
"Yaylanın sisine sakladım seni,
bir daha kimse göremesin."
🥀
KARADENİZ
RİZE
•HASTANE•
MİRA AHU ALKIM...
"Tamamdır." dedi hemen yanımda duran hemşire. Attığı dikişten sonra pansuman yaptığı eşyalarını toparlarken aynı zamanda bana alttan alttan küçük bakışlar atıyordu.
Neden mi?
Çünkü kolumda ve boğaz çevremdeki bir kaç çürüğü görmüştü. Sadece o da değil sanki ikinci dünya savaşından sadece bir tek ben sağ çıkmışım gibi yer yer ceza amaçlı Çolak'ın jiletle çizdiği yerleride görmüştü.
Hala alttan alttan bana minik minik bakışlar atarken bu defa omzunun üstünden kapıya yaslanmış beni izleyen Kaya'ya bakmıştı. Sanırım tüm bu yaraları bana yapanın o olduğunu sanmıştı.
"Şey... " dedi tekrar bana dönerek. Oturduğum sedyede saçlarımı önüme alarak boğazımı olabildiğince gizledim. Sabah evden aceleyle çıktığım için elime ne geçtiyse onu giymiştim ve bu bir tşörttü. Kısa kollu ve boğazımı belli eden bir tşört.
İnsanların bana attığı soru işaretleri dolu bakışlarını anlayabiliyordum. Merak ediyorlardı. Evet, merak ediyorlardı ancak bir sorun vardı ki benim durumum onları ilgilendirmiyordu. Çünkü yardım istediğimde hiçbirinin bana yardım eli uzatmayacağını öğreneli yıllar olmuştu.
"Kolunuzun üzerine bir süre yatmayın. " dedi kadın bana yutkunarak bakmaya devam etti. Bakkşları altımdaki sedyeyi işaret ederek bana uzanmam için yardımcı oldu.
Yol boyu kan kaybından baygınlık geçirir gibi olmuştum. Hala başım döndüğü için karşı çıkmadan uzandım.
Bu zamana kadar kiminle karşılaşsam sessiz kalmışlardı. Merak etmişlerdi ancak hep sessiz kalmışlardı. Bu kadında mı sessiz kalacaktı? Belki de.
Başımı sallayarak yavaşça onayladım. Zaten o tarafa yatsam bile acısıyla kıvranacağım için bunu biliyordum.
"Bir de, lütfen düzenli bir şekilde pasumanınızı yapın. Enfeksiyon kapmasın. " Tekrar başımla onaylamama ve kadının işinin bitmesine rağmen odadan ayrılmayıp gözlerime bakmaya devam etti. Bir süre birbirimize bakar şekilde durduk. Ardından hemşire bir anda Kaya'ya dönerek, "Rica etsem kapının yanındaki reyondan bana bir ağrı kesici getirmişsiniz. Mavi renkli olması lazım. " dedi.
Kaya başını bir kez sallayıp onaylayarak arkasını döndü. Reyonu incelerken hemşire vakit kaybetmeden üstüme doğru eğildi. "Size bunu o mu yaptı? " Boş boş gözlerine bakmaya devam ettmemle korkulu bakışlarını saniyelik Kaya'ya yöneltti. "Lütfen söyleyin, bunu size o mu yapıyor? Bakın size yardım edebilirim, polis gelene kadar güvenliği çağırabilirim. " Hemşirenin bakışları yalvarırcasına bakmaya devam ederken bakışları vücuduma indi. "Kim bilir bunlardan daha ne kadar var vücudunuzda. Lütfen, yardım etmeme izin ver... "
Demek'ki hala iyi insanlar vardı.
Yüzdelikleri düşsede henüz soyları tükenmemişti.
Dudaklarım burukça kıvrılırken, "Merak etme. " diyerek fısıldadım. "Bu yara izlerini bana o yapmadı. " ikimizde fısıldıyorduk ancak Kaya'nın bizi duyduğundan emindim. Çünkü o kadar dikkatli bir adam olmuştu ki artık davranışlarından dolayı bizi duyduğuna çok emindim. "O bana böyle zararlar vermez. "
Kadın bana inanmaz bakışlar atmaya devam ederken gözleri dolmuştu. "Kocanız değil mi? Kızınızdan bahsetmiştiniz, eğer kocanız o ise nasıl sizi bu duruma getiren kişi o değil? " Kafasının karışması oldukça normaldi. Hastaneye varır varmaz acil bölümünden bu odaya alınmıştım. Selvari'nin ismini duyduktan sonra başım öyle bir şiddetle dönmüştü ki fazlasıyla kan kaybettiğime ikimizde o an daha çok emin olmuştuk. Bu yüzden ben yolda kendimi uyanık tutmaya çalışırken Kaya sadece gaza basmış ve beni hastaneye yetiştirmeye çalışmıştı. Bu yüzden yolda tek kelime bile edememiştik.
Bize sırtı dönük reyon şeklindeki dolabı inceleyen adamın kasılan sırtını izledim. Açık renk gözlerim lacivert gömleğinde belirginleşmiş kaslarında gezinirken gözlerimi yumdum. Kocam diyemezdim. Ama değilde diyemezdim. Ondan bir kızım vardı. Ne diyeceğimi bilmeyerek baktım tekrar hemşireye, ben öyle bir döngünün içindeyken ona ne cevap vereceğimi bile bilemedim. "Sadece kızımın babası. " dedim.
Kadının gözleri büyürken yeni yeni gözlerinin kehribar rengi olduğunu fark ettim. Beynim baygınlığı bir kenara bırakıp kendine gelirken kalbim şiddetle çarpmaya başladı. "Boşandınız mı? " Şaşkın yüzüne bakmaya devam ederken tekrar Kaya'nın gerilmiş sırtına baktım. Bir eli cebindeydi. Diğer eli ise bir ilacı inceler gibiydi. Aradığı ilacı çoktan bulduğuna yemin edebilirdim. Şuan sadece bizi dinliyor ve sanki umrunda değilmişiz de bizi dinlemiyormuş gibi davranıyordu.
Yine Hemşireye düm dümdüz ancak bu defa gözlerine bakmadım. Çünkü gözlerine baktıkça kadın olmasına rağmen göz renginden korkmuştum. Korkuyordum. Parlamasından korkuyordum. Tıpkı onunkiler gibi. Bir yılanın gözü gibi...
Uzandığım sedyeden tavana baktım. Yaralı kolum yanımda acırken yutkundum. "Hiç evlenmedim. " Kısa ve öz. "Lütfen." diyerek kendimi gözlerine bakmaya zorladım. "O olsaydı eğer yardım etmene izin verirdim. Bir çıkışım olmayacağını bilsemde denemene izin veriridim. Ama o değil. Sadece eski hayatımdan bana kalan armağanlar bunlar. Daha fazla soru sormayın. "
Kadın bir süre daha yüzüme bakarak nefes aldı. Bir kaç kalp atışı kadar bana bakmaya devam ederek gözlerini yumup geriledi. Geri açtığında başını salladı. Pansuman eşyaların olduğu kutuyu alarak gözlerime tekrar baktı. Ben her hareketini izlemeye devam ederken, "Peki. " dedi. "Kendinize dikkat edin. " Tam arkasını döneceği esnada yaralı tarafım ile kolunu yakaladım.
Bana hızla dönmesiyle elim kolundan kaydı. Aniden hareket etmek kolumu acıtmıştı bu yüzden yüzüm buruş buruş şekilde, "Teşekür ederim. " dedim. "Bugün ben değil belki ama olurda bir gün benim gibi bir kadına daha rastlarsanız lütfen kocasının odadan çıktığına emin olun. "
Anlamayan bakışlar ile gözlerime bakmaya devam ederken parmağım ile Kaya'yı işaret etti. "Özellikle asker veya polis ya da ne bileyim o birimlerden biri olmadığına emin olun. " dudaklarımda buruk bir gülümseme oldu. "Çünkü o bizi rahatlıkla duyabiliyor. "
Kadın şaşkınlıkla bir bana bir Kaya'ya bakakalmışken Kaya yavaşça arkasını döndü. Yüzü sabit bir şekilde elindeki mavi renkte olan kutuyu havaya kaldırdı. "Aradığınız ilaç olmalı. Reçetesine baktım. Gerçekten de ağrı kesici. " Yavaş adımlarla ilerleyerek kadının kucağındaki kutunun içine bıraktı. "Tahminimce daha on dakika önce verdiniz bundan. " Baş selamı verip, "Teşekür ederiz. " dedi. Ardından yanıma gelerek tam sedyenin başında yanıma doğru diz çökerek eğildi.
Kadın hala olduğu yerde bize şaşkınlıkla bakmya devam ederken Kaya bir kez daha baktı kadına. "Bu arada, " diyerek durdu. "Karımın da dediği gibi, eğer bir daha böyle bir durum olursa lütfen o adamı dışarı çıkarmaya bakın. Yardım anlayışınız karşısında minettarım. " Kadın başını sallayarak geriledi. Birazda gerilediği yerde durdu çünkü ben hiç evlenmedim derken karşısındaki adam benden karım diye bahsetmişti. Kafası karışık bir şekilde arkasını dönerek yavaşça odadan ayrıldı. Beklemiyordu.
Kaya tekrar bana doğru dönmesiyle gözlerine baktım. Ben ona sadece kızımın babası demişken o bana karım demekten asla çekinmemişti. Onun tek doğrusuymuş gibi rahatça söylemişti. "Fazla şaşırdı sanırım. " dedim tavana tekrar bakarken.
"Hayır." dedi Kaya sakince. Sesi dingin bir şarkı gibi beynime işlerken sol elimi kavrayarak hafif dokunuşlar eşliğinde okşadı. Kabarık hafif dalgalı olan cildim garip ve rahatsız edici durmasına rağmen okşamaya devam etti. "Arkamı dönmemle belimdeki silahı gördü ve telaş yaptı."
Şaşkınlıkla başımı yasladığım yerden kaldırıp koyu hareketine baktım. "Silahla hastaneye mi girdin? " dudakları iki yana kıvrılırken derin bir nefes alıp elimi bırakmadan ayaklandı.
"Sanırım."
"Kaya, delirdin mi sen? " Hala şaşkınlıkla ve dilimi yutmuş şekilde ona bakarken o rahatlıkla üzerime eğilip sol kolumu yavaşça boynuna atıp beni tekte kucakladı. Bu defa omzuna atmadan normal bir şekilde kucakalmıştı, sırf bu yüzden bile onu tebrik edesim vardı.
"Belki de. " Kapıya doğru ilerlerken sağ elimle onun için kapıyı açtım.
"Bişey söylicem. " dedim hemen yüzümün yanındaki yüzüne bakarak. O tam karşıya bakarken ben onun yan profilini doyasıya izliyordum.
"Söyle güzelim? "
"Benim kolum yaralı, ayağım veya bacağım değil. " Gözlerimi kısarak yüzüne bakmaya devam ettim. "Neden ben hala kucağındayım? " Yüzünü bir anda yüzüme çevirmesiyle sertçe yutkundum. Çünkü dudakları milim de olsa dudaklarıma değmiş ve burunlarımız çarpışmıştı.
"Seni fazla yordum çünkü. " diyerek yürümeye devam etti.
Sonunda konuşmayı unutan dudaklarımı aralayarak bu defa sesimi aradım. "Nasıl? "
Yüzünü tekrar koridora çevirirken, "Oruspu çocukları peşimizdeyken zarar görme diye seni fazla çekiştirdim. Çok koştun. " dedi. Bahane.
"Hmm... " dedim alayla başımı sallayarak. "Evet." diyerek devam ettim. "Doğru söylüyorsun. Fazla koştum. "
Dudakları sabitken gözleri kısıldı. Aslında gülümsüyordu ama bu gülümseme onun için fazla samimi olduğu için dudaklarına ulaşmıyordu. Bu mimiği bile ilk defa ondan öğrenmiştim.
Bir odanın önünde durmamız ile tekrar ona baktım. "Murat'ı aldıkları oda mı? " Çünkü Ahuzar'ın odası koridorun camına bağlıydı. Ve bu oda ondan çok farklıydı.
"Evet." dedi yine yüzünü bana doğru çevirerek.
"O zaman indir beni. " diyerek hafifçene kıbırdandım. "Kardeşimin bizi böyle görmesini istemezsin yoksa Çolak... " Yumuşak bakışları anında değişirken yüzü biraz daha yüzüme doğru yanaşmıştı. "Yani... " dedim. Bana, o adamın adını ağızıma almamı yasaklamıştı. Belki dinlemezdim ama saniye saniye değişen bakışlarıyla yapacaklarından korkmuyor değildim. "O şerefsiz! " dedim kaşlarım çatılırken, "O haysiyetsiz namussuz! " diyerek devam ettim. Her sövüşümde gözleri normale dönerken dudaklarıda iki yana kıvrılmıştı. "O kızıma zarar vermeye kalkışan piçin kafasına sıkmaya karar verdiği kurşunu sana sıkar! Oldu mu?" Kahkaha attı. Başı geriye giderken benim kaşlarım çatılmıştı. "Ne gülüyorsun! " Koridor attığı kahkaha ile kısa bir an yankılandı.
Başını sallayarak yıllardır özlediğim kahkahasını dinledim. Bakışlarım özlemini çektiğim görüntüde oyalanırken, "Oldu." dedi. "Üzerinde biraz çalışıcaz ama olur bu iş. "
"İndir beni! " dedim çırpınarak. Beni daha fazla kendine çekerken sırtımdaki kolu kapıya uzandı. İki kolum da boynunda olduğu için sadece bacaklarımın altındaki koluyla kalmıştım saniyelik. Kapıyı hiç zorlanmadan açmasıyla şaşkınlıkla ona baktım. "İçeri böyle mi giricez? " Hiç umursamadan ayağıyla kapıyı iterek ikimizide içeri çekti. Demekki bu evet cevabını taşıyordu. Harika...
İçeri girmemizle elini ensesine atarak ovuşturan kardeşim Murat'ın kısık gözleri bir anda fal taşı gibi açıldı. "Vay ırz düşmanı! "
Odaya girmemizle Yangazların ve Kemal amcanın da burda olduğunu gördük. Yüzüm kıpkırmızı kesilirken Murat'a baktım. Sinirli gözleri hala Kaya'da oyalanıyordu.
"Ne ırzı ne düşmanu?" diye sordu Furkan. "Nerdeyse ikincu çocuğu yapacaklar. "
Sinirli gözlerimi Furkan'a doğru belertirken Kemal amca tam da yapmak istediğim ama yapmadığım şeyi gerçekleştirdi. Kafasına bir şaplak geçirerek, "Düş ula önume." dedi. Furkan suçlu çocuklar gibi iki elini önde birleştirerek pıtı pıtı adımlarla ilerledi. Hemen yanından geçtiği ikizi Buran ise ona sırıtarak bakıyordu ancak çok geçmeden onunda kafasında bir şaplak çoktan patlamıştı. "Sırıtma at gibi de yürü! " Kemal Karahanlı iki yangazı da sadece saniyelik farkla dizayna getirip ilerletti. Ördek ailesi gibi tek sıra halinde ilerleyerek yanımıdan geçtiler. Yangazladın attığıapkın bakışlar eşliğinde üçüde odadan çıktı.
"Ee ne zaman bırakmayu planlaysun ablamu?" Murat'ın sorusuyla bende Kaya'nın yüzüne merakla baktım.
"Buraya kadar getirdiğin için teşekür ederim ama harbiden ne zaman bırakmayı planlıyorsun? "
Kaya yüzünü tekrar bana çevirerek iç çekti. Hemen ardından ise yüzümü tarayan bakışlarıyla dudaklarını alnıma bastırıp tekrar iç çeke çeke öperek beni yere indirdi. Sersem olmuş şekilde şaşkınlıkla ayaklarım yer ile buluşurken sağa sola sendeledim. Dilimi yutmuş bir vaziyette başımı yukarı kaldırarak beni ayakta tutan adamın yüzüne baktım.
"Yedi biturdu ablamu! Hemde gözlerumun önunde! " Murat'ın haykıran sesiyle anında ona dönerek Kaya'dan uzaklaştım. "Nerde ulan benum silahum! " Etrafına attığı bakışlarla silahı bulamadığını anlamıştım. Kaya hemen yanımızdaki komidinin alt çekmecesini açtı. Dosyaların altından çıkardığı bir silahı havaya kaldırarak, "Bunu mu arıyorsun? " diye sordu.
Murat başını kaldırarak yastık altından elini çekti. "Silahum niye sende lan? "
"Bayılınca aldım. "
"Ver ulan silahımı. "
"He." dedim sinirle. "Versin de vur sende! "
Murat'ın bakışları beni buldu. "Ben hiç öyle birisi miyum abla?"
"Hiç ablası. " dedi Kaya hemen arkamdan o silahıda beline takarken. "Hiç öyle yapar mı? Öyle birisi mi o, ayıp ediyorsun."
"Ulan sikiceğu..." Edeceği küfürle durdu. İyice doğrularak kolundaki serumu tuttuğu gibi sertçe çekti. "Tovbe tovbe. "
"Murat! " dedim sinirle. Bana doğru dönmesiyle yanına ilerleyerek omzularından kavradım. Onu yatağa geri sabitleyerek, "Yat şuraya! Bak zaten kolum acıyor beni yorma." Murat durdu. Bakışları sol kolumdaki sargıda dueirmasıyla gözleri adeta resmen döndü.
"Noldu sana! " diyerek telaşla bağırdı.
"Ufak bir kaza. " diyerek yanına oturdum.
"Pek ufak gibi değil sanki. " diyerek gözlerime baktı. Yavaş yavaş nefes alış verişleri normale dönerken daha sakin bir şekilde gözlerime baktı. "Gerçekten sana noldu abla? "
Ağızımın tadı değişirken zoraki bir şekilde yutkundum. "Kaya anlatır sana. " dedim. Hemen sonra beni izlemeye devam eden kardeşime aniden sarılarak onu sımsıkı sardım. "Lütfen düşünmeden hareket etme. "
Yanağım sağ omzunun üstündeyken daha sıkı sarıldım. İki kolunu anında etrafıma dolayarak başımın üstünü öptü. Derin derin nefesler alırken bir süre öylece durduk. "Seninle konuşmayı, seninle gülmeyi, seninle bişeyleri dalgaya almayı çok özledim be abla. " diyen buruk sesi kulaklarıma doldu. "Seninle dertleşmeyi... " diyerek devam etti. Yavaş yavaş soluklanarak dile getirdikleri gözlerimi doldurmuştu. "Seninle uyumayı, seninle beraber yaşamayı çok özledim. "
Yavaşça ondan ayrılarak dolu gözlerimle yüzüne baktım. "Ben senin kardeşin olmayı bile çok özledim. " bir eli yanağıma giderken kıyamayan dokunuşlarla okşadı. Saçlarımı yüzümden çekerek diğer elini de diğer yanağıma yasladı. "En çok da senin küçük kardeşin olmayı özledim. "
Bir hıçkırık bedenimi ele geçirirken derin bir nefes aldım. Onunda mavi gözleri dolmuştu. Murat benim kopyamdı. Herşeyimiz benzerdi. Sadece cinsiyetlerimiz ayrıydı.
Değişmişti. Yıllar geçmişti ve dışarıdan bambaşka biri olsada o hala benim küçük erkek kardeşimdi.
Alnımı alnına yaslayarak derin bir nefes daha aldım. "Bir diğer duam da hep sendin Murat. " tekrar sarılırken yanağına bir öpücük kondurdum. "Yılllarım tıpkı Kaya gibi seninde iyi olup olmadığını bilmeyerek geçti. Neden yaptınız bana bunu, neden ikinizde beni yokluğunuzla sınadınız? "
"Yapmak zorundaydım abla. " dedi kulağıma doğru. "Dört beş yılım eğitimle geçmişken son bir yılda bu konuma gelmek için fazlasıyla güçlü olmalıydım. Seni ordan kırtarmak için bunu yapmam şarttı. "
Burnumu çekerek tekrar geri çekildim. Belki o Kaya'ya kızıyordu ancak o da Kaya kadar olmasada aynısını yapmıştı. Aralarındaki fark, Kaya hiç gelmemişti. Murat o sıska güçsüz onsekiz yaşında bir ergen haliyle bile ablasını kurtarmak için o kapıda onca korumaya rağmen gelmişti. Şimdi ise ikiside güçlenmişti. Biri beni unutmak için diğeri beni kurtarmak içindi.
Aslında Murat onlarla savaşabilmek için bu kadar geliştirmişti kendini. Eskiden de uzun boyluydu ancak kalıpsızdı. Şimdi ise şişkin kaslarıyla bir boğayı bile devirecek güçte gibi duruyordu. Kaya ise sadece yalanlara inanmış beni unutmak için kendini vatanına işine vermişti.
İkisi içinde zordu. Biri aşk acısı çekerek yoluna bakmayı amaçlamıştı. Ölümden döndüğü halde bir anda sevdiği kadının gittiğini öğrenerek evsiz kalmıştı. Yalanda olsa gittiğini öğrenmişti.
Diğeri ise babasının ablasını bir adama sattığını öğrenmesiyle cinnet geçirmişti. Ablasını İstanbul'a kaçıran adamı durdurmaya kalkışmış ama her seferinde dayak yemişti. Yetmemiş birde ablasının kaçırıldığı şehire gitmiş tekrar adamın evini basmaya kalkışmıştı. Ancak ondan da dayak ile nasibini almasıyla kendini güçlenmeye zorlamıştı. Kendini zor şartlar altında eğiterek erkenden olgunlaşmaya çalışmıştı. Çünkü biliyordu. Ablası orda acı çekiyordu ve o ablasını kurtarmalıydı.
Acılar yarışamazdı. Acı acıdır çünkü Allah insana kaldıramayacağı acıyı bahşetmezmiş. Herkes payına düşen sınavı üslenmiş ve üstesinden gelmeye bakmıştı.
Yüzünü avuçlarıma alarak iki yanağını da öptüm. "Tamam." dedim. "Tamam." Göz yaşlarını sildim. "Şimdi sen düşünme bunları. Dinlen biraz. Sonra konuşuruz. " Burnumu çekerek yutkundum. Kısılmış sesim yutkunmadan sonra kalınlaşmıştı.
"Ahuzar nasıl? " Murat'ın sorusuyla durdum.
"Doktor iyi olduğunu söyledi. Sadece ona biraz zaman vermeliyiz. O daha çok küçük. Yaşına rağmen büyük bir travma atlattı. "
"Öldürmeliyim o herifu!" dişlerinin arasından tıslamasıyla iki yanağındaki ellerimle yüzünü sarstım.
"Hayır." dedim.
"Bulursan öldürürsün. " Kaya'nın arkamdaki sesiyle geri çekildim. Murat yana kayarak arkamdaki adama baktı.
"Ne demek o? "
"Kızıma bakmam gerek. " dedi Kaya. "Geldiğimden beri meraktan geberdim. Geri dödüğümde sana herşeyi anlatacağım. "
Oturduğum yerde tekrar Murat'ı öptüm. "Dinlen biraz. Herhangi bir hemşireye söylerim. Serumunu tekrar takarlar. "
"Gerek yok. "
"Murat." dedim uyarırsacına.
Dudakları burukça genişlerken, "Tamam abla. " dedi. Saçlarının arasına bir öpücük daha kondurarak geri çekildim.
"Öldürmek falan yok. " İşaret parmağımı ona sallayarak odanın kapısına doğru ilerledim.
Kaya arkamdan gelirken, "Diyene bak. " diyerek bişeyler fısıldadı. Ona ters bir bakış atmamla anında iki elini havaya kaldırdı. "Tekrar kucaklayayım mı? "
"Ahuzar'ın yanında mı öyle giriceksin?"
İki elini arkasında birleştirerek hastane koridorunda yanımda yürümeye devam etti. "Emin ol kızımız bu duruma çok sevinirdi. " Güldüm.
Sanırım gerçekten de öyleydi. Son zamanlarda daha doğrusu polisler kapımıza dayanmadan önce bir uğraş içerisindeydi. Bizi bir arada tutmaya çalıştığını açıkça görebiliyordum. Bu bazen ne kadar canımı yaksa ve zor durumlara soksa da onun tatlı hallerini izlemek hoşuma gidiyordu.
Ahuzar'ın kapısının önünde durmamızla kapıyı açarak yavaşça içeri girdim. Hemen arkamdan Kaya da girmesiyle yatakta cenin şeklini almış kızımı ve iki tarafındaki ablalarımı gördüm. Ayşe ablam elleri belinde omuzlarında keşanlısıyla kızıma bakarken Gülhan ablam yere çömelmiş kollarını sedyenin üstüne bırakmıştı.
Ayşe ablam bizim kapıyı açmamızla anında bize dönerek, "Haah! Bak ananla baban geldu." dedi. Ahuzar'ın anında yataktan doğrularak uzun saçlarını zorlanarak da olsa arkaya attı.
"Anne, baba? " Ahuzar'ın sesiyle hızla ona doğru ilerledim. Ayaklanan Gülhan ablanın yerine geçerek yatağa oturdum.
"Annecim? " diyerek hızla sarılıp saçlarını öptüm.
"Baba? " dedi Ahuzar. Ayşe ablamın tarafına da Kaya geçerek diğer yanına bir an tereddüt etsede oturdu.
"Babam? "
Ahuzar benden sonra ona kollarını açan Kaya'ya sarıldı. Daha
sonra ikimizin ortasına bir bana bir babasına bakıcak şekilde başını kaldırdı. "Baba nerdeydin?" diye sordu. "Annem senin bana ilaç getireceğini söyledi sonra bana yemek ve su getireceğni söyleyip o da ortadan kayboldu. "
Yüzüm düşerken Ayşe ablamın sesi geldi. "Ben yedurdum." dedi. Gözlerime bakarak bir kaç saniyelik gözlerini yumup açtı. "Merak etme bizum kız tok. "
"Bende suyunu içirdim." dedi Gülhan Ablam hemen yanımda. Gülümseyerek yüzüme bakıyordu. Bir eli saçlarıma giderken Ayşe ablamın sesi geldi. "Uyyy! " Ahuzar babasıyla uğraşırken bir anda bütün bakışlar Ayşe ablamda toplandı.
"Yenge noldu? " Kızım ona merakla bakarken ben ve Kaya Ayşe ablamın bakışlarını yavaşça takip ettik. Koluma bakıyordu. Sargı hafif kan olsada her açıdan kendini ele veriyordu. Beyaz tşörtüm ve beyaz sargı belki kendini ele vermez ama yırtılan sol tarafın kanlı tşörtü ve sargıdaki hafif leke ile çok sonradan olsa'da belli oluyordu.
Ayşe ablam Ahuzar'dan dolayı bişey diyemezken sertçe yutkundu. Yutkunuş sesi taa buraya kadar bile gelirken gözleri Kaya'yı buldu.
Soru işareti dolu bakışlarıyla bakmaya devam ederken bu defa Kaya'nın yırtık gömleğini gördü. İkimizinde üstü başı toz toprak kalmıştı. Ne kadar çırpsakta dikkatli bakınca çok belli oluyordu. Gülhan ablam üzerime eğildi. "Koluna noldu?" Telaşlı sorusuyla bende onun kulağına hızla eğildim. "Saldırıya uğradık. İyiyim, merak etme. " bir eli dudaklarına örtülürken gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Ayşe ablam hızla bir eli ile önünü keşanlısının iki yanını tutarken, "Bende bende! " diyerek Gülhan ablanın yanına hızla gelerek durdu. İkisinin de omzuları birbirine değerken Ayşe abla kulağını Gülhan ablamın dudaklarına dayarcasına eğildi.
"Baba." Ahuzar tekrar Kaya'ya dönmesiyle bende ikisine döndüm. "Senle ben ilk kez karşılaştığımız gün annem hastaydı ya. " Kaya puslu gözleriyle kısa bir an bana baktı. Geri kızımıza bakarak başını salladı. "İşte sen o gün de anneme ilaç almaya gittin ya, annem de senin bu sefer bana ilaç getireceğini söyledi. Getirdin mi ilaçlarımı? "
Kaya tekrar bana bakarken yutkunamaz bir şekilde dudaklarım aralandı. Ne diyeceğimi bilmez halde onun yüzüne bakarken, "Aldım ben. " dedim. Ahuzar bana doğru dönerken gülümsemek için zorladım kendimi. "Merak etme annecim. Gerek kalmadı o ilaçlara, doktor amcan sana verdiği ilaçlar seni iyileştirdi. "
Ahuzar'ın boynu bükülürken dudakları beraberinde geldi. "İyi de, ben iyileştiğimi hissetmiyorum anne. " Kaskatı kesildi bedenim. Sesler kesildi kulaklarımdan. "Belki babamın getirdiklerini içersem eskisi gibi olabilirim, hmm? "
Bakışlarım yatak örtüsüne kitleniken Kaya'nın bakışlarını üstümde hissettim. "Hemen etkisini göstermez zaten babacım."
"Gerçekten mi? "
"Evet."
"Anne." dedi Ahuzar yine bana dönerek. "Sen nereye gittin? " Tekrar başımı kaldırdım. Ayşe ablam ikimizede gözlerini kısmış şekilde bakarken anlamak ister gibiydi. Gülhan ablamın da bakışları nerdeydin soruladını taşırken sustum. Saldırıya uğramıştık evet ama ondan öncesinde hastaneden ne için ayrıldığımı ikiside bilmiyordu. Derin bir nefes verirken tekrardan Kaya araya girdi.
"Annen benim yanımdaydı. " dedi. "Doktor'un ile görüştük o yüzden bu kadar çok sürdü. "
Nefes alamadığımı hissederek Ayşe ablama baktım. "Ne zaman çıkabililirmişim?" Ahuzarın soruyla bu defa ikimiz birden kitlendik. Birbirimize bakakalırken bu defa Gülhan ablam araya girdi.
"Hemen şimdi. " dedi. Gülümseyerek bana baktı. "Anne ve babanı doktorunla konuşurken gördüm. Sana su almaya gittiğimde de sordum. Şimdi bile çıkabiliceğini söyledi. "
"Gülhan abla, neden o zaman bana annemin ve babamın doktorum ile görüştüğünü söylemeyip geleceklerini söyledin sadece? "
Bu defa Gülhan abla kala kalırken dört kişi bir kız çocuğunun zekasıyla oynamaya çalışıyorduk. Ayşe abla girdi araya bu defa.
"E kizum ne olacak? " dedi. "Yalan söylemeduk sonuçta. " diyerek bize bakıp dilini ısırdı. "Gelecek deduk, gelduler. " boğulurcasına bitirdiği sözleri ile Ahuzar, Kaya'nın kolunu tutarak arkasına attı. Hemen ardından beni tutarak kendine çekip sarıldı.
"Hadi baba, sende sarıl. " Kaya şaşkınlıkla bana bakarken bende aynı şekilde ağızım açıkta kalmıştı. Düşünmeden yavaş yavaş kayarak asla yatağa sığmayacak şekilde ikimize de sarıldı. Ahuzar hemen ortamızda bükük dudaklarıyla bir bana bir babasına bakıyordu. "Artık güvende hissediyorum. " dedi. "Hemde hiç olmadığım kadar. " Gözleri yavaşça yumulurken Ayşe Ablam boğazını temizledi.
"Yarun sabah mı çıksak acaba? "
Kaya bana baktı, bilmiyorum dercesine başımı salladım. "Eve görürsek daha iyi sanki. " burnunu kırıştırdı. "Hastane kokusundan nefret ediyorum. Hem evde yatağında daha rahat eder.
Korkuyla yüzüne baktım. Ahuzar'ı biraz daha göğüsüme çekerken, "Polis felan gelmez değil mı sırf evde diye? " diye sordum.
Bakışları değişirken başını iki yana salladı. "Gelemez."
"Anne, " dedi Ahuzar. Gözleri hemen yukarıda omzumdaydı. Yatar pozisyonunda olduğu için rahatlıkla sargı bezini görebiliyordu. "Koluna noldu? "
Ne söyleyeceğimi bilemez halde durdum. "Kolumu çarptım annecim ama merak etme, önemli bişey yok. "
"Önemli değilse neden kanamış? "
Gözlerimi yavaşça yumdum. "Eh biraz yaralandı. " Üzgün gözlerle başını kaldırarak sargı bezini minik temiz yerinden öptü. Bende eğilerek onun saçlarından ve alnından defalarca öptüm.
"Peki baba? " diyerek bu defa Kaya'ya döndü. "Senin gömleğine ne oldu? "
Kaya'nın bu sefer dudakları balık gibi oynarken, "Taktım bir yere. " dedi.
"Nereye? "
"Şeye... " dedi Kaya.
"Neye? "
Kaya'nın kaşları çatıldı. "Sende bakıyorum da iyi sorguya çektin ha bizim kız? Merak ediyor musun nereye taktığımı. "
Ahuzar halsizce ve sessizce kıkırdadı. "Evet baba. "
Ahuzarı'n ona her baba deyişinde gözlerimin önünde resmen eriyordu. O kadar hoşuna gidiyordu ki bakışlarından anlıyordum. "İyi o zaman. " dedi Kaya. "Eve geçince anlatayım, merak et. "
"Ama baba ya... "
Kaya Ahuzarı'n kulak arkasından öpüp onu huylandırmasıyla dudaklarımda hüzünlü bir gülümseme oluştu. "Sabredeceksin."
Ayşe abla bize bakarak, "E o zaman biz kızımızı hazurlayalum ondan sonra çıkalum. " demesiyle başımı salayıp ayaklandım.
Eşyalara doğru uzanıyordum ki Kaya'nın, "Ahu bir gelsene. " sözüyle elim havada kaldı. Üçüne de kısa bir bakış atarken Kaya yengesine Ahuzar'ı işaret etti. "Yenge, " dedi. "Sende."
Ayşe başını sallayıp Ahuzar'a ilerlerken, "Hay hay. " dedi.
Kaya yatağın diğer tarafında duran beni elimden yakaladığı gibi odadan çıkardı. Koridorda hastane koltuklarının önünde durduk.
Aşağıdan yüzüne bakmak için başımı yavaşça kaldırdım. "Ben, hayatımda ilk defa kızıma yalan söyledim. Hemde tek seferde bir sürü... "
"Onun için. " dedi avucu yanağımı kavrarken. "Üzülmemesi için. " diyerek devam etti. "Bilmemeli."
Başımı iki yana salladım. "Bilmemeli. Annesinin tekrar o canavarı öldürmeye kalkıştığını bilmemeli. "
Yavaşça yüzüme doğru eğilerek gözlerimin içine baktı. "Babasının da o oruspu çocuğunun kalbine çakı sapladığını bilmemeli. "
Derin bir nefes alırken gözlerimi yumdum. "Kaya, biz Ahuzar'ı nasıl alıcaz? " Yumduğum gözlerimi tekrar açarak koyu gözlerinde kayboldum.
"Onu bana bırak. Halledicem. "
"Ama nasıl? " diyerek üsteledim.
Bir an kararsızılıkla baktı yüzüme. Duruldu. Düşündü. Sanki sakladığı şeyi söylemek ile söylememek arasında kalmış gibiydi. "Hallettiğimde anlatırım güzelim. "
Halsizlikle kendimi hastane koltuklarından birine bıraktım. Çaresiz ve omzuları düşmüş bir şekilde otururken önümdeki dev cüse diz çöktü. Elleri ellerimi kavrar kendiyle aynı boydaymışız gibi direkt gözlerime baktı.
"Selvari, " dedi. Hastaneye gelirken de hastanede geçirdiğimiz şu ana kadar da tek kelime etmemişti. "Selvari, Çolak'ın neyi Ahu? "
Gözlerim gözlerine kilitlenirken bir süre öylece gel git yaşadık. Bakışlarımız birleşik şekilde bekledik. İki mavi göz birbirine aktı. Karıştı. Koyu lacivert gözler açık mavileri yuttu. Siyaha yakın her renk, açık olan her rengi her açıdan yutardı. Bir süre bu o kötü olan rengi açmaya kadar gitsede bu iş en azınean o rengin açık olmasını sağlayana kadar devam ederdi.
Galip gelen oydu, onun koyulukları gözlerime ağır geldi. Bakışlarımı yere eğerek, "Pek bişey bilmiyorum onun ailesi hakkında. " dedim. "Sadece, " Durdum. "Amcası." dedim en son. "Bildiğim tek şey gözü beyaz bir yaşlı adam. Konuşmadım, yüz yüze gelmedim, karşılaşmadım ama gördüm. Amcası. Selvari Karavir. "
Kaya'nın kaşları yavaşça çatıldı. "Senden ne istiyor? " diyerek hissizce fısıldadı. Benimle derdi neydi bunu bende merak ediyordum açıkçası. Ne gibi bir durumda beni öldürmek istemiş olabilirdi?
"Bilmiyorum." diyerek derin bir nefes aldım. "Gerçekten bilmiyorum. En az senin kadar bende şok oldum. Çünkü o yaşlı adamla en küçük bir merhaba sohbetimiz bile yoktu. " Gözlerine baktım tekrardan. Eğilerek yüzüne baktım. "Onun ailesinden de onun kadar nefret ettiğim için gelen her aile fertleriyle beraber Ahuzar'ı da kendimi de odaya kitlerdim.Şu zamana kadar selam verdiğim tek insan Çelik. Bir onun selamını aldım. O da sadece bir kez. "
"Onun ben verceği selamın... Tövbe estağfurullah. " diyerek başını öteki tarafa halsizce çevirerek ayaklandı. Bir süre adımladı. Bir kaç voltadan sonra yanımda durdu. "Tamam." dedi. "Ben Murat'la konuşup gelirim. Sen istersen Ahuzar'ın yanında ol. " Başımı yavaşça sallayarak ayaklandım. Ben odanın kapısını açıp içeri girerken o telefonda birini aramış konuşuyordu.
🥀
"Sana attığım videoyu davada kulanmanı istiyorum. " Kaya'nın sesi geçtiği koridorlarda yankılanırken karşı taraf bir süre sessizleşti.
Avukat Salim telefonuna gelen mesaja kısa bir an baktıktan sonra, "Bana bir kaç dakika verin. " diyerek telefonu kapattı. Avukat videoyu izlemeye koyulurken Kaya çoktan son koridora girmişti bile.
En son geldiği odanın kapısını çalmadan açarak içeri girdi. Murat sedyeye uzanmış dalgın bakışları tavanda geziniyordu. Kaya sakince kapıyı arkasından kapatıp çekmeceye doğru ilerledi. Belindeki Murat'a ait olan silhaı geri aldığı yere koyarak doğruldu.
Çıkmadan önce silahı çekmeceden almıştı çünkü hemen ardından silahla çıkmasını istememişti. Çolak her ne kadar radarında olsada ve ne kadar o bunu bilmiyor olsada karşısındaki adam deliydi.
Sedyenin yanındaki koltuğa geçerek kuruldu. Oturarak genişçe yayılmasıyla başını geriye doğru yasladı. Derin bir nefes vererek yanaklarının içindeki havayı dışarı üfledi. Onun için korku dolu ve zor bir gün olmuştu.
"Söyle Karahanlı, " Murad'ın sesi odayı doldurmasıyla kafasını tekrar eski haline getirerek doğruldu. Murat'ın dikkatli bakışları ondaydı. "Ablama ne oldu? "
Kaya bir süre gözlerine baktı. Ardından tekrar derin nefesler alarak koltukta bacaklarını birbirinden ayırarak daha geniş bir şekilde oturdu. Burnunu çekerek sağ kolunu koltuğun kolçasına boylu boyuna yaslarken sol dirseğini sadece dayayarak huylanan burnunu iki parmağının arasına aldı. "Ablan Çolak'ın evini bastı. "
"Naptı? " şaşkınca genişleyen gözleriyle beraber çattı kaşlarını.
"Piçin evine gittim. " diyerek durdu. "Sinir atmak için. "
"Sinir atmak içun? " diye sorarak kaşlarını kaldırdı. "Eee? "
"Eesi sonra ablanda hemen peşimden gelmiş. " diyerek kapıya baktı.
Murat gözlerini kısarak Kaya'yı izlemeye devam ederken, "Naptu?" diye sordu. "Ablam naptu? "
"Adamlarımdan birinin belinden silahı aldı. Sonrada Çolak piçini vurmaya kalktı. "
"Ne! " diyerek çıkıştı sedyeden doğrulurken. "Sen naptun?"
Kaya omzu silkerek, "Engel oldum. " dedi. Ne kadar içinden o anı hatırladıkça yükselse de sesini çıkarmamıştı. O an Ahu'nun o tetiği çekişi ve doğrultuşu içine işlenmiş gibiydi. Her gözlerini yumruğunda film şeridi gibi oynaması dudaklarının kıvrılmasına neden oluyordu. Daha sonrasında pişmanlıktan yakınıcak ve can aldığı için üzülecek olmasa kesin o piçi öldürmesine izin verebilirdi. Evet, kesinlikle izin verirdi çünkü bu onun hakkıydı. Ancak piç için fazlasıyla acısız bir ölüm olacağı için izin vermeyecekti.
"Yok onu sormayim." dedi gözlerini kısarak. "Onu zaten tahmin ettum. O kansuza ne ettun onu sorayim?
Kaya boğazını temizleyerek öne doğru eğildi önce. Ayaklarına doğru kısa bir bakış attıktan sonra arkasına yaslanırken, "Çakı kalbine bir milim kala uzaklıkta. " diyerek cevap verdi.
Bu açıklama Murat'a fazlasıyla yetmişti.
Şaşkın gözleri büyürken içinden aslında şaşırmaması gerektiğini tekrarlıyordu. "Siz delusunuz!" dedi. "Biri vurmaya kalkayi diğeri çakı saplayi!"
Koyu lacivert gözlerini yavaşça kıstı. "Diyene bak. Alnının çatından vurmaya giden yanlış hatırlamıyorsam Ahmet değildi? "
Murat hiç altta kalır mıydı? "Önce kafama silahun kabzasunu geçiren ardundan da bayulmadığumu görünce kafa atanda o değuldu! "
Birbirlerine dik dik bakmaya devam ettiler bir süre ardından Murat başını dikleştirerek tiripliymiş gibi çenesini havaya dikerek söze girdi. "Sen şimdi siktir et onu bunu. Bana şunu söyle. Ablamın koluna noldu? O herifi kıstırırız nasıl olsa bir yerde. "
Kaya'nın dudağını bir köşesi yavaşça yukarı doğru titredi. "Bulursan kıstırırsın. "
Murat tekrar kaşlarını çatarak baktı Kaya'nın yüzüne. İyice inceledi. "Tabi lan. " diyerek bacağına vurdu. "Helal olsun sana, helal! " diyerek bağırdı. Alt dudağını dişlerinin arasına alarak bir elini yumruk yaptı. "Çolak paket ha. "
Kaya kolundaki saate baktı. "Şuan canıyla cebeleşiyor olmalı. Çünkü ona çakı kadar olmasada küçük bir hediye daha armağan ettim." Dudakları alayla kıvırılırken, "Hediyeyi onu gördüğünde zaten vücudundaki hasardan anlarsın. "
"Sen adamsın! " dedi Murat.
"Daha demin arkamdan oruspu çocuğu dediğine yemin edebilirim. "
Kaya'nın sözleriyle Murat eliyle aman işareti yapar gibi salladı. "Yanlış duymuşsundur sen. "
"Kulaklarımın çok iyi duyduğuna eminim. "
"Yaşlandın artık. " dedi Murat uzatmadan.
Kaya'nın kaşları çatıldı. "Henüz otuzum lan! "
"Tamam, " dedi Murat sanki çok doğal bir konudan bahsediyorlarmış gibi. "Bu çok normal. Yolu yarılamışsın sen." diyerek yüzünü buruşturdu. "Ablam senin nerene bakacak şimdi. " diyerek Kaya'nın yırtık gömleğine baktı. O an kaşları olduğundan daha da çatılırken, "Ne bok yediniz lan! Yalnız kalınca birbirinizi mi parçaladınız? "
"He! " dedi Kaya sinirle ayaklanırken. "Yılların öcünü bir çırpıda alayım derken üstümü başımı yırttı. " Murat'ın dudakları o şeklinde kocaman açık kalırken Kaya sakallarını kaşıyarak ona göz devirdi. "Saldırıya uğradık. " Sonunda gerçeği söyledi. Belli ki Murat'ın aklından hiç iyi şeyler geçmiyordu. Gözlerini tekrar karşısındaki adama doğru çevirirken iki eli pantolonunu yavaşça yukarı çekip tekrar koltuğa oturdu.
"Nasıl? "
"Yoldayken üç araba tarafından kıstırıldık. " dedi Kaya tekrar yerine oturarak. Bir anda ikisinin de yüzü ciddiyete bürünmüştü. Murat yerinde iyice doğrularak oturdu. "Bir şekilde bir arabayı geride bırakmayı başarmıştık ancak yol fazlasıyla engebelli olduğu için devam edemedik. "
Kaya anlatmaya devam ederken Murat yutkunarak çatık kaşlarıyla dinliyordu. Yüzü anlamak ister gibi Kaya'nın yüzünü incelerken tekrar yutkundu. Kaya'nın her konuşmasında gözleri kararıyordu. O karanlık derinliklerde bir yerde ölüm isteyen bir his var gibiydi. "Ee? "
"Orman gibi bir yerde arabayı durdurarak ağaçların arasına girdik. " diyerek başını kaldırdı. Murat'ın açık mavi gözlerine baktı. "Başta beni öldürmek istediklerini düşündüm. Sonra önümüze çıkan bir kaç kişiyi indirirken aralarından biri silahını doğrultmuştu." Gözlerini Murat'ın gözlerinden ayırmadı. Karşısındaki adam onu ciddiyetle dinlemeye devam etti.
"O doğrultulan silahın namlusu bana bakmıyordu. " Kaya'nın son sözleriyle Murat anladı. İçini bir endişe kaplarken yutkunamadı.
"Adamı indirirken silah patladı. Kurşun kalbine nişan alınsa da koluna saplandı. " Murat gözlerini asla Kaya'dan ayırmazken serum bağlı elini kaldırarak işaret parmağı ile lacivert gömleğini işaret etti.
"Sende kanın durması için gömleğini yırttın. " Kaya, Murat'ın gözlerine bakmaya devam ederken hiç bir onaylayan belirti de bukunmadı ancak Murat yinede böyle olduğuna emindi.
"Peki ablamu kimin öldürmeye cürret ettuğunu öğrenebildun mu? " diye sordu. Arada bir kanalları birbirine girerken devam etti. Açık renkli gözlerinden ölümün sessizliği akıp giderken elindeki bağlı kabloları tekrar söktü. Bir yana fırlatırken ayaklarını yataktan aşağı sarkıttı. Oturur halde uzun boyuyla öne doğru eğildi. Kaya da aynı şekilde eğilmiş ikisi dirseklerini dizlerine yaslamış bir vaziyetteyken Murat biraz daha eğildi. " Söyle bana. " diyerek fısıldadı hırlayarak. "Söyle ablamın canını almaya çalışan hangi oruspu çocuğu? ! "
Kaya, kaşları hafif kavisli şekilde sertçe karşısındaki adama bakmaya devam ederken ikisinin de yüzü mermer gibi sem sertti. İkisinin de ters bakışları birbirlerine işlemezken Kaya elini kaldırarak Murat'ın omzuna koydu. "Aceleyle iş gitmez. Sabırlı olacaksın. "
"Söyle bana! " diyerek dişlerini sıkmaya devam etti Murat.
Kaya onun bu hallerini umursamadan omzunu daha da sıktı. "Hepimizi yakarsın Murat. Sana vereceğim isim çok önemli. Bizim hakkımızda herşeyi bilen ancak bizim onun hakkında hiçbir bok bilmediğimiz bir herif. Hiçbir bilgimiz olmadan eğer herhangi bir işe kalkışırsak bu hepimizin sonu olabilir. "
Murat geri çıkarak, "Bana yalan hikaye uydurup durma Karahanlı! İsim ver isim! " dedi. Kaya'nın eli boşluğa düşerken burnunun kemerini sıktı.
"Bana bir söz vermediğin sürece sana kim olduğunu söylemem. Konu ablan veya ailenden herhangi biri olunca düşünmeden hareket ediyorsun! "
Murat tekrar eğilerek yüzlerini karşı karşıya getirdi. "Benim ailem sadece Ablam ve Ahuzar. "
"Bana bir söz ver Murat Alkım. "
Murat gözlerini yumrak tekrar geri çıktı. Gözlerini yumarak yüzünü başka yöne çevirdi. Bir süre öyle durarak düşündü. O ismi başka türlü öğrenmenin yolu var mıydı? Yoktu. "Nasıl konuşturdun adamları? "
"Zor olmadı. " diyerek tekrar arkasına yaslandı. Yüzü buram buram ciddiyet kokmaya devam ederken Murat dişlerini sıkarak tekrar ona doğru döndü.
"Söz."
Kaya başını sallayarak kapıya doğru tekrar kısa bir bakış attı. "Duyamadım? " Bir an önce karısının ve kızının yanına gitmek istiyordu.
Murat'ın öfke kokan soluğu kulaklarına dolarken, "Söz." dedi yine. "Fevri davranmayacağum. Söz, hadi söyle! "
"Selvari." dedi Kaya daha fazla durmadan. Gözleri Murat'ı bulurken kısıldı. "Selvari Karavir. Çolak'ın amcası. " Tekrar öne doğru eğilirken düşünceli duran adama doğru eğildi. "Sen tanıyor musun bu herifi veya hiç karşılaştın mı Mine Doğan gibi?"
Murat iki elini yüzüne vurarak iyice ovuşturdu. "Çok alakasız. " dedi. "Fazla alakasız ama imkansız değil. "
Kaya kaşlarını çatarken, "Neden? " diye sordu.
Murat ellerini yüzünde çekerek iki elini yanına yumruk haliyle koydu. "Çünkü o ihtiyar yeğeninden nefret eder. Çolak ile aralarında güçlü bir nefret var! Neden ablamı öldürmek istesin? Hadi onu geçtim, adamın isminden başka birşey yok. Mine gibi onunla asla karşılaşmadım. Çünkü çok az insan onun yüzünü görür. "
"Fotoğrafı felan? "Murat başını iki yana salladı.
"Hayır. İnanmayacaksın ama hiçbir sistemde fotoğrafı bulunmuyor. Çok az insan yüzünü bilir. "
"Eğer yeğeninden nefret ediyorsa canını yakmak istiyor olabilir. " dedi Kaya eli çenesindeyken. Yavaşça ovuşturduğu sakallarını kaşıdı. "Ahu'ya olan saplantılığını biliyor olabilir. "
"Bir dakika. " dedi Murat. Gözleri bir yere odaklanmış düşünürken her saniye gözleri büyüdü. "Tabi lan! " diyerek bacağına vurdu. Kaya ona bakmaya devam ederken Murat parmaklarını şıklatıp işaret etti. "Çolak'ın o malikaneden çıkmasına Selvari yardım etti. "
Kaya kaşları çatık şekilde onu izlemeye devam ederken olabilir ihtimali çoktan düşmüştü aklına. "Ama nasıl? Atakan ve Şeyma fark etmedi. Nasıl?"
Murat da duruldu. "Bilmiyorum ama o kadar kötü bir haldeyken çıkamaz. Ablam onu kalbinin yakınlarından vurmakla yetinmeyip karnındanda vurmuştu. " Kaşları çatılırken Kaya'ya baktı. "Kaç canlı lan bu herif! "
Kaya ayaklanırken ellerini ceplerine attı. "Ahu'nun vurduğu yerden üç santim yana çakı sapladım. " diyerek odanın içinde yavaşça adımladı. "Ahu'nun sıktığı kurşun ile kalbi arasında beş santim varken benim sapladığım çakı ile kalbi arasına tam tamına iki santim var. "
"Oldu." dedi Murat da kalın botlarını ayaklarına geçirirken. "Yani bir daha ki sefere sıfırlarsınız ha? El birliğiyle. "
"Böylece piç kurusu Ahu'yu ortadan kaldırmaya karar vermişti." diyerek fısıldadı Kaya. Odada attığı voltalarla Murat'ı dinlemeden içinden hesap kitap yapıyordu.
Kaya kendi kendine konuşup fısıldarken Murat sedyeden inerek başını iki yana salladı. "O ikisinin garip bir ilişkisi var." dedi. "İkisinin de şirket hesaplarını hep kontrol ederim. Çolak sadece bir defa değil, bir kaç defa daha sırf daha fazla para için girdiği ihaleler yüzünden iflasın eşiğine gelmişti." Elleri cebinde şekilde onu dikkatle dinleyen adama baktı. "Amcası her seferinde Karavir şirketlerinin ortaklığını ön görerek yatırımcı yönelendirmiş. Ekstra olarak da para gelirini yeğenine karşı yüksek tutmuş. Birinden biri düştüğünde diğeri ona her zaman sırtı dönük de olsa yardım eder. Başka bişey olmalı. "
"Ahu'dan ne istedi? " diyerek kapıya doğru durdu Kaya. Elleri cebinde şekilde dik dik baktı.
"Ablamla konuştun mu? "
"Evet, yüz yüze gelmediklerini söyledi. Sadece... " Murat yavaş ve ağır adımlarla tam Kaya'nın yanında durarak yüzüne baktı.
"Sadece ne? "
Kaya yandan ona bakan Murat'a doğru başını çevirerek gözlerine baktı. "Bir gözünün beyaz olduğu söyledi. "
"Hangi taraf? "
"Bilmiyorum." dedi Kaya tekrar önüne dönerek.
"Bu bilgi bize yetmez. " dedi. "Ancak yine de iyi bir tespit olabilir. Çolak Karadeniz'de. Canıyla cebelleşiyor, azrail ile burun buruna. Bu da demek oluyor ki Selvari Karavir çok yakında bizim topraklara ayak basar. İllaki arayacaktır yeğenini. Belki de, ölüm emrini çoktan verdiğine göre buralardadır. Adamları bburalard, kendi ile karşı karşıya gelmemiz o kadar da uzak değildir."
"Gülhan." dedi Kaya. Tekrar Murat'a baktı. İki koca adam hastane odasınınn tam ortasınsa kapıya bakar şekilde durmuş bir şeyleri çözmek istercesine konuşuyorlardı. "Ahu bilmiyor olabilir ancak Gülhan o evin kahyası gibi bişeyiydi."
"Aşçıları." dedi Murat. "Kahya değil belki ancak bütün hizmetlilerin emri ondan geçer. " Kaya tam derin bir nefes almıştı ki daha konuşmasına bile fırsat kalmadan cebindeki çalan telefonunu çıkardı.
Avukatın aradığını görmesiyle tekrar Murat'ın omzuna elini koyarak hafiçe sıktı. "Bunu açmam lazım. Birazdan çıkıcaz sende gel bizimle. "
Murat burnunu havaya dikerek cıkladı. "Yok. Bizim yangazlar bir konuda yardım istedi. Onlarla gidicem bakayım yardım edebileceğim bişey mi? "
Kaya kaşlarını çatsada telefonu açması gerektiği için pek üstünde durmadı. Başını sallayarak odadan ayrılırken Murat Kaya'nın silahını koyduğu çekmeceye ilerledi. En altını açarak dosyaların altındaki silahını alıp beline taktı. Telefonunu ve cüzdanını da alarak o da hastane odasından ayrıldı.
Eskisi gibi kavga etmek yerine ikiside bişeyleri çözmenin peşindeydi. Çünkü ikisininde ortak bir noktası vardı. Ahu...
"Durum ne? İş görür mü? "
Avukatın karşı taraftan huzursuz nefes sesi duyuldu. "Efendim, bu videonun işe yarayıp yarayamayacağı belli değil ancak yine de devlet çocuğun güvende olduğunu denetlendirmek isteyecektir. Hele ki sahip olduğu anne ve babanın evli olmadığını öğrenirse işimiz zorlaşır. Mutlu olup olmadığını ve hangi tarafta olmak istediğini soracaktır." dedi. "Bu attığınız video sahte olarak anılma yüzdesi elliye elli. Çünkü iki tarafında yüzü belli değil. Sesler karmaşık anlaşılmayabilir. "
Kaya yumruğunu duvara yan bir şekilde hafifçene geçirirken alnını yasladı. "Ahuzar anlatsa yaşadıkladını? " Bunu kızına yapmak istemiyordu. Ona tekrar aynı acıları anlatırarak çekmesini istemiyordu ancak onu almalıydı ve yanına almak için herşeyi yapardı.
"Malesef." dedi. "Zor kulanıp kulanmadıkları anlamlandıramadıkları için bu tür soruları mahkeme sordurmaz ancak şiddete uğradığına dair bir hastane kaydı veya mobese olsaydı olabilirdi. "
"Mobese kayıtlarını unut. Mahir bütün kameraları indirerek iptal ettirdi. " diyerek alnını duvardan uzaklaştırdı. En azından kucağındaki o derbeder hali ile malikaneden ayrıldığını kayıtları öngösterebilirdi. Fakat kameralar iptaldi. "Şimdi bana şunu söyle Salim. Ne yapmalıyız? Bu davanın düşüp Ahuzar'ı kendi soyadıma aldırmam için ne yapmalıyım?! "
"Öncelikle. Karavir soyadının Ahuzar Hanım'ın nüfus kimliğinden düşebilmesi için gerçek babası olduğunuza dair bir DNA testi yaptırmalısınız. Sonra ise babalık davası açarak aslında kızın sizin kızınız olduğunu soyadı altında olan adamın hiçbir şeyi olmadığını kanıtlamanız gerek. Çolak Karavir ve Ahu Hanım evli olmadığı için bu dava kolaylıkla sonuçlanabilir. "
"Sonra? " Duvardan ayrılarak koridora doğru döndü. Göğüsü düşüncelerinin heyecanıyla kalkıp inerken kulağı avukattaydı.
"Daha sonra, babalık davasını kazandıktan sonra Ahuzar Hanım sizin kızınız olarak soy ağacınızda yer alacak. Böylelikle Çolak Karavir'in açtığı velayet davası düşücek ve geriye kızınızın annesi ile nasıl bir evde ve ortamda yaşadığınız denetlendirilecek. Annesi ve babası evlenmeden doğmuş her çocuk devlet tarafından denetlendirilir. Onaylanmayan bir sonuç olursa ceza alabilirsiniz."
"Nasıl yani? "
"Mahkeme Ahuzar Hanım'ın o evde nasıl bir hayat yaşadığını gözlemleyecek. Anne ve babasının evli mi yoksa ayrı bir şekilde yaşayıp yaşamadığına bakacak. Çünkü bütün kayıtlarda o bir çocuk. Böylelikle gerçek babasıyla nasıl yaşadığı, anne ve babasının nasıl bir ilişkileri olduğu gözlemleyerek mahkemeye son kez rapor verilecek. "
"Ahuzar bizimle mutlu. " dedi hemen. "İstersen bunu mahkemede ona da sorabiliriz ama mutlu. "
"Kaya Bey. " dedi Avukat Salim Bey. "Evli değilsiniz. Ahuzar Hanım'ın annesi ile aynı çatı altındasınız ve evli değilsiniz. Tabiki bu zorunlu değil ancak mahkemeyi riske atabilir çünkü burada önemli olan ebeveynlerin konumundan çok aranızda yaşayacak olan çocuğun durumu. Eğer evli olamayan iki ebeveyn aralarında sorunlar yaşarlarsa ve bu evli olmadan olursa arada kalan tek kişi çocuk olur. "
"Evlenmeli miyim? " diye sordu Kaya. Boşta olan eli saçlarına karışıp geriye atarken, "Ben evlenirim. Hemen evlenirim ama... " Sustu. "Ahu... "
Avukat karşı tarafta sessizleşince Kaya telefonu kapattı. Ne yapacağını bilmiyordu. Yıllardır derbeder olmuş yaralar toplamış bir kadına tekrar nasıl onunla evlenmesi gerektiğini söyleyebilirdi ki.
Zeminde gezinen gözlerini yavaşça koridorun başına doğru kaldırmasıyla gelen kişiyi gördü. Kaşları hafiften çatılarak adımlamaya başladı. Tam karşıdan gelen kadına doğru ilerleyerek yüzünü inceledi.
Gülhan, Kaya'ya doğru ilerlerken yüzü sabitti. Çekindiği gözlerinden belli olsada ona kaşlarını çatarak bakan adamdan gözlerini çekti. İkisi tam koridorun ortasında durarak kısa bir an birbirlerine baktı.
Gülha'nın üstünde beyaz bir bulüz ve balık etki bacaklarını saran koyu mavi kot bir pantolon vardı. Hafif sarıya çalan kahverengi saçlarını örük yapmış bir omzundan aşağı bırakmıştı. Gözlerini kaçıran kadın hayatı boyunca böyle rahatsız hissetmemişti. Daha en başından beri Kaya'yı gördüğü an heryerde vücudunu bir korku sarıyordu. Nedendi kendisi de bilmiyordu ancak adamın duruşu ve bakışları bir tek Ahu'ya karşı yumuşaktı. İçinden ne geçtiğini bilemezdi fakat duruşu ve bakışı onu korkutuyordu.
Ahu'nun ortalardan kaybolduğu yani İstanbul'dan Karadeniz'e doğru yola çıktığı zaman onunla ilk kez yüz yüze geldiklerinde içinde bir korku peydahlanmıştı. Ancak kız kardeşinin ortalarda olmayışı bunu o kadar çok geri plana atmıştı ki korkuyu dahi unutmuştu.
Kaya, Gülha'nın yüzüne bakmaya devam ederken kadın yerinde rahatsızca kıbırdanarak yutkundu. Kaya ise saniyeler sonra aslında kadını rahatsız ettiğini anlayınca başını eğerek gözlerini bir süre yumdu.
"Şey ben..." dedi Gülhan kekeleyerek. En son başını kaldırarak, "Hazır olduğumuzu söylemek için gelmiştim. Ahu, Ahuzar'ı tuvalete götürdü. Ayşe ablamda Kemal Bey'in yanında."
Kaya başını kaldırarak arkasını dönmeye niyetlenen kadına baktı. "Gülhan." Seslenmesiyle arkasını dönen kadın sertçe yutkundu. Bakışları neyseydi de sesi şuan fazla yatıştırıcı çıkmıştı.
"Efendim? " Omzunun üstünden kısa bir bakış attı.
"Kusura bakma. " dedi.
Gülhan gülümsemeye çalışarak, "Sorun değil abi. " dedi. Yanlış anlanmak asla istemezdi ve buranın nasıl olduğu fazlasıyla göz önünde olduğu için ondan bir yaş büyük olsada böylesi onun için daha iyiydi. Kaya da duyduğu abi sözüyle ona hafifçe gülümsemişti. Kadın artık gitmek için tekrar arkasının dönmüştü ki Kaya'nın aklına gelenler ile kaşları çatıldı.
"Gülhan." Yutkunarak tekrar arkasını döneceği esnada Kaya hızla önüne geçti. "Sana bişey sormam gerek. " derken yüzü fazla ciddiydi.
Gülhan bir iki adım Kaya'dan uzaklaşarak geriledi. İki eli karnının hizasında birleştirmiş şekilde, "Tabi." dedi. Başını yavaşça iki kere olumlu anlamda salladı. "Ne soracaksın? "
Kaya bir elini ensesine atarak önce kaşıdı. Emin olmadan bişey yapmak istemiyordu. Ve düşüncelerine göre Gülhan zararsızdı. Eğer öyle olmasaydı Ahu'yu yıllardır korumaz ve onun için taa buralara kadar gelmezdi. Başını kaldırdı. Eli ensesinden düşerken karşısındaki kadının ciddi bakışlarını gördü. "Ne öğrenmek istiyorsun? "
Kaya derin bir nefes vererek gözlerini kısmış kadının yüzünü inceledi. Merak ediyordu. "Kaç yıldır Karavirlerlesin? "
Gülhan bu soruyu beklemediği için duruldu. Ancak başını tavana kaldırarak kısa bir hesap yaptı. "Çok oldu. " dedi. "Ben kendimi bildim bileli onlarlayım. Babam Çolak şerefsizinin eski korumasıydı, tabi hastalanmadan önce. "
"Geçmiş olsun. " dedi Kaya tekrar yere bakarak.
Gülhan da başını sallayarak, "Sağol." dedi. Ardından anlatmaya devam etti Kaya ise onu merakla dinledi. "Yirmi dört yaşımdan beri Karavirlerin arasındayım. Babam hastalanınca onu köye götürdüm kendim ise mezun oldığum gibi babamın yerine onlarla hizmetçi olarak çalıştım. " Hemşirelik okumasına rağmen daha fazla maaş alacağı için ve babasının eski işinin olduğu ortam olduğu için orada çalışmaya devam etmişti. Daha bir yıl dolduğu an yaşadığı olay ile ayrılmayı düşünsede orada tanıştığı kadın için yıllardır orada çalışmaya devam etmişti.
"Peki... " dedi Kaya gözlerini kısarak. "Hep Çolak'ın malikanesinde miydin? "
"Hayır." diyerek saçının bir tutamını kulağının arkasına attı. "Yıllar önce yani Ahu daha getirilmeden önce ben Çolak'ın babasının, Azem Bey'in evindeydim. Bir yılım orda geçti. Ancak daha sonra... "
Kadının bedeni titrercesine geriledi. Kaya ise hızla ona atılarak kollarında yakalamaya çalıştı. Gülhan izin vermeden hemen geri çıkarak ellerini kaldırdı. "Ben iyiyim. Lütfen, " diyerek geri çıktı. Gözlerini yumarak yanındaki hastane duvarına tutundu. Hala o geceyi hatırladıkça içi çekiliyordu kusası geliyordu.
Kaya kaşlarını çatarak aşağıdan kadının yüzüne bakmaya çalıştı. "Noldu daha sonra? "
Gözlerini açarak Kaya'ya baktı. "Çolak, Ahu'yu zorla o malikaneye getirdi. Ben, Ahu'yu ilk kez orada gördüm. " diyerek devam etti. "Ben mutfakta misafirler için sunum hazırlarken acı bir haykırış duydum. Oturma odasına tam dalacakken kapının hemen yanında sandalyeye bağlanan bir kadın gördüm. "
"Kim? Ahu mu? " Kaya'nın meraklı sorusuyla Gülhan artık gözlerini yummuş ve hıçkırmıştı. Ne ara gözlerinin dolduğunu bile bilemedi. Öyle pis bir gündü ki sanki beyninde travma olarak kalmıştı.
"Evet. " Gülha'nın fısıltısıyla Kaya'nın elleri anında yumruk oldu.
Dişlerini birbirine kenetlenerek, "Devam et. " dedi. Aklından geçenler kalbini acıtmıştı.
Ahuya babasının yanında işkence mi etmişti?
Ya da babasıyla beraber?
Düşünceleriyle kendini sıkmaya devam ederken kadın devam etti ve Kaya'nın hiç beklemediği bişeyi ona karşı dile getirdi. "Çolak, Ahu'nun bağlı olduğu sandalyenin tam karşısında diz çöktürmüştü Azem Bey'i. " dedi. Toparlanmak için derin bir nefes aldı. "İkimizinde gözlerinin önünde acımadan kesti babasının boğazını. "
Kaya şoke olmuş şekilde kadının yüzüne bakakalırken Gülhan başını salladı. "Evet, doğru duydun. Azem Bey'in katili kendi öz oğlu. " Gözlerinin altını iki eliyle beraber sertçe sildi. "Sanki bir tiyatro sahnesindeymiş gibi Ahu'ya karşı oynayarak kesmişti babasının boğazını. Ahu delirdi. Sürekli ağlayarak çığlık atmıştı. Tabi bende çünkü her gün yüz yüze geldiğimiz adamın bedeni bir yerde kafası ise başka bir yerdeydi. "
İki elini yüzüne bastırarak sakinleşmeye çalıştı. "Ben kendime gelemedim, kan fobim oluştu. O bir yılın ardından bütün çalışanlar olarak o pisliğin evine taşındık. Düşündüm. Aslında öyle bir adamın evine dahi adımımı atmazdım ancak o gece Ahu ağlayarak bana öyle bir bakmıştı ki..." Başını iki yana salladı. "Onu yalnız bırakamzdım, bırakmadım da. "
Başını kaldırarak onu şaşkınca dinleyen adamın gözlerine baktı. "Anlıyorsun beni değil mi? Altı yılın her günü Ahuylaydım ben. Hamileliği boyunca karnından başka kimse ile konuşmayan kadınla konuşmaya çalıştım. Hamileleğinin başında intihar etmeye kalkıştı. Ve ben onun arkasında bir DNA testi ile o çocuğun senden olduğunu söyledim. Senin saçlarınla. " Göz yaşları yanallarından süzüldü. "Altı yıl boyunca nasıl bir cehennem yaşadı bilmiyorsun. "
Kaya arkasını dönerek ellerini saç tellerinin arasında gezdirdi. Böyle bişeyi beklemiyordu. Böyle bişeyi asla beklemiyordu. Böyle bir konuşmada beklemiyordu. Hayır, onu affetmemeliydi. Kaya affedilmez biriydi ancak Ahu onu çoktan aslında içten içe affetmeye başlamıştı. Şimdi nasıl da kalkıp ona evlenmeleri gerektiğini söyleyebilirdi?
"Neden Ahu'nun önünde öldürdü? " diye sordu hala arkası dönükken.
"Çünkü Ahu'ya kaçması için yardım etti. Onun zorla orada o adamın yanında tutulduğunu görünce doğru bulmadı ve yardım etti. Ancak gün sonunda Ahu yakalandı, Azem Bey de hiç olmayacak şekilde can verdi."
Gülhan göz yaşlarını silerek omuzlarını dikleştirdi. Başını kaldırarak tavana baktı. "O çok fazla acı çekti. " diyerek fısıldadı. "Belki sen beni kardeş olarak görmezsin ancak ben kendimi Ahu'nun kardeşi hatta ablası olarak görüyorum ve sana ona göre bir tavsiye veriyorum. " Kaya tekrar kadına dönerek kızarmış gözlerine baktı. Dikkatle onu dinlerken kadın derin bir nefes verdi. "Eğer tekrar seninle olmasını istiyorsan, önceliğin yaraları olsun. " dedi. "Çünkü ben görüyorum. Ahu yaralarından, beyaz tenini kirleten en küçük bir çizikten bile nefret ediyor. Seviyorum, sevmeye başladım, Sevmek zorundayım, diyor ancak, " Başını yavaşça iki yana salladı. "Aslında hiçbir zaman sevmedi. Sevemeyecekte."
"Biliyorum."
Gülhan başını sallayarak eğdi. Duvardan destek almayı keserek burnunu çekti. "Başka merak ettiğin soru? "
Kaya kendini toparlamaya çalışarak boğazını temizledi. Kısa bir an çenesini kaşıyarak, "Selvari." dedi. "Selvari Karavir? "
Gülhan düz bir şekilde yüzüne bakmaya devam ederken kaşları çatıldı. Selvari Karavir...
"Tanıyor musun? SSe yıllardır orada çalıştın, yüzünü hiç gördün mü? "
Gülhan başını sallayarak yıtkundu. Ellerini kot pantolonunun arka cebine atarak, "O adam çok korkutucu. " dedi. "Bir gözü beyaz ve hep bastonla gezer. "
"Başka? " dedi Kaya bir adım daha atarak. "Fotoğraf felan var mı? Ya da görsen onun olduğunu tanır mısın? "
Gülhan dudak bükerek kaşlarını kaldırdı. "İki yıl oldu uğramayalı. Bildiğim kadarıyla saklanıyor ve Çolak ile ortak bir noktada ile görüşüyorlardı. Evet, bu son iki yıldır böyle. Görsem tanır mıyım bilmiyorum. Fotoğrafa bakmam gerek önce. "
Kaya başını salladı. "Bir gözü beyaz demiştin, hangi gözü? "
"Sanırım sol. " diyerek kaşlarını çattı. "Onun ile alakalı başka da bişey bilmiyorum. " Kaya başını sallarken derin bir nefes verdi. "Ahu geliyor, artık gitmeliyiz. " Gülha'nın sözleriyle koridorun başına döndü. Gelen kızı ve sevdiği kadını görmesiyle burukça gülümsedi. Ayakları o tarafa doğru çoktan dönerek adımlamaya başlamıştı bile.
🥀
"Ne işumuz var ula bizum burda? " Murat iri cüsesiyle tam aralarında durduğu yangazlara baktı. Biri sağında diğeri solunda başlarını uzatarak birbirlerine bakmaya çalışıyorlardı.
Konuşma aralarında sürekli birbirlerine bakarak eğilmek artık bellerine ağrı saplatmıştı. Burak cevap vermeden karşıya bakarken Furkan'da yanındaki iri adamı tınlamadı. Murat içinden ya sabır çekerek elleri cebinde şekilde yürümeye devam etti. Ancak yolun ucunun boklu olduğunu daha hastaneden çıktıkları andan beri belli etmişti. Onun için sürekli içinden sabır çekip üflüyüp püflüyordu.
"Ula umarım doğrudur bağlantularun. O hamsi kafalu eğer evdeyse bu defa senu çevirur önüme siper ederum." Burak da aynı şekilde ellerini cebine atarak başını, eğer öyle olursa ben yapacağımı bilirim anlamında aşağı yukarı salladı.
"Sen bana kıyamazsuuun. " dedi Furkan uzata uzata, elini havada döndürerek geri cebine soktu.
Burak kafasını ileri doğru uzatıp Furkan'a bakmaya çalıştı ancak Murat'tan dolayı görememesiyle bir elini cebinden çıkarıp Murat'ın kaslı karnından hafifçe arkaya doğru itekledi.
"Sen çık bakayim bi. " diyerek kaşları çatık şekilde baktı kardeşine. "Bana bak ulan, eğerkim o bıyuklaruna sıçtığumunun bir evde olsun o ay gibi parlak götünü açar sunarum Şerefsuz Şeref'un önune. "
Murat geriye doğru çıkmış hala Burak'a bakarken sadece şaşkınca izleyerek ne dediğini dinliyordu. Kimden bahsediyordu bunlar?
"Yaw ikizum sen ne zaman benum bağlantularumun yanliş çıktuğunu gördün ki? "
Burak geri çıkarak bileğindeki saate baktı. "Tam iki saat önce. Yanlış konum attun! "
Furkan dudağını dişleyerek yutkundu. "Yaw, ne bileyim. Dedemde işi gücü yokmuş gibi her yere şirket açmuş ben ne bileyum deniz kenarundaki olanun revirini kulanacağumuzu. Ayrıca, " diyerek kaşlarını çattı. "Sen benim götümün beyaz olduğunu da nerden çıkardun? "
Bırak tekrardan yanındaki Murat'ı iterek ileri doğru eğildi. "Siyah mu? "
Furkan ona ters ters bakmaya devam ederken Murat daha fazla dayanamayıp iki elini de cebinden çıkararak yangazların ensesine patlattı. "Sabır da bir yere kadar. " diyerek uzun boyuyla iki yanındaki acıyla inleyen adamlara baktı. "Şimdi söyleyin, ne bok yemeye gidirız? "
Burak yardım için gözlerini Furkan'a dikmişken kardeşinin de aynı şekilde ona baktığını gördü. İçinden bir küfür savurarak gözlerini yumarken ensesindeki elini indirdi. "Şimdi şöyle. "
"He? " dedi Murat durarak.
"Sen polisun. " dedi Furkan.
Murat tekrar başınını sallayarak onayladı. "Hee."
"Yani şimdi bizi koruyabilecek tek kişuda sen sayulursun. "
Burak'ın devam ettirmesiyle Murat kaşlarını kaldırarak sorarsasına, "Hee, eee? " dedi.
"Hee, eeesi. Biz... " dedi Furkan, devamı gelmedi.
Murat gözlerini kıstı. "Karılara mı gidisınız? "
"Hay ağızunu öpeyim! " dedi birden Burak. Hızla gaza gelmiş suratıyla gülüşü solarken boğazını temizledi. "Yani... Ağuzundan bal damlayi."
Murat ona ters ters bakmaya devam ederken Furkan gülmemek için kendini sıktı. "Eğer olurda Şerefsuz Şeref tekrardan oraya çıkarak bizi vurmaya kalkarsa sen tak diye girersın araya. "
"Niye? " diye sordu Murat. Ters bakışlarını bu defa Furkan'a yöneltti. "Çelik yelek miyum ula ben?! Hem araya girsem ne fuşki yiyeceğum?"
"Yoook." dedi Furkan ellerini kaldırarak. Bu yüzden yol boyu hiçbişey söylememişlerdi. Tam olarak bundan kokruyorlardı. "Yani polis kimluğun vardur."
"Var."
"Heh." dedi Burak. "İşte onla gireceksun aramuza."
"Ben şimdi yanluş mu anladum? Siz benu amcanuzdan ve abiniuzun korkusundan silah diye mı götüreysunuz? Kendunuz yiyemeduğunuz fuşkiyi baa yedurtacaksunuz? "
"He valla öyle. " diye Burak salak salak gülerek onayladı.
Furkan hemen yanına yavaş yavaş adımlayarak omuz attı. "Öyle değul. Hiç olur mu öyle? Sadece yanumuzda olacaksun ama yani, evde değulmuşlar zaten. "
"Evde değulseler niye gidırız? " Murat ters ters el kol işareti yaparak ikisinin üstüne doğru adımladı. Anında oldukları yerde küçülerek önlerindeki adama başalrını kaldırarak baktılar.
"Abi bokunu yiyim yardum et. " Burak yutkundu. "Diğer lobuma da kurşun yemek istemirım. "
Furkan bir kez daha ikizinin omzuna omzu ile vurdu. "Öyle değul, Şerefsuz Şeref'le karusu Fatma evde değul zaten. Onu diyirım. Sadece camdan bir bakup gideceğuz."
Murat bir süre ikisine de ters ters baktı. Bir eli çenesine sakallarına giderken arkasını döndü. Düşünerek etrafına bakarken içinden söyleniyordu. Hiç derdi kalmamış gibi birde Eros olmadığı kalmıştı.
Gözlerini yumarak derin bir nefes verdi. Yangazlar onun kardeşiydi. Onlardan sadece bir yaş büyüktü ama onların abisi gibiydi.
Tekrar arkasını dönerek işaret parmağını onlara doğru savurdu. "Sadece beş dakika. Pencereden göreceksunuz. Sonra da gideceğuz. "
"Hay taşşağuna beton yetmez! " Furkan bu defa Burak'ın kolunu çimdikledi.
"Ne oluyor oğlum sana! Ayak üstü adama demeduğun kalmadu. "
"Heyecandan." dedi Burak. Eli karnına gitti.
Furkan ikizinin eline ve ordada gittiği karnına baktı. Gözleri yuvlarına dar geldi. "Sakın!
Furkan'ın yüzüne baktı sonra ordanda karnındaki eline. "Yok yok. " dedi elini çekerek. "Öylesune koydum amma korktun sende. "
"Ne bileyim. " dedi Furkan tekrar yürümeye başlamalarıyla. "En son ki olaydan hala psikolojimu düzeltemedum da. " Güldü. "Öyle bir saldun ki taa ikincu koridordan duydum. "
"Atma sikik! "
"Da yürüyün çok gevezeluk edeysunuz." Tıpış tıpış Murat'ın peşinden yürümeye devam ettiler.
"O değulde şaka maka ben hala o gece duyduklarumu düşüneyim. Adamın yemeduğu bok kalmamiş. Hani karusuna acıyayim ya, ula karasunun kardeşu ile yatmak ne dur daa! "
Furkan burnundan güldü. "Boşa adunun başuna Şerefsuz eklemeduk. Anasına babasuna yazuk. Şerefli olsun diye adını da Şeref koymuşlar yine bir fuşkiye yaramamuş."
"O değul de. " dedi Burak kendini sıkarak. "Öteki tarafta zebaniler bunu sikerken elumde çekirdekle izlemeyu ne de çok isterdum ya. "
Furkan dayanamayıp bomboş sokağı inletecek bir kahkaha patlattı. Muratın bile dudakları kıvrılmıştı. "Ula ben olurda zebani odun almak için eğilir diye korkayim."
Burak kaşlarını çatarak, "Niye? " diye sordu.
"Şeref'e güven mi olur la! Bak sen iki dakika bir duvara çıkamadun diye götunden oluyordun. Bunu bir insan evladuna yapan zebaninin götüne neler yapmaz. " Burak kızarcasına kaşlarını çatsada güldü.
Bir süre geçtikleri her sokakda gülüp Şeref'i çekiştirmeye devam ettiler. En son geldikleri duvar kenarında sırayla tırmanarak bahçeye girdiler. Furkan ve Burak önce tırmanmış Murat uzun boyunun avantajı ile en son kolayca çıkmıştı.
Üçüde ellerini çırparak yere atladılar. Etrafı kontrol ederek eğildiler. En ön tarafa doğru Murat ilerleyerek kısa bir an inceledi. Üç koruma anca vardı. Diğer kalanlar ön tarafın ve arka tarafın kapılarında olmalıydılar.
Onlar evin sağ tarafındaki bir duvardan atlamışlardı. Murat geri dönerek yangazları takip etti. Geldikleri bir pencerenin önüne durmalarıyla Furkan ve Burak ağızı açık şekilde bakakalmışlardı. Hazal pencerenin hemen kenarına çıkmış oturuyordu. Hemen diğer pencerede de Hazan çıkmış oturuyordu. İki kadın birbirini fark etmeden öylece oturuyordu. Hazan kulağındaki kulaklıklarla şarkı dinlediğini belli edercesine ritim tutarken Hazal yaktığı sigaranın dumanını havaya üflüyerek keyfini çıkarıyordu. İkiside bir bacağını geniş camın kenarına yaslamış diğerini bükmüşlerdi.
Murat iki elini arkasından birleştirerek gözlerini kıstı. İki genç kızıda kısa bir an inceledi ve şunu söyledi. "İkizler yine her zamanki gibi. " dedi. "Aynı yüz fakat iki farklı karakter. "
"Hazal'um ben geldum!" dedi Furkan salak salak gülerek. Bir elini kaldırarak iki yana salladı.
Murat salanan eline yapıştırarak, "İndir oğlum elini." diyerek kızdı. "Yakalatacaksun."
Hazal odasındaki pencereden tam inmiş içeri girecekken duyduğu sesle geri döndü. Pencereye tekrar çıkıp aşağı iyice sarkarak gördüğü yüz ile kaşlarını çattı. "Sen yine geldun mi?!"
"Geldum." dedi Furkan teredütle. "Gelmese miydum lan anlamadum. " İki yanında duran Murat ve ikizi Burak'a baktı.
Hazal işaret parmağını sinirle uzatıp, "Bekle gelirum. " demesi ile içeri girdi. O esnada daha yeni aşağıdakileri fark eden Hazan kendi penceresinden az daha düşüyordu. Dengesini zar zor toplamayan kız bacaklarını içeri atarak dışarı doğru baktı. "Buraak!"
İçi giderek dillendirdiği sevdiği adamın adıyla kocaman gülümsedi. Burak da ona kalp şeklindeki gözleriyle bakarak bir elini öpüp ona doğru üfledi.
Furkan ve Hazal'a kıyasla Burak ve Hazan'ın ilişkileri her zaman daha romantikti.
İkisi birbirine eriyerek bakmaya devam ederken Burak evi işaret etti. "Ananla baban evde mi? "
"Yok." dedi kız boynundaki kulaklıkları çıkarıp arkasındaki yatağa atarak. "Onlar yaylaya gittu. "
Furkan hızlı bir dönüş yaparak bir adım arkasındaki ikizine sert bir kapak işareti yaptı, geri döndüğünde gördüklerine inanamaz halde iki dudağı birbirinden hızla ayrıldı.
Hazal tekrar geri döndüğünde elindeki tabacanın ucunu Furkan'a doğru tutmuştu.
Burak ve Murat göz göze gelirken ikiside aynı anda bir küfür savurdu.
Hazal doğrultuğu tabanca ile Hazan korku içinde tek kelime edemeden kala kalırken silah patladı.
Kurşun Furkan'ın bir kaç adım ötesinde yerden sekerken, "Siktur lan manyak karı! " diyerek adım adım geri çıktı. Hazan korku içinde çığlık atıp ellerini dudakalrında birleştirirken Murat ve Burak aynı anda aynı tarzda bir küfür savurmuştu.
"Buna silah vermeyun bir daha sakun! "
"Anlamadum Furkan! " diyerek tekrar doğrultması ile Furkan yutkundu.
"Benum, " dedi tekrar yutkunarak. "Dedem, " Burak'ı işaret etti. "Dedemuz sünnet olacaktu, onun davetiyesi içun gelmiştum neyse hadi biz kaçar. " diyerek arkasını tam dönmeye niyetlenmişti ki penceredeki kız sinir krizi ile çığlık attı.
"SENİN DEDEN YOK FURKAN! "
Furkan gülen Burak'a baktı. "Ha dedem olsa sünnet olacağuna inanacak. "
Murat sıkıntı içinde burnunun kemerini sıkarken söylendi. "Allah belanızı versin lan! Ne işim var oğlum benim burda! Tımarhaneden kaçmış deliler kulübü! "
"Kim var orda!" Üçü de sesin geldiği yere hızla dönerken sıçtıklarını anlamışlardı. Korumalardan biri geliyordu.
"Koşun! " Murat uyarıyı verdiği an Furkan sanki o buraya gelmelerini söylememiş gibi en önden koşmaya başladı.
Arkasında birbirine bakakalan ikizine ve Murat'a omzunun üstünden kısa bir an bakarak, "Oğlum ben korumadan değul, aha o penceredekunden korkayim!" diyerek yoluna devam etti.
Murat da Burak'a küfür edercesine bakarak, "Yürü," dedi. Burak koşmadan önce Hazal'a bakıp, "Saygılar yenge. " dedi. Son olarak sevdiği kadına tekrar elini öpüp, öpücüğünü yolladıktan sonra atlı gibi koşmaya başladı.
Üçüde duvardan tırmanırken korumanın biri penceredeki elinde silah olan Hazal'a baktılar. "Hazal hanım, bir sorun mu var? "
Hazal aynı şekilde giden adamların arkasından bakmaya devam ederken başının iki yana salladı. "Yılan var sandım," diyerek yukarıdan korumaya baktı. "Sen işine dönebilirsin. "
"Dede ha, sünnet ha? " Murat nefes nefese başını iki yana salladı.
"Korkayim ya. "
Furkan'ın sözleriyle Burak güldü. "Hanımından korkanı makbuldür. "
Murat ikisinin de salaklığına göz devirerek en önden yürümeye başladı. "Eğer yıllardır geliştirmeye çalıştığım vücuduma tek bir mermi tanesi bile alsaydım o zaman neyin makbul olduğunu görürdünüz de neyse." Tekrar Türkçe'yi sorunsuz bir şekilde konuşmayı başarırken kendini tebrik etti. Tek bir kelime bile kaymamıştı.
"İlerdeki yenge haleder artık! " Furkan'ın sözleriyle Murat delici bakışlarını ona çevirerek tam götüne tekme atacaktı ki yine hayvan gibi koşmaya başladı.
"Orospi! " Burak kahkaha attı. Murat ise kendine söverek yüzünü tek eli ile ovuşturdu. "Al işte! "
🥀
MİRA AHU ALKIM...
Ahuzar'ı odasına götürmek için merdivenlerden yukarı çıkarken omzumdan geriye kısa bir an baktım. Kaya uyuyan kızımızı kucaklamış şekilde hemen arkamdan geliyordu.
Ona tekrar bakıp çıkmaya devam ettim. Yukarı çıktıktan sonra koridorun sonunda ki pembe kapıya doğru ilerledim. Onlar için kapıyı açarken aynı zamanda ışığı da yaktım.
Kaya kucağındaki kızımızla içeri yan bir şekilde girerek yatağa yaklaştı. Ahuzar'ı yatağa bırakarak alnından öptü. Geri çıkarken bende aynı şekilde alnından öpüp saçlarını geriye çekerek geri çekildim. Kaya, Ahuzarı'n ayağına giydirdiğimiz ayakkabılarını çıkarırken ben de iki yandan kavradığım yorganı üzerine örtmüştüm.
İkimizde geri çıkarak bu hayatta yaptığımız en güzel şeye bakmıştık. Kendi kızımıza. Güzeller güzeli kızımıza.
"Bence ışığı kapatmayalım. " dedi Kaya hemen yanımda kollarını göğsünde birleştirerek. Kısa bir an yüzüne bakarak başımı salladım. Yüzümde hissettiğim bakışlarla kızımı bir süre izledim. En son Kaya, "Hadi, çıkalım da uyusun. " demesiyle onunla beraber çıkmıştım odadan.
İkimiz de yan yana yürürken durdum. Onun odasına mı gidicektim? Yine?
Başımı kaldırarak ona baktım. "Ben kızımla uyuyayım. Sana iyi geceler. " Arkamı döndüğüm an daha bir adım atamadan yaralı olmayan bileğimden yakaladı.
Tekrar ufaktan ona dönmemle başını iki yana salladı. "Benden kaçıyorsan, yapma bunu. " dedi. "Gel, " Gözleri yaramda oyalandı. "Yada yaralarına bakmalıyım. "
"Hangisine veya hangilerine?" diye sordum. Başımı omzuma eğerek koyu gözlerini severek izledim. "Kolumdakinden mi bahsediyorsun yoksa vücudumun genelinden mi?"
Bir iki adım daha atarak tam önümde durdu. "O yaralar iyileşicek. " dedi bastırarak. "İyileşene kadar durmayacağım. İnat etme, hadi. " derken bileğindeki eli elime ordanda parmak aralarıma kaydı. İlerlemek için dönerken tam sırtımda ve ensemde karıncalanma hissettim. Sanki izleniyormuş gibi. Ayşe ablamların geldiğini düşünerek merdiven tarafına döndüm ancak kimseyi göremeyince yanlış anladığımı düşünerek Kaya'nın çekiştiren eline ayak uydurdum.
"Ablamlar geldi mi? "
Odanın kapısını bizim için açarken, "Hayır." dedi. "Hastanede bir tanıdıkları varmış. Çok sonradan öğrenmişler. Ona bir geçmiş olsuna kaldılar. Gelirler birazdan. "
İkimizde odanın ortasınsa kalakalırken bana yatağı işaret etti. "Otur sen ben geliyorum. " Hızla belindeki silahı çıkarıp çekmeceye yerleştirirken banyoya doğru adımladı. Hemen onun arkasından çekmeceye ilerleyerek açtım ancak silahı direktmen göremedim.
Biraz daha dikkatli bakınca aynı renkte bir tahta kutu fark ettim. Kapağını kaldırmaya çalıştım ama açılmadı. "Napıyorsun? " Kaya'nın sesini tekrar duymamla irkilerek yerimden sıçradım. Ellerimi kendime çekerek yüzüne kocaman gözlerle baktım. Neden bu kadar irkildim bilmiyorum ancak kalbim yaralı bir kuş gibi çırpınmaya başlamıştı.
"Ben..." diyerek saçımı kaşıdım. "Ahuzar için tehlikeli olur diye silaha bakacaktım ancak yok. Yani onun yerine bir kutu var. "
Yavaşça yanıma doğru adımlayarak durdu. Elleri akrasında şekilde gözleriyle çekmeceyi işaret etti. "Bende tam olarak kızımız için tehlikeli olur diye bir kutu aldım. "
"Bunun içinde mi? " diye sorarak işaret parmağım ile gösterdim.
"Evet."
"İyi de. " diyerek kapağı açmaya çalıştım. "Bu açılmıyor. "
Tekrar yüzüne baktığımda gözleri soru işaretleri doluydu. "Açılmasını mı istersin yavrum? "
Kalbim anında erirken geriledim. "Hayır. Sadece... Merak ettim. "
Kaya benim aksime çekmeceye eğilerek tekte kapağı açtı ve gümüş silaha kısa bir bakış attı. Gözleri gözlerimi bulurken, "Bu kutuyu sadece ben açabilirim. " dedi.
Nasıl bir düzen kurduğunu anlamadım. Düz bir kutuydu ve ben açamıyordum ama o açabiliyordu hemde tekte zorlanmadan. Sihirbazlık gibiydi. Peki oyun bunun neresindeydi? Nasıl bir düzen vardı?
"Anladım." dedim yutkunarak. "Ahuzar açamaz o zaman. Güzel. " Yatağa oturdum. Geçen seferki gibi yan bir şekilde bir bacağım altımda çekilde çökerek oturdum.
Hemen arkama otururken boğazını temizledi. Hemen uyarıyı anlayarak üzerimi çıkarıcaktım ki kolumu tutarak durdurdu. "Uğraşma." dedi. "Zaten kan olmuş hem yırtıldı da. Bekle keselim acımasın kolun. "
Derin bir nefes alırken başımı sallayarak onayladım. Fermuar sesi odayı doldururken aynı şekilde oturarak karşımdaki büyük cama bakmaya devam ettim. Çünkü odanın ışığı açıktı ve açık olan perdelerinin ardındaki camdan arkamdaki adamın yansımasını görebiliyordum. Kaşları çatıktı ve fazla ciddiydi.
Önce saçlarımı büyük bir özenle sağ omzumdan aşağı doğru bıraktı. Ardından eline aldığı makasla dikkatli bir şekilde srtımın tam ortasından başlayıp trşötümü enseme kadar kesti. Öne doğru iterek çıkarmama yardım etti.
Kesik tşörtü yere bırakarak yanındaki çarşafı üzerime örttü. Sanki rahatsız olacağımı düşünürmüş gibi. Gibi değil. Öyleydi. Rahatsız olacağımı düşünerek göğüslerimi örtmüştü.
Bir çocuğumuz vardı. Belki bundan sonra utanılmazdı hele ki ben yaşadıklarımdan sonra asla utanmazdım, belki yaralarımdan biraz ancak araya giren onca yıl yine ve yine bizi en başa sürüklemişti. Buna rağmen hala anlayışlıydı.
Onun gelmemesi yüzünden ben bu haldeydim. Ancak her seferinde pişmanlığını o kadar derinden ifade ediyordu ki ağlamamak elde değildi.
Yanan gözlerimle beraber başımı eğdim. Saçlarım sağ taraftan yüzümü kapatırken kollarımı göğüsüme bağladım.
Kopçamı açmadan önce, "İzin var mı? " diye sordu.
"Yaralaeımı sarmana izin verdiğim için şuan yanındayım. Artık izin isteme. " diyerek fısıldadım. Ardından onaylayarak başımı salladım. "İzin var. "
Elleri önce tenime değdi. Sonra bağlı olan kopçamı tekte bir birinden ayırdı ve sütyenin iki kolunu öne doğru itti.
İlk yardım çantasını karıştırırken, "Senden izin istemeyi bırakmayacağım. " dedi. "Çünkü bir kere sormayı bıraktım, " diyerek gözlerim dolu başım eğik bir şekilde onu izlediğim cama doğru baktı. Göz göze geldik. "Onda da yaşadım mı yoksa çoktan mezarı boyladım mı anlamadım. "
Gözlerimi yumarken burnumu çektim. Tabi ya, en başından beri onu ordan izlediğimin farkındaydı. Aslında o geçte olsa herşeyin farkındaydı.
Sırtıma değen soğuk krem ile irkildim. Derin bir nefes verirken devam etmesi için başımı salladım. Sırtımın her yerine yedirdiği kremlerden sonra yavaşça arkamdan kalkıp önüme doğru geldi. "Kolun?"
Başımı tekrar salladım. Önüme oturarak sol kolumdaki sargıyı yavaşça açtım. Gözlerimi birbirine bastırarak nefes aldım. Dudaklarım bükülmüştü.
Gözlerimi ıslak kirpiklerim eşliğinde birbirinden ayırırken yüzüme acıyla bakan adamın yüzüne baktım. "Kolum çok acıyor. " diyerek bahane ürettim.
Sertçe yutkunarak pansuman yapmaya devam etti. "Özür dilerim. " Sadece kolumun acımadığını bilerek baktı bana. Derinden ve pişman. "Herşey için özür dilerim. Bilmediğim, araştırmadığım, şüphe etmediğim herşey için. "
"Hepsinden teker teker özür dilerim. "
Dudaklarımın arasından sessiz bir hıçkırık kaçarken başımı eğdim.
Pasumanının ardından kolumdaki bir kaç yara izine daha baktı. Her birinde sinirlendi küfretti yetmedi bir ara kalkıp gitmeye kalıştı. Nereye gitmeye çalıştığını tahmin etmek zor değildi.
"O nerde? "
Bakışları bana dönerken çoktan ilk yardım çantasını toplamış yere bırakmıştı. Dolaplara ilerleyerek rasgele bir tarafı açtı. Gördüğüm kadınnkıyafetleriyle ağızım açık kaldı. İlk zamanlar Ayşe ablam verirdi bir kaç parça ancak şuan o kadar çok kıyafet vardı ki çenem kapanmıştı. Benim tarafım olduğunu düşündüğüm dolaba bir kaç saniye baktı ancak sadece siyah bir eşofman alarak o dolabı sürüp kapattı ve kendi tarafına geçti.
"Bu konu artık o oruspu çocuğu ile benim aramda. Sen karışmayacaksın. " diyerek kendi tarafından lacivert bir tşört alıp bana doğru ilerledi. İkisinide kucağıma bırakarak arkasını döndü. "Hadi bakmıyorum, giyin. "
Dudaklarımda bir gülümseme oluştu. "Karşıda pencere var. " Yansımadan baktım ancak ordanda bakmıyordu. Gözleri direktmen yerdeydi. Benim dememle bakışlarını kaldırdı. Evlerden biraz daha uzak olduğumuz için cam direktmen bahçeye ordanda denize bakıyordu.
"İstersen kapatayım? " Hiç üzerine alınmadan sorduğu soruyla güldüm.
"Tamam dön. Bişey olmaz. "
Aynı şekilde başı eğik halde durdu. Ayağa kalkıp üzerimi giyerken, "Sütyenini çıkarmayı unutma. " dedi. Ardından boğazını temizledi. "Yani, zarar ya hani. Onun için dedim yoksa, ben... Benlik bişey değil yani. "
Dudaklarımdaki buruk gülümseme ile başımı sallarken giyinmeyi sonunda bitirmiştim. Sütyeni kıyafetlerin arasına koyarak ayaklandım. "Tamamdır."
Bana doğru dönerek kısa bir an süzdü. Siyah eşofmanın üzerindeki kendi lacivert bol tşörtünü görmesiyle dudaklarının bir köşesi yukarı doğru kıvrıldı. Sırıttığını fark ettiği an boğazını temizleyerek burnunun kemerini sıktı. "Tamam o zaman. "
"Ben... " diyerek elimdekileri işaret ettim. "Şunları bırakayım."
Banyoya ilerleyip içeri girerken hemen arkamdan, "Tamam. Bende üzerimi değişeyim. " demişti. Doğru ya, hala benim için yıttığı gömleğiyle geziyordu.
Bir süre banyoda kalıp elimi yüzümü temizleyerek saçlarımı ellerimle taradım. Asla yapacağım bişey değildi amacım tamamen üzerini değişene kadar vakit öldürmekti.
En son sürenin yeterli olduğunu düşünerek banyodan çıktım. Üzerindekiler benimle uyumluydu. Siyah bir eşofman altı ve lacivert bir tşörtle dolabın kapağını örterek bana doğru döndü.
Dönmesiyle yerimde bir sağa bir sola kıbırtadım. "Ben... " diyerek yutkundum. "En iyisi kızımın yanında uyuyayım hem korkmasın. " Bu defa hızlı bir şekilde odadan çıkıcağım esnada can havliyle önüme geçerek kapıyı iri cüsesiyle örttü. Odadan ayrılmamı istemiyordu.
"Lütfen." dedi gözlerime bakarak. "Rahatsız etmem seni, yerde yatarım ben ama lütfen burda kal. "
Dudaklarım aralık şekilde ona bakarken başımı iki yana salladım. "Yerde yatma. "
"O zaman gitme. "
"Belin tutulur. " Sağ elimle dudaklarımı örttüm hızla.
"Yanımda kal. " Hafifçe gülümsedi.
"Anne, baba! " Ahuzar'ın sesini ve kapıya vuran küçük tıkırtıları duymamız ile Kaya kapıdan hızla çekildi. Kapı açılır açılmaz nefessiz bir şekilde ağlayarak Ahuzar girdi. "Anne! " diyerek hızla diz çökmemle boynuma atladı.
"Annecim? " diyerek saçlarını öptüm. "Ne oldu annecim? Neden ağlıyosun? "
Kaya da aynı şekilde yanıma diz çökerek merakla kızmıza bakıyordu. Ahuzar'ın sırtını büyük eliyle okşayarak, "Babam? " dedi. "Ne oldu? "
Ahuzar geri çıkarak ikimize birden baktı. "Kötü bir rüya gördüm. " Kaya'yla göz göze gelmemizle aslında ne gördüğünü ikimizde anlamıştık. "Tek yatmak istemiyorum anne. " Kaya'ya baktı. "Sizinle uyumak istiyorum baba. "
Kaya hızla bana bakarak başını salladı. Odadan gidiceğimden korktuğu için hemen kabul etmişti. Normalde de kabul ederdi ancak bu çok çabuk bir kabulleniş olmuştu.
Ahuzar hızla babasının boynuna atlarken Kaya onu havada kapıp kucağına aldı. Önce havada uçak uçurur gibi etrafında bir kaç tur attırıp yatağın tam ortasına yatırmıştı. Hemen Ahuzar'ın yanına, sağına geçerken ben öylece yavaşça ayağa kalkarak kalakaldım.
Ahuzar'ın üzerini örterek bana baktı. "Hadi." dedi.
Ahuzar ellerini uzatarak dudak büktü. "Hadi anne. Lütfen. "
"Lütfen annesi, hadi." Kaya da ona başını sallayarak destek çıkmıştı.
İkisine de gülümseyerek alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Başımı yavaşça sallayarak yatağın diğer tarafına ilerledim.
Terliklerimi çıkararak yorganı itip yatağa oturdum. Ardından sırtımı yatak başlığına dayıyarak bir kızıma bir Kaya'ya baktım. "Siz ne kadar iyi bir ikili oldunuz öyle? "
"Gerçekten öyleyiz dimi baba? " Ahuzar sözleriyle babasına dönerken Kaya güldü.
Başını dikleştirerek göğüsünü gerdi. "Her zaman. "
Onların bu haline gülümseyerek, "Neyse hadi. Uyku vakti. " dedim. Bir elim kızımın saçlarındayken diğer elim saçlarında gezdi. Hızla saçlarımdan bir tutamı kendine çekerek kokladı. Boncuk gözleri bana bakarken merakla sordu. "Anne, türkü?"
Karşımdaki adama baktım. Beklenti içinde gözlerime bakarken tekrar Ahuzar'a baktım. Yavru kedi bakışlarına karşı daha fazla dayanamayarak başımı salladım.
"Bu sefer normal söyliyeyim mi? Karadeniz olmasın? "
Ahuzar kocaman gülümsedi. "Sen ne söylesen ben dinlerim. "
Küçük burnuna öpücük kondurmak için eğildim.
"Ele avuca sığmazdı deli gönlüm,
Bir zamanlar neredeydi, şimdi nerede... " diye fısıldayarak yavaşça giriş kısmına başladım.
"İster güneş ol yak beni,
Yağmurum ol ağlat beni,
Aklım başka duygularım başka yerde. " Kaya'nın dikkatle izleyen gözlerine baktım. Aynı yeri ikinci kez bu sefer ona bakarak söyledim.
Derin bir nefes alarak devam ettim.
"Bir deli rüzgar savurdu beni böyle,
Umutlu tutsak benim, altın kafeste.
İster güneş ol yak beni,
Yağmurum ol ağlat beni,
Zincirleri yüreğimin artık sende. "
Bakışlarım beni izleyen adamdan çekerek kızıma indirdim. Uykulu gözleri kayarken küçük burnundan alnına doğru küçük dokunuşlarla okşadım. Onu rahatlatan bu hareket tamamen uykunun kolllarına çekerken saçlarım kucağında şekilde babasına doğru dönüp sarıldı.
"Yok ağlatmaz asla beni, bir gün ayrılık,
Pişmanlığım nefret olmaz, öfke olmaz,
Senden daha acı bir hasret bulunmaz. " diyerek Kaya'nın gözlerine baktım. Kızımıza olan bakışları bana doğru kalkarken duygulu gözlerle izledi. Tekrar aynı kıtayı ona bakarak dillendirdim.
"İster güneş ol yak beni,
Yağmurum ol ağlat beni,
Acılarla sevinçlerle yaşat beni. " Gözlerim büyük pencereye doğru kayarken derin bir nefes verdim.
"İster güneş ol yak beni
Yağmurum ol ağlat beni
Acılarla sevinçlerle yaşat beni. " diyerek son kıtayı da böylelikle yavaş ve sessizce sonlandırmıştım.
Saçlarımda hissettiğim dokunuşlarla başımı Kaya'ya doğru çevirdim. Bir kolu Ahuzar'ın arkasından dolanmış şekilde eli saçlarımı okşuyordu. Dokunuşları çok naifti.
İkimizde birbirimize bakar şekilde gözlerimizi aynı anda yumduk.
Tıpkı Karadeniz gibiydim. Bazen gözü kara coşkun bazense içi kara ve suskun...
🥀
DİYARBAKIR
•SINIR BÖLGESİNDE
TERK EDİLMİŞ ET FABRİKASI•
Operasyon Adı: GÖLGE KODU
"Sertaç, " kulaklık hafif cızırdamanın ardından tekrar etti. "Sertaç. Bilgi istiyorum. " Kulaklığından gelen Akın'ın sesiyle yumduğu diğer gözünü de aralayarak başını dürbününden kaldırdı.
Tekrar eski halini alıp etrafını kolaçan ederken yutkundu. "Fabrikanın damında göründüğü kadarıyla altı kişi var. Görünmeyen kısımlarda da olabilirler. Sol merdiven üç, kapı iki kişi. "
"İçeri? "
"Olumsuz. Hareketlilik yok. "
Akın durduğu ağacın arkasından elindeki dürbünü gözlerine yasladı. Dediği gibi kapıda iki kişi vardı. Fabrikanın yan merdivenlerinin sadece sol bölümünde üç kişi vardı, fabrikanın damını olduğu konumdan göremiyordu.
Saat sabahın üçüydü. 03.17. Hemen hemen mültecilerin gelecekleri zamandı. Şuanlık bir kıpırtı olmasada bu sessizlik birazdan kıyametin kopacağının belirtisiydi.
Diyarbakır'ın güneydoğusunda sınır hattında 2 klometre kala uçan dronlar ile taranarak sızma gerçekleştiriceklerdi. Hemen yanındaki Sergen elindeki cihazla gece görüşlü dronları takip ediyordu.
Buraya gelirken bütün planı kurmuş bir şekilde gelmişlerdi. Plan ne kadar üst düzey olsada Akın birazdan gerçekleşecek sızmanın aslında biraz daha doğaçlama olacağının bilincindeydi.
Akın bir kez daha kulaklığına dokundu. "Son durum ne Seyfettin? "
Seyfettin geldikleri ikinci aracın arkasındaki bilgisayarların başında büyük kulaklığın sadece sol tarafını kulağına yaslayarak kaydedilen sesleri dinledi. Ardından Akın'ın sesiyle boynuna indirip diğer bilgisayara kısa bir göz attı. "Yakınlar." dedi.
Tam o an büyük kulaklıktan yeşil bir ışık yandı ve bilgisayardan konuşma çizgileri belirdi. "Bana beş dakika verin. " diyerek operasyon kulaklığını çıkarıp büyük kulaklığı iki kulağına birden yasladı.
"Naptın malları? " Konuşmalarla, gözleri ekrandaki monitör çizgisi gibi oynayan çizgilerde gezindi.
"Merak etme, korunaklı bir şekilde gizlendi. "
"Nasıl merak etmeyeyim! Türklerin askerleri geziyor etrafta şahin gibi! Yakalanırsan zarara gireriz Sansar! "
"Merak etme dedim sana Sancar! " Seyfettin duyduğu isimle kaşlarını çattı. Ne dedi?
Sancar?
"O kim amına koyayım? " kulaklığı biraz daha kulaklarına bastırarak iyice dikkat kesildi.
"Abi, senin için bir süre daha saklanabilirim ama nereye kadar? Ya yakalanırsan? Bu defa yaşatmaz bizi! "
Kim?
"Zarar görmek istemiyorsan.... Kesi... Keseceksin sesini! " Sesler sinyal ile gidip gelirken Seyfettin elini alnına vurdu. "Büyük Bey'in güvenini kazanmak için bu işteyim. Yoksa biliyorsun daha çok insansız hava araçların ve bombaların peşindeyim. "
"Daha ne kadar böyle gidecek? "
"Kendi İmparatorluğumu sağlayana kadar. "
Sesler kesildi. "Book sağlarsın oruspu evladı seni! " Büyük kulaklığı çıkararak takip ettiği telsiz sinyallerini kesti. Tekrar kendi kulaklığını takarak aktifleştirdi. "Agalar." dedi ayağa kalkarak.
"Söyle? " Akın'ın sesiyle devam etti.
"Sansar'ın telsiz radarını yakaladım, komutanım. "
"Ee, yine hangi kertenkele hikayesi sallıyor? " Koray oturmaktan sıkılmış bir şekilde Seyfettin'in konuşmasını bekledi.
"Bu sefer yılan hikayesi. " dedi. "Bu oruspu çocuğu Sansar'ın, Sancar adında bir kardeşi var galiba. Onunla konuşuyordu. "
"İtler bitmez çoğalır! " dedi sinirle Harun abi. "Belki şaşırtmadır, belki başkasıdır? "
"Hemen yanında oturup dronları kontrol eden Sergen başını kaldırdı. " Nasıl komutanım? "
Harun Abi omzunun üstünden kısa bir bakış atarak, "Ne bileyim oğlum, tanıdığıdır. Aynı geminin yolcusudurlar. "
Akın, "Doğru söylüyor." diyerek dürbünü birkez daha gözlerine yasladı. "İsimleri benziyor ama bu kardeşi olduğu anlamına gelmez."
"Şaşırtma olduğunu sanmıyorum, saklıyor kardeşini." dedi Seyfettin bir kez daha. "Sancar, senin için bir süre daha saklanabilirim ama daha ne kadar dediğinde Sansar, zarar görmek istemiyorsan keseceksin sesini gibi bişey dedi. "
"Çakala bak. " Tekrar Koray'ın sesi duyuldu. "Büyük ihtimalle kendi işi bitince intikam amaçlı kaldıkları yerden devam ettirmesi için kardeşinin yerine geçmesini sağlar bu piç."
"Belki. " dedi Akın. "Eğer Sansar onun saklanmasını istiyorsa başka açıklaması olamaz. Ancak her ihtimale karşı diğer seçeneği de göz önünde bulundurmalıyız. Biz onun işini bitircez. Onun kardeşi de veya her neyiyse bize onun için kin besleyerek işlerinin başına geçecek."
"Büyük Bey gibi bişeyden de bahsettiler. " Seyfettin büyük bir ciddiyetle kalktığı sandalyeye geri oturdu. Kaydedilen konuşmaları tekrar dinledi. "Sansar, Büyük Bey denen herifin güvenini kazanmak için mal dağıtımının başına geçmiş."
"Ne malı? " dedi Bünyamin.
"Hemde mültecilerle? " dedi Sergen hemen arkasından devam ettirerek, şaşkınlıkla komutanına baktı.
"İşin içinde başka bir iş var. " Akın dürbünü gözlerinden çekerek Sergen'in elindeki tablete baktı. Dronların konumunda herhangi bir hareketlenme henüz yoktu.
Burada olmaladının nedeni hem mültecileri kurtarmak hemde Sansar'ı iş üzerinde yakalamaktı. Ancak uyuşmayan bazı konumlar vardı. Mültecileri kendi taraflarına çekmek için el konulduğu düşünülüyordu.
"Mülteci adı altında bunlar çoktan terörist olmasınlar? " Şahin gözlerini yere dikmiş dişindeki kürdanı dişleyerek sertçe eziyordu. "Mal dağıtımı içindir belki tüm bunlar?" Bir ayağını ötekinin üzerinde atmış şekilde arkasında olan ağaca yaslanmıştı. Üzerindeki terörist kıyafetiyle görevinin bir an önce başlamasını bekliyordu.
"Bizi nasıl bişey beklediğini bilmiyorum. Ama görecez. " dedi Akın başını kararlı bir şekilde sallayarak. Yavaşça ayaklanarak tekrar fabrika tarafına doğru adımladı. Gözleri yavaşça çevreyi tararken kulaklık tekrar cızırdadı.
"Ne Sansar'ı biter ne Sancar'ı amına koyayım. " Bünyamin taramalı tüfeğini tekrar bir gözden geçirirken Seyfettin dalga geçercesine güldü.
"Bu gidişle tilkisi eşeği, çakalından köpeğine bitmez. " diyerek kahkaha attı. "Adam kendi imparatorlunu kurmaktan bahsediyor. "
"Yaşarsa çok düşük bir ihtimal. Ancak biz yaşamaya devam edersek, " dedi Akın ve Tim devam ettirdi. "ASLA! "
"Şerefsizim bu piçi bitirmeden şehit düşersem gözüm açık giderim! " Seyfettin bilgisayarları olduğu gibi bırakıp zırhlı aracın arka kapılarını iki yana açtı. Aşağıya atlayarak tekrar kapatırken içerideki bilgisayara kafasını uzatıp kısa bir an tekrar baktı. "Konuma fazlasıyla yakın. "
"Komutanım. " dedi Sertaç. "Hareketlilik var. "
"Ben yerimi alıyorum o vakit. "
"Bir sonraki emire kadar arabada bekle Seyfettin. "
Seyfettin üzerindeki terörist kıyafetlerine iğrenircesine bakarak rol için getirdikleri siyah Tofaş'a ilerledi. "Emredersiniz."
"Tır görüş açıma girdi. "
"Güzel, yerlerinizi alın. " Akın silahının askısını boynundan geçirerek göğüsüne yaslarken Bünyamin havadan derin bir nefes çekti.
Çalılıkların üzerinde kendine yaptığı yere yüz üstü uzanıp taramalı silahını kavrarken, "Kurufasulye kokuyor. " dedi.
"Senin o fasulye beyninin sana kurduğu bir komplo olmalı. " dedi Harun Abi hemen yanında mermilerini dizerken.
Bünyamin aşağıdan Harun Abisine bir bakış atarken, "Sen neden her bulduğun fırsatta beni zorbalıyorsun? " diye sordu.
Harun Abi bu defa mermileri bırakıp kel kafasındaki kaskı düzeltti. "Zoruna mı gitti? "
Bünyamin göz devirerek, "Abi dünü söylüyorsan valla kazaydı yaw. " dedi ve hemen ardından güldü.
"Sen kadın mısın Bünyamin? " Harun Abi sürekli kafasından kayan kaskını biraz daha sıkılaştırırken ateş saçan gözlerini yerde yatan silah arkadaşına çevirdi.
"Yoo! " dedi Bünyamin hemen.
"Naptı abi yine? " Şahin bezgince sorduğu soruyla üzerindeki tek tabancayı da hızla küçük bir kontrolden geçirdi. Ağızındaki kürdanı hala çiğnerken göz ucuyla ikisine birden bakıp bakıp durdu.
"Napıcak? Karımla konuşurken arkadan kadın sesi çıkarıp durdu! " diyerek yerdeki Bünyamin'e doğru eğilerek fısıltıyla bağırdı. Ne kadar sinirlide olsa görevde olduğunun bilinciyle sinirini fısıldayarak akıtmaya çalışmıştı.
Şahin şaşkınca yerde gülerek alnını silahına yaslamış Bünyamin'e baktı. "Zeliş ablaya birde. "
"Başka karım mı var lan?! " Harun abi, Bünyamin'in hemen ardından Şahin'e doğru sinirli bir bakış attı.
Şahin boğazını temizleyerek, "Yok, " dedi. "Yani Zeliş Abla sonuçta bu asi bir kadın. " Bir süre Harun Abi ile Bünyamin arasında gidip gidip geldi gözleri. "Çok sinirlendi mi? "
Harun Abi kokuyla yutkundu. "Hemde nasıl, gittiğimde beni kurşuna dizicek. "
"Kürt kadın tabi, yapar. "
Bünyamin'in kinayeli sözleriyle Harun Abi sinirle kalçasına doğru iki kere tekme geçirdi. Bünyamin hem gülüp hemde sessizce inlerken Şahin gülmemek için yanaklarınım içini ısırdı. "İt herif! " dedi Harun abi.
"Ne dedi peki sen telefonla konuşurken, niye sinirlendi Zeliş Abla? "
"Ahh! " diye bir inilti geldi ikisinin arasından. "Harun'um! Kelaynaa-am! "
Harun Abi sessizce gülmeye çalışan ve gülerken az daha boğulan yerdeki adama bir kez daha baktı. "Seni asker yapan TSK birliğine diyicem olmayacak! " diyerek bir kaç tekme daha geçirdi.
Şahin artık kendimi tutmaayıp gülmeye başlamasıyla Harun Abi anında işaret parmağını kaldırdı. "Sakın Şahin. Sakın gülme! "
Şahin kendini sıkmaya devam ederken boğazını temizledi. Ağaca dayanmış silahını Sergen'e emanet ederek yanlarından bir iki adım uzaklaştı.
Harun abi ise hala yerde ona kadın taklidi yapan adamı tekmeleyip küfürler savuruyordu. Bünyamin bilmiyordu ki gün gelecek görevlerinden biri için kadın olacaktı... En azından ses içinde olsa bunu yapacaktı ve o bundan şimdilik habersizdi.
"Şşş! " Akın elini havaya kalıdrarak Timi'ni sessizliğe boğdu. Sessizliği bozan tek şey gelen tır ve kulaklıklarıdaki cızırtıydı. Duran tır ile arka dorse iki kişi tarafından kapaklarıyla yavaşça açıldı.
"Tırın arkası görüş açımda. " Sertaç'ın sesiyle Akın kaşlarını çattı.
"Görüşünü bildir. "
"Aynen söylendiği gibi. Mülteciler var. " Tırın en önünden üç terörist inerek arkada açılan kapıdan içeriye baktılar. Aralarında birisi kel ve uzun sakallıydı. Nerde görseler tanıyacakları o simaya sahip tek insan. "Sansar burda. "
Seyfettin'in eli oturduğu arabanın kontağındaki anahtara giderken, "Sikiyor muyuz? " diye sordu.
Akın hala olduğu yerde tırın gözlemlerken, "Bekle." dedi.
Seyfettin elini kontantak tekrar çekerken Akın, Şahin'e döndü. Kısa bir baş işaretiyle aşağıyı işaret etmesiyle Şahin ağızındaki kürdanı yere tükürerek önce geriye doğru adımladı. Hemen sonra arkaya tepe gibi olan ağaçlık bölgenin aşağısına doğru koşarak Seyfettin'in oturduğu araca doğru gitti.
Arabaya varır varmaz yolcu kapısını açıp içeri girdi. "Oo kardeşim hoşgeldin. " dedi Seyfettin.
Şahin baş selamı verip, "Hoşbuldum." diyerek arkada hazırladıkları eski tip terörist silahlarından birini aldı.
Tırdan çıkan tek tük insanlardan sonra gelen bir kaç teröristler tırın içindeki geriye kalan mültecileri, yanlarında getirdikleri sedye veya tekerlekli sandalye yardımıyla fabrikaya taşımaya başaldılar.
Oldukları konumun sadece 500 metre kuzeybatı tepelerinden birinde olan Sertaç tekrar kulaklığına dokundu. "Bişeyler ters gidiyor. "
"Farkındayım." dedi hemen ardında Akın.
"Başta uzun yoldur diye uyukluyorlar sandım ancak bir kaçının önü açık ve baygınlar. " Çift namlulu keskin nişancı tüfeği ile etrafı gözlemeyi devam ederken Sansar tekrar dışarı çıktı.
"Şimdi Seyfettin ve Şahin." dedi Akın.
Seyfettin anında kontağı çalıştırırken Şahin yerinde dikleşti. Araba eski servis yolunu aşıp tepeyi çıkarken yavaşça fabrikanın önünde durdu. Bütün silahlar gelen arabaya doğru doğrultulurken Seygettin ve Şahin büyük bir sakinlikle araçtan indiler. Sarsar arkasında durduğu iki adamının arasından gelen ikiliye baktı bir süre. Üzerindeki kıyafetleri gözden geçirdi. "Kimsiniz! "
"Büyük Bey yolladı. " dedi Seyfettin pis pis sırıtarak.
"Küçük birde mesajı var. " dedi Şahin de hemen yanında kürdan paketinden bir tane kürdanı dişlerinin arasına alarak.
Milletin sigarası onun kürdanıydı.
"Dedi ki:" diyerek dişlerinin arasındaki kürdanı ezdi. Paketi yerine koyarken bakışları iki adamın arasında saklanan uzun sakkalı kel herifteydi. "İşi hal etmeden dönmesin. "
Sansar iki adamını da yandan iterek bir adım öne adımladı. "Niye gönderdi sizi? "
Seyfettin ve Şahin yandan kısa bir bakış attılar birbirlerine. "Destek için gönderdi. "
Sansar iki kaşını da kaldırarak inanmaz bir şekilde baktı. "İki kişi? "
Küçümsüyen bakışlarına karşı Şahin dişlerini sıkıca birbirine kenetledi. Böylelikle dişlerinin arasındaki kürdan ikiye çatladı. Daha kendi adamlarına güvenecek götleri bile yoktu.
"Bakma öyle, tek başımıza on adamın ederiz. " dedi alayla Seyfettin.
"Belki de on beş. " dedi Şahin kaşlarını kaldırarak.
"Yok yok yirmi. " dedi Seyfettin alayla.
Sansar başını sallarken yüzünde ben şimdi anlarım bakışı vardı. "Görecez, bakalım. On mu, yirmi mi otuz mu? "
Yeleğinin iç cebinden eski tür bir telefon çıkarmasıyla Akın hemen yanındaki Sergen'e baktı. "Sinyalleri kes. " Sergen'in anında cihazı akü ile beraber aktifleştirirken Sansar çoktan arama tışuna basmıştı. Ancak kulaklarına dolan bip bip sesiyle tekrar indirerek şebekeye baktı. Sinyal kesici çoktan devreye girmişti.
"Daha demin yok muydu? " hemen yanındaki adamlara baktı. "Telefonlarınızı çıkarın. " Yanındaki adamlar üzerilerine gizledikleri eski tür cihazlarını çıkarırken Akın hazır olan Tim'e bir baş işareti vererek eli ile ileriyi işaret etti.
"Koray saha sende. " diyerek Harun Abiye kısa bir bakış attı. "Arka kapı sende, Sergen sen sağdaki merdivenlerden gireceksin bende soldakinden. " Herkes bölüm ayrımını yaptıktan sonra Koray üzerindeki normal tşört şalvar şeklinde sürünerek tırdan inen mültecilere doğru gizlice ilerledi. Seyfettin ve Şahin Sansar'ın önünü iyice kapatırlarken adamlar ellerindeki telefondan şebekelerine bakıyorlardı.
"Şebeke yok. "
Gözler üzerinde olmayacak şekilde tam saniyesinde tırın arkasına varmıştı ki konuşan adam başını kaldırdı. Sadece saniyelik bir dilimde atlayarak kendini içeri yuvarladı. Tırın içinden gelen kan kokusu midesine otururken yüzünü buruşturarak sertçe yutkundu. Yavaşça ayağa kalkarak tırın diğer ucundaki karanlığa baktı. Fazla sessizdi, hemde ölümcül bir sessizlik...
Koray adımlaya adımlaya biraz daha ilerlemesiyle ayağına değen bir şey ile cebindeki küçük feneri çıkardı. Feneri açarak önce ayaklarının önündeki gömlekli ama kanlı olan kola sonra ise kolun sahibine ve donmuş gözlerine baktı.
Ölmüştü...
Koray şaşkınlıkla baktığı mülteciyle bu defa feneri kaldırdı ve bir sürü etten yığına baktı. Hepsi ya ölmüştü ya da baygındı. "Allah kahretsin. " diyerek sessizce tısladı. Hemen ayaklarının önündeki adamın nabzına bakarak öldüğüne emin oldu. Hemen ardından bir kaç kişinin daha nabzına baktı. Kulaklığına dokunarak, "İçerideki mültecilerin yarısı ölmüş. " diyerek rapor verdi.
Akın girdiği başka ağacın arkasından, "Yaşayan yok mu? " diye sordu.
"Belki." dedi Koray nabızlara bakmaya devam ederken. "Şuana kadar baktığımda bütün nabızlar sönük. " dediği an küçük bir kızın yanında durdu. On altı belki de on yedi yaşlarında siyah dalgalı saçları olan güzel bir kızdı. Dudakları aralanmış kesik kesik nefesler alarak karnını tutuyordu. "Var." dedi hemen. "Küçük bir kız var. "
Akın dişlerini sıkarak, "Neden ölmüşler? Bedenlerinde herhangi bir yara var mı? " diye sordu. "Kız eğer gözlerini açarsa onlara ne olduğunu sor! "
Koray, Akın'ın sorularıyla durdu. Gözleri anında kızın yüzünden aşağıdan kayarak elleri ile kavradığı karnında durdu. Elleri kızın elerini kavramasıyla kız korkuyla irkildi. Gözlerini açmasıyla Koray'ın kahve gözleri kızın karanlık gözleriyle karşılaştı. "Relinque me! " (Bırak beni!)
Koray bir işaret parmağını dudaklarına yaslayarak susmasını işaret etti. Kız susmayıp yardım çığlıkları atamaya devam ederken bir yandan tek eli ile karnını kavrarken diğeriyle Koray'ı itmeye çalışıyordu.
Koray böyle olmayacağını anlamasıyla tşörtümün kol tarafını hızla sıyırdı. Hemen bileğinin üstündeki dövmeyi kıza döndürerek ışık yardımıyla işaret etti. Hilal ve yıldızdan oluşan dövmenin etrafını hafif bir karaltı kaplıyordu, bu bayrağın tamamı olamasa da kırmızı bölümleri olduğu belliydi. Hilal ve yıldız tam ortada beyazlar içinde dururken bayrağın hemen altında Mustafa Kemal Atatürk'ün imzası vardı.
Kız nefes nefese durulmasıyla yüzündeki saçları nefesiyle savruluyordu. Kanlı eli yavaşça havalanıp Koray'ın bileğine zar zor konarken parmakları bayrağı okşadı. "Turk?" diyerek fısıldadı. Daha demin Latince konuşmuş şimdi ise değişik bir aksanla Türkçe konuşmaya gayret etmişti. "Sen... Turk... "
Koray üzgünce kıza bakmaya devam ederken diğer eli bileğindeki kızın eline doğru gitti. Başını sallarken, "Türk'üm." diyerek fısıldadı. Kızın elini tutmadan elini tekrar çekerek karnını işaret etti. "Bakabilir miyim? "
Kız acıyla başını arkaya atarken yüzü kireç gibiydi. Hafif loş ışıkta bile gözlerinin altındaki halkalar ve mor dudakları ortadaydı. "Mıden, kaldırır mı? " Sınırlı Türkçesiyle tekrar Koray'a baktı.
Koray sertçe yutkundu. Hiçbir tepki vermeden elleri geri karnına dolanmış kızın kaskatı ellerini karnından çekti. Tşörtünün eteklerini hafifçe kaldırarak ışığı karnına tuttu. Gördükleriyle nefesi kesilirken gözleri bütün mültecilerde gezindi. Göbek deliğinin hemen üstündeki çıkıntıya ve etrafını saran acemi dikişlere bir kez daha baktı. "Bu ne lan?.." Fısıltısıyla kızın mosmor olmuş dudakları iki yana yavaşça kıvrıldı.
"Geç... kaldınız... "
Koray'a ağır gelen bu iki kelime geniş omzularının çökmesini sağladı. Karnında koca bir çıkıntı vardı. Ve bu çıkıntı sanki derisinin altında herhangi bir şeyi besler gibiydi.
Derisinin altında bişey vardı...
Gözlerinin dolduğunu hissederken Akın'ın sesi tekrar kulaklarını doldurdu. "Başlıyoruz! Sertaç saha senin. Atış serbest! "
Seyfettin, "Ee, sabaha kadar burda mı durucaz?" diye sormasıyla Sansar gözlerini kıstı.
"Siz gelene kadar şebekeler normaldi. "
Sansar'ın sözleriyle Şahin ağızı içinde söyledi. "Hadi ya... "
"Ne? " dedi hemen Şahin'e dönerek Sansar. Şahin ona şaşkınmış gibi yalandan bakarken Seyfettin araya girdi.
"İyi." dedi. "Büyük Bey'e de öyle dersin. " Arkasını dönmesiyle tam o an Fabrikanın tepesinden acı bir haykırış koptu hemen ardından ise tam ayaklarnın önüne bir beden düştü.
Sertaç başlamıştı.
Dışarıda büyük bir çatışma dönerken Sergen çoktan sağ merdivenlerden içeri dalmış yavaş ve dikkatli adımlarla ilerliyordu. Harun ise arka kapıda durmuş bir düzenek olup olmadığını tarıyordu. Kapıyı açtığı an, her an bir yer havaya uçabilir havasınsaydı.
Sertaç teker teker avlarını avlarken Akın sol merdivende birini indirmiş diğerini ise Sertaç indirmişti. Sol merdivenin sayısı üçtü ancak üçüncü ortalarda yoktu. Arkasını dönmesiyle ağaçların arasındaki Bünyamin'in onu çoktan hedefine alıp temizlediğini gördü.
Akın yavaş yavaş Fabrikayı turlarken Sergen etrafı dolandı. Seyfettin ve Şahin hemen Sansar'ın önüne geçmişlerdi. Sansar'ın arkasındaki adamlarından biri yeri boylaken diğeri çoktan kapıyı aralamıştı. Sansar'ın içeri girdiği an Akın önlerine çıktı. Sansar'ın korku içinde önündeki adama korkuyla bakarken Akın, Sansar'ın önüne kendini atan Şahin'e ateş etti.
Şahin karnını tutarak yere düşerken Seyfettin diğerine Şahin'in başında kalmasını söyleyerek Sansar'ı herhangi bir odaya sürükledi.
Tek kalan adam Akın'ın olduğu yere bakıp onu göremeyince hızla yerde baygın yatan Şahin'i ayaklarından çekiştirerek başka bir koridora aldı. Kurşun sadece sıyırmıştı. Akın sessizce bir duvar köşesinde dururken terörist yerde yatan Şahin'in üstüne eğildi. Tam uyandırmaya çalışmak için bir harekette bulunacaktı ki karnında hissettiği baskıyla başını yavaşça eğdi.
Tabanca.
"Şşş, " dedi Şahin dudaklarının arasındaki kürdanı adamın suratına tükürürken, "Geri bas!" diyerek uyardı.
Adam şaşkınca geri çıkarken karnındaki kana baktı. "Sen? Ama, sen? "
Şahin ayaklanarak ona yandan bir bakış attı. Yeni bir kürdan ağızına atarken, "Sadece basit bir düzenek, senin gibi geri akıllıların anlamayacağı bir düzenek hemde. " dedi ve adamın kafasından tuttuğu gibi duvara gömdü. Ölü gibi yere yığılan adamın ardından onu bekleyen Akın'ın yanına diğer duvarın ardına girdi.
Koray dışarıdan gelen silah sesleri umursamadan üzerindeki yeleği çıkararak kızın üzerini örttü. "Biraz daha dayanamaz mısın? " Bir umut sorduğu soruyla kızın kapalı gözlerine baktı.
Öylece yatan kız yorgunca ve titrekçe gözlerini aralayarak karşısındaki askere. "Zamanım... Yok. " dedi.
"Dayanırsan kurtarırız. " Kızın sol gözünden bir damla yaş akıp gitti.
"Annem... " dedi. "Annem masada kaldı." Ameliyat masasında... "Yaşasam bile bir yolum yok benım."
Koray gözlerinin dolduğunu hissederken bir elini ensesine attı. Ölüyordu... "Öyle deme, yeni bir hayat kurarsın? "
Kız brukça güldü. "Sonsuz." İmkansız...
Sınırlı Türkçesiyle anlatabildiği herhangi bir kelimeyi son bir kaç saniyesine sığdırmak istedi. "Bir kez. " diyerek gözlerini yumdu. "Bir Turk askerine sarılmak istiyem. " Koray boğazındaki yumru ile ona son kez gözlerini aralayan kıza baktı. "Sarılırsın? " Koray acı çeken kızı kollarına alırken Kız titredi. "Tek bir yaraya sahip değilim ben. Acıyorum ama tek gitmekten de çok korkuyom. "
Koray artık akan göz yaşlarını durdurmak için çabalamadı. "Ben gidene kadar yanımda dur. Olur mu? " Yüzü kendini sıkmaktan kıpkırmızı kesilirken burnuna gelen yasemin kokusınu soludu. Herşeye rağmen bu çocuk çok güzel kokuyordu. Kan değil, süt kokmalıydı...
Ona göre şuan Sansar'ı ele de geçirseler kaybetmişlerdi. Çünkü fazlasıyla ölü vardı bu tırda. Belki kimisi kimsesiz belki ailelerinden çalınmış onca can. Ruh olmayan onlarca boş beden. Toprak olacak onca insan.
"Seyfo Sansarla tek kaldı, ısırmasın? " Şahin gülerek sorduğu soruya karşı kulaklık cızırdadı.
"Oruspu evladı nerdeyse kucağıma atlıyordu korkudan ne ısırması? " Seyfettin'in sesi kulaklara dolarken Sertaç'ın keskin nişancısı sunmuştu.
Harun Abi arka kapıda hiçbir düzenek olmadığını anlayınca içeri daldı. "Seyfettin Sansar'ın yanındaysa nasıl konuşuyor? "
Seyfettin'in girdiği odaya dalmalarıyla çoktan Sansar'ı bağladığını hatta bir kenara atarak yere çömeldiğini gördüler.
"Napıyorsun lan? " Akın'ın sorusuyla Seyfettin ayaklandı.
"Sizi bekliyordum komutanım. " diyerek toparladı. Elleriyle yanında duran pisliği işaret ederek, "Aha paketiniz. " dedi.
Koray kollarının arasında son nefesini veren kız ile buz kesti. Bedeni buz gibi olurken gözleri yavaşça göğsünde, ruhsuzca yatan kızda durdu. Son demlerini geçiriyor gibi acılıydı.
"Adın ne?" Fısıltılı sorusu havada kalırken durdu. Gitmiş miydi?
"Adın ne? " Ses yok.
Koray başını tekrar eğdi. "Adın ne? " Yine ve yine ses yok.
Adını öğrenememişti.
"Sen... " dedi Koray zorlanırken. "Zaten kalmaya hiç istekli değildin ki... İçinde ne var ne yok bütün umutlarını kemirmişler."
Kucağındaki ölü bedeni biraz daha kendine bastırdı. Hayatında yaşadığı en zor günü olabilirdi. Kucağında bir kız ölmüştü ve o hiçbişey yapamamıştı. Bedeninde tek bir yara yok demişti. Demekki onca yaraya rağmen şu saate kadar bile hala umudu vardı. Yaşayabiliceğine inanmıştı. Ölümün eşiğinde ise kurtulsa bile ne yapabileceğini düşmüş aynı şeyleri tekrar yaşamaktan korktuğu için mücadele etmekten vazgeçmişti.
"Keşke yaşasaydın... " Kucağındaki kızı tırın zeminine bırakarak dolu gözleriyle yeleğini yüzüne örttü.
Akın, Sansar'ın yüzüne üst üste geçirdiği darbelerle kara gözlerini adamın dağınık yüzüne çevirdi. Aralanan bakışlarını kendine çevirmesiyle Sansar çırpındı.
"Madem bu kadar erkeksin, ne diye giriyorsun lan bu işlere! Vatan haini! Oruspu çocuğu! Züriyettini siktiğimin terörist itii! "
Seyfettin sayıp söverken Akın boyunluğunu yavaşça burnundan indirdi. Korkunç derecede duran yüzü fabrikanın loş ışıkları arasınsa ortaya çıkarken Sansar'ın gözleri yuvalarına dar geldi. Böyle bir görüntü beklemiyordu. "Nerde! Masum insanları yerleştirdiğiniz oda nerde?!
Şahin tabancasını çıkarıp horozunu geriye çekerken parmağı tetikte oyalandı. "Ya da siktir et! "
Ağızı bağlı olan Sansar ımlayarak bağırmaya başlamasıyla Sergen dudakalarındaki bezi çıkardı. "Alt kat. Ama artık çok geç. Yaşayanlar bile çoktan ölmüştür! "
Akın şaşkınca karışısındaki adamın yüzüne bakarken nasıl bir planın içine düştüklerinden haberleri yoktu.
Görev Mültecileri Sansar'ın elinden kurtarmak ve haini yakalamak değildi. Asıl görev mültecileri ameliyat edilen yerden canlı ve sağlıklı bir şekilde kurtarmaktı. Ve hiçbirinin bu durumda haberi yoktu. İlk kez bir konuda iyi çalışmışlardı. Yakalanmamak için karton kutu görevi gördükleri insanları sadece teslimat ettikleri yere kadar takip ederek bulabilmişlerdi.
Akın en önde olacak şekilde hepsi tek bir odada açtıkları kapıdan içeri bakıyorlardı. Et fakbirasının devreye soktukları büyük soğuk hava deposundalardı.
Kimisi yerde, kimisi sedyelerde ve kimisi tekerlekli sandalyedeydiler. Hatta yerlerde, yer kalmamış şekilde etlerin konulduğu büyük masalara bile koyulmuştu. "Nasıl bu kadar vicdansız olabilirsiniz lan?" Sergen yere çömelerek ellerini yüzüne kapattı. İçinden gelen ağlama tufanına engel olamıyordu çünkü onlarca insan kan revan içindeydi. Hepsi ölmüştü. Hepsi...
O kadar kötü bir görüntüyü ki göreni bir daha aklından kazısalarda silinmesine engel olamıyordu. Silemiyorlardı.
Akın herhangi birinin yanında durarak karnını açtı. Gömleğini geri çekerken karnındaki çıkıntıya baktı. Dikilme zahmetine bile girilmemişti. Eli adamın etinin ardına gizlenmiş pakete gitti. Bir avuç çıkararak elleriyle kontrol etti. Toz.
"Demek mal diye bahsettikleri şey uyuşturucuymuş. "
"Ağlama oğlum, ağlama. " dedi Harun abi babacan bir tavırla Sergen'in yanına oturarak.
Seyfettin sinirle arkalarında bağlı bir şekilde duran adama ilerleyerek bir güzel yumruklamaya başladı. "Haysiyetini siktiğim! Hürriyetini şerefini siktiğiminin! " diyerek bir ağız dolusu küfür ile vurmaya devam etti. İş tekmeye geçmesiyle, "Ne istediniz lan onca insandan! Ne istedin! Ne istediniz lan! " diyerek acısını ondan çıkardı. Bünyamin ve Şahin iki kolundan kavrayarak geri çekerken , "Oruspu çocuğu! " dedi ağlayarak bağırmaya devam ederken. "Oruspu çocukları! "
"Seyfettin, konumunu koru. Adam ölmemeli. "
"Ne konumu lan! " dedi Akın'a dönerek. "Ne konumu! Ne rütbesi! Neyden bahsediyorsun! Sana karşı çıkrım diye ne ceza vereceksen ver, kabulüm! " dedi nefes nefese. "Ama bu değil! " diyerek odadaki cesetleri işaret etti. "Bu değil lan bu değil! İnsan olan kimse bunu kabul etmez! Bu değil! " dedi.
Koray olduğu tırdan aşağı atladı. Karşıaında duran silah arkadaşlarıyla tırın içini işaret etti. "Geç kaldık... "
Akın yutkundu. "Yaşayan? "
"Yok." dedi hemen Koray. "Var olan da kollarımda gitti. Artık yok. "
Artık yok...
Kimse bu görevin sonunu böyle beklemiyordu. Kimse asla böyle bir son beklemiyordu.
Başarıların olduğu kadar başarısızlıklarında çok olduğu bir evrendeydik. Şuan başarısızlıklarından sadece birini tadıyordu Ateş timi. En ağırını
Bu defa olmamıştı.
Koray'ın gözleri Harun Abinin yanındaki Sansar'ı buldu. Bakışları anında kararırken adeta hırlarcasına, "Sana ve o kaşar sevgiline gün yüzü gördütmeyeceğim! Ölmek isticeksiniz!" dedi. İri bedeni herkesi yanında gölgelerken Bünyamin, Şahin ve Akın onu tuttu. "İçeride bir lokma ekmek için çırpınacaksın! Nasıl onlar bir gram nefes için çırpındıysa sende öyle çırpınacaksın! "
"Sansar paket. " dedi Bünyamin üzgünce. "Ancak görev başarısız beyler. "
"Kayıplarımız var. " dedi Harun abi.
"Hemde fazlasıyla. " dedi Sergen gözlerini fabrikadan alamazken. Nefes alamıyordu çünkü kan kokuyordu. Nefret etti bu kokudan.
Akın kara gözlerini tırın içinde ve fabrikada gezdirdi. Kara hareleri Ay'ın ışığında parladı. Parlamasının sebebi gözlerinden akıtamadığı yaşlardı. Gördüğü her yara, gördüğü her ölü içinde birikmişti. Kaya komutanına söz vermişti. O gelen kadar yaptığı işleri en ince detayına kadar inceleyip hal edecekti.
Yapamamıştı. Onun suçu değildi belki ancak o kendini suçlayacaktı. "İçerideki ölü olan onca insana rağmen yakamayız fabrikayı. " dedi son sözü söyleyerek.
"Görev başarısız. "
🥀
KARADENİZ
RİZE
•EV•
"Görevin tam olarak başarısız olduğu söylenmez Akın. " dedi Kaya bir eli eşofman altının cebindeyken. Erken saatlerde uyanmış adamlarından birine bir ççiçekç yerini tarif ederek onun için hazırlatılan buketi almasını emretmişti.
Adamı gelene kadar dün geceki gerçekleşen operasyon için şimdilik Timi'nin başına geçen askerini aramıştı. Neler olduğunu merak ederek sorduğu sorular karşısında beklenmedik cevaplar almıştı. "Evet." diyerek devam etti. "Bizim ilk görevimiz siviller. İlk önce onların sağlığı ve iyi olmaları bizim için daha önemli ancak onların o durumda olduğunu bilmiyorduk."
"Malesef." dedi Akın oturduğu deri koltuğun kenarından. Askeriye de dinlenme odasında oturmuş komutanına rapor veriyordu. "Bilseydik ilk işimiz tırın önünü kesmek olurdu. "
"Dikkatli olun. " dedi Kaya kaşları çatılırken. "Daha bir çok benzer şeylere kalkışabilirler. Eğer dediğiniz gibi o piçin bir kardeşi varsa abisinin yakalanmasından sonra bir boklar yemeye kalkacaktır. "
"Özür dilerim. " Akın'ın sözleriyle zaten çatık olan kaşları daha da çatıldı.
"Ne için asker? "
Akın yüzünü ovuşturarak sıkıntı içinde nefesini verdi. "Senin gibi yönetemedim. Ne kadar başarılı desenizde benim için başarısız. "
Kaya bahçede adım adım dolanarak sakince volta atarken başını gökyüzüne baktı. "Gökyüzüde hergün mavi değil. " dedi. Akın duraklarken Kaya devam etti. "Bazen havanın bozduğunu da görüyoruz."
Başını gökyüzünden eğerek sevdiği kadının uyuduğu odaya baktı. Gözleri pencerede oyalandı. "İşler her zaman rayında gitmez. Planladığını sandığın her yol bazen hızlı bir manevraya dönüşebilir. Sen başarısız olduğunu düşünüyorsun ben ise başarılı olduğunu. Ne kadar can yanmış olasada vatanını bir haini daha içeri tıkarak temizledin. Haa, sanma ki o ölen her masum insanın kanı yerde kalacak. " Dişleri birbirine sertçe kenetlendi. "Hepsinden misliyle alıcaz o kanların bedelini. "
Akın artık daha dik dururken başını kaldırdı. "Alıcaz."
"Sorguda mı? " Kaya'nın gözleri bu defa konağın kapısından içeri giren arabadayken karşı taraftan bir cevap bekledi.
"Evet. Koray bizzat ilgileniyor. "
"Güzel." diyerek ona gelen adamın elinden beyaz gül buketini aldı. "Tim naptı? Nasıllar? "
Akın koltuğun kolçağından ayaklanırken hala üzerinde dün geceki operasyon kıyafetleri vardı. Ancak sabaha karşı askeriyeye varabildikleri için yeni yeni kendini bir koltuğa atarak arkasına yaslandı. "Bildiğin gibi. İyiler, sen gidince biraz cozuttular tabi. "
Kaya'nın dudakları kıvrılırken, "Ellerinden öper o halde. " dedi ve konağın kapısına ilerleyerek içeri girdi. Merdivenlere doğru ilerlerken, "Benim çakmakla kar eritme cezamı unutma. " diyerek güldü. Akın da eğlenircesine güldü.
Kaya bir keresinde onu görevde delirten Timi'ne karşı koca bir dönümlük bahçedeki bütün karları çakmaklarla eritirtmişti. Gazı biten her asker yemekhanede gaz yükleyip işine kaldığı yerden devam etmiş bitirene kadar da kalkamamıştı.
"Komutanım." dedi Akın dirseklerini dizlerine yaslayıp öne doğru eğilirken. "Oradaki görev ne oldu? "
Kaya çıktığı merdivenin başında durarak nefesini verdi. "Konuşabileceğim bir yerde değilim ancak şuanlık sakin. Yavaş yavaş. "
"Çok mu gizli bir isim? "
"Takma adından başka bir bilgi yok. En azından şimdilik. "
"Anladım, komutanım. " dedi. Sonrada, "Mutlusunuz." diyerek ekledi.
Kaya koridora doğru adımlamaya başlarken başını o görmesede salladı. "Evet."
"Uzaktan sevmek, " dedi Akın kulağındaki telefon ile öne doğru eğilirken. "Herkesin yapabileceğini bir şey değil, komutanım. "
Oysa kendisi en alasını yaşamıştı.
Kayanın adımları tekrar durulurlen kaşları çatıldı. "Sen nerden biliyorsun? " diye sordu. "Ben size özel hayatımı hiç açmadım. "
Akın telefonun diğer ucundan burukça gülümsedi. Alnını ovuştururken, "Anlamak için bazen anlatmak gerekmez. " dedi. İnsanlar bazen karşısındakine baktıkları an onlarda kendilerini görürler. Aynı yaşanmışlıkları fark ederler. Farklı yoldan da olsa yaşadıkları ortaktır ve bağlaştırdıkları duyguları çok iyi şekilde empati yoluyla anlayabilirler. "Her neyse size iyi günler komutanım. "
Kaya telefonu kulağından indirerek bir süre kapanan ekrana karşı bakakaldı. Ardından odadan ses yapmamaya dikkat ederek içeri girdi. Sevdiği kadının tarafına doğru ilerleyerek tam baş ucuna komidinin üzerine gülleri koyarak diz çöktü. Daha sabahın yedisiydi. Bir saati vardı. Doyasıyla izlemek için diz çöktüğü yerden sevdiği kadının yüzüne düşen saçları yumuşak bir şekilde iteledi. Hafif ona doğru dönük uyuyordu, tam dönemiyordu çünkü kolu yaralıydı.
Öylece bir saat boyunca izledi. Öpemedi ama izledi. Saçlarının birazını yüzünden çekip ezberlemeye devam etti.
Öpmemek acıtsada bunu yapmadı. Uykusu fazla hafifti. Geceleri sürekli sıçrayarak uyanıyordu. Bu yüzden uyanmasını istemiyordu hele ki uyanmasına neden olmak asla istemiyordu.
🥀
Ahu, sabahın gün ışıklarıyla beraber gözlerini yavaşça aralayarak kısa bir an etrafına bakındı. Ağızındaki iğrenç tat ile dilini etrafta gezdirerek yavaşça yatakta yüz üstü şekilde döndü. Dönmesiyle yatakta tek olduğunu fark etti. Hızla doğrulurken etrafına aceleci bakışları attı. Kimse yoktu.
Ne Kaya burdaydı ne de Ahuzar.
"Ahuzar? " diye seslendi. Yataktan hızla çıkarken banyodan gelen sus seslerini işitti.
Bir süre durdu öylece yere ve odaya bakarken komidinin üstündeki beyaz gülleri fark etti. Kalbinin durucağını hissetti. Yutkunamadan baktı bir demet güle. Yine eskisi gibi kahverengi bir kortona sarılmıştı. En az on tane beyaz gül her biri bir yere uzanmış şekilde duruyordu.
Eli havalanır gibi olurken tükürüğü boğazında kaldı. Kısa bir öksürük krizinden sonra beyaz gülleri titreyen elleriyle alarak yataktan kalktı.
Gözleri bembeyaz güllerde gezinirken dudakları yavaşça kıvrıldı. Onun aksine ne kadarda güzel ve masumlardı. Bembeyazlardı. Çok güzellerdi.
En sevdiği çiçekti beyaz güller. Kokuları ayrı görüntüleri ayrı huzurdu. Gözlerini yumarken gülleri tutan eli yanına düştü. Bu güllere rağmen o artık beyaz değildi. Masum değildi. Saf değildi. Bu güller onun için eskiydi.
Biraz daha kulak astı odanın içine, su sesi kesildi. Bir eli saçlarına gidip alnından geriye atarken diğer eli güllerle beraber beline gitmişti. Kaya bırakmıştı. Fark ettirmemeye çalışsada eskisi gibiydi. Onun sadece davranışları değişmişti. Görünüşü olgunlaşmıştı. Onun haricinde herşey eskisi gibiydi. Sevgisi güveni ve siniri bile eskisi gibiydi. O hala aynı Kaya'ydı. Ancak sorun şuydu ki Ahu, eski Ahu değildi artık.
Kapıya doğru dönüp kızını aramak için adımladığı an banyonun kapısı aniden açıldı. Kaya sadece belinde asılı olan havlu ile çıkmasıyla Ahu ağızı açık bir şekilde olduğu yerde kalakaldı. "Günaydın." dedi Kaya elindeki havlu ile saçlarını kurulayarak. Gözleri karşısındaki kadının bedeninde dolandı. Akşam giydiği lacivert tşörtü ve siyah eşofmanları hala üstündeydi. Uzun saçları tıptı Ahuzar'ınki gibi uyumaktan ve yatakta bir oraya bir buraya dönmekten birbirine girmiş haldeydi.
Elindeki havlu saçlarından düşerken derin bir nefes verdi. Hala burada, bu odada, yanında olduğuna inanamıyordu. Altı yıl boyunca nasıl onsuz nefes alabilmişti onu bile bilemiyordu.
Ahu aralanmış dudaklarını kapatarak hemen Kaya'ya daha fazla bakmayıp önüne döndü.
Kaya, Ahu'ya doğru bir kaç adım atarak tam arkasında durdu. "Ben... " dedi Ahu. "Be... Ben bir Ahuzar'a bakayım. " diyerek tam kapıya doğru ilerliyordu ki Kaya narince bileğinden sıkmadan, acıtmadan yakaladı. Çünkü biliyordu. En küçük bir sıkma bile onun narin bedenine zarar verirdi.
Ahu durdu. Kaya ise yutkundu. "Ahuzar yengemle. " dedi. "Bugün cumartesi. Mert Ali bahçede oynuyor Ahuzar da biraz kendine gelsin yüzü gülsün diye aşağı gönderdim. Hem bizimkiler gece geldiğimizi bilmiyorlardı, görmüş olurlar. " Ahu hiçbir tepki vermeden başını salladı. Kalbi hala depar atarak şekilde çarparken titredi.
"İyi o zaman. " diyerek elindeki çiçekleri göğüsüne bastı. "Ben bir elimi yüzümü yıkıyayım. " Arkasını döndüğü an Kaya ile yüz yüze geldi. Kaya beyaz güllere kısa bir an baktıktan sonra karşısındaki kadının gözlerine tekrar baktı. Eli Ahu'nun dönmesiyle bileğinden düşerken diğer eli havalanarak kadının sol yanağındaki dört parmak kadar olan yatay çizgide durdu. Baş parmağı o yarayı okşadı. İkiside bulundukları durumdan fazlasıyla paylarını almıştı. Henüz bir galibi olmayan savaşta yeterince yaralanarak vücutlarına bazı izleri armağan etmişlerdi.
"Hala beyaz bir gülsün. " diyerek gülümsedi Kaya. Ahu'nun kaşlarının kavisi bükülürken alnı kırıştı.
"Değilim." diyerek fısıldadı. "Bunları hak edemeyecek kadar yaralıyım. "
Kaya'nın gülüşü solarken gözleri kadının yüzünde gezindi. Her bir santimini içine yazdı. Ezberlediği her noktayı, her gece izleyerek uyuduğu yüzü tekrar tekrar izledi. "Sadece esen bir rüzgarla avucumdan savruldun." dedi Kaya. Gözleri tekrar kadının açık maviliklerine kaydı. "Yıprandın. Toz toprak oldun."
Ahu sessizce sevdiği adamı izlemeye devam ederken gözlerini kısa bir an yumdu ve yanağını Kaya'nın eline yasladı. Kucağındaki güllere iki kolunu iyice dolayarak iyice kendine yasladı.
"Geçecek." Kaya'nın fısıltısı kulaklarına dolmaya etti. Diğer eli de yanağını buldu. Kıyamayan dokunuşları yanağını sevdi. "Herşey geçecek. Yaralarında geçecek. "
"Yüzümdeki geçmeyecek ama. " dedi kadın gözlerini aralayarak. Islak kirpiklerini birbirinden zorla ayırdı. "Aynaya her baktığımda o bıçağın yanağımı çizip geçtiğini hatırlayacağım. "
"En iyi doktorları önüne yığarım. " dedi Kaya. Sadece bişeyleri düzeltmeye çalışıyordu. Onu hayatında istiyordu. Hep hayatında olan ismi yanında görmek istiyordu. "Kurtulursun o çizikten."
Ahu'nun sol gözünden bir damla yaş akıp giderken, "Keşke o kadar kolay olsa. " dedi.
"Biliyorum." dedi Kaya yüzünü daha sıkı kavrayıp yüzünü yakınlaştırarak. "Bedenindeki izleri silsem de ruhun paramparça bir halde. " Alnını kısa bir an kadının alnına yasladı. "Ama yemin ederim ruhunda kalan acılarıda zamanla çekip alırım senden. " Geri çekilerek gözlerine baktı. "Beni affetme ama izin ver. Söküp alayıp hepsini senden. "
Sol kolunu göğüsündeki güllerden ayırdı. Elini tam ortalarına kaldırdı. Kaya'nın elleri yavaşça kadının yanağından ayrılıp iki yanına düşerken gözleriyle işaret etti. "Bu el. İnsanlar evlendikten sonra yüzük takar bu ele. Sol el, bağlılık ve sadakat sembolü. Hayatında birinin olduğunu belli eder, gönülden ve yürekten birini sevdiğini işaret eder. Ben sevmedim... Buna rağmen elimden ve yüreğimden oldum. " dedi. Derin ve titrek bir nefes alarak alnı acıdan kırış kırış olmuş adama baktı. "Bana sen öğretmiştin bir kalbin bağlılığının yüzükten ibaret olmadığını. " başını iki yana salladı. "Bizim için öyle. Ama dışarıya göre değil. "
Sol elinin yüzük parmağını işaret etti. "Elim yandı. Hemde kaynar bir suya sokularak. Buna rağmen dayandım. Sonra yaralı elime yüzük takıldı. Çıkarılmadı. O yüzük parmağımda kalarak izini bıraktı. " Dudaklarında buruk bir gülümseme oluştu. "Bana bıraktığı tek şey ne biliyor musun? Yüreğimde olamayan bir adamın yüzüğünün izi hala parmağımda olması. "
"Nasıl bir acıdır ki hala taşıyorum. " diyerek devam etti. Sol eli ile göz yaşlarını sildi. "Bunu da plastik cerahları silebilir mi, alabilir mi her baktığımda acı içinde doğum yaptığım sonrada benden kızımı aldıkları günü hatırlatan bu izi? " Yutkunarak derin bir nefes aldı. "O herifin bana ettiği en büyük kötülük parmağımdaki bu iz. Parmağımda bir alyans yok ama gölgesi hala var. "
Kaya'nın yanından geçerek su dolu sürahiye ilerledi. Beyaz gülleri kartondan ayırarak çıkardı. Çıkardığı gülleri eşit bir şekilde su dolu sürahiye yerleştirirken burnunu çekti. "Ben onları sevmeyi öğrendim. " diyerek işini bitirdi. Arkasını dönerek omzunun üstünden onu izlemeye devam eden adama baktı. "Vücudumda kalıcı olarak belirlediğim her yarayı sevmeye zorlandım. Kendimi ömrüm boyunca bu yaralarla yaşamak zorunda olduğumu hatırlattım. "
Eğer tekrar seninle olmasını istiyorsan, önceliğin yaraları olsun. Çünkü ben görüyorum. Ahu yaralarından, beyaz tenini kirleten en küçük bir çizikten bile nefret ediyor. Seviyorum, sevmeye başladım, Sevmek zorundayım, diyor ancak aslında hiçbir zaman sevmedi. Sevemeyecekte...
Etrafına kısa bir an bakarak burnunu tekrar çekti. Karşısındaki adamın hala havluyla durduğunu fark edince kalbi tekrar depar attı. Ellerini, bacaklarına eşofmanın üzerine silerek banyoya doğru yavaş adımlarla ilerledi. "Neyse ben elimi yüzümü yıkıyayım sende üzerini giy. "
Banyoya kendinii attığı gibi arkasından kapıyı örterek sırtını yasladı. Derin derin solukları rahatlayarak verdikten sonra banyo lavabosuna yavaş adımlarla ilerleyip durdu. Elleri lavabo kenarlarına tutunurken karşısındaki aynadan kendi yansımasına baktı. Gözleri sol yanağındaki dört parmak kadar olan çiziğe gitti. Eskisi kadar takmıyordu artık yaralarını. Bu çizik bile bazen var mı yok mu belli değildi onun için. Eline sıra gelince ise bakmamaya çalışıyordu. Peşini bırakmayan geçmişin kara iplerini kesmek istesede yaşanmışlıklar bazen insanın ayağına demir bir top, bileklerine kelepçe, boynuna ise urgan olurdu.
Suyu açarak iki elini akan suyun altına yerleştirdi. Dolan su ile yüzüne çaptı. Bunu bir kaç kez daha tekrarladıktan sonra suyu kapattı. Tekrar lavabonun kenarlarına yaslanarak yüzünden süzülen ve akıp giden su damlalarını izledi. Ne yapacağını bilmiyordu. İki ara bir derede kalmış şekilde yolunun nereye düşüceğinden habersizdi.
Kaya giydiği pantolonun ardından kapının hemen yanında duran çekmecesine ilerleyerek en üst katını çekerek açtı. Kemerlerine bakarken eli havalandı. Tam bir kemerini eline alacağı esnada gözüne takılan künye ile durdu.
Herkese askerliği bıraktığını söyledikten sonra boynundan çıkarmıştı. Çıkardığı tek şey künye değildi. Ona bağlı olan iki yüzükte ona yancılık yapıyordu. Kemerini eline alarak beline yavaşça geçirdi. Kemeri takana kadar gözlerini bir saniye bile ayırmadı.
Kemerinin tokasını takmadan arkasında yatakta duran gömleğe kısa bir bakış attı. Bugün siyah giyicekti. Farklı bir gün olmasını dileyecekti. Eli çekmecedeki künyeye gitti. Zincirinden tutup kaldırarak bir süre sallanan dörtlüyü izledi. Künyelerin hemen yanında duran iki alyans. Altın renginden çok ayrıydı. Bütün alyanslardan farklıydı. Bu yüzükler özel tasarım, üzerinde düşünülmüştü.
Kaya sırf Ahu ve kendi için tasarlamıştı. Mat siyah bir alyanstı. Tam ortasında Kaya'ya ait olan yüzüğün ortası sade bir lacivert iken Ahu'nun ki açık renk küçük elmas taşlarla süslüydü.
Gözleri banyo kapısı ile elindeki künye de gidip geldi. Ahu da diğerleri gibi askerliği bıraktığını düşünüyordu. Henüz ona söyleyememişti. Bir görev için geldiğini ve amcasının ardından kalmak zorunda kalarak görevine devam ettiğini bilmiyordu.
Hızla zinciri açarak iki künyeyi de zincirden ayırdı. Elindeki birinci çelik parçaya ve üzerindeki yazılara kısa bir an baktı. Yıllardır boynuna taktığı künyeyi inceledi. En başta adı ve soyadı vardı. Sonra doğduğu şehir en son en altında doğum tarihi vardı. Bir arkasındaki diğer künye de ise Timi'nin arması vardı. Uluyan bir Kurt'un arkasında onu çerçeveliyen alevler vardı. Altında ise kocaman harflerle ATEŞ yazıyordu. Bu armadan Timdeki bütün askerlerinde vardı.
Ailesine askerliği bıraktığını söylerken boynundan çıkarmıştı ancak şimdi sadece künyeyi saklayarak bir süre boynundan ayırdığı yüzükleri geri takmalıydı. Çünkü öyle istiyordu.
Banyo kapısı açılırken Kaya künyeleri çekmeceye geri koyup kapatırken zinciri yumruğuna hapsetti. Bakışları yüzünü havluyla silen kadındayken yutkundu. Ahu havluyu yüzünden çekerken adam derin bir nefes aldı. Ne kadar da güzeldi. İçi gidiyordu.
Ahu, Kaya'ya kısa bir bakış attıktan sonra onun için aldırdıkları kıyafet dolu dolaba gitti. Dolabın bir tarafının sürgününü çektiği an Kaya'nın kıyafetleri ile durdu. Başını iki yana sallayarak dolabın diğer tarfına geçti. Kendine kıyafet alırken Kaya elinde zincir olamayan diğer elini cebine soktu. Hala üstü çıklak ve kasları ortadaydı. Ahu ona bakmamaya dikkat ederek bir üstlük ve etek seçerek koluna astı. Çekmeceden de bir toka alarak arkasını döndü. Dönmesiyle saçları hemen arkasına geçmiş olan Kaya'nın yüzünü yalayıp geçti. Ahu şaşkınca hemen arkasında duran adamın gözlerine bir süre baktı. Bakışları tam aşağı kayıyordu ki çevirerek odanın içinde gezdirdi.
Kaya onu kısık gözleriyle takip ederken ve izlerken Ahu gözlerini ondan kaçırıp duruyordu. "Hala utanıyorsun. "
Ahu bişey demeden çenesini havaya doğru dikti."Üstümü değişmeliyim. İzin verir misin? "
Kaya dolaba kısa bir bakış atarak sevdiği kadına geri döndü. "Boşuna dizmişler kıyafetleri. Nasıl olsa çatı katına çıkıcaz. " Ahu hızla karşısındaki adamın yüzüne doğru döndü.
"Ne çatısı ne katı? "
Kaya yavaşça kadının üzerine eğilerek cebindeki elini çıkardı ve kadının hemen arkasındaki çekmeceye yasladı. Böylelikle kadın arkasındaki çekmece ve karşısındaki adam arasında sıkışıp kalmıştı. "Burada kalmak istemediğini söylemiştin, bende çatı katını düzelttirdim. "
"Neden? " diye sordu Ahu fısıldayarak.
"Çünkü sen istedin. " dedi Kaya da aynı şekilde fısıldayarak. Cevabı netti.
"Ben senden çatı katı istemedim."
"Burayı da istemedin. " Kaya'nın bakışları kadının gözlerinden ayrılarak burnuna ordanda dudaklarına kaydı. Gördüğü kırmızı dolgun dudaklar ile yutkundu.
Ahu, Kaya'nın bakışlarını görmesiyle sıcakladı. Yüreği resmen ağızında atmaya başlarken diğer eli kolundaki kıyafetlerin altından kalbini tuttu. Nasıl hala bu kadar heyecan hissedebilirdi anlamıyordu. Aradan yıllar geçmesine rağmen hala aynıydı üzerinde yarattığı etki. "Ev... Evet. " dedi zar zor nefesini bularak. "Ama sonuçta senden bir oda istemedim. "
Kaya yumruğuna doladığı zinciri umursamadan havalandırdı. Uzun siyah saçlarından bir tutamı alarak kulağının arkasına itti. "Fark etmez. Ben istedin varsayıyorum. "
Ahu ona içi giderek bakan adamdan gözlerini kaçırırken bir şeye takıldı. Gözleri sağ kolundaki kaslarında gezindi. "Bu ne? Bu... Bu nasıl oldu? Bu ne? " Sağ kolunun hemen dirseğinin üstünde etrafını çerçeveliyen bir yara vardı. Yarada değil gibiydi, sanki etrafı boyunca kesilip dikilmiş gibi.
Kaya'nın kesilen kolundaki dikiş izlerini görmüştü. Altı yıl önce teröristlerin elinden kurtulurken en büyük yarası koluydu. Ondan kolunu almaya kalkmışlardı.
Ahu kıyafetlerini hiç düşünmeden yere atarken elleriyle kolunu tuttu. Dikiş izlerinden kalan kalıntılara baktı.
"Kaya bu ne... " dedi nefesini vererek. İçi gitmişti sanki.
Kaya geri çıkarak kolunu arkasına aldı. "Önemli bişey değil. Görevlerin birinde kesilmişti. "
Ahu geri çıkan adama tekrar ilerledi. Dinlemeden arkasına sakladığı kolunu tekrar narince tutarak kendine çekti. Onun yanmış sol elinin parmakları dikiş izlerinde gezinirken aslında yaralara tek sahip olanın kendisi olmadığını fark etti. Gözlerini bu defa bir türlü çeviremediği üst bedenine çevirdi. Kaslarında gezindi. Sol tarafında uzun bir çizik vardı. Acılı nefesini bir kez daha verirken sağ elide oraya gitti. İki yeride sanki acıtmaktan korkarcasına okşadı. Tekrar bakışlarını gezdirdi. Bu defa yine sol göğüsünde durdu. "Kurşun mu yedin? " diyerek sordu kendini ağlamamak için tutarken.
Kaya kadına bakmadan başını kaldırdı. Karşısındaki pencereden dışarıyı izlerken sevdiği kadının onu keşfetmesine izin verdi. Ahu bu defa adamın arkasına ilerleyerek sırtına baktı ve gördüğü yanık izleriyle elini dudaklarına kapatarak üst üste nefes almaya çalıştı.
Kaya hızla arkasını dönerek arkaya sendeleyen kadının kollarından yakaladı. Büyük pencerenin önündeki koltuğa doğru ilerletip oturtmasına yardım etti. Adam hemen karşısına diz çökerken, "Kaya, " dedi kadın nefes almaya çalışırken. "Bu ne, bunlar nasıl oldu? O sırtının hali ne? " Dolu gözleri, anında kızarmış burnu ve iki yana aşağı doğru bükülmüş dudaklarıyla baktı.
Kaya nefesini verirken boynunu eğdi. "Bu yaralardan sadece göğüsümdeki kurşun yarası iki ay önce oldu. Bir askerimin önüne sper olmamla oluştu. "
"Diğerleri? " diye sordu hemen kadın.
"Diğerleri... " Durdu. Nasıl söyleyecekti? "Altı yıl önce oldu. " Başını kaldırarak ona çocuk gibi bakan kadının gözlerinde kayboldu. "Altı yıl önce gönüllü gittiğim operasyonda oldu. " diyerek sustu. Tekrar dudakları aralanır gibi oldu adamın ancak kendine hakim olarak yine sustu ve gözlerini yumdu.
"Açıkla." dedi kadın. "Altında daha ne var? Neden susuyorsun?" Kaya susmaya devam ederken Ahu adamın omzularından tutup sarstı. "Susma konuş! Kaya nasıl oldu bu? Niye susuyorsun? "
"Ölüm haberim verilirken ben işkence görüyordum! " Ahu'nun elleri hareketsizce kalırken Adam dilini ısırarak gözlerini araladı. "Şehit haberim geldiğinde ben bir örgütün elindeydim. " diyerek fısıldadı.
Ahu ellerini adamın omuzlarından çekerek burnunu çekti. Elinin tersiyle dudaklarını silerken göz yaşlarını da yanında sildi. "Peki bu? " Titreyen parmağıyla kolundaki dikiş izlerini işaret etti.
Kaya dudakları aralık şekilde nefesini koyuverdi. Göğüsü kalkıp inerken, "Kestiler." dedi. Ahu'nun yüzü buruşurken sesli bir şekilde ağlayarak ellerini yüzüne sper etti.
Kaya kızın ensesinden tutarak kendine doğru çekti. Demek ki bu şekilde öğrenecekti. Biliyordu, öğrenene kader diretecekti. Daha fazla saklamanın ne anlamı vardı ki?
Kafasını kafasına yasladı. İki kaşının arası kırışırken sevdiği kadının saçlarını öptü. "Ağlama." dedi. "Bana ağlama. " Ahu alnını adamın geniş omzuna yaslayarak ağladı. Omuzları sarsılırken başını iki yana salladı.
"Ben hep sana ağladım. " dedi. Geri çıkarken fazla uzaklaşmadan sevdiği adamın koyu gözlerine baktı. "Yokluğuna da varlığına da, " Gözleri kolunda ve göğüsünde gezindi. "Artık yaralarına da. "
Adam iki elini de kaldırıp kadının yüzünü avuçlarına aldı. Hala yumruğuna dolanık olan zincirin soğukluğu kadının tenine değmesiyle Ahu irkildi. Gözleri adamın elindeki zincire döndü, ordanda yere doğru sallanan yüzüklere. Yüzü kaskatı kesilirken sağ eli yüzüklere doğru gitti. İki yüzüğü de eliyle kaldırıp bakarken Kaya'ya döndü. "Sen." dedi ağlaması durulmuş bir şekilde. "Bunu nerden buldun? Kim verdi? "
Kaya dolmuş gözlerini silerek zinciri yumruğundan çözdü. Elinden yere doğru açarak gösterdi. Ahu iki yüzüğe birden baktı. Bir zamanlar taktığı yüzüğü görmek canını yakıyordu. "Tek taşını bulamadım ama alyansını buldum. "
"Nerden buldun? "
"Teyzenden." Ahu yüzüklere dalgınca bakarken gözleri dolu doluydu. "Bana yüzüğünü teyzen verdi. "
"Biliyor musun? " dedi kadın başını yüzüklerden kaldırarak. "Acıyor." dedi. "Acıtıyor. "
Adam kadının gözlerinden ayırmadı gözlerini. "Bu o kadar çok acıtıyor ki... " İki gözünden de hızla yaş aktı. "Biz napıcaz Kaya? " çaresizlikle sordu. "Evlenmeyi bile beceremedik biz napıcaz, nasıl kızımıza sahip çıkıcaz? Onu nasıl koruyacağız?" Kaya yüzünü severken devam etti. "Adamı alıkoydun peki ya dava? Nasıl sürecek, nasıl sonuçlanacak? "
"Adam demeye bin değil bir milyon şahit ister. " Öfkeyle solurken odaya kısa bir an baktı. "Hal edeceğim. Söz. " Ahu başını omzuna eğerek baktı. Dudakları titrerken Kaya başını salladı. "Ben halledicem. Güven bana. "
Güven bana...
Kaya söylediği söz ile yutkunurken Ahu çoktan başını aşağı yukarı sallamıştı. Ona hala güvendiğini dilendirmişken gözlerini yorgunlukla yumdu. "Ben artık ağlamak istemiyorum. " dedi. Başını adamın omzuna tekrar yaslarken yorgunca deniz karışımı odun kokusunu içine çekti. "Ben artık ağlamaktan ve acı çekmekten çok yoruldum. "
Gözleri adamın hala elinde duran yüzüklere gitti. Gözleri dalgınca çekilirken aklına dolan anılarla sertçe yutkundu.
GEÇMİŞ...
....
"Baba! Baba bırak! "
Elini babasından kurtarmaya çalışırken Orhan çoktan kızını evin önünde duran adamın ayaklarına fırlatmıştı. Ahu dizlerinin üstüne düşerken iki eli önünde yerden destek alıyordu.
Evlenme sözünü duyduğu an evden hızla koşarak kaçmıştı ancak yakalanması fazla uzun sürmemişti. Ahu hızla ayağa kalkarak üstünü çırptı. Siyah bir etek ve hemen üstünde siyah bir bulüz vardı. Hemen onun üstünde me mi vardı? Omuzlarına örttüğü siyah yazma bile onun bir mezarlıktan geldiğini anlamlandırabilirdi. Gözleri ağlamaktan şişmiş ve kızarmıştı. Burnu da aynı şekilde sürekli silinmekten ucu kızarmıştı. Yüzü gözü şiş kendini sıkmaktan öyle bir morarmıştı ki korkuyla babasına bakıyordu. "Evlenmiyeceğum!"
"Artık çok geç. " dedi Orhan kızın kolundan tekrar iterek. "Dini nikahunuz çoktan kıyıldu. " Ahu, ellerini arkasında kenetlenmiş onu izleyen adama doğru savrulmasıyla son dakika ona çarpmadan durdurdu kendini. Çolak ciddi gözlerle ikisini izlerken saatine kısa bir bakış attı.
"Uçağım kalkacak, az acele edersen iyi olur. " Ufak çaplı uyarıyı havada kapan Orhan eliyle Ahu'yu işaret etti. "Artuk senindur. "
Ahu kapıdan çıkıp gelen annesini görmesiyle etrafına bakındı. Teyzesi de hemen annesinin peşinden çıkarak gelmişti. Türkan, Ahu'nun annesi Gül Hanım'ı durdurmak için kolunu çekiştirirken Gül Hanım yapma diyerek kocasının ayaklarına kapanmıştı. "Kurbanun olayum yapma! " diyerek yalvarmaya devam etti. Daha bir bu kadar içeride yalvarmış tüm dil dönmelerine rağmen asla pes ettirememişti. "Orhan yapma nolur! "
"Sen sus kadın! " diyerek bacağı ile itti kadını.
"Anne." dedi Ahu ancak bir adım atmasıyla Çolak, Ahu'nun bileğinden yakaladı. Genç kadın bileğini tutan adama dönmesiyle uzun saçları etrafında dalgalandı. Gördüğü yüz ile kolunu çekmeye çalıştı. "Bırak! " dedi Ahu kolunu çekmeye çalışarak. "Bırak beni! Ben zaten evluyum bırak! "
Çolak bileğinden yakaldığı kadını kendine çekerek yüz yüze gelmelerini sağladı. "Evli değilsin. "
Ahu sağ elini kavramış adama sol elini kaldırarak işaret etti. Parmağındaki yüzüğü gözleriyle işaret ederek, "Ben zaten evliyum derken resmiyetu kastetmemuştum zaten. " dedi. Tiksintiyle baktı karşısındaki adama. "Burada bir çift göz bir kez gördümü bir daha görmez. Burada resmiyet de geçmez. Gönülden zaten evliyum. "
Ahu bir kez daha kolunu çekmeye çalışmasıyla Çolak onu bir kez daha kendine çekti. "Peki bu ne kadar umrumda? "
"Al götür kızu. " dedi Orhan. Gül Hanım, Orhan'ın bacaklarına tekrar asılmasıyla Türkan da aynı şekilde kadının omzularına asıldı bırakması için.
"Hayır! " dedi Ahu kendini geriye çekmeye çalışarak. "HAYIR! "
Orhan hala ona yalvaran Gül Hanım'ı bacaklarından çekerek yüzüne bir tokat savurdu. Ahu gördüğü görüntü ile sinir krizi geçirme noktasına gelmişti. "DOKUNMA ANNEME! " diye öyle bir bağırdı ki bütün mahale camlara toplanmıştı.
Orhan, Gül Hanım'ı kenarda bırakarak Ahu'ya doğru ilerledi. "Gitmeden önce. " diyerek Ahu'nun sol bileğinden kaldırarak parmağındaki siyah ortası açık renk küçük elmaslardan oluşan alyansını almaya çalıştı.
"Hayır! " dedi Ahu elini bu defa babasından kurtarmaya çalışarak. Çolak arkadan asılarak onu tutarken Orhan tüm çabaya rağmen hala yüzüğü alamamıştı kızın parmağından.
Ahu öyle sert bir şekilde elini yumruk yapmıştı ki babasının derisine batan tırnaklarına rağmen açmamıştı. Canı yansada hiç biri kalbini yakan ateş kadar keskin değildi. "BIRAAAK!"
Çolak arkadan kulağına doğru, "Çıkarıyor musun çıkarmıyor musun? " diye sakince sormasıyla Ahu hayır diye haykırdı.
Belinde çıkardığı silah ile Ahu'nun arkasından çıkarak Gül Hanım'a ilerledi. Ahu, Çolak'ın annesine doğru tuttuğu silahı görmesiyle eli kendiliğinden açıldı. Orhan hızla yüzüğü çıkarıp attı. "Hayır." dedi Ahu anında annesinin önüne kendini atarak.
"Annecim? " dedi Gül Hanım kızının saçlarını avuçlarına alarak. Son kez koklarmış gibi çekti içine kokusunu.
"Ana sakin ol. "
"Şimdi tamamen senundur. " Orhan'ın merhametsiz sözleriyle Çolak silahı beline yerleştirdi.
"Yürü." Çolak arabasına doğru ilerlemeye başlamasıyla çoktan yerdeki kızın da bileğinden çekerek peşinden sürüklemeye başlamıştı. Çolak önüne bakarak yürürken yerdeki yüzüğe Orhan'a doğru son kez tekme attı. Savrulan yüzük Orhan'dan sıyrılıp Gül Hanım'ın önünde durdu.
"Abla nolur? " Türkan, ayağa kalkan ablasını tutmaya çalıştı.
Ahu annesine bakmaya çalışırken, "Bırak, lütfen bırak! " dedi. Annesi kalbini tutmuş yerden aldığı yüzüğe avucunun içinde bakarken dizleri üstüne yığılmıştı. Ahu kendini geriye çekti. "BIRAAAK! ANNEE! "
"Yürü! " dedi. Ancak yanındaki kadının gücüyle başa çıkamayınca adamlarına baktı. Ahu'nun bileğini bıraktığı an kız hızla annesine doğru haykırarak koşmaya başladı. Gül Hanım yerde nefes almaya çalışırken eli kalbini sökmek ister gibiydi. "ANNNEE! "
Çolak adamlarına tekrar bir baş işareti vermesiyle adamlar Ahu'nun peşinden koştu. Ahu annesinin başında ağlayan Türkan Teyzesinin yanına kendini atmasıyla adamlar ona çoktan yetişmişti. Gül Hanım başında oturmuş aceleyle bişeyler yapmaya çalışan kıza yüzüğü uzatmak istedi. Kız tam annesinin boğaz tarafını açıp nefes almasını sağlayacağı anda iki kolundan da asılan adamlarla, "Hayır." dedi. "Nolur annem! Nolur! " Orhan Alkım elleri cebinde şekilde kızının haykırışlar eşliğinde gidişini izlerken aynı zamanda karısının da ölümünü izlemişti.
Ahu bağırarak kurtulmaya çalıştığı her an Gül Hanım elindeki Ahu'nun yüzüğünü ona veremeden bakarak son nefesini oracıkta vermişti. Eli yanına düşmüş gözleri avucundaki siyah alyansta kitlenip kalmıştı. Yaşadığı olaylar ona fazla gelerek hastalığını tetiklemişti. Böylelikle geçirdiği kalp krizi ile daha fazla dayanamayıp kızının gidişiyle evinin tam önünde son nefesini vererek hayata gözlerini yummuştu.
...
Dudakları titredi. Hatırladıklarıyla beraber yüzü buruştu. Kaya başını eğerek kolları arasında titreyen kadına baktı. Yüzü acıyla buruşmuş şekilde daha da Kaya'ya sığınmıştı.
Kalçasını koltuktan kaydırarak Kaya'nın yerde çömelmiş bacak aralarına doğru girdi. Kaya onu şaşkınlıkla izlerken kendini sevdiği adamın kollarına bıraktı.
Ellerini hemen sırtına dayıyarak sarılmasıyla Kaya saçlarından öptü. "Peki şimdi neden ağlıyorsun? "
Ahu burnunu çekti. "Annemi hatırladım. " dedi. "Nefes almak için çabalarken bile bana yüzüğünü vermeye çalıştığı anı hatırladım. " Kaya çenesini kadının başına yaslarken sustu. Onun konuşmasını istedi. "Bu yüzüğü bir daha nasıl takarım bilmiyorum... Çünkü annem bu yüzüğe bakarak son nefesini verdi. " Kaya duyduğu sözlerle üzgün ve şaşkınca baktı. Gül Hanım'ın, Ahu'nun gidişiyle öldüğünü biliyordu ancak bu şekilde öldüğünü bilmiyordu. Geri çıkarak hala ağlayan kadının ona bakmasını sağladı.
Sevdiği kadın önünde çocuk gibi hüngür hüngür ağlarken kaşları kavisli, ortası kırışıktı. Alnı da katlanmış şekilde sevdiği kadına dolu gözlerle bakıyordu. "Özür dilerim. " diye fısıldadı. "Özür dilerim, özür dilerim hatırlattığım için. " dudaklarını sevdiği kadının alnına basarken, "Özür dilerim. " diyerek nefes aldı.
İkisi de eskisi gibi yine birbirlerine adım adım yaklaştıklarından haberdar değillerdi. Ancak ilerde bazı şeyler daha çok değişecekti.
Adam kadını koruduğu kadar kadın da adam için bir şeyler yapıcaktı. Ve bu yapıcakları arasında belki birinin canını almak bile olabilirdi...
"Seni seviyorum, Ahu. " dedi Kaya kadının gözlerine bakarak. Kolay kolay sevdiğini dile getirmeyen adam daha çok hareketleriyle belli etmek isteye adam şimdi sevdiği kadının gözlerine bakarak dile getiriyordu. "Yemin ederim seni öyle çok seviyorum ki, araya giren yıllar bile sana olan sevgimden bir gram azaltamadı. "
Ahu ona şaşkın şaşkın bakmaya devam ederken alnını kadının alnına yasladı. Bir süre öyle kaldıktan sonra kadının tam dudaklarının bitiş çizgisinden öptü.
Korkmadı, tedirgin olmadı, çekinmedi. İçinden geleni yaptı ve sevdiği kadını öptü...
🥀
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.88k Okunma |
563 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |