kolu yokmuş gibi adamlarından biri arabasını sürerken kendisi arka koltukta boş boş oturmaktan nefret ederdi.

 

 

En sevdiği şeylerden biri ise büyük arabalardı. Şuanki kullandığı araba; normal arabalara göre bir tık daha büyük tekerlekli, içi geniş ve arkasında hafif küçük bir dorsesi olan arabalardandı.

 

 

Ayşe, Nazlı anasına ilerleyerek bir kolunda Kemal varken diğer koluna da o girmişti. Kemal, Fatih'ten iki yaş büyüktü. Yani Fâtih otuz iki iken Kemal ondan sadece iki yaş büyüktü.

 

 

Nazlı Nine'nin dört oğlu vardı. Osman, Selçuk, Kemal ve Fatih. Selçuk yıllar öncesinde babasının kaybı ardından abisinin üzerine devredilen bütün yasadışı işlerin yükleriyle kendisi yurt dışına kaçmıştı. Orada Rus bir kadın ile evlenmiş iki çocuk sahibi olmuştu.

 

 

Tüm bu yüklerden kaçmış ancak daha beterine saplanmıştı. Gittiği ülkede dövüş sanatları ile uğraştığı için maçlara giriyordu. Girdiği maçları tek tek alırken hem kendisiyle beraber ülkesini ön plana çıkarıyor hem de zamanla adı Adi boksör olarak anılmaya başlıyordu. Bir zaman sonra büyük bir mafya babasından teklif almış kazancının üç katı alacağını görmesiyle kabul ederek korusması ve bir zamandan sonra sağ kolu olarak işe başlamıştı. Mafya babası ile aralarındaki güven zamanla sıkı bir babaoğul ilişkisine dönerken aynı zaman da adamın kızı olan Russilla ile aralarında büyük bir aşk yeşermişti.

 

 

Onlarınki Karadenizli erkek ve Rus kızı aşkı olup çıkarken duyanları şaşkına çeviriyordu. Selçuk'un yanında çalıştığı mafya babası iyice yaşlanmış hastalanırken, ölümüne bir kaç dakikaya kala Selçuk'u yanına çağırarak önce kızını ardından mirasını emanet ederek bütün işleri ile beraber evini de ona bırakmıştı. Şimdi ise Selçuk Karahanlı Rusya'nın sayılı Türk iş adamlarından biriydi.

 

 

Babasından kalan işleri istemeyip kaçsada hayat onu yine, babası olmasa da babası yerine koyduğu bir diğer adamın işlerini devralmasına neden olmuştu. Hem kızı ile hayatları kesişmiş hem de Rusya'nın sayılı mafyatik iş adamlarından biri olmuştu.

 

 

Mafyatik işlerin yasa dışı olaması onu zamanında yeterince sinir ederken gelen yer altı dövüş tekliflerini bile kabul etmemişti. Ancak ona gelen mafya, gerçek kimliğini belli etmeden bir iş insanı olduğunu söyleyerek ona büyük bir mevlâ teklif etmişti. Zamanla inşa edinilen aralarındaki bağ ile gerçekleri anlatmış ve ona gidebilme şansı sunmuştu. Zamanla Selçuk'u tanıdığı için ondan daha fazla bu gerçekleri saklamayıp güvendiği adama gerçek kimliğini açarak eğer gitmek isterse gidebileceğini söylemişti.

 

 

Fakat ne Selçuk ondan ayrılabilmişti ne de adam gitmesine izin verebilmişti. Ne kadar gidebileceğini söylesede içten içe onunla konuşmuş gitmemesi için dil dökmüştü. Selçuk'un gidememesinin en büyük sebebi aşık olduğu kadın ve baba bildiği adamdı. İkisini de bırakmak istememiş hayatın onu getirdiği bu noktaya razı gelmişti. Yaşlı adam ise, bu yaşına kadar dedim dedik, dik başlı, tam bir aile babası olacak sert mizaçlı biri ile denk gelmediği için hem kızını gözü kapalı emanet etmiş hemde işlerini hiç düşünmeden üzerine zihmetlemişti. Çünki biliyordu, onu o kadar iyi tanımıştı ki ona emanet edilen hiçbir şeye sırtını dönmeyeceğini biliyordu.

 

 

Seçuk Karahanlı bu zamanlarda bile küçük kardeşinin vefat ettiği öğrenmiş kimse bilemeden gizlice mezarına uğrayıp fazla yanında olamadığı için af dileyerek tekrar ülkeyi terk etmişti. Ne kadar annesi Nazlı Nine gidişinin ardından blöf yaparak onu sildiğini söylese de ailesi ile bir sorunu yoktu. Kırk yaşında, yaşına rağmen hala formunu koruyor ve uzaktan da olsa ailesini elinden geldiğinde masadakilerden ve kendi çevresinden koruyordu. Onlara uğramamasının en büyük sebebi de düşmanlarının zaafı olduğunu öğrenmemesiydi.

 

 

Çünkü bir insanın en büyük zaafı ailesiydi.

 

 

Bir ailesi olmadığı bilinerek ancak onları koruyabiliyordu oysa Türkiye'nin en iyi askerlerinden olan adamın amcasıyken sayılı şirketlerinden bir kaçının da sahibi sayılırdı. Ne kadar yanlarında olmasada hala o hisselerde büyük paylara sahipti.

 

 

Kendi karısını ve iki çocuğunu bile asla evden tek çıkarmazdı. Onların can güvenliği için sağlam kozlar kullanmasaydı şuan ne o ne de karısı ile çocukları hayatta olurdu.

 

 

Herkes içeri geçmişken avludaki adamlar tekrar işlerine dönmüşlerdi. Cemile ise ağızı kulaklarında hızla merdivenleri tırmanmış kapıyı çalmadan kızının kaldığı odaya çat kapı dalmıştı. Canan diken üstünde yatağının üzerinde düzenlediği bavudan sıçrayarak doğrulmuş korkarak kapıdaki annesine bakmıştı.

 

 

Cemile hızla kapıyı kapatıp kızına ilerleyerek sarıldı. Kocaman sarılışının ardından ayrılarak, "Ah benum salah kızum. " dedi yüzünü buruşturup aynı zamanda gülümserken. "Ağlarken bile çelmişsun adamun aklinu! " diyerek adeta sevinçten ciyakladı.

 

 

Canan onun aksine elini açık gerdanına yaslayıp diğer elinin baş parmağını havaya diktiği başı ile üst dişine iterken geri annesine baktı. "Ne diyisun ana? "

 

 

Cemile eteğini savurarak üzerinde sanki gelin o olacakmış havasıyla yatağa oturdu. "Diyirım ki, çelmişsun uşağun aklıni." Ardından yatağa bakması ve gördüğü bavul ile hışınla oturduğu yerden kalktı. "Ula bu nedur! Nere gidisın! "

 

 

Canan yerinde rahatsızca kıbırdanırken annesine ne söyleyeceğini bilemedi. "B... Ben ümidimi kestum ana. İstemeyim Kaya'yı. "

 

 

Cemile'nin gözlerinde şimşekler çakmaya başlarken kızının üzerine doğru yürüdü. "Sen benle maytap mı geçeysun kız! " diyerek yumruk yaptığı elini kızın kafasına yandan geçirdi. "Seni sordu ha dahademun, odasundan çıkmasun dedu. " diyerek sinirle konuştu. "Tam adam seni görmeye başlamuş, iyiliğun için odandan bile çıkarmazken sen ne saçmalayisun!" Canan annesinin söylediklerine karşı içi daha çok korku ile dolarken gözleri doldu. Onu koruyor olmasını umardı, gerçeği bilmeseydi o da salak gibi sevinirdi.

 

 

"Ana... " diye fısıldadı. Bir an sabahki duyduklarına döndü. Kaya'nın gözlerindeki karaltıyı görmüştü. Yüzündeki öfke, sinirden dişlerini sıkışı ve çenesinin nasıl seğirdiğini. İçi bir kez daha korkudan titrerken Cemile kızına doğru elleri belinde gözlerini kısarak yaklaştı. Söylemekle söylememek arasında kalırken, "Yo... Yok bişi ana. " dedi.

 

 

Kapılarının çalmasıyla ikisinin de başı o tarafa döndü. "Canan Hanım." diye seslenen çalışanla yutkundu. "Sofra hazır. "

 

 

Cemile gözlerini kısıp kızına bakmaya devam ederken Canan geri annesine dönerek yutkundu. Anında aklına gelen yalanlarla tekrar yerinde rahatsızca kıbırdandı. "Yok bişi diyirım ana! Dolaptaki kıyafetler yetmedu ondan çantadan çıkarayim. "

 

 

Salladığı yalanlarla annesi bir süre daha aynı şekilde ona bakmış ardından gülümseyip sevinçle ellerini mevlaya açmıştı. "Allah'ım, sana şükürler olsun Yarabbi! " " diyerek yüzüne mest etti. "Benum bişey yapmama gerek kalmadan hal oldu, hadi inşallah. " Başı ile heyecanla kapıyı işaret etmiş adımlamaya başlarken Canan baş parmağını ağızına atarak dişlemeye başladı. Yaşadığı stres ile annesinin arkasından bakarken diğer eli de beline gitmişti.

 

 

"Gidip güzel bir kahvaltu edeceğum." demesiyle açtığı kapıdan çıkmıştı. Canan hızla açık pencereye dönerken bavuldan ümidi kesilmişti. Cemile koridorda ilerlemeye devam ederken anında adımları duraklamış geri giderek odaya tekrar dalmıştı. Canan ilerlediği camdan sarkık bir vaziyette çıkış kapısını kontrol ederken annesinin yine odaya dalmasıyla tekrar yerinde sıçrayarak kapıya dönmüştü.

 

 

"Kız bana bak. " dedi annesi gözlerini kısarak içeri girerken. Canan'ın ömründen bir on yıl anında silinirken yüzü yalvarma moduna çoktan geçmişti.

 

 

Cemile yavaş adımlarla kızına ilerleyerek durdu. Baştan aşağı kısa bir süzmenin ardından, "Asıl yaşlı kurt aşağıda. Yürü aşağı inelum. " diyerek gözleri ile kapıyı işaret etti. "Bu ailede o olduğu sürece sadece ona oynamaya bak. "

 

 

Canan nefesini gözlerini yumarak verirken yutkunup annesine baktı. "Onun gözü Ahu dan başka birinisunu görürmüymüş ki? "

 

 

"Kız sen salak mısun! " diyerek kızına sinirle bağırıp üzerine yürümesiyle Canan'ın elleri korkuyla havalanmıştı. "Görmesinu sağlayacaksun, boşa mı diyirım ona oyna diye! Ona oyna ki gözu seni görmeye başlasun. "

 

 

Cemile, Canan'ın yolundan çıkarak gözleri ile kapıyı işaret etti. "Yürü, düş önume! " Canan el mecbur ilerlemeye başlarken ufak ufak korkudan titriyordu. Koridorda annesi arkasında bir şekilde ilerlerken bile yer yer omzundan geriye annesine korku dolu kısa bakışlar atıyordu. Merdivenlere geldiklerinde hızla inmiş ardından salondaki büyük masaya doğru dönmüşlerdi.

 

 

Nazlı Nine masanın en başında oturmuş bütün ağırlığı ile hemen çaprazında oturan Ayşe'nin elini tutmuş sıkarak ona bişeyler anlatıyordu. Anlattığı şeylerden sonra kızı bildiği kadına kocaman gülümsemiş ardından adım seslerin geldiği yöne doğru dönmüştü. Döndüğü gibi dudaklarındaki gülümseme anında yok olurken gözleri kapıda oyalandı.

 

 

"Günaydunn." dedi Cemile uzata uzata. Heyecanlı ve sevinç dolu olduğu için kıvıra kıvıra geldiği yemek masasının diğer ucuna da o oturmuştu. O baş Osman Karahanlı'ya aitken yokluğunu bilip kurulduğu sandalyede hemen çaprazına korkudan titreyen kızını çekerek oturmuştu.

 

 

Nazlı Nine oralı bile olmazken sadece yeşil gözleri bir süre daha kapıda oyalanmıştı. Beklediği kişi hala ortada yokken oğlu Kemal Karahanlı açık mavi gömleğinin kollarını sıyıra sıyıra ilerleyerek masaya doğru gelmişti. Ellerini yıkamış gülümseyerek salona girerken annesine bakmıştı.

 

 

"Ana, abim aradu." dedi hemen Ayşe yengesinin karşısına annesinin diğer çaprazına otururken. Önüne geçtiği sandalyesini çekip kurulurken, "Vurulan Burak'mış. " dedi ve ardından güldü. "Ama merak etme öyle önemli bişey değilmuş. " Annesi Nazlı Nine sanki doğurduklarının arasından bir uzaylı çıkmışta bu uzaylı çağ dışıymış gibi başını hızla çevirip oğlunun yüzüne bakmıştı.

 

 

"Ula neyi varmuş? Vurulmuş diyisın, neresunden vurulmuş? " diye telaşla sormasıyla Kemal bala batırdığı ekmeği ağızına atarak kahkaha attı.

 

 

"Efedirsinuz ama... " dedi lokmasını yutarken. "Götunden." Nazlı Nine şoka uğramış bir şekilde bakakalıeken Ayşe elini dudaklarına basmış kaşları çatık bir halde abisine bakıyordu.

 

Aralarında en eğlenen şu anlık Kemal'di. O vurmadan orasından vurulmuş olması komiğine gidiyordu.

 

 

"Sen de buna gülüyor musun? Burak'un canı tatludur ne yanmuştur şimdi canu." diyerek üzgünce önüne döndü Ayşe. Kaya'ya da söz verdiği için evden de çıkamıyordu ki kardeşinin yanına gidebilsindi.

 

 

Kemal'in gülümsemesi durulurken, "Yenge etma ya, karadenuz erkeği o. Bişeycuk olmaz. " dedi ve önündeki kahvaltısını yapmaya devam etti. Ayşe ona göz ucuyla bakıp ters ters başını diğer tarafa sabır çekerek sallarken çatalını bıçağını eline almıştı.

 

 

"Oğlum diye demeyrım valla acumasuzsun Kemal ha. " dedi Nazlı Nine oğlunu azarlayarak.

 

 

"Ana." dedi Kemal yuttuğu salatalık ile. "Ben acumasuz değilum. Senin torunlarun arsuz. Gitme diyirız yine gidiler. Aynı Mart kedusu gibi, nerde dişi orda yangazlar! "

 

 

Ayşe kaşlarını çatarak yumruğuna bıraktığı zeytin çekirdeği ile, "Laf atma çocuklaruma! Onlar aşuk! Karuşmayun! " diye savunarak anasına baktı. "Valla ne olursa olsun, ben onların arkasundayum. Sevdalarunun peşindeler sonuçta, kötü mü? "

 

 

Kemal kız kardeşi yerine koyduğu kadına inatla baktı. "Yenge istersen gidip birde isteyelum ha kızı? "

 

 

"Kızlaru." diye düzeltti Ayşe önündeki tabağı ile uğraşırken. Aralarında kalmış Nazlı Nine ise her zamanki gibi onlara kızarak değil eğlenerek izliyordu. Kızı olsa anca o kadardı işte. Ayşe sanki gerçekten onunmuş gibiydi. Çünkü oğulları ile cidden bir bütündü. En küçük oğluna sevdalanmış geri kalan üçüne -ne kadar Selçuk abisini göremese de Osman Bey'i ve Kemal'i abi bilerek küçük kız kardeşliğini en doruklarına kadar yaşatmıştı. Bu altı yılda Ayşe, Kemal'e abi, Kemal ise kadının ondan küçük olmasına rağmen Yenge demişti.

 

 

Bu hiç değişmezken ikisinin de arasında tıpkı bir abi kardeş atışması vardı. Birbirlerine ters ters bakarak ikiside inatla omuzlarını silkmişti.

 

 

"Takulduğun konu bir değul de iki kişi olmalaru mu? " diye sordu hayretle Kemal.

 

 

Ayşe çatalını dudaklarına doğru kaldırırken, "Evet." demişti.

 

 

"Neneee!" odaya seke seke dalan Ahuzar ile herkes ona doğru döndü. Canan'ın gözleri küçük kızı bulduğu gibi şimşekler çakmaya başlarken kalbinin ortasınsa öfkeden doğan o yakıcı ateşi hissetti.

 

 

Annesinin onu dürtmesi ile toparlanıp önüne dönerken Nazlı Nine gözlerine dolan hüzünle en küçük torununa bakıyordu. Ahuzar, Asiye nenesini görememesi sonucu adımları duraklarken yabancı yüzlere baktı bir süre. En son Ayşe arkasını dönüp kapının önünde duran küçük kız ile göz göze gelmesiyle kocaman gülümsedi. Ahuzar gördüğü kadın ile rahsatlamış kocaman gülümsemişti ki Canan'ı görmesiyle yurkunmuştu. Adımları bir iki geri giderken diğer yabancı yüzlere bakmıştı. Altı gündür evde olmasına rağmen bu yüzleri tekrar görmemişti çünkü ne babası ne nenesi ile dedesi onu bir dakika bile yalnız bırakıyordu. Ha birde Mert Ali. En iyi oyun arkadaşını babasının evinde bulmuştu.

 

 

Yutkunarak Ayşe yengesine baktı. "Mert Ali abim nerde yenge? " diye sorması ile Kemal'in içi erimişti. Elindeki çatal ve bıçağını bırakarak yerinden yavaşça ayaklanmıştı. Ahuzar yerinden kalkan dev adam ile sertçe yutkunurken ona doğru geldiğini gördü. Başı, adamın her gelişinde yukarı doğru kalkarken gözleri parladı. Mavi gözleri korkunun ince çizgilerini çizerken aklında yine o sarı gözler vardı. O da dev gibiydi, dedi içinden. Ve bu adamın onun aksine yeşile çalan mavi gözleri vardı. Yani sarı değildi.

 

 

Gözlerinin kehribar olmaması onu ne kadar rahatlasa da yine de ondan büyük bilmem kaç katı adamdan bir iki adım geri çıkarak kaçmıştı.

 

 

Ayşe hızla yerinden kalkıp onlara doğru ilerlerken, "Otur." dedi. Küçük kızın korktuğunu anlamış anında Kemal'e eliyle çök işareti yapmıştı.

 

 

Kemal başta anlam veremese de yukarı çektiği pantolonu ile beraber yavaşça çökmüştü. Ahuzar yutkunarak karşısındaki adama bakmaya devam etti. Dolgun dudakları hafif aralanmış gözlerini bir saniye bile karşısındaki adamdan ayırmıyordu.

 

 

"Merhaba," dedi Kemal onu korkutmamaya çalışarak. Elini yavaşça havalandırırken yumruk yapıp uzattı. Elini sıkmak yerine bunun daha cana yakın olduğuna karar vermiş ve elini son dakika da yumruk yapmıştı.

 

 

Ahuzar bir ona uzatılan yumruğa bir adama bakarken, "Sen kimsin? " diye sordu.

 

 

Kemal gülümsedi. Aşağı doğru bakan dizini yukarı, yukarı bakan dizini aşağı baktırırken bu defa ağırlığını diğer tarafa vermişti. "Asıl sen kimsun? " diye sordu. Ahu'yu görmüştü ama babasının Kaya olduğunu bilmiyordu. Kaya, Ahu'ya sevdalı bir adamdı. Ona göre başkasıyla evlenip boşansa da bir gün evli bile çıkıp gelse karşısına onu bırakmayacağını biliyordu. Bu çocuk ona göre başkasından da olsa annesi gibi olduğu dış görünüşünden bile belliydi.

 

 

"Önce ben sordum. " dedi hemen Ahuzar. Küçük burnunu havaya dikmiş karşısındaki adama bu defa dik dik bakmaya başlamıştı. Herkes pür dikkat onları izlerken Ayşe hemen ortalarında ayakta başıyla onaylayıp gülümser bir vaziyette kollarını göğüsünde birleştirdi.

 

 

"Fark etmez." dedi Kemal gülerek. "Ancak anlatursam anlamazsun bu yüzden ilk senun bana kendinu tanutman gerek. "

 

 

Ahuzar bir süre düşündü. "Ahuzar Karahanlı. " diyerek küçük yumruğunu Kemal Karahanlı'nın yumruğuna çaktı. Hızlı selamlaşma ile Kemal'in kafası karışırken yüzü şaşkınlıktan gerilmişti.

 

 

"Kim? " dedi yine sorarak.

 

 

Ahuzar kısa bir an etrafına baktı. "Ahuzar? Adım Ahuzar. "

 

 

"Yok onu demeyim. Soyadunu deyim. " diye tekrar söylemesiyle Ayşe az kalsın kahkaha atacaktı. Geliyordu en sevdiği yer. Nazlı nine gözlerini saniyelik bile ayırmadan izlemeye devam etti.

 

 

"Karahanlı." dedi Ahuzar tekrar. Ne kadar kimlikte bir Karavir olduğu yazsada o bir Karahanlı'ydı. Karahanlı'ların kızıydı.

 

 

Kemal şokla ona bakmaya devam ederken, "Anan baban kim? " diye sordu.

 

 

Ayşe bu sefer kendini tutamayıp güldü. "İstersen çocuğun altı yıllık sicilini de dökelum önune ne dersun?" diye sorarak alay etsede Kemal kıza ciddi ciddi anlamak ister gibi bakmaya devam etmişti.

 

 

Ahuzar ise kalbindeki o ezber cümlesini içtenlikle dile getirdi. "Benim babam Kara, annem deniz. " dedi.

 

 

Kemal daha da şoktan şoka girerken Ayşe tekrar kahkaha attı. Hatta dayanamayıp Ahuzar'a ilerleyip kendine çekerek kocaman öptü yanağından. Dizlerinin üzerine çöküp hemen önündeki kızın iki yanağınıda üst üste öpmüştü.

 

 

"Bir dakika ula. " diyerek Kemal tekrar Ayşe'nin elinden çekip aldı küçük kızı. İki elinden tutarak gözlerine baktı. "Söyle bakayum baa, " diye sordu heyecan içinde. "Annenle babanun adu ne? "

 

 

Ahuzar tam cevap vereceği esnada Kemal, "Anneni biliyorum. Ahu, değil mi? " diye sorarak araya girmişti.

 

 

Ahuzar başını sallayarak onaylamıştı ardından Kemal, "Baban kim? " diye sordu.

 

 

Ahuzar'ın kaşları çatılırken bu defa, "Kaya." dedi. "Kaya Karahanlı. " ellerini şaşkın adamdan hızla çekerek dudaklarına çapraz dayadı. "Gene yanlış dedim amcalarımla o kadar çalışmıştım. " diyerek tatlı tatlı güldü. "Ben babamın adı Kaya Demir Karahanlı. " dedi tane tane bu defa. Buralar küçük yerlerdi. Herkes herşeyi anında duyduğu için Furkan ve Burak abileri için yeğenleriyle konuşmuş ve ona eğer baban kim diye sorarlarsa tam isim vermesini söylemişlerdi. Bu yüzden Ahuzar eksik söyleyince heyecan yapmıştı.

 

 

Başını dikleştirdi. Karşısındaki adama üsten bakarak gülümsedi. "Bende kızı Ahuzar Karahanlı. "

 

 

Şokla donup kalmış adama baktı. "Bu nasul mümkün olabilir lan? " diye şaşkınca fısıldasa da küçük kız onu duymadı.

 

 

Çünkü aynı zamanda o da, "Peki sen kimsin? " diye sormuştu.

 

 

Kemal şaşkınca ona bakmaya devam ederken Ahuzar, yengesine döndü. "Bu adam kim yenge? "

 

 

Ayşe ona kocaman gülümseyerek, "Babanun amcasu. " demesiyle Ahuzar'ın kaşları çatıldı.

 

 

"Şey, iyi de o ölmedi mi? Kaç taneler? " bu soru Nazlı nineyi üzerken aynı zamanda güldürmüştü. "Kimse torunuma babasınun amcalarundan bahsetmedu mu? "

 

 

Ahuzar'ın bakışları en büyük kadına dönerken merakla bakınmaya başlamıştı. Nazlı Nine onun için getirtilmiş elektronik sandalyesinin küçük vitesini çevirirken yavaşça döndü. Diğer eliyle batanyeli kucağına üst üste vurdu. "Gel bakalum torunum. " derken bile dolu gözleri ile Ahu'nun kopyası olan kıza bakıyordu.

 

 

Ahuzar'ın adımları ondan bağımsız ilerlerken Kemal ve Ayşe'yi dizleri üstünde gerisinde bırakmıştı. Yavaş adımlarla ilerleyip karşısında durduğu saçları bembeyaz olmuş kadına baktı. Arkadan şekilli bir topuz yapmış bu kadın gerçekten büyük büyük babaneleri andırıyordu. Üzerinde siyah örgülü bir şal, masaya dayalı bastonu vardı.

 

 

"Sen kimsin? " diye sordu yine. Bu evde ne zaman yeni birini görse, hizmetli koruma dahil herkese bu soruyu soruyordu.

 

 

Nazlı Nine gözlerindeki yaşlarla burnunu sesli bir şekilde çekti. Ayşe hüzünle yerden doğrulurken Kemal'i de kendisiyle beraber kaldırmıştı. Zavallı adam duyduları ile büyük şoka girmişti. Sanki bitkisel hayataymış gibi Ayşe onu nereye yönelendirse adımlıyordu. Kemal'i hemen masanın diğer tarafıneaki koltuklardan birine oturtarak tekrar anasını ve Ahuzar'ı izlemeye devam etmişti.

 

 

Nazlı Nine zoraki aldığı nefesle eli kalbinde bir şekilde, "Ben senin büyükannenim. " dedi.

 

 

Ahuzar şokla bakakalırken, "Ne! " dedi. "Bir babaanne daha mı?"

 

 

Ayşe hüzünlüde olsa bu soruya karşı gülmüştü. Ahuzar'ın bu garip soruları herkesi güldürürdü. "Hayır kız. " dedi yanlarına ilerlerken. Canan ve Cemile hem kahvaltılarını yapıyor aynı zamanda ise memnun olmadan onları izlemeye son gaz devam ediyorlardı. "Büyükannen." diyerek yanında durdu.

 

 

Ahuzar başını kaldırarak yengesine baktı. "Ama nasıl? Bir tane varya zaten! Hangisine ne diyicem ben? "

 

 

Ayşe güldü. Takıldığı nokta en çokta ne diyecek olmasıydı değil mi? Ayşe tekrar dizlerinin üstüne çökerek gülümsedi. "Peki. Şöyle yapalum, ben sorayim sen cevap ver. "

 

 

Ahuzar'ın kafası karışmış bir vaziyette başıyla onayladı. "Babanun babasu, senun neyun? "

 

 

İlk soru ile Ahuzar gülümsedi. "Dedem."

 

 

"Peki." dedi Ayşe de aynı şekilde gülümseyerek. "Dede'nin anasu senun neyun olayi? "

 

 

Ahuzar'ın yüzündeki gülümseme solarken göz ucuyla yaşlı kadına baktı. Başını iki yana salladı. Unutmuştu. Küçük parmağını havalandırarak gözlerini kıstı. "Şey, daha demin bir şey demiştiniz. Ben unuttum, o neydi? "

 

 

Sorusu ile Nazlı Nine dolu gözlerine ve ağıryan kalbine inat kahkaha attı. Ahuzar evin neşesi olmaya çoktan, küçük olmasına rağmen koca adımlarını atmıştı. "Büyükannen."

 

 

Ahuzar yengesine döndü. "Büyükanne, son kararım. " bu cevap nerdeyse Cemile'yi bile güldürcekti.

 

 

Ayşe gülerek, "Kız yarışmada muyuz! " diyerek bu defa kahkaha attı.

 

 

"Bende Kemal amcan. " Kemal oturduğu koltuktan kalkmış adımlarını küçük kıza doğru yönlendirmişti. Ona doğru dönen Ahuzar ile tekrar önünde diz çökerek kendine çekip sarıldı. Sonunda şoktan çıkabilmişti. Koca adam tek bir bilgiyle bitkisel hayata geçiş yapıp gelmişti. Ahuzar yanağını yasladığı sert göğüse karşı bişey yapmadan karşılık vermişti. Kemal ise sarıldığı kızın saçlarının kokusunun içine çekip öpmüştü. "Babanun ikinci amcasıyum. "

 

 

Ahuzar ondan ayrılırken, "Üçüncü kim? " diye sordu. Üst üste yutkunurken adamın iri cüsesine ara ara bakmaya devam ediyordu. Ama korkmamalıydı biliyordu. Annesi Ayşe yengesine çok güveniyordu onun iyi birisi olduğunu söylemişti. Eğer annesi ona bu kadar güveniyorsa vardı bir bildiği. Üstelik bu kadar yabancı yüzlerin arasında Ayşe yengesi de gülümsüyordu yani tehlike yoktu.

 

 

Birbirine bağlaştırdığı konular ile bu defa derin bir nefes vermiş ve tekrar Kemal'e bakmıştı. "Öldü." cevabı ile Ahuzar'ın kaşları büküldü. Üzülmüştü. Bu oydu demekki. Babasının kaybettiği amcası.

 

 

"Peki birincisi? " Bu defa başını omzuna eğerek sormuştu.

 

 

Güldü Kemal kızın bu tatlılığına. Bu küçük yaratığın hiçbişey yapmasına gerek yoktu ona göre, çünkü zaten sadece düz baksa bile tatlılığından insanın vicdanına oynardı. "Burda değul. "

 

 

"Kim peki? "

 

 

Derin bir nefes aldı Kemal. Göz ucuyla kısa bir an annesine baktı. "Benum... " dedi fısıldayarak. "Abim. İkincu abim. Selçuk Karahanlı. "

 

 

"Nerde peki? "

 

 

"Rusya'da. "

 

 

"Neden peki? "

 

Ayşe gülmemek için kendini sıkarken Kemal anlatmaya devam etti. "Kendi istedu ve gitti."

 

 

"Niye gitti? "

 

 

"Bilemem, hiç sormadum. "

 

 

"Neden sormadın ki, peki? "

 

 

Kemal ortada dolanan sessizliğe karşı kaşlarını çattı. Sanki bişeyler dönüyor gibiydi. "Onu da bilmiyorum. "

 

 

"Niye bilmiyorsun peki? "

 

 

Kemal etrafta dolanan bakışlarını küçük kıza çevirdi. Gördüğü munzur bakışlar ve gülümseyen yüzle onunda yüzü gevşemişti. "Sen benumle oyun mu oynayaysun hm! Bizum kız."

 

 

Ahuzar şen kahkahasını atarak onu gıdıklamak için atılan amcasından kaçtı. Kan çekiyor olamlıydı ki önüne çıkan her akrabasıyla anında arasını yapıyordu.

 

 

Kimse çıkıp DNA testi demiyordu, kimle tanışsa çıkıp diyicek gibi oluyor ardından küçük kıza bakıp saniyelik konuşup anında benimsiyorlardı. Onların olduğuna hemen inanıyorlardı.

 

 

Kemal küçük kızı belinden yakalandığı gibi önce kucağına almış sımsıkı sarılıp öpmüş ardından hüzünlü bakışları ile bir süre izleyerek büyükannesinin dizlerine oturtmuştu.

 

 

Ahuzar bir an oturduğu yerde rahatsızca etrafına bakınırken Nazlı Nine çoktan bir kolunu kıza dolamıştı. Dolu gözleri önündeki kızı izlerken, "Torunum." diye fısıldadı.

 

 

Kemal eğildiği yerden doğrulurken Ahuzar arkaya doğru başını kaldırıp büyükannesine baktı. Parlayan mavi gözleri kadının yaşlı bakışlarında dolanırken, "Neden ağlıyorsun? " diye sordu.

 

 

Nazlı Nine burnunu hafiften çekerek küçük kızın başını öptü. "Çünkü ailenun en büyük yaşlu çınaru ile yeni yeni fidan vermuş ağacu bir arada. "

 

 

Nenesinin verdiği cevabı bir süre etrafına bakarak dişündü Ahuzar. Bazı şeyleri kendi içinde tanımlayarak oturtmaya çalışırken, "Nasıl yani en küçük ben en büyük sen mi? " diye kaşlarını kaldırarak sordu bu defa. Bakışları tekrar nenesini bulurken Nazlı Nine başını sallayarak güldü.

 

 

"Ahuzar." diyen Ahu'nun sesi içerden gelirken Ahuzar kapıya döndü, annesini bir an unutmuştu. "Annecim nerdesin? Ahuzar. "

 

 

Ahu telaşla salona dalmasıyla siyah uzun saçları ön bedenine doğru savruldu. Gördüğü görüntü ile üst üste yutkunma isteğini zorda olsa bastırdı.

 

 

Ahuzar ellerini çapraz bir biçimde dudaklarına basarken yengesine baktı. "Ben top aramak için çıkmıştım. Mert abimi de ondan sormuştum topu nereye koydu diye. " Hızla yengesine açıkmalasıyla nenesinin kucağından kayarak yere indi. İndiği an kendisiyle beraber kayan örtüyü tekrar ellerine alarak nenesinin üzerine geri örttü.

 

 

Nazlı Nine onun bu halini şaşkın ancak bir o kadar'da gülümser bir halde izlerken Ahuzar çoktan ona bir tebessüm gönderip annesine doğru seke seke koşmaya başlamıştı.

 

 

Ahu ise bir kaç adım daha atıp salona girmiş bakışlarını, gözlerini bir dakika bile küçük kızından ayrımayan nenesini izliyordu. Ahuzar koşa koşa bir kaç adımı kapatıp annesinin bacaklarına sarılırken Ahu başını eğip kızının saçlarını iki eliyle düzenleyerek gülümsedi.

 

 

Ahuzar üzgünce annesine baktı. "Anne özür dilerim. " dedi mahçupça. "Ben topu aramak için odadan çıktım ama oyun odasında bulamadım. Mert abimi bulursam belki topuda bulurum diye yengeme sormaya gelmiştim ama... "

 

 

"Tamam annecim. " dedi Ahu hemen kıznın sözünü bölüp yere diz çökerek. A kesim eteği yere oturması ile havalanıp daire şeklinde etrafını sarmıştı.

 

 

Canan'ın ona taraftan baktığı öfke ve kin dolu bakışlarından habersiz kızının pürüzsüz yanaklarını okşadı. "Ben kızımı biliyorum. Topu bulamadıysan bişey olmaz biz de her zamanki gibi kendi imkanlarımızla oynarız oyunlarımızı. "

 

 

Taş kağıt makas.

 

Kağıt üzerinde XOX.

 

El çıpmaca.

 

Elim sende.

 

Körebe.

 

Saklambaç.

 

 

Ve dahası...

 

 

Ahuzar heyecanla yerinde bir kez sekerek el çırpmasıyla Ahu da onunla gülümsedi. "Şimdi, yukarı çık. Babanın odasında beni bekle tamam mı? "

 

 

Ahuzar başını sallayıp anında arkasını dönerek el sallamasıyla Ahu kıznın başına küçük bir öpücük kondurdu. "Hadi bakalım, geliyorum hemen. "

 

 

Ahuzar annesine son kez bakıp öpücük yollarken önüne baka baka yürümeye başladı. Annesini dinleyerek koşmuyor, önüne bakarak yürüyordu.

 

 

Ahu başını kaldırıp kısa bir an önünde dikilen ailenin diğer üyelerine bakarken eteğinin yeri süpürmesine izin vererek doğruldu. Eteğinin büyük dairesi doğruldukça küçülürken omuzlarını dikleştirerek tamamen doğrulmuştu.

 

 

Terleyen avuçlarını beyaz ancak siyah çizgileri olan eteğine sürterek ilerledi. Adımlarını yavaş yavaş atarken hemen annesinin önünde olan Kemal Karahanlı yana çekilmişti. Ahu kısa bir an Kaya'nın ikinci amcasına baktı. Kemal gözlerini kaçırıp ona bakmazken Ahu tepkisiz yüzünü tekerlekli sandalyesinde oturan yaşlı kadına çevirmişti.

 

 

Nazlı Nine daha fazla dolmuş bakışlarıyla önündeki kadına bakarken bir damla yaşı çoktan kayıp gitmişti. Yaşlı titreyen sol eli sandalyenin sol kolunda yavaşça havalanırken elinin sırtını kıza doğru uzatmıştı.

 

 

Karşısındaki kızı test ediyordu. Eğer öpüp sarılırsa sadece kırgındı. Eğer sadece öperse kızgın ve aynı zamanda kırgındı. Yavaştan güvenini kaybetmiş demekti. Ancak hiç öpmez ve dönüp giderse onu sildiğini göstermiş olurdu. Ve yaşlı kadın bunun olmasını hiç istemiyordu.

 

 

Bir umutta olsa kızgın da olsa ona sırtını çevirmesin istiyordu.

 

 

Ahu yutkunup başını dik tutmaya devam ederken, "Kendime olan saygımdan. " diyerek eli tuttu ve öpüp başına koydu.

 

 

Üç kelimesi Nazlı Nine'nin kalbine işlerken Ahu eğildiği yerden doğruldu. Saçalrını yüzünden çekmek için hafif başını sallayarak yaşlı kadına bakmaya devam etti.

 

 

Nazlı Nine burnunu çekip bozuntuya vermezken, "Hoşgeldun kizum." dedi.

 

 

Ahu bir süre daha yaşlı kadının yüzüne bakmış ardından hiçbişey demeden başını iki kere sallayarak hoşgeldini böylece almış oldu.

 

 

Cemile oturduğu baş koltuktan arkasına yaslanarak, "Evun büyük hanımuna sergilenecek tavur mu bu kızum? " diye sordu. Kaşlarının ortası buruşmuş iki eli masanın iki yanındaydı. Sanki bu evin hanımı oymuş gibi.

 

 

Canan nefret dolu bakışlarını Ahu'ya adeta aktarırken Ayşe o bakışları gözlerini kısarak havada yakaladı. Dişlerini birbirine öyle bir sıkıyordu ki her an herşey olabilirdi onun için.

 

 

Ahu hiçbişey demeden Cemile'yi yok sayarak Kemal'e döndü. Eğer cevap verirse hiç iyi şeyler olmazdı bu yüzden sakin kalarak bunu da yuttu.

 

 

Kemal ona dönen kadın ile bir an dudakları aralanmış kekeme gibi bir an kalakalmıştı. "H... Ho... Hoşgeldun bacum."

 

 

Ahu ona da başını sallayıp yavaşça arkasını döndü. En azından bu da selam sayılırdı. Ona göre, onlara fazlaydı bile. Onu arayıp sormayan bu insanlara zamanın da aile demişti. Şimdi ise yüzlerine baktıkça içi acıyordu. Aptallığına yanar haldeydi.

 

 

Cemile ona cevap vermeyen kadın ile küplere binerken çenesi sinirden buruştu. "Büyüğün sana bir soru sorduğunda onu cevaplamadan çıkmayasun ha bundan sonra! " diye bağırdı. Ahu'nun adımları tam da salonun girişinde dururken Ayşe hiddetle Cemile'ye döndü.

 

 

"Pardon, Cemule teyzede saa nolayi?" diyerek eliyle işaret etti. "Hayurdur? " kaş göz işareti yaparak kendi kızını işaret etti. "Sen evde kim kime nasıl davranacağuna değul kızının ortaluk yerde olur olmaduk takınduğu yüz ifadelerune kafanı yor. Belli mi olur belki oyuncu olur. " diyerek kaşlarını kaldırmasıyla Kemal güldü.

 

 

"Ayşe tamam da. " dese de Ayşe ters bakışlarını aynı şekilde ona bakan kadından asla ayrımadı. Gözlerinden buram buram kız kardeşime sataşanı affetmem mesajı açıktı. Anlayanaydı.

 

 

Ahu arkasını dönerek uzun saçlarının savrulmasına izin verdi. "Muhatabım olduğunuz da veya o levele ulaştığınız da tekrar görüşelim Cemile... " dedi ve bastırarak, "Hanım." diyerek de ekledi. Ne kızını ne de bu kadının kendisini severdi. Eskiden beridir olan bu nefreti açıktı.

 

 

Nazlı Nine hiç bişey yapmadan izlediği tablodan oldukça memnun bir şekilde başını dikleştridi. Ahu hala aynıydı, yerine göre konuşan o kızdı. Zorlamadıkları sürece zorlanmayan o kadındı. Çenesini dikleitirerek ona gurur duyarcasına baktı.

 

 

Ahu ise söylediği sözlerden sonra yüzü kıpkırmızı olmuş kadını bir kez daha umursamadan önüne dönerek ilerlemeye başladı.

 

 

Ayşe alt dudağını dişlerinin arasına alarak Cemile'ye dönüp iki yumruğunu üst üste vurdu. Bu onun dilinde, 'bu da sana kapak olsun' demekti. Cemile hızla kızının kolundan serçe dürtüp yerinden kalktı. İkiside salondan ayrılırken Ayşe arkasından içimin yağları eridi hareketini yaparak elinin iç avucunu göğüsüne sürttü. "Çatla da patla! "

 

 

Kemal gülerek tekrar yemek masasına oturdu. Ayşe de adımlayıp tekrar otururken telefonu çaldı. "Ahuzar gerçekten Kaya'dan mu? "

 

 

Bunu sormak onu biraz utandırsa da merak ediyordu. Ayşe yünlü kazağından çıkardığı telefonuna bakarken, "Bu lafu bir daha duymacağum abi. Kız saa benum babam dedu. Bu bile yeterli. İlla bir baba olmak için doğurtman gerekmeyi! Ayrıca evet, Kaya'nun." diyerek ters bakışları eşliğinde telefonuna tekrar baktı.

 

 

Nazlı Nine sessizce masaya bakarken gülümsedi. "Uzaklarda da olsa büyütmüş. " Ayşe anasının bu sözüne gülümserken Kemal de kendini bir an gülümserken bulmuşlardı. Bir anda küçük bir cadıları olmuştu.

 

 

"Gene ariler. Allahum."

 

 

"Kim? " diye sordu Nazlı Nine.

 

 

"Mahalleli. Kim varsa. Duyan telefona koşayi, bende şu magazinlerde adumuz çıkmasun diye uğraşan asistanlar gidiyum. Bıktum da! "

 

 

Telefonu açıp kulağına dayarken ona doğru gülen abisine yakasını silkti. "Bualdum da, bualdum! " demesi ile karşı tarfın sesini duyması bir oldu.

 

 

"He buyur Necmiye teyze? " diyerek açtı. Telefondan gelen o hafif sesten Nazlı Nine de Kemal de az çok duyuyorlardı.

 

 

"Kız Ayşe! Alkım'larun deli kızlaru dönmüş diyiler, hemi? Dönmuş mu? "

 

 

Ayşe sıkkın bir nefes verdi. "He doğru. Başka soru? " dedi katlanamayan bir ton ile.

 

 

"Yanunda da çocuk var diyiler. Kız heryer haber kaynıyayi! Kaya'dan mıymuş! Kaya kaç kişiden yaptu! Kız o çocuk gayrı meşru mu! "

 

 

Ayşe sinirle ağızına bir salatalık attı. "Ne meşrusu ve gayrusu ne diyısın! Sanki bilmezmuş gibi konuşma benum de tepemun tasunu artturma! Kaya evli mi ki öyle bişey olsun! Az ufak at da civcivler yesun Necmiye! "

 

 

"Ee! Ahu evli değil mu! Kız nasul geldi! Kocasu nerde! "

 

 

Ayşe yumruğunu sıkarak tam masaya sinirle geçirecekti ki anasının burada olduğunu gördüğü gibi dudaklarına yönlendirip dişlemekle yetindi. "Bak teyzecum! Sinirleneyim!" dedi önce sakince. Bu sakin ses tonunu bilen Kemal rahatça arkasına yaslanıp eğlenerek izlemeye başladı. Nazlı Nine ise Ayşe'yi o kadar iyi tanıyordu ki geliyordu gelmekte olan havasıyla başını dikleştirdi. "Ben saa neden gencecuk kizun dul adamla evlendi diyimirım! " diye anında cırlamasıyla karşı taraf sessizliğe büründü.

 

 

"Bak benum ağuzumu açturma, ben sizin gibi sormakla kalmam derunlere dalarum. " Kaşalrını çatarken diğer elinin işaret parmağını anlamsızca yemek masasına bastı.

 

 

"Ya bırak şimdi benumkuni! O evlendu bile, Ahu satulmuş diyiler." diye fısıldadı tekrar. Ufaktan korkar gibiydi ama dedikodusunu da eksik edemiyordu.

 

 

"Saaane!" diye çemkirdi Ayşe.

 

 

"Kaya ile evlencekler mu peki? Kız kimden, kız. "

 

 

"Ben anladum seni. " diyerek başını salladı. "Ha çok dedikodu yapmak istersen söyle o mahaleliye o haberler yalan! Kıçında kurt olan biri rahat durmadu, fitneliğunden fesatluğundan çatladu patladu, kalkup o haberi yaptu."

 

 

"Senun diyeceğun tek şey doğru haber Ahuzar Kaya'dan, Ahu da evlu değul! Hiç mi bekar anne görmedinuz, bu kadar mu görgüsuz olur bir insan!" Kadını konuştuğuna pişman ederek yüzüne kapadı. Anında Nazlı Nine gülümserken Kemal gülmüştü.

 

 

"Korkulur." dedi.

 

🥀

 

 

Kaya hızlı adımlarla girdiği koridorda kaşları çatık bir şekilde ilerlemeye devam ederken yanında bir kaç adım arkasında duran Ahmet ve hemen yanında iri cüssesi ile ilerlemeye devam eden Cihan vardı.

 

 

Kaya'nın sağ kolu Ahmet'in sağ kolu olan Cihan etrafındaki insanlara kaşları çatık ve her an herşey olabilirmiş bir havadan bakışlarını atarken iki yanında yumrukları sıkılıydı. İri cüssesi ailenin erkeklerinin hepsini geride bırakırdı. Öyle bir vücuda sahipti ki hala da geliştirmeye devam ediyor bacaklarındaki kastan dolayı ayaklarını iyice açarak yürüyordu.

 

 

Ahmet saygıdan bağladığı ceketinin düğmesini tek eli ile açarak ilerlemeye devam etti. Kaya ise üzerindeki siyah paltonun eteklerini geriye savuşturacak bir hızla yürümeye devam etti.

 

 

Başka bir koridora hızla girmeleriyle annesini ve babasını koridor kenarında duran koltuklarda otururken buldu. Ondan önce gelmiş ve durumunu sormuş olmalılardı ki annesinin yüzü üzgün değildi. Demekki kötü bir durum yoktu.

 

 

Kaya babasının yanına iyice yaklaşıp karşısında durmasıyla Osman Bey oğluna doğru döndü. "Durum ne? "

 

 

Osman bey oğlunun ciddi yüzüne bir süre bakıp tam gülecek gibi oluyordu ki annesi Asiye Hanım kocasının omzuna yapıştırdı bir tane. "Gulme çocuğuma Usman! "

 

 

Osman Bey boğazını temizleyip karısına kısa bir an bakarak kendine çeki düzen verdi. Tekrar oğluna doğru dönerek başını kötü bişey yok der gibi sallayıp kaşlarını büktü. "Yok oğul. Yok bişi iyuler ikisude. "

 

 

Kaya önünde durdukları kapıya bakıp işaret parmağını işaret etti. "Burası mı? " Numaraya baktı. Hafif yüzünü arkaya çevirerek Ahmet'e yönelik, "Burası mı? " diyerek tekrar sordu.

 

 

Daha Osman Bey cevap veremeden Ahmet hızla, "Evet, abi. " dedi. Kaya başını sallayıp anne ve babasının ortasından geçerek kapının koluna davrandı.

 

 

Daha babası bişey diyemeden kapıyı sertçe açıp içeri daldı. Tam dalması ile Furkan'ın attığı kahkaha bir oldu. Başını çevirip abisini görmesiyle yüzü anında ciddiyete büründü. Burak ise yatakta yüz üstü yapmış göğüsünün altında yastık kolları önünde şekilde ikizine sinirle bakıyordu. Ancak Furkan'ın değişen yüz ifadesi ve açılan sert kapı ile o da başını çevirmiş Kaya ile saniyelik göz göze gelmişlerdi.

 

 

Kaya kapıyı arkasından kapatırken kimsenin girmesine izin vermedi. Furkan oturduğu koltuktan hızla ayaklanırken Burak da doğrulmaya çalıştı ancak poposundaki acıdan dolayı daha hareket edemeden geri yatağa bırakmıştı kendini.

 

 

Kaya birr süre ikisine bakarak yatağa ilerledi. Kardeşi Burak'ın yanında durarak bir süre üzerinde hastane örtüsü olan poposuna baktı. Anlamıştı poposundan vurulduğunu. "Hangi yanak? "

 

 

Abisinin sorusuyla Burak utanırken Furkan korku içinde kendini gülmemek için sıktı. "Sol." dedi patlayacak bir halde. Gülmemek için kendini öyle bir sıkıyordu ki kalbine anlık ağrı bile girmişti. Bir eli yumruk olup dudaklarına uzandı. Böylece hafif gülümseyen dudaklarını gizlemişti.

 

 

Kısa bir an kendini sıkan Furkan'a göz ucuyla baktı. "Bir götunden vurulmaduğun kalduydu ha Burak?" diye sordu, kardeşine başını omzuna eğerek baktı.

 

 

Burak yattaığı yerden başını eğdi. "Abi sen anlarsun, valla çok özleduk... " diye fısıldadı. "Öyle görmeye gittuk de bilisın ben Furkan olmadan tuvaletun yolunu bulamayim." Başını yavaşça kaldırıp abisine kısa bir an baktı. "Yanluş odaya girdum. "

 

 

Kaya sakince başını sallayıp kollarını göğüsünde birleştirdi. Duruşunu dikleştirirken iki kardeşine bir kez daha baktı. "Sonra? "

 

 

Burak korkarak yutkundu. "Sonra, teheccüd zamanına denk gelmişuz,"

 

 

"Heruf namaza kalkmuş. " diye devam etti Furkan. "Bu da bulduğu ilk divanun altuna girmuş. " diyerek eli ile ikizini işaret etti.

 

 

"Sonra? "

 

 

Abilerinin bu kadar sakin durması kaşlarının çatık ve gözlerinin kısık olması ikisini de tere boğarken Furkan ve Burak kısa bir an göz göze geldi. İkisi de birbirine sen anlat dercesine bakarken gözleri ile ikiside sırayla anlaşması yaptı. Küçük bir çocukken evde yaptıkları her vukuatta böyle anlaşırlardı. Furkan gözlerini üç kez kırpınca Burak şifreyi havada kaptı. Aynı şekilde o da gözlerini üç kez kırpıp onları dikkatle izleyen abilerine döndü. Tam dudaklarını aralamış konuşmaya başlayacaktı ki Kaya burnundan güldü.

 

 

"Bari baa yapmayun oğlum! Anam babam da yok. Anlaşmanuzu bir kenara bırakup adam akullu anlatun. " diyerek göğüsünde birleştirmiş olduğu kollarını çözdü.

 

 

Burak ve Furkan, ikiside şaşkınlıkla abilerine bakarlarken Furkan kendini zorladı. "B... Ben Hazal'un odasundan çıktum, bekledum bir süre ama Burak gelmeyince yazdum. "

 

 

"Furkan'a yanluş odaya girdiğumu ve Şerefsuz Şeref'un şuan yanumda namaz kılduğunu söyledum. O da beni kurtarmak için koridorda ses yaptu. " dedi Burak devam ettirerek.

 

 

Furkan devralarak, "Ses yapmamla dikkati dağuldu. Kim var diye bakmaya çıkdığu esnada Burak kaçtu. Ama ne kaçuş! " diyerek ters bakışlarını kardeşine çevirdi. "Ta divanun altundan başladu zart zart koridorda sala sala yanuma geldu. "

 

 

Kaya hala ifadesizce onalrı izlerken Burak, Furkan'a gözlerini büyütüyordu. Utanmıştı. Furkan devam etti. "Şeref bizi fark edunce işte bahçeye atladuk. Atladuk atladuk da." eliyle önce sakalını kaşımış ardından da kardeşini işare tetmişti. "Tam duvardan atlayacakken bu asulu kaldu. O esnada da olanlar oldu. Şerefsuz Şeref ikizumun götunden vurdu. "

 

 

Kaya bir süre daha onlara ifadesizce bakarken ikiside korkuyla ona bakıyordu. Kaya birden gülerek kardeşine bakarken yavaş yavaş duruldu. Gülüşü saniyelik sürerken ciddi bakışlarını kesmeden devam etti. "Anlıyorum sizi, anlıyorum da. Kızları başka yere çağırmak varken sürekli eve gitmeniz doğru değil. "

 

 

Furkan ve Burak derin nefeslerini verirlerken Burak heyecanla abisine baktı. "Sen onlarla görüşmemize kızmayi misin abi? "

 

 

Kaya ellerini, platosunun kenarlarını iterek cebine atarken derin bir nefes verdi. Göğüsü aldığı nefes ile kalkarken, "Hayır. " dedi. Sevdalı bir adam olarak onları en iyi o anlardı. Alt dudağını, gözlerini odada gezirerek dişlerinin arasından sıkıp serbest bıraktı. "Ben hiçbir zaman size karşı çıkmadım." diyerek tekrar onlara baktı.

 

 

"Ama Kemal amcamdan çekeceğiniz var." dedi, ardından Burak'a poposunun diğer tarafını göstererek, "Ona göre hazır gelin çünkü her an sağ yanağına da o sıkabilir. " dedi.

 

 

Furkan kendini tutamayıp kahkaha atarken Burak ona sinirle baktı. "Bu çok gıcuk biri olmaya başladu abi ya! " diyerek abisine şikayet eden bir çocuk gibiydi. Kaya onun bu haline kısa bir an gülümsedi.

 

 

"Napacaksın, kardeşin artık. Atsan atılmaz satsan satılmaz. " Kaya'nın cevabı ile Furkan daha çok güldü.

 

 

"Duydun mu yangazum? Yirmibeş yıl dayandun daha bir yirmibeş yıl daha dayanırsun? "

 

 

Burak öfkeden kuduracak halde kaşalarını çattı. "Hayurdur? Öteki tarafa rezervasyonun mu var? Elinde mi gideceksun? "

 

 

Furkan omuz silkip, "Kim bilur. " cevabıyla Burak göğüsünün altındaki yastığı çektiği gibi arkasını dönmüş kardeşinin kafasına geçirdi.

 

 

Kaya kısa bir an gilüp tavana baktı. "Yeter bu kadar." diyerek Burak'a döndü. "Ne zaman çıkacaksın biliyor musun? "

 

 

"Bilmeyim."

 

 

Furkan, "Yarun çıkabilirmuş. Bir süre yürümesi yasak. " dedi.

 

 

Burak göz ucuyla bakıp çenesini kaldırdı. "SırtındA taşursun artuk. "

 

 

Furkan kardeşine dönüp ellerini cebine atarken, "Valla şu lafuna siktur git demek isterdum de. Demicem. " Gülümsedi. "Başum da bile taşurum sen bir çıkta. "

 

 

"Adamın hanesine girmişsiniz. Yasal olarak taciz, istese şikayet ederdi."

 

 

"Keşke şikayet etseydi. " diye fısıltıyla söylendi Burak. "Etmekten beter etti gavur Şeref!"

 

 

Furkan tekrar gülmesiyle yine yakıcı bakışlarını kardeşine çevirdi. Furkan anında susarken Kaya ellerini cebinden çekti. "Kardeşinin yanında ol. " dedi sanki o demese olmayacakmış gibi. Söylemek için söylediği bakışlarından bile belli olurken Furkan hızla başını sallamıştı. "Ben gidiyorum, bir kaç işim var. Taburcu olduğunda eve geçin gelirim. Adamlar hastane etrafında, hazırdalar."

 

 

Furkan ve Burak, Kaya'yı onaylarken tam çıkıcakken duruldu. "Amcama yakalanmayın, şimdilik önüne felan çıkmayın haşat eder sizi. " diye son kez konuşarak odadan ayrıldı.

 

 

Kapıdan çıktığı gibi koridorda oturan anne ve babasına baktı tekrar. "Durmayın burda. Hem bişeyi yok, iyi. Bu akşamı burda geçirip yarına çıkar gelirler. "

 

 

Osman Bey başını sallarken Asiye Hanım oğlunun göğüsüne sarıldı. Kaya ona sarılan annesiyle elini kaldırıp sırtını sıvazladı. "İyi ana, merak etme. "

 

 

"Ne olursa olsun, tırnağu kırulsa bile canum yanar. " diyerek oğlundan ayrıldı. Elini kaldırıp sakallı yanağını sevdi. Bir süre gözleri ile birbirlerine bakarlarken başını sallamıştı aslında annesinin ona kendine dikkat et mesajını çok iyi almıştı. Annesinin elinin üstüne elini koyarak okşadı. Bir kez başını sallayıp yanından çekti. Babasının da yanından geçerken onda taraf omzuna bir kez dokunup adamlarına bir işaret verdi. Tekrar geldikleri yolu aynı şekilde dönerlerken Asiye iki elini göğüsünde birleştirmiş oğlunun arkasından izliyordu.

 

 

"Büyüdü." derken bile gözleri dolu doludu.

 

 

Osman Bey eşine bakarak gülümsedi. Bir kolunu kadının omzuna atarak sarılırken, "Çocuk sahibi bile oldu. Sence sadece büyüdü mü? " diyerek baktı.

 

 

Asiye Hanım da gülümsedi. "Baba oldu. "

 

 

Osman Bey aynı şekilde dudaklarındaki gülümsemeyle koridorun köşesinden dönen oğluna son kez baktı. "Yakında ailenin reisi de o olcak. Sadece ailenin reisi de değul, bütun işlerumun sahibi... "

 

 

Kaya çıktığı hastanenin kapısında Mahir'i görmesiyle durdu. Kaya Mahir'e, Mahir Kaya'ya el kol işareti yaparak birbirlerine ilerlediler.

 

 

"Hayırdır oğlum, ne işin var burda? " diye sordu Mahir.

 

 

Kaya, "Burak vuruldu ondan burdayım, sen? " demesiyle Mahir'in ağızı kocaman açıldı.

 

 

"Ne oldu ney! Nasıl duru mu? " diye telaşlı sorusuna Ahmet gülerek cevap verdi.

 

 

"Önemli bişey değil gibi. Manadından vurulmuş. "

 

 

Mahir ellerini birbirine vurarak, "Tüh! Lan oğlum çocuk kısır kaldı! " dedi. Sonra ise ona sakince bakan üç adama karşı birden bağırdı. "Lan telaş yapsanıza! Adamın çükü gitmiş! Çocuğu olmayacak! "

 

 

Ahmet kendini sıkarken yanındaki Cihan'ın genzinden gelen gülme sesiyle koluna vurdu. Kaya ise sırıtarak baktı kısa bir an etrafına. "Yok, götünden vurulmuş. Sol yanak. "

 

 

Mahir ona şaşkınca bakmaya devam ederken Kaya'nın aşağıyı işaret etti. "Orası değil mi? "

 

 

Kaya kaşlarını çatarken sertçe, "Orası değil." dedi. Konu çok kötü yerlere giderken Ahmet kendini daha da sıktı. Cihan'la bir adım geri çıkarlarken bir kez daha koluna vurdu. "Biliyorum komik ve babannen yok ama sen yine de felçli babanneni düşünerek üzülmeye bak. Sakın gülme. " Onun en iyi yöntemiydi.

 

 

Bu Cihan'ı daha da gülmeye iterken üst üste yutkundu. Hayatını ciddiyetle geçiren bu adam bir bu adamların yanında gülesi geliyordu.

 

 

Kaya hızla, "Sen ne halt yiyorsun burda onu söyle? Karakolu buraya taşıdıkta bizim mi haberimiz yok? " kuşkuyla gözlerini kıstı.

 

 

Mahir yutkunarak başını kaşıdı. "Yok, ben... " tekrar yutkunurken, "Mine'nin taburcu olması için burdayım. Yarın çıkıcak. İyi durumu. Toparladı. Sadece bir süre beynindeki hasardan dolayı yürüyemeyecek. His oranı yüzde ellinin aşağısında. "

 

 

"Toparlar mı zamanla? " diye sordu Kaya.

 

 

"Doktor'un dediğine göre toparlar."

 

 

Kaya başını salladı. "Nereye götürmeyi planlıyorsun peki? "

 

 

Mahir başını iki yana salladı. "İnan bilmiyorum. Ailesinden kimsesi yok. Neye götürücem napıcam bilmiyorum. Buraya gelirken bir otele götürmeyi planladım son kalan çareyle. "

 

 

Ahmet vicdanının sızladığını his etti. "Abi kadın yürüyemicek. Sadece o da değil, vücudunda his kaybı varsa ona birinin bakması gerek. Yani bu durumda o kendine bakamaz. "

 

 

"Ahmet haklı. " dedi Kaya etrafına bakarak. Derin bir nefes aldı. "Onu al bizim konağa geç. Bir süre bizde kalsın. Çalışanlar bakar ona. İğleştiğinde bakarız ne olacağına. "

 

 

Mahir rahat bir nefes verirken, "Şuan içim daha rahat. " diyerek elini dostunun omzuna bıraktı. "Sağol."

 

 

Kaya gözlerini kısarak baktı karşısındaki adama. "Sen hayırdır? "

 

 

Mahir bir süre durdu. Kaya'nın bakışları ile elini hızla çekerek yakasını düzeltip boğazını temizledi. "Ne oğlum? " diyerek hastaneyi işare etti. "Ben gideyim. " diyerek hızla yanından geçmesiyle Kaya omzunun üzerinden arkasınsaki adama baktı.

 

 

"Alıcam senin ifadeni, kaç sen. " Mahir, Kayanın sözlerini aldırmadan dilini çıkarıp döndürerek elini savurşturdu.

 

 

Kaya tekrar dağ arabasına ilerleyerek atlarkenn diğer arabaya da Ahmet ile Cihan bindi.

 

 

Bir kaç dakikalık yol sona ererken hastaneye yakın olan depoya gelmişlerdi. Kaya arabasının kapısını açıp çıkıntıya çıkıp önce arabanın üstünden Çelik'i tuttukları depoya doğru bakmış ardından tamamen inerek kapıyı tokatlarcasına kapatmıştı.

 

 

Bir kaç adım ilerlemesiyle Ahmet'in ve Cihan'ın da ona doğru geldiği gördü. Kaya'nın koyu hareleri etrafta turlanırken fark ettiği şeyle kaşları çatıldı. Bir şey eksikti sanki.

 

 

Adamlar yoktu.

 

 

Önlerinde dirift atarak siyah mat bir Volvo durmasıyla Ahmet silahına davranarak Kaya'nın önüne atladı. Cihan da aynı şekilde silahına davranırken Kaya kaşları çatık bir şekilde bir eli kemerinde arabaya bakıyordu. Olası ters bir durumda silahı çıkarması saniyelerini almazdı.

 

 

Herkesin beklediğinin aksine içinden Murat iri cüsesiyle inerek kapıyı dirseğiyle kapattı. Sert çevresi ile Kaya'nın yanına ilerlerken adamların pozisyonunu görmesiyle suratı yumuşadı. Alayla gülerek, "Adamların kafanın üzerinden değil kuş, mermi uçurtmaz. " diyerek kaşlarıyla silahını sakince indiren Cihan'ı ve Kaya'nın hemen önünde duran Ahmet'i işaret etti. "Duruşlara bak. "

 

 

Murat gülerken Ahmet ters ters ona bakmış mat siyah rengindeki silahının horozunu geri eskisine çevirerek tek eliyle kemerine takmıştı.

 

 

"Bakıyorum da parayı bulmuşsun. " Kaya'nın takılmalık sorusuyla Murat kısa bir an arbasına baktı.

 

 

"Sadece zamanı geldu. Yıllardur çalışup yememek benu biraz zengun etmiş olabilur. " diye kanallarını değiştirerek geri Kaya'ya baktı ardından Kaya'nın arkasınsaki arabaya. "Senun mu bu canavar? "

 

 

Kaya kısa bir an omzunun üzerinden dağ arabasına bakmış geri önüne dönerek başıyla onaylamıştı. "He."

 

 

Murat iyiymiş der gibi dudak büküp tek kaşını kaldırmıştı. "Hayırdur dağa mu kaçaysun? "

 

 

Kaya ile kısa bir an göz göze gelince, "Kötü bir şakaydu. Kabul. " dedi. Derin bir nefes aldı. "Malum eskisu gibi şaka yapamayim. Paslanduk. " diyerek önüne dönüp ilerleyeme başladı.

 

 

"Düzelirsin." dedi hemen arkasından Kaya da ilerleyerek. Ona karşı duvarlarının yavaş yavaş yıkıldığını hissetmeye başlamıştı ta ki Murat tekrar ona dönene dek.

 

 

"Hiç sanmayim. " dedi. Bakışları ters, ses tonu buz gibi çıkmıştı. Herşeyin saniyelik olduğu buradan belliydi aslında. Murat iyi değildi, yıllardır çektiği her şey onun içindeki kişiliğini bozmuştu. İki kişi gibiydi sanki. Bir yanı mutlu olmaya çalışıp şakalaşan; diğer yanı ise öfkeli, kinli ve intikamcıydı. "Düzelmek isteyen yok çünkü. "

 

 

Murat tekrar önüne dönerken Ahmet arkasından, "Manyak bu. " diye fısıldadı. Yanındaki Cihan'a baktı. Arkasındaki ellerini çözüp birini önüne alarak, bir avucunu bir elinin sırtını işaret etti. "Bir böyle bir böyle. "

 

 

Cihan dudak bükerek omuz silkti. Murat'ın peşinden ilerleyen adamın peşinden ilerlemeye başlamsıyla Ahmet'te sakin adımlarla ilerlemeye başladı. Daha bir kaç adımda burnuna dolan kokularla durakladı.

 

 

"Abi." dedi havayı biraz daha soluyarak.

 

 

Kaya duraklayarak arkasından ona doğru ilerleyen adama baktı. Murat'ta bir kaç adım atmış durmuştu. "Burnuma kötü kokular geliyor. " dedi.

 

 

Murat bu sözlere karşı burnunda güldü. "Heryer boktan işlerle kaynıyor, normaldir. "

 

 

"Hayır öyle değil. Mecaz değil. " diyerek tekrar Kaya'nın önünde durdu.

 

 

Kaya bir kaç adım geri çıkarak Ahmet'e şöyle bir baktı. "Noluyor oğlum sende dakika bir önüme sper edip duruyorsun kendini?" Çatık kaşlarıyla başını iki yana salalrcasına tekrar sordu. "Noldu? "

 

 

"Abi koku var. " Ahmet tekrar başını kaldırıp o bilindik kokuyu içine çekerken durdu.

 

 

Cihan, Murat'a doğru ilerleyerek bir adım gerisinde durdu. Kaya da aynı şekilde derin bir nefes alırken aldığı kokuyu Ahmet ile göz göze gelerek çözmüştü. "Barut." dedi ikiside atnı anda.

 

 

Murat'ta tam derin bir nefes almış, "Sadece barut değil, " demesiyle Cihan haykırdı.

 

 

Cihan'ın, "TUZAK! " bağırışına karşı herkes kendini yere atarken depoda güçlü bir patlama gerçekleşti. Deponun içinden alevler volkan patlaması gibi yükselirken bir kaç sac parçası havaya çoktan uçmuştu.

 

 

Ahmet arka arkaya Kaya'yı yere iterken kendide bir tarafa savrulmuştu. Cihan ve Murat birbirlerini korumak ister gibi ikiside aynı anda birbirlerinin kollarından tutup koşabildikleri kadar koşmuş ardından sarsıntıyla yere düşmüşlerdi.

 

 

Gerçekleşen patlamayla dördününde üstü başı toz toprak duman olurken Kaya yavaşça yerinden doğruldu. Kolunu yüzünde çekip üzerindeki siyah paltonun üstündeki toza toprağa ve depodan fırlayan parçalara baktı.

 

 

Murat hızla onu tutan Cihan'ı iterek ayaklandı. Hırsla yanan depoya ilerlemiş ancak cayır cayır yandığını görmesiyle ve yüzüne çarpan sıcaklıkla hayrıkararak havaya yumruk atmıştı. "Sikeyim! Lan adam içerde! "

 

 

Kaya yerden kalkarken kısık gözleriyle etrafa baktı. "Sanmıyorum."

 

 

Murat hısla bir kez daha bağırarak yerdeki bir taşa sert bir tekme attı. O adam önemliydi. En azından abisini veya amcasına şantaj yapabilirdi. Her ne kadar önemsenmeyen bir adam olsada onlar için, onların kanındandı.

 

 

Kaya üzerini çırparak Murat'a doğru ilerledi. "On sekiz adam diktim ben buraya. Biri bile ortalıkta yok. " diyerek başını salladı. Belliydi bir bok olduğu. Daha arabadan indiği gibi anlamıştı. Ancak asıl süprizi içeride bekliyordu. Dışarıda değil.

 

 

"İçerde olsaydık şuan her bir uzuvumuz uzuv olmaktan çıkmış olacaktı. " dedi Ahmet.

 

 

Cihan yanındaki Ahmet'e baktı. Alt dudağını dişledi. "Şu hayatta en çok yanmaktan korkarım onda da az daha parça pinçik havaya uçucaktık iyi mi? "

 

 

Ahmet ttes ters yanındaki iri yarı adama bakarken Cihan ona korkuyla bakmıştı. "Ömrümden bir on yıl eksildi vallahi. "

 

 

Ahmet başını çevirirken, "Sen gel silahların önüne atla, çatışmalara gir, bilmem kaç yerinden vurul sonra gel ateşten kork anasını satayım. " diyerek bir kez daha ters bakışlarını Cihan'a çevirdi. "Böyle iş mi olur? Ne değişik bir insansın hala çözemedim. "

 

 

"Abi yaklaşık dört yıldır beraberiz. "

 

 

Ahmet omuz silkti. "Banane oğlum. "Kaya'ya doğru adımlarken Cihan üzerini çırptı. Bunu da atlatmışlardı.

 

 

"Adamlar yoksa Çelik içeride değildir o zaman. " dedi bir anlık da olsa düşünerek Murat.

 

 

"Büyük ihtimalle ama bir ihtimal bişey de biliyor olabilir. "

 

 

"O ne demek? " dedi hızla Murat.

 

 

"Adamı ortadan kaldırmış olabilirler demek. " dedi Kaya tepkisiz yüzüyle karşısındaki yana depoyu izleyerek.

 

 

"Ya adamı ortadan kaldırıp bir taşta iki kuş yaparak arada bizi de kaynatacaklardı ya da adamı alarak bize göz dağı verdiler. " dedi Ahmet.

 

 

Kaya başını iki yan sallayarak yanan depoyu koyu gözlerindeki yansımayla izledi. "O piç yaşıyor. " dedi. Emindi. Kesindi. Başka yolu yoktu. "Yaşamasını isterim zaten çünkü ölümü benim elimden olacak. " diyerek arabasına ilerledi.

 

 

"Nereye! " diyerek bağırdı Murat ona doğru bedenini çevirip haykırarak.

 

 

Ahmet ve Cihan'da arabalar ilerlerken Kaya arabasının merdivenine çıkarak kapının üstünden adama baktı. "Kızımın odasını dizayn edeceğim. Daha önemli işlerim var o piç bekleyebilir. " diyerek eğilerek arabasına atladı. Kapısını çekerek, çalıştırdığı gibi hızla oradan ayrıldı.

 

🥀

 

 

Canan hızla odasına dalarak dolabına ilerledi. Çıkardığı küçük kıyafet çantasını stresle yatağına fırlatarak bir kaç kıyafet çıkarmaya başladı. Heyecandan, buraya geldiği için bütün kıyafetlerini dört valizle sanki tamamen oraya taşınmış gibi getirmişti. Çıkardığı bir kaç parça kıyafeti de yatağına savurarak çantanın fermuarını titreyen parmaklarıyla açtı.

 

 

İçi bile korkudan titrerken kıyafetleri katlamadan avuçlayarak çantaya sıkıştırdı. Zor kapanan çanta ile fermuarını çekerek kol çantasını koluna takıp elindeki çantayla odadan ayrdıldı.

 

 

Korku içinde koridorda ilerlerken birine yakalanmamak için içinden bildiği bütün duaları sıraladı. Kimse olmadığını anladığı an merdivenlere varmış hızla elindeki çantasıyla inerek dış kapıya koşmuştu. Annesine yakalanmamak onu daha da mutlu ederken kapıyı açtığı gibi dışarı çıktı. Kapının önüne çıkmasıyla ilerlemeden önce durup derin nefesini bir kaç saniyeliğine yumduğu gözleriyle dışarı üfledi. Büyük demir kapıya koşar adımlarla hızla ilerlerlemeye başlamasıyla ara ara arkasından bakıyor yine ve yine kameraları hesaba katmadan onu bir görenin olup olmadığını kontrol ediyordu.

 

 

Büyük demir kapıya vardığında önüne çıkan iri yarı bir koruma ile yutkunup durdu.

 

 

"Buyrun Canan Hanım? " diye sordu adam sert sesi ile. Canan karşısındaki adamın simsiyah güneş gözlüklerinden dolayı gözlerini göremezken tedirgin oldu.

 

 

"Şey ben, hava almak içun çıkucaktum. Geri gelirum." diyerek bi şeyler uydurdu.

 

 

Ancak adam aynı şekilde karşısında durarak, "Çıkış izniniz yok. " dedi. Canan şaşkınlıktan nefesi kesilirken kekeledi.

 

 

"Na... Nasul? Ne hakla? " ardından kaşlarını çatarak adamın önünden çekmek ister gibi itti. "Çekul önümden! " Fakat önündeki adam sanki yerine çivilenmiş gibi milim kıbırdamadan aynı şekilde durmaya devam etti. Üzerindeki takım elbise, kulağındaki ajan kılaklığı ve siyah güneş gözlükleri ile durmaya devam etti.

 

 

Elleri önünde bir şekilde, "Kaya Beyimden kesin emir. Çıkmanız yasak. " sözleriyle Canan dumura uğrarken adam devam etti. "Gerekirse bağlayın, dedi. Çıkma izniniz yok. Zorluk çıkarmayın lütfen. " diyerek eli ile kadının geldiği yolu gösterip geri eski yerine adımlayarak beklemeye devam etti.

 

 

Canan ise ağızı açık şekilde kısa bir an kapıya tekrar bakmış ardından gözleri dolu dolu korku içinde arkasını dönmüştü. Omuzları düşmüş şekilde elindeki çanta ile geldiği yolu geri dönerken çiçekleri sulamadan dönen Ayşe öğle sıcaklığın altında elini alnına dayıyarak eve doğru ağlayarak adımlayan kadına baktı.

 

 

Şaşırarak dudak bükerken elindeki çiçek sulamak için kulandığı yeşil aparatı yere bıraktı. Geri doğrularak kadının peşinden ilerlemeye başladı. Elindeki kıyafet çantasını görmesi ile daha da merakalnırken yavaş yavaş adımladı.

 

 

Önce içeri girmişlerdi ardından yavaşça yukarı çıkmışlardı. Canan odasında içeri girerken tam Ayşe de peşinden ilerliyordu ki Cemile cadısının odasından çıktığını görmesiyle merdivenin kolonuna adeta yapışarak arkasını dönüp sırtını verdi.

 

 

Gözlerini birr kaç saniyeliğine yumarak bekledi. Ardından başını hafif uzatarak kadının da odaya girdiğini görmesiyle etrafına baka baka odaya doğru ilerledi. Kapının önünde durmasıyla kaşları çatıldı. Bir işler karıştırıyordu bu ikisi ama ne?

 

 

"Kız ne bu çanta! " diye bağırdı Cemile. Canan ise çantaları yatağa bırakmış yatağın önünde omuzları çökük başı yerde şekilde ağlıyordu. Annesinin sesi ile korkarak yutkunmuş ardından yutkunarak başını kaldırmıştı.

 

 

"Kız saa diyim! " diyerek kızının omzunu adeta çimdikleyerek tuttup kendine doğru çevirdi.

 

 

"Ben... " dedi Canan yaşlı gözlerini annesinden gizlemeye çalışır halde. Başı yerde sarı tonlardaki parkeyi incelerken saçlarının önüne akmasına izin veriyordu. "Ben fazla kıyafet geturmuşum. Fazlalukları eve bırakacaktum. "

 

 

Cemile ellerini beline atarak hafif eğildi. Gözlerini kısarak baktığı kıza, "Yalan atma! " diyerek bir eliyle tekrar kızın omzunu itti. "Doğruyu söyle kırarum bacaklarunu, nereye gidiyordun! "

 

 

Canan bir anda hıçkırmasıyla Cemile şokla baktı kızına. Tamam hep ağlardı ama başı eğik olmazdı. "Sen yine ne halt ettun de bakayum baa bir. " demesiyle Canan anında ağlayarak dizlerinin üste annesinin ayaklarına bıraktı kendini.

 

 

"Ana yalvarurum baa yardum et! " demesiyle tam o vakit Ayşe kulağını kapıya yaslamıştı. "Nolur ana yardum et, "

 

 

"Kaya benu öldürecek! " diyerek fısıldadı şiddetle. Cemile kızının sözleriyle sertçe yutkunurken elleri belinden düşmüştü.

 

 

"Niye kız! Niye yapsun öyle bişey, naptun!" Kaşlarını çatarak yerde eteklerini avuçlamış kızına baktı.

 

 

"Anne o haberleru ben yaptum! " diyerek hıçkırdı. Ağlamaktan nefes alamazken annesinin şok dolu yüzüne bakarak devam etti. "Ben çektum, ben attum başka numaradan! Ben yaydum o haberu meydana! Ben çıkardum Ahu'nun adınu Rize sokaklarunda."

 

 

"Ne attun!" diyerek eğildiği gibi kızının saçlarına tek eli ile yapıştı. Ensesinin arkasından sarı saçlarını kavrayarak ayağa kaldırdı. Canan'ın elleri annesinin bileklerine giderken acıyla ağlayarak inledi. "Naptun dedum saa! Kız konuş! " diyerek dişlerini sıktı. "Kız sen benu öldurtecek misun! Konuş! "

 

 

"Ana dur. " dedi Canan acıyla.

 

 

"Konuş! "

 

 

"Kaya'yla Ahuzar'u hastanenin bahçesunde sarılurlarken çektum! Altuna da gary meşru dedum. " diye acıyla söylerken Cemile her an felç geçirebilirdi.

 

 

"Ne yaptun, ne yaptun! Ne yazdun! "

 

 

"Bir kızı olduğunu öğrendiğu içun Ahuzar'u yanına almaya mecbur kaldu dedum. Ahu ile de zoraki birlikteler, " hızlı hızlı nefesler alıp kafasındaki acıyla yüzünü buruşturdu. "Yengemleru konuşurken duydum, babasu satmuş onu." diyerek zar zor ayaklandı. "Alkumlarun deli kızu Mira Ahu... "

 

 

"SUSS! "Cemile öyle bir haykırdı ki kızının saçlarından bırakıp bu sefer yüzüne sağlam bir tokat geçirdi. Canan aldığı darbe ile yatağa savrulurken Cemile durmadı. Yatağın üstüne çıkarak kızının yüzüne ardı ardına tokatlarını indirdi. " Salak mısun kız sen! Öldürecek misun beni! "

 

 

Saçlarından kavrayarak kaldırdı. "Şu evde bulaşacağun en son kişi Kaya! Öğrenurse ne yapacaksun düşün... düşündün mü!" diye haykırarak gözlerini belertti.

 

 

"Rize'de Ahu'nun adını aslunda senun çıkarduğunu Kaya duyarsa seni giutin denen zımbırtı ile doğrar!"

 

 

Canan ağlamalarının ardından bağırdı. "Yeteeer! " diyerek ellerini yüzüne kapattı. Saçlarını yüzünden çekerek başında dikilen anasına baktı. "Madem Kaya'nın kırmuzu çizgisi Ahu ne diye benu el vermeye çalışisın! "

 

 

Cemile duyduklarıyla kızına daha çok vurmaya başlamıştı ki, "Kız seven sensin Kaya'yu, çıldırtma benu..." demesiyle odanın kapısı sertçe açıldı.

 

İkisinde başı kapıya dönerken Cemile korku içinde Canan ise sarı saçlarının arasından bakmıştı. Kapıda bir adet dişlerini sıkmaktan çenesi seğiren Ayşe görünmesiyle Cemile hızla doğruldu.

 

 

Ayşe kollarını göğüsünde birleştirerek bir kaç saniye yüzlerindeki korkuyu izledi. Ardından saçlarını geriye doğru savurtacak bir hızla ilerleyerek Cemile'yi kolundan tuttu. Cemile elini uzatmış dudaklarını aralarken Ayşe daha kadının bişey demesine bile izin vermeden kapıya doğru ittirdi.

 

 

"Ayşe dur! Ne duydun bilmeyim ama yanılaysun! " Cemile kapının girişine tutunarak yüzü ifadesiz olan Ayşe'ye baktı. Ayşe sinirle yünlü ceketinin kollarını toplarken başını yavaş yavaş olumluca salladı.

 

 

Canan yataktan doğrultmuş korku içinde bir yengesine bir annesine bakarken Ayşe hızla Cemile'yi bu defa koridorun diğer duvarına iterek kapıyı sertçe kapattı. Cemile daha kapıya yapışamadan kilidi çevirerek kapıya arkasını döndü.

 

 

"Ayşee! Kızuma napucaksun kahrolasu!" Cemile bağırıp aynı zamanda yumruklarını tahta kapıya geçirirken Ayşe çenesini havaya dikti. Karşısında korkudan titreyen kadına bir süre bakıp yüzünden saçlarını çekmek için sağa sola salladı.

 

 

Çenesi dik bir şekilde yavaş adımlar ile kadının üzerine adımlamaya başlamasıyla Canan da geriye doğru gerileyerek ellerini göğüs hizasında kaldırıp başını iki yana salladı.

 

 

Cemile hala kapıya avuç içi ile vurup yumruğunu geçirmeye devam etmesiyle Ayşe daha fazla dayanamayarak, "Eğer biraz daha kapuya vurmaya devam edersen ev halku buraya toplanur Cemule Cadusu!" diye bağırdı. "Eğer ev halku buraya damlar ve ben bu yelloz kızınu dövemez içumde kalursa acumam bütün boklarunuzu erkenden sererum ortaya! "

 

 

Cemile anında dururken Ayşe çoktan Canan'a ilerleyip tokadını sertçe yüzüne geçirmişti. Canan içindeki telaş ile kendini korumak için kollarını önüne siper ederken Ayşe kadının ense kökündeki saçlarından yakaladığı gibi başını kaldırarak diğer yana eğdi. Gözlerini belertip dişlerinin arasından adeta tısladı. "Ahu benum kardeşum!" diyerek önce bastırarak konuştu. "Benum tek kız kardeşume hangi cesaret ile leke bulaşturursun hm! "

 

 

"Söyle baa, sen kimsun!" Saçlarını biraz daha yana doğru çekti. Canan acıyla yüzünü buruşutup elleri ile Ayşe'yi itmeye çalışırken devam etti. "Sen kimsun da benim kız kardeşumun adunu çıkarisun haa! "

 

 

Canan'ın yüzüne bir tokat daha geçirmesiyle yere düşen kadınla yere eğildi. Canan cenin pozisyonunda kendini korumaya çalışırken Ayşe affetmedi. Omzundan serçe ittip yüzünü çevirmesiyle karnına oturdu.

 

 

Canan ellerini yüzünden çekerek ağlayışlarının arasında Ayşe'nin saçlarını kavramaya çalıştı. "Benum de elim kolum var yenge! Sınırunu aşma, saygusuzuluk etmek istemeyim! " Nefes alış verişlerinin arasından zar zor konuşurken Ayşe siniri bozulmuş şekilde kahkaha attı.

 

 

"Elinden geleni ardına koyma o vakit, yılan! " diyerek parmağındaki tektaş yüzüğü hızla ters çevirdi. Saçlarını kavramaya çalışan bir eli ısırıp diğerini iterek yüzüğü ters çevirdiği sol eli ile kadının yanağına sert bir tokat attı. Canan'ın yüzü anında çizilirken sağ elinin orta parmağındaki hayat ağacı yüzüğünü de ters çevirdi. Kenarları dışa doğru ince olduğu için fazla keskin duruyordu. Ona keskin olup olmadığını denemek için şans doğarken içinden Fatih'ten özür diliyordu. Kocasının tek taşı kan olmuştu. Buradan çıktığı gibi tuz ruhu, çamaşır suyu ne varsa hepsini bir kaba boşaltıp aklana paklanana kadar yıkıyacaktı.

 

 

"Sen bu dayağı çoktadur hakkettun! " diyerek birde sol eli ile tokadı yapıştırdı. Canan acı dolu nefeslerini verirken yüzüğe dolanan saçları afetmeden çekiştirdi.

 

 

İki eli ile kadının sarı saçlarını kavrayarak gözlerine bakmasını sağladı. "Naptın şimdi bu bokları yiyince? Ne geçtu elune! Göz diktuğun adam sana mu vardu gerizekalu!" diye bağırarak kadının başını bir kez zemine geçirdi. Saçlarını aynı şekilde kavramaya devam ederken Canan aldığı darbe ile gözlerini bir kaç saniyeliğine yumdu. Saliselik sersemlediğini hissetti.

 

 

"Kaya bunları duyduktan sonra senu barundurur mu! "

 

 

Canan'ın dudakları yavaşça aralandı. Beyni bulanık bir şekilde karmakarşıkken tek bir cümle dudaklarının arasından fısıltıyla çıktı. "Kaya benum... "

 

 

Ayşe daha da çıldırdı. Sinirle kadının başını iki kez yere çarparken, "Bok senun! " gözlerine bakan kadını saçlarından kavrayarak başını yerden kaldırdı. Baygın bakan kadın başı havalanmasyla gözleri açılmıştı. Acı içinde, yanakları yara bereyken korku ve içinde peydahlanan aptal cesaretle baktı. "Kaya her ne kadar yasal olarak evlu olmasa da evlu! Bazen bazu insanlara bir kağut parçasu bile gerekmez! Duydun mu benu!" diye bağırarak sarstı kadını. "Kaya evlu! Bir kızı var!" Başını geri çekip şöyle bir baktı altında yatan kadına. "Hoş, evlu ve çocuklu olmasa da senun bu eve gelin gelmene asla izun vermezdum ya, neyse."

 

 

Canan, Ayşe'yi itmeye çalışarak acıyla bağrıdı. "Bırak benu! Canum yanayi yenge bırak artuk. "

 

Kadın acıyla ağlarken Ayşe yüzünü iyice yaklaştırdı. "Evlu, çocuklu bir adamu arzulamaya devam et! Bak o zaman sana neler oluyor! " diyerek bu defa yumruk yaptığı elini son kez kadının gözüne geçirdi.

 

 

Fatih karısının en çok da bu yönünü severdi. Kavgacı bir ruhu vardı evet ancak onun yanı sıra daha çok düşmanlarının durması gereken çizgiyi en iyi şekilde belirlemesi, dik başlı ve açık sözlü olması onu en çok cezbeden yönlerinden biriydi.

 

 

Canan acı içinde haykırırken Ayşe kadının kafasını savurarak bırakmasıyla doğruldu. Yerde bir seksen yatan kıza tepeden baktı. "Ahu bu olayı duyduğunda kendine saklanacak delik ara. Çünkü o benum kadar sabırlı olmaz ya da saçını yolmakla kalmaz direkt çeker vurur. Yanluş anlama, kendi içun saa kılınu kıbırdatmaz ama konu güzeller güzeli kızu olunca gözü döneyi. Duymuşsundur Çolak'a piçune neler yaptuğunu." Saçlarını yüzünden çekmek istercesine yüzünü sağ sola hafifçe salladı. Yüzündeki gurur Ahu içindi. Omuzlarını dikletirirken, "Belki öldürmez ama canunu yakacak yerunden elbet vurur. Bazen insanun silah kulanamsuna gerek yok netucede." dedi.

 

 

Eteklerini kavrayarak yavaşça yere çömeldi. Saçlarının arasından hırs ve korkuyla bakan kadına gözlerini kısarak baktı. "Senu bundan sonra bu konakta görmeyeceğum, duydun mu benu! O ağuzundan ise Ahu'nun isminu hiç duymicağum! Uzak durcaksunuz kardeşumden de kızundan da! Yılanlıklarunu siktirolup gidup başka yerde devreye sokabilirsun!"

 

 

Son olarak, "Yılan. " diye yüzünü buluşturarak ekleyip doğruldu. "Evi terketmen için bir günün var. Geri geldiğumde yanumda birde kocamun tüfeği Coşkun'u bulursun. "

 

 

Kapının kilidini açıp çıkmasıyla koridorda baş parmağının tırnağını kemirerek bir sağa bir sola gidip gelen kadını gördü. Göz devirerek, "Topla pılınuzu pırtınuzu defolup gidun konaktan! " diyerek arkasını dönüp merdivenlere ilerledi. Cemile hiç ona cevap vermeden odaya dalarken kızını yerde kanlar içinde buldu. Telaşla hafif kana bulanmış saçlarını yüzünden çekerken iki yanağındaki kanlı çizikleri gördü. Şokla eli yüzüne giderken bir de kızına tokadı o basmıştı.

 

 

"O senu bu hale getururken senun elun kolun armut mu topluyaydu kız! "

 

 

Ayşe sinirden sıcak basmış boynundaki saçlarını geriye soruruken merdivenlerin sonuna gelmişti. Son basamağı indiği gibi konağın dış kapısı açıldı. İçeri bir kaç usta girmesiyle Ayşe yutkundu. Elleri ensesinden uzaklaşırken adamların ardından içeri giren Kaya'ya baktı.

 

 

"Yengem? " dedi şaşkınca kenara çekilip yanından geçerek merdivenlerden çıkan ustalara bakarak. Geri Kaya'ya dönerek, "Yengem, evu haciz mi bastu? " diye sordu.

 

 

Kaya üzerindeki kabanını çıkarıp üstündeki toz toprağı sirkelerken hala ona şokla bakan kadına gülümseyerek baktı. "Yok yengem. " dedi bu defa gülerek. Tam ne olduğunu anlatıcakken kapı tekrar açıldı. Bu defa içeri pembe pembe kocaman bir dolap girmesiyle Ayşe'nin eli dudaklarına gitti. Hemen dolabın arkasında başka bir usta kapakları taşırken Kaya kaşlarıyla onları işaret etti.

 

 

Yukarı çıkan ustaların ardından, "Kızımın odası için. " diyerek peş peşe eşyalarla içeri giren adamlara baktı. En son içeri giren adama parmağı ile yukarıyı işaret edip, "Diğerleri çıktı. Koridorun sonunda ki pembe boya ile işaretli olan kapı. " demesiyle Ayşe daha da şok oldu.

 

 

Kaya yengesinin yanından geçip göz kırparken Ayşe hızla koluna yapıştı. "Konuşmamuz lazum ula nere gideysun?"

 

 

Kaya bir yengesine bir yukarıya baktı. Eli ile merdivenleri işaret edip,"Ee kızımla kapı boyicam. " demesiyle Ayşe kaşlarını kaldırdı.

 

 

"Boyarsunuz, daha akşama var. " demesiyle Kaya'yı peşinden çekmeye başladı. "Sen gel benle, konuşmamuz gerek. "

 

 

Kaya yengesinin arkasından çekiştirmesiyle giderek bir odaya girdiler. Ayşe tekrar Kaya'ya dönerek kollarını göğüsünde birleştirdi. "Sen benu bu Canan yılanu yüzünden buraya diktun hemi? "

 

 

Kaya yengesinin sözleriyle kaşları çatılırken ellerini yavaşça cebine attı. Şüpheyle gözleri kısıldı. Yengesine bakarken bir kaç saç tutamı alnına aktı. "Ne biliyorsun sen? "

 

 

Ayşe göz devirdi. "Çok şey de olabilur," diyerek bir kolunu göğüsünde çekip elini gösterdi. Baş parmağı ile işaret parmağını iyice birbirine yakınlaştırarak aralarındaki azıcık mesafeyi kaşlarıyla işaret etti. "Azucuk da olabilur, sen söyleyeceksun artukum." diyerek elini tekrar göğüsüne indirdi.

 

 

Eşinden ona emanet olan adamın karşısında evet seni dinliyorum havasına girerek başını kaldırdı. "Sen ne biliyorsun yenge? " diye sordu Kaya tekrar.

 

 

"Dedum ya. " dedi Ayşe de.

 

 

Kaya yengesinin söylemeyeceğini anlamasıyla başını yenilgiyle salladı. "Haberi yayınlatan Canan'mış." Sözlerinden sonra göz ucuyla yengesine baktı ancak gördüğü tepkisiz yüz ile durakladı. Şimdiye yengesinin çığlık çığlığa cananı yolmaya gitmesi gerekti. Kaya şaşkınca yengesine dönerken yengesinin tekrar tekrar süzdü. Takibi biliyordu. Ve tek bir soru sordu. "Canan yaşıyor mu? "

 

 

Tanıyordu karşısındaki kadını. Ayşe omuz silkti. Dudak bükerek, "En son yeri ben süpürürüm yengem sen yorulma, dedu. " gözlerini belerterek baktı karşısıdaki adama. "Ne yaptum ne ettum. Kalkmadu." Kaya'nın dudağının bir köşesi titremeye başlamasıyla az daha zorlasa havalanacaktı.

 

 

Ayşe ellerini birbirine tüh dercesine çırptı. "O kadar dil döktüm, kızum bak yerler temuz. Yorma kendunu diye ama kime anlatayiiim." diyerek ellini hohoo dercesine dairesel hareketler ile havada savurup salladı.

 

 

Kaya'nın boğazından bir gülme sesi gelmesiyle kendini gülmemek için sıktı. Kısaca Canan'ı dövmüştü. "Yenge, iyice şiddet yanlısı oldun çıktın başıma. "

 

 

Ayşe'nin kaşları çatıldı. "Ben mu? Allah kuru iftiradan sakınsun. " Çatık kaşlarını tekrar düzelterek başını dikleştridi. "Sen de bakayum baa, sen Ahu'yu bu yılandan korumak için mu benu diktun? Yani eğer öyleyse sen karunu tanımayisin demektur. O benden beterdur ha diyim. " Aklına yıllar önce Kaya'ya süzüm süzüm süzülen komşu kızını odaya çekip bir güzel yolduğu geldi. Ellerini dudaklarına bastırarak gülmemeye çalıştı ancak o görüntüyü her hatırladığında kahkaha atardı tıpkı şimdi ki gibi.

 

 

Kaya yengesine bakarak geri çıktı. Karşısındaki kadından korktuğu kadar kimseden korkmazdı ya Allah da biliyor. "Yok, Ahu için değil. Ahu'yu bilirim, bir kere gözü dönerse daha yapacam dediğini yapmadan bırakmaz. "

 

 

Ayşe tekrar özüne dönerken, "E o zaman?" diye sordu.

 

 

Kaya boğazını temizledi. "Ahu yıllardır sevmez Canan'ı, şimdi neden sevmediğini daha iyi anlıyorum. Orası neyse de ben Ahuzar için korktum biraz da. "

 

 

"Hmm." dedi Ayşe başını sallayarak. "Küçük çocuğu kandırur da şirretliğunden başuna bir şey getirur diye. "

 

 

"Aynen öyle. " dedi Kaya da. "Böyle bişeyi yapıp adımızı Rize sokaklarında miletin ağızına dolayan daha ne yapmaz bilmiyorum. Bu konakta da ona yer yok. Gidicek. "

 

 

"HAAH! " dedi Ayşe heyecanla. Kocaman gülümseyerek işaret parmağı ile ortalarındaki boşluğa savurarak işaret etti. "Bende tam ona bunu demiştim. İsabet oldu. "

 

 

Kaya bir süre daha yengesi ile konuştuktan sonra, "Neyse halledicem ben, Ahuzar nerde? " diye sordu.

 

 

Ayşe kapıyı açarken, "Mert Ali'nin odasunda, oynayiler." dedi. Kaya başı ile yengesini onaylayıp hemen peşinden çıkarak merdivenlere yöneldi. Yeğeninin odasına gelmesiyle kapıyı yavaşça açıp başını içeri uzatarak baktı. Gördüğü görüntü ile gülümserken bir süre oyun oynayan ikiliyi izledi.

 

 

Ahuzar, "Bak şimdi Mert abi, ben doktorum sende hasta. " diyerek elindeki oyuncak tornavidayı Mert Ali'ye doğru savurdu.

 

 

Mert Ali'nin omuzları düşerken yüzü eyvah eyvah havasındaydı. "Yine mu doktorculuk!"

 

 

"Doktorculuk değil abi ya! Doktorcukluk." Ahuzar'ın kaşları çatık şekilde söyledikleriyle Mert Ali'nin yüzü hızla yumuşadı. Gülerek baktı. Bu kızı sinirlendirmeye bayılıyordu.

 

 

"Doktorculuk."

 

 

Kaşları çatık şekilde bakmaya devam etti Ahuzar. "Doktorcukluk! "

 

 

"Kız doktorculuk! " diye diretip onu sinir etmeye devam etmesiyle Ahuzar eline ilk gelen oyuncak silahın tetiğini çekerek ucundaki plastiği taktı. Mert Ali'ye doğru doğrultmasıyla Kaya nerdeyse kahkaha atacataktı. Kimin kızıydı? Heryerde racon.

 

 

Mert Ali gülerek kalın halı serili yere sanki sedyeye yatar gibi uzandı. Usulca yattığı yerden, "Peki doktor hanum. " diyerek teslim olup göz ucuyla Ahuzar'ın tatlı ama bir o kadar da sinirli bakan yüzüne baktı. "Neyum var benum? Bak bakayum. "

 

 

Ahuzar onun bu uysal tavrına elini dudakların basırarak tatlı tatlı güldü. "Beni sinir etmeyi seviyorsun dimi?"

 

 

Mert Ali yakalanmanın utancıyla başını başka yere çevirirken, "Senu ben niye sinirlendureyim de? " diye kaçak sorusunu sormasıyla Ahuzar göz devirdi.

 

 

Yerdeki sırf bu oyun için aldıkları yeni stetoskobu alarak saçlarının tutamını kulaklarının ardına atarak taktı. Stetoskobun ucunu Mert Ali'nin tam kalbinin üstüne yerleştirmesiyle gözlerini yerde yatan çocuğun koyu kahvelerine yerleştirdi.

 

 

"Doktor mu olmak istiysın? " Mert Ali'nin sözleriyle Ahuzar başını iki yana salladı.

 

 

Stetoskobun ucunu başka tarafa tekrar koyarken, "Hayır, ben avukat olucam. Adaleti savunucam. " demesiyle Mert Ali güldü.

 

 

"E ne diye biz doktorculuk oynayiz? "

 

 

Ahuzar'ın kaşları tekrar çatıldı. "Birincisi, doktorculuk değil doktorcukluk! " diyerek tekrar bastıra bastıra söyledi. Asıl kendisininki doğru değildi ancak o böyle öğrendiği için hep kendi bildiğini söylüyordu. Mert Ali gülerken Ahuzar devam etti. "İkincisi avukatçılık oyanmayı bilmiyorum. " derken yüzü hafif düşmüştü. Ardından çenesini tekrar havaya dikerken, "Annemden onu da öğrenirim neyse... Üçüncüsü sırf avukat olucam diye niye doktorcukluk oyanamayım ki? "

 

 

Mert Ali gülümseyerek kıza bakarken, "Mantuklu." dedi. "İstersen amcama da soraruk, belki o bileyidur. "

 

 

Ahuzar sinirle stetoskobun ucunu çekerek kendi kalbine dayadı. "Ses yoook! "

 

 

Kaya yumruk yaptığı elini dudaklarına basarak kendine hakim oldu. Gülüp de kendini ele vermemeliydi. "Mert abi bundan ses gelmiyor bu nasıl stetoskop? "

 

 

Mert Ali kendine daha fazla hakim olamayıp çocuk neşesiyle kahkaha attı. "Oyuncak o! " diyerek daha da gülmesiyle Ahuzar birr anda stetoskobu kulaklarından çekip atarak eğildi. Başını yerde yatan çocuğun kalbine koymasıyla çatık kaşlarıyla konuştu. "Bende böyle tedavi ederim! " diye inat edercesine konuşurken başının altındaki çocuğun heyecanlandığından henüz haberi yoktu.

 

 

Mert Ali stresle yutkunurken Ahuzar'ın kaşları düzeldi. "Ohaaa! " diyerek doğrulmasıyla ne dediğinin ve ayıp olduğunu bilinciyle ellerini hemen dudaklarına çapraz yapıştırarak daha da geriye doğruldu.

 

 

Büyümüş mavi gözleriyle Mert Ali'ye bakarak, "Kalbin çok hızlı. " diye kimse duymasın havasında fısıldadı.

 

 

Mert Ali'nin gözleri fıldır fıldır gezerken utancından hemen yerden kalktı. "Olabilur."

 

 

Kaya kaşlarını derince çatarken ne ara yasladığı omzunu kapı girişinden çekti. Kolları bağlanmış olduğu göğüsünden düşerken dudakları aralandı.

 

 

Tam bişey diyecekken Ahuzar hemen, "Serum bağlamalıyız! İğne nerde! " diye bağırarak uzun saçlarını savura savura etrafına baktı. Mert Ali, kapının girişinde duran amcası ile göz göze gelirken dudakları balık gibi açıldı. Bir an basılmış gibi hissetmesi hiç normal değilken Ahuzar daha da telaş yyapıp etrafına bakınmaya devam etti. Kaya ise şokla kızına bakıyordu.

 

 

"Ne iğnesu! " dedi hemen Mert Ali amcasından gözlerini çekerken. O iğneden çok korkardı. "Ben iğne istemeyim!"

 

 

Ahuzar durup Mert Ali abisine bakarak kahkaha attı. "Biliyorum şaka yaptım, hep sen mi yapacaksın? " Mert Ali eli ile kalbini tutarken yaptığı son şakayı hatırladı. Haketmişti.

 

 

Kaya bir kaç adımda içeri girerken Ahuzar sonunda babasını fark etmişti. Ancak öyle her zaman ki gibi baba, diye bağırarak koşmamıştı. Akşamları uyumadan önce hep günün analizini kendince yaptığı için bazı şeyleri doğru bulmuyorum. Mesela babası vefat etmiş bir çocuğun önünde baba diye bağırarak babasına sarılmaması gibi.

 

 

Bu Ahuzar'ı çok üzdüğü için iki gece önce annesinin koynundan ağlayarak çıkmıştı. Annesi ilaçtan dolayı ağır uyurken fırsat bilip Mert Ali'nin odasına kaçmıştı. Ağlaya ağlaya gittiği odada uyuyakalmış sabahında annesinin yanında olmadığı için genç kadını talaşa boğmuştu.

 

 

Küçük olabilirdi ancak bazı şartlardan dolayı küçük değilde biraz daha olgun gibiydi. Tıpkı Mert Ali gibi. İkisi de fazla büyümüşte küçülmüş gibiydiler.

 

 

Kaya diz çöküp kollarını açarken Ahuzar bir işaret parmağı dudaklarında teredütle bir babasına bir yanındaki Mert Ali'ye bakıp durdu. En son yavaş yavaş babasına ilerleyerek sarılmadan sadece yanağına bir öpücük kondurup ardından babasının eline yerden hızla aldığı oyuncak penseyi tutuşturmuştu. "Sıra Mert abimde! " diyerek yerinden zıpladı.

 

 

Mert Ali yutkunarak Ahuzar'a bakarken, Ahuzar tuttuğu stetoskobu odanın bir kenarına fırlattı. "Hadi Mert abi! Dolabın parçalarını getir de tamire yapalım. "

 

 

Kaya, "Üçümüz mü? " diye sormasıyla Ahuzar başını salladı.

 

 

Mert hızla ayaklanıp oyuncak dolap parçalarını almaya gitmesiyle Ahuzar da direkt babasına ilerleyerek sarıldı. Kaya'nın kolları ne kadar inmiş olsada ona sarılan kızıyla hemen karşılık verdi. "Noldu Ahu'm? "

 

 

"Baba? " dedi Ahuzar asık suratıyla ayrılarak.

 

 

"Söyle güzelim. " dedi Kaya da kızının yanağını severken.

 

 

"Baba Mert abime de sarılsana! " kaşları çatıldı. "Nolur, onun babası yok ve ben bunu düşünürken çok üzülüyorum. " ardından fısıldayarak ekledi. "En iyi ben anlarım onu. "

 

 

"Ahuzar... "

 

 

"Baba sev onu nolur. " diyerek ellerini kalbinin üzerinde birleştirdi.

 

 

"Babam," dedi Kaya gülümseyerek. Sert, yüzü gülmeyen adamın şuan da yüzünde kocaman gülümseme vardı. "Ben kollarımı zaten ortanıza ikinize birden açtım. Mert geldiğinde tekrar açıcam kollarımı sen koşarken onu da çekiştir tamam mı babam? "

 

 

Ahuzar babasının sözleriyle heyecanla yerinde sekerken küçük elleriyle baş parmaklarını gösterip kendince babasını okeyledi.

 

 

Mert Ali dolap parçalarının olduğu kutuyu alıp gelerek yere oturdu. Ahuzar da hemen yanındayken alt dudağı dişlerinin arasında babasına mavi gözlerinden birini kırptı. Kaya hemen gülümseyip kollarını açmasıyla Ahuzar şen bir kahkaha atarak Mert Ali'nin koluna yapıştı. Yerde oturan zavallı çocuk dahaa ne olduğunu anlamadan sert bir göğüse yaslanmasıyla başını kaldırdı.

 

 

Kaya başını eğmiş oğlanın başını öperken, "Bundan sonra beni gördüğün yerde sarılışıma karşılık vermezsen bozuşuruz. " diyerek tekrar öptü.

 

 

Mert Ali saçlarının karıştırılmasıyla başının yukarısındaki adamın lacivertlerine baktı. Gülümsedi. "Baa baba olmakta kararlu musun amca? Bir kızun var? "

 

 

Kaya'nın kaşları çatılırken Ahuzar'ın yanağından öptüğü gibi omzularına oturttu. Ahuzar küçük birr çığlık atsana babasının omuzlarında ata biner gibi oturmuş küçük ellerini babasının saçlarının arasına daldırmıştı.

 

 

Kaya bu defa oğlum dediği çocuğa dönmesiyle, "Sıpa! " dedi dişlerinin arasında Mert Ali'yi de kucaklayarak.

 

 

Mert Ali şaşkınca amcasının kolları arasındayken, "Kızım var ama oğlum yok ben hala sözümdeyim! " diyerek çocuğu uçarmış gibi kollarına yatırdı. Ayağa kalmış omuzlarında kızı kollarında yeğeni dönüp dururlarken üçünün de kahkahaları odayı bir anda doldurmuştu. Sadece odayı değil konağıda doldururken Ahu odanın kapısında belirdi. Hemen yanında Ayşe gelirken gördüğü görüntü ile gülümseyerek omzu ile Ahu'yu dürttü.

 

 

"İdeal erkek tipu." diyerek Ahu'ya bakarak güldü.

 

 

Ahu kaşlarını kaldırarak gözlerini belirtti ayıp der gibi. "Yengee."

 

 

Ayşe sırıtmaya devam etti. Kollarını göğsünde birleştirirken omzunu bir kez daha Ahu'nun omzuna değdirdi. "Korkma kız, tapusu sende. "

 

 

"Yenge! "

 

 

"E iyi tamam ha, doğru da söylim olmayi." diyerek çenesini havaya dikip tekrar önüne döndü. Önüne dönmesiyle tekrar yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu.

 

 

"Anneee! " Ahuzar'ın gülüşleri arasında bağırmasıyla Kaya'nın bakışları kapıya gitti bir an hayal gördüğünü düşünse de bu güzeliğin ve omzularındaki kopyasının hayal olmadığını biliyordu. Sevdiği kadının gözleri iki kere ardı ardına bakakalırken en son aralarında saniyelik ama onlar için ömürlük bir bakışma geçti.

 

 

Ayşe anında telaşla, "Ben çocukları alayim, siz keyfunuza bakun." diyerek adeta eteklerini tıplayarak içeri girecekti ki Ahu son anda kendine gelerek kadının koluna yapıştı.

 

 

Kaya kucağındaki Mert Ali'yi başını iki yana sallayarak indirmesiyle bu sefer elleri kızını buldu. Ahuzar'ın da ayakları yer ile buluşmasıyla kızına ve Mert Ali'ye koridoru işaret etti. "Gerçek bir dolap kurmayı ve kapı boyamaya ne dersiniz?"

 

 

İkisi de aynı anda şaşkınca bakmış, "Ney? " sorusunu sormuştu.

 

 

"Ahuzar." Ahu'nun sesiyle Ahuzar güldü.

 

 

"Ay anne pardon. " diyerek ellerini dudaklarına çapraz bir şekilde dayadı. Geri çektiğinde babasına baktı. "Pardon? " diye sormasıyla hepsi kahkaha attı. Kaya göz ucuyla Ahu'ya şöyle bir baktı.

 

 

"Senun bu anan varya fazla titiz. Gelemeyi küfüre de böyle ters kelumelere de. " diye şivesini kaydırarak konuşmasıyla Ahu'nun kaşları hafifçe çatıldı.

 

 

Kolları göğüsünü bulurken, "Kaya." dedi bu sefer uyarırcasına.

 

 

Kaya hızla Ahu'ya dönerken, "Söyle Ahum? " diye sormasıyla Ahuzar tatlı tatlı güldü. Gözünün önünde babası annesine yazıyordu. Ahu'm demişti...

 

 

Ayşe tekrar omzu ile Ahu'yu dürterken Mert Ali kıpkırmızı bir şekilde annesine baktı. "Ana ben çok utandum."

 

 

Ayşe şaşkınlıkla oğluna dönerken güldü. Sadece o da değil herkes gülerken Ahu bile gülmüştü. "Ula bunlar yanayi ha saa noli?" diyerek oğluna ilerledi gülümseyerek.

 

 

"Bilemeyim." derken Ahuzar'a göz ucuyla baktı.

 

 

O da sanki azıcık yanıyordu.

 

 

Ahuzar ise babasına bakıp, "Olsun ben de çok severim titizliği." demişti babasının söylediklerine karşı. Kaya parmağı ile kızının burnuna fıske vururken yengesine döndü.

 

 

"Yenge Mert'i ben getiririm sen Ahuzar ile pembenin hangi tonunu ayarlayacağınıza karar verin. Geliyorum. "

 

 

Ayşe oğlunun elini tutmuş bir süre Kaya'ya bakarken en son, "E tamam, de hayde kuzum gidelum biz. " demesiyle Ahu da hemen peşlerinden erkek erkeğe onları yalnız bırakmak adına gitmişti.

 

 

Kaya bakışlarını giden kadından çekip önünde ona melül melül bakan oğlana çevirdi. Pantolonunu azıcık yukarı çekip önünde diz çökerek kollarından tutuğu gibi hafif hafif kendine çekti. Önce çocuğun iki yanağından öpmüş ardından gözlerine bakarak gururla gülümsemişti. "Kafan da soru işaretleri mi var hala? "

 

 

"Hayur." dedi Mert ama belliydi pek inanamıyor gibiydi.

 

 

"Gözlerin öyle demiyor ama yeğenim? " çocuğun saçlarını okşadı. "Ben sana bunları söz laf olsun diye demedim be oğlum. Baba sıcaklığını baban kadar veremesem de senin hep bir kaya gibi yanında olacağım demiştim. Sen benim oğlumsun, amca demek baba yarısı demek, unuttun mu? Bunlar gerçek. "

 

 

Mert Ali'nin üzgün yüzü yumuşarken Kaya devam etti. "Bak sana ne diyecem." diyerek bir dizini yere yasladı. "Ben sana çok güveniyorum. "

 

 

Mert Ali kafası karşık bir şekilde bakmaya devam ederken, "Bana bişey olsa kızıma destek olacak biri var diyebiliyorum."

 

 

"Nasul? " Çocuğun parlayan gözlerine baktı. Belki saçma gelecekti ama bir an kendini görmüştü Mert Ali de. Ahuzar'da da sevdiği kadını. O da Ahu'yu böyle sinir etmeyi severdi, Mert Ali de. Ne kadar gizlemeye çalışsada bu apaçık ortadaydı.

 

 

Görmüştü işte. Kendisini ve sevdiği kadını, kızı ve yeğenin de bulmuştu bir an.

 

 

Kaya burukça gülümsedi. Küçükken kendine nasıl güveniyorsa yeğenine de öyle gözü kapalı güvendi. "Şuan küçüksün ve farkında değilsin yada zeki olduğundan belki biliyorsun farkındasın ama yakalanmaktan ve kabullenmekten kaçıyorsun, bilmiyorum. " dedi. "İlerde eğer o kişi sensen," Yutkundu. "Sen olursan sana güveniyorum. " Çocuğun küçük omuzlarını kavradı. "Gözümü arkada bırakamyacak tek varlıksın evlat. " demesiyle Mert Ali'nin asıl o zaman gözleri parlamıştı.

 

 

"Amca? Bana her konuda mu güveneysun? " diye sordu otuz iki diş kocaman gülümseyerek.

 

 

"Evet."

 

 

Heyecanla sordu. "Asker olabileceğume? "

 

 

"Evet."

 

 

"Adam gibi adam? " diyerek başını hafif yana eğdi.

 

 

"Sonuna kadar! "

 

 

"Senun gibi güçlu! " dedi bu defa da başını diğer tarafına yatırarak.

 

 

"Tabiki! Benden de güçlü! "

 

 

"Ahuzar her sıkuştuğun da arkasunda yanunda olabiliceğume? "

 

 

"Hepsine, hepsine! " diyerek çocuğu çektiği gibi sarıldı. Saçlarını karıltırırken, "İlerde elimden çekeceğin var. Belkide şimdiden, ama olsun. Olsun yine de sen be oğlum! " dedi fıısldarcasına.

 

 

Belki bu konuşma için çok fazla erkendi ama bu çocuk onu her gördüğünde yadırgasın istemiyordu. Sonuçta Kaya da Ahu ile tanıştığında çocuk sayılırdı öyle değil mi?

 

 

Onun yaptıklarını o yapmasındı. Kızların kaderleri annelerinkine benzemesindi. Eğer Mert Ali ise, onun yaptıklarını yapmak yerine arkasında yanında ve önünde durarak güvenmeyi inanmayı seçsindi.

 

 

En çok da bunu istiyordu, kendine güvensin istiyordu. Kendine ve kızına güvensin. Ya ilerisinde abi kardeş ya da çok başka şekilde gideceklerdi ve bunlar tamamen onların kararı olacaktı.

 

 

Şuanlık Mert Ali'nin kalbi amcasının kızına atsada Ahuzar için ondan bir yaş büyük bir abiydi.

 

🥀

 

 

Kaya parmağına sürdüğü toz pembe boyayı yanında tutarak hafif ıslık çalıp dizinde oturan kızına seslendi. Ahuzar babasına döndüğü gibi burnuna boya yemesiyle yüzünü buruşturdu.

 

 

"Yaa, baba naptın? " dedi şaşkınlıkla.

 

 

Kaya gülümsedi. "Boya kızım. "

 

 

Ahuzar gülerek elindeki fırçadan küçük parmağı ile boya aldı. "O zaman bende! " diyerek babasının burnuna uzattı. Kaya pembe boyayı görmesiyle tam yüzünü buruşturup çekiliyordu ki durdu.

 

 

Kızının pembe boyasıydı, bişey olmazdı. Geri yüzünü yakınlaştırıp Ahuzar'ın sürmesine izin verirken, "Ne hale soktun bizi, erkek adama yakışır mı pembe? " diye sordu.

 

 

Ahuzar kıkır kıkır kıkırdarken, "Nolucak baba ya, yıkarsın geçer. " dedi.

 

 

Ayşe alt dudağını dişlerinin arasına alarak kolu ile yanında yardım etmek için pembe çarşafları yatağa seren Ahu'nun kolunu dürttü. Ahu ablasına dönerken Ayşe fısıldadı. "İzle." diyerek birbirlerinin yüzlerine boya sürmeye devam eden ikiliye tekrar döndü. "O baya çıkmayi yalnuz." demesiyle Kaya ve Ahuzar aynı anda donup kaldı.

 

 

Ahuzar başını arkasına çevirirken Kaya da aynı şekilde kızının boyalı yüzüne baktı. Ahuzar'ın iki yanağı burnu ve sol gözünüün kirpiği boya halindeyken Kaya'nın sadece burnu ve sağ yanağında daha doğrusu sakalında vardı.

 

 

Ahuzar yavaşça başını eğerken siyah etekli elbisesinine hafif pembe boya sıçradığını gördü. "Hiii!" diyerek boyalı elini farkında olmadan dudaklarına dayadı. Çarşıyı daha da batırdığından habersizdi. Boya elinin izini olduğu gibi dudaklarına ve çenesine kaplarken ağızına girenlerle tükür&uum

Bölüm : 31.03.2025 00:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...