
Diğer bölümün ikinci partını hemen altına atabilmek için 13. Bölümü kaldırmak zorunda kaldım. Bu yüzden tekrar atıyorum. 🫀
"Bazı yaralar vardır, deniz suyu bile saramaz; bazı sevgiler vardır, dağlar bile yük olamaz."
~Yazar
🥀
MARDİN
NUSAYBİN
🥀
Herkes karargah da toplanmış çağırılma nedenlerinin açıklamalarını beklerken Merkez'in kapısı tekrar aralandı. Kapı iki yana açılmasıyla içeri giren yaşlı adam ile Selim Albay da dahil herkes ayaklandı. Tim, birbirinin yüzlerine şaşkın bakışlar atarken Koray, Akın'a bakarak kaşlarını çatıp başını salladı. Neler oluyor, der gibi yaptığı harekete karşı Akın sadece bir salise kadar yüzüne bakmış ardından ne olduğunu kendisi de anlamadığı için üstlerine dönmüştü. Kendisi bile neler olduğunu bilmezken ondan açıklama bekleyemezlerdi.
Gelen adam başındaki beresini çıkararak dik durdu. Selim Albay asker selamını vermesiyle diğerleri de aynı hızda verdi.
Yaşlı adam, "Ben Tümgeneral Nihat Erez. Kara Kuvvetleri Komutanlığı emrindeyim." diyerek her bir askeri ile kısa kısa göz temasları kurdu.
Selim Albay baş işareti vermesi ile herkes sırayla kendini tanıttı. Hemen Selim Albay'ın yanında olan Akın gür bir sesle selam vererek, "Üsteğmen Akın Candemir! " dedi.
Hemen yanındaki Harun Abi, "Teğmen Harun Güngör! " diyerek devam etti. Ardından hepsi birbirinden ayrı gür bir ses ile devam ettirerek götürdüler.
"Üsteğmen Bünyamin Aydın! "
"Astsubay Başçavuş Seyfettin Çınar! "
"Astsubay Başçavuş Koray Gezgin! "
"Astsubay Kıdemli Başçavuş Sertaç Özercan!"
"Astsubay Kıdemli Başçavuş Şahin Bozkurt! "
Son olarak Sergen, "Astsubay Çavuş Sergen Koçar. " diyerek bitirdi.
Tümgeneral hepsine kısa bir an bakmış ardından Selim Albay'ın yer verdiği masanın başına geçmişti. Albay masanın diğer başına ilerlerken Nihat Erez baş koltuğa oturarak çoktan yerine kurulmuştu. Verdiği el işaretyle komutu alan tim ile beraber Selim Albay da yerine oturmuştu.
"Evet Selim, anlat bakalım. Neden Ateş? "
Ateş Tim'i...
Selim Albay öncelikle iki yanında oturan adamlara baktı, her birine güveni sonsuzdu. "Emrinizdeki en hızlı, en atak ve gerektiğinde en yakıcı ekiptir komutanım. Ateş gibi girer, iz bırakmadan çıkarlar." diyerek tekrar karşısında oturan Tümgeneral'e döndü. Yüzünde, kendinden emin ve askerlerine duyduğu gurur vardı.
"Ateş Timi, yakın temas ve ani müdahale gerektiren görevlerde üstün hız ve saldırı gücüyle hareket eden en hızlı Tim'dir komutanım. Kod adı, görev karakteristiğini yansıtır." diyerek devam etti. "Bu yüzden en kritik operasyonlar onlarda yer alır. "
Tümgeneral başını yavaşça sallayarak tekrar iki yanda oturan askerlerine baktı. Rastgele birine soru sormak için gözlerini yavaşça gezdirdi. Bakışları Sertaç'da durmasıyla başını dikleştirerek sordu. "Neden asker oldun? "
Sertaç ona sorulan ani soru ile duraklarkenn diğerlerine kısa bir an baktı. Neden sorduğunu anlamamıştı ancak sorgulamakta bu masada haddine değildi. Bu yüzden yerinde dikleşerek yutkundu. "Hayalde kalmasını tercih etmezdim, komutanım. " diyerek Tümgeneral'e baktı. "Hayal olarak anacağıma hayatım olarak algılamayı seçtim. "
Tümgeneral aldığı cevap ile memnunca gülümsedi. "Gönüllüsün yani? "
Sertaç başını bir kere sallayarak, "En başından beri. " cevabını verdi.
Tümgeneral'in bakışları Sertaç'ın uzun saçlarında oyalandı bir süre. Bu süre Sertaç için rahatsız edici olmaya başlarken derin bir nefes verdi. O da bütün üstler gibi neden saçının uzun olduğunu merak ediyordu. Aslına bakılırsa o kadar uzun değildi. Ense taraflarını ve kulak etrafını her erkek gibi o da alırırdı ancak sadece başının üstü ve alnına dökülen tel sayısı fazlaydı. Gören bir asker değilde öylesine bir genç diyebildi.
"Rütben ve uzmanlığın? " Tümgeneral'in kaşlarını çatarak sorduğu soruya karşı çekinsede cevabını verdi.
"Uzmanlık alanım, Ateş'in keskin nişancısıyım. "
Nihat Erez'in gözleri yavaşça kısıldı. "Saçlar? " Kaşlarını kaldırarak sorduğu soru ile Sertaç yutkundu. "Gözüne gelir diye hiç mi endişe etmiyorsun? "
Selim Albay askerinin durumunu bildiği için, "Onun için ayrı özel eğitim aldı. " diyerek Sertaç'a baktı. Doğru almıştı. Yer yer gözlerine kum yemiş ve verilen o saniye içinde hedefinin vurulmasını istenmişti. Hatta bazen önüne koydukları bir sürü vantilatör ile gözlerine rüzgarı verdikçe vererek görüş açısını dolan gözleri ile bulanıklaştırılmıştı. Sertaç aldığı eğitimlerde biber gazı yediğini hatırlardı. Üzerinde o kadar çok şey denenmişti ki şuan olduğu konumda olmak kolay değildi.
"Bir asker, " diyerek başladı Tümgeneral. "Ne kadar eğitim alırsa alsın, görev başındayken herşey saniyeliktir Albay. "
Tümgeneral sert tavrını koymasıyla Akın dişlerini birbiririne iyice kenetlenerek sıktı. Sertaç'ın hayatını bildiği için konuşmamak için kendini sıkıyordu. Sertaç başını kaldırarak yutkundu ve, yine ve yine mecbur kalarak, "Saçlarımı kesersem bu ay annemele görüşemem. " dedi. Koray gözlerini yumarken Şahin kaşlarını çatmıştı. Her defasında bu konuda zor durumda kalması Tim'i sinirlendiriyordu.
"Saçların ile annenin ne alakası var? "
Konunun çok derinlerine girmek istemediği için üstü kapalı bir şekilde, "Annem kanser. Saçlarını kaybeden bir kadın. Saçsız bile güzel ama o kendini beğenmediği için kapandı. Bende tek çocuğuyum. " derken bile boğazı düğüm düğümdü. "Saçlarımı asla kısacık veya kazıtık görmekten hoşlanmıyor. Öyle durumlarda bende gizli üzülür ve ağlar. " Duygusuz tutmaya çalıştığı bakışlarını kaldırdı. Ne kadar bunun için eğitimler alsalar da onlarda birer insandı neticede. "Ben, annemi bayadır görmüyorum, komıtanım. Ona bir daha saçlarımı kısaltmayacağım sözünü verdiğim için karşısına kısa saç ile çıkamıyorum. "
Tümgeneral dinlemeye devam ederken Sertaç devam etti. "Söz veriyorum saçlarımı keseceğim ama lütfen ondan önce annemin beni böyle görmesine izin verin. " dedi. "Biliyorum, belki size saçma geliyor bu durum ama, kafamdaki bu saçlar benim değil hasta bir kadına ait. " diyerek son darbeyi aslında masada oturan herkese atmıştı. Hiçbir zaman benim saçlarım diyerek bakmamıştı saçlarına. Annesine verdiği söz ile bakmış her görüşmelerinde ona okşatmıştı.
Tümgeneral kısa bir an sessizliğe gömülürken başını bir kez salladı ve başka birine döndü. Bu defa baktığı kişi Koray'dı. İri yarı bedeni mmasad bile göz çarpıcı olduğu için direkt göze batıyordu. Bu durum bazen küfr etmesine neden oluyordu. "Sen? "
Koray yutkunurken Selim Albay sözü devraldı. Eğer böyle tane tane giderlerse hepsinin yaralarını deşecek gibi görünüyordu bu yüzden, "İzin verin ben izah edeyim. " dedi. Tümgeneral Koray'ı sürerken başını salladı. "Astsubay Başçavuş Koray Gezgin, İstihbaratçı. " diyerek konuşmaya başladı.
"Sadece o da değil. " diyerek bu defa eli ile Koray'ın hemen yanında oturan Seyfettin'i işaret etti. "Aynı zaman da Astsubay Başçavuş Seyfettin Çınar'da Tim'in istihbaratçısı. "
Derin bir nefes vererek, "Bütün bilgileri bizim için toplarlar. İstihbarat ekibimizin çekirdek ikiliside denebilir. " diyerek hafif varla yok arası gülümsedi. "Koray ve Seyfettin... En zor yerlerde dahi iz sürerler, İstihbarat işinde elleri kadar sezgileri de kuvvetlidir."
"İstihbaratta elimiz, gözümüz olurlar. Koray saha kurdudur bu yüzden yakın dövüşte de oldukça iyidir, yakın temas da yer alır. Seyfettin sivri zekalıdır. Hacker'lık da önüne kimse geçemez, kimsenin bulamadığı birçok ipucunu ve şifreleri kordinatları ile beraber bize o sunar. İkisi birlikte çalışınca, düşmanın saklanacak yeri kalmaz." diyerek inanılmaz bir keyif ile anlattı.
"Kısacası Koray ve Seyfettin saha dilini iyi bilirler. Bilgi alırlar, analiz ederler ve çözüm üretirler. Hedefi gösterirler, işi kolaylaştırırlar." diyerek sonlandırdı.
Seyfettin silah arkadaşlarına karşı, ben neymişim be arkadaş bakışı atarken Koray bir kez daha kendi ve Tim'i ile gurur duymuştu.
Albay, "Ha birde, Seyfettin şehit olmak için fazlasıyla can atar. " demesiyle eğer ciddi bir ortamda olmasalardı Tim anında kahakhayı patlatmış olurdu.
Seyfettin'in gözleri parıldarken Tümgeneral ona kısa bir bakış attı. "Ölümden korkmayan asker ha? "
"Ölüm korksun benden! " Seyfettin'in ani çıkışı ile Koray susması için koluna kolu ile sertçe dürttü. Seyfettin sonradan ne dediğinin farkına varmasıyla, "Estağfurullah komutanım. " diyerek değiştirmeye çalıştı. "Hiçbir askerimiz ölümden çekinmez bizim. "
Selim Albay içi el vermediği için sadece masayı izleyen genç adama döndü. Kısa bir süre Sertaç'a bakmış ardından, "En iyisi lafı bile az kalacak o keskin nişancımız. " dedi.
Sertaç keskin nişancı sözünü duyması ile başını kaldırdı. Albay gurur ile askerine bakarak Tümgeneral'e döndü. "Dakikada üç ile altı kil arası alır. Tim'in gözü odur, komutanım. Nişan alırsa, hedefin kaçışı yoktur. Dakikada çok mermi atmaz, çünkü onun için bir tane yeter."
Sertaç duydukları ile başını kaldırırken kendini biraz daha iyi his etmişti. "1200 metreye kadar etkili atış yapar. Rüzgâr mı değişti, zemin mi oynadı fark etmez. Hesabını yapar, atışını an için gerçekleştirir. "
"Güzel." dedi Tümgeneral. "Çok güzel. "derken bile gözleri masadaki diğer askerlerde geziyordu.
Bu defa bakışları Harun abide durmasıyla adam koltuğunda kalp krizi geçireceğini hissetti. Albay, Tümgeneral'in duraklayan bakışlarını görünce anlatmaya başladı. " Sahada saatli bombayla satranç oynamak gerekirse, Harun abiyi göndeririz komutanım. Şimdiye kadar hep mat eden taraf biz olduk." demesiyle Tümgeneral'in geldiğinden beri ilk defa yüzünde bir gülümseme oldu. Bu sözleri söyleyen Albay değildi. Albay'dan önce davranan Bünyamin'di. Gülümser bakışları Harun abisindeydi.
Selim Albay da aynı şekilde başını salladı. Sözünü kesmesine kızmamıştı çünkü söylediklerinde haklıydı. "Bomba imha ve mühimmat uzmanımız Harun Güngör komutanım. Sakinliğiyle, eli titremeden ölümle pazarlık yapar." diyerek anlattı. "Harun Güngör, patlayıcı konusunda sahadaki en güvenilir isimdir komutanım. Tel kopsa, fitil titrerse, önce o anlar. "
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.88k Okunma |
563 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |