18. Bölüm

16) - ༻SON PİŞMANLIK NEYE YARAR?.. ༺

Grim_gece
dilekkoc6789

"Sen benim için ölmesen de olur,

ben senin için ölürüm. "

 

 

🥀

 

 

KARADENİZ

RİZE

 

• EV •

 

 

"Hadi bak, bari biraz ye? " Gülhan kapının kenarında durmuş Ayşe'nin, Mine'yi yemek yemesi için ikna etmesini izliyordu. "Yeni çıktın hastaneden, bitkin düşeceksin. Kaç gündür getirdiğim her tepsi olduğu gibi geri dönüyor. "

 

Ayşe umutsuz bir bakış attı oturduğu yerden. O kadar dil dökmesine rağmen onlara sırtını dönmüş sadece duvarı izleyen kadında tık yoktu.

 

"Mine." diyerek fısıldadı Ayşe. Bir eli yataktaki kadının omzuna gitti. Yavaş yavaş okşadı. "Bilirım, yaşadıklarun çok zor. Ama sende Ahu gibi toparlanmalusun. "

 

Mine yine hiçbişey demeden uzanmaya devam etti. Konağa geleli dört beş gün olmuştu. Hizmetliler ne kadar etrafında pervane olsada hiçbiri ile konuşmamış tek kelime dahi etmemişti. Hiçbişey istememiş öylece karşıya bakmıştı.

 

"Mine... " Gülhan tam kadının adını anmıştıki yanındaki kapı yavaşça açıldı. Ahu yavaşça karşısındaki Gülhan'a ordanda başını içeri uzatarak içeriye baktı.

 

"Şey, Kemal amca burada olduğunuzu söyledi de." diyerek elini kapıdan ayırmadı. "Yanlış bir zaman sanırım. "

 

Kafasını tam geriye doğru çekmişti ki ki, "Dur dur. " dedi hemen Ayşe ayaklanarak. Eliyle gel gel işareti yaptı. "Gel hele gel. Çok doğru bir vakit. "

 

Ahu gözlerini kocaman aralamış şekilde bir karşısındaki kadına bir Ayşe'ye bakarak bedenini içeri itti. Ardından kapıyı arkasından örterek terlemiş ellerini siyah eteğine sürttü. Hala heyecandan ve utançtan ara ara titriyor ve terliyordu.

 

Beklemediği bir anda Kaya dudaklarının çizgisine yapışmış ve onu sevdiğini söylemişti. Vücudu başlarda taş kesmiş ardından kendine geldiğinde karşısındaki adama bakmıştı. Evet, bir çocukları vardı ancak onca yılın ardından sanki hiç çocukları yokmuş da yeni tanışmışlar gibi kızarmış ve o koltuktan kalkıp yere düşmüş olan kıyafetlerini kaptığı gibi ondan kaçarak kendini banyoya atmıştı.

 

Bu yaptığı belki ergenceydi. Belki iki yetişkin için çok çocukçaydı ancak yıllardır temastan nefret etmiş midesi bulanmış bu kadın o adamdan kaçamıyordu. Günler sonra adamın ona dokunmasına izin vermişti. Şimdi ise içindeki ateşi durdurmak için ondan kaçıyoer ve utancını sadece kendine saklamak istiyordu.

 

Aklına gelenlerle yine yanakları ısınmıştı. Beyaz yüzü utançtan yanaklarındaki kızarıklıkları göz önüne sürerken saçlarının önüne düşmesi için başını eğdi.

 

"Aaa." Başını hemen kaldırıp ona bakan Ayşe ablasına baktı. Bir eli yumruk olmuş dudaklarına dayamıştı. "E gı noldi?" diye sormasıyla Ahu sertçe yutkundu.

 

"Ne olmuş abla? " Gözlerini kaçırabildiği kadar kaçırdı.

 

Ayşe bir an gülecek gibi oldu. Dudaklarını birbirine bastırıp elini dudaklarından çekti. Göz ucuyla Gülhan'a bir bakış attı. Bugün saçlarını ensesinde topuz yapmıştı. Üzerinde yeşil çiçekli bir elbise vardı.

 

"Göri misun Gülhan nasulda kızarmuş bizumki." diyerek altan altan güldü.

 

"Abla... " dedi Ahu uyarır bir nitelikte. Ellerini eteğine sürtmeye devam etti.

 

"Tamam tamam. Şimdi daha mühim bir işumuz var sonra senun ifadenu alurum." diyerek hadi işaret yaptı elini savurarak.

 

Bu işin ne olduğunu merak edercesine bakışlarını odada gezdirdi. Ahşap eşyaların ardından yatakta yatan kısa sarı saçlı kadını görmesiyle bir kez daha sertçe yutkundu. Tabi ya, Kaya iki gün önce Mine'nin de burada olduğunu söylemişti ancak olanlardan dolayı yanına bir türlü gelememişti. Tabi gelip de ne yapacağını bilememek gibi bir durumda vardı.

 

Böyle durumlarda insan boşlukta olurdu. Sadece oturup etrafını izlemek beyninin işlevine bir son vermek isterdi. Gözleri yataktaki kadını taradı bir süre. Evet, o kadında tam olarak yaptığı tanım gibiydi. Sadece karşısındaki bakıyordu. Bakıyordu ancak ne olduğunu görmüyordu. Dalgın gözleri ile onlardan çok kopuktu. Beyninin işlevini durdurmuş gibiydi.

 

Ahu üzerine giymiş olduğu siyah badi ve ayak bileğine kadar uzayan siyah eteği ile olduğu yerde bir süre durdu. Ardından beyaz ayakkabılarının gıcırtısı eşliğinde bir kaç adım atarak yatağın ayak ucuna doğru ilerledi. Ayşe sertçe yutkunarak ellerini karnının tam hizasında birleştirmiş Gülhan'ın yanında durmuştu.

 

Bir insan eğer yaşadıklarından dolayı boşluktaysa, o boşluktaki insanı önce Allah sonra ise aynı boşluğa düşmüş insan anlardı.

 

Ahu da bu duyguyu bilerek dolmuş gözleri ile baktı yataktaki kaskatı kalmış kadına. Vücudun bütün işlemleri tek bir yere değil iki yere birden bağlı olurdu. Bir Kalp, iki beyin.

 

Şuan karşısındaki kadında her ikiside kendini kapatmış devre dışı bırakmış durumunda gibiydi. Çünkü eğer sadece kalp kendini kapatsaydı onunla konuşan insanların yüzüne bir ihtimalde olsa bakardı. Bakardı ancak anlamazdı. Boş bakardı. Çünkü beyninde binbir türlü düşünce etrafını çevirirdi. Düşünürdü. Halini, yaşadıklarını, en çok da başına gelenleri ve gelcek olma ihtimallerini...

 

Ahu başını sağ omzuna doğru hafifçe eğerek baktı. Dudakları çok hafif titrese de kendine söz vermişti. Sevdiği adamın kollarındayken ilk defa kendinden bir şey istemiş ve bir daha ağlamamaya çalışacağına söz vermişti. Hafiften tavana bakarak derin bir nefes aldı. Ardından adımlarını ilerleterek kadının bakındığı duvarın tam önünde durdu. Yavaşça yere eğilerek eteğinin havalanıp daireler eşliğinde yeri yalamasına izin verdi. Ellerini yatağa koyarak bakışlarını ona bakan ancak boş bakan kadına çevirdi.

 

Önce ne diyeceğini bilemeden dudaklarını aralayıp kapattı. Dediği gibiydi. Bakıyordu ancak neye baktığını bile bilmeden boş bakıyordu. Düşüncelerinin ardından tekrar derin bir nefes alarak fısıldadı. "Biliyorum." dedi. "Beni şuan duyuyor musun bilmiyorum ama ben biliyorum. " Kaçırdığı bakışlarını tekrar karşısındaki kadına kaldırdı. "Ben seni anlıyorum. "

 

Mine hala boş boş karşıya bakmaya devam derken Ahu devam etti. "Ne halde olduğunu anlıyorum. " Kadının bedeninde dolaştı bakışları. Yaşlar gözlerine vurmaya başladı ancak elinden geldiğince izin vermedi. Bu defa olmazdı. Eli yavaşça kadının yastığın altındaki avucuna gitti. Yavaşça kavradı, okşadı ve ardından sıkıca tutarak sıktı. "Yemin ederim. " Kendini dizlerinin üstüne bırakarak oturdu. "Belki bu evdeki hiçbir kadın anlamaz, empati kurar ancak hiçbiri çeken kadar hissedemez. Ama ben hissediyorum. "

 

Mine'nin gözleri bir anda Ahu'nun maviliklerini buldu. Aniden ona baktı. Sanki aklı da kalbi de bir anda devreye girmiş gibiydi. Ahu ona bakarak burukça gülümsedi. "Biliyorsun. Sen biliyorsun. Beni, yaşadıklarımı biliyorsun. " dedi. İçi kanasa da durmadı. "Yaşadıklarımı gördün, işittin. Farkındaydın."

 

Mine'nin yüzü buruştu. Acıyla buruşan yüzü kendini hıçkırığa bıraktı. "Özür dilerim. " diyerek fısıldadı.

 

Ahu başını eğerek derin derin nefesler verdi. Bu defa diğer elini de hareket ettirdi ve diğer elinin kavradığı ele iyice tutundu. İki eliylr kanın elini sıkıca kavrayarak başını salladı. "Bende... "

 

Aynı geminin yolcularıydılar ancak ikiside birbirine yardım edememişti. Çünkü biri canına düşkündü, sadece yaşamak istiyordu. Yaşadığı hayat ne kadar nefes alınacak bir hayat olmasa da...

 

Diğeri ise çocuğu için susuyordu. Çünkü yaşadığı hayat, hayat olmasa bile yine bulunduğu konuma nefes veren ondan bir parçaydı, onuda ellerinden uçup gitmesine izin veremezdi.

 

Biri aldığı nefese şükrederken diğeri evladına şükrediyordu.

 

Mine yastıktan başını kaldırarak gözlerinden akan yaşlar eşliğinde karşısındaki kadına bakmaya devam etti. "Sen iyisin?.. "

 

Ahu durdu. Sol gözünden çok küçük bir yaş akmasıyla anında hızla yok etti. Bakışları kapıda duran ikiliye gitti. Onların çoktan gözleri dolmuş izliyorlardı.

 

"Ben iyiyim. " dedi Ahu. Hafifçe gülümsedi. "Sende iyi olmak ister misin? "

 

Çocuk gibi sorduğu soru ile Mine ağlayarak başını aşağı yukarı salladı. Şuan bile istediği tek şey iyi olmaktı. Başını kaldırmaktan bitkin düştüğü için tekrar yastığa düştü.

 

Ahu hızla ayağa kalkarak elini bırakmadan ona bakmaya devam etti. "O zaman ilk aşamamız yemek yemek. "

Mine onu izlerken Ahu başını salladı. "İyi olmamız için önce bedenimiz toparlanmalı. " dedi. Kadını önce elinden sonra kolundan kavrayarak yavaşça sırtını başlığa yaslamasına yardım etti.

 

Mine ses çıkarmadan ne talimat verildiyse yerine getiriyordu. Ayşe sevinçle iki elini dudaklarına kapamış ardından getirdiği bir yemek tepsiyi hızla Ahu'nun ellerine tutuşturmuştu. Ahu, ablasına gülümseyerek yatağın kenarına oturdu. Bir eline peçete diğerine kaşık alarak getirdikleri mercimek çorbasını iyice karıştrıdı.

 

"Sanırım aynı şifa çorbasından bir daha yapmış Asiye Hanım." diyerek kocaman gülümsedi.

 

Mine, Ahu'nun peçete eşliğinde uzattığı bir kaşık çorbayı zorda olsa içerek yüzünü buruşturdu. Çoktandır su içmediği için boğazı ve dudakları kupkuru olmuştu. Ahu durumu hemen fark ederek bir kaşık daha çorba vermeden önce hızla bir bardak su uzatıp yavaşça içirdi. "Önce bunu biraz iç, boğazın açılsın. " Mine yavaş yavaş aldığı her yudumla gözlerini kırpıştırdı.

 

Ahu bardağı çekerek tepsiye geri koydu ardından kaşığı tekrar kavrayıp çorbayı karıştırdı. Mine ise hala karşısındaki ay gibi parlayan kadını izlemeye devam ederek, "Asiye Hanım kim? " diye yavaşça sordu. Fısıldamıştı.

 

Ahu hızla karşısındaki kadına bakarken sertçe yutkundu. Kim veya neyi olarak tanıtacağını bilemez halde bir kaşık daha çorbayı Mine'ye doğru uzattı. En azından konuyu dağıtabilirdi ancak Ayşe ona göz ucuyla bakmış hemen ise hiç çekinmeden, "Kaynanasu ama anasu da sayulur. " demişti.

 

Üç kadında aralanmış gözlerle ona dönmesiyle Ayşe duruldu. Hemen sanki dediği şey çok ama çok normal bişeymiş gibi omzu silkti. "Kız neyse onu diyim haa, ne bakisunuz?"

 

Ahu, "Ablaa... " dedi uzatarak. Uyarı namındaki sözüyle Ayşe bir kez daha omuz silkti.

 

"Aman ha tamam hayde. "

 

Mine ise Ahu'ya dönmüş ancak hiçbişey demeden izlemeye devam etmişti. Bir süre bir tabak çorbayı bitirene kadar içermeye devam etmişti. Bittiğinde ise dudaklarını silerek suyunun dibini tekrar içirdi.

 

Ahu tepsiyi tekrar Ayşe ablasına uzatarak tekrar yatağa oturdu elini Mine'nin eline yaslayarak sıktı. "Nasıl? İyi misin şimdi biraz olsa. "

 

Mine odanın içini izlerken başını salladı. "Gözlerimin önündeki karaltı geçti. "

 

"E gı üç gündur yemek yemisın! " diye azarladı Ayşe. "E senin gözler değul de ben mi kararayum yahu! "

 

Gülhan hemen yanında gülerek kadının elindeki tepsiyi aldı. Mine ise utanarak başını eğmiş Ahu telaşla ona bakmıştı. "Yapma bunu kendine. " diyerek elini daha da sıktı.

 

Mine bakışlarını kaldırarak Ahu'nun gözlerine kenetlendi. Başını yavaşça onaylayarak salladı. Ayşe, Gülhan'ın elindeki tepsiyi tekrar alıp kapıyı açarken, "Valla ha bugünde sen gelemyeydun yarına tekrar bize hastane yolu görinidi. " dedi. Ayağı ile iyice açtığı kapıdan çıktı.

 

Ahu gitmeye çalışan iki kadına da bakarken Gülhan ellerini kaldırdı. "Valla haklı. " diyerek o da odadan çıktı. Odada geriye sadece Ahu ve Mine kalmıştı.

 

Ahu yavaşça ayaklanarak, "Kulanman gereken ilaçlar var mı?" diye sordu.

 

Mine daldığı yerden ayrılarak başını kaldırdı. "İlaç mı? "

 

"Evet."

 

Parmağı ile yatağın yanındaki komidiyi işaret etti. "Sanırım birinci kat. " Ahu açtığı çekmecenin birinci kattındaki eczane poşetini görmesiyle başını salladı. İçinden çıkardığı üç ilacı da kontrol ederek içinden sadece ikisini aldı.

 

"Biri aç karna, onu kaçırdık ama bu ikisini şimdi içebilirsin. " diyerek bir bardak su ile ilaçlarını almasına yardımcı oldu. Ardından uzanan kadının üstünü örterek, "Biraz dinlen, hatta uyu. İyi gelecek. " dedi. Eli, kadının omzunu okşarken Mine'nin de eli havalanıp omzundaki kadının elinin üstünü buldu.

 

"Teşekkür ederim Mira. " dedi.

 

Ahu sertçe yutkunurken gülümsemeye zorladı kendini. "Ahu." dedi fısıldayarak. "Ahu dersen daha iyi olur. Burda Ahu'yum ben. "

 

Mine ona karşı burukça gülümseyerek, "Peki, Ahu. " dedi. Ardından uzanarak yorganı iyice göğüsüne çekti.

 

Ahu ise yavaş ve sessiz adımlarla odadan çıkarak kapıyı arkasından kapattı.

 

"Hah yenge! " diyen bir ses duymasıyla bakışları anında kapı kolundan ona doğru gelen adama dönmüştü. Şu hala adını bilmediği adam karşısındaydı. Mahir, Mahir Mercan.

 

Telaşlı gözleriyle karşısındaki kadına baktı. Vücudunu aniden kaplayan ter damlalarıyla önce yutkundu. Elleri karın hizasında birbirine sürtünürken her zamanki o vurdum duymaz halinden çok uzaktı.

 

Bu defa telaşlı ve hüzünlü görünüyordu. O Ahu'yu her konuda az da olsa tanıyor ve biliyordu. Hatta bir dönem kardeşini üzen kadın damgası ile ondan nefret bile etmişti. Sırf bu yüzden kendisini affetmeyecekti çünkü kadının yaşadıkları her ne olursa olsun çok fazla ağırdı. Bu durumdan dolayı gözlerini karşısındaki kadından kaçırarak bir eli ile ensesini kaşıdı.

 

"Şey yenge, Ayşe yenge senin Mine'yi ikna ettiğini hatta yemek yedirdiğini söyledi. " Gözlerini kaldırarak karşısında hala ona dik dik ve şaşkınlıkla bakan kadının açık maviliklerine baktı. "O iyi mi? Ağlıyor mu? Sen konuştun mu? O senle konuştu mu? Ne kadar yemek yedi? İlaçlarını aldı mı? Şuan ne durumda? " Bir anda aralıksız sorular sormasıyla Ahu şaşkınlıkla gözlerini daha da araladı. Karşısındaki adam onu sadece saliseler içinde sorulara boğmuştu.

 

"Boş sorularunla karumu boğmayasun ha Mercan! " Kaya'nın sesi koridorun başında gelirken ikisinin de gözleri onu buldu. Şivesini değiştirerek onlara doğru ağır ağır adımladı. Ahu gördüğü yüz ve göz göze geldiği gözlerle yutkunarak başını çevirdi. Hala karım diyordu...

 

Mahir ise kendine bir çeki düzen vererek üzerine geçirmiş olduğu gri takım elbisesinin kıravatını düzelterek yakalarını silkeledi. "Yok yaw, sorduk sadece. " diyerek göz ucuyla Kaya'ya baktı. "Biliyorsun kadının durumu iyi değildi devrem. Bir bakayım dedim. "

 

Kaya tam yanında durarak dik dik ona baktı. "Fazla mı merak ediyorsun? "

 

Mahir ölçer bir vaziyette durarak düşündü. "Alakası yok. "

 

"O zaman sadece onu düşünüyorsun? "

 

Yine düşünürcesine bakakaldı. "Yok."

 

"O zaman biraz mı devrem? "

 

Kaşlarını kaldırdırarak susmasını işaret etti. "Ne alakası var devrem nerden çıkarıyorsun. " Hemen ardından Ahu'ya dönerek nazikçe kadının iki omzunu kavradı. "Kuru iftira yenge. İnsanlık namına soruyorum. Biliyorsun geldiğinde durumu... "

 

"Geldiğinde durumu iyi değildi. " diyerek başını salladı Ahu. Sözünü kesmesiyle Mahir ona bakakalmıştı. "Neden ona kendin sormuyorsun? "

 

Kaya'nın bakışları Mahir de ve kadının omuzlarını tutan ellerindeyken boğazını sertçe temizleyerek öksürdü. Mahir ona kısa bir an bakarak anladı. Geri çıkarak başını iki yana salladı. "Olmaz."

 

Ahu gözlerini kısarken ne tepki vereceğini ölçer gibiydi. Bu adam ne kadar da değişikti. Zaten içeri girmeyi kabul etse bile onu içeri sokmazdı. Sonuç olarak yeni yeni bir zindanı geride bırakmışken erkeklerden kaçınmak nedir iyi bilirdi.

 

Kendisi sevdiği adamdan bile kaçmıştı mesela...

 

"Neden? " diye sordu Ahu merakla. Kaya da aynı şekilde sevdiği kadını izlerken ne yaptığını anlamış bir şekilde Mahir'e dönmüştü.

 

Mahir bir kaç kere nefes alıp verdikten sonra boynunu büktü. Gözlerine hüzün çökerken iki kaşının arası bir anda buruştu. Dudakları düz bir hal aldı. "Yapamam yenge, onu buraya getirirken kucağımdaydı. Sırf onu taşıyayım diye bile yüz bin kere izin aldım. Şimdi öylece dan diye içeri girip nasılsın diyemem. Hem nasıl olabilir ki böyle bir durumda çok saçma bir soru. Onu da geçtim yeni şiddetten kurtuldu. İçinde bir daha yaşar mıyım korkusu varken onu korkutmak, istediğim son şey bile değil. " İkisi de sessizce Mahir'i dinlerken Ahu'nun bakışları yumuşadı. Kaya ise ellerini arkasında birleştirerek asker arkadaşını izlemeye devam etti.

 

"O iyi. " dedi Ahu. "Yemek de yedi ve yemeye de devam edecek merak etme. İyi olacak, toparlayacak. " Mahir başını kaldırıp kendisine gülümseyerek bakan kadına baktı, tam karşılık verecekken yan gözlerle devresine kısa bir an bakındı. Ardından tekrar Ahu'ya dönerek burukça gülümsedi.

 

"Sağol be yenge. " dedi.

 

Ahu da derin bir nefes vererek bir kez başını salladı. "Sende sağol. " dedi. Ardından ekledi eli ile Mahir'i işaret etti. "Anlayışın için. "

 

"Bu arada yenge. " dedi Mahir gülümseyerek. "Ben Mahir, fark ettim ki hala beni tanımadığın için ters ters bakıyorsun. " yanında duran Kaya'yı işaret etti bakışlarıyla. "Bizim Reis'in askerlikten arkadaşıyım. "

 

Ahu tekrar gülümsedi. "Tahmin etmiştim. "

 

Mahir güldü. "Tabi, o kadar devrem diyoruz. " dedi. "İlişki maziye dayanıyor sonuçta. " diyerek tekrar güldü.

 

Kaya ona ters ters bakarak, "Yeter ula, bokunu çıkarma. Sor sorduğunu çık git. " dedi.

 

Mahir ona göz devirerek omuz silkti. "Sen beni bazen gerçekten kulanıyorsun ha devrem, gözümden kaçmıyor değil ama feda olsun. Neysem ben gideyim de bir Nazlıcığım ile sohbet edeyim. " diyerek arkasını döndü ve merdivenlere ilerleyerek aşağı inmeye koyuldu.

 

Kaya ise elleri hala arkasınsa şekilde giden adama baktı. İkisi de koridorda baş başa kalmış şekilde giden adamın arkasından bakıyorlardı. En son Kaya karşısındaki kadına dönerek çocuk gibi kaşlarını çattı. Ahu da göz ucuyla ona bakarak geri koridorun başına döndü.

 

Kaya hala aynı şekilde ona bakmayı sürdürürken Ahu yutkundu. Niye öyle bakıyordu ki?

 

"Niye öyle bakıyorsun? " diye sordu daha fazla dayanamayıp. Kaya hala çocuk gibi kaşını bükmüş kadına bakmayı sürdürürken Ahu tekrar sordu. "Odadan kaçtım diye mi? "

 

Kaya başını iki yana sallayarak kaşları ile kadının yüzünü işaret etti. "Bana niye gülümsemiyorsun? "

 

Ahu şoke olmuş şekilde eğdiğini başını kaldırarak karşısındaki adama baktı. Kaya ise şikayet etmeye devam etti. "Gözümün önünde daha demin güldün ama bana değil. Ha bir de o piçe. Bana da biraz gülseydin ya, azıcık. "

 

Ahu hala şok içinde ona bakmaya devam ederken şaka mı diye bekledi. Gerçi niye şaka olsundu ki, karşısındaki adam daha gözünün önünden ayıramıyordu. Buna mı şaşıracaktı. Ancak yinede böyle bir şeye gönül koyduğunu bilmediği için garip gelmişti.

 

Bir anda Kaya'nın bakışına baktıktan sonra içinden gelen gülme tufanına engel olamadı. Adamın yüzüne bakarak samimice güldü. Ardından küçük bir kahkahaya dönüşürken adamın bakışları yumuşayıp yüzü düzeldi. Ahu'nun gülen sesinin melodisini dinledi.

 

Ahu'nun gülmesi solarken bir elini dudaklarına bastı. Adam hala onu izlerken çok utanmıştı. "Sen dedin diye değil," dedi hemen yanlış anlamamsı için. "Gerçekten yüz ifaden komikti. O yüzden. " Utançtan kızarmıştı ancak kendine engel olamayıp tekrar gülümsedi.

 

Kaya hala ona bakarken yavaş adımlarla ilerleyip tam önünde durdu. İki elinide arkasından çekerek, eli dudaklarından düşen kadının yüzünü kavradı.

 

"Bir ömür şöyle gülmeye devam etmen için nelerimi vermezdim ki..." Kendi dudaklarını kadının alnına yaslayarak derince öptü. Ahu birden gelen öpücükle sesini çıkarmadan gözlerini derince yumdu. Adam geri çekilmesiyle gözlerini yavaşça araladı. Aşağıdan sevdiği adamın yüzüne bir süre bakarak lacivert gözlerinde kayboldu. Gözlerini yumup yumup açtı. Kaya baktığı gözlerle derin derin nefesler verirken Ahu geri çekildi.

 

"Ben, Ahuzar'a bakayım bir. " diyerek saçının bir tutamını kulağının ardına itti.

 

Kaya düşen elleriyle gülümsedi. "Bak bakalım. " dedi. Ahu yanından geçip giderken arkasını dönerek giden kadına baktı. "Kaç bakalım. " dedi bu defa da.

 

Ahu olduğu yerde kısa bir an durulurken omzunun üstünden geride bıraktığı adama baktı. Kaya ise gülümseyerek bakmaya devam etti. "Elbet bulurum, yakalarım. " Ahu hızla önüne dönüp ilerlemeye devam ederken dudaklarında kendine engel olamadan bir gülümseme peydahlandı.

 

Arkasındaki adam ise önündeki kadını gözünün önünden bir dakika bile ayrımamaya yeminli bir edayla peşinden ilerledi.

 

Ahu merdivenlerden hızla inerken arkasından gelen adamı fark etti. Hızla kendini belli etmeden salona doğru ilerleyerek içeri daldı. Ayşe kapının tam önünde oğlunun önünde eğilmiş gömleğini düzeltirken yüzü hafif telaşlı kadına bakındı.

 

Gözleri şaşkınlıkla aralanırken, "Uuu... " dedi uzatarak. "Kız ne oldi, tabakhane de açik değul ha bu saate, neyi nere yetiştirisun? " Ahu gözlerini kaçırırken Ayşe oğlunun gömleğine son dokunuşlarını atıp silkeleyerek ayağa kalktı. Mert Ali, Ahu'ya doğru koşarak bacaklarına sarılırken kadın gelen çocuğun saçlarını okşadı. "Hele bak şu sifata bak, kız noli?" Hemen kapıdan giren Kaya'yı görmesiyle kaşlarını kaldırdı. "Hee anladuumm! " dedi. Ardından 'ehehe' diyerek sesli bir biçimde güldü.

 

Ahu, Ayşe ablasına gözlerini büyütüp bakarken diz çöktü. Mert Ali'nin yanaklarını öpüp saçlarını okşarken yavaşça geri ayaklandı. Mert Ali hemen yengesinin ardından amcasına doğru koşarak kollarına atladı. Kaya çocuğu zırplarken havada kaptığı gibi ensesine oturttu.

 

Ahu salona ordanda yemek masasına doğru bakmasıyla duruldu. Masanın en başındaki yaşlı kadını ve hemen onu karşısındaki sandalyede oturan yaşlı adamı görmesiyle yutkundu. Asiye Hanım ise, hemen kocasının çaprazına oturmuştu.

 

Ahu hızla yutkunup, "Ahuzar nerde abla?" diye sordu. "Yok burda. "

 

Ayşe ona gülümseyerek, "Kahvaltusunu yedurdum, çok acukmuştu bende sen gelmeden verdum." dedi. "Banyodadur ellerini yıkayacaktu. "

 

"Sağol abla. " diyerek Ahu arkasını dönmesiyle Kaya ile göz göze geldi. Bir karşısındaki adama bir omuzlarına bildirdiği çocuğa bakarak gülümsedi. Çok tatlı görünüyorlardı.

 

"Oğlum," diyen Asiye Hanım'ın sesi doldu odada. "Gelun de iki lokma bişi yiyun, gelur torunum da şimdi. "

 

Kaya göz ucuyla annesine kısa bir bakış attıktan sonra Mert Ali'yi yavaşça omuzlarından indirdi. Eğildiği yerden ddoğruluken Ahu'nun gözlerine baktı. "Yok ana sağol, biz çıkıcağız birazdan dışarda hallederiz onu. " diyerek Ahu'nun hemen dibinden ilerleyerek geçti. Geçerken kadına doğru eğilip gözlerinin en derinlerine baktı. Karşısındaki kadın hipnoz olmuş gibi yanından geçen adamla, Kaya'nın gittiği tarafa doğru dönerek tekrardan geri önüne dönmüştü.

 

Kaya adım adım ilerleyerek Nazlı Nine'nin yanında durdu. Eğilerek yaşlı kadının kocaman yıldız yüzüklü elini kavrayarak öpüp alnına dayadı. "Günaydın nene. "

 

Nazlı Nine, Kaya'ya ufak bir bakış atarak gülümsedi. "Sonunda bir yanıma gelup selamlaşabilduk diyeceğum ama bakayim de kafanı asla olaylardan kaldıramayisin ha koçari?"

 

"Ana? " dedi Ayşe gözleri fıldır fıldırken. "Adamun işleru vardur ha? "

 

Nazlı Nine başını yarım yamalak bir gülümsemeyle sallayarak diğer eli ile kendisine doğru eğilik olan Kaya'nın omzunu kavradı. İyice aşağı doğru çekerek sarıldı. "Merak etme. " dedi yanağı torununun omzuna yaslı bir haldeyken. "Sen yokken karun benu karşıladu. Torunumla bile tanuştum ha? " Geri çıkarak omzunu hafifçe sıktı.

 

Kaya doğrulurken omzunun üstünden arkasınsaki kadına baktı. Ellerini önünde birleştirmiş açık mavilikileriyle her hareketini izleyen kadına... Minnetle. Belki olaylar farklı gerçekleşmiş, belkide ninenin dediği gibi bir karşılama olmamıştı ancak Kaya bunun aksine ona yaşatılanlardan sonra bu evdeki kimseye hala kötü davranmamasında kalmıştı. En çokta bunu düşünüyordu. Ve evet, en çokta adaleti yaradana bırakıp hala kalbini temiz tutuşuna hayrandı. En çok bu yanına hayran ve tutkundu.

 

Hala onu izleyen mavi gözlerden bakışlarını zar zor ayırarak önündeki yaşlı kadına çevirdi. "Demek ailenin çınarı ile tohumu bir araya çoktan geldi ha? "

 

"Ne tohumu ula? " dedi Nazlı Nine kaşlarını çatıp torununu azarlayarak. "Filuzlenmeye başlamuş nerdeyse beş seneye genç kiz olacak. "

 

Kaya bir kez daha elini öperek geri çekildi. Nine ise geri adım atmadan fısıldayarak, "De bakayim baa, çabalayi misin hatalarun içun?" diye sordu. En başından beri Ahu'nun anlatıldığı gibi hareket etmeyeceğini bilirdi. Bilirdi ancak torunu yıllar önce o zamanlar fazla düşünmeden hareket eden biriydi. Daha nasihatini bilr veremeden uçup gitmişti torunu Karadeniz'den.

 

Kaya'nın yüzü düşerken başını salladı. Aynı şekilde fısıldayarak, "Elimden ne geliyorsa değil nene, daha fazlası daha çoğu. Herşeyimi veririm, canımı bile. " dedi.

 

Ahu olduğu yerde fısıldayarak konuşan ikiliye kaşlarını çatarak baktı. Ne dediklerini bilmiyordu çünkü kapı masadan uzaktı. Aralarındaki mesafeden dolayı onları duyan tek kişi Kemal Karahanlı olabilirdi. Ağızına tıktığı kahvaltılıklarla süreli göz ucuyla ikiliye bakıp duruyordu ancak en son ne duyduysa elindeki bir parça ekmeği düşünceler içinde yavaşça ağızına alabilmişti.

 

"Oğul." dedi Osman Bey masadan dudaklarını silip ayaklanarak. "Bugün şirkette olacağum, sende uğrayıver olur mu? "

 

Kaya başını sallayarak, "Öğlene doğru orda olurum. " dedi. Osman Bey başını sallayarak salonun çıkışına ilerledi ancak Ahu'yu bir kez daha görmesiyle yüzü tamamen düşmüştü. İçindeki o pişmanlık onu yiyip bitiriyordu. Kızım dediği kıza baba olamadığı için yaşlı kalbi ağrıyordu. En çokta Ahu'nun kendi yüzüne bakmadığı için yanıyordu. Kadın canını yakan insanları öyle bir görmezden geliyordu ki bu Osman Bey de dahil bu odadaki suçlu olan herkesin canını yakıyordu.

 

Oysa Ahu'nun da canı altı yıl boyunca yanmıştı. Gelmeyen onu aramayan her biri için bir bir canı acımıştı.

 

Ahu bilmese de, Osman Bey'in en büyük pişmanlığı olmuştu. Altı yıldır zorla kaldığı bir evden onu çekip almadığı, oğluna pişman olacağını söyleyip karşı çıkmadığı ve en kötüsü de topraklarından uzaklaşıp asker olmasına izin verdiği için pişmandı.

 

Oğlunun asker olmasıyla değil, asker olarak kariyerine odaklanıp kadını unutmaya çalışmasına pişmandı. Belki gitmesine izin vermeseydi yine bir ihtimaldir ki düşünmekten kafayı yiyip sevdiği kadının peşine erkenden düşebilirdi.

 

Son pişmanlık neye yarardı?

 

Ahu hemen bir kaç adım ötesinde durmuş hüzünlü bakışlarla onu izleyen yaşlı adamı göz ucuyla fark etsede yüzüne bakmamıştı. Affedemediği insanların gözlerine bakmayı sevmezdi. Çünkü korkardı. Bir, kendisinin kırgın bakacağından korkardı. İki ise onların bakışlarından dolayı onları kolayca affetmekten korkardı.

 

Bazen Kaya'nın bile gözlerine bakamamış kendisini her konuda ondan saklamıştı. Canını yakmak istemişti.

 

Osman Bey ona bakmak için dönmeyen kadın ile omzunun üstünden karısı Asiye Hanım'a kısa bir bakış attı. Asiye Hanım da aynı şekilde Ahu'yu izliyordu ancak kadın inat etmiş şekilde bakışlarını sadece üç kişiye değdiriyordu. Kaya, Ayşe ve Kemal Karahanlı.

 

Osman Bey bakışlarını karısından çekerek son kez Ahu'ya baktı. Ardından başını eğerek yanından geçti ve kalbindeki pişmanlıkla önce salondan sonra ise evden çıkarak korumalarıyla beraber bahçeden ayrıldı.

 

Kaya arkasını dönerek sevdiği kadının gözlerine baktı. Ahu'nun kaşları yavaşça çatılmış ve etrafına bakmıştı. Gülümseyerek dönen Kaya'nın bakışları da düz bir hal alırken karşısındaki kadının hafif telaşa bulanmış yüzüne baktı. "Ahuzar hala gelmedi. " dedi Ayşe ablasına doğru.

 

Ayşe kapıya bakarak, "Telaş etme, odasundadur ya da seni bulmak içun sizun odaya çıkmıştur. " dedi.

 

"Olabilir." dedi Ahu adımları geri geri giderken. "Ben bir bakayım yine de. " Salondan hızla ayrılırken Kaya hemen peşine düştü.

 

"Ula dur bari evde nefes aldur kıza. " diyerek Ayşe de Kaya'nın peşinden iki adım attı. "Hey Allah'um kime diyirım ben! "

 

"Ahuzar." dedi Ahu kızının odasına gelirken. Kapıyı yavaşça aralayarak içeri baktı. "Annecim? "

 

Odanın boş olduğunu görmesi ile eli kapının kolundan düştü. Hemen arkasından gelen Kaya'nın yanından hzıla dönerek kendi odalarına doğru ilerledi. Ancak o odaya da vardığı gibi kapıyı aralamasıyla kızını bulamadı. İçeri girerek banyoyu da kontrol etti. "Kızım? "

 

Hızla odaya dönerek bakındı. "Annecim? "

 

"Ahu? " dedi Kaya. "Ne oldu, Ahuzar nerde? "

 

"Bilmiyorum." diyerek tekrar odadan ayrıldı Ahu. Bu defa aşağıdaki kata inerek, o kattaki banyonun kapısına ilerledi. Vardığı an kapıyı sertçe açmasıyla içerinin karanlık olduğunu gördü. Bu kattaki banyo üst kattaki ebeveyn banyolarından farklıydı. Onlarınki gibi pencereli değildi sadece küçük bir havalandırması vardı o kadar.

 

Tam karanlık banyo ile kapıyı kapatacaktı ki küçük bir hıçkırıkla duruldu. Bu sesi biliyordu. Donuk gözlerle hızla içeri bir adım attı. Bir eli duvardaki anahtarı bulup yakmaya çalışırken gözleri karanlığı taradı. "Annecim? "

 

Ahuzar'ın bu defa kendisi olduğuna dair bir mırıltı çıkararak hıçkırdı. "Anne? " diye fısıldadı. Ahu, elinin altında olan anahtara defalarca basmasına rağmen ışık yanmadı.

 

Kaya hemen arkasından ilerleyerek sabah olmasına rağmen karanlık olan banyoya doğru telefonunu çıkarıp flaşı yaktı. "Babam?

 

"Baba? " diye fısıldadı bu defa Ahuzar.

 

Ahu hızla Kaya'nın ışık tuttuğu tarafa doğru ilerledi. Duvarın, hemen lavabonun altında küçücük olmuş iki elini kafasına sarmış kızının önüne kendini bırakarak kollarından kavradı. "Annecim, " dedi telaşla. "Burdayım. Bak burdayız. "

 

Ahuzar gözlerini aralayarak baktı ikisinede. Parlayan ışık yaşlı gözlerini alırken buruşuk yüzüyle sordu. "Hayal değilsiniz dimi? "

 

Ahu hızla kızını tutup göğüsüne çekerek sarıldı. "Hayır annecim, burdayım. " dedi gözleri dolarken.

 

Kaya da aynı şekilde hemen Ahu'nun diğer tarafına çökerek boştaki eli ile kızının uzun saçlarını okşadı. "Ne oldu sana babam? "

 

Karanlıkta belli olmasada ona bu travmayı yaşatan adamı öldürmek istercesine telefonu sıkı sıkıya tutuyordu. Gözleri büyümüş göz bebekleri ise ekstra lacivertliklerine dar geliyor gibiydi. Ne olduğunu tabikide biliyordu. Ancak içinden başka bir sebeb olmasını diliyordu, henüz küçücük yaşında korku içinde travmalarla başa çıkıp ilerde geçmişine kilit vurmasını istemiyordu.

 

"Işıklar gitti! " dedi Ahuzar annesinden ayırılıp ağlamaya devam ederek. Ahu kıznın yüzünü avuçlarına alarak gözlerindeki yaşları sildi.

 

"Annecim biz burdayız ama? "

 

"Orda da vardınız. " dedi küçük kız, omzuları sarsılırken. "Hayaldiniz belki ama vardınız. "

 

Kaya telefonunu içeriyi aydıklanacak bir şekilde tavana doğru tutarak yere bıraktı. Ardından kızını kucaklayarak sıkıca sarıldı. "Bu konakta kimse sana ulaşamaz. " dedi. Ahuzar yanağını ağlayarak babasının kalbinin üstüne yaslarken Ahu bir elini dudaklarına basmıştı. İşte bu kadardı, ağlamamaya söz verdiği gün daha bir kaç saat geçmeden hayat hiç yüzüne karşı gülmemiş onu yine şaşırtmamıştı.

 

"Benim güzel kızım. "

 

Kaya'nın yatıştırıcı sesi ile Ahuzar duruldu. "O geldi sandım baba. Yine ışıkları kapattı sandım. "

 

Ahu ses çıkarmamak için yavaşça başını tavana kaldırarak yanaklarındaki bütün havayı acıyla boşalttı.

 

Kaya ona kısa bir bakış atsa da kızının kafasının tepesine bir öpücük kondurarak saçlarını okşamaya devam etti. "Değil bu konakta, bu kucaktan bile kimse seni alamaz. " Ahuzar yavaşça ağlaması durmuş şekilde geri çekildi. Babasının kalp ritimlerini ve sözlerini dinleyerek rahatlamış ve kendine ikisinin de bir hayal olmadığını kanıtlamyı başarmıştı.

 

Kaya kızının yüzünü avuçlarının arasına alarak eğildi. "Bu karşındaki adam seni kimseye vermemeye yemin etti. " diyerek küçük alnından öptü.

 

"Söz mü? " Ahuzar'ın sorusu tekrar çenesini titretti. Işıktan bile belli olan burnuna baktı. Kızarmıştı. Aynı şekilde yanında onlara üzgün bakışlar atan kadına da baktı. Onunda aynı şekilde, anında burnu, alnı, çenesi ve dudakları kendini sıkmaktan kızarmıştı. O kadar birbirlerine benziyorlardı ki Allah'tan dilediği tek tek şey kabul olmuştu. Yaradan ona sevdiği kadın gibi bir kız evladı vermişti.

 

"Söz babacım. " dedi Kaya tekrar dönerek. "Ne seni ne de anneni, " diyerek tekrar Ahu'ya baktı. "İkinizi de asla bırakmayacağım. Ne olursa olsun. "

 

 

🥀

 

 

 

Kaya tuttuğu kızının eliyle yandan sevdiği kadına kısa bir bakış attı. Ahu etrafa anlamak ister gibi bakışlar atarken masaları ve oturan insanları görmesiyle buranın bir kahvaltı salonu olduğunu anlamıştı.

 

Kaya hala sevdiği kadını gözleri ile yerken yanlarına gelen garson ellerini önünde birleştirerek saygı içinde selam verdi. "Hoşgeldiniz efendim, "

 

Kaya gözlerini son anda yanındaki kadından alarak karşısındaki adama çevirdi ve başıyla sadece selam vermekle yetindi.

 

Adam eliyle büyük salonu işaret ederek, "Buyrun efendim, nereye oturmak istersiniz, veya rezervasyonunuz var mıydı? " diyerek sordu.

 

Kaya başını hafifçe iki yana oynatarak dudağını sadece çok kısa bir an bükük kaldırdı. "Hayır." dedi bakışlarını adama dikerek. "Ancak şelale tarafına bakan bir masa olursa sevinirim. "

 

Adam bir süre durdu ardından tekrar eliyle tam tersi yönü işaret etti. "O halde buyrun burdan çıkıyoruz büyük balkona. "

 

Kaya aynı şekilde adamı takip ederek onu izleyen kadına baktı. Ahu, hala bağlantı noktaları olan kızlarının elinden tutmuş şekilde sevdiği adamın peşinden yürürken Ahuzar da bir annesinin bir babasının elinden tutmuş aşağıdan ikisine küçük bakışlar atıyordu.

 

Dördü de çıktıkları balkonla durulmuştu. Ahu ağızı açık şekilde akan şelaleye bakarken Ahuzar da aynı annesi gibi bakakalmıştı. Karşısındaki manzara ile kısa bir süreliğine yandan onu izleyen adamın gözlerine baktı. "Burası orası... " diye fısıldarken garson çoktan onlar için en iyi manzaralı masayı işaret etmişti.

 

Balkonun tam kenarında olan masa şelalenin aktığı o muhteşem görüntüyü en güzelliğiyle sunuyordu. Garson ceketinin önünü birleştirip iki adım geri çıkarken Kaya kızının elini bırakarak sandalyelerden birine ilerledi. Geriye çekerek başını kaldırdı. Ahu'nun gözlerinin tam içine bakarak sandalyeyi tekrar oynattı.

Ahu bir süre gözlerine bakarak yavaşça adımladı. Önce kızını hemen masanın başına oturttu. Ardından siyah uzun paltosunu çıkararak koluna doladı ve onun için çekilen sandalyeye oturdu. Kaya oturan kadınla sandalyeyi ileri iterek üzerine hafifçe eğildi. "Üzerindeki ince, üşüyebilirsin?"

 

Ahu omzunun üstünden sevdiği adama bakmak istesede bakamadı. Boynu o kadar dönmediği için bacaklarının üstündeki paltoyu saldalyeyinin koluna uzatarak serdi. "Çok uzun, rahatsız ediyor. İyiyim ben merak etme. "

 

Geri önüne dönerek kızına kısa bir bakış attı. Ahuzar uslu uslu oturmuş yere uzanamayan ayaklarını sallayarak gülümsüyordu. İki kolu sandalyelerin kenarında, inci gibi dişlerini orataya serip gülümseyerek kadının arkasındaki babasına bakıyordu.

 

Ahu dirseklerini masaya dayayarak şelaleye tekrar baktı. Ancak öne doğru gelmeyen adam ile tam kaşları çatıyordu ki omuzlarına serilen sıcaklıkla iki eli de anında omzularını örtülen şeye gitti. Ceket.

 

Bakışları bu defa üzerine iyice eğilmiş adamın gözlerine giderken takımının ceketini ona verdiğini anlamıştı. "Benim ceketim kısa. Rahatsız etmez. " diyerek duruldu. "Yani umarım... " Fısıldayarak geri çıkarken kadın hala aynı şekilde şaşkınlık içinde karşısına geçip oturan adama bakıyordu.

 

"Olmam, " diyerek ekledi. "Da... " Gözleri üzerindeki siyah takıma gitti. Kendi ceketini vermesiyle sadece gömlekle kalmıştı. Bu defa gömleğinin kolları toplu değildi. Her yönden simsiyahtı. Saati bile. Hele gözleri. Sanki bugün daha bir koyu gibiydi. "Sen üşümez misin? "

 

Ahu'nun yumuşak sesiyle Kaya bir kolunu balkonun üstüne attı. Arkasına yaslanırken cıkladı. "Üşümem ben. "

 

Ahu omuzlarındaki cekete tutturarak iyice sarıldı. Kokusu burnuna dolarken onu saran sıcaklığa daha da sığındı. "Teşekkür ederim. "

 

Ahuzar üç kişilik masada en başa oturmuş bir annesine bir babasına bakarak gülümsüyordu. "Şey ben arka tarafta çocuklar için yapılmış bir oyun alanı görmüştüm. Gideyim mi ben? " diye sormasıyla ikisi de kzılarına döndü. Parlayan mavi gözlerle Ahu'nun kaşları çatılırken Kaya başını iki yana titretti, üçkağıtçı der gibi.

 

"Annecim gideriz beraber. "

 

"Efendim ne buyururdunuz?" Geldiklerinden beri orda duran garson sonunda konuşacak vakti bularak sorusunu sorabilmişti.

 

Kaya önce sevdiği kadına ardından kızına baktı. "Söyle bakalım bana, kuymak yedin mi hiç? Konakta yaptılar mı sana? "

 

Ahuzar düşünürken başını iki yana salladı. "Hayır, Ayşe yengem bana hamsi tava denettirmişti. Çok güzeldi. "

 

Kaya kıznın yanağını sıkarak adama bir bakış attı. Bu bakış masaya ne varsa koy bakışıydı. "Başka bir şey denedin mi? "

 

Babasının sorusuyla annesine baktı. "İstanbul'dayken annem bana hep mıhlama yapardı. En sevdiğiymiş. " Babasına baktı. "Bana'da denettirmek istemişti ama ben sevince hergün istemiştim. "

 

Kaya küçük bir kahkaha atarken Ahu da bunu beklermiş gibi gülmüştü. Ahuzar bir annesine bir babasına bakarken ne dediğini düşündü, komik olan neydi ki?

 

"Babam, " dedi Kaya sakinleşmeye çalışarak. "Kuymak ile mıhlama aynı şey. "

 

Ahu da aynı şekilde çenesini ellerine yaslayarak gülümsemişti. "Bu bilgiyi verdiğimi hatırlıyorum annecim, hiç bana bakma. "

 

Ahuzar suratını somurtarak babasına baktı. "Yaşlandım sanırım baba, artık annemin anlatığı bilgileri bile kafamda tutmaz hale geldim. "

 

İkisi tekrar gülerken Ahuzar da güldü. Garsonlar sofrafı yer kalmayacak şekilde donatarak geri çıktılar. Ahu şok içinde masaya bakarken elini koyacak boş bir yer aradı. Fakat yoktu!

 

"Kaya? " dedi Ahu hala masaya bakarken.

 

"Yavrum?" Ahu hızlı bir şekilde heyecanla başını kaldırdı. Çok beklenmedikti bu yüzden kalakalmıştı. Boğazını temzileyerek gözlerini kırpıştırdı. Çoktan mısır ekmeğini almış kuymağa bandırıp uzatan adama baktı. Yutkunurken kalbi yerinden çıkıcak gibiydi. Nefesini verirken boğazını bir kez daha temizledi.

 

Kaya uzattığı kuymağı bir parça mısır ekmeğine iyice dolayarak Ahuzar'a yedirdi. Geri doğrulduğunda Ahu'ya baktı. Kadın iki eliyle de masayı işaret ederek, "Bunca şeyi kim yiyecek? "

 

"Biz? "

 

Ahu'nun gözleri daha da büyürken kızına baktı. "Ahuzar zaten kahvaltı yaptı, iki lokmadan sonra yiyemicek. Ya biz? "

 

"Ben yerken sana da yediririm yorma kafanı, hadi ye. " diyerek göz kırptı.

 

Ahu yavaş ve küçük lokmalar yiyerek en çok Ahuzar'a yediriyordu. Kaya ise büyük lokmalar yiyip aynı şekilde o da Ahuzar'a yediriyordu. Ahuzar artık arkasına yaslanmış çıkan küçük göbeğini acı içinde ovuşturuyordu. "Babaa... " diyerek sızlandı. "Yeter şiştim. Her lokmanızda bana veriyorsunuz. " Annesine baktı. "Anne patlicam."

 

Ahu kızına gülerek bir bardak sütünü işaret etti. "Bunun hepsi biticek,"

 

Ahuzar oflayarak sütünü içerken Ahu ellerini sofraya çırptı. Dudaklarını peçeteyle silerken yüzüne doğru uzanan lokmayla durdu. Kaya'nın ona uzattığı yağlanmış mısır ekmeğini görmesiyle derin bir nefes aldı. Hiç düşünmeden ona uzatılan ekmeği dudaklarının arasına alarak çiğnemeye başladı.

 

Kaya baş parmağına değen dudaklarla gözlerine engel olamadı. Kalbi hiç olmayacak şekilde hızla atarken geri çekildi. İnce parmaklarını silen kadını izleyerek kendi ağzına bir lokma daha attı.

 

"Burayı biliyorum. " Ahu lokmasını bitirerek söyledikleriyle Kaya başını salladı. "Daha önce gelmiştik. " dedi. "Sadece bu lokanta o zamanlar yoktu. "

 

"Nasıl yani, annem ve sen daha önce geldiniz mi? " Ahuzar'ın sorusuyla Kaya kızına bakarak başını salladı.

 

"Evet geldik. "

 

"Peki bura yok muydu? "

 

"Yoktu annecim. Burası bir uçurumdu. "

 

Kaya tekrar mısır ekmeğinden bir parça alarak kuymağın son kalanına bandırarak ekmeğe topladı. Eli tekrar kadının dudaklarına uzanırken eğilmişti.

 

"Korkmadınız mı düşmekten? "

 

Ahu kızının gözlerine bakarken uçurumdan düştüğü gün geldi aklına. Diyemedi, senin kormazmısınız diye sorduğun yerden annende baban da atladı.

 

Onun yerine derin bir nefes alarak ona uzatılan lokmayı ağızının içine aldı. Çiğneyerek tekrar kızına baktı. Bir eli yavrusunun saçlarına gidip okşarken kulaklarının ardına atmıştı. "Biz babanla burayı gördüğümüzde burayı yapmak için proje daha yeni hazlırlanıyordu ve biz çok karşıydık. "

 

"Neye anne? " dedi Ahuzar sütünü bitirirken. Kaya da artık yemeği bırakıp arkasına yaslanmış ailesini huzurla izliyordu.

 

"E doğanın bozulmasından annecim? " dedi Ahu. "Ama bak hayat ne kadar garip ki şimdi burada kavhaltı yapıyoruz. "

 

Kaya güldü. "Yapılacak diye küfür ettiğim lokantada bir sabah kahvaltısı. "

 

Ahu da güldü. Kaya karşısındaki kadının narin gülüşünü izlerken buldu kendini. Ve elinden olmadan Yaradan'a bir dua etti.

 

Olurda karşısındaki kadının vakti dolarsa aynı gün kendisininkinin de dolmasını diledi. Ölücekse onunla ölmeyi yeğledi. Çünkü altı yıldır bile can çekişmişken bu kadının olmadığı bir dünyada yapamazdı. Onsuz bir gezegen düşünemiyordu.

 

Onunla aynı anda ölmeyi yeğledi. Ne kendisi ondan önce ne de o ondan önce, aynı anda. Geride kalmak istemedi ancak geride bırakmakta istemedi.

 

Çünkü zaten gerçekte olmasa da en ağırını yaşamış, yaşarken tek bırakmıştı. Bir daha ölümüne de olsa bırakamazdı.

 

◆:*:◇:*:◆:*:◇:*:◆

 

 

"Nereye gidisınız? " Ayşe bir eli karnında şekilde konağın kapısından çıkarak arabalara doğru yönelen yangazlara baktı.

 

Furkan çoktan arabanın sürücü koltuğuna otururken Burak'ın eli açık kapıda kalmıştı. "Şirkete yenge, hayurdur?"

 

Ayşe yüzünü buruşturdu. "Bilmirım. Bir kaç gündür karnun ağrıyi. "

 

Burak açık olan kapıyı hızla kapatarak yengesine doğru adımladı. Kaşları çatılırken Furkan başını sürücü koltuğunun camından uzattı. "Var sende bişiler, son günlerde sürekli durgunsun. "

 

"Bilmirım. Karnım da ağri, ne olduğunu da bilmirım. " diyerek rahim tarafını ovaladı. Ancak yüzü düşüktü. Çünkü söylendiği gibi, rahim tarafı ağrıyordu. Bu da bir doktor olarak kafasında bazı şeyleri düşündürmeye zorluyordu, aklına gelen bir çok ihtimal vardı.

 

Bunlardan ikisi , polikistik over sendromu ya da miyom gibi sorunlar olabilirdi.

 

Polikistik over sendromu, yumurtalıklarda birçok küçük iyi huylu kist oluşmasıyla beliren bir hastalıktı. Yumurtalıkta oluşan ve kist olarak adlandırılan bu organizmalar yumurtalıkların çevresine yerleşmiş çok sayıda yumurta hücresidir.

 

Miyom ise kas dokularından ortaya çıkan tedavi edilmediği sürece ise tehlikeli bir biçimde büyüyen bir hastalıktı. Bazı riskleri göz önünde bulundursada düşünmeden edemiyordu.

 

Fatih hayattan koptuğundan beri cinsel ilişki olarak bir hayatı yoktu. Onun için bundan sonrası da olmazdı orası ayrıydı ancak düşündüğü bir diğer ihtimal de bu yüzden uçup gitmişti. Çünkü diğer bir ihtimal cinsellik ile ilgili bir hastalık türüydü. Yinede karnındaki ağrıya bir sebeb bulamıyordu.

 

Ara ara kanamaları olurken vücudunda bazı şeylerin ters gittiğine emindi. Regl döngüsü iyice birbirine girmişti ki, kaldı ki regl bile doğru düzgün göremiyordu. Eğer ara ara kanaması olmasaydı hamile olduğunu bile düşünebilirdi.

 

Ancak bu iki saydığı hastalık diğerlerine göre daha fazla olanaklıydı. Oldukça normaldi, diğer türlüsü aklına başka bir ihtimal getirmiyordu.

 

"Yenge, en iyisu gel bir hastaneye gidelum. " dedi Furkan da arabadan çıkarak. Kadının yüzü bembeyazdı, düşünceliydi. Korkmuştu yengesinin bu haliyle. Onu en son abisinin ölümümün ardından böyle görmüştü.

 

"Furkan doğru diyi. Hadi git çantanu, paltonu al gidelum. "

 

Ayşe başını kaldırarak hafifçe iki yana oynattı. Elleriyle arabayı göstererek, "E iyi de sizun işinuz yok mi? Sonra gideruk acelesu nedur? " diye sordu.

 

Burak yengesinin yüzüne oflayarak omuzlarından kavradığı gibi konağın kapısına çevirdi. "Bak yenge ha boyle, doneysun." diyerek iyice çevirdi. "Taam mı? Sonram ha şöyle gidisın. De hayde başarılar. " diyerek elini savurdu.

 

Ayşe yangazın onu hafif itelemesiyle yürümeye başladı. Yürürken omzunun üstünden yangazlara bakıp laf atmayı da es geçmedi. "Yengeye oflanulmaz günah ha dangoz. "

 

Furkan güldü. "Yenge yangaz o. " dedi. Ardından tekrar gülerek kolunu ikizinin omzuna attı. "Hade bekliruk."

 

◆:*:◇:*:◆:*:◇:*:◆

 

Ahu üzerindeki ceketi omzularından hiç istemesede çekerek Kaya'ya doğru uzattı. Kaya bilerek parmaklarını kadının ince parmaklarına değdirerek ceketi elinden aldı. Elleri birbirine değerken gözleri de aynı şekilde birbirinden asla ayrılmamıştı.

 

"Hadi." Kaya, Ahu kendi paltosunu giyerken önüne geçerek ön kapının yolcu kapısını araladı. Arkaya oturmasına ikidir izin vermiyordu.

 

Ahu saçlarını paltonun altından çıkarmadan bön bön Kaya'ya baktı. Kızının eli avucundayken kaşlarını büktü. "Arka... " diyemeden Ahuzar başını kaldırdı. "Anne arka benim. "

 

Karşısıdaki adam eli ile kızını işaret edip açık kapıyla Ahuzar'a ilerleyerek kucakladı. Ahu ikisini izlerken Kaya çoktan arka kapıyı açıp Ahuzar'ı koltuğa oturtmuştu. Emniyet kemerini de bağlayarak geri çıktı. Kapıyı kapatıp ellerini çırparken ön kapıyı tekrar işaret etti. Konak'ta da aynısını yapmıştı. Binmesin diye arka kapının önünde durmuş açtığı kapıdan girmesi için gözünün içine bakmıştı.

 

Ahu hala gözlerinin içine bakan adamla yavaş yavaş ilerledi. Bakışları eşliğinde ilerleyerek dağ arabasının merdivenine ayağını yerleştirdi. Kaya Konak'ta da yaptığı gibi Ahu'nun kapıdaki elinden ve belinden kavrayarak yardımcı oldu. Ahu hızla koltuğa oturarak yutkundu. Eli anında emniyet kemerine giderken kapıyı kapatıp camın ardından ona bakmaya devam eden adamın farkındaydı.

 

Kaya arabanın önünden dolanıp direksiyonun başına geçti. Biner binmez bir eli kontağı çalıştırırken diğer eliyle emniyet kemerini kolaycana çekerek taktı.

 

Ahu tekrar boğazını temizleyerek arkada uslu uslu oturan kızına kısa bir bakış attı. "Araban neden sürekli değişiyor? Dün bu araba yoktu ama önceki gün vardı. "

 

Kaya ona sorulan soruyla kadına baktı. Kıyamayan bakışları eşliğinde kalbi hızlanırken yutkundu. Yolu izlerken ara ara yanındaki kadına baktı. "Kontrole gidiyor. "

 

"Ne gibi bir kontrole? "

 

Kaya dikiz aynasından etrafını izleyen küçük kızına baktı. "Daha çok arabanın altını kontrol ederler yavrum. Öyle bir kontrol. "

 

Ahu anladığını belirten küçük bir mırıltı çıkararak başını salladı. Bomba ve takip cihazı, belki de daha fazlası...

 

"Arabayı hep böyle kontrole yollar mısın? "

 

Kadının gözlerine baktı adam. "Genelde sizin olduğunuz günler. "

 

Kadın yutkunamadığını hissederken gözleri titredi. Bir kaç saniye konuşamadı. Gözleri yol ile kendisinde gidip gelen adama bakmaya devam etti. "Peki ya diğer getirdiğin araba tehlikeliyse?" Kekelememek için kendiyle büyük bir savaş vermişti. Çünkü bedeni heyecandan yine titremeye başlamıştı.

 

Kaya tekrar kadının gözlerine bakarak burukça gülümsedi. "Özellikle kontrolden geliyor ancak olur da öyle bir durum olursa, değil bu dünyada ahirette bile kendimi affetmem. "

 

Ahu gözlerini kıstı. "Ya baş başa olursak ve sana bişey olmazsa? "

 

Adamın kaşları çatılırken sinirlendiğini hissetti. "Yavrum saçmalama istersen, hm? "

 

"Merak ediyorum. "

 

Kaşları daha da çatılırken, "Konu çok farklı yerlere gidiyor. " dedi.

 

"Benim aksime senin ne yapacağını merak ettim sadece. " Ahu'nun pat diye söyledikleriyle Kaya az daha frene basıyordu ancak yanında küçük kızının olduğunu bilerek yoluna devam etti.

 

Ara ara bakındığı dikiz aynasından mayışmış gözleri kayan kızına baktı. Bu durumu fırsat bilerek sevdiği kadına baktı. Gözleri sinirle dolarken içindeki pişmanlık bir kez daha gün yüzüne çıkmıştı. Nasıl düzelteceğinden emin değildi. Ancak yine de içinden tekrarladı, su akar yolunu bulur.

 

"Eğer öyle bir durum olursa ki olmaması, asla olmaması tercihim. Kendimi senin yokluğunla cezalandırmış olurum zaten. "

 

"Gelir misin arkamdan? " Kadının fısıltıysa adam istekle baktı gözlerine.

 

"Gelmemi ister miydin? " Aynı şekilde o da fısıldarken kadın başını iki yana salladı.

 

"Gelir miydin? "

 

"Sen gelebildin mi? " Ahu'nun gözleri titredi. Gelmek istemişti. Hemde öyle böyle değil ancak yinede bu soru çok ağrına gitmişti.

 

"Gelmemi ister miydin? " diye sordu kadın bu defa başını omzuna doğru eğerek.

 

Kaya da aynı şekilde başını iki yana salladı. "İstemezdim, " dedi. "Gerçekten gitmiş olsaydım, senin bir başkasını seveceğini de bilsem gelmeni istemezdim çünkü sen yaşamayı hakediyosun Ahu. " Adam gözlerini kadının maviliklerine çevirirken yutkundu. Başını sallayarak, "En çok sen, yaşamayı en çok sen hakediyorsun. "

 

Gözleri dolan kadın başını iki yana salladı. "Senden sonrası olmazdı. Olmadı da. Ancak ben yaşamakta istemedim. " dedi. Kızına minik bir bakış attı. "Beni ölüme sürükleyen senin yokluğunken hayatta tutan Ahuzar'dı. "

 

Kaya da sertçe yurkunurken hızını arttırdı. "Biliyorum. İşte bu yüzden peşinden gelemezdim. Kendimi senin yokluğuna cezalandırır kızıma iyi bir baba olmak için elimden ne geliyorsa yapardım. "

 

Araç hastane önünde durmasıyla ikiside dolu gözlerle birbirine baktı.

 

"Biz napıcaz Kaya? " Ahu'nun fısıltısıyla Kaya gülümsedi.

 

"Bana kalırsa sevmeye devam et. " dedi. Omzunu silkerek etrafına baktı. "Çok seversek geçer. " Onu izleyen kadına tekrar baktı.

 

Ahu'nun dudakları titrerken gülümsedi. "Sevgi iyileştirir mi dersin? "

 

Kaya başını salladı. "En kuvvetli sevgi bile bir felç insanı yerinden kaldırırmış. " Ahu'nun gülümsemesi kıkırdamaya dönerken Kaya kaşlarını çattı. "Valla." dedi kendini kanıtlamak istercesine. "Valla bak, var öyle bişey. "

 

Ahu gülerek önüne dönerken karşısında gördüğü hastaneyle duruldu. "Hastane? " tekrardan adama bakarken Kaya başını salladı.

 

"Hastane." dedi. "Daha sonra sana herşeyi anlatacağım ancak şuanlık şunu bilmelisin ki Ahuzar ve ben kan vermeliyiz. DNA testi yaparak babalık davası açacağım. "

 

Ahu'nun gözleri büyürken koltukta yan döndü. "Gerçekten mi?" diye sordu. "O zaman dava düşer değil mi? Alamaz kızımızı bizden? "

 

Kaya başını sallayarak, "Evet, orası öyle. Alamaz bir daha bizden ancak dediğim gibi dahası da var. Anlatacağım. " dedi.

 

Ahu'nun kaşları çatılsada daha fazla üstelemedi. Onun yerine arkasını dönerek kızına seslendi. "Annecim, hadi uyan. Geldik kızım. "

 

◆:*:◇:*:◆:*:◇:*:◆

 

 

"Hangi oda yenge? "

 

Ayşe koridorda iki yanında yazgazlarla yürürken koridorun tam karşısını işaret etti. "O oda. "

 

"İyi de, randevu almaduk?"

 

Ayşe, Furkan'a kısa bir bakış atarak, "Bir arkadaşum, Tuğçe. Eğer işi yoksa bakar, olmadu randevu alurum. " dedi.

 

"Haa." dedi Burak aydınlanarak.

 

Kapının önüne gelmeleriyle Ayşe hızla yangazlara döndü. "Ula siz nereye? "

 

Yangazlar iki adım geri çıkarak önce kapının yanında yazan yazıya sona ise bir sağa bir sola baktılar. Kadın doğum uzmanıydı Tuğçe.

 

Furkan yakalarını düzeltirken Burak ellerini ceplerine yerleştirdi. "Sen gir yenge biz burdayuz."

 

Ayşe ikisine de yandan bir bakış atarak geri önüne döndü. Biri dalgınlıktan diğeri çapkınlıktan giricekti az daha içeri.

 

Ayşe gözlerini yumarak araladı. İçeri girmeden önce kapıyı tıklatarak bekledi. İçeriden gelen komutla odaya adımlayarak kapıyı arkasından kapattı.

 

"Aa, Ayşe! " dedi Tuğçe büyük bir heyecanla. Koltuğundan kalkarak daha elindeki kalemini bırakamadan arkadaşına koşarak sarıldı. "Canım benim, nasıl oldun? "

 

Geri çıkarak sorduğu soru ile Ayşe başını hafifçe salladı. "Daha iyiyum. "

 

Tuğçe masasının önündeki koltuğu işaret ederek yerine geçerken boğazını temizledi. "Evet Ayşe Karahanlı, sen sohbet muhabbet için iş yerlerine kadar gelecek bir kadın değilsin. Söyle bakayım bana şikayetin nedir? "

 

Onu A'dan Z'ye kadar iyice tanıyan kadına minik minik altan bakışlar attı. "Karnum ağrıyor. Yani az çok ne olabiliceğunu tahmin edirum da işte, " diyerek kendini işaret etti. "Gördüğün üzere, terzi kendi söküğünu dikemiyor. "

 

Tuğçe düşünceler içince çenesini kaşıdı. En son eliyle sedyeyi işaret ederek, "Geç bakalım. " dedi.

 

◆:*:◇:*:◆:*:◇:*:◆

 

"Eveet, küçük hanım. " dedi hemşire elindeki şırıngayla. Ahuzar görüğü iğne ile gözleri açılırken arabadaki uyuklayan halinden kurtulmuş gibiydi. "Şuraya oturur musunuz? " Hemşire oturması için koltuğu işaret ederken Ahuzar korkuyla Ahu'nun eline ordanda bacağına daha da asıldı. Ahu olduğu yerde diz çökerek saçlarına minik bir öpücük kondurdu.

 

"Annecim, biz burdayız. Korkmanı gerektirecek bir şey yok." dese de Ahu, ilk defa şırınga ve ucundaki sivri iğneyi gören kız korku içinde parmağıyla işaret etti.

 

"Ama o iğne. Onu bana mı sokacaklar, acımaz mı? "

 

Kaya kızının korkusunu yenmesi için önüne geçerek koltuğa oturdu. "Önce beni alın hemşire hanım. Kızım da görmüş olur böylelikle korkulacak bişeyin olmadığını. " Hemşire başını sallayarak işe koyulurken Ahu tekrar ayaklandı. Kızının elini avucunun içine alarak Kaya'dan kan alan hemşireyi izledi.

 

Ahuzar da aynı şekilde babasının yüzüne baktı ancak koluna saplanan iğneyle gıkını çıkarmadan oturuyordu. "Hii, Baba! " dedi Ahuzar elinin birini annesinin avucundan alıp dudaklarına çapraz bastırırken. Tüpe akan kanı izliyordu. Hemşire dolan birinci tüpü çekerek hemen arkasından ikinciyi yerleştirdi.

 

"Bişey yok babacım. Bak bitti bile. " diyerek çabuk dolan tüpü ve hemen ardından iğneyi yerinden çıkaran hemşireyi işaret etti.

 

Ahuzar hala kan dolu tüplere bakarken ellerini çekti. "Kan bitti sende. " Ahu ve Kaya gülerken hemşirede gülmüştü.

 

"Yetitişkin bir insan vücudunun yaklaşık 4.5 ila 6 litre kana sahiptir." dedi Hemşire yeni bir şırınga ve bir tül daha ayarlayarak. "Babandan iki aldım ama senden bir alcağım ufaklık, merak etme. "

 

Kaya ayaklanarak Ahuzar'a doğru ilerledi. Koluna bir dakika boyunca bastığı pamuğu çekerek işaret etti. "Gördün mü babam, hiçbişey olmadı. "

 

Ahuzar kocaman gözlerle babasına baktı. "Gerçekten canın hiç yanmadı mı? "

 

Kaya dizlerinin üstüne çökerek bir elini kızının sırtına diğerini ise yanağına yerleştirdi. "Sinek ısırığı. Ancak kendini sıkmazsan bu geçerli. Olurda kendini sıkarsan canın yanar. "

 

Ahuzar başını sallayarak, "Anladıımm. " dedi.

 

Kaya ayaklanarak kızının başını öptü. "O halde hadi. " Kucağına aldığı küçük kızını koltuğa oturtarak hemen önüne diz çöktü.

 

Ahu ise kızının ilk defa şırıngayla tanışması üzerine gergince kolundaki uzun kollu kıyafetleri kıvırdı. Hemen Kaya'nın yanına siz çökerek kızına baktı. Daha sonra dudaklarını dişlerken hemşirenin tam dirseğinin üzerine, damarlarının belirginleşmesi için bağladığı plastiği izledi.

 

Bazı görüntüler flaşback gibi gidip gelirken gözleri yavaşça büyüdü. Vücudu oturduğu yerde donup kalırken Kaya kızının diğer elini kavradı. Hemşire şırıngayı yavaşça kızın damarına geçirirken Ahuzar içinden ona kadar saymaya başladı. Çünkü babası öyle söylemişti. Ahu duymasa da, Kaya kızına sayana kadar biteceğini söylemişti.

 

 

GEÇMİŞ...

 

 

 

... 

 

 

 

"Tam iki saat önce girdiğim bir toplantıda sana ne ceza verebiliceğimi buldum. " Çolak'ın arsız sözleriyle vücudu hafiften zangır zangır titremeye başladı.

 

Üç aylık hamile hali ile kaçmaya çalıştığı için şuan bir yatağın üstünde uzanıyordu. Ağır sakinleştiricilerle beraber kolunu kaldıracak dermanı bile yoktu.

 

Ona doğru yaklaşan adama tepki dahi vermeden boş boş bakıyordu. Çolak cebinden çıkardığı uzun şefaf lastiği parmaklarına dolayarak esnetti. "Karıma da ne tür bir ceza olduğunu göstermek için heyecanlıyım aslında. " Yavaşça yataktaki kadının üzerine eğilerek gözlerini iyice aralayıp gülümsedi. "Neticede farklı bir cezamız var bu defa. "

 

Yatakta yatan kadın boş boş suratına bakmaya devam ederken Çolak elindeki plastiği kadının bileklerine hafif büyümüş karnının tam üstünde birbirine birleştirerek bağladı. Öyle çok sıkmıştı ki kadının kan akışı bile durmuş durumdaydı. Asla kıbırdamadan izlemeye devam eden kadın üstüne doğru eğilen adamın son hamlesini hiç merak etmiyordu.

 

Boş boş bakmaya devam ederken Çolak daha da üzerine eğildi. Alnındaki siyah tutamları geri çekerek yavaşça öptü. Ahu midesinin bulandığını hissederken büyük bir safranın boğazına doğru kalkışını hissetti. Yutma isteği ile yanıp tutuşurken Çolak yavaşça üzerinden kalkıp arkasına döndü. Karşıda duran masalardan birine adımlarken onunla beraberinde safrada gitmişti.

 

Bir süre masaya bakınıp elini bişeylere yavaşça sürttü. Yataktaki kadın hala adamı izlemeye devam ederken Çolak eline gelen parlak şeyi çekerek önüne döndü. Ahu henüz eline ne aldığını görememişti çünkü karşısıdaki canavar elinde her ne varsa arkasında saklayarak ona doğru yaklaşıyordu.

 

Ahu sakince izlemeye devam ederken Çolak yaklaştığı yatakta durarak kadını baştan aşağı yavaşça süzdü. Ve o an Ahu'nun beklemediği bir şey oldu. Bir an da Çolak kadının bacaklarına oturarak elindeki uzun keskin et bıçağını karnına doğru saplarcasına hızla kaldırıp indirdi. Ahu gelen darbeyi anladığı an ve gördüğü parlaklıkla kendine geldi. Avazı çıktığı kadar haykırarak iki elini de çapraz bir şekilde bıçağın önüne attı. Bıçak her iki eline saplanırken karnına gelmesini engellemişti. Bebeğini koruma iç güdüsüyle ellerini önüne siper etmişti. Eline saplanan bıçakla derin sızılar bedenini ele geçirirken dolu dolu akan gözleriyle korku içinde üzerinde oturan adama bakıyordu.

 

Kollarındaki plastik kan akışını durdurduğu için yaralarındaki kan da damla damlaydı. Gözlerinin her iki yanından yaşlar hızla akarken korku içinde kucağına oturan adama bakıyordu.

 

Çolak parlayan kehribar gözleriyle adeta kadının mavi gözlerini oyarken iki elini bir arada toplayan bıçağı serbest bırakarak çekmedi. İyice kadının üzerine eğilerek yüzünün her bir yanını izledi. "Benden kaçmaya bir son vermelisin. " diyerek fısıldadı. "Yoksa bir daha ki sefere onu senden alırım ve bundan asla çekinmem. "

 

Yanağını kadının yanağına yaslayarak nefesini verdi. "Bilirsin, değil mi Mira'm? "

 

Kadın kendini sıkarak ağlamaya devam ederken başını hızla sallamaya başladı. Daha demin kendinde olmayan kadın bir anda atağa geçmişti. İçindeki annelik iç güdüsüyle sevdiği adamdan ona kalan tek cana sahip çıkmak istemişti.

 

... 

 

"Ahu? " Kaya kadının kolundan tutup sarsmasıyla Ahu irkildi. Hızla titreyerek geri çıkarken ayaklandı. Gözleri kocaman olmuş kızarış bir şekilde yaşlarla dolarken vücudu titriyordu. İki eli korumak istercesine karnının önüne gelmiş durumdaydı. Tamamen istek dışı bir şekilde refleks olarak önüne çekmişti.

 

Başını eğerek ellerine baktı. O esnada Kaya da ayaklanmış paltosundan fırlayan bir kaç saç tutamının kadının önüne düşmesini izlemişti. Telaşla kadının yüzüne bakarken iyi olmadığı her halinden belliydi.

 

Ahu sağ elinin baş parmağındaki kalın etine baktı. Bilek kısmının üstüne saplanmıştı ancak bir üstünde sol eli vardı ve sol elinin tam ortasından girmişti o bıçak önce. Yanık izleri ile kendini belli etmeyen o iz sadece bir kaç ay varlığını sürdürdüş ardından kaynar su ile varlığını yok etmişti. Aksine, daha kötü bir iz yerini almıştı.

 

"Ahu?" dedi Kaya tekrar elini uzatarak. Hemşire, Ahu'nun bir sorunu olduğunu anlayarak Ahuzar'ı yanındaki aletleriyle oyalamaya çalışıyordu. Eline her geleni ona tanıtıp doktor oyuncaklarını aldığında oyun oynarken nasıl zarar görmeden kulabiliceğini söylüyordu.

 

Kaya kadının bir tutam saçını yüzünden çekmeye yeltenmesiyle Ahu hızla geri çıktı. Ancak gördüğü yüzle derin bir nefes vererek iki elini de boğazının altına, yüreğine yaslamıştı.

 

"Noldu? " diye sordu adam içi gide gide.

 

Kadın cevap veremeden başını iki yana salladı. Konuşamadı ama acıyla buruşan yüzüyle çok şey anlatmıştı. Kendini toparlamaya çalışarak kızına kısa bir an baktı. Titreyen dudakalrını kontrol altına alarak gözlerini sertçe sildi. Bedenini sikeleyerek kendiği suçlarcasına baktı adama. "Kızımın yanında saçma bir harekette bulunmadım değil mi?"

 

Daha demin kendi içinde bile ne yaşadığından şüpheliydi. Adam içindeki anlamazlık ve korkyla kadına baktı. İyi olmadığını biliyordu ancak her geçen gün iyiye değildi aslınsa kötüye mi gidiyordu bilemiyordu. Bir türlü anlamıyordu.

 

"Hayır." dedi. Hala kadının yüzünü izleyerek ekledi. "Sadece ayaklandın."

 

Ahu'nun gözleri masadaki plastiğe giderken gözlerini yumdu. Geri açtığında uzun uzun izledi. "Ne oldu Ahu? " Kaya'nın tekrar sorusu ile kadın yine bir süre cevap vermedi.

 

Ardından derin bir nefes alarak burnunu çekti. "Sadece geçmişim ayaklarıma dolanıyor, Demir. " Adama baktı içli gözleriyle. "O kadar. "

 

Kaya tekrar kadının ona Demir demesiyle kaşlarını çattı. Ancak bişey diyemedi. Bu defa bişey demedi ve kadının bakışlarını takip ederek nereye baktığını gördü. Hemşirenin kollara bağladığı plastik tutucuya baktığını gördü. Bakışlarını çekmeden başını omzuna eğmesiyle Kaya susmadı. "Ne yaşadın? "

 

Kadın cevap vermedi. Sustu.

 

"Ahu? "

 

Koyu gözlerine baktı. Açık mavilikleri hafif kızarmış karşısındaki adama bakıyordu. Gözleri yapma dercesine yalvarırken başını iki yana salladı. "Bu defa değil. " dedi. "Kendine ceza vererek beni sıkıştırıyorsun, sana anlatmamı istiyorsun. "

 

Adım adım yaklaşarak adamın tam karşısında durdu. "Çünkü sen, kendini benden duyduklarınla cezanlandırmak istiyorsun."

 

Kaya kısa bir an gözlerini yumarken kadın başını iki yana salladı. "Bari birimiz acı çekmesin, bu defa hayır. " dedi ve hemşireye döndü. Burnunu çekerek dudaklarını diliyle ıslattı. "Sonuçlar ne zaman çıkar? "

 

Hemşire kısa bir an kadının arkasındaki adama baktı. "Normal şartlarda bir ayı bulur ancak Kaya Bey yabancı değil. Talha bey bir iki saate hallederek sonuçları elinize verir. "

 

Ahu omzunun üstünden hala onu izleyen adama içli içli bakarak başını salladı. Ardından kızının elinden tutarak tuvalete kolunu temizlemek için odadan çıkmışlardı. Kaya yavaş adımlarla hemşirenin yanına ilerledi. Hiç çekinmeden kadının yanındaki plastiğe başını eğerek yavaşça süzdü.

 

İki eli yanında yumruk olurken plastiği masadan çekerek cebine tıktı. Hemşire şaşkınlıkla ona bakarken Kaya başını salladı. "Ödünç aldım. "

 

◆:*:◇:*:◆:*:◇:*:◆

 

 

"Ayşe." dedi Tuğçe cihazı karnında gezdirerek. "Bu böyle olmayacak. Yani anlamam zor. Bir karaltı görüyorum ancak bir şey daha görüyorum. " Göz ucuyla sedyede yatan arkadaşına baktı.

 

Ayşe kaşlarını çatarken, "Ne? Başka ne görisın? " diye sordu.

 

Tuğçe hızla yanından bir kaç peçete çekerek Ayşe'nin karnını sildi. "En iyisi test. Bir kaç test yaptıracağım sana, ardından tekrar buraya oturtacağım. "

 

Ayşe kaşlarını çattı. "Miyom da bana mı demisın? Bak saklama. " İşaret parmağını arkaşına doğru sallarken Tuğçe ne diyeceğini bilemedi.

 

◆:*:◇:*:◆:*:◇:*:◆

 

Talha, Kaya'nın tam karşısına geçerek elindeki zarfı ona uzattı. Tam iki saatin ardından çıkan sonuçla karşısındaki adama bakıyordu. Kaya elindeki zarfı alarak cebine tıkarken üniversiteden arkadaşı olan Talha'nın elini sıkmak için elini uzattı. Talha kaşlarını çatarak elini sıkarken gözleriyle cebini işaret etti. "Açamayacak mısın? "

 

Kaya diğer eliyle arkadaşının omzunu patpatladı. "Şüphe edeceğim bir şey kardeşim. O kız benim kızım. "

 

"Eminsin? " dedi adam kaşlarını kaldırarak.

 

"Talha." dedi Kaya burukça gülümseyerek. "Arkamda bir çocuk ve bir kadın var. Oturuyorlar ve beni bekliyorlar. Arkamdaki gördüğün kadın için düşünmeden ölürüm kardeşim, eğer Ahuzar benim kızım olmasa da benim kızım olurdu. "

 

Talha şaşkınlıkla baktı. "O zaman niye yaptın testi? "

 

Kaya derin bir nefes aldı, "Ahu bana yalan söylemez. Ahuzar benim kızım, sadece babalık davası açarak nüfusuma alacağım. " diyerek açıkladı.

 

Talha hüzünle adamın arkasındaki kadın ve çocuğa baktı. Kadının o kadar duru bir güzelliği vardı ki içinden sanki kalbinin temizliği yüzüne vurmuş, diye geçirdi. Tekrar karşısındaki adama baktı ve bir daha bu defa kıza baktı. Şaşkınlıkla dudakları aralandı. Bir kıza bir de kadına baktı. Aynısı...

 

"Dostum, ikisi... " derken bir eli az daha dudaklarına gidiyordu.

 

"Benziyorlar dimi? " Kaya'nın sorusuyla Talha ona baktı.

 

"Matruşka gibi. " derken ikiside gülmüştü. Bunu bir benzerini Ahuzar yapmıştı daha önce. Kaya o anı hatırlamasıyla derince gülümsedi.

 

"Tek kabul olan duam. " dedi. "Şaunlık."

 

Bu defa Talha elini adamın omzuna atarak patpatladı. "Valla ne diyeceğimi bilmiyorum kardeşim ama iyilikler seni bulsun."

 

"Eyvallah."

 

◆:*:◇:*:◆:*:◇:*:◆

 

Tuğçe sıkıntı içinde masasının üzerindeki çıkan sonuçlara bakıyordu. Nasıl anlatacağını bilemez bir halde yüzünü avuçladı. Ancak yapacak başka bir şey yoktu. Söylemeliydi.

 

Ayaklanarak kapıya doğru ilerledi.

 

Ayşe yangazların tam ortasına oturmuş onlarla konuşuyordu. Furkan telefonundan çıkardığı bir resmi açarak gösterdi. Bir fotoğraf da gelin, damat ve kız vardı. Hepsinin kafalarını kaldırıp Kaya, Ahu ve Ahuzar'ın başları koymuştu.

 

Ayşe gördükleriyle gülerken, "Ula bu ne? " dedi.

 

Burak kahkaha attı. "Furkan yapmuş yine yapacağunu, ula hiçte anlamaz ha bu işlerden.

 

Furkan yengesine iyice yaslanarak ekranı gösterdi. "Yengecum, bu şanjaz. " dedi. Durdu. "Yok montaj. Amaaan! Fotoşantaj, Abooo! " derken bütün hatları birbirine girmişti.

 

Burak kahakaha atarak geriye doğru kendini atarken Ayşe'nin yüzü kızarmıştı. Birazdan öğreneceklerini bilmeden doya doya güldü.

 

"Yaw fotomontaj işte! " dedi Furkan'da gülerken.

 

Burak karnını tutarak, "Ay oğlum öleceğum." dedi ve nefesini hızlı hızlı verdi. "Abium görmesun, keser. "

 

Ayşe eliyle ekranı işaret etti. "Hani fotomontaj görmesek inanacağum da bu daha çok kafalarumuzu soktuğumuz pankartlara benzemuş be Furkan'um. "

 

Burak artık infilak ederken yüzü kızarmıştı. "Ula hiçte belli olmi ha montaj olduğu! " diyerek dalga geçmesiyle Furkan yengesinin arkasından elini uzatarak kardeşine vurdu.

 

Tuğçe'nin kapısı açılmasıyla üçüde sakinleşerek o tarafa döndü. Ayşe kalbinin hızlı atışını hissederken ayaklandı. Yangazlar da hemen beraberinde gelirken yavaşça adımladı. Eliyle arkasında dur işareti vererek, "Bekleyun beni. " dedi.

 

İki kadın da içeri girerek oturdu. Tuğçe kendi koltuğuna oturmak yerine bu defa masa önündeki koltuklarda karşılıklı oturmuşlardı.

 

"Hayurdur Tuğçe? " dedi Ayşe kaşlarını çatarak. "Ölirım da benum mu haberum yok? "

 

Tuğçe alt dudağını dişlerinin altına alarak kanatırcasına birbirine kenetledi. İki eli pantolonlu dizlerine sürterken telaşlıydı. Evet, işi buydu ve belki hiçbir hastanın önünde üzülse de bu kadar stres olmazdı ancak Ayşe başkaydı. Ayşe onun tek dostuydu ve böyle bir durumu ona karşı nasıl açacağını bilemiyordu.

 

"Ayşe." dedi ellerini birbirine kenetleyerek. "Görmek mi istersin yoksa, dinlemek mi? "

 

Ayşe hafif donmuş yüzü ile bir masadaki dosyaya bir karşısındaki kadına baktı. "De hayde ne deyeceksen ya, ne oldu? Miyom mu? Polikistik over sendromu mu? "

 

Tuğçe gözlerinin dolduğunu hissederken başını iki yana salladı. İkisi de değildi. "Ayşe, " dedi nefesi kesilirken. Derin bir nefes almaya çalıştı. Kendine bir doktor olduğunu hatırlatarak karşısındaki yakın bir arkadaşı değilde bir hastası varmış gibi tembihlendi. İşe yaramadı. "Sen, yani senin. " dedi tekrar derin bir nefes aldı. "Rahminde kist var. Yani, şuanlık küçük ancak büyümeye başlayacak. " Durdu. Kadının gözlerine baktı.

 

Ayşe hala yüzüne bakarken, "Tamam, ilaçla halledilur. Ne diye bu kadar telaş ettun?" diye sordu.

 

Tuğçe başını iki yana salladı. Ayağa kalkarak masasındaki sonuçları aldı ve hemen önündeki orta sehbanın üstüne, ona doğru bakacak şekilde koydu. "Çünkü aynı zamanda iki buçuk aylık hamilesin," diyerek gözlerini yumdu.

 

Ayşe şokla kadının yüzüne bakakalırken nefesinin kesildiğini hissetti. Ağızı açık kalmış şekilde hala karşısındaki kadına bakarken iki eli de hemen masadaki belgelere giti. Gözleri açtığı kapağın ardındaki her bir yazıyı okurken Tuğçe devam etti. "Ayşe sende iyi biliyorsun ki bu tür durumlarda kist anne rahmindeki bebekle beraber büyür. " Hızla konuşarak başını iki yana salladı. "Eğer kist olurda çok fazla büyürse bebeği riske sokacaktır. "

 

Sonuçlar ellerinden kayıp yere düşerken her iki eli de karnını yavaşça sardı, hala aynı donmuş gözlerle bakarken yaşlar hızla bir bir gözlerinden taştı.

 

Tuğçe dolu gözlerle iki elini birleştirdi. Başını eğerken, "Hamileliğin çok riskli. " dedi. Gördüğü sonuçlardan beri korkusu tamamen buydu. "Doğuma kadar ve doğum esnasının bitişine kadar risk altındasın. " Yaşlar aynı şekilde onunda gözlerinden akıp giderken arkadaşına ağladı. "Her an kaybedebilirsin. İki buçuk ay boyunca düzensiz regl döngüsü demiştin. O kanamayı sana kist sağlıyor. Bebeği de böylelikle tehlikeye atıyor. "

 

Ayşe yavaşça ayaklanarak hala donmuş gözlerini odanın içinde gezdirdi. Kolları karnında şekilde yavaş ve sarsak adımlarla kapıya doğru ilerledi. Kol çantası bir kolunda sallanıp bacağına vururken Tuğçe hemen arkasından ayaklandı. Hiçbişey yapamayıp gidişini öylece izledi. Hala gözlerinden yaşlar akarken Ayşe çoktan odadan çıkıp kapıyı ardından kapamıştı. Kocasını yeni kaybetmiş arkadaşına ağladı. Bebeğini kaybetme riskini taşıyan arkadaşına ağladı.

 

Arkasına bile bakamadan korku içinde giden kadının arkasından ağladı...

 

Yangazlar yengelerinin suratını görmeleriyle duruldular. Hızla oturdukları sandalyelerden ayaklanırlarken tam zamanında Ahu ve Kaya, Ahuzar ortalarında şekilde karşı koridordan ilerleyerek gelmişlerdi. Herkes birbirine bakarken Ayşe adımlamaya devam etmişti. Şuanlık onun tek bir yere gitmeye ihtiyacı vardı. Şuan kimseyle konuşamazdı.

 

Kaya yangazlara bakarken, "Hayırdır? " dedi. Anlamak ister gibi bakarken Furkan omzunu kaldırıp indirdi.

 

"Yengemun karnı ağridi, geturduk ama gidi şimdi. Yenge! " diyerek arkasından seslendi abisine bakmayı bıkarak.

 

Ahu da arkasından seslendi ancak Ayşe ona bile dönmeden koridoru adımlamaya devam etti. Herkes onu takip ederek hastanenin dışına çıkarlarken Kaya bir kez daha yengesine seslendi. "Yenge neyin var?" Kadının karşısına geçmesiyle Ayşe sadece tek bir elini karnınden çekerek onu yavaşça yana iteledi. Yoluna devam ederek diğer elini tekrar korumak istercesine karnına dolamıştı.

 

Önünde duran taksiye binerek kaybolurken yangazlar birbirine bakakalmıştı. Aynı şekilde Ahu ve Kaya da birbirine bakmışlardı.

 

"Neyi var? " Ahu'nun sorusuyla yangazlar tekrar birbirlerine baktı.

 

"Valla bilmiyoruz yenge. Bizde sizun bildiğinuz kadar. "

 

Burak'ın ardından Furkan başını salladı. "Tek bulduğumuz karnu ağridi. Gelduk, doktor test istedu. Sonuçlar için içeru girdu bir çıktu siz geldinuz zaten. Bu. "

 

Kaya hala taksinin gittiği yöne bakarken yanındaki kadına da kısa bir bakış attı.

 

"Hayurdur abi, siz? "

 

Kaya bu defa Burak'a bakarak içeriyi işaret etti öylesine. "Mahkeme için test yaptırdık. "

 

◆:*:◇:*:◆:*:◇:*:◆

 

Ayşe yavaş adımlarla ilerleyerek kendini yavaşça kocasının toprağına bıraktı. Hafiften güneşin batışıyla kısılan gözleri yaşlarla dolmaya devam ederken bir eli toprağı diğeri ise üzerinde yazılarla dolu tahtayı bulmuştu. Okşadığı yazılar eşliğinde toprağı sertçe avuçladı.

 

Gözleri yazıda oyalandıkça içi yandı.

 

FATİH ALİ KARAHANLI...

 

Bu defa tutmak istemediği için kendini serbest bıraktı. Kocasının yanı herzaman onun için bir sığınak olmuştu. En sevdiği sığınak.

 

Hıçkırarak ağlamaya başlarken kendini tutmadı. Bağırarak ağladı. Yazılardaki eli düşerek karnını sardı. "Yalvarıyorum onu da yanuna alma." diyerek fısıldadı.

 

Ağlamaya devam ederken başını gökyüzüne doğru kaldırdı. Tek bir bulut dahi olmayan mavi gökyüzünü izledi. "Allah'um nolur. " derken bile yüzü acıdan buruşuyordu.

 

"Almayun onu da benden. " derken nefes nefese kalmıştı. "Sen gittun, " diyerek kocasının mezar tahtasına baktı. "O da gitmesun. Alma onu da yanuna... "

 

Bir eli karnındayken diğer elini toprağa yasladı. "Hisediyor musun? " Göz yaşları içinde başını yana eğerek sordu. "Ona zarar veren parçalarun arasunda ama yinede benumle, bizumle." diyerek hamileliğin hissiyatını toprağına yasladığı eli ile geçirmeye çalıştı. Hissetmesini istedi.

 

Belki hissederse yanına almazdı dedi kendine.

 

Yavaşça halsiz bir biçimde cenin pozisyonunu alarak adeta kocasının mezarının üstüne kıvrıldı. Kollarını karnına sararak bacakalrını iyice kendisine çekti. Karşısındaki tahtada yazan yazıları izledi. "Sen gittun o da gitmesun nolur... "

 

"Allah'um... " diyerek bağırdı gökyüzüne doğru yatarak. "Allah'um sen bağuşla, yalvarurum sen bağuşla. Onu bana bağışla, " Fısıldayarak ekledi. "Bari onu bana bağuşla... "

 

 

 

🥀

 

 

 

Konağın önünde hızla duran araçla Kaya arabadan indi. Ahu da aynı şekilde koltuktan adeta atlayarak inerken Ahuzar kemerini açmış kapıyla uğraşıyordu. Kaya dolandığı arabanın etrafıyla çoktan inmiş kapıyı kapatan kadının yanından ona bakarak geçti.

 

Kızının kapısını açıp kucaklayarak indirdikten sonra yere çömelerek iki yanağından güçlü öpücüklerle öptü. Geri doğrulduğunda başıyla konağı işaret etti. "Hadi."

 

Ahuzar aşağıdan başını iyice kaldırıp babasına bakarak, "Baba, sen gelmiyor musun? " diye sordu.

 

Kaya tekrar diz çökerek kızının saçlarını arkasına doğru atıp hafifçe okşadı. "Bazı işlerim var babam. Onları hal edince söz geleceğim. "

 

Tekrar ayaklandığında Ahuzar gülümsedi. "Tamam."

 

"Bebeğim sen geç içeri geliyorum. " dedi Ahu da ne ara tuttuğunu bilmediği elini bırakarak.

 

Ahuzar koşarak kapıya giderken, "Koşma, Ahuzar! " emriyle hemen yavaşladı. Kaya gülerek sevdiği kadına baktı.

 

"Çocuk o. " desede Ahu başını iki yana salladı.

 

"Canı yanacak, "

 

"Yansın," dedi Kaya kadına doğru adımlayarak. "Düşünce canı yanacaksa yansın. Biz yanında olduğumuz sürece iğleşir. "

 

Ahu başını eğerek bahçeye kısa bir an baktı. "Şirkete mi? " diye yavaşça sordu. Sanki çok merak ettiğini belli etmek istemezce, normal bir şekilde soruyor gibi.

 

Kaya kadının yüzüne bakarak kaşlarını kaldırdı. Gülmemek için dudaklarını büzüp yanağını ısırdı. "Yok." diyerek bekledi, bişey anlatmadan karşısındaki kadının gözlerinin içine bakışını seyretti.

 

"Nereye o zaman? " Dan diye sormasıyla, Ahu bir elini dudaklarına bastırdı. "Yani, Ahuzar sorar. "

 

"Sıkma kendini. " dedi Kaya gülümseyerek. "İstediğini sorabilirsin, ben seninim sonuçta. " diyerek yandan ve sanki cilveliymiş gibi bir bakış atmıştı.

 

Bu tavrı Ahu'yu şaşkın bıraksa da güldürmüştü. "Tamam nereye? "

 

"Aslında normalde babam beni bekliyor. Şirkete gitmem gerek ama yengem yok. " Omuzları düşerken bakışları da derinleşmişti. "Giderken de iyi değildi. Ona bakmalıyım. "

 

"Nerde olduğunu nerden biliyorsun? "

 

Kaya'nın gözleri kadının gözlerine dalarken başını salladı. "Biliyorum." dedi. "Çünkü bende böyle kötü olduğumda sığınağıma giderim. "

 

"Sığınak? "

 

"Sen." Karşılıklı birbirlerine bakalırlarken Ahu hiç bişey diyemedi. "Mezarlıkta olduğuna yemin edebilirim. "

 

"Ben yokken? " diye sordu Ahu.

 

"Çaylıkların tepesi. "

 

"Anne! " Ahuzar kapının önünden seslenmesiyle Kaya fırsat bildi. Kapıya doğru bakan kadını ensesinden kavradığı gibi dudaklarını alnına bastı. İç çekerek öpüp hemen kaçarcasına arabanın direksiyonuna geçti. Kadın hala kapıya doğru donmuş gözlerle bakarken arkasındaki araba çoktan geri geri gidip konağın bahçesinden ayrılmıştı.

 

"Anne." dedi Ahuzar babasının annesini öptüğünü görmesinin sevinciyle. "Hadi."

 

Ahu kendine gelerek arkasına kısa bir bakış attı. "İyi alıştı gidip gelip ufak ufak öpmeye. " diyerek hem gülümsemiş hemde fısıldamıştı.

 

Kalbin de açan çiçeklerle ve heyecanla titreye titreye kızına doğru ilerledi. "Hadi annecim banyoya, seni güzelcene temizleyelim."

 

 

🥀

 

 

 

Kaya elleri cebinde bir şekilde babasının ofisin de camdan dışarıyı çerveçeliyen karanlığın cazibesini izliyordu. Gecenin karanlığı ile gözleri birleşirken kaşları derince çatılmıştı. Bugün oluşan her olayı gerçekleşen her konuşmayı tekrar tekrar düşünürken göğüsü derin bir nefesle havalanıp geri indi.

 

Osman Bey henüz gelmemiş ancak oğlunun odasında beklediğinin haberini almıştı. Kaya bir elini cebinden telefonuyla beraber çıkararak ekranı açtı. Açmasıyla ekranı dolduran kadının masumluğunu izledi. Saate bakmak için açtığı ekranı saate bakmadan dalıp gitmişti.

 

Ekranda Ahu'nun yan bir şekilde ona doğru kıvrılmış bir fotoğrafı vardı. Bulduğu her fırsatta uyuyan hallerini çekip galerisini sevdiği kadınla dolduruyordu. Çünkü henüz uyanıkken çekmeye cesareti yoktu. Bu eskiden de böyleydi, kendi fotoğrafı olmaz ancak telefonunda tek bir kişinin fotoğrafı hep olurdu. Ahu'nun her halini çekerek anı olarak telefonunun hafızasına kaydederdi.

 

Altı yıl önce en çok ağladığı şeyde kaçırılmasıyla telefonunun yok edilmesiydi. İçindeki hiçbir bilgi sevdiği kadının fotoğraflarından daha değerli değildi. O telefonda tam on iki yıl yatıyordu. Eskiden çektikleri her fotoğrafı kağıtlardan tekrar çekerek galerisine de toplamıştı.

 

O telefonun ardından ağlamış unutmamak için her nöbetinde bir kareyi gözlerinde canlandırıp gülümseyerek gökyüzünü izlerdi.

 

Elinde olan tek şey, telefon alana kadar fotoğraf makinesiyle çektikleri küçük kartlardı. Onlarıda askerliğe devam etmeye karar verdiği an bir tahta kutu ile çaylıklardaki meşenin altına gömmüştü.

 

Kapının aniden açılmasıyla hızla ekranı kapatıp arkasını döndü. Telefonu geri cebine yerleştirirken içeri giren babasını izledi. Yaşlı adam yavaş adımlarla oğluna ilerleyerek tam yanında aynı şekilde elleri cebinde bir biçimde dışarıya baktı. Baba oğul aynı noktaya baktıklarından habersiz bir biçimde derin bir nefes verdiler.

 

"Aci mi hala? " diye sordu Osman Bey.

 

Kaya başta sesini çıkarmadan yutkundu. "O yanımda oldukça hayır. "

 

Osman Bey başını çevirerek omzunun üstünden oğluna baktı. "Pişmanum Demir. " dedi. İçindeki yangın bir türlü durmuyordu. Kalbi pişmanlıkla atıyordu. Ahu affetse bile o kendini af etmeyecekti. Ölse bile... Ölse bile kendini asla affetmeyecekti.

 

"Bende baba. " Kaya hala dışarıyı izlerken babasına bakamadı. "Eğer ben evdeki herkese onun adını anlamarını yasaklamasaydım ve bir daha görmek istemediğimi dile getirmeseydim belki siz... "

 

Osman Bey bir elini oğlunun omzuna atarak sıktı. "Son pişmanluk neye fayda eder be oğul?" İkiside birbirine hüzünle baktı. "Ne sen kendune ceza verebileyisun, ha bende ne kendumu affedebileyum?"

 

Osman Bey oğlunun omzunu biraz daha sıkıp sıkıp bıraktı. Arkasını dönerek masasına doğru adımladı. "Açtun mu davayu?"

 

Kaya yavaşça odanın içine doğru dönerek aynı şekilde babasını izlemeye devam etti. "Evet."

 

"Ne zaman sonuçlanur? "

 

Kaya derin bir nefes vererek, "Bilmiyorum, inşallah en yakın hangi tarih olursa. " dedi umarak.

 

Osman Bey masanın arkasından bir çantanın kolunu kavrayarak kaldırdı. Kaldırdığı gibi masaya sertçe bırakarak oğluna döndü. "Babaluk davalaru çabuk sonuçlanur, canini sıkma. "

 

Kaya adımlayarak masanın önüne geldi. Bakındığı çanta ile kaşları çatılırken, "Bu nedir? " diye sordu.

 

Osman Bey de aynı şekilde çantaya bakarak, "Bu? " dedi parmağıyla göstererek. "Bu, Ahu'nun buraya kadar geldiğu arabadan çıktu. "

 

Kaya'nın kaşları çatılırken çantayı kavradı. "Karadeniz'e arabayla mı geldi? "

 

"Hm hm. " diyerek koltuğuna oturdu yaşlı adam. " Mavi sportif bir Ford ile. Uçurumun orada adamlarum buldu. Getirduklerunde içine bakundum. Bu çantayı bulunca Ahu'nun kulandığuna daha da emin oldum. "

 

"Nasıl? " diye sorduğu an Kaya açtığı çanta ile donup kaldı. Çünkü karşısındaki çantada dolarların ve liraların cirit attığını gördü. "Para? "

 

Osman Bey'in dudağının bir kenarı kıvrılırken parmağı ile tekrardan çantayı işaret etti. "Karun belli ki kaçmadan önce Çolak Piçunu sağlam bir nakit batakluğuna sokmuş."

 

Kaya'nın da dudakları kıvrıldı. Yüzündeki gururla başını kaldırmıştı. Ona yapılanlara karşı adamın nakilerini alarak zor duruma düşürmüştü. Üstelik dolar... "Soyguncu karım. " diye fısıldadı.

 

Osman Bey güldü. "Kimliği de içunde." dedi. "Verursun."

 

Kaya başını kaldırarak babasına baktı. Arabanın şimdi Ahu'ya nasıl ait olduğunu anlamıştı.

 

"Ayruca." diyerek ciddileşti Osman Bey. Yavaşça ayaklanarak çantanın en ön gözünü açtı. Bir silah çıkarmasıyla Kaya babasını izledi. Ciddiyetle yutkunurken yaşlı adam silahı çalışma masasının üzerine bıraktı. "Çolak'u vurduğu silah olabilur. "

 

Kaya derince çattığı kaşlarıyla baktı silaha. "Bu silah ortada olmamalı. " derken hala silahı izliyordu. "Ne olur ne olmaz. "

 

Osman Bey başını sallayarak silahı aldığı gibi beş şifreli kasasını açtı. İçine koyarak kapağını örtüp bütün alarmalrı devreye soktu. "O kadar psikopat diyisın? "

 

Kaya ağızına kadar para ile dolu olan çantanın fermuarını çekerek sırtladı. "Şu kısacık zamanda yüzüne her baktığımda tek anladıklarımdan biride bedeninden çıkan her kurşunu kolye yapıp boynuna bile asabilecek bir oruspu çocuğu olduğu. "

 

Osman Bey başını sallarken kapıyı işaret etti. "Hadi gidelum. Anan bağurmasun şimdi boş yere. "

 

İkisi koridora çıkmalarıyla Osman Bey oğluna baktı. "Ayşe'nun neyi var? Hala toparlayamadu galiba. "

 

Kaya önüne gelen görüntülerle dalıp gitti. Sandığı gibi mezarlığa gittiği an onu amcasının mezarında kıvrılmış yorgunluktan uyurken bulmuştu. Kollarını dolandığı karnı ile üşüdüğünü düşünmüş ve ceketini vermişti. Uyandırıp arabayı bindiklerinde bile kitlenmiş olan kadın asla konuşmamış aynı şekilde durmaya devam etmişti. Kaya yine üşüdüğünü düşünüp bu defa arabanın klimalarını devreye sokmuştu.

 

Eve geldiklerinde asla konuşmadan yukarı çıkmıştı. Kaya bişey diyemeden arkasından gitmiş ancak kapanan odasının kapısıyla babasının ofisine gelmişti. "Bilmiyorum baba, kolay değil. Bir bunu biliyorum. "

 

Osman Bey başını sallayarak derin bir nefes verdi. "Bilirim oğul. Kolay değul. " Ne kolaydı ki...

 

Kaya babasına kendi odasını işaret edip, "Geliyorum." dedi. Osman Bey yoluna devam ederek salonda kurulan sofraya giderken Kaya vardığı kapıyı çalarak içeri girdi. Hiçbir sesin olmadığı odada kaşlarını çatarak çantayı kolundan indirdi. Dolabın içine atarak geri arkasına döndü. Boş odaya bir süre daha bakarak tekrar kapıya ilerledi. Banyodan bile ses yoktu.

 

Tekrar koridora çıkarak karısını ve kızını aramaya koyuldu. Az ilerledikten sonra kızının odasına gelerek kapıyı çalıp yavaşça araladı. Ancak bu odanında boş olduğunu görmesiyle içinde bir telaş filizlendi.

Hızla arkasını dönüp merdivenlere doğru yöneldi. Aşağı inerek bir kadın hizmetliyi durdurmak için elini kaldırdı. "Ela, Karımı ve kızımı gördün mü? "

 

Ela elindeki tepsiyle durdu. Üzerinde beyaz bir gömlek ve siyah bir pantolon vardı. Garson gibi duran kızın saçları ensesinde topuz şekildeyken işaret parmağını dudaklarına dayadı.

 

Kaya kaşlarını çatıp anlam vermeye çalışırken karşısındaki kadın eliyle ayakkabı dolabını işaret etti. "Kaya Bey, Ahu Hanım ve Ahuzar Hanım oyun oynuyorlar. "

 

Kaya bu defa kaşlarını kaldırarak yerinde dikleşti. Demek oyun, ha?

 

"Ne oynuyorlar? Saklambaç mı? " Ela gibi Kaya da fısıldamasıyla karşısındaki kadın bir an gülecek oldu. Konu karısı ve kızı olunca normalde ki ciddi halinden eser olmuyordu. Kadın başını salladı. "Ahu nerde peki? "

 

Ela arkasındaki kapıyı işare etti. "Mutfakta dolaplara bakıyor." Kaya bir an gülecek gibi olurken durdu. Karşısındaki kadın elindeki tepsiyi işaret ederek, "İzninizle." dedi ve yanından ayrıldı.

 

Kaya ise ilerleyerek mutfağın kapısından sevdiği kadına küçük bir bakış attı. Ahu eğildiği tezgah altın da tam da lavabo altındaki dolaba bakıyordu. "Anneeciim." diyordu her harfi naifçe uzatarak. "Nerdesin? "

 

Ayaklanmasıyla Kaya hızla sırtını duvara yaslayıp geriledi. Ela'nın işaret ettiği ayakkabı dolabına ilerleyerek şöyle bir aşağıdan yukarı bakındı. İnce olan dolan tam iki katlıydı. Ve alt katı tam kapalıyken üst katı hafif aralıktı. Belli ki o kadar ayakkabı içinde kaybolan küçük kız pek sığamamıştı. Kaya gözlerini kısarak çift kanatlı kapağın arasındaki minik burnu gördü. Yüzünde sıcak bir gülümseme pehdahkanırken yavaşça eğildi ve iki kapağın arasındaki burnu öptü.

 

Ahuzar olduğu yerde sıçrayıp geri çıkarken kahkaha atmıştı. Kaya kapakları hafifçe açarak içeri kızının kıkırdayışına ve oturuşuna baktı. "Napıyorsun bakayım? "

 

Ahuzar gülüşlerinin arasından, "Saklambaâaç." diyerek uzattı. Kaya gülümseyerek arkasına kaıa bir bakış attı.

 

"Anan mutfak dolaplarına bakıyor. "

 

Ahuzar gülümseyerek, "Bir dolaba bakmalı evet ama bakacağı dolap bir mutfak dolabı değil baba. " dedi.

 

Kaya kızının söyledikleriyle kaşlarını kaldırdı. "Bak sen benim minik kızıma. " Kızının yüzüne uzunca baktı. Ardından Ahu'nun mutfaktan, "Ahuzar." diye seslenişi duyması ve sesin yavaşça yaklaşmasıyla Ahuzar telaşlandı.

 

Kaya daha ağızını açamadan Ahuzar işaret parmağını dudaklarına dayıyarak gözlerini belertti. "Baba hadi! Sende gel. " dedi.

 

Kaya bir kendine bir dolaba baktı. "Babam? "

 

Ahuzar durdu. "Nasıl sığıcaksın? "

 

Kaya tekrar kızına bakarken Ahuzar sanki babasını ilk defa görüyormuş gibi şaşkındı. "Çok büyüksün? "

 

"Ahuzar? " Ahu'nun sesi artık yakından gelirken Kaya hemen dolabın kapaklarını kapattı.

 

Kaya ile Ahu karşı karşıya dururken kadının gözleri hafifçe aralanmıştı. "Yeni mi geliyorsun? " diye sordu Ahu.

 

Kaya ne diyeceğini bilemez halde kızının dışarda kalan minik burnuna baktı.

 

Hayır... "Evet."

 

Ahu başını yana eğerken, "Ayşe ablam nerde o zaman? " diyerek yavaşça sordu.

 

Kaya hemen ellerini dolap kapağından çekip yukarıyı işaret etti. "Odasına çıktı. " Ahu merdivenlere kısa bir an bakarken Kaya kıbırdanan iki kapağı oynamaması için tekrar elini dayadı.

 

"AY BABA BİŞİ VAR BURDA! BABA BABA! KIZ KAPIYI AÇ BABAĞ! "

 

Ahu ve Kaya aynı anda gözleri büyümüş şekilde birbirlerine bön bön bakarken Kaya kapağı bıraktı ve küçük kızı tam ayaklarının dibine hızla atladı. Kendiyle beraber çektiği bazı ayakkabılarda yere saçılırken Ahuzar nefes nefeseydi. "Bişey var orda, kıbırdadı bana doğru eğildi. Siyah bişey. "

 

Kaya gözlerini kadından alarak hızla dolabın içine baktı. Ahuzar eliyle dolabın içini tam köşesini işaret ederek, "Bak orda! " dedi.

 

Kaya bakındığı şeyi tutup çıkarmasıyla neredeyse gülecekti. Görüpte korktuğu şey bir bottu. Diz üstüne kadar çekilen deri botlardan olduğu için bükülmüş ve yanındaki küçük kızı korkutmuştu.

 

Ahu gülerek kızına doğru ilerledi. Başını kaldırarak elindeki botu dolaba fırlatan adama baktı. "Demek yeni geldin? " diyerek kaşlarını kaldırdı.

 

Ahuzar alt dudağını dişlerinin arasına aldı. "Eyvahh." diye fısıldadı. Kaya başını eğerek eyvah diyen kızına baktı. Ahuzar da aynı şekilde başını kaldırmış babasına bakıyordu. Kaya gülecek gibi olurken sevdiği kadına baktı. "Oldu öyle bişeyler. "

 

Tam o esnada ruh gibi bembeyaz suratıyla merdivenlerden inen Ayşe'yi gördü Ahuzar. "Yenge... " diye fısıldayışı annesinin ve babasının da o tarafa doğru dönüp bakmasını sağlamıştı.

 

"Abla? " Ahu ablasına doğru dönerken kapı çaldı.

 

Kaya kapıyı yengesine bakarken açıp göz ucuyla kapıya baktı. Adamları zaten kapıda olduğu için herhangi biri giremezdi içeri. Gülhan içeri adımlayarak Kaya'ya baktı. Ardından salona doğru giren kadına.

 

Ahu hızla Gülhan'a dönerek, "Abla? Nerdeydin? " diye sordu.

 

"Anlatırım." diyerek gözleriyle salonun kapısını işaret etti. "Ayşe Abla'nın nesi var? "

 

Ahu kızının saçalrını okşayarak eğildi. "Annecim sen odaya çıkıp resim yap ben hemen geliyorum, hm? "

 

Ahuzar başını salladı. "Büyüklerin konusu, anladım. Kaçtım ben."

 

Merdivenlere ilerlemesiyle, "Annecim önüne bak. " dedi Ahu. Ahuzar merdivenlere baka baka çıkarken üçü de hızlı adımlarla salonun girişine doğru gitti. İçeri girmeleriyle herkes sessizleşmişti. Herkes ayakta bir eli karnında duran kadına bakıyordu.

 

Ayşe salonun tam ortasında durmuş salondaki herkesin birer birer gözlerine bakmıştı. Burnunu uzunca çekerek başını dikleştirdi. "Benum size bişey söylemem gerek. " diyerek kalçasını kapı tarafındaki koltuğa yasladı. Ayakta kalamıyordu. Hali o kadar yoktu ki bacaklarının titrediğini his ediyordu.

 

"Yenge neyun var? " diye sordu Burak. Üzgünce masadan ayaklandı. Gözleri yengesindeydi. "Kurbanın olayum anlat artık. "

 

"Hastaneden çıkarken de bişey demedun." dedi Furkan aynı şekilde kardeşinin arkasından ayaklanarak.

 

Ayşe göz yaşları eşliğinde başını salladı. "Anlatacağum yangaz."

 

"Karnın ağridi yenge? Ne çıktu o teste, ne gibi bir sonuç seni bu derece yıktı? "

 

Ayşe tekrar konuşan Furkan'a doğru bakarak başını salladı. "Evet." derken Kaya, Ahu önünde bir şekilde içeri iyice girdiler. Gülhan da hemen peşlerinden girerek kadını izledi. Neler olduğunu anlayamıyordu. "Bir kaç gündür ağrılarum vardu. Özellikle geceleru."

 

"Neyun var ablam? " dedi Asiye Hanım telaşla. Normalde atışan iki elti birbirlerine baktılar. Ne kadar atışsalarda onlar kardeş gibiydi. Et tırnaktan ayrılmaz kavramı onlar içinde geçerliydi.

 

"Abla." dedi Ayşe. "Ben hamileyum. " Herkes şok içinde kadına bakarken Ayşe başını salladı. "Lütfen soru sormayun. Çünkü sadece ben konuşmak istirım. "

 

Herkes pür dikkat odaklanmış şekildeyken Nazlı nine ellerini dudaklarına bastı. Oğlundan bir can daha mı? İşte bu ağlaması için yetmişti.

 

"Hamileluğum malesef ki önceki hamileluğum kadar rahat geçmeyecek." Yurkundu. "Kist var. " dedi yere odaklanarak. Bir an önce anlatıp kurtulmak istiyordu. "Eğer tedavi işe yaramazsa bebeğumle beraber büyüyecek bir kitle. "

 

"Riskli mi? " Ahu'nun ağlayarak sorduğu soru ile Ayşe kadının gözlerine baktı ve başını yavaşça salladı.

 

"Riskli." dedi gözleri seyirirken. "Hem hamileluğum boyunca hemde doğum esnasunda."

 

Yangazlar birbirlerine bakakalmış şekilde ağızları balık gibi oynarken Osman bey hemen karısının yanına kendini sandalyeye bırakmıştı. Hamile olduğunu öğrendiğindeki sevinci, kitleyi duymasıyla korkuya dönüşmüştü. Bu herkes için böyleyken Asiye Hanım kocasının yanından ayaklandı. Adımlayarak eltisinin tam karşısında durdu. "Biz senun hep yanundayuz Ayşe. " diyerek kızı göğüsüne çekti. "Her ne olursa olsun, "

 

Ayşe başını kadının göğüsüne yaslarken akan göz yaşlarını umursamadı. Asiye Hanım'ın hemen ardından Kemal Karahanlı ayaklandı. "Yengem? " dedi eğilerek.

 

Ayşe başını kaldırmadan gözlerini ona odakladı. "Abi? "

 

"Sıkma be kızum canını. " diyerek nazikçe sarıldı. "Elbet bu da geçecek. İnşallah sağlukla alacaksun ha yavruyu. "

 

Kemal'in ardından Osman Bey daha fazla dayanamayarak salondan çıkmak için adımladı. Çıkmadan önce Ayşe'nin karşısında durarak başını okşadı. Bir eli başındayken diğeri omzunu kavradı. "Sen yengem sayulursun ancak, Ayşe ben seni hiçbir zaman Kemal gibi yenge olarak görmedum. " dedi. "Sen hep benum, Ahu gibi kızum oldun. Olmayan kızlarumdan oldunuz. İkinizde. "

 

"Sağol abi. " dedi Ayşe başını sallayıp koltuğa tutunurken. Osman bey ise salondan çıkmadan Ahu'ya kısa bir an baktı. Ahu iki eli yanında stresten sıkmış yurkunurken ona bakan adamın yüzüne bile bakmadı. Osman bey bir kez daha yüreğindeki ağırlıkla salonu terk etmişti.

 

Kaya yengesinin karşısına geçerek sarıldı. "Ah be yenge. "

 

"Ah be Kaya. " dedi yüzü adamın göğüsünde gömülü olan kadın.

 

"Kaç aylık? " diye sordu Kaya içi gide gide.

 

"İki buçuk. "

 

Ahu yavaş adımlarla gelerek sarılı adama olan kadının kolunu okşadı. Kaya yandan hüzünle sevdiği kadının gözleri baktı. Ahu da aynı şekilde başını kaldırarak, başını eğmiş ona bakan adama bakmıştı.

 

Ayşe, Kaya'dan ayrılarak Ahu'ya sarıldı. "Beni odama götürür müsün? " Ahu hızla ayrılıp koluna girdi. Diğer koluna da Gülhan girerek ikiside onu odasına çıkardı. Kaya derin derin nefesler vererek büyük pencereden dışarıya, asi bir biçimde dalgalanan denizi izledi.

 

 

"Abla? " dedi Gülhan göğüsüne uzanmış kadının saçlarını okşarken. Üçüde çift kişilik yatağa oturmuştu. Ayşe tam ortalarındayken Ahu sağında Gülhan ise solundaydı. "Tedaviyi nasıl göreceksin? "

 

"İlaç tedavisu. " dedi Ayşe kısa cevap verecek. Göz yaşını silerek burnunu çekti. Geri çekilirken arkasında üzgün ve onu izleyen kadına baktı.

 

"Geçicek." dedi Ahu düşünceli bir edayla. "Neler geçmedi ki, bu da geçecek. " Başını iki yana hafifçe çevirip söylemişti.

 

"Anne? " Mert Ali kapıyı çalıp içeri girerken iki kadında yavaşça yataktan ayaklandı.

 

"Söyleyecek misin? " Ahu'nun sorusuyla Ayşe omzularını kaldırıp indirdi.

 

"Ben oğlumdan çok gerekmedukçe bişey saklamam. Ona söylemeluyum."

 

İki kadın da anlayışla geri çekilerek odadan çıkmışlardı. Koridorda ikiside dalgınca gezerken Ahu durdu. Ahu'nun durmasıyla Gülhan da durdu. "Sen nereye gittin abla? "

 

Gülhan derin bir nefes verdi. "Söylemenin zamanı mı bilmiyorum ama... " diyerek Ahu'ya döndü. "Ben çalışıcam Ahu. " dedi.

 

"Nasıl? " dedi Ahu hemen.

 

"Hemşireliğe geri döneceğim. Bugün bir kaç yere başvuru yaptım. "

 

Ahu'nun gözleri heyecanla aralanırken, "Ayy! " diyerek hemen sarıldı. "Sen ciddisin!"

 

"Evet."

 

"Artık benim yüzümden o eve hapis değilsin. " Ahu'nun sevinci de en çok bunayken Gülhan başını iki yana salladı.

 

"Saçmalama, babamın işini sürdürmek istemiştim sadece."

 

"Babanın işi sadece Çolak'ın korumalığını yapmaktı. Sen koruma mıydın abla? Ayrıca en sonunda benim için kaldın o evde, inan bana çok sevindim. "

 

"Neye sevindunuz ki? " Kemal Karahanlı çekine çekine bir eli ensesinde ilerlerken ileriyi işaret etti. "Odama gidiyidım da öyle bir kulak misafiri oldum. "

 

Gülhan göz ucuyla çekinerek adama kısa bir bakış attı ardından Ahu'ya baktı. Ahu söyleyebilir miyim der gibi bakmasıyla omuz silkti.

 

"Gülhan ablam, hemşireliğe dönüyor. Bu yüzden bazı hastanelere başvuru yapmış ona sevinmiştik. "

 

Kemal gözleri aralanmış şekilde Gülhan'a baktı. "Hayurlu olsun. "

 

Gülhan gülümsedi. "Teşekürler ama henüz hayırlı mı belli değil. "

 

"Olur olur. " dedi Kemal kararlılıkla. İki kadın ona bakmasıyla boğazını temizledi. "İnşallah, neyse hadi Allah rahatlık versin."

 

Gülhan koridorun sonuna doğru ilerleyen adamın arkasından baktı. Odasından içeri girene kadar izlemeyi sürdürdü. Ahu büyük bir sakinlikle mavi gözleri kısıp ablasını izleyerek kollarını göğüsünde birleştirdi. "Sizin aranız da bişey mi var? "

 

Gülhan irkilerek baktı. "Yoo." dedi uzunca bir süre baktıktan sonra.

 

"Hmm." diyerek mırıldandı kadın. "Görürüz."

 

 

🥀

 

 

 

Arabasının kapısını ardından kapatarak karşısındaki otuz beş katlı binaya baktı. Tam şirketin önünde durdurduğu arabasıyla yavaşça içeri adımladı. İçeri girdiği an etrafa kısa bir bakış attı. Sessiz ve boştu. Dışarıdaki etrafı saran korumalar dışında içerisi mesai bitimi olduğu için bomboştu. Gördüğü tanıdık koridoru da adımlayıp aşarak üçüncü asansörün tam önünde durdu. Duvardaki düğmeye basarak kapıları kendisi için açtı. Otoparka da revirin katına da giden tek asansör olduğu için eksi bire basarak otoparka inmeden hemen bir kat aşağı indi.

 

Karanlık koridora açılan kapıyla bir eli cebinde yoluna devam etti. Sırf Ahu bazı şeyleri çakmasın diye üzerini değiştirmiş, siyah bir tşört ve eşofman altı giymişti. Karısını ve kızını uyku ile baş başa bırakarak sessizce yanlarından ayrılmış tekrar dolaba ilerleyip üzerini değiştirerek ses çıkarmamak için hiç uğraşmadan sadece odadan ayrılmıştı.

 

Girdiği sonuncu koridor ile sonunda kapıyı karşısında bulabilmişti. Çift kanatlı beyaz kapıya ilerleyerek iki eliyle itti. İçeri girdiği an iki doktor ve üç hemşire tam karşısında onu karşılamıştı.

 

"Hoşgeldiniz Kaya Bey. " diyerek doktorlardan biri geri çekildi. Diğer doktor ise geri çekilen doktordan daha yaşlıydı. Bir adım öne çıkarak iki elini de önlüğünün ceplerine yerleştirdi.

 

"Durumu ne Halis dayı? " diyerek tanıdık olan adamın yüzüne dahi bakmadan sedyede yatan adamı kısa bir an süzdü. Bir eli hala cebinde eşofmanın altında bir şeyi kavramış iyice sıkıyordu. Bu şey karşısındaki adamın sonu olmaya yeminli bir şeydi.

 

Halis gözlüklerinin ardından kısa bir bakış atarak tekrar önüne döndü. "Adam azimli. " diyerek konuşmaya başladı. "Günden güne iyi olmak için direniyor. Kolunu alçıya aldık. Kalbindeki çakıyı çıkarmak için yaptığımız ameliyat risk taşısa da bizi zorlamadı. Ayrıca daha önceden aldığı iki yarası varmış, dikişleri patladığı için fazlasıyla enfeksiyon kapmıştı."

 

Kaya içinden tüm küfürleri sıralarken koyu bakışlarını yaşlı adama dikti. "Sonuç? " Koyu bakışları adamın yaşlı harelerinde oyalanırken derin bir nefes verdi.

 

"Sonuç, yine dört ayak üstünde. " Gözlüğünü düzelterek yandan bir bakış attı. "Diğer bir sonuç ise ölmesi zaten işine gelmezdi öyle değil mi? "

 

"Uyuyor mu? " Kaya'nın umursadan sorduğu soruyla adam başını iki yana salladı.

 

"Uyanık ve bizi duyuyor. " dedi. "Sen gelmeden iki saat önce uyandı. Hala ilaçların etkisinde olabilir. "

 

"İyi." diyerek sedyeye doğru adımladı. "Bir kaç gün daha burada kalıcak. Daha sonra başka bir yere götürülmesi için adamlarıma gerek talimatları vereceğim. "

 

Yaşlı adam başını sallayarak geri çıktı. Kaya tam sedyenin yanına varmasıyla Çolak'ın gözleri aralandı. Yine ve yine kehribarlarla karşılaşan lacivert hareler resmen karşısındaki rengi adeta tekte yuttu. "Herkes dışarı. " dedi Kaya. Sert bakışları sedyede yatan adamdayken devam etti. "Beş dakika verin. "

 

Herkes aynı anda dışarı çıkarken Kaya iki elinide sedyenin yanına dayadı. Eğilerek adamın yüzüne iyice baktı. Morarmış gözlerine, patlak sol kaşına, duvara vurmaktan kızarmış alnına ve son olarak kırık burnuna sarılmış bantlara.

 

"İşte görmek istediğim o tablo. " diyerek başını daha da eğdi. "Karımın bedenine verdiğin her bir zararı misliyle ödeyeceksin. Onu muhtaç ettiğin her şeyin daha fazlasını alacaksın. "

 

Başını omzuna eğerek seğiren gözleriyle karşısındaki harabeyi izlemeye devam etti. "İbret olsun diye seni sike sike ölüme muhtaç bir hale getireceğim. "

 

"Karahanlı... " dedi Çolak dudaklarını yavaşça aralayarak. "Beni ha... hafife alıyorsun, yapma. " Zorlanarak da olsa konuşmasıyla Kaya onu umursamadı.

 

Onun yerine doğularak elini cebine attı. "Asıl sen beni hala tanıyamadın piç kurusu. " Pilastiği yavaşça cebinden çekerek açığa çıkardı. Yere doğru uzanan pilastiği gören Çolak bir ona bir Kaya'ya baktı. "Bu ne? " diye sordu Kaya. Gözleri sallanan plastikte oyalanıyordu.

 

Çolak kaşlarını çatmak istesede yapamadı. Sol kaşı acıyordu ve alnı fazla kızardığı için kırışamıyordu.

 

"Karım bana bu plastiği ne anlama geldiğini anlatmıyor. " diyerek iyice havaya kaldırdı. "Ancak ben onun gözlerinde bu parçaya bakarken nasıl dalıp gittiğini görebiliyorum." Sonunda bakışları tekrar Çolak'ı bulurken karşısındaki adamın sarı gözlerini izledi. "O söylemese de olur. Nasıl olsa şu altı ay içerisinde bununla sana her türlü işkenceyi sağlarım. "

 

Adamın baş ucuna doğu ilerleyerek tepeden baktı. Çolak başını kaldırarak tepesindeki adamı izlerken devam etti. Kaya pilastiği iki ucundan elleriyle kavrayarak iyice gerginleştirdi. "Tıpkı bu pilastik gibi olacaksın. Gerim gerim gerileceksin." Eğilerek boğaz hizasında tuttu. "Geriliceksin." dedi yavaşça. "Gerileceksin ve birden... " İki tarafıda aynı anda bırakmasıyla sert ve tok bir ses çıkarak plastik parça Çolak'ın yüzüne düştü. "Öyle bir an olacakki nefesin kesilecek. Bedenin ruhunu itecek. Ruhun ise bir nefes için benden dilenecek. "

 

Yavaşça eğildiği yerden doğrudu. Koyu gözleri sedyedeki adamı izlemeye devam ederken kaşlarının ortasındaki kırışıklık kendini biraz daha belli etti. "İyleşmeye bak Karavir. Çünkü seninle daha yeni başladık. " Plastiği tekrar eline alarak arkasını döndü. Soldaki bir çekmeceye ilerledi. Pilastiği tam üstüne bırakarak görünür bir vaziyete yerleştirdi. "Şimdilik görünür bir yerde dursun. " Omzunun üstünden kısa bir bakış attı. "Nasılsa yakında bedeninde canını yakarken bulacakaın. "

 

Kapıya yöneleceği esnada gözleri adamın alçılı koluna takıldı. Ardından ise diğer koluna. Diğer kolunda hiç bişey yoktu ancak gözleri kolundan eline oradan da yüzük parmağına kaymasıyla görüş açısının iyice karardığını hissetti.

 

Adımları tekrar sedyeye doğru ilerlerken başı eğik bir halde parmağındaki yüzüğe bakıyordu. Boynundan aşağı doğru inen ürpertiyle bedeninin ısısının arttığını his etti. Elleri açılıp açılıp kapanırken Çolak güldü. Bir dudağının köşesi kıvrılırken, "Ne sanıyordun Karahanlı? " diye fısıldadı. Saatlerdir su içmediği için boğazı kurumuş ve sesi kısılmıştı. "Yıllardır yanımda olan kadının yüzüğünü parmağımdan çıkaracağımı mı? "

 

Göz ucuyla Kaya'nın eline baktı. "Çok yazıkki sen hala karım dediğin kadının yüzüğünü takamamışsın." Kışkırtıcı sözleri Kaya'yı adım adım ona yaklaştırırken durmadı. Karşısındaki adamın delice öfkeli bakışlarından daha da zevk alarak, " Bu durumda kimin karısı olduğu bile gün gibi ortada, ha Karahanlı? " diye sordu. "Ben ölsem bile sevdiğim kadının yüzüğünü çıkarmam, peki sen? "

 

Kaya iyice yaklaştığı sedyeyle iki tarafında asla beklemediği bir şey yaptı. Çolak'ın elini kavrayarak dişlerini iyice birbirine kenetledi. "Beni kudurtmaya çalışan o küçük beynine söyle, daha fazlasını denesin." Gözleri kavradığı elinde dolaştı. "Sonucunu en az senin kadar merak ettiğine eminim. "

 

"Bir kez daha diyorum Karahanlı, beynimi küçümseme. Çünkü gün geldiğinde nasıl bir adam olduğumu iliklerine kadar hissedeceksin. "

 

Kaya güldü. Sinir bozucu tavırları karşısında otuziki dişini birden ortaya sererek güldü. "Kural bir, " diyerek durdu ve tek eliyle adamın yüzük parmağını kavradı. Çolak'ın kaşları bu defa çatılırken, "Düşmanını hiç bir zaman hafife alma. " dedi ve geriye doğru yatırarak kırdı. Yüzük parmağı kırılan adam sedyede kıvranarak haykırırken Kaya başını salladı.

 

Eğilerek adamın haykıran yüzüne baktı. Çolak kehribar gözleriyle acı ve nefret dolu bakışlarını ona yönlendirirken doktorlar ve hemşireler anında odaya doluşmuştu. "Seninle işim bittiğinde, " diyerek fısıldadı. Acıyla dolmuş olan gözlerine baktı. İçi öfke içinde haykırırken devam etti. "Seni öldürmem için bir zat bana yalvaracaksın. "

 

Geri çıkarak kapıya doğru adımladı. Halis ağızı açık kalmış şekilde Kaya'ya bakarken, "Sağını düzeltiyorum solu kırıyorsun. Solu düzeltiyorum sağı parçalıyorsun. Bir dur yahu artık! " diyerek sistem etti.

 

Kaya yandan bir bakış atarak, "Ne güzel işte maaşına zam gelmiş olur. " dedi. "Çokta zorlanmazsın, bir parmak. "

 

"Bir parmak? " dedi kaşlarını kaldırarak yaşlı adam.

 

Kaya umursamadı. "Parmağındaki yüzüğü çöpe atın ardından parmağıyla naparsanız yapın. Ölmesin yeter. "

 

Hızla şirketten ayrılırıp arabasına binmesiyle evin yolunu tuttu. O piç kurusu için aklında inanılmaz işkence kareleri dönerken derin bir nefes verdi.

 

Onu bir yüzükle vurmaya kalkmıştı, oysa karşısındaki adamın altı yıl boyunca ondan aldığı hayatının merkezi olan bir kadının alyansını boynunda taşıdığından haberi bile yoktu.

 

Ona göre yüzükler saçmaydı. Takılırdı, dışarıya bazı şeyler kanıtlanırdı ancak bu işlerin sonucu hep kalp de biterdi.

 

Kalbi zaten Ahu'ya aitken yüzük taksa neydi takmasa neydi...

 

Bir eli tşörtünün yaka kısmının altındaki yüzükleri kavradı. Daha bundan yıllar önce Ahu'ya kalplerimiz bir demişti. Çünkü öyleydi.

 

Bu yüzükleri saklamıştı çünkü birini o takmıştı. Diğerini ise kendisi onun için takmıştı. Hal böyleyken nasıl bu iki yüzüğe kıyabilirdi ki?

 

Bu alyans bir zamanlar onun parmağındaydı. Tek taşını bulamamış olasa da bu yüzük eline geçmişti.

 

Konağa vardığında hızla arabadan inerek içeri girdi. Bir şekilde Ahu'yu evlenmeye ikna etmeliydi. Nasıl yapacağını bilemiyordu ancak yapmalıydı. Herşeyi ona anlatıp dava sürecine açıklık getirmeliydi.

 

Yoksa diğer türlü onunla evlenmezdi.

 

Odanın önüne gelmesiyle eli kapı koluna vardığı an yavaşça aşağı indirdi. İçeri aynı yavaşlıkla girerek ardından kapattı.

 

Yatağa doğru varmasıyla bazı mırıltılar duydu. Kaşlarını çatarak gece lamabası eşliğinde yatağı kontrol etti. Ahuzar babasına doğru dönük, yatağın tam ortada uyuyordu. Ahu ise yüzü cam tarafına dönük yavaş hareketlerle titreyerek kıbırdanıyordu.

 

Kaya hızla o tarafa ilerleyerek sessizlik içinde ağlayan kadına baktı. Gözleri kapalı iki eli yanağının altında birleştirmişti. Dudaklarının köşeleri aşağı doğru bükülmüş ara ara nefesini veriyordu.

 

Bir an telaşa kapılan adam başta ne yapacağını bilemese de eğilerek kadının önüne diz çöktü. İki elini üstünde silerek bir elini sevdiği kadının yanağına koydu. Ufak ufak okşayarak diğer elini yanağının altında birleştirdiği bileklerine yasladı. Her iki elide olduğu konumu minik minik okşarken yüzünü yakınlaştırdı. "Şşşh şşt. " diyerek minik bir ses çıkardı. "Sadece kabus. " diyerek dudaklarını kadının alnına bastı. "Sadece rüya. " Kadının nefesi durulurken yüzü yavaşça eski halini aldı. Adam alnını kadının yanına yaslayarak gözlerini kaldırdı. Hemen dibindeki yüzü izleyerek nefesini verdi.

 

"Senin varlığın benim yaşama sebebim. " diyerek gözlerini kısa bir yumup araladı. "Eğer bir gün uğruna ölmem gerekirse, bu hayata en güzel veda olur Ahu. "

 

Kadın kıbırdanarak alnını farketmeden sevmediği adamın alnına yasladı. Kaya tekrar gözlerini aralayarak kadını izledi. Nefesinin yüzüne vuruşunu his etti. "Senin varlığınla tamamlanıyorum kadın, sen olmasan ben bir hiçim. "

 

Gözlerini yumarak son kez derin bir nefes aldı. Kadının o yasemin kokusunu içine iyice çekti. "Sen benim için ölmesen de olur, ben senin için ölürüm. " diyerek gün içinde kadının ona söylediklerine değindi.

 

"Hiç düşünmem..."

 

 

 

🥀

 

 

MARDİN

NUSAYBİN

 

• ASKERİYE •

 

 

Seyfettin yavaşça Koray'ın yattığı ranzaya yaklaşarak diz çöktü. Sabahın köründe nerdeyse öğlen olacak herkes kalkmış ancak bu herif hala uyku için direniyordu.

 

Seyfettin kısa bir an omzunun üstünden Sergen'e baktı. Hazır mısın bakışı atarken Sergen hazır olduğundan pek emin değildi. "Abi acaba yapmasak mı? " diye mırıldandı. Çünkü kalktığında ikisinide haşat etme olasılığı vardı.

 

"Koraaaay." dedi Seyfettin çoktan. Böylelikle Sergen'e de kaçma fırsatı vermemişti.

 

Koray yerinden kıbırdanıp ağızının içini karıştırsada sesini çıkarmadı. Seyfettin bu defa arkasındaki elleri dizinde üzerine doğru eğilmiş Sergen'den yünlü uzun ipi alarak katladı. "Koray kalk. " Ses yok.

 

"İyi benden günah gitti. " İpi yavaşça burnuna getirerek içine tıktı. Koray, burnunun huylanamsıyla önce hafifçe kırıştırdı ardından eliyle yüzüne vurarak burnun kemerini sıktı.

 

Kaşıdığı yerler bitmesiyle ranzada hızla arkasını döndü. Dönerken ise, "Siktirin gidin başımdan. " söylemeyi de ihmal etmedi.

 

"Hakiki bereli bak. " dedi Seyfettin gülerek. "Görüyorsun dimi komutan başında olsa anında dikilmişti. Bizim olduğumuzu bilince nasılda savuruyor."

 

"Bok kokuyorsun salak! " diyen Koray'la Seyfettin durdu. Bu sabah Akın komutanla bir takım anlaşmazlıklar yaşamasının sonucuydu da denebilir. Koltuk altlarını ve üzerindeki kıyafetleri kokladı bir an.

 

"Öyle mi? " dedi hemen başını kaldırıp ona doğru eğilmiş Sergen'e soru soran bakışlar atarken.

 

"Şey komutanım. " dedi Sergen yüzünü buruşturmamaya dikkat ederek. "Bana sormasanız? "

 

"Geri çekil Coni. " diyerek bu defa ayaklandı Seyfettin. Düşen ipi yerden geri alarak bu defa boynuna kadar yorganı çekmiş olan Koray'ın kulağına soktu.

 

"Lan seyfo! Sokucam şimdi onu bir tarafına. " diyerek kulağındaki ipi diğer tarafına savurdu.

 

Seyfettin eğildi. "Peki şimdi ben olduğumu nerden anladın? "

 

Koray doğrularak üzerindeki yorganı kaldırdı. "Beynini siktiğimin malukatı. Sesinden olabilir mi acaba? "

 

Arkasındaki yastığı tuttuğu gibi Seyfettin'in yüzüne savurmasıyla, Seyfettin daha geri çıkamadan yüzüne yemişti. Çünkü tam arkasında Sergen vardı. "Abi yapmayayım dedim ben işte sana ya! "

 

Seyfettin yastığın şiddeti ve arkasınsaki Sergen yüzünden sıkıştığı alanla başını hemen yanındaki ranzanın demirine vurdu. Doğrulduğun da tavana doğru kısa bir bakış attı. "Yukarda yıldızlar var coni."

 

Sergen elini dudaklarına götürürken Koray yataktan çıkarak ellerini beline attı. "Bok kafa mı yaptı lan bunda? "

 

"Komutanım, altı saatir ahırda. " Sergen'in sözleriyle Seyfettin ön üstü yere yapıştı. Gözleri açık bir halde önüne doğru kitlenirken Sergen ve Koray hafifçene üzerine eğildi.

 

"Ölmüş olmasın? "

 

Koray omzunun üstünden Sergen'e baktı. "Bir yastık darbesiyle mi?" Kaşları çatıldı. "Salak salak konuşma çaylak. "

 

"Napıcaz komutanım? "

 

Koray eğildiği yerden doğrularak omzu silkti. "Banane oğlum. Ben mi dedim bok temizler temizlemez başımda bitsin diye. Ne bok yerseniz yeyin. İstersen sürekli yatağa at ama pencereleri açmayı ihmal etme burnumun direği kırıldı. "

 

Koray yatağına geçip üzerini örterken, "Yada direkt banyoya bırak. Kendine geldiğinde bakar başını çaresine. " dedi. Tekrar uyumak için arkasını dönüp bir elini yanağının altına koydu. Uykuya kaldığı yerden devam ederken gözlerinin önüne küçük bir kız belirdi.

 

On altı on yedi yaşlarında koyu gözleri olan uzun saçlı bir kız. Pişmanlığı olan bir kız... Gözlerini yumduğu yerden açıp tekrar kapadı.

 

Sergen, Seyfettin'in bacaklarından tutup yerde sürükleyerek götürürken Koray sesler eşliğinde kendini uykunun kollarına bıraktı.

 

 

 

🥀

 

 

 

 

Kaya giydiği siyah boğazlı kazağın eteklerini iyice düzeltti. Dolabın aynasında kendine bakarak saçlarını iyice sağa sola dağıttı. Dağılmış olan saçlarıyla geri çıkarak kendi tarafındaki komidiye ilerledi. Eğilip saatini aldığı an fakettiği şey ile duruldu.

 

Ahuzar boncuk gözlerini aralamış babasına bakıyordu. Üzerini değişmek için banyoya girdiğinde uyuyordu belli ki yeni uyanmıştı. "Babam? " bir dizini yatağa dayıyarak eğildi, kızının saçlarını geri iterek alnından öptü. "Uyanmışsın bakıyorum. "

 

Ahuzar başını sallayarak gülümsedi. "Evet. Uyandım ama keşke uyanmasaydım. "

 

Kaya kaşlarını çatarak kızını yorganın altından çıkmasına yardımcı oldu. "O nedenmiş? "

 

Ahuzar boynunu bükerek ofladı. "Çok güzel bir rüyadaydım. Sen ve annemle bir deniz kenarındaydık. El ele tutuşmuş yürüyorduk. Ama sonra... " Sustu. Boynu bükülürken Kaya kızının yüzüne doğru eğildi. Devam etmesi için bir kaç mırıltı çıkardı. "Sonra birden hava karardı, deniz dalgalandı. Korkarak uyandım. "

 

"Adı üstünde babacım. " diyerek kızını kucağına aldı. Bir dizine oturtarak yatakta bacaklarını dışarı şekilde aralayarak oturdu. "Gördüklerin sadece bir rüya. Annen de ben de burdayız. "

 

Ahuzar babasına sarılarak hep yaptığı gibi kalp ritimlerini dinledi. Bir süre sadece kalp atışlarını dinleyerek gözlerini yumdu. "Uykucu prenses, uyanmalısın. " Ahuzar gözlerini açarak arkaya doğru baktı. Babasının omzunun üstünden annesine bakarak saçlarını yüzünden çekti.

 

"Annem hala uyuyor ama. "

 

"Hmm." dedi Kaya. "Evet."

 

Ahuzar kaşlarını çatarak babasına baktı. "Sen annemden korkuyor musun baba? "

 

Kaya duruldu. Sonra ise kocaman gülümseyerek çatık kaşlı kızına baktı. Bir kolu düşmemesi için belini sararken diğeri havalandı. İşaret parmağını kızın minik burnuna değdirerek, "Evet." dedi. "Valla çok korkayim."

 

Ahuzar babasının sesini değiştirmesiyle kıkırdadı. "Ben odama gidiyorum. Dişlerimi fırçalayıp elimi yüzümü yıkayacağım. " Babasının kucağından inmeden önce yanağına öpücük kondurdu. "Sende annemi uyandıe baba, geri döndüğümde hala uyuyor olursa bende yanına kıvrılırım."

 

Babasının kucağından yere atlayarak kapıya ilerledi. "Bak sen küçük cadıya. " Kaya kaşlarını kaldırmış kızına bakarken Ahuzar kapının önünde, "Daha demin prensestim?" diye sordu.

 

"Kız? " koridordan gelen sesle Ahuzar anında babasını unuttu.

 

"Amcaa! " diye bağırarak kapıyı arkasından sertçe kapattı. Allah bilir hangi yangazdı ya da Kemal Karahanlı da olabilirdi.

 

Kapının sertçe kapanmasıyla Ahu yerinden sıçradı. Yanağını elinden ayırarak başını kaldırdı ve etrafına kısa bir an bakındı. Kaya ise yatağın diğer tarafından ayaklanarak Ahu'nun tarafına yavaşça adımladı.

 

"Günaydın." diyerek gülümsedi. Ahu gözlerini ovuşturarak saçalrını omzundan geriye bıraktı.

 

"Günaydın. Saat kaç? " Uyku mahrumluğuyla mırıldanışı Kaya'nın gülüşünü daha da genişletirken koluna taktığı saatine baktı.

 

"Sekiz buçuk. " Ahu derin bir nefes vererek iyice doğruldu yerinden. Ayaklanarak karşısında duran adama baktı. Niye baktığını anlamak için yüzüne bir süre baksa da anlamamıştı. Sanki bir şey yapacaktı ama yapamıyor gibi. Cesaret mi toplamaya çalışıyordu?

 

Kapının çalmaıyla ikisininde bakışları odanın kapısını buldu. "Abi? Müsaitsen bir dışarı gelsene. Konuşmamız gerek. "

 

Ahmet'in sesi dışardan gelirken Kaya kısa bir an kaşlarını çattı. "Merdivenlerin başında bekle geliyorum. "

 

Ahmet uzaklaşmışırken Kaya tekrar Ahu'ya döndü. Bir süre daha uykudan yeni uyanmış kadını izledi. Bir insan uykudan bile kalkarken bu kadar güzel olabilir miydi?

 

Ahu etrafına bakmak için başını çevirmesiyle Kaya çok seri bir biçimde alnından öpüp saçlarından bir nefes çekerek kapıya ilerledi. Ahu ağızı açık kalmış şekilde gözleri aralanmıştı. Daha arkasını döndüğü an kapının kapandığını gördü. O kadar yavaş olamzdı değil mi? O fazla hızlıydı çünkü.

 

Yine ve yine dudaklarında kendinden bağımsız bir gülümseme oluşmasıyla içinden artık alıştığını dile getiriyordu. Kızamıyordu çünkü bu yaptığı onu rahatsız etmiyordu. Uykulu halinden sıyrılmış şekilde kapıya bakmaya devam etti. Keşke korkularını yenip onunla eskisi gibi olabilseydi. Keşke böyle olmasaydı.

 

Keşke her şey o kadar kolay olabilseydi...

 

◆:*:◇:*:◆:*:◇:*:◆

 

"Seni dinliyorum? " dedi Kaya bir elinde telefon diğer eli ise cebinde merdivenlerden inerken.

 

Ahmet hemen yanında basamakları izleyerek inerken, "Masa toplanmak istiyor. " dedi. "Yeni bölge liderleri geldi. "

 

"Sağlamlar mı? "

 

Ahmet dudak bükerek omzularını kaldırdı bir an. "Diğer piçlerden farkları yok. "

 

Kaya başıyla onaylarken, "Babamın haberi var mı?" diye sordu.

 

"Hayır."

 

Kaya'nın adımları dururken sağ kolu an doğru döndü. "Evin Reis'i kim Ahmet? "

 

Ahmet yutkundu. "Osman Karahanlı. "

 

"Peki, neden ilk ben öğreniyorum? "

 

"Çünkü Osman Bey öyle istedi abi. Masa ile ilgili ne varsa size bildirmemi buyurdu. "

 

Kaya'nın kaşları çatılırken sağ kolunun yanından hızla geçti. Salona girerek yemek masasının başında oturan adama doğru adımladı. Ancak o masada birini daha fark etti. Bu eve artık adımını atmaması gereken biri.

 

Cemile Yılmaz, Teyzesi.

 

Ardından yanında oturan annesine baktı. Tedirgin görünüyordu. Kaşları çatılsada bekledi. Öncelik aile için büyüklüktü. "Baba? " diyerek Osman Karahanlı'nın kendisine bakmasını sağladı.

 

Osman Bey başını kahvaltısından kaldırarak oğluna baktı. "Evlat? "

 

"Masa toplanmak istediğini söylemiş. "

 

Osman Bey sadece başını sallamakla yetinerek çatalına bir zeytin batırdı. "Yani? "

 

Kaya'nın kaşları daha da çatılırken, "Bir Reis olarak bu gece masanın toplanmasına onayın var mı? " diye sordu.

 

Osman Bey zeytinini yavaş yavaş çiğnerken arkasına doğru yaslandı. Elindeki çatal bıçağını bırakarak peçete ile dudaklarını temizledi. "Sana daha öncede söyledum evlat, masa işu sende. Bu karşundaki yaşlu moruk ancak çalışmak için şirkete bakar. Masanun Reis'u sensun."

 

◆:*:◇:*:◆:*:◇:*:◆

 

Odanın kapısı açılmasıyla Ahu başını kaldırdı. Ellerini topladığı yataktan çekerek kapıdan içeri giren kadına kaşlarını çatarak baktı.

 

Çoktan üzerini değişmişti. Siyah boğazlı bir kazak ve ayak bileğine kadar uzayan aynı renkte siyah bir etek giymişti. Uçlara doğru bollanan eteğin hemen altına da kalın topuklu botlar giymiş saçlarını sadece tarıyarak açık bırakmıştı.

 

"Canan? " Ahu içeri giren kadına kaşları çatık bir şekilde bakmaya devam etti. "Ne işin var burda? " Onca şeyden sonra burada ne işi vardı?

 

Kaya onu ve annesini evden kovduğu gece Ayşe ablasından öğrenmişti herşeyi. Sinirlenmişti ancak Ayşe de Kaya da yapılması gereken herşeyi yapmasıyla geri çekilmiş ve susmayı tercih etmişti. Peki şimdi?

 

"Evlenmeden bir erkeğun odasunda kalmak nasul bir his Ahu? " Yavaş yavaş adımlayarak ona doğru yaklaşan kadını izledi.

 

Gözleri sadece kadının ayaklarında gezinirken yüzü bir kaya gibi semsert oldu. Bakışları iyice hissizleşirken işaret parmağını karın hizasında havaya kaldırdı. "Dur orda!" Canan'ın adımları taş kesilirken alayla bakındı.

 

"Hadi söyle bana, nasul bir his? " Ona daha öncede böyle bir soru sormuştu. O zamanlar Kaya ile sevgililerdi. Ve ona, 'Zengin bir ailenin oğlu ile gezmek, sevgili olmak nasıl bir his Mira? ' diye sormuştu. Taa o zamanlardan beri anlmıştı karşısında ki kadının nasıl bir alçak olduğunu.

 

"Seni alakadar eden nedir? " Ahu sakince karşısındaki kadını izlerken iki eli yanında sallanıyordu. Ondaki en sinir bozucu özellik de buydu. Sağı solu asla belli olmazdı. Sessiz sakin görünürdü ancak eğer olurda içindeki birikmiş öfkeye karşı daha fazla dayanamazsa işte o an hırlamayan bir köpek gibi dudaklarını bile aralamadan rakibine karşı atakta bulunurdu.

 

Canan tırnaklarına bakarak onu yok saydı. "Bilmem." diyerek gülümsedi. "Sanırum beni alakadar eden tek şeyin Kaya olmasu. "

 

Ahu bir iki adım atarak öne doğru çıktı. Yatak hemen geride kalırken ellerini arkasında birleştirdi. "Peki kızımla ne gibi bir alakan olabilir? " Gözlerini yavaşça kıstı. "Kaya'nın kızı olması mı? "

 

Canan'ın yüzü donup kalırken bişey demedi. Diyecek bir şey bulamadı. Ahu başını sallayarak ellerini arkasından serbest bıraktı. "Derdin Kaya ise benimle veya kızımla bir işin yok, burdan siktir git ve muhatabınla konuş. " Sert sesi odada yankılanırken o narin görünüşünden saniyelik sıyrılmıştı.

 

"Sen geri durursan eğer muhattabım beni ciddiye alur Mira. "

 

Ahu sıkkın bir nefes vererek, "Çık Canan. " dedi. Uğraşmaya bile değmezdi.

 

"Peki." dedi ve arkasını döndü kadın. "Nasul olsa artık burdayum. Bu konaktayum. " demesiyle Ahu dondu. Burda, bu konakta?

 

Kızıyla aynı çatı altında?

 

Hem de düşman ile baş başa?

 

"Asiye Teyzem annemi kabul ettu. Kaya da kabul etmuş. Yani daha çok yüz yüze geleceğuz."

 

Canan'ın odadan çıkmasıyla Ahu tuttuğu nefesini sesli bir biçimde verdi. Yalan söylediğine adı kadar emindi. Kaya bir kere kovduğu insanı bir daha çatısının altına alacak gurursun bir adam değildi. Hele ki kızına zarar vermeye kalkışmış biriyse.

 

Bedeni olduğu yerde titrerken sonunda kendine geldi.

 

◆:*:◇:*:◆:*:◇:*:◆

 

"Deduğum gibi. Masanun Reis'i sensun. "

 

"Bu ne demek baba? Ben sana, sen yaşadığın sürece bana söz düşmez dedim. "

 

"Bende dedum ki, masanun Reis'i sensun." Koyu bakışları oğlunun koyu bakışlarıyla karşılaştı. Bire bir aynı olan bakışlar birbirine iyice odaklanmıştı. "Ailenun Reis'i hala benum. " Kaşlarını kaldırarak yumruğunu çok hafifçene masaya vurdu ve ayaklandı. "Ben ne dersem o olur. Masanun Yeni Reis'i sensun. "

 

"O vakit yeni Reisinize söyleyin, " diyerek salona bir hışınla daldı Ahu. Uzun saçları geriye doğru dalgalanırken önce Kaya'nın, ardından herkesin bakışları onu buldu. "Beni bıraksın. "

 

"Ahu? " dedi Kaya kaşlarını çatarak. Neyden bahsettiğini anlamamıştı.

 

Herkes anlamak ister gibi onu izlemeye devam etmeleriyle Ahu'nun bakışları Asiye Hanım'ı buldu. İlk defa gözlerine bakarak, "Daha küçücük yaşta olan bir kızı düşman bellemiş bir kadını onunla aynı çatı altına aldığınıza inanamıyorum dersem çok kaba olmuş olur muyum?" diye sordu alayla. Bu defa ayaklamış Cemile'ye dönmesiyle, "Kızınız kendisini gizlemiş bir psikopat desem peki? Çok mu ileri gitmiş olurum? "

 

"Kızım." dedi Asiye Hanım. Gülümsemeye çalıştı. "Gel bir kahvaltu edelum, hm? Sonra da oturup sakince konuşalum ha? Tadumuz kaçmasun."

 

"Ne konuşucan ana? " Kaya'nın ters sorusuyla Asiye Hanım oğluna bakamadı.

 

"Hay Allah ya. " diyerek alaya aldı Ahu. O kadar sakindi ki dalga geçtiğinin bile farkında değillerdi. Ancak içindeki öfke kendi için herşeyin kanıtıydı. "Tadınızı mı kaçırdım şimdi ben? " Yüzünü buruşturdu. "Üzüldüm."

 

"Hayur kızım. " Asiye Hanım'ın telaşı yüzünden okunurken Osman Bey ayakta olan biteni izliyordu. Kaya, Ahu'ya doğru adımlamış ancak Ahu bir iki adım geri çıkmıştı. Adam bunu fark etmesiyle kaşlarını daha da çatarken içeri yangazlar girdi. İçerinin gergin havasıyla ikiside durmuştu.

 

Kemal Karahanlı Annesinin tekerlekli sandalyesini sürerek gelirken, "Noli ula? " diyerek yangazlara kaş göz işareti yaptı.

 

Yangazlar bilmediklerini belli eden bir harekette bulundu.

 

"Söyle oğluna bıraksın beni. " diyerek bu defa Osman Bey'e baktı. Şaşkınlıkla yüzüne baktığını gören yaşlı adam dudakları aralıklı bir halde kalakalmıştı. "Çünkü ben söyleyince bırakmıyor. " diyerek Kaya'ya baktı kısa bir an.

 

"Ahu." dedi Kaya bu defa uyarır bir biçimde. Bir eli narince kadının kolunu kavradı. "Daha bilmediğimiz onca düşman dışarıdayken seni bırakacağımı mı sanıyorsun? "

 

"Ha burda da güvendeyim yani? " diyerek yüzü dibinde olan adamın gözlerine baktı. Yüzleri o kadar birbirine yakındı ki. Ahu geri çıkarak herkesi eliyle işaret etti. "Altı yıl önce, beni ilk olarak kızları sonra ise gelinleri olarak kabul etmişlerdi. Peki ben satıldığımda kim beni merak etti? " Öfkeli bakışları Kaya'dan diğerlerine geçerken, "Hanginiz zengin koca avcısı yalanına inanmadan beni aradı? " diyerek sordu.

 

Tekrar Kaya'ya döndü. "Ben beni aslında hiç kabul etmemiş bir ailenin içindeyim. Peki siz? " diyerek Cemile'ye baktı. "Bu kadının kızı önce benim kızıma babasız muamelesi yaptı ardından da bana meydanda oruspu damgası vurmadı mı?! "

 

Kaya'nın yüzü git gide sertleşirken Teyzesine ters bir bakış attı. Konuşmaya hazırlanıp cevap verecek olan kadın Kaya'nın bakışıyla olduğu yerde çivilendi. Dudakları aralandığı gibi kapanırken Ahu, tekrar Kaya'ya baktı. "Altı yıl önce bana inanamayan adamla dipdibeyim, " Karşısındaki adamın kırılan gözlerine baktı. "Daha sayayım mı? "

 

Osman Bey'e baktı tekrardan. Herkes şaşkınlıkla bakakalmışken, "Ya Reisinize söylersiniz beni bırakır... " dedi ve herkesin yüzüne baktı. "Ya da ben bu konağı herkese dar ederim! "

 

Arkasını dönerek salondan ayrılacağı esnada salon dışından sesler yükseldi. Ayşe, Canan'ın saçalarına asılmış bir şekilde içeri girerek yere fırlattı. Bir eli karnında koruma istercesine sarmışken diğeri yumruk olmuştu. Canan dizlerinin üstüne düştüğü yerde nefret dolu bakışlarını eli karnındaki kadına çevirdi. Onu koridorda dolanırken yakalandığı gibi saçlarına asılıp salona getirmişti. "Bu kadınun bu konakta ne işi var! " diye öyle gür bir sesle bağırdı ki Ahu hızla soldan ayrıldı. Ahuzar'ın bütün sesleri duyduğuna emindi. Kızıyla daha fazla bu konakta kalamazdı.

 

Kaya hemen peşinden fırlarken Ahu kızının odasının önünde durdu. Kapıyı açıp içeri baktı. Mert Ali ile oynayan kızına bakarak, "Hadi annecim gidiyoruz. " demesiyle Kaya'nın hızla Ahu'yu geri çekerek başını uzatması bir oldu.

 

"Bir şey yok babam, siz devam edin. "

 

"Kaya! " Ahu'nun sinirli sesiyle Kaya kapıyı kapattığı gibi omzuna aldı.

 

Şiddetle çırpınan kadını odaya getirene kadar asla bırakmadı. Kapıyı topuğu ile kapatıp içeri adımladı. Kadını indirerek saçını geri atmasını izledi. "Nereye Ahu? "

 

"Kardeşime! "

 

Kaya saçlarını avuçlayıp ensesine sürerken sert nefesini verdi. "Onlar bu evden gidecek! "

 

"Gitmesi gereken kişiler onlar mı sence! O ikisi aileden ya be... " Öfkeli yüzü kasım kasım kasılırken kendine doğru çektiği kadını sertçe duvar ile arasına aldı.

 

"Sen hep bu eve aittin." diyerek sertçe fısıldadı. "Aşağıda söylediğin herşey doğruydu. "

 

"Bırak." dedi kadın kendini çekmeye çalışarak. Kaya onu biraz daha duvar ile arasına aldı. İyice sıkıştırarak nefeslerinin birbirine karışmasına izin verdi.

 

Ahu bir tutam saçın yüzünde nefes alıp vermesiyle savruluşunu hissetti. "Onlar bu evde kalmayacak. Ha olurda anam kalmalarını söylerse biz kalmayız. " dedi. "Yinede seni yanımdan ayırmam. "

 

"Yapmaa." dedi kadın uzatarak. "Ahuzar'la istediğin zaman görüşürsün. "

 

"Peki ya seninle? " Alnını kısa bir an kadının alnına yaslayarak geri çekti. "Ben her gece senin benimle evlenmen için nasıl ikna edebilirim diye düşünürken sen gitmekten bahsediyosun Ahu. "

 

"O kadınla yanı çatı altına sokmam kızımı! " diyerek bağırdı. Çırpınarak geri çıkmak istedi. Kaya bu defa kadının omuzlarındaki iki elini de kavrayıp beline kenetlemesiyle artık ona hiçbir çıkış yolu bırakmamıştı.

 

"Emin ol bende sokmam. "

 

Ahu gözlerini yumarak tekrar araladı. Mavi gözleri hafif kızarmıştı. Bir tutam saçı hala yüzündeyken Kaya tek eli ile kadının iki elini tutmaya devam ederek diğeriyle yüzündeki o saçı yavaşça geri çekti.

 

Saniyelik gözlerini yuman kadın, "Ne istiyorsun Kaya? " diyerek geri açtı.

 

"Benimle evlenmeni. " dedi Kaya kaşlarını buruştutarak. Ahu yüzüne düz bir şekilde bakaya devam ederken devam etti. "Benimle kızımız için bile olsa evlenmez misin Ahu? Davadan sonra gerçekleşecek denetim için bile bir nikah kıymaz mısın? "

 

Ahu'nun bakışları normale dönerken dudakalrı yavaşça aralanmıştı.

 

"O derece evlenilmeyecek kadar iğrenç bir herif miyim? " Öyleyim, dedi içinden. "Yinede evlenmez misin benimle deniz gözlüm? "

 

 

 

🥀

 

DUYURULAR İÇİN,

İnstagram: dilekkoc_pjm

 

dilekkoc6789 takip etmeyi unutmayın. 🤍

 

 

 

 

 

Bölüm : 17.08.2025 22:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...