
"Öyle güzel ki gözleri,
içime işliyor... "
🥀
KARADENİZ
RİZE
• EV •
"Kaya... " dedi kadın titreyerek. Hala sevdiği adam ile duvar arasında kıstırılıp kalmıştı.
"Söyle, " diyerek alnını kadının alnına yasladı Kaya. "Ne söylersen söyle ama bana artık hayır deme Ahu. " Sesi yalvarırcasına çıkmıştı. Başını sağa doğru oynatarak derin bir nefes çekti içine. "Düşün, babalık davasının sonucuna kadar düşün. Ama şimdi hayır deme. "
"Kaya, yapma... " Ahu gözlerini yumarak iyice duvara yaslandı. Çene kısmı sevdiği adama doğru kalkık halde deniz ve odun kokusunu içine çekiyordu. "Benden bunu isteme. " Sonuna kadar direnmek istedi.
"Kızımız için... " Alnını kadından ayırarak gözlerini araladı. Kaya ile beraber Ahu'nun da gözleri yavaşça aralandı. "Seninle düğün eşliğinde, davullu zurnalı kemençeli bir şekilde evlenmeyi herşeyden çok isterim. " diyerek başını eğdi. "Ama korkularını biliyorum. Gördüm, duydum ve anladım. "
Kadın heyecandan olduğu yerde titrerken ellerini adamın elinden çekmek istedi. Kaya çok sıkmasada ellerine biraz daha baskı uygulayarak beline bastırdı. "Ben senin korkuların geçene kadar böyle yaşamaya da varım. Seni hep karım olarak görmüşken, çocuğumun annesiyken bir kağıt parçasına meftun etmem. "
Kadının ellerini yavaşça serbest bırakarak avuçlarını kaldırdı. Kadının yanaklarını elleri arasına alarak üzerine iyice eğildi. "Kızımız için en azından rol yapamaz mıyız?" Derince baktı kadının kısık gözlerine. Ahu'nun elleri iki yanında sallanırken devam etti. "O umursamadığım kağıt parçası bir zamanlar bizim hayalimizken şimdi sadece tek bir imza atamaz mıyız?"
Kadının gözleri dolarken bir kaç defa bakışlarını kaçırarak kırpıştırdı. Yaşlar yanaklarından her süründüğünde Kaya sildi. "Hâlâ hayalim. " dedi kadın mavi gözlerini kaldırarak. Adam içi giderek kadını izlerken kadının sol gözünden bir damla yaş daha süzüldü. Kaya tekrar hiç beklemeden o yaşı da ezerek sildi.
"Hayalim ama senin hala anlamadığın bir nokta var, Kaya. " dedi kadın. "Ben kızım için gerekirse sevdamdan vazgeçerim, ama onun tehlikeye girmesine izin vermem! " Kararlı sesi odada yankılanırken adam başını salladı. "Gerekirse insan öldürürüm -ki buna daha önce kalkıştım. "
"Biliyorum." dedi adam kadının gözlerine bakarak. "Biliyorum ve emin ol bu durum beni mutlu ediyor. " Bir adam için kızını geride bırakmıyordu. Aksine kızı için bir adamı geride bırakmaya razıydı. Bu Kaya'yı üzmek yerine gururlandırıyordu. Konu kendisi de olsa her zaman kızı ondan önce gelmeliydi. Kendisi madem birini diğerinden üstün göremiyor ikisi de eşit seviyordu bari Ahu kızını ondan üstün görsündü. Bu onu sadece mutlu ederdi. "Bir kez daha söylüyorum," diyerek kadının yüzünü tüy gibi dokunuşlarla sevdi. "O kadın bu evden gidecek."
Kesin ve net söylediklerine karşı kadın tam dudaklarını aralayıp bişey söyleyecekti ki çalan telefonla duruldu. Kaya'nın gözleri hala sevdiği kadındayken bir eli cebine gitti. Ahu elinin tersiyle gözlerini silip burnunu çekerken Kaya'nın diğer eli hala yanağındaydı. Bakışları hala kadının üstündeyken telefonda yazan ismi okumadan açtı. "Evet? "
"Komutan Karahalı? " Selim Albay'ın sesi kulaklarında yankılanırken eli sevdiği kadının yanağından düştü. Gerçekler biraz da olsa yüzüne çarparken anlık kendinden utandı. Hala askerliğe devam ettiğini ve bir görevde olduğunu söylememişti. Hala ondan sakladığı bir konuyla kendisi ile evlenmesini istiyordu.
Bu ne kadar doğruydu?
Yüzü kızardı. Utandığını ve hatta kendinden iğrendiğini hissetti. Geri çıkarak kadının yüzüne bir daha bakamadan telefonu işaret etti ve, "Gelince konuşacağız, bir yere kaybolmak yok. " diyerek odadan çıktı. Merdivenlerin başına doğru kendi kendine kızararak adımladı. Son adımını atıp ve kendine bir ağız dolusu küfrederek durdu. Daha fazla uzaklaşmak istemedi olur da kaçmaya çalışırsa baştan önlemek için.
Ahu'nun iyiliği için konaktan tek çıkması yasaktı ancak o son kaçıştan sonra adamlarına da pek güvenemiyordu. En son gelemez dediğinde kızını almaya gitmişti ve Ahu bir şekilde birilerini ikna ederek bu konaktan çıkmayı başarmıştı. "Ulan yangazlar!" diyerek sinirle tısladı. Gözleri ikiz kardeşlerinin odalarında oyalanırken Albay'ın hala hatâ beklediğini hatırlamsıyla kulağından inen telefonu kaldırıp tekrar dayadı.
"Abi? " dedi gizlice. Fazla ortada olduğu için 'Albay'ım' olarak seslenemiyordu.
Karşı taraf bir süre sessizliğini koruduktan sonra, "Son gelişmelerden haberdar mısın? " diye sordu.
Kaya bir elini cebine atarak, "Evet." dedi. "Akın anlattı. "
"Büyük Bey denen adam senin peşinde olduğun adam, Kaya." dedi Albay sakince. Ardından derin bir nefes verdi. "Oturduğun masadan biri mi? "
"Hayır." dedi Kaya bir omzunu duvara yaslayıp yönünü odasının kapısına doğru verdi. Merdivenler arkasında kalmıştı. "Karşı cemiyetin masasında oturuyor olabilir. "
"Çok fazla kayıp verdik. " Sesi fazlasıyla sıkıntılıydı. "Bütün mültecileri terörist olarak kendilerine çekeceklerini düşünmüştük fakat tahmin ettiğimiz herşey..." Sustu. "Hepsi bir aracıydı. Teslim edilen onca malı gizlemeleri için alı konulan insanlardı. Kaya, elimizi çabuk tutmalıyız, bu adam her kimse büyük bir plan yapıyor. "
"Ne tür bir plan? "
"Türkiye'yi yok edip kendi saltanatını kurmak gibi. " Albay'ın sözleri Kaya'ya ulaşırken yüzünde hiçbir mimik oynamadı.
"Henüz kimliği bile belirsiz. " dedi Kaya sıkıntıyla. "Bu adam her kimse kendini saklamayı iyi biliyor. "
"Fakındayım. Kurduğu onca holdingle çalışanlarına karşı iş adamı pozları sergiliyor. " dedi Albay. Sesi hem sıkıntılı hem de düşünceliydi. "Ama sorsan hiçbiri aslında adamın kim olduğunu bile bilmiyor. " Bir süre sessizlikten sonra devam etti. "Seni o adam için gönderdim fakat görüyorum ki bütün yolların sonu aslında o adam. "
"Oturduğum masanın yeni Reis'i oldum ve bu akşam toplanan üyelere bu haberi duyurucam. "
"Hızlısın."
"Masada sadece terör örgüt kurucuları yok abi, aynı zamanda uyuşturucu kaçakçıları ve ağır silah sahipleri de var. "
"Başa oturman senin işini kolaylaştıracak mı? "
"Fazlasıyla, " dedi Kaya düşünceli bir şekilde. "Başa geçtiğim an masanın bütün emirleri benden yana. Eğer o herif karşı cemiyetten ise, iki cemiyeti bir araya toplamak zorundayım. " Gözleri karşı odada oyalanırken devam etti. "Gördüğüm her yüz, duyduğum her isim önemli, işime yarayabilir. "
"Sana güveniyorum, Karahanlı. " dedi Albay. Sesinin altında sanki belli belirsiz bir imâ var gibiydi fakat Kaya bunu umursamadı.
🥀
MİRA AHU ALKIM...
İçimdeki bilinmezlik çukuruyla savaşırken bir elimi belime atarak diğeriyle saçlarımı alnımdan geriye doğru çektim. Beş belkide on dakika geçmesine rağmen hala bedenim heyecandan titriyordu. Derin derin nefeslerle göğüsüm kalkıp inerken gözlerimi yavaşça yumdum.
Tekrar gözlerimi araldığımda bakışlarımı kısa bir an odanın içinde gezdirdim. Ben ona bu evden gitmeliyim dedikçe o beni kendine çekmeye çalışıyordu.
Ben onu itmeye her kalkıştığımda o utanmadan, sıkılmadan, asla bıkmadan beni kendisine çekiyordu.
Gözlerim büyük camda dururken ellerim saçımdan ve belimden düştü. "Kızım... " diyerek fısıldadım. Dudaklarım bükülürken sert dalgalarını kıyıdaki kayalara çarpan denizi izledim. O kadar hırçındı ki... "O kadın ile aynı evde kalamaz." derken bakışlarım hala denizdeydi. "Ölürüm, gerekirse ölüdürürüm ama asla bir psikopatla aynı çatı altına sokmam!" Bakışlarım kendi irade dışımdan değişirken hızla arkamı dönüp kapıya ilerledim.
Odanın kapısını araladığım gibi merdivenlerde gördüğüm adamla durdum. Orada bekliyordu. Gözleri beni bulduğu an durdu. Oynayan dudakları her ne söylüyorsa yarıda kesildi. Sanki tahmin ettiği bir şey olmuş gibi başını sallayarak tekrar dudaklarını oynattı. Her ne söylediyse telefonu kulağından yavaşça indirdi. Merdivenlerin başından bana doğru adımlamaya başladı. İçimdeki sıkkın sese karşı nefesimi vererek tekrar odaya geri döndüm.
Beni asla bırakamyacaktı dimi?
Sırtımı kapıya dönerken gözlerim tekrar odayı buldu. "Peki ben istiyor muyum? " Fısıltım kendi kulaklarıma bile ulaşmazken bir kez daha düşündüm. "Beni bırakmasını istiyor muyum?"
Kararsızlığım bir tokat gibi yüzüme çarpılınca ellerim dizlerimi buldu. Artık halsizliğim dayanılmayacak boyuta gelince odadaki lacivert koltuğa doğru adımladım. Koltuğun kenarına tutunarak oturduğum gibi Kaya kapıdan içeri girdi.
Başımı yavaşça kaldırıp odada beni arayan adama baktım. Gözleri gözlerimi bulduğu an yüz ifadesi değişti. Ciddiyet dolu bakışları yüzümde her ne gördüyse kendini kıyamayan bakışlara bırakmıştı. Yavaş adımlarla yanıma gelerek tam karşımda diz çöktü.
Tek dizinin üzerine oturmasıyla hüzünlü suratıma rağmen güldüm. "Bili misın Ahu? Şu hayatta bir Allah'a şükredup namaz kilarken bir de konu sen olunca karşunda diz çökeyim. " diyerek maziye değindim. Başını kaldırarak dolan gözlerimi izledi.
Dudakları gülümsemeyle titrerken, "Sende bana, namazun yanina niye adımu eklisun, ben neyum ki! Deme bir daha bak çarpuluruz, bir tutma, diyerek kzımıştın." dedi. Taklidimi yapması beni daha çok güldürürken iki gözümden de aynı anda yaş aktı.
İki elim birbirini sarmış titreyerek dizlerimde duruyordu. İki eli havalanıp dizlerimdeki ellerimi sardı. Önce sıcak elleri sardı soğuk ellerimi, sonra ise dudakları. Bir kaç öpücükten sonra eğik başını yan bir şekilde ellerime ve dizlerime yasladı. "Zaman geçiyor, hayat akıyor. " dedi sakince.
Hala gözlerimden yaş akarken bilmiyordu ki onunla evlenmeyi nasıl herşeyden çok istiyordum. Sadece... Cesaretim yoktu.
Bir kadın düşünün, evlenmek için can atan bir kadını. Hayat yüzüne gülmüş. Sevdiği adama bağlamış. Gelinlik giymek için can atan bir kadın.
Gözlerim dalarken burnumu çektim. Ben o kadındım. Nişanlım ne zaman askerden gelecek diye beklerken ben şuan olduğum odayı bizim için dizayn ediyordum.
Sonra tek bir haber, babamın tek bir sözüyle hayatım anında tepetaklak oldu. Bir vazo yere düşüp tuzla buz oldu. Benim de hayatım gözlerimin önünde öyle paramparça oldu.
Sertçe yutkunup gözlerimi yumdum. Sonra zorla İstanbul'a götürüldüğüm adam bana gelinlik giydirmeye çalıştı. Kabul etmeyince işkence etti. Baktı sorunca kabul etmiyorum, zoru seçti.
Zorla gördüğü ,duyduğu ve bildiği her zulmü bedenimde var etti. Beni maf etti.
Şimdi düşünün. Bunca şey yaşamış bu kadın nasl tekrar evlenmek için can atabilir? Can atsa bile nasıl kabul edebilir? Evlilik için altı yılı işkencelerle geçmiş bu kadın şimdi nasıl bir evetle sevdiği adama kavuşabilir?
Cesaret isterdi. Güç istedi. Biliyordum ya bu evetten sonrada herşey daha kötü olacaktı. Hissediyordum.
O kadar kararsızdım ki... Kendimce içsel bir çatışmanın içindeydim. "Bir şeyi çok merak ediyorum. " diyerek derin bir nefes verdim. Kaya hala aynı şekilde gözlerini yummuş dizlerime başını yaslamışken devam ettim. "Benim o uçurumda olabiliceğimi nerden biliyordun? "
Başını yavaşça ellerimden ve dizlerimden kaldırarak gözlerime baktı. "Biliyordum. " dedi. Hala yaşlardan dolayı kısılmış bakışlarımla onu izlerken yutkundu. Gözlerim aşağı yukarı kayan adem elmasına düşerken tekrar bakışlarına döndüm.
"Nasıl? " Sesini çıkarmamasıyla devam ettim. "O gün, uçuruma gitmeden önce anneme uğradım. " Başını sakince salladı. Ne yani, biliyor muydu? "Ya annem yerine babam olacak o adamın yanına gitseydim, ya hesap sormak isteseydim? "
Gözlerime bakmaya devam etti. "Kötü insanlardan hesap sormak senlik değil Ahu. Öyle bir şey yapmayacağını biliyorum, ama olur'da o kadar yılın ardından böyle bir şey yapsaydın yine de bilirdim orda olduğunu. "
Kaşlarım benden bağımsız çatılırken, "Nasıl bilirdin? " diyerek tekrar sordum. "Orda olduğumu nasıl anladın? "
Yüzüme bakmaya devam etti. "Karadeniz'e gittiğin gibi ya çaylıkların tepesine ya da o uçuruma çıkacağını tahmin ettim." Yavaşça oturduğu yerden ayaklanarak bana bakmaya devam etti. "Hangi tepeye çıkıcağını tahmin ettiğim bir gerçek ancak bir şeyi tahmin edemedim. " Üzerime eğilerek göz temasını asla kesmedi. "Ben senin oraya intihar etmek için çıktığını anlayamadım Ahu. Evet, ben Kara'yım sen ise Deniz. Bu durumda oraya çıkıcağını başından beri anladım ama ölmek için çıktığını anlayamadım. "
Sözleriyle sertçe yutkunurken nefesimi veremedim. "Hala nasıl anladığını veya bildiğini söylemedin? " Gözlerimi kaçırarak geri çıkmaya çalıştım. Benden önce davranarak tekrar doğruldu.
"Yanındaki telefon sayesinde İstanbul'da olmadığını anladım. Karadeniz'in topraklarına ayak bastığın an İstanbul'dan ayrıldım. Sen Rize'nin yollarında ilerlerken ben seni kilometre kilometre navigasyondan izleyerek takip ettim. "
"Telefon? " diyerek nefesimi verdim. Kaşlarım çatılırken yavaşça ayaklandım. O gece bulduğum telefon geldi aklıma. Şifreli olduğu için bir gece yarısı açık bir telefoncuya giderek şifreyi kırdığımı anımsadım. Kimindi, o telefon kime aitti? "Kimin? "
"Şeyma." dedi saklamadan. "O gece, biz heryerde bütün İstanbul'u altına üstüne getirirken o telefonunu bıraktığı yerde bulamadığını söyledi ve senin alabileceğini tahmin ederek karakola numarasını verdi. Nerede olduğunu soruştururken de Karadeniz'e doğru ilerlediğini öğrenmiş. " Bu sayede de ben olduğuma kesin bir şekilde emin olmuşlardı.
O an aklıma dank etti. Atakan... "Atakan ismi," diyerek saçımı kaşıdım. "Şeyma'nın neyi... " O gece kaçmak için niyetlendiğimde bir şey olmuştu. Bir konuşma duymuştum.
"Bu gece iş bitiyor. "
"Gerçekten mi? Baskın bu gece?"
"Evet. Çolak defteri toptan kapanacak bu gece. Hazırlıklı ol. Silahın hep dolu olsun yavrum. " demişti adam. "Ben şimdi gidiyorum. Kapının önünde olucağım. Komut geldiği gibi bütün kapıları açıcaz. "
"Tamamdır."
Şeyma...
"Atakan, Şeyma'nın eşi. " dedi. Başımı kaldırarak şok olmuş şekilde bakakaldım. Telefonu alıp şifreyi kırdığımı gece de arayıp durmuştu. Belki de Şeyma kendi telefonunu aramıştı.
"Sen... " derken tekrar koltuğa oturdum.
"Evet, gelmeden önce içeri adam soktum. " diyerek arkasını döndü. "Soktuğum adamlar öylesine kişiler değil, işinde donanımlı yerlere sahip iki polis. " Yatağın yanındaki çekmeceye ilerleyerek hala nasıl açıldığını anlamadığım makenizmalı kutuyu açarak içinden silahını çekip çıkardı.
Çekmeceyi örterek bana doğru döndü. Silahını bana göstermemeye dikkat ederek beline takarken, "Olan biteni Ayşe yengemden az çok dinledin. Sana herşeyi anlatacağıma söz verdim çünkü haklı çıkmak için değil, beni bir kez daha olduğum gibi görüp sevmen için. " Başını iki yana sallayarak tekrar üzerime doğru adımladı. "Çünkü ben senden bişey saklamak istemiyorum. Bundan nefret ediyorum. "
"Meraklarını giderebildim mi yavrum? " diyerek ellerimden tutarak beni ayağa kaldırdı. Gözlerine bakarak kayboldum. Başımı sallayarak onu sakince onayladım. Gözlerimi yumarak yüzümü eğdim.
Kısa süre yumduğum gözlerimi aralayarak, "Şimdi nolucak peki? " diye fısıldadım.
Elleri omuzlarımı bulup kavrarken, "Aşağı ineceğim. Gereken neyse onu yapacağım. " dedi. Omuzlarımı kavrayan elleri beni kendisine doğru çekerek sımsıkı sarıldı. "Sonra dışarıdaki bir kaç işimi halledip yanına geri döneceğim. "
Çenesini başıma dayıyarak bir süre öylece bekledi. Arada, saçlarımda gezen burnunu ve aldığı nefesleri hissederek rahatladım. Vücudum birden öyle bir rahatladı ki neredeyse düşecek gibi hissettim. Kollarım sevdiğim adamın belini kavrarken yüzümü iyice göğüsüne gömdüm. Başıma konan onlarca öpücükle derin ve rahatlamış bir nefes verdim.
Kısacası bu defa ona kendimi teslim etmiştim.
🥀
Kaya yavaş adımlarla indiği merdivenlerden hızla evin kapısına ilerledi. Kapıyı açarak adamlarından birine yanına gelmesini işaret etti.
Gelen adamla, "Bana Cihan'ı çağır." diyerek geri yolladı. Hızla yanından ayrılan adamın ardından beş dakika dolmadan Cihan koşa koşa geldi.
Hemen Kaya'nın yanında durarak gömleğinin önünü ilikleyerek ellerini önünde birleştirdi. "Evet, abi? "
Kaya sıkıntıyla kısa bir an burun kemerini sıkarak, "Bu kapıdan ayrılma. Beş dakika, tuvalet için bile olsa buraya birini dik. Diğer türlü sakın ayrılma bu kapıdan. " diyerek sıkıca tembihledi.
"Tabi abi. "
Kaya burnundaki parmaklarını tehtid edercesine karşısındaki adamın yüzüne doğru salladı. "Yengen olur da bahçeye çıkmak isterse karışma ama sakın gözünü ayırma. "
Cihan ona verilen emirle sertçe yutkundu. Vücudunu kısa bir an titreme tutarken, "Abi emin misin? Yani gözlerimi oymayacaksan tamam. " diyerek başını hafif yana eğdi.
Kaya bir an duruldu. " Karımın kaçmasına izin vermeyecek şekilde gözlerini ayırma, yeter!"
Öfkeli sesiyle Cihan'ın gözleri bir an büyür gibi oldu. "Yenge kaçıyor mu? "
Ahmet koşar adımlarla ikilinin yanına gelerek derin bir nefes verdi. "Ne bağırıyorsun? "
Ahmet'in, Cihan'a bakarak sorduğu soruyla Kaya elini alnına vurmamak için kendini zor tuttu.
"Yenge kaçıyormuş abi. "
"Allah'ım, " dedi Kaya arkasını dönüp gökyüzüne bakarak. "Sen baa sırayla vermisun ki! Hepsu yağayi ha yağmur gibu üstume! "
"Salak salak konuşma, delirttin adamı da! "
Ahmet'in sesiyle Kaya gözlerini belerterek Cihan'a son kez döndü. "Baa bak, ayrulma ha şu kapudan yoksa ben kaçıracağum senin bir taraflarunu bir yerlere! "
"Eyvah eyvah. " dedi Ahmet.
Cihan korkuyla başını sallayıp hemen kapıdaki yerini aldı. Ahmet ise giden adamın peşinden iki adım atarak, "Abi masa saat akşam yedide toplanacak. " dedi. "Bir iki saat erkene çektiler. " Kaya girdiği eşikten durarak omzunun üstünden sağ koluna baktı. Ahmet yavaşlayan adımlarla Kaya'nın karşısına geçerek, "Kapıda kimin durmasını istersin? " diye sordu.
Kaya gözlerini kısarak adamına baktı. "Sen ve Cihan salonda olacaksınız. Adamlardan da sadece on tane alın. "
"Az değil mu Reis? " Osman Bey'in sesiyle Kaya yandan salondan çıkan babasına baktı.
Hiç memnun olmayan bir yüz ifadesiyle baktı babasına. "Ben o masada korkaklar listemi nasıl çıkardım biliyor musun? "
Babası elindeki çay bardağı ile dururken bir elini cebine atmıştı. Yaşlı gözleri tıpkı babası gibi kısılırken başını yana çevirerek merakla bakmaya devam etti. Soru soran hareleri Kaya'yı konuşmaya itti. "En fazla koruma sayısı kimdeyse o adam benim için korkaklar listesindedir. " diyerek başıyla onayladı.
Osman Bey oğluna gülümseyerek baktı. "Korkak olmak bazen iyidur evlat. Bak, adi üstunde; korgak. " Derin bir nefes vererek avucundaki çaydan koca bir yudum aldı. Oğlunu başa geçirmenin sevincini yaşıyordu. "Olay yerunu ilk terk eden her zaman korkaklardur. Birilerinun arkasuna saklanmakta da onlardan üstunu yoktur. "
Kaya ellerini cebine atarak babasına doğru çevirdi yönünü. "Napayım baba? Yanıma yüz adam alıp birilerinin arkasına mı saklanayım? "
Osman Bey güldü. "Böyle bişey yapmayacağunu bilirım. "
"Ne demek istiyorsun o zaman? "
Osman Bey yavaş yavaş adımlayarak oğlunun tam karşısında durdu. Çay olmayan elini cebinden çekerek oğlunun omzuna dayadı. "Demek istediğum şey çok açuk Demir. Korkak deyup geçme. En tehlikelilerude onlar olayi." Başını yavaşça olumluca sallayarak elini biraz daha sıktı. "Kendilerinun yapmaya cesaret edemedukleri ne varsa, başkasuna yapturup kenara çekilurler. Sonra da hiçbişey olmamış gibi izlerler. "
Kaya başını eğerek kirpiklerinin altından babasına bakmaya devam etti. Haklıydı. İnsan düşmanını hangi görünüşte veya konumda olursa olsun hafife almamalıydı. Bunu zaten biliyodu fakat karşısındaki yaşlı adamın söylemek istedikleri çok farklıydı. Anlamıştı. Bu yüzde öfkeli yüzü normale dönerken derin bir nefes verdi.
Kaya ellerini cebinden çıkararak bir elini babasının omzundaki eline attı. Tutarak sıkıca sardı. "Bu sözlerini asla unutmicam baba. "
Osman Bey başını sallayarak göbeğini titretecek kısa bir gülüş koyuverdi. "Bilirim evlat. "
Osman Bey yanlarından ayrılırken Kaya tekrar Ahmet'e doğru döndü. "Aynı şekilde. Fazla adama gerek yok. On yeter, ne olur ne olmaz diye de yakınlardaki binalara bir kaç tetikçi koy."
Ahmet başını sallayarak, "Peki, yine aynı şekilde masanın tetikçilerini etkisiz hale getirelim mi? " diye sormasıyla Kaya düşündü. Kısa bir an analiz yaparak gözlerini kıstı. Reisliği duyuracaktı. O masanın başına geçtiğini duyuracak ve illaki birisi kalkıp karşı çıkacak ve hemen arkasından onu desteklemeleri için masayı fiştikleyecekti.
"Sen halledersin. "
Ahmet başını sallayarak yanından hızla ayrılırken Kaya bir kaç derin nefes alıp verdi. Salonun girişine doğru ilerleyerek hızla içeri daldı. Etrafına bakınırken annesini koltuklar bölümünde görmesiyle durdu. Fakat hemen karşılarında oturan Cemile'yi ve kızı Canan'ı görmesiyle içine gömdüğü öfke tekrar filizlendi.
Hızlı adımlarla koltukların tam karşısında durarak önlerine çay konulmuş kadına ve kıza baktı. Rahat rahat oturup gözlerini belerterek bakan ikiliye uzun uzun baktı.
Utanmadan sıkılmadan gelmelerinin altındaki nedeni bir türlü anlayamıyordu. Ancak şöyle bişey de vardı ki, anlamakta istemiyordu.
Hayatında, yılda iki üç kere anca gördüğü bir iki insanın ne yapmaya çalıştıklarını çözmeye çalışacak kadar vakti yoktu. Bunlara kafa yoracağına yapması gereken daha önemli işleri vardı.
Asiye hanım ellerini koltukların kolçaklarına yaslayarak doğruldu. "Oğlum?"
Ahu'nun onca sözüne rağmen çay servisi yaptığı insanlara bakmaya devam etti. Çaylar bitmişti. O halde burda başka bir işleride kalmamıştı.
"Gitti mi onlar?! " Salonu çıkışından Ayşe'nin sesi gelmesiyle hemen yanında Kemal Karahanlı'nın da sesi duyulmuştu. İkna etme çabasıyla onu burdan uzak tutmaya çalışıyordu ancak karşısındaki kadının laz damarı bir türlü izin vermiyordu. İnadı tutmuştu.
"Çaylar da içildiğine göre, " diyerek Kaya yana kaydı ve eliyle kapıyı işaret etti. "Hadi size müsade. "
Ayıp olurmuş, yok millet konuşurmuş demeden umursamadan açık açık yaptığı hareketle ikisini de kovduğunu belli edercesine yüzlerine bakmaya devam etti.
Canan bozularak ayaklanırken hala oturan annesine baktı. Bişey de, dercesine gözlerini belerten kızın gözleri çoktan yaşarmıştı. Cemile oturduğu koltuktan ensesine attığı yazmayı ne yapacağını bilemez bir halde çekiştirdi. "Oğlum, " dedi hemen Kaya'ya dönerek. "Kovayi misun?"
Kaya gözlerini sabır dilercesine yumarak nefesini verdi. Gayet açık değil miydi? "Oğlum? " diyen anasına gözlerini aralayarak hayatında ilk defa ters ters baktı.
"Sen karışma, ana! " diyerek tekrar karşısındaki ikiliye döndü. "Senin kocan yok mu Teyze, sormuyor mu hiç? "
"Ayyy çıldiracağum! " Salona giren Ayşe, Canan'ın hala burada oluğunu görmesiyle ellerini saçlarına yolarcasına attı. "Bu karinin hala burda ne işi var! Defolun artık!"
Sinirle ateş püskürten bakışlarını hemen yanındaki "Sakin ol, bebeğini düşun da! "diyen adama hızla çevirdi.
"Sus! " diye bağırdı. "Kapa çenenu, ben saa bu iki ayaklu gazeteye benzeyen çınguraklu yılanlaru bu evden atacaksun demedum mu?! "
Ayşe avazı çıktığı kadar bağırmasıyla Kemal geri çıkarak elini kalbine attı. O kadar gür bağırmıştı ki bir an ödü patlamıştı. "Ula baa niye bağrisın! "
"Bağırurum! " dedi Ayşe anında eli karnına giderken. "Yengeyum ben! "
"Oğlum? " Kaya ona seslenip duran anasına tekrar dönerek, "Ana! " dedi bastıra bastıra uzatarak. Sus dercesine yüzüne baktı. "Seninle sonra konuşucaz. "
"Bak, ya bu kadın gider ya da ben onu tavuk gibi yolar atarum kapının önune! Bilesunuz!" Ayşe aynı şekilde tehtid dolu bakışlarını herkes de gezdirirken içeri Nazlı Nine girdi.
Elektrikli sandalyesini kontrol altında tutup ilerleyen yaşlı kadın duyduğu bağırış çağırış ile, "Noli ula! Noli! " diye bağırdı.
"Haah, anam geldu! " dedi Kemal ellerini birbirine vurarak.
"Ne bağırıp durisınız? " Nazlı Nine'nin bakışları Ayşe'nin üstünde oyalanırken Ayşe ters ters her an dalabilirmiş gibi Canan'a bakıyordu. Nefret ediyordu bu kadından.
"Ne olacak ana, " dedi Ayşe dişlerini sıka sıka önünü Nazlı Nine'ye çevirerek. "Ela bazı çöpleri atamamuş, " Göz ucuyla abisi Kemal'e baktı. "Ya da uşağın mı atamamuş demeluyum."
"Haydaa." dedi Kemal tavana bakarak. "Şimdi gidıp rahmetliyi mezardan dirilteceğum! Bir o senunle başa çıkabilidi. " diyerek öfkeli bakışlarını yengesine çevirdi.
Ayşe ona ters ters bakarak tekrar Canan'a ve annesine döndü. "Ne diyim size? Siktirolup gidun mi? Ne beklisunuz da! Terbiye de bir yere kadar! " Büyüğü var yok demeden ettiği küfürle elleri iki yanında yumruk olmuştu.
Kaya ortamı izlerken Canan bir iki adım attı. "Affet benu." diyerek başını boynuna doğru büktü. "Yaptum bir hata affet. "
"Ne etmuş?" Nazlı Nine'nin sorusuyla hepsi sertçe yutkundu. Bir bu kadının hiçbir şeyden haberi olmadığı için herkes birbirine bakmıştı. Tek bir kişi hariç, Ayşe ters bakışlarını anasına çevirerek hemen normalleştirdi. "Ha bu kız varya, ha o görduğun şahus." Parmağı ile Canan'ı boydan boya işaret etti.
"He." dedi Nazlı Nine gözleri git gel yaparken. "Görirım. Ne etmuş?" Zaten sevmediği kanının bir türlü ısınmadığı kıza ve kızın anasına baktı.
"Etma." dedi Kemal hemen Ayşe'nin dibinde.
"Karuşma," dedi Ayşe adeta geri bas dercesine.
"Ula kadun hasta, hasta! " dedi sonda çıkışarak Kemal.
"Hastaysa, saa mı hasta ula! Çekul başumdan ne yaptığimi bilirım ben. "
Kemal ya sabır çekti önce sonra ağır ağır, "Tövbe tövbe. " dedi.
"De hayde! " dedi Nazlı Nİne sabırsızca.
Ayşe tekrardan anasına dönerek bir elini karnına koydu. Hamile olduğunu öğrendiğinden beri korumak istercesine elini karnına atıp atıp duruyordu. "Ha bu karı senun bakmaya kıyamaduğun kadınun adini oruspuya, torununu da adunu piç olarak haber yaptu, ana. Bütün Rize bu yüzden çalkalanayidi."
Açık açık konuşması üzere Kaya'nın dişleri birbirine kenetlendi. İçindeki öfke yengesinin sözleriyle daha da harlanırken iki eli yanında yumruk oldu. "Uy! " dedi Nazlı Nine anında kaşlarını çatıp elini kalbine atarak. "Ne diyisun! "
"Al işte. " dedi Kemal Karahanlı anasının kalbinin üstündeki eline bakarak.
"Doğru diyirım." dedi Ayşe başıyla onaylayarak. "Ha bu karı yüzüne her gün seni ariyup asulsuz şekilde bir imalar bir manalar ederek aşağılamaya çalışiler, "
Canan boğazına oturan yumru ile ellerini önünde birleştirirken anası yerinden ayaklanmış stresle gözlerini her bir yüzde gezdiriyordu. Sanki hangi birinden özür dileyeceğini şaşırmış gibiydi.
"He, " dedi en son Cemile. "Yaptu bir hata. " Gözleri bu defa Nazlı Nineden, Kaya'yı buldu. "Herkes ikinci bir şansu hak eder ha yeğenum? Bende ablamla konuşup kendumuzu afdeturduk. İnan pişmanuz." Asiye Hanım da kaşları çatık şekilde ayaklanırken kız kardeşine hafifçe sırtını döndü. Doğru yapıp yapmadığını anlayamıyordu.
Kaya anasıyla kısa bir an göz göze geldi. Bir iki adım atarak ikilinin üzerine adımladı. Heybetli vücudu artık öfkeden zangır zangır titrerken, "Kendini affetirmen gerek kişi anam değil." diyerek teyzesine bakarak başını hafifçe boynuna doğru eğdi. "Kendini affetirmen gerek kişi bende değilim." dedi ve bu defa da Canan'a baktı. "Kendinizi affettirmeniz gereken kişi adını haber yapıp sokaklarda yaydığınız kişi. " Başını sallayarak alaya aldı. "Hoş, bu saatten sonra seni affetmez, haklı da. " diyerek ekledi.
Canan'ın tam karşısında duracak şekilde adımladı. Canan tam önunde duran adam ile heyecandan titrerken kalbi göğüs kafesine adeta işkence etti.
"Ne dedim ben sana? " diyerek sordu Kaya. Sesi kalın ve yavaştı. Canan başını kaldırarak gözlerine baktı. Bakışlarını yumuşatmaya çalıştıkça düşündü. Belki kıyamazdı.
Ancak bir türlü akıl edemiyordu. Kaya bu hayatta tek bir kişiye bakarak durulur, sadece tek bir kişinin gözlerine bakmaya kıyamazdı.
"Ben sana, benim kırmızı çizgimi aşmayacaksın demedim mi? " diyerek devam etti, her cümlesinde sesinin tınısı biraz daha artıyor, biraz daha kalınlaşarak yüzünü öfke sarıyordu. "Ben sana karımdan da kızımdan da uzak durucak, bu evden gidiceksiniz demedim mi? "
Eğilerek kızın yüzüyle yüzünü aynı hizada tuttu. "HANGİ YÜZLE BURDASIN! " diyerek haykırmasıyla Canan olduğu yerde korkudan adeta altına yaparcasına sıçradı. Sadece o değil hemen arkasındaki anneside olduğu yerde sıçramıştı.
"Hiç mi utanmanuz yok? " Kemal Karahanlı engel olamadığı buruşmuş yüz ifadesiyle baktı. "Onca yıl sonra, zulümden kurtulmuş bir kadunun aduna iftira atmaya utanmadun mu? "
"Utanacaksa niye etsun?" Ayşe'nin öfke dolu sesiyle Kemal sıkkın bir nefes verdi. Öyleydi tabi.
Canan başını eğerken Kaya tekrar yana kayarak kapıyı işaret etti. "Mümkünse bundan sonra bir bardak çaya bile gelmeyin!"
"Defolun." dedi önce Nazlı Nine sakince. Yüzü öfkeden titremişti. Torununun sözlerini dinlemenin ardından öfkeyle bağırdı. "DEFOLUN EVUMDEN, DEFOLLOON!"
İki kadın da oldukları yerde tekrar sıçrarken Asiye Hanım gözlerini yumdu. Hiç bişey diyemedi.
"BENUM EVUMDE İHANET EDENE DEĞUL BİR BARDAK ÇAY BİR KAŞUK SU VERMEM! "
Canan annesinden önce kimsenin yüzüne bakamadan aşağılandığı odadan çıkmak üzere ilerlemişti ki Kaya bileğinden sertçe yakalamasıyla durdu.
Bileğini tutan adam ters ters yüzüne bakmaya devam ederek gözlerini hafifçe kıstı. Alnında belirginleşmiş damarları sinirli olduğunu söylemesine gerek kalmadan haykırırken dudaklarını yavaşça araladı. Dişleri sıkıca birbirine kenetli bir şekildeyken, "Seni bir daha uyarmicam." diyerek başını yana tehtidvari bir biçimde eğildi. "Bu sondu."
Bileğini bırakarak başıyla kapıyı işaret etti. Son bir umutla,"Kaya, " diyen kadından çekti bakışlarını.
"Benim olanlardan uzak dur, canın yanmasın. " Sıfır hisle söyledikleri Ayşe'ye derin bir nefes verdirtirken Canan'ın kalbine hançer saplamıştı.
"Benim tek hatam sensin. " diyen kadına bakmadı. O mu demişti sanki, gel beni sev, diye. Hayır. O vakit yol yakınken dönmesi şarttı. Yoksa bir sonraki kavşak onun için iyi sonuçlar elde ettirmezdi. "Diğer yaptıklarım için kendimi asla hatalı bulmuyorum. "
Kaya'nın gözleri bir ok gibi kadının yüzünü bulurken Canan devam etti. "En azından benim yapmak için bir sebebim var, onun gitmek için bir sebebi bile... "
Sözünü tamamlayamadan artık damarına damarına ayağı ile basan kadını kolundan sertçe kavradı Kaya. "Kapa çeneni!" diyerek öyle bir haykırdı ki Canan sertçe yutkunmak zorunda kalmıştı.
Öfkeli hareleri koyulaştıkça koyulaşırken salonun çıkışına hızla ilerledi. Kolundan tuttuğu kadını acımadan peşinden sürüklerken Cemile kızının adını bağırarak hemen peşlerine düştü.
Ayşe de aynı şekilde kapıya ilerlerken Nazlı Nine oğluna döndü. "Oğul, ilaçlarımu ver, ha baa. Kalbim tekleyi."
"Dedum o kadar! " diyerek salondaki çekmeceye ilerledi Kemal. "Ula sakalum da var, niye dinlenmiyirım, anlamayim ki."
Kaya salondan çıktığı gibi merdivenlerden inen kadını görmesiyle duraksadı. Ahu gözleri aralanmış şekilde kapıdan hışınla çıkan ikisine baktı. Önce Kaya'nın öfkeden delirmiş yüzüne ardından ağlamaktan gözlerim kızarmış kadına baktı. Kaya kolundan tuttuğu kadını sürüklerken durmuş sevdiği kadına şaşkınca bakakalmıştı.
Ahu kızı için mutfaktan aldığı bir bardak sütü, mutfaktan elinde tepsi ile çıkan Ela'ya basamakları inerek geri verdi. "Sütü kızıma sen götür lütfen, ben gelene kadarda yanından ayrılma. " Ela yanlarından ayrılıp merdivenleri tırmanırken Ahu önce sakince bir yutkundu.
Ardından yönünü kadının kolunu serçe bırakan adama doğru döndürdü. Bakışları ikili üzerinde gidip gelirken Kaya yanındaki kadın ile yan yana olmaya bile utandı. Bu yüzden yanından çekilerek ilerledi. Konağın kapısını sonuna kadar açarak kolunun duvara çarpmasını sağladı.
Ahu ise yutkunarak ağlamış öfke içinde yüzüne bakan kadına bakmıştı. Başı dik omuzları geriye doğruydu. Ne yani, bu bakışları karşısında çekinmesi mi gerekti, utanmalı mıydı ya da başını yere mi eğme liydi?
Ne yapmalıydı?
Bu saydıklarından hangi birini hak etmişti?
Aksine, burada başını yere eğecek, utanacak ve çekinecek tek bir kişi varsa o da tam karşısında duran kadındı. Oysa bazı insanlar vardı ki değil utanmanın, empati kurmaktan bile yoksun insanlardı. Empati duygusu olmayan her insanın dalga geçme kabiliyeti daha yüksek olurdu çünkü merhametsizlerdi.
Bir insanda en önemli duygu önce empatiydi. Empati duygusu olan her insan kendini karşındaki insanın yerine koyabilir ve düşünebilirdi. İşte o zaman merhamet devreye girer kalbi karşısındaki insanın çektiği acılardan dolayı canı yanar ve kendisinin onu yerinde olsaydı ne yapabileceğini düşünürdü.
"Aramızdan çekil, diyordun." diyerek fısıldadı. "Sen çekilirsen her şey kolaylaşır, diyordun? " Canan'ın karşısında duran kadın onun aksine o kadar sakindi ki, elini bile kıbırdatmadan narin nefesiyle onu iki dakikada alt etmeye yeminliydi.
Canan'ın sabah odasında ona karşı söylediklerine değinerek, "Kaya belli ki seni eve çok güzel kabul etmiş, " dedi ve omzunun üstünden arkasında duran adama kısa bir bakış attı. Kaya'nın kaşları hafif çatılmış iki kadına da anlamak ister gibi bakıyordu. "Baksana, " diyerek tekrardan Canan'a doğru döndü. "Seni evden atmak için can atıyor olmalı. "
Kapı pervazında eli karnında duran Ayşe öne doğru adımlayarak yanlarında, elini karnından çekerek durdu. "Olmalu da ne demektur?" diyerek kaşları çatık bir şekilde sordu. Eliyle Kaya'yı işaret etti. "Baksana ha şu yakışikli yüze nasıl da atmak için can atayi, "
Canan bir an gerçekten öyle mi bakıyor dercesine bakmak için niyetlenmişti ki başını daha çeviremeden Ahu hızla elini kaldırıp kadının çenesinden kavradı. Kendisinin yapmak istediğini Ahu yapınca Ayşe kocaman gülümsedi.
"Aradan çekil dedin, karşımadım. Kızımın adını çıkardın, yengem halleti dedim. Beni küçümsemeye çalıştın, sesimi etmedim. Ama hayır, " diyerek elini biraz daha sıkılaştırdı. Canan iki eliyle kadının bileklerine aslılırken kaşları bükülmüştü. "Kızımı tehtid etmekte ne demek lan! "
Ahu bir anda öyle bir haykırdı ki herkes şaşkınca daha birbirlerine bakakılırken Canan'ın yüzünde çoktan sert bir tokat patlamıştı.
Kapıdaki Cemile hızla kızına atılmaya çalışırken Ayşe ondan önce davrandı. Onu hızla göğüsünden salona doğru iterek kapıyı yüzüne kapatıp eli ile kapı kolunu sertçe kavradı. Anahtar diğer tarafta kaldığı için bir eliyle duvarı tutarak kapıyı kapalı tuttu.
"Kemal! Al şu kariyi!" diye bağırdı. "Az işimuz var anam icabına baksın biraz da. "
"Bu karı kız işleri niye hem baa kalayi lan! "
Kapıdaki kadını tutup çekmeye çalışıyor olmalıydı ki bir kaç boğuşma sesi çıkmıştı.
"Lan deme yengeye!"
"Abinum ula bende senun, sanki yabancuyuk! "
Ahu, Canan'ın daha doğrulmasına bile izin vermeden üzerine giymiş olduğu tşörtün yakaladından kavradığı gibi sırtını sertçe duvara yasladı. Bir eli çenesinde diğeri ise tşörtünde şekilde onu duvara duvara vururken Kaya bir şey fark etmişti.
Ahu saçlarını toplamıştı. Evet, saçlarını at kuyruğu yapmıştı. Uzun saçları toplu olduğu tokadan bağımsızlıklarını ilan edereceisne sırtına dökülürken gözlerini kıstı. İki elini arkasında birleştirmiş halde sevdiği kadını izledi. Her saçını topladığında kavga hazır gibiydi.
Bu eskiden de böyledi. Üniversite de sadece bir kere saçlarını at kuyruğu yaptığını hatırlıyordu, onda da Kaya'ya takıntılı olan kızı dövmek için olduğu çok geç olsa'da öğrenmişti. O gün saçlarının toplu olmasına çok şaşırmış defalarca sormuş fakat alamadığı sorunun cevabını en sonun da akşam aradığı Murat ile öğrenmiş ve o an fark etmişti ki, saçlarını topladığı her an aslında kendini çıkaracağı bir savaşa hazırlıyordu.
"Kendimi de geçtim!" diyerek dişlerini sıktı Ahu. İçindeki öfke sabaha göre kat ve kat fazlaydı. "Kızıma dokunmayacaksın dedim! Seni yakarım Canan! Andım olsun evinle beraber seni de içinde yakarım! "
Mavi gözleri çakmak çakmak acı içinde kıvranan kadındayken Canan, Ahu'yu itmeye çalıştı. Fakat Ahu ona göre o kadar güçlüydü ki kıbırdayamadı. Öfkenin verdiği güç ile kalbi adrenalini yakıcı bir şekilde pompladı. Ayaklarının altındaki halı kayarken Ahu yakalarından tuttuğu kadını duvardan ayırdığı gibi bu defa merdivenlerin trabzanlarına dayadı. "Bana ettiğin her söze, her iftiraya, her saldırı girişimine karşı sustum! Bu güne kadar sabrettim, sesimi çıkarmadım! Neden?! " Gözlerini büyülterek başını yana eğdi. "Çünkü sevdiğim adamın kuzeniydin, onun teyzesinin kızıydın! Herşeyi geçtim, haklıyken haksız duruma düşmedim! Ama sen, ne oturuacağın yeri ne de duracağın çizgiyi biliyorsun! "
"Mira bırak! "
"Vur Ahu, vur! " diyerek yumruğunu havada savurdu Ayşe. Hala kapıyı tutan kadın kinle baktı trabzanlara yaslı kadına. "Biraz da sen yapıştur! Sağlı soğlu. En çok da ağızunun üstüne ha, belki susar! "
Kaya ellerini ceplerine atarak başını dikleştirdi. "Ahuzar'a ne söyledin? " Sakin ses tonunun ardında yatan öfkeyi hissetmeyen yoktu. Kaşları çatık bir şekilde bakışlarını kadından çekmedi. Ahu köşeye sıkıştırdığı kadından gözlerini ayırmazken Canan korku içinde göz ucuyla Kaya'ya bakıp durdu.
"Konuşsana! " diyerek boğazına asıldı Ahu. "Söylesene tehtid ettiğini! Desene buradan defolup gidin, diyerek kızımın koluna asıldığını! Söylesene kızımla bana nasıl selam gönderdiğini! " Dişlerini sıkarak baktı. Bir eli boğazına giderken diğeri Canan'ın açık sarı saçlarına giderek sertçe kavradı. "Seni öldürürüm Canan. " diyerek adeta tısladı. O narin, sakin kadından eser kalmamıştı. Geldiği günden beri ilk defa birine tırnaklarını çıkarıyordu. Çünkü artık sabrı taşmıştı. "Andım olsun ki seni bir dakika bile düşünmez öldürürüm. Seni o ettiğin tehtdilerde boğarım! "
Yıllardır demediğini bırakmadığı kadının gözlerinin en derinliklerine baktı. Sırf büyük soylu ailedir ortalık karışmasın diye hiçbir şekilde kayde almadığı kadına baktı.
Kendi için susmuştu ancak kızı için acımaz o boğazı derinden keserdi.
"Sana burdan defol git dedum! " diyerek Ahu'nun gözlerine nefretle baktı Canan. Yaşlar akmaya devam etse de öfkeli bakışları bir an bile yumuşamamıştı. "Yıllar evvelden beri bilirdun sevdalu olduğumu, buna rağmen gözümun önünde sevdun onu! "
"Kes! " dedi Ahu öfkeyle.
"Sana aramuzdan çekil dedum! "
Canan'ın bağırışıyla Ahu boğazındaki elini sıkılaştırdı. Canan anında balık gibi tavana bakarak dudaklarını araladı. "Bende sana cevap olarak, eğer derdin Kaya'ysa siktir git derini onunla çöz, dedim! Bunun neresini anlamadın! " Boğazındaki elini biraz daha sıktı.
"Seninle tek bir sohbetim bile yokken, karıma aramızdan çekil mi dedin? " Kaya'nın sorusuyla Canan yutkunmaya çalıştı. Karım sözünün üstünde ağırca geçmesi ise ayrı bir meseleydi.
"Osuruğundan nem kapıyorsa demek. " Ayşe söyledikleriyle ağırdan bir göz devirdi.
Kadının gözleri gittikçe giderken Ahu asla bırakmadı. Elleri bir an bile yumuşamadı. "Bana bak Canan, şakam yok. " diyerek nefesini verdi. "Kızımdan uzak durucaksın! Yoksa yemin ederim yakarım seni, " Aşktır sevdadır konusu bu değildi, onun en başından beri yakıp yıkma amacı kızıydı. Canından çok sevdiği kızı.
Yüzünü kadının kulağına yaklaştırarak gözlerini merdivenin ahşap rengine kitledi. "Yoksa babamla beraber adımı deliye çıkardığınız o sokaklarda asıl ben seni rezil ederim. Bana deli damgasını vurduğunuz her günü unuttum sanma, işte o zaman gerçekten bir delinin hakkını verir seni yakar sonra da ben zaten deliydim diyerek işten sıyırılırım. " Geri çıkarak sıkıca tutuğı boğazı serbest bıraktı. "Deli deyip tutturduğunuz o kadın sizi yakarsa işte o zaman deli tarafımla yüz yüze gelirsiniz! "
Anında ayaklarına yığılan kadına acımadan bakmayı sürdürdü. "Olan sana olur. Aşk uğruna bu kadar aşağılık olan bir kadına daha fazlasını yapamam. Allah biliyor, " Adeta üzerinden geçerek derin bir nefes verdi. Sakinleşenve hafifleyen vücudu ile merdivenleri çıkmaya başlamasıyla Ayşe kapının kolunu bıraktı.
Bir eli dudaklarına giderken, "Ula hem dövdü hem sövdü. " diyerek giden kadının arkasından bakakaldı. "Boşa sevmedik tabi, ondaki sabır taşta olsa çoktan çatlamuştu. " Sevdiği kadının arkasından gururla bakan adama döndü. Kaya iki eli cebinde, bir dudağının köşesi havanmış şekilde hala merdivenlere bakıyordu. "Düştün dimi? " diyerek güldü Ayşe. "Valla karı halümle ben bile düştüm. Peygamber sabrı mübarek! "
Tam kahkaha atacaktı ki açılan salonun kapısıyla geri çıktı. Bir eli kalbine giderken baş parmağını dudaklarının arasına alıp üst damağına itti. "Abi o nasıl bir açış! "
Kemal öfkeyle bakındı, ardından bağırdı. "Canavarsınız siz! "
"Ayıp oli ama. " dedi Ayşe gücenmiş gibi yaparak.
Ağlayarak çıkan Cemile'ye baktı ikili. Canan zar zor ayaklanarak karşısındaki yüzlere öfkeyle baktı. Kapı'da duran Cihan istemeye istemeye gelerek kavradı kadını kolundan. Cemile çoktan ağalayarak dışarı çıkmasıyla Ayşe güldü. "Anam maşallah daha ayağa kalkmadan laflaruyla dövmüş belluki. " Gözleri Kemal'i bulmasıyla gülümsemesi durdu. "E saa ne oldi?"
Kemal derin bir nefes verip merdivnelere doğru ilerledi. "Ne olacak, arasa kaynadum!" dedi. Sakinleştirmeye çalıştığı için arada kendiside laf yemişti.
"E kadını sakinleştirmeye çalışırsan kaynarsın tabi arada. "
"Ayşe! " dedi daha merdivenlerin yarısında aşağıdaki kadına bakarak.
"E tamam ha hayde, ne dedik sanke."
Kaya çoktan Cihan'a bir baş işareti verip odaya çıkmış kapıya iki kez tıklatarak içeri girmişti.
Koltukta oturan Ahuzar'a baktı önce. Bir bardak süt içiyordu. Hemen önünde diz çökmüş kadına baktı. Hemen sonra ise elinde tepsi ile bekleyen Ela'ya. Başıyla sakince çıkmasını işaret etti. Ela komutu alır almaz başıyla tek bir hareket yapıp gereken selamı vererek hızla odadan ayrıldı.
Bir kaç adımın ardından sevdiği kadının yanına çökerek süt içen kızına baktı. Bir elini kızının yanına koyarak süt dolu bardağını indirişini seyretti. "Babam? "
"Baba... " dedi Ahuzar babasına sevgi dolu bakarak.
Ahu derin bir nefes vererek kızına sütünü işaret etti. "O biticek annecim. "
Ahuzar gereken komutu alır almaz bir kaç yudum daha içerek bardağını tekrar indirdi. "Baba, gitti mi o kadın? "
Ahuzar'ın sorusuyla Kaya yanındaki kadına kısa bir bakış attı. "Gitti babam, merak etme." diyerek tekrar bakışlarını, gözleri öfkeyle dolan kadından alarak kızına çevirdi.
"O kadın çok kötü. " dedi Ahuzar. Annesini işaret ederek, "Annemi hiç sevmiyor. " dedi.
"Sana neler söyledi? "
Kaya'nın sorusuyla Ahuzar kızarak baktı. "Mert abime ona odamdan Stereskobumu alıp geleceğimi söyleyerek odadan çıktım. Koridorda giderken bir anda karşıma çıktı. Ben ne olduğunu bile anlamadım, bir anda koluma asıldı. Bana, annen de sende buradan defolup gideceksiniz, dedi. " Bakışları daha da öfkeyle dolarken sanki viski tekler gibi sütünü tek yudumda içerek bacağına vurdu. Diğer elini kaldırıp bileğiyle dudaklarını silerken devam etti. "Bende, babamın evinden sen kimi kovuyorsun deyince çıldırdı. Eğer gitmezsek daha kötü şeyler yapacağını söyledi. Canımı yakacağını hatta annemi öldüreceğini söyledi. Gitmeden önce de anneme selam söylememi isteyerek kolumu bıraktı ve gitti. "
Kaya dişlerini sıktıkça sıktı. Ahu ise öfkeyle ayaklanarak kızının yanına oturdu. Ahuzar'ı kendine çekerek sıkıca sarıldı. "Anne? " dedi Ahuzar başına öpücükler konduran annesine doğru bakışlarını kaldırarak. "Ben aslında hiç korkmadım. Dimdik durdum onu karşısında valla. Siz varsınız ya yanımda, gerçekten hiç korkmadım. "
"Tabi korkamdın. " diyerek kızının iki yanağını avuçlarına aldı Ahu. "Korkmadın ki gelip sakince, önce beni sakinleştirip daha sonra anlattın. "
"Bir de anneni mi sakinleştiedin anlatmadan önce? " Kaya sinirini bir kenara bırakmış şekilde kızının yüzüne bakarken Ahuzar masum masum gülümsedi.
"Üzgünüm baba ama ben annemi sende daha iyi tanıyorum. " Kaya'nın kaşları çatılırken Ahu sesini çıkarmadan kızına sarılıp öpmeye devam etti. "Annemin siniri öyle kolay kolay geçmez, hani izlediğim bir film de annesi kızına, onun siniri zaten saman alevi gibi derdi. Yanıp hemen sönüyor sanırım. " Güldü. "İşte benim annemin siniri öyle bişi değil, yandımı hemen sönmüyor. " Başını kaldırıp annesinin yanaklarında öptü. "Yaktımı sadece kendisini değil etrafındakileri de yakıyor. "
"Bak bak bak. " dedi Ahu kızına bakarak geri çıkı. "Kızıma bak sen, "
Ahuzar saçını arkaya savurmak için kolunu kaldırdı ancak o cadı karı kolunu sıktığı için acıyordu. "Şey ben, bişey diyicem ama, gitme yine taman mı? " Annesine baktı alttan alttan. "Daha demin başıma Eda ablayı dikip gittin, bu sefer babamı dikme. "
Ahu kaşlarını çattı. "Tamam." dedi ancak içinden söyleyeceği şeye bağlı olduğunu biliyordu.
"Anne benim kolum acıyor. "
Kaya iki eliyle kızının kolunu kontrol etti. "Neresi? Düştün mü?"
Ahuzar başını iki yana salladı. "Hayır baba, şurası. " diyerek Canan'ın tutup sıktığı yeri işaret etti. Ahu anladığı an kızını kendisine çevirerek üzerindeki bluzu çıkardı. Sadece atletle kalan kızı uzun kollu giydiği için derisindeki hasarı göremiyordu. Bu yüzden çıkardığı bluzla koluna bakarak kızarıklıkları takip etti. Öfkeyle solurken Kaya'ya çevirdi açık renk gözlerini.
"Çekmecede, benim için aldığın kremi verir misin? " Kaya anında ayaklanıp kremi almak için çekmeceyi açarken Ahu kızının kolunu incelemeye devam etti. "Benim gibisin, " diyerek tek eliyle kızının yanağını okşadı. "Tek bir dokunuşta kızarıyorsun. "
Ahuzar gülümseyerek baktı annesine. Kendisi de tıpkının kopyası olmasına rağmen annesinin güzelliğini hep izlerdi. "Ben halimden memnunum. "
"Sen nerden öğreniyorsun böyle sözleri? " Ahu sorduğu soruyla Kaya'nın getirip uzattığı kremi elinden aldı. Parmakları adamın parmaklarına değse de çaktırmadan kapağını araladı.
Ahuzar gülerek, "Bana verdiğin kitabı okumaya başladım. " dedi.
Kaya tekrar diz çökerek kızının diğer elini avuçlarına alıp öptü. Ahuzar babasının karşısında atletle durmaya bir an utansada aynı şekilde gülümseyerek bakmıştı.
"Kitap mı okuyorsun? "
Babasının sorusuyla gülümseyerek bakmaya devam etti. Başıyla onaylayarak, "Evet, demiştim ya annem bana çok erken yaşta okuma yazma öğretti, diye. Şimdi de Mert abimin kitaplığından bana okumam için hikaye seçerek bi haftada bitirmemi istiyor." dedi ve annesine baktı. "Bu bana verdiğin son kitap çok güzel. "
"O vakit bu gelecek dönem seni artık okula yazmamız şart. " diyerek başını gülümseyerek kaldırdı. Ahu da bir kızına bir sevdiği adama bakarak sürmeyi bitirdiği kremin kapağını aradı. Kaya kızına bakmaya devam ederek elini koltuğa atıp kapağı tekte bularak kadına uzattı. Bu sırada konuşmaya devam etmesi Ahu'yu şaşırtmıştı. "Hem zaten temelinde var. Zorlanmazsın, "
"Gerçekten mi? " diye sordu Ahuzar heyecanla. Annesinin tekrar bluzu kafasına geçirmesini aldanmadan tşörtünün içinden konuştu. "Mert abimle beraber mi? Birlikte mi gidicez."
"Evet." Babasının onayı ile giydiği bluzunun ardından kollarını coşkuyla yukarı kaldırdı.
"Ayy yaşasınn! "
"Ahuzar?! " Mert Ali'nin sesi kapının dışından gelirken kapı iki kere tıklatıldı.
"Gel koçum. " diyerek arkasındaki kapıya baktı Kaya. Mert Ali yavaşça çekinerek açtığı kapıyla başını içeri doğru uzattı.
"Şey, amca. Ahuzar'ı gördun mi? " Kaya gülümseyerek eliyle gel işareti yaptı. Mert Ali bedenini içeri iterek kapıyı ardından kapattı. Yavaş adımlarla ilerledikçe amcasının iri cüsesinin önündeki küçük kızı gördü. Hemen annesinin yanına tünemiş şekilde kocaman gülümseyerek bakıyordu ona. Mert ali gücenmişlikle başını omzuna doğru büktü. "Yoksam benu ektun mi? "
Ahuzar'ın gülüşü hafifçe solarken hızla ayaklandı. "Yoo! Yok. " dedi hemen. "Ben anlatıcam sana neden gelemediğimi ama daha önemli bir konu var. " Koltuktan atlayarak Mert Ali'ye doğru koştu. Kollarını boynuna attığı gibi aniden gelen darbeyle ayakta kalamayan çocuk poposunun üstüne ardından da kucağındaki kızla yere yapıştı. "Ben seninle okula başlıyorum! "
Öyle coşkuyla bağırmıştı ki Mert Ali kıçının acısını bile unutarak bakışları hemen yüzünün üstündeki kızın yüzüne baktı. "De valla? "
Ahuzar başıyla onayladı. Mert ali sevinse mi üzülse mi bilemez bir halede bir elini kalçasına attı. Ahuzar hemen ayaklanırken elini yerdeki abisine uzattı. "Niye tutmadın beni, sarılacaktım ne güzel heyecanla. "
Mert Ali tuttuğu el ile diğer elini poposundan ayırmadan ayaklandı. "Ne bileyim bir anda kurbağa gibi sıçrayacağını. "
"İyi misin? " dedi hemen Ahuzar suçluluk içinde.
"Popom aci." dedi okşayarak.
Ahuzar üzgünce baktı yüzüne. İki kaşı yukarı doğru hüzünle kıvrıldı. "Gel, " diyerek çekiştirdi elinden tutup annesine doğru. "Gel annem oraya krem sürsün. " İyi niyetle söylediklerine karşı Mert Ali'nin gözleri fal taşı gibi aralandı.
"Yok, yok. " dedi hemen elini oradan çekerek. "İyi iyi. Merak etme sen. "
Kaya ve Ahu gülerek birbirlerine baktılar. O an ikisi de birbirlerinin güldüğünü fark edince bir an durulup gözlerinin içine baktılar. Öyle ki tam kaybolacakları esnada Ahu toparlanarak boğazını temizleyip ayaklandı. "E hadi, siz oyun oynamaya. " diyerek etrafı toparlamaya başladı.
Ahuzar ise, "Bisiklet sürelim miii? " diyerek ellerini çenesinin altından yalvarırcasına birleştirdi.
Mert Ali'nin bisikleti vardı. Ahuzar henüz bisiklet sürmeyi bilmediği için Mert Ali onu önündeki demir'e bir minder koyarak bindirip öyle sürüyordu. "Bak sakatlancağuz en son. "
"İyi ama ben sürmeyi bilmiyorum ki... " ikiside kapıya doğu adımlarken Kaya elini çenesine atıp kaşıdı. Kirli sakalını kaşıyarak giden ikiliyi izledi.
"E öğreteyim saa? " Mert Ali'nin sorusuyla anında başını iki yana salladı Ahuzar.
"Sen sürr. "
"E iyi tamam hadi. " Sonunda ikna edebilmenin sevinciyle zıplaya toplayan ikiside odadan ayrıldı.
"Ne o? " dedi Ahu bir kaç kıyafeti katlarken. Kaya'nın bakışları sevdiği kadını bulurken Ahu ona sadece minik denebilecek bakışları atıyordu. "Bisiklet almayı mı düşünüyorsun?"
Kaya yaslandığı koltuğun kolçasından ayrılarak kadına doğru adımladı. Bir kaç adımının ardından tam yanında durarak, "Evet, hatta ona sürmeyi bile öğretmek istiyorum." dedi. "Yarın ilk işim ona güzel bir bisiklet almak olacak. "
Ahu hala adama bakmadan katladığı kıyafetlerle gülümsedi. "Mutlu olacaktır. Hayallerinden birisi çünkü. "
Kaya'nın bakışları yumuşarken o da bir kıyafet aldı eline. Elibise katlamaktan anlamazdı fakat yardım etmek için elinden geleni yaparak birbirine dolayıp durdu. "Başka ne gibi hayalleri var? "
Ahu, Kaya'nın elinde evirip çevirdiği kıyafetine baktı. Gülmemek için yanallarının içini ısırarak dudaklarını araladı. "Seninle parka gitmek, denize girmek, piknik yapmak, uçurtma uçurmak, " Derin bir nefes vererek biten kıyafetlerin ardından elbisesini elinde evirip çevirden Kaya'ya baktı. Kıyafeti elinden çekip alarak katlamaya devam etti. "Seninle geminde açılmak, zamanı geldiğin de senden araba sürmeyi öğrenmek ve daha bir çok şey... " diyerek son katladığı kıyafeti de yerine yerleştirdi.
Kaya izlediği kadından bakışlarını ayırmadan gülümsedi. "Tüm bunlar onun istediği şekilde gerçekleşicek."
"Hiç şüphem yok. " diyerek kapıya adımlayan kadın bir kaç topuk tıkırtısı çıkarmıştı ki hemen yanından geçmeye niyetlendiği adam bileğinden, sıkı olmayacak şekilde kavradığı gibi önündeki büyük çekmeceye yasladı.
Ahu şaşkınca sırtının yaslandığı çekmeceden karşısındaki adama bakarken yutkundu. "Ahu'm." dedi Kaya bir elini çekmeceye yaslayıp diğeriyle kadının yanağını severken. Saçları hala topluydu."Gitmeyeceksin değil mi? "
Ahu baktı bir süre adamın gözlerine. Hüzün vardı o gözlerde, korku vardı. Derin bir nefes vererek, "İstesemde gidemem sanırım." diyerek tekrar bakışlarını kaldırdı. "Koruma mı arttırdın? "
"Hayır." diyerek başını iki yana salladı adam.
"Ama Cihan kapıdaydı. "
"Evet." dedi bu sefer onaylayarak. "Senin için kapıdaydı. " Eli yanağından çenesine doğru kaydı. "Çünkü eğer olurda bir kere gidersen bir daha gelmezsin diye çok korkuyorum. "
Kadın adamın hüzünlü gözlerine baktı. Bu defa onunda gözlerine hüzün çökmüştü. İstese de gidemezdi ki. Bırak korumaları, bahaneydi o. Kızı vardı, babasından ayrılmak istemeyen bir kızı.
"Yalvarırım kal Ahu... " dedi ve alnını kadının alnına yasladı. "Yalvarırım kal, gitme. " Eli çenesini ve yanağını okşamaya devam etti. "İnan bana, ben senden her ayrı kaldığımda sen benden her ayrı kaldığında ben ölüme biraz daha yaklaşıyorum. Ölüyorum. "
Alnını kadından ayırarak gözlerinin içine baktı. "Artık, ölürsen ölürüm Ahu, değil. " Eğilerek kadının çenesine bir buse kondurdu. "Gidersen ölürüm, Ahu. Gidersen ölürüm. "
Sadece yutkunmakla kalan kadın dolu gözleriyle baktı. İzledi. Sevdiği adamın kendisine karşı nasıl üzgün, nasıl muhtaç olduğunu izledi. Ona karşı yalvarışını izledi. "Kaya... " Fısıltısı yayıldı. Gözlerini kısa bir an yumdu. Geri araladığında gözlerine odaklanan bir çift lacevieti esir aldı. "Gitmicem."
Kadının sözleriyle Kaya duruldu. Üzgün suratı donup kaldı. Ahu başını yavaşça salladı. "Hak ver bana, " diyerek tekrar yutkundu. "Yaşadığım şeyler normal değil, annene kızdım çünkü o da bir kadın. " Başını kaldırarak sevdiği adamın yüzünün her bir santimini izledi. "Beni belki de en iyi anlayacak insan oydu. İnan bana, Asiye Hanım'dan asla böyle bir şey beklemezdim. "
"Biliyorum." dedi Kaya. Hızla avuçlarına aldı kadının yanaklarını. "Haklısın. Söylediğin her sözde sonuna kadar haklısın. "
"Yapamam ben. " diyerek Ahu da ellerini havalandırdı. Yanaklarına dayalı olan adamın ellerinin üzerine yaslayarak hafifçe okşadı. "İstesemde sizi Ahuzar'dan koparamam."
"Beni de kendinden koparma. " diyerek fısıldadı Kaya yüzüne doğru. "Kendini benden soyutlama, saklama."
"Kızdın mı? " Yaptıklarından asla pişman değildi. Ne aşağıda söylediği tek bir kelime de ne de şiddete meyleden kadını boğmaktan gram pişman değildi.
"Ne için? " dedi Kaya soru dolu bakışlarıyla kadının yanaklarını severken.
"Annene bağırdım. Teyze kızını boğmaya kalktım. " Gözlerini adamın gözlerinden asla ayırmadı. Merak ettiği şey başkaydı. Kızsa bile kendi kararı değişmez, asla pişman olmazdı.
Onun merak ettiği düşünceleriydi. Hep arka planda yaptıklarıydı.
"Sen pişman mısın? "
Kaya'nın sorusuyla Ahu adamın ellerini yanaklarından çekerek yavaşça indirdi. Omzunu silkerek gözlerine bakmaya devam etti. "Pişman olacağım bir şeyi yapmadım. "
Kaya gülümsedi. "O halde neden soruyorsun? "
"Merak ediyorum. " dedi kadın masum masum. Bakışlarını yere asla indirmedi. Gözlerini bir dakika bile sevdiği renklerden ayırmadı.
"Neyi? "
"Düşüncelerini."
Kaya iyice üzerine adımlayarak kadının alnından derince öptü. Ahu saniyelik gözlerini yumarken adam geri çıktı. "O halde şunu bilmen yeterli. " diyerek kadının ellerini kavradı. Yüzündeki gülümseme mutluluğun formülüydü. "Sonuna kadar her konuda arkandayım. Tek bir konu hariç. "
"Nedir o? "
"Benimle evlenmeyi ister kabul et ister etme Ahu, sen beni kocan olarak görmesen bile sen benim ebediyen karım olarak kalıcaksın. Arkasında olmadığım konu ise, gitmek istemen." Başını iki yana salladı. "Gitmeni asla istemiyorum. "
Ahu uzun uzun izlediği gözlerle başını salladı. "İlerde bizi neler bekler bilemem, bu yüzden bunun sözünü vermemi bekleme benden. " derin bir nefes vererek yurkuntu. "Ama bil ki, gitmicem. "
Karşısındaki adamın içinde bir yerler de ukde kalsada sevinmişti. Söz vermemişti fakat gitmicem de demişti. İlerde ne olacağını bilmediği için boşuna söz vermek istemiyordu lakin karşısındaki adam onu bırakmamaya gerçekten yeminliydi.
Ahu yanından çıkmaya çalıştı ancak onu sıkıştırmış adamla kaşlarını çattı. "Çıksan da ben bir banyoyu da toparlasam?"
Kaya, leyla leyla derin bir nefes vererek bir adım geri çıktı. "Bırak kalsın, yaparlar. "
"Olmaz, " diyerek çıktı çekmece ile adamın arasından. "Herşeyi onlara mı bırakıcaz, olur mu öyle şey? "
"Onların işi o, yavrum. "
Ahu göz devirerek banyoya doğru ilerledi fakat Kaya tekrar kolundan tutmasıyla kadın kaşlarını çattı. "Devletten izinli belge mi çıkarayım be adam, bırak artık. " diyerek çıkıştı sonunda.
Kaya güldü. Hatta kahkaha attı. "Sinirlenince çok güzel oluyorsun. "
"Öyle mi Reis? " dedi Ahu tek kaşını kaldırarak.
"Bak sen. " dedi Kaya. "Tabi ya, aşağıda duydun herşeyi." Kadını iyice kendine çekerek en sevdiği yüzü inceledi. "Söyleyin Reisinize bıraksın beni... " diyerek kadının söylediklerine değindi.
"Bırakmayisin!" dedi Ahu. Ardından dilinin sürştüğünü anlayınca boğazını temizledi.
"Birakmayim, var mu? " diyerek başını kaldırdı aynı şekilde. Ahu göz devirdi. Sanki az önce yalvaran nenesiydi.
Kaya tekrar kadının yanağından öpünce Ahu hafif kızardı. "İyi alıştın, "
Adam geri çıkarak yutkundu. "Sen bişey demeyince öptükçe öpesim geliyor, napayım. " Ona çocuksu bakışlarla bakan kadına toplu ssaçlarını işaret etti. "Yakışmış."
"E hadi bırak beni, " Zaten utandıkça utanıyordu bir de bırakmıyordu.
"Tamam bırakıcam. " dedi Kaya bu defa saçlarından öperek. İçindeki sevgi patlamasına sanki engel olamıyordu. "Sadece akşam geç gelebilirm. Bunu söylicektim."
Ahu sertçe yutkundu. "Ma... Masa mı? " Orda oturmasını asla istemiyordu. Taa eskiden beridir istemiyordu fakat şimdi o masanın sıradaki Reisiydi. Hatta şimdi Reisiydi.
"Merak etme. " dedi tekrar kadının yanağını okşayarak. "Sen yanımda olduğun sürece bu eve hep sağ gelmeye çalışıcağım. "
"Çok mu geç gelirsin? " diyerek soludu.
"Elimden geldiğince erken gelmeye çalışıcağım. Söz. " Karşısındaki kadını öyle bir çekti ki kendine, sıkı sıkı sarıldı.
Altı yılın ardından şu zamana kadar dördüncü sarılışlarıydı. Giderek artıyor ve sıklaşıyordu. Bu bile kalbinin hızlanmasına yetmişti.
Ne demişti yengesi?
Su akar yolunu bulur.
🥀
"Bu da ne demek anne? "
Kaya ellerini arkasında birleştirmiş şekilde annesinin odasının kapısının önündeydi. Tam beş dakika önce kapının önüne gelmiş tıklatarak içeri girmişti. Uzun bir süre yatağının ayak ucunda oturmuş annesini izlemiş en sonunda aradaki sessizliği bozmak adına bir soru yöneltmişti.
Asiye Hanım oturduğu yerden derin bir nefes vererek oğluna baktı. "Evlat nasul atulmazsa aynı şekilde kardeşte atulmaz Kaya. " diyerek kaşlarını çattı. "Çok yalvardu, dayanamadum. "
Kaya bir iki adım atarak çatık kaşlarıyla annesinin tam önünde durdu. "Kızım dediğin kadının da adı çıktı ana, hemde kızıyla beraber. "
Asiye Hanım başını eğerken iki yana salladı. "Anlamayisun." diyerek fısıldadı.
Kaya sinirle başını iki yana salladı. "Asıl sen anlamıyorsun ana! " diyerek dişlerini sıktı. "O kadın dul mu da bu eve girmek için can atıyor. Kimsesizdi de biz mi el uzatmadık! Konuşturmayın artık beni! "
Sesini çıkaramadı. Kaya ise susmadı. "Senin kardeşinin kızı sadece kızım dediğin kadının değil torunun da adını çıkardı. Buna rağmen onları affediyorsan amena, ancak sen direkt eve tekrar kabul etmişsin! Hangi hakla?"
"Cemile benum tek kız kardeşum. Pekala farkındayum da herşeyun. "
"O vakit niye ana! Niye kabul ettin! " Eğilerek annesinin gözlerinin içine baktı. "Ne dediler de kabul ettin, neden! "
"Çünkü ailem olarak bir tek o kaldu. " Başını kaldırarak sonunda en büyük oğluna baktı. Gözlerinin içine baktı. "Şimdi bana biz varuz ya zaten diyiceksun ama orası öyle değil. Kimsesiz olmak çok farklu. Anne yok, baba yok. Akraba desen zaten uzak. Sadece bir tek kız kardeş var. " Dolu gözleriyle baktı oğluna. "O kadar çok yalvardu ki, akıllandu dedum. Kabul ettum. Affettum. "
Kaya başını salladı. O kadar yavaş salladı ki içinde bir yerlere dokunan batan dikenler olduğunu beli edemedi. "Ailemden kimse yok dedin. Ama biz varız, ne dersen de ana üç evladın var. Babam sağ, nenem var. Babama bişey olsa seni yarı yolda asla bırakmayacak Kemal amcam var! " Arkasını dönerek eliyle saçlarını avuçladı. Geri döndüğünde yüzü kıpkırmızıydı. Sinirden olduğu yere sığamıyordu. "Ahu napsın! " diyerek bağırdı. "O kız napsın ana! Ne babası baba ne de annesi hayatta! Herşeyi geçtim, yıllardır eziyeten başka bir şey görmemiş! Yine ve yine tüm ısrarlarla bizimle kalmış. Sesini çıkarmaması bize güvendiği anlamına gelmz! Ona kalsa bir dakika bile burda durmaz, Ahuzar için burda, "
Asiye Hanım'ın gözünden bir damla yaş akarken kendi tekrar yatağa bırakmış elleriyle diz kapaklarını sertçe kavramıştı. Hiçbişey diyememişti.
"Bütün söylediklerinde haklı o kadın. " diyerek burnunun kemerini sıktı Kaya. "Hemde o kadar haklı ki... "
"Kaya ben... "
"Sen anne, " parmağını annesine savurarak kaşlarını çattı. "Sen ilk defa bencillik ettin. "
"Düşünemedum, pişman dedum, o da affeder dedum. "
"Niye affetsin? " Öfke dolu yüzüyle annesine bakmaya devam etti. "Neden affetsin?"
"Kaya, oğlum bak... "
"Anne, " dedi Kaya daha baskın bir sesle. "Dua et, Ahu Allah'tan korkuyor da teyzemin kızı sağ çıktı bu konaktan. " Asiye Hanım oğlunun kararlı bakışlarının altında yatan gururu gördü. "Bir daha ki sefere sağ çıkar mı emin değilim. İşte bu yüzden bir dahaki sefer olmasın. "
Hızla odadan ayrılmasıyla Asiye Hanım derin bir nefes verdi. Göz yaşları akmaya devam ederken bencillik ettiğinin farkındaydı. Sadece herkes bir yere dağıldığında yalnız kalmaktan korkmuştu. Zamanı geldiğin de eğer olurda evsiz kalırsa kardeşinin de onu almanasından korkmuştu.
Döngünün onu bulmasından korktu. Affetti. Kardeşimdir dedi. Sesini çıkarmadı ancak birilerini unutmuştu. Canı yıllarca yanan kadınla bu evde canı yansa da kendini belli etmeyen o küçük kızı unutmuştu.
Pişman mıydı, evet ancak hala korkusu devam ediyordu. Nazlı Nine de ona çok sinirliydi. Sadece o da değil, herkes ona karşı az da olsa öfkeliydi, hele Ayşe. Resmen yüzünü dahi görmek istemiyordu.
Ayşe bu haldeyse, peki ya Ahu?
🥀
• MASA •
KAYA DEMİR KARAHANLI...
Benim için açılan çift kanatlı ahşap kapılarla yakamın iki ucundan kavrayarak hafif çekiştirdim. Asıl görev benim için daha yeni başlıyordu.
Boğazımı temizleyerek aralanan kapının ardındaki büyük yuvarlak masaya doğru baktım. Gördüğüm masa ve etrafını çevrelemiş masa üyeleriyle ilk adımımı içeri doğru attım.
Ahmet hemen bir adım arkamda şekilde elleri önünde ilerlerken Cihan da hemen onun bir adım arkasındaydı. Benimle beraber içeriyi anında dolduran adamlarım masadakileri germeye yetmişti.
Kendimi güç, koruma konusunda adamlarıma güvenen bir adam olmasam da bazen bazı konularda göz dağı olarak işe yarıyordu. Şuan bu masada oturan her bir üyenin bu çevrede en az elli adamları olduğunu tahmin edebiliyordum. Bir kaçı arkalarında dursada yetersizdi.
Bakışlar eşliğinde en başa geçerek iki koltuğun arasında durdum. Bütün üyeler ne yapacağımı merak içinde beklerken elleriminden birini eski koltuğuma diğerini ise yeni koltuğumun üstüne koydum. Kırmızı koltuğun kenarları altın kaplamaydı. Ortaları eski tür dikim, bacakları ile sırt kısmı ovel bir şekildeydi.
Bakışlarım babamın eski Liderlik koltuğundan havalanarak masa üyelerini buldu. Her birinde sakince gezinen gözlerim arada sızarak gezinen ve yavaş yavaş dağılan o gergin havayı yakaladı.
İçme derin bir nefes çekerek kendi tarafımdaki gergin havadan kurtulmayı niyetledim. Gözlerim masadaki üç boş koltukta oyalanırken kendi koltuğumu geriye çekerek sertçe yere devrilmesine neden oldum.
Hâlâ anlamaz bakışlar atan üyelere karşı bir dudağımın ucu istemsizce havalandı. Hala anlamamış olamazlardı.
"Osman Baba, nerde? " Uzun beyaz sakallı adam nefret dolu bakışlarını benden asla çekmezken sorduğu soru ile başımı eğerek tekrar koltuğa baktım.
Başımı hafifçe iki sallayarak onu cevapsız bıraktım. Anlamaz dolu bakışları eşliğinde Liderlik koltuğunu çekerek sakince önüne geçtim. Pantolonumu hafif yukarı çekerek koltuğa oturdum ve rahatça arkama yaslandım. Bir ayak bileğim diğer dizimi bulurken iki kolum koltukların kolçaklarına yaslanmıştı.
"Bu da ne demek? " Adamlar birbirlerine bakarak anlamak istercesine tekrar bana döndüler. Anlamayacak ne vardı?
Lider koltuğuna kafama göre oturmadıysam, demek'ki önemli bir anlamı vardı.
"O koltuk oyuncak değil, Karahanlı. " diyerek bir adam hızla ayaklandı. "İstediğin vakit oturabiliceğin bir yer değil! "
"Abi? " dedi Ahmet iliklediği önünü açarak. Giydiği takımın ceketi iki yana açılırken üzerime doğru hafifçe eğilmiş benden ona gelecek emiri bekliyordu.
Sol elimi kaldırarak durmasını istedim. Henüz değildi. "Yeni üyeler nerde? " Sorumla etrafına kısa bir an bakındı. Bir eli kulağındaki ajan kulaklığını bulurken fısıltıyla bir kaç soru sordu.
Karşı taraftan aldığı cevaplarla tekrar üzerime eğilerek, "Gelmişler. Birazdan burda olurlar." dedi ve tekrar geriye doğru adımladı.
Bakışlarım ayaktaki şahısa dönerken gözlerimle koltuğunu işaret ettim. "Otur koltuğuna, "
"Koltuk benim! " diyerek iki elinide masaya vurarak eğildi. "İster otururum ister oturmam! Napacaksın? "
"Bela aşeriyor olmalı. " Diğer tarafımdan Cihan'ın sesini duymamla omzumun üstünden kısa bir an baktım.
"Çeneni kapat ve otur. " Sakin sesim bir o kadar da baskın bir şekilde çıkarken Yunus Çakır ellerini masadan çekerek ayaktaki adamı kısa bir an süzdü.
"Çakı, otur! " Sert yüz hatları umursamaz gibi dururken altında oynayan bir kaç duyguyu yakaladım. Gözleri bakışlarımı yakalarken burada, bu koltukta oturmamın mutluluğunu yaşıyor gibiydi. Peki, bir nedeni var mıydı?
Gözlerimi kısarak onu izlerken başka bir adam öne doğru eğilerek, "Sessizliğin koltuğu devraldığını adeta haykırıyor fakat," dedi ve masadaki diğer üyelere kısa bir bakış attı. "Bize bir açıklama borçlusun. "
"Ne açıklaması?! " diyerek haykırdı Çakı. "Bu adam asker, değil başta, masada bile oturamaz! "
"Hep aynı muhabbetten sıkılmadın mı artık!" Başka bir adam ona doğru bağırarak koltuğunu işaret etti. "Otur artık yerine! "
Çakı öfkeli bakışlarını tekrar bana çevirerek işaret parmağını savurdu. "Sen... " diyerek hırladı. "Sen bu masayı yönetemezsin! "
"Batarız! " Başkasının sözüyle yavaşça ayaklandım. Masaya arkamı dönerek adamlarıma kısa bir an baktım. Hepsi gözlerini benden ayırmazken sakin olmaya çalışarak derin bir nefes verdim.
Karımı ve kızımı evde bıraktığım için zaten iyi değilken bir de bu oruspu çocuklarının çenesi hiç yardımcı olmuyordu. Eve güvenmemek değilde onları akşam akşam yalnız bırakmış böylelikle tek başına uyumalarına izin vermiştim.
Konağın etrafındaki adam sayılarını onlar için iki katına çıkararak aynı zamanda hane girişine bile başka güvenilir bir adam dikmiştim. Tekrar arkamı döneceğim esnada Çakı'nın, "Daha bir kadını elde tutamamış bu adam gayri meşru kızının peşinden koşarken bize nasıl vakit ayıracak ki! Mantıklı olun! " sözleriyle gözlerimi yummuş ardından âdeta ateş püskürterek geri aralamıştım.
Ne dedi o?
Gayri meşru...
Bir kadını elde tutmak... Kadın...
Elim anında belimdeki gümüş renkli silahıma gitmişti. Kavradığım gibi onu yerinden çekip horozu kemerime geçirerek çektim. Tek elimle hızla ona doğru dönüp daha yüzüne bakmadan kafasına nişan alarak işaret parmağım ile tetiğe bastım. Silahın patlama sesi büyük salonda yankılanırken gözümü bile kırpmamıştım.
Tamamen yere koltuğuyla beraber yığılan adama baktım. Alnından vurulmuş şekilde bana bakarak son nefesini veriyordu. "Tek bir kızım var oruspu çocuğu!" dememle gözlerinin açık bir şekilde son nefesini vermesi bir oldu.
Masaya dönerek elimdeki silahla yerde yatan adamı işaret ettim. "Karıma da kızıma da laf edenin hazin sonu... " dememle bir kaç kişinin sertçe yutkunduğunu fark etmiştim. Daha önce de bir adamı karıma ve kızıma laf etmesiyle komalık etmiştim. Şuan hala hastanede ve eski sağlığına dönmek için tedavi altındaydı.
"Hızlı bir ölüm oldu. " Cihan'ın memnun olmamış sözlerinin hemen arkasından Ahmet'in sesini duydum.
"Allah'ım, sessiz sakin konuşmayı sevemeyen çocuk dedik, sende bir açtın çenesini bu defa susmak nedir bilmiyor. "
"Tekrar etmeyeceğim! " diye haykırarak masadaki her bir üyenin gözlerine baktım. Artık bu konu canımı fazlasıyla sıkmaya başlamıştı. "Benim tek bir kızım var, " Silahı sertçe masaya bıraktım. "O da zaten sevdiğim kadından. "
Tekrar yerime otururken, "Eğer beni karım ve kızımdan vurmaya devam ederseniz, kısacası geçmişimi sürekli önüme sererseniz, " diyerek öylesine yerdeki adamı işaret ettim. "Bir daha ki sefere bu kadar çabuk öteki tarafı boylamazsınız. "
Dua etsin ki karım ve kızımı yalnız bırakmak istemiyordum. Yoksa bütün gecemi ona ayırır bir güzel hakkından gelerek öldürürdüm. Ne yazıkki aklımı bulandıran bir kadın, merhametimi her dakika bir nefes gibi ensemde gezdiren bir kızım vardı.
Bir an önce işlerimi halledip onların yanına gitmeliydim. Yeni üyeler her kimlerse tanışıp bu masanın benim emirlerin altında olduğunu bilmelerini sağlayarak gitmeliydim.
Bakışlarım çift ahşap kapıda oyalanırken, "Masanın Reis'i sensin, eyvallah. " dedi sağ tarafımdan birisi. Gözlerimi kapıdan konuşan adama çevirmemle bu adamın uzun saçlı olan olduğunu gördüm. Bu adam her seferinde sanki bana çalışıyormuş, saygısını koruyormuş gibi görünerek altan altan laf sokuyordu. "Fakat her masa toplandığında geldiğin gibi birilerini öldüremezsin. Buna bir son ver! "
Sol kolumdaki deri saatime bakarak kaşlarımı kaldırdım. "Geldiğim gibi... " fısıltım ile gözlerim kısılırken başımı kaldırdım. "Geleli onbeş dakika olmuş." Gözlerimle yerde yatan cansız bedeni işaret ettim. "O piç geberdiğinde ise onuncu dakikada olduğumuza yemin edebilirim. "
Ahmet'in güldüğünü duydum. Omzumun üstünden kısa bir bakış attığımda dudaklarının içini sertçe kemirdiğine bile şahit olmuştum. Komik olan neydi?
"Önemli olan senin kaç dakikadır burda olduğun mu?! " Adamın çatılan kaşlarına baktığımda onu sadece iki dakikada çıldırttığımı fark ettim. "Sana artık adam öldürme diyorum! "
"Bu kararı sen mi veriyorsun? " bir başka adam, konuşan adama bakmasıyla gözlerimi kıstım. Bu adamı biliyordum. Kazım Ağa...
Mardin de operasyon için katıldığımız düğünde de vardı. Fazla göz önüne gelip yüz yüze gelmesek de o da bu masanın bir üyesiydi. Asker olduğumu bildiğine emindim çünkü küçüklüğümden beri buralardaydı. Askerlik dönemim hep bu adamın memleketinde olduğu için oralarda olduğumdan haberdardı.
Kazım Ağa, hakkaniyetli bir adamdı. Dürüst ve vermesi gereken her kararında defalarca düşünen biriydi. Onun toprakları Mardin ve Urfa arasıydı. Eğer Mardin sınırlarından geçilecek bir mal varsa gereken sözleşmeleri yaparak geçişlere izin verirdi.
Bu masanın en zor olayı da buydu. Herkesin bir toprağı vardı. Her üye, az da olsa geçiş sağlayabileceği bir sınıra sahipti. Buradaki en fazla toprak sahibi Yunus Çakır'dı. Annesinin ve babasının koltuğunda oturduğu için neredeyse Karadeniz'e sahip bile denilebilirdi.
Adam, Kazım Ağa'ya bakarak burnunu kırıştırdı. "Sende ne kadar haklı olduğumu bilerek onu savunuyorsun! "
"Haklısın." dedi Kazım Ağa arkasına yaslanarak. Bir eli masadayken işaret parmağı ritim halindeydi. "Adam öldürdüğü konusunda haklısın ancak bir şeyde hatalısın. " Masaya doğru eğilerek gözlerini yavaşça kıstı. "Bu masadaki en önemli yemin, kural kadınlardır. Hiçbir kadın dilinizde olmayacaktı! Ne çabuk unuttunuz?!" En sondaki bağırışıyla sesimi çıkarmadım.
Haklıydı, bu masanın ilk kuralı buydu. Bu masanın bir üyesi, diğer üyenin karısını diline dolayamazdı. Onun hakkında konuşamaz, atıp tutmazdı. Aralarındaki hiçbir meseleyi ağızda sakız yaparak aile içi meselelere giremezdi.
"Madem o kadar haklısın, " diyerek devam etti Kazım Ağa. "O zaman çenenizi kapalı tutun! Adamın karısını her dilinize dolanıdığınızda hiç birinizin ölümüne üzülmem! Bunu da böyle bilin. " O kadar sinirlenmişti ki yaşlı yüzünün her bir santimi titriyordu.
Şu masada bir Yunus Çakır bir de Kazım Ağa en hakkaniyetli adamlar olabilirlerdi. Çünkü bir tek onlar ağır silah ve uyuşturucuya girmeyen insanlardı. Yunus Çakır her seferinde prensip meselesi olarak bu işe girmediğini dile getirirken Kazım Ağa bir aşiret yönettiğini ve kimsenin ekmeğiyle oynamayacağını dile getiriyordu.
Araştırma sonuçlarında gerçekten de hiçbir şekilde bu tür işlere girmedikleri belliydi. Tek bir sicil dahi uyuşturucu veya ağır silahtan yana değildi.
Başımı dikleştirerek Kazım Ağa'ya baktım. Gözleri bir bende bir adamda gidip gelirken başımı ağırca sallayarak eyvallah çektim. Aynı şekilde karşılığını vererek tekrar arkasınaa yaslandı.
"Doğru." diyerek bir ayağımı yine dizime çekerek attım. "Bu masanın ilk kuralı kadınlarımızı dillerden uzak tutmak. "
"O kadınla evli bile değilsin. " Karşımda oturan bir başka oruspu çocuğuna bakışlarımı çevirdim. "Ona nasıl olurda karım diyebilirsin? "
"Biz de biliyoruz ilk kuralın kadınlarımız olduğunu. " Hemen yanındaki konuşunca bakışlarım bu defa ona kaydı. "Fakat o kadın senin kadının değil. Bu yüzden onun hakkında konuşmamız genel olarak kurallar içerisinde yasaklanmış olmuyor. "
Göz ucuyla Ahmet'in elini görmemle elimi kaldırdım. Eli anında silahına gitmiş kabzasından kavramıştı.
"O kadından bir çocuğun olabilir fakat bu, onu senin karın yapmaz. "
Karşımdaki iki oruspu çocuğuna bir süre daha baktım. "Bunu bana her gün gününü eskortlarla gün eden adam ve kendi cinsinden hoşlanarak haftada bir gününü otelde geçiren herif mi söylüyor? "
Sözlerimle herkes donup kalırken kimse benden böyle bir atak beklemiyordu. Silahımı masadan alıp ikisinin alnına sıksam daha az şaşırırlardı.
Duruşumu bozmadan ikisinin rengi atmış yüzlerine bakmaya devam ettim. "Bir kızım var. " Başımı aşağı yuları salladım. "Kızımın annesi, benim karım! Nikahım var yok, sizi ilgilendiren bir konu değil! " Artık kaşlarım sertçe çatılmış bir şekilde içimdeki öfkeyi kusmayı bekliyordum. "Ahu benim karım! Siz ve sizin kadınlarınız da etrafta boş atmak yerine çenelerinizi kapalı tutucaksınız! "
"Birisi sorduğunda Reis'in karısı diyemiyoruz! " Kazım Ağa'nın yanında oturan genç adama baktım. Benden belki bir kaç yaş büyüktü.
"Deme o halde! " Kazım Ağa'nın sert tepkisiyle sustu.
"Benim bir karım var! Eskortlarla yattığımı dillendirerek nasıl olur da bana iftira atarsın! " Ayaklanan herifle iki yanımda duran Cihan ve Ahmet aynı anda silahlarını çıkararak adama karşı tutular.
"Süleyman." dedi yanındaki adam. Eşcinsel olduğunu bildiğim için yüzüme korku içinde bakıyordu. Çenemi kapalı tutmamı ister gibi baksa da masa çoktan herşeyi duymuş yargılar bir şekilde yüzlerine bakıyorlardı bile.
"Öyle mi? " Ayaklanarak ellerimi ceplerime attım. "Yanlış hatırlamıyorsam sen, " diyerek kendisini işaret ettim. "Kansız Cemşid'in açtığı kafe altındaki kumar alanına da gidiyordun. Kumar adı altında diğer kapıya giriyor, sonra ise... "
"Öyle bir şey yok! " diyerek sözümü kesti. Gözleri korku içinde arkamdaki adamlarda oyalanırken aynı zamanda masadaki adamlarda da geziniyordu.
Derin ve sıkılmış bir nefes verdim. "Kiminle ne bok yediğin umrumda değil piç kurusu! " diyerek ters bakışlarımı korku dolu gözlerine çevirdim. "Ancak kendi karısını aldatan bir kancık karışma geçerek kendi kızımın annesini kadınım olarak kabul etmeme engel olamaz, veyâ öyle olmadığını yüzüme vuramaz! "
Yunus Çakır gururlu yüzüyle arkasına yaslanarak, "Bazen bazı insanlar... " diyerek yavaşça konuşmaya başladı. "Arkasında kanıt bırakmadan her boku yer sonrada yedikleri bok ortaya çıkmadı diye yapmaya devam etmeyi kendilerine meziyet sanırlar."
Süleyman, Yunus Çakır'a sert bir bakış atarak tekrar yüzüme baktı. "Bu bilgi ne işine yarayacak? "
Başımı boynuma doğru eğerek, "Belki bir gün. " dedim. "Şuanlık yapman gereken tek şey, " Bakışlarımın değiştiğini his ediyordum. Öyle ki her bir kasım anında gerilmişti. "Karımı bir daha ağızına dolamaman piç kurusu! "
Ahşap iki kapı yavaşça açılmasıyla içeri üç kişi girdi. Aralarında gördüğüm yüzle kaşlarım çatılırken o sırıtmıştı. Ne işi vardı lan onun burda?
Üçü de yavaş adımlarla yaklaşarak masaya kısa bir göz attılar. "Tüh." dedi Mahir üzülmüş gibi yaparak. "Yemeği kaçırmışız Bey amca. "
Evet, gelenlerin arasında Mahir de vardı. Ve bu bana belkide uzun bir aradan sonra iyi bir şok yaşamama sebeb olmuştu. Bakışlarını takip ederek yanındaki adama baktım. Mavi gözleri yanındaki adama sert bakan yaşlı bir adamdı. Yaşlılığını beyaz ensesinde toplu saçlarından belli ederken elinde siyah mat saplı kartal başlığı olan bir baston tutuyordu. Kaşlarım çatılırken gözlerine iyice baktım.
"Tamam tamam, kızma. Takılıyorum. " Mahir hızla masayı dolanarak, eline bıçak saplayıp gebertiğim adamın koltuğuna otururken Yaşlı adam Cemşid'in koltuğunu almıştı. Diğer adama başımı çevirmemle belki de ikinci şokumu yaşıyordum.
Selim Albay...
Bakışlarım onda oyalanırken başı ile küçük bir selam verdi. Neler olduğunu anlamaz bir biçimde ellerimi cebimden çekerek tekrar koltuğuma oturdum. Üzerine giymiş olduğu siyah takımla yaşını belli etmez bir şekilde koltuğuna kuruldu.
Her birinin yüzüne bakmaya devam ederek dudaklarımı araladım. "İlk kural hakkında anlaştığımıza göre devam edebiliriz. "
"Oylama yapılmalı. "
Mahir konuşan adama karşı, "Reis'in oğlu, " diyerek geri teptirdi.
"Babasının oğlu da olsa, burda seçimler hep oylamayla bir araya gelir. " Açık gri gözleri olan adam psikopat bakışlarını bana çevirerek, "Eğer gerçekten Reis'imiz olmayı istiyorsa, oylama yaptırsın. " dedi.
Mahir tam ağızını açacağı esnada elimi kaldırarak onu durdurdum. Gözlerim masayı taradı. Bir şeyler hesaplarcasına gözlerim kısılırken dudağımın bir köşesi yavaşça havalandı. İstedikleri şey eğer bir oylamaysa, tamam. Varım.
Elimi masaya yatırarak sertçe vurdum. "Varım! " dedim. "Bu masanın Reis'i olmamı, Babamın Reisiliğinin devamını getirmemi, emirlerin son durağı ve en geniş toprak sahibi olmamı kabul edenler el kaldırsın. "
Kazım Ağa herkesten önce kaldırırken yanındaki adamda kaldırmıştı. Beklememiştim fakat kaldırmıştı. Hemen arkalarından Yunus Çakır ve Selim Albay da kaldırarak arkalarına yaslanmıştı. Mahir ve karşımda oturan korku dolu gözlerle bana bakan iki aptal da kaldırmıştı. Onun haricinde diğerleri boş boş kimin kaldırdığını izliyordu. Benimle beraber onbeş kişilik olan bu masa şimdi berabereydi. Yedi kişi kaldırmış yedi kişi kaldırmamıştı.
Tamda tahmin edildiği gibi.
"Ne olacak şimdi? " Başkasının sorusuyla Yunus Çakır elini gülümseyerek indirdi.
"Kazandı." diyerek koltuğuna daha da kuruldu.
"Ne demek kazandı? " diye sordu elini kaldırmamış adamlardan biri. "Oylama berabere! "
Yunus Çakır adama sert bir bakış atarak, "Emin misin? " diye sordu. Şüpheci sorusuyla dudağımın bir kenarı yavaşça kıvrıldı. Masadaki bütün üyeler ne için böyle söylendiğini düşünürken gözlerim Selim Albay'ı buldu. Birbirimize anlık da olsa bilgi dolu bir bakış atarak geri döndük.
"Ne demek istiyorsun? " diye sordu bir başkası.
Yunus Çakır çenesini havaya dikerek gülümsedi. "Demem o ki, " Gözleri herkesin üzerinde kısa bir an gezindi. "Sekize yedi. " dudakları genişçe aralandı. Hatta dokuza yediydi. Annesinin ve babasının koltuğu kadar kendi hakkıda vardı. İşte tam da bu yüzden bu adam Karadeniz'in sahibiydi. "Masanın kalbi benim. Karadeniz'in sahibi ve iki koltuk sahibi olarak bu kararı verdim."
İğneleyici bakışlarıyla herkesi susturmayı başarırken Mahir güldü. "İdolüm." derken bana bakarak kaş göz işareti yapmıştı. "Bayıldım şu masa işine. Ne güzel entrikalı. " Yerine biraz daha kurularak sanki film izler gibi odaklandı.
Kafasına bir tane yapıştırma isteği ile dolarken, "Çay, çekirdek? " diyerek sordum.
Bana bakarak, "Yok devrem, sağol. " dedi ve gülümseyerek elini salladı.
Bütün masa bize inanamayarak bakarken Mahir onlara göz devirdi. "Ne? " diyerek hepsine baktı. "Reis'le asker arkadaşı olmamızı beğenemediniz mi? "
"Çatlayın." diyerek fısıldadı Cihan arkamdan çıkıp Mahir'in arkasına geçerek. Ona verilen emiri uygularak bir adım arkasına geçmişti.
Başımı omzumun üstüne çevirerek Ahmet'e Selim Albay'ı işaret ettim. "Pek gerekmez ancak güvenlik sende. "
Ahmet başıyla onaylayıp yanımdan ayrılırken Selim Albayı'ın hemen bir adım arkasına geçmişti.
Asıl şimdi masa düşmanlar birliği olmuşken gözlerim Selim Albay'dan ayrılmadı. Sabah konuştuğumuzda bana buraya geleceğini hatta bir planı olduğunu bile söylememişti.
Gözlerimi ondan ayırarak toplantının bitmesini bekledim. İçimden bir ses, gürültülü bağırışların daha iyi günlerinde olduğumuzu ve bugünden sonra daha kötü günlerin bizi beklediğini söylüyordu.
🥀
Karşımdaki adamdan gözlerimi ayırmazken ellerim arkamda birleşik bir şekilde rahat ol halindeydim. Bu ister istemez heryerde üstünü gördüğünde otomatik oluşan bir hareketti.
"Komutanım? " dedim yüzüne bakmaya devam ederek. Mahir, Selim Albay'ı biliyordu. Eğitim aldığımız yıllarda Selim albay aynı zamanda eğitmenlerimizden biriydi. Daha sonra rütbesi Yarbay'dan, Albay'a geçtiği için Tim komutanlığını üstlenerek bizi kendi timlerinden birinin içine seçmişti.
Mahir özel harekat eğitimi almış bir komiserdi. Şimdi ise operasyon için karşı karşıya durduğumuzu bilerek telefonumu benden almış ve Şirketin kapısnın önünde durmuştu. Selim Albay kendi telefonunu arabasına bıraktığı için arabalardan bir kaç adım uzaktaydık.
"Karahanlı? " dedi Selim Albay da aynı şekilde. "Burada olmama pek sevinmedin sanırım? "
"Şaşkınım." dedim yüzüne bakmaya devam ederek.
Açık sözlülüğüm karşısında "Doğrudur." dedi ve hafifçe başını salladı. Bakışları kısa bi an etrafı dolansada tekrar dikleşti. "Neden söylemediğimi anlamış olmalısın? "
Soru soran bakışlarıyla başımı yavaşça salladım. Yanımızda telsiz yoktu. Telefonlarda her dakika dinlenebilir, olabilirliğinden geleceğini haber verememişti.
"Bakıyorum da masadan bir kaç kişi eksilmiş? "
"Doğrudur." diyerek bende bakışlarımı kısa bir an etrafımda gezdirdim. Şirketin hemen önüne park edilmiş üç araca baktım. Ortalarında duran dağ arabama uzun uzun bakarak, "Bazı uyuşmazlıklar diyelim. " dedim.
"Ölüler mi? " sorusuyla bakışlarımı tekrar ona çevirdim.
"Fark eder mi? "
"Adalete teslim etmen gerektiğini biliyorsun. "
Derin bir nefes verdim. "Sürekli adaletten kaçan herifleri avucumda tutamıyorum. " Gözlerinin içine baktım. "En büyük örneği, Afra Karataş. " dedim.
Selim Albay yüzüme bakmaya devam ederek başını salldı. O kadını ve abisini öldürmüştüm ve o bunu anlamıştı. "Benden babanın o masanın Reis'i olduğunu neden sakladın?" Sorusuyla sesimi çıkarmadım. "Görevi kabul ettin, bana o masayı dağıtıcağına bir söz verdin. Ancak o masanın Reis'i senin babandı. " Kuşkulu gözlerini üstüme dikti. Ellerini arkasında birleştirerek aynı şekilde rahat olu aldı. "Neden, Karahanlı? "
"Babam... " derken sesim fısıltılı çıkmıştı. "Sakladım çünkü askerlik görevim gibi korumam gerek bir ailem var. " Selim Albay'ın üzerine bir adım atarak gözlerinin için baktım. "Eğer size babamın bir Reis olduğunu söyleseydim, gitmeme karşı çıkabilirdiniz. Ya da en basitinden, ben bu göreve gelmeyi eğer red etseydim benim yerime başka bir asker gelmiş belki de babamı benden çoktan almıştı. "
Albay gözlerini biraz daha kısarak baktı. "Babanı korumak istediğin açık."
Başımla onu onaylayarak geri çıktım. "Babam benim için herşeydir. " Yönümü şirkete çevirerek otuzbeş katlı binaya başımı kaldırarak baktım. "Başından beri o masanın Reis'i olmam için elinden geleni yapar. Fakat ben hiçbir zaman yanaşmadım. " Omzumun üstünden beni kısık gözleriyle izleyen yaşlı adama baktım. "Onu tehlikeden uzak tutabilirdim. Bu yüzden başından beri bu teklifi kabul edebilirdim. " Başımı iki yana salladım. "Yapmadım. Yapmak istemedim. "
"Neden? " Albay üstüme doğru bir iki adım atarak soğuk havanın sert esintisiyle ellerini ceplerine attı. "Neden istemedin? Hemde tehlikede olduğunu bilmene rağmen. "
"Bizim toprağımızda aile Reis'i olmak kolay değildir. Reis olmak sadece emirlerden ve madiyattan yana değil, " Başımı bir kez daha iki yana salladım. "Aynı zamanda gecenin en sessiz saatinde yer altı masalarında alınan nefeslere, göz göze gelmeden verilen kararlara ve düşmanın bile saygı duyduğu bir duruşa bağlıdır. "
Sözlerimle Albay beni sakince dinlemeye devam etti. Sözlerimin altındaki anlamı öğrenmeye çalışıyordu. "İstemedim, çünkü babamın kolay hedef olmasını istemedim. Söylemedim çünkü onu kaybetmek istemedim. Şimdi emekli bir adam olarak ona yaklaşacak yüzlerce dost kılığında düşman olacak. "
Düşman, bu topraklara sadece düşman olarak gelmez; bazen bir dost kılığında bazen bir teklif gibi süzülen zehirle gelir.
"Emekli, eski bir yer altı masasının Reis'i. " Tekrar yönümü ona doğru çevirdim. "Beni anlıyor musunuz bilmiyorum ama, babam masada otururken daha az hedefti. " Gözlerimi şimdi beni daha iyi anlayan adama çevirdim. "Sizden zaman kazanmaya çalıştığım doğrudur, bunu yapmak istemem tamamen başarısızlığımdan yana değil korkumdan yanadır. "
"Ölmekten mi? "
Başımı iki yana salladım. "Ölüm benim için bir ödül. Ben en çok sevdiklerimi kaybetmekten korkarım. "
"Şuan masanın başısın. " diyerek kaşlarını çattı. "İstedin mi? "
"Hayır, " diyerek derin bir nefes verdim. Kış ayın son demlerini yaşayan Karadeniz'in isli toprak kokusunu tekrar içime çektim. "Artık karşı koyamadım. "
"Baban kolay hedef, peki hedefleyecek kişiler kim? "
Kaşlarım çatılırken karşımdaki yaşlı adamın yüzüne öfkeyle baktım. "O masada gördügünüz her yüz babamın sonunu getirmeyi dileyen adamlar. Haricini soracak olacaksanız size bir liste yapmam an meselesi. "
Sözlerimle güler gibi oldu. Başını çevirip etrafına bakarken istifimi asla bozmadım. "Eğer beni görevden men edecekseniz, şunu bilin ki vatanımın askerine karşı savaşamam. " Başımı iki yana sallayarak çenemi dikleştirdim. "Bende aile de vatan da birdir. Soyumuz boyunca ağır silah ile uyuştuğucu ticareti olmadı. "
Komutanımın gözlerine bakmaya devam ederek kararlı bir şekilde başımla bu defa söylediklerimi onayladım. "Şimdi isteyin, görevlendirdiğiniz başka bir askere anında Reisliği verir masadan çekilirim. Ancak... " Sesim sert çıkmaya başlarken bir adım geri çıktım. "Babam da dahil hiç bir aile üyelerim zarar görmeyecek. Özellikle geçmişte bu işin içinde olan babam. "
Selim Albay bir süre gözlerime bakarak çenesini dikleştirmişti. Bakışalrı bir kaç dakikayı bulurken sesimi çıkarmadım. Yapacağı hamleyi veya vereceği kararı beklerken üzerime adımlayarak arkasındaki bir elini çözdü ve omzuma atarak sertçe sıktı.
Başını sallayarak gözlerime baktı. "Seni bilirim Kaya. " diyerek nefesini verdi. "Seni en çok ben bilir ben görürüm. " Dudaklarında hafif bir gülümseme oluştu, "Elbet bu yaptığının altında da bir neden olduğunu anlmıştım. " dedi. "Dürüstlüğünü hep sevdim ancak bu yaptığın sana yakışmadı. Mecbur olduğunu anladım. Fakat bir daha yapma... " Başını iki yana salladı. "Unutma ki, dürüstlük en büyük silahtır. "
Başımı aşağı yukarı sallarken aynı zamanda bakışlarımla da onaylamıştım. "Görev hala senin, " diyerek devam etti. "Seni memleketine göndermek için seçmiştim. Yıllardır aileni görmemiş, özlemini hep bir elinde fotoğrafla çamaşırhane köşelerinde ağladığın içindi bu iznim. " Dudaklarında küçük bir gülümseme oluştu. "Her şeyde bir keramet var işte, asker. Bir görev izniyle gittin, bir kadın ve bir çocukla tam da savaşın ortasında kendine geldin. "
Yüzüne bakmaya devam ederken sertçe yutkundum. Sanırım ilk defa bir insanın bu kadar farkında olmak garip hissettirmişti.
"Siz? " derken eli omzumdan düştü.
"Bilirim ben, " arkasını dönerek bir elini cebine attı. "Unutmadan, Tim'in burda Karahanlı. " demesiyle kalbim bir an atmıştı. Dudaklarımda küçük bir gülümseme oluştu. "Şuan Sansar'ın kardeşi için küçük bir operasyondalar ama yakında seni görmek için darlamaya başlarlar. " Omzunun üstünden kkıa bir bakış attı. "Bir süre beraberiz Karahanlı. "
Gözlerim sırtı dönük adamı izlemeye devam ederken o, dudaklarındaki gülümseme ile yavaş adımlar atarak kiraladığını arabasına ilerlemiş ve binip şirketin önünden ayrılmıştı.
🥀
Dalgın bir şekilde kapının önüne ilerlememle Mahir'in telefonundan birşeylere baktığını gördüm. Görüş açısınına girmemle hızla toparlanarak dikleşti. Kaş göz işareti yaparak, "Hayırdır, noldu? " Bakışları yüzümü taradı kısa bir an. "Kızdı mı?"
Derin bir nefes vererek başımı iki yana salladım. "Yok, kızmadı. Aslında kızdı ama bağırarak değil. " Gözlerim boş olan etrafta gezinirken Mahir cebinden çıkardığı telefonumu bana uzattı. "O adam bağırmaktan çok sessizliğiyle döver. " diyerek derinden bir nefes verdim. "Yaptığım şey hoşuna gitmedi. "
"Ortada bir yalan yok. " dedi Mahir karşıma geçerek. "Eminim anlamıştır altında bir neden olduğunu. "
Başımı sallayarak gözlerimle asansörü işaret ettim. "Anlamış. Babamın, masanın eski Reis'i olduğunu biliyor. " Yan yana yürümeye başladığımızda bir elimi cebime attım. "Onun hoşuna gitmeyen şey gerçeklerden bahsetmemem." Diğer elimde tuttuğum telefonla vardığımız asansörün düğmelerine basarak bekledik.
Mahir hemen yanımda bana doğru dönerek, "Ekip de burdaymış. Kapıda üçüncümüz olarak gördüğümde, devrem vallahi ağızım açık kaldı." Gözleri büyümüş şekilde yüzüme bakarak bir elini dudaklarına götürdü. "Az daha moruğun yanında Albay'ım diye çığlık atıp ayağına kapanacaktım. Ramak kalmıştı göt korkusundan. " Telaşı karşısında dudaklarım iki yana kıvrıldı.
Mahir oldu olası Selim Albay'dan hep çekinmişti. Sadece çekinmekle kalmamış adamı hayatının en korkutucusu olarak bile adlandırmıştı. "O seni sever. " dedi en son elini yüzünden çekip ciddileşerek. Gelen asansöre binip eksi bire tuşladığımızda başını salladı. Yan yana şekilde bakışlarımız akıp giden kapıdayken devam etti. "Hep fark etmişimdir. Selim Albay sana düşkün. Hiçbir askerinde böyle merhametli bakan gözler görmedim. " Kaşları çatılmıştı. "O adam, sen anlatmasan da sendeki bazı şeyleri görüyor, biliyor. "
Başımla onayladım onu. Diyecek tek kelime bulamadım. Ne denirdi ki?
Açılan asansör ile koridora çıkmamızla aklıma gelenle kaşlarım çatıldı. "Sen nasıl oturdun o koltuğa? "
Omuz silkerek önüne bakmaya devam etti. "Zor olmadı. Adamı yoğun bakımlık etmişsin. Uyandığında yanına uğrayıp polis olduğumu söyledim. "
"Ee? "
"Eesi devrem, adam polis olduğumu görünce korkup çenesini kapalı tutucağını bildirerek koltuğunu bana geçici olarak devretti. " Yüzüme bakarak göz kırptı. "Yaptığımız anlaşmaya göre benim iznim olmadan kendi topraklarına sevkiyat felan yapamaz." Duyduklarımla sinirden güldüm. Bu piçin bazen beyni zehir gibiydi. Adamın kendisine ait toprklarını koltuğuna oturarak yönetme hakkını ortaya çıkarmıştı.
"Peki masaya niye oturdun? Senin amacın ne? "
Tekrar yüzüme bakarak, "Artık bu bölgedeki şubenin komiseriyim. Malum senin masada futbol takımı gibi, her biri her bir departmana ayrılmış. Uyuşturucu var, silah var hele ağır silahlar desen fıldır fıldır. Bana iyi iş çıktı o masadan. "
"Polis olduğun ortaya çıkarsa peşine düşerler. "
"Ne yani, arkama zibilyon tane adam mı dikeyim? " Yüzüme bakarken omuz silktim.
"Benim masamdayken buna gerek yok. "
"Harbi ha, " Yüzüme bakarak koluma bir tane geçirdi. "Canım devrem, her yanına uğradığımda adamların biri otomotikmen arkama geçiyor. Kendimi aşırı havalı his ediyorum. " Güldü. Ciddiyet kokan yüzümü görmesiyle, "Merak etme, masada soy ismim değişik. " diyerek açıkladı. "Bir Lojistik Şirketi yönetiyorum. "
O oruspu çocuklarını dağıtacağım günleri iple çekiyordum. Onun yerine topraklarımızdan daha verimli malzemelerin sevkiyat yapmasını sağlayacaktım.
Uyuşturucu, ağır silah yerine sebze, meyve veya ek gıda ne varsa onun sevkiyatına izin çıkıcaktı. Kılık kıyafer, ne varsa...
Çok yakında, sadece biraz daha sabır diyerek dişlerimi sıkmam gerekti.
Başımla onaylayarak diğer koridora doğrudan döndük. Aklıma gelenlerle dudaklarımı tekrar araldım. "Murat nerde kaç gündür, var mı haberin? " Bu defa diğer elimide telefonla beraber pantolonumun cebine atarak yanımda yürüyen adama kısa bir bakış attım.
Alaylı bir sırıtışla karşıdaki çift kanatlı kapıya baktı. "Hee, birbirimizi o kadar seviyoruz ki, aşkım işim var sana sonra yazarım diye mesaj attı. " Gözlerini aralayarak bana döndü. "İnanabiliyor musun?! "
Şaşkınlık taklidi yapan suratına ters ters bakarak, "Saçma salak konuşmada ara, beni engellemiş. " dedim. Hala sinir, ensemden aşağı ufak ufak sıcak soğuk hislerle kendini belli ediyordu.
Mahir yüzüme doğru kahkaha attı. "Ciddi misin sen? " Daha da anırarak öne doğru eğildi. "Beni engelmesi gerekirken eniştesini mi engellemiş? "
Mahir cebinden çıkardığı telefonuyla bir kaç tuşa basarak kulağına dayadı. Derin derin nefesler alarak gülmesini durduruyordu ki kulağına dayadığı telefonu, dayadığı gibi indirmesi bir oldu. Kaşları çatılırken, "Yüzüme kapadı ayı! " diyerek tekrar arayıp kulağına yasladı.
Yürümeye devam ederken beyaz çift kanatlı kapını önünde durduk. Birbirimize dönerek Murat'ın açmasını bekledik.
Mahir'in yüzü bir anda aydınlanmasıyla karşı tarafın sonunda yanıt verdiğini anlamıştım. "Nerdesin lan sen! " Mahir'in alacaklı sorusuna karşı, karşı taraf her ne dediyse Mahir kaşlarını çatarak dudaklarını araladı.
Telefon elinde inerken kaç göz işaret yaptım. "Ne dedi? "
"Ne diyecek? " diye sorarak beni tersledi. "Senin bu kayınbiraderini bir gün çok pis dövücem. " Durdu. Boynu bükülürken ekledi. "Tabi boyum yetseydi."
Söylediklerini umursamadım. "Hiçbişey demedi mi? "
Ters bakışlarıyla yan yan baktı. "Aa bacı sövdü. Küfretti. İyi etmiş mi?"
"Şaşırmamak lazım. " diyerek çift kanatlı kapıları iterek içeri girdim.
Mahir hala arkamda söylenirken, "Niye hep günah keçisi benim arkadaş! " dedi. "Adamla zaten birbirimizden hoşlaşmıyoruz. "
İçeri girmemizle ve gördüğüm görüntü ile durdum. Arkamda hala çenesini kapatmayan adam da sonunda benim baktığım yere bakmış olmalı ki sesini kesmişti. "Ne oluyor lan? "
Furkan ve Burak sedyenin başındaydı. Furkan'ın elinde bir telefon, sedyede yatan Çolak piçinin yüzüne doğru tutuyordu. Burak ise gülerek ellerine geçirmiş olduğu eldivenlerle Çolak'ın yüzünü kadraja düz bir şekilde sokmaya çalışıyordu.
"Ne oluyor ula burda? " diye sorarak adımlamamla Furkan eğildiği yerden hızla doğruldu.
"Ana, abi? " Şaşkınlıkla abisine bakarken Burak da aynı şekildeydi.
"Siz mi geldunuz? " Burak'ın salak sorusuyla Mahir ona döndü.
"Yok canım. Ne gelmesi, daha yoldayız! " dedi. "Ruhlarımız önce gelerek ön sparişlerinizi alacak, " Ters ters baktı. "Salak salak konuşma! "
"Abi sen niye hep sinirlusun? " diye sordu Burak.
Mahir yakalarını düzelterek olduğu yerde dikleşti. "Özünde pamuk gibiyimdir." Gözleriyle yandan beni işaret etti. "Abine alerjim var. "
Onu umursamadan Furkan'ın yanına ilerledim. Çolak'a bakmamla dudaklarındaki şeffaf bandı gördüm. "Napıyorsunuz oğlum siz? "
"Yav abi, çekim yapayidik."
"Hee." dedi Burak uzatarak. Çolak'ı işaret etti, "Biz düşündük, deduk ki yaptuklaru cezasuz kalamaz. "
"Ee? " dedi Mahir ellerini beline atıp ceketini arkaya iterek.
"İşte deduk dansöz kıyafetu bulup sokağa çıkarak, "
Furkan'ın sözlerini Burak devraldı. "Olmadi, bizum şu şehre bakan tepeye çıkarur oynaturuk. Millete izler, duyanda duymaya gören de çeker görmeyene izletur deduk." diyerek Furkan'a bakıp başını salladı.
"Eeğ?" dedi Mahir yine. Mahalle karısı gibiydi duruşu aynı.
"Şansumuza adam yarali." diyerek devam etti Furkan.
"Sakat." dedi Burak kolunu gösterdi.
"Yüzü bok. " diyerek elin ile işaret edip iğrenircesine devam ettirdi Furkan.
"Parmak çürük. "
"Sonuç? " diyerek sakince konuştum. Emindim ki iki kardeşimden de saçma bir fikir çıkacaktı ancak içlerindeki öfkeyi biraz olsun dindirecekse izin verirdim.
"Sonuç abi? " Burak'la kısa bir bakışma yaşadık. Kaşlarım çatılıken sonında kendine geldi. Kaşlarını kaldırarak dudaklarını araladı. "Hee, sonuç. "
"Salak! " dedi Furkan. Gülerek tekrar bana baktı. "Sen bakma abi arada kafasu gideyi. Neysem sonuç, bu. " Çolak'ı işaret etti. "Biz de deduk ki yüzünü çekelum."
"Furkan'un muhteşem fotomontaj yetenekleru ile bir dansözun başina yerleştururuz yüzünü deduk. " İkisi de birbirine baktı.
"Başta komple çekip, 'fena oruspu çocuğu, gördüğünüz yerde kaçun,' yazacaktuk da bu daha münasip geldu. " dedi Burak.
"Oha lan, bağladınız mı birde? " Mahir sedyede yaklaşarak kahkaha attı.
"Hee, " dedi Furkan. "Ya bişey yapacağundan değil, çok kıpraşayi hamsi gibu."
Sedyenin başına ilerleyerek içeri girdiğim andan beri bana öfke ve nefret bakışlarını atan adama doğru ilerledim.
"Valla abi, burada kaldukça bu oruspu evladunun sokağa çıkamamasu gerek. " Burak'ın sözleriyle Çolak'ın dudaklarındaki bandı sertçe çekip çıkardım.
Gözlerini hızla yumup dudaklarını hareket ettirerek gırtlağından değişik sesler çıkardı. Ardından bakışları beni buldu. "Çek şu aptal kardeşlerini başımdan! " diyerek bağırdı.
Dilimi damağıma vurarak üç kere cıkladım. Furkan ise hemen yanımda geri çıkıp omzunun üstünden, "Ay sen kurban ol bize! " dedi.
"Bu daha iyi günlerin, Karavir." diyerek kollarından ve ayaklarından bağlanan adamı süzdüm. "Sen daha benim kardeşlerime dayanamıyorsun, bana nasıl katlanacaksın? "
Mahir kahkaha atarak, "Amazon kaçkını. " dedi Çolak'ın yüzüne karşı. Hatta yetmedi eğilerek ona bakan adama, "Amazon kaçkınııı. " dedi uzun uzun. Geri çıkıp bir kahkaha daha patlatı. "O malikaneden içeri ilk girdiğimden beri bunu söylemek istemiştim. "
Geri çıkarak yangazlara kısa bir bakış attım. "İstediğinizi yapabilirsiniz, bugün sizindir. "
Sözlerimle çocuk gibi sevindiler. Hızla tekrar Çolak'ın başına toplanmalarıyla sedyede yatan adam bağırmaya çalıştı ancak Furkan çocuksu sesler çıkararak elindeki koli bandını açtığı gibi dudaklarına bastı. Bu gece aklıyla oynama sırası onlarındı.
Burak adamın tepesinde dil çıkararak alına eldivenli ellerinden biriyle yapıştırdı. "Bi susmadun, siktun kafamu! Imm ha ımm! Fişku! Ne ımm."
"İkizum sağlam tut. "
"Adam kendine yılan muamelesi yapıyor amına koyayım. " dedi Mahir de hemen ortalarına girerek. "Yıl'da bir kere deride değiştiriyon mu bari? " Kahkaha attı. Eğlendiği her açıdan belliydi.
"Kimyasu bozuk bunun. " dedi Furkan tıpkı fotoğrafçılar gibi fotoğraflar çekerken, eğilirken bir tane daha çekti. Doğruldu ve bir daha çekti.
Burak ise Çolak'ın yüzünü kavramış şekilde arada bir kafasına geçirerek, "Bir dur kıpraşma! " diyordu.
"Ya hani. " dedi Furkan telefonu indirip Çolak'a bakarak. "O meymenetsiz piç yüzünü bende istemeyim galerum de bulunsun. Ama lazum! Seni rezil edeceğum için pek bir önemi de kalmayi!" diyerek şeytanice güldü.
Onların bu haline gülerek sırtımı duvara yasladım. Ellerim hala cebimde şekilde bir ayağımı diğerine atarak karşımdakileri ve olanları izledim.
"Soktu lafi!" dedi Burak. "Yaşşa ikizum! "
🥀
Duran arabayla yorgunca indim arabadan. Bir an önce karımın ve kızımın yanına gitmek için can atıyordum. Sadece bir kaç saat evden ayrılmama rağmen ikiside burnumda tütütyordu.
Hızla kapıdaki bir kaç adamıma selam vererek anahtarı uzaktan arkamdaki Cihan'a fırlattım. Havada kalptığı gibi etrafından dönüp kapının yanındaki küçük kulübeye adımladı.
Yorgun adımlarım hızlı hızlı evin kapısına ilerlerken gördüğüm suretle durakladım. Bakışlarım yine konağın yanındaki küçük çardağı buldu. Beş basamaklı olan çardağın içinde değilde mmerdivemelrinde oturan kadında oyalandı gözlerim.
Başımı kaldırıp odamın penceresine baktım. Işıklar kapalıydı. Gidiple kalkmak arasında kalmış vaziyette bir iki adım daha geri çıkarak iyice bakındım pencereye.
Uyuyor olmalılardı. Sol kolumdaki deri kaplama saatime baktım. Gecenin biriydi. Kesin uyuduklarını düşünerek çardakların merdivenlerinde oturan yengeme doğru adımlamaya başladım.
Haline bakılırsa biraz dertleşmeye ihtiyacı vardı. Adımlarım tam karşısnda duracak şekilde ilerlemeye devam ettim. Yengem izlediği gökyüzünden yorgun bakışlarını yüzüme indirerek burukça gülümsedi.
Yanına ilerleyip tam yanına bıraktım bedenimi. Ceketimi arabada bıraktığım için bu defa üstüne örtebiliceğim her hangi bir şey yoktu. Bu yüzden bakışlarım etrafta gezinsede hiçbişey bulamadım.
"Ah be yengem. " diyerek dirsekelrimi dizlerime yasladım. Başımı çevirerek gökyüzünü izlemeye devam eden kadına baktım. "Kendini düşünmüyorsun madem, bari yeğenimi düşün da. "
Yavaşça başını çevirerek yüzüme baktı. "Üşümirım." diyerek çatalamış sesini gidermek için boğazını temizledi. "Sen söyle, ne yaptun?"
Derin bir nefes verdim güzelim Karadeniz'in serin esintisine karşı. "Hiç bişey. Oylama yapıldı. Yerim sağlamlaştı. Çıkıp geldim. "
Yengem, "Bu saate kadar? " diye sorarak kaşlarını kaldırmış inanmayan bakışlarını bana çevirmişti.
Bu haline kısa bir an gülümseyerek tekrar önüme döndüm. "Şirkette bir kaç işim vardı. " diyerek o işlerin ne olduğu belli etmedim.
Uzun bir süre konuşmadık. Ayşe yengem sessizce izledi gökyüzünü. Kimse bilmeden içten içe amcamla dertleşti, sesli dile getirmesine gerek yoktu. O yaşlı bakışlardan anlayabiliyordum. Yeri geldi Allah'a yalvardı, kaşları büzüştü öne arkaya hafifçe sallandı. İç sesi bir dakika bile susmadı. Zikir getirdi. Bakışlarım oynayan parmaklarında ve kıbırdanan dudaklarında oyalandı. İçi biraz rahatladı gibi oldu. Derin bir nefes verdi. Ardından düşüncelerin eşiğine kurban olarak tekrar kocasıyla konuştu. Yine Allah'a yalvardı. Bu döngü dönüp durdu.
Sessizliği dinleyerek attığı her bir adımı izledim. Bir gökyüzüne bir yanımdaki kadına baktım. Ne zaman baksam burada bu çardakta oturuyor haldeydi. Her zaman en az bir saat en fazla altı saat olacak şekilde derin bir sohbete girerdi amcamla. Bazen çiçek sularken bazen ise öylece geceleri otururken.
"İyi misin yenge? " Tekrar sessizliği bozarak yengemin kederli yüzünü izledim.
Yengem uykulu yorgun bakışlarını tekrar yüzüme doğru çevirerek fısıldadı. "Korkayim."
"Neyden? " diye sordum.
"Kaybetmekten." diyerek anında cevap verdi. Hüzünlü bakışları aşağıya inerken kolları karnını sıkıca sardı. Bebeğini korumak istercesine sıkı sıkıya kavradı.
Yaşarmış gözlerine baktım. "Çok mu riskli? " diye sordum acıyla. İçim acımıştı yengemin bu haline. Hemde öyle böyle değil. Kalbimin sızladığını hissettim. "Bizi bırakıp gider mi?"
Yengem acıyla yüzünü burşturdu. Derin bir nefes alarak ağlamaktan kısılan gözleriyle baktı. "Bilmirım." diye soludum Onun kadar olmasada en az onun kadar korkarak baktım sarmış olduğu karnının üstündeki kolarına. "Gitmsun Kaya. " diyerek tekrar nefesini verdi. Yüzü buruşurken bir kez daha, "Gitmesun." dedi.
Bir kolunu yengemin arkasına atarak sıkıca sarıldım. "Tedavi?"
Yengem burnunu nefes almak için uzun uzun çekti. "Henüz cesaret edup Tuğçe'yle konuşamadum. Ama büyük ihtimalle ilaç tedavisi, işte bilirsun. "
"Yardımcı olacak mı? "
Başını iki yana sallayarak omzuma yaslandı. "Bilmirım." Yaşarmış gözlerini tekrar gökyüzüne kaldırdı. "Allah'ım sen bağuşla, Yârabbi saa sığındum. "
Bir süre öylece sessizce oturduk. O içten içe amcamla konuşmaya devam ederken ben düşündüm. Eğer olurda yeğenime bişey olursa işte o zaman toparlanamazdı. Eşini kaybettiğinden beri zaten diğer bir yanı yoktu. Şimdi eğer ona da bişey olursa öteki yanınıda kaybederdi.
Yengem göz yaşlarını silerek benden hafifçe ayrıldı. "En son, " diyerek kendini toparlamak adına yutkundu. "Burada boyle oturdiğumuz da Ahu yoktu. "
İkimizde birbirimize burukça gülümseyerek baktık. Hatırlıyordum. En ince detayına kadar o günü gözlerimde canlandırdım. Öyleydi, hatta bana Ahu'yu araştırmam için, onu bulmam ve gerçekleri öğrenmem için yalvarmıştı. Bazı şeyleri ima etmiş ancak anlatamamıştı.
Önüme dönerken dudakalrımdaki tebessüm silinmişti. Dinlememiştim onu. Eğer Türkan teyze şirkete gelip üstünü örttüğü gerçekleri anlatmasaydı belki hala Ahu yanımda değildi.
Tarafsızca düşündüm ve o an dudaklarumda bir tebessüm hızla yer aldı. Hoş, kendi gitmeseydi bile Ahu zaten kızıyla bir yolunu bulup buraya gelmişti bile.
Ben ona giderken, o bana geliyordu.
Omzuma vuran el ile anında başımı çevirdim. "Nerden nereye... " dedi yengesi. "Nerden nereye... "
Derin bir nefes verdim. Arkama doğru yaslanırken bir kez daha yengeme sarıldım. "O gün ben, bugün sen yaralısın ha yenge. "
"Çok, " dedi tekrardan başını omzuma yaslayarak. "Çok yaralıyım. İnan bana, ağır yaralıyım. "
Ağır Yaralıyım Karadeniz...
Önüne geldiğim kapıyı yavaşça aralayarak içeri adımladım. Arkamdan kapıyı kapatırken derin bir nefes verdim. Yengemle uzun uzun konuşup dertleştikten sonra bir sürede gökyüzünü izlemiştik. En son ikimizde üşüdüğümüzden dolayı onu zorda olsa ikna edip odasına bırakmıştım. Soluğumu ise burnumda tüten iki varlık için yine bu odada almıştım.
Bakışlarım yatağa kaydı. Önce Ahu'yu gördüm. Yatağın diğer tarafında pencereye doğru dönmüş yan bir şekilde uyuyordu ancak Ahuzar yoktu. Kaşlarım açtılırken adımlarım geriledi. Odadan yavaşça çıkarak sakince kızımın odasına adımladım.
Kapının altından vuran ışığı görmemle bu odada uyuduğunu anladım. Kapıyı aralayarak bedenimi aynı sakinlikle içeriye ittim.
Yatağa doğru adımlayarak uyuyan meleğimin başında diz çöktüm. Avuç içim öyle bir karıncalandı ki engel olmadım. Saçlarını öptüm, kokladım, sevdim. Beş, on dakikamı kızımı sevmeye ayırdım. Ardından uyandırmamak için geri çıkarak sadece hafif açılmış üstünü örttüm.
Son kez alnından öperek odadan ayrıldım. Tekrar odama döndüğümde hızla üzerimi değiştirerek banyodan çıktım. Bir elim alnıma dökülen saçlarımı karıştırken yatağın örütüsünü kaldırıp içine girdim. Yanımdaki kadını uykusu rüya görmediği sürece veya çok fazla yorulmadığı sürece ağır değildi. Bu yüzden şimdi durumunun ne olduğunu bilmediğim için çok yavaş hareket ederek üst bedenimi ona doğru kaydırdım.
Tam başını üstüne dirseğimi dayıyarak parmakalrımı saçlarında gezdirdim. İçimde bir yerlerde ona sarılıp uyumak isteyen bir yanım vardı. Engel olmaya çalıştım.
Şimdi değildi belki ancak ilerde bu olabilirdi. Onu rahatsız edemezdim.
Sevdiğim kadını uzun uzun izledim. Doymadım sevdim, yine doymadım öptüm kokladım. Yetersizdi, aşkından geberiyorum ölüyorum desem kelimeler kifayetsiz kalırdı. Kıyamadım sevdiğim her bir tele.
Burnumu tekrar saçlarına gömerek derin bir iç çektim. Daha fazla onu rahatsız etmemek için geri çıkacağım esnada bir eli saçlarındaki elime hzıla temas etti. Başım döndüğü gibi tekrardan Ahu'ya doğru döndü.
Hiç gerçekten uyuyor mu diye kontrol etmediğim için emin olmamıştım. Yavaşça benden tarafa dönerek yanık olan gece lambaları eşliğinde çakmak çakmak bakan gözleriyle izledi. Dolgun kırmızı davetkar dudaklarında hafif bir tebessüm oluştu. Ardından söyledikleriyle kalbimin erimesine izin verdi. "Uzaklaşma."
Fısıltısıyla yüzünü sakince izledim. O kadar huzurlu bakıyordu ki...
İçimdeki dürtüye engel olamadım. Çok güzel bakıyordu. Bu bakışın ne gibi bir tarifi olurdu bilmiyorum fakat çok masum ve içtendi.
Ona sarılmamı istiyor gibiydi.
Saçlarındaki elimi beline alarak beni yatağa doğru çekti. Bu hareketi beni bozguna çevirse de engel olmadım. Yatakta kayarak hemen arkasından ona sarıldım. Sırtı hafif göğsümde şekilde burnumu en sevdiğim uzun siyah saçlarına daldırdım. Açmıştı saçlarını.
Upuzunlardı. Öyle ki onlardan yayılan koku benim cennetimdi. "Kaçmak istemiyorum. " dediğini duydum. "Sende kaçma. "
Burnum hala saçlarında derin derin nefes alırken devam etti. "Aramızdaki o koskoca altı yılı kapat Kaya, izin veriyorum. " Tekrar bana doğru dönerek sırtını iyice göğüsüme dayadı. Yüzü hemen yüzümün yakınındayken yaşarmış o güzel gözlerini izledim. Başıyla onaylayarak alnını bu defa o benim alnıma yasladı. "Ne kadar çabaladığını görebiliyorum. "
Dudaklarımdaki gülümseme bu kez silinmedi. O tekrar önüne dönüp belindeki elime sıkıca sarılırken elimi karnına yaslayarak bir anda kendime doğru çektim. Aramızdaki mesafe tamamen sıfırlandı. Sırtı iyice göğüsüme yapıştı.
Burnumu bu defa boynuna daldırarak öylece koklaya koklaya okşadım tenini. Hayatımda gördüğüm, kokladığım ve dokunduğun en narin tendi. En sevdiğim, sardığım, kıyamadığım o tendi.
"Ahuzar, " diyerek fısıldadım kulağına. Fakat daha ben söyleyeceklerimi tamamlamadan o devam etirerek başını salladı.
"Kendi istedi. " diyerek güldü. "Bana, anne okula gidicek kadar büyüdüm ben, dedi. Bundan sonra sizinle yatamam ayıp, diyerek kendi yatağında yatmaya karar verdi. "
"Işıklar açık, " diyerek başımı boynundan kaldırıp gözleriyle direkt pencereyi ordanda dışarıyı izleyen kadına baktım.
Başıyla onayladı. "Ona bizimle uyuması gerektiğini söyledim. "
"Korkularını atlatmalı. "
"Biliyorum." dedi naif sesiyle. "Ancak o iş öyle olmuyormuş. İnsanın kendi evladı olunca öyle üzerine gitmeli diyemiyorum. İyi olsun da ben onu koynundan çıkarmam diyorum. " Derin bir nefes verdi kollarımda. "Dinlemedi ama, uyumak istedi. Bende kabul ettim ama tek bir şartla. "
"Işıklar açık kalacak. " diyerek devam ettirdim. Başıyla söyledikelrimi onayladı.
Tekrar burnumu onun bıynunda getirip tenindeki kokusunu derin derin içime çekerken o karşısındaki pencereden uykulu gözlerini bir dakika bile ayırmadı.
Sonra bir ses yükseldi. Onun iki dudağı aralandı. Sanki içindeki sevdayı yıllar sonra nasıl dışa vuracağını unutmuş bir şekilde mırıldandı.
"Çok sevduğume değil bilmemene yanarum,
Seni görduğum her gün içten içe kanarum,
Kara gözlerun beni nasil yakti sevduğum,
Hallarumdan bellidur seni ne çok sevduğum. " diyerek fısıldadı. Ardından yine bana doğru dönerek gözlerime baktı. Parlayan o bakışlarının altındaki sevgiyi gördüm. Belki de onca yılın ardından ilk defa gözlerinde kendime karşı öfkeden başka bir şey görmüştüm.
"Yüksek dağlara doğri haykirsam sevduğumi,
Belki dağlar anlardi nasil özleduğumi,
Bulut gibi hislerum savruldi yüreğune,
Yağmur olur yağardum o uzun saçlarune. "diyerek gözlerini kısa bir an yumdu. O geri aralayana kadar ben kolumun dirseğini başının üstüne yaslamış elimide kafama dayıyarak onun güzel yüzünü gülümseyerek izlemeye koyulmuştum.
"Oy, yüksek dağlara doğri haykirsam sevduğumi,
Belki dağlar anlardi nasil özleduğumi,
Bulut gibi hislerum savruldi yüreğune,
Yağmur olur yağardum o uzun saçlarune. " diyerek gözlerini yavaşça araladı. Tekrar ettiği nakaratla yutkundu. Gözlerindeki o parıltı o kadar hoşuma gitmişti ki dudaklarım benden bağımsız kıvrılmıştı.
"Ağaçlar çiçek açti kış bitti bahar oldi,
Sevdamuz bir fidandi çiçek açmadi soldi,
Daldaki yaprak gibi kurudum duştum yere,
Sevduğum bakamadum gözlerune bi' kere. " Demesiyle hemen ona eşlik ettim. Dudaklarım benden bağımsız aralandı.
"Yüksek dağlara doğri haykirsam sevduğumi,
Belki dağlar anlardi nasil özleduğumi,
Bulut gibi hislerum savruldi yüreğune,
Yağmur olur yağardum o uzun saçlarune. " Bu şarkıyı en son tepede onu almaya gideceğim gece söylemiştim. Onun için söylemiştim. O zaman bütün sözler bir ağıt gibi dökülmüştü dudaklarımdan. O anlar gözümde istemsizce canlandı.
"Ooy, yüksek dağlara doğri haykirsam sevduğumi,
Belki dağlar anlardi nasil özleduğumi,
Bulut gibi hislerum savruldi yüreğune,
Yağmur olur yağardum o uzun saçlarune. " diyerek ikimizde derin bir nefes aldık ve son kıtayı birbirimizin gözlerinde kaybolarak söyledik.
"Oy, yüksek dağlara doğri haykirsam sevduğumi,
Belki dağlar anlardi nasil özleduğumi,
Bulut gibi hislerum savruldi yüreğune,
Yağmur olur yağardum o uzun saçlarune. " Alnına kondurduğum öpücükle birbirimize sıkıca sarıldık.
🥀
• LİMAN •
MİRA AHU ALKIM...
"Neden gemiye geldik? " Halatları çözen adama doğru dönerek kollarımı göğüsümde buluşturdum.
Diz çöktüğü yerde elleri kıyıdaki halatları çözerken bakışları bana dönmüştü fakat akşamın batan güneşi gözlerini yakıyor olmalıydı ki gözlerini kıstıkça kısmıştı.
Sabah yatakta tek uyanmıştım. Hiç istemesemde yatağın tam ortasında tek başımaydım. Erkenden gittiğini duyunca işinin çıktığını anlamıştım. Bu yüzden odayı toplayıp kızımla ilgilenene kadar zaman epey bir geçmişti. Ardından Ahuzar'la oyun oynarken kapı çalmıştı. Açtığım kapı ile Kaya'nın koltuk altında tuttuğu bisikleti görmüştüm.
Başta şaşırsamda sesimi etmemiştim çünkü biliyordum ki dün, sabahın ilk işi bisiklet alacağını söylemişti. Bu kadar hızlı olmasına şaşırsamda hiç bişey dememiştim çünkü Kaya'nın yapacağını biliyordum.
Öğleden ikindiye kadar da Kaya Ahuzar'a bisiklet sürmeyi öğretmişti. Kızım bisikleti görmesiyle şaşırmış ve heyecanlanmıştı. Ne kadar öğrenmek için korksa da herkes ona öğrenmesi için tüyolar vermesiyle sonunda babasıyla bahçede öğrenmek için ilk adımları atmıştı.
Başta odanın büyük camında onları gülümseyerek izlemiş daha sonra onlara katılarak üçümüz beraber bahçeyi turlamıştık.
Bir tarafta ben diğer tarata Kaya olacak şekilde sanki ilk adımlarını atar gibi Ahuzar bisikletiyle bir bana bir babasına gidip gelmişti.
Ardından toz olan üstümü değiştirmek için odama çıkmıştım fakat odaya dalan adamla daha üstümü değişemeden yüzüne bakakalmıştım. Bana, "Hadi hazırlan, gidiyoruz. " dediğinde gemiye geleceğimizi tahmin dahi etmemiştim.
Haliyle neden burada olduğumuzu merak da ediyordum. Çözdüğü halatla yanındaki Ahmet'e baktı. Ahmet'i bilirdim. Çocukluğumuzun beraber geçtiği isimlerden biriydi o da. Babası çok iyi insadı.
"Ben biniyorum. Sen son halatıda çözersin, " Hemen hemen kıyıdan hafif uzaklaşmış geminin merdivenine atlayarak çevik hareketlerle tırmandı. Hiç zorlanmadan çıkarak ellerini çırptı.
Üzerindeki siyah gömlek ve pantolonda gezindi bakışlarım. Çok güzel duruyordu. Gözlerime bakarak derin bir nefes verdi. "Sana olayları birde benden dinle demiştim ya. " diyerek tam önümde durana kadar adımladı. "İşte o yüzden, burdayız. "
"Karahanlı! " dedi bir ses hafif uzaktan.
İkimizde başımızı çevirerek uzaktaki süliete baktık. Gemi hafiften açılmış olduğu için çözülen halatla birazcık uzaklaşmıştık.
Gördüğüm yüz tanıdıktı. "Murat? " diye mıırldandım.
Kaya da aynı şekilde yüzünü o tarafa çevirerek ellerini cebine attı. "Nerelerdeydin?!"
Kaya'nın bağırışına karşı Murat'ın dudaklarında garip bir gülümseme oluştu. "Nerelerdeydim?" der gibiydi sanki. Gözlerim dudaklarında oyalandı. Kendi kendine mırıdandı.
"Nerelerdeydim, nerelerdeydim? "
Sanki hiç olmayacak bir yerde gibi...
Gerçekten, nerelerdeydin kaç gündür kardeşim?..
🥀
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.88k Okunma |
563 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |