23. Bölüm

19) - BÖLÜM PART 2

Grim_gece
dilekkoc6789

Part 2

 

Kaya arabayı bizim için açılan çift kanatlı kapı ile konağın bahçesine sokarak kontağı kapattı. Beraber emniyet kemerlerimizi açarak inmemizle bahçede bisiklet süren kızım bize doğru döndü.

 

Başındaki Gülhan Abla onu bisikletin koltuğundan kucaklayarak dikkatlice yere indirdi. Ahuzar ayakları yerle buluştuğu gibi hızla bize doğru koşmaya başladı. "Anneee! " diye bağırarak kollarını açtı. "Babaaa! "

 

Kaya ile arabanın tam önünde yan yana durmuş şekilde bize doğru koşan kızmıza bakarken kaşlarımı kaldırdım. "Koşma annecim, koşma! " desemde dinlemeden tam ortamıza vardığı gibi bir benim bacağıma bir Kaya'nın bacağına olacak şekilde sımsıkı sarıldı. İki kolunu da sararak başını bize doğru kaldırdı.

 

"Nerdesiniz siz ya, beni bıraktınız. "

 

Hafif alınmış sözlerinin hemen ardından daha bizim konuşmamıza izin vermeden kocaman gülümsedi. "Neyse ki baş başaymışsınız ama. " Sözleriyle kısa bir an Kaya ile göz göze geldik. Cimcimeye bak sen.

 

Kaya hızla Ahuzar'ı kucaklayarak ortamızda tutmaya devam etti. "Bak sen bizim kıza. " diyerek bana baktı. "Demek baş başaymışız ha? Ne anlam çıkarmalıyım bakalım ben bu sözlerden. "

 

Ahuzar ellerini dudaklarına basarak tatlı tatlı güldü. Onun bu haline ikimizde kocaman gülümsedik. Bir kolunu babasının ensesinden doladı. Diğerini bana doğru uzatarak yanlarına davet edercesine baktı. "Biz seninle aynı sahadayız baba, sormamalısın böyle sorular. "

 

Bu sözleri Kaya'nın daha çok gülmesini sağlarken onlara daha da yaklaştım. Ahuzar anında diğer kolunu da benim enseme dolarken belimdeki hafif hisiyatı hissettim. Kaya elini anında belime atmış ve çekiştirerek onlara daha da yapışmamı sağlamıştı. Sesimi çıkarmadan ikisine de baktım.

 

Kaya bana göz ucuyla baktı. Sanki ne tepki vereceğimi merak etmiş gibi ancak ben sesimi çıkarmayıp aksine daha da yaklaşınca rahat bir nefes vermiş tekrar kızımıza dönmüştü. "Doğru diyorsun babam. " dedi gülümseyerek. "Ve evet dediğin gibi ananla beraberdik. "

 

Ahuzar sevinç dolu bir çığlık atarak ikimizinde yanaklarına öpücük bıraktı. "Naptınız diye sorsam, " diyerek ikimize de bakındı. "Çok mu ileri kaçmış olurum? "

 

Kaya ile şaşkınca birbirimize baktık. Tekrar kızıma doğru dönerken, "Annecim ben sana çocuk kitapları okuttuyorum demi, buna eminiz? " diye sormamla tatlı tatlı güldü.

 

Başını salladı. "Bitirdim hepsini. " derken gözleri bana özlemle baktı. "Geldiğinde seninle daha çok vakit geçirmek için erkenden okudum. "

 

Gözlerim anında özlemle dolarken hızla Kaya'nın kucağından çekip aldım onu. Başımı kızımın mis kokulu saçlarının arasına gömerken görüp görebiliceğim her yerine öpücükler bıraktım. En son yere bırkarak bende diz çöktüm. Saçlarını yüzünden çekerek fındık burnuna da minik bir öpücük kondurdum.

 

"Güzel kızım benim. " derken onu sevmeye devam ettim. Ahuzar'ı her sevdiğimde aklıma annem gelirdi. Annem öyle bir kadını ki, olmayan sevginin var olan tek kaynağıydı. Baba zaten kötüyken birde anne kötü olsaydı muhtemelen şuan ne ben ne de Murat ortada vardı. İkimizi de sabırla büyütmüş bir kadındı Gül Alkım.

 

Bana ve Murat'a hem anne hem baba olmuştu. Yeri gelmiş sevgisini hiç esirgemeden bol bol verirken bana günü geldiğinde tıpkı kendisi gibi ya da ondan daha iyi bir anne olacağımı bile söylemişti.

 

Bana hep, "Sende bir gün ana olacaksun Ahum." derdi. "Bir gün senun de yavrularun olacak. Eminim benden daha güzel bir ana olacaksun. "

 

Bu sözleri zamanla bende açığa kavuşmuştu. Benden daha iyi derken aslında kocasına pek sözünü geçiremeyip bazı şeylere engel olamadığı içindi. Benim onun aksine sözünü geçirmemi istercesine söylenmişti bu sözler. Onun gibi sessiz kalmayıp susmayıp yeri gelince diş çıkarmasını bilmemi istediği içindi.

 

Onun bu sözlerini anladığım andan itibaren kızımı daha çok koruma iç güdüsüyle Çolak'a saldırmıştım. O günleri sanırım asla unutamayacaktım. Sırf annem gibi susmamak için onu öldürmeye bile defalarca kez teşebbüs etmiş en son da ise oldukça yakınlaşmıştım.

 

Oysa o benim için en iyi anneydi. Elinde olmadığı bazı sebepler yüzünden asla kendisini suçlamasını istemezdim. En çokta bana benzeyen kızımı, torununu görmesi için nelerimi feda etmezdim.

 

Ölenle belki ölünmüyordu ama ölenle bazen hem insan kahroluyor hemde keşke dedirttiriyordu.

 

Kaya ve ben ortamızda duran Ahuzar ile adımlarken Gülhan Ablaya doğru yaklaştık. Bakışlarında farklı bir duygu vardı. Bunu anlamak için Ahuzar'a beklemesini ve geleceğimi söyledim. Ahuzar hemen babasını bisikletine doğru çekiştirirken Kaya hiç karşı çıkmamış gülerek peşinden gitmişti.

 

"Neyin var abla? " diyerek yanına vardığım kadın kollarını çözmüştü göğüsünden.

 

Üzgünce baktı yüzüme. "Ne olmadı ki, şuan hayatta en nefret ettiğim şeylerden biriside birine mahçup olmak. "

 

Kaşlarım çatılırken hemen arka tarafta duran çardakta oturup sigara içen Kemal amcayı fark ettim. Direktmen sigara içerek bu yöne bakması da bir tesadüf müydü bilemedim açıkçası.

 

"Anlamadım abla. " derken Gülhan abla tamamen bana döndü. Canının sıkkın olduğu belliydi.

 

"Hani ben iş bakıyorum demiştim. Hemşireliğe kaldığım yerden devam edeceğim demiştim. "

 

Başımla onu onayladım. "Evet, dedin. " dedim. "Bir ses soluk var mı buldun mu? "

 

Başıyla onayladı. "Buldum ama ne bulmak! " derken bir şeyler sanki zoruna gidiyor gibiydi.

 

"Abla anlamıyorum. " dedim en son. "Lütfen anlatır mısın? "

 

Omzunun üstünden çardağa doğru ters bir bakış attı. Tamam o kadar da ters değildi ama hoşuna gitmeyen bişeyler olduğu belliydi. "Bütün hastaneleri dolaştım bu hafta. Heryere verdim cv'mi. Yaptım başvurumu. Sonra ne oldu biliyor musun? "

 

Müneccim değildim, nasıl bileyim. Bu sözleri söylemedim aksine sessiz kalarak beklentiyle yüzüne baktım.

 

"Cv dağıtmdığım, başvuruda bile bulunmadığım özel bir hastane beni aradı. İşe alındığımı ve haftaya pazartesi mesainim başaldığını söyleyip kapattı. E-mail olarak çalışacağım hastanenin bilgilerini yollandı. "

 

"Nasıl? " dedim hemen. "İyi de cv vermemişsin, seni nerden buldular. " derken gözlerim Kemal amcayı buldu. Gözlerim aralanırken, "Kemal amca mı aldırtmış seni? " diye sorarken cırlamamak için sessizleştim.

 

Gülhan ablanın gözleri yine hafif bir kızgınlıkla parladı. Bilirdim ki şu hayatta cidden en nefret ettiği şey birinin ondan izinsizce işine karışarak hayatına müdahale etmesi ve yardım edene karşı mahçup edilmesiydi. Gülhan abla daha çok kendi başarısıyla yaşamayı seven özgür bir kadındı. Daha küçük yaşında babasından bile para istemeyip kendi çalışan bir kadına bunu yapmak ne kadar karşı taraf için bir yardım gibi gözüksede işte, işler Gülhan abla için tam olarak öyle değildi.

 

"Abla-"

 

"Sakın beni yumuşatma. " dedi elini kaldırarak.

 

"Napıcaksın? " derken gözlerim, hala buraya doğru dikmiş gözlerini ayırmayan Kemal amcadan çekemiyordum.

 

"Bilmiyorum! " dedi. "İstifa etmeye gittim sözde. İstemediğimi, buraya başvurmadığımı ve burada çalışmayacağımı söylesemde işe alındığım için sözleşmeler sistede onaylanmış görünüyor. Saçmalık! Bu da eğer işte belirli bir süre geçmeden çıkarsam bana pahalıya patlar demek. "

 

"Dava mı açarlar? " diye sorarken eğilerek alnını omzuma yasladı.

 

"Götüme yüklü bir miktar girebilir ablam. " dedi.

 

Derin bir nefes verirken, "Kemal amcam ile konuştunuz mu? "

 

Sorumla anında dikti başını havaya. "Şuan ondan nefret ediyorum. " dedi. Gözlerinden kısa bir an hüzün geçti. "Ne kadar iyi bir adam derken bu yaptığının bana ne denli bir zarar verdiğinin farkında değil. Kendince yardım etmiş olabilir ancak benim için öyle değil Ahu en iyi sen biliyorsun. "

 

"İstediğim devlet hastanelerine zaten başvurumu yapmışken gidip bir özele alınmam planımda yoktu bile. "

 

"Ne konuştunuz?" Onu anladığımı ifade etmek için omzunu sıvazladım.

 

"Konağa nasıl girdiğimi bile bilemedim. Hesap sordum, neden işime burnunu soktuğunu ve ne sıfatla bana yardım ettiğini sordum ancak bana olan cevabı ne oldu sence? "

 

Gözleri büyümüştü, "Sakin ol. " dedi. "Sadece sakin ol diyip durdu. Sürekli yardım etmek istediğinden bahsedip durdu. "

 

Omuzları düştü. "Ahu, " dedi hüzünle. "Ben yardım etmesinden ziyade benden gizli bir şekilde bana sorulmadan yapılan işe kızıyorum. Kendi makamını veya namını kulanarak beni işe alması çok terbiyesizce bence. Öncelikle gelip bana sormalıydı. Yardıma ihtiyacımın olup olmadığını bilmeliydi. Özellikle ben devlete odaklanmışken gidip özele aldırması daha da sinirlerimi oynatıyor. "

 

Başımı iki yana salladım. Sanırım bizim bey amca Gülhan Ablaya karşı biraz farklıydı. Çünkü bilmem kaçıncı sigarasını yakarken kendisinin de yüzü pek bir sıkıntılıydı.

 

"Sonra gelip bana dedi ki hangi hastane de çalışmak istersin? Bir de soruyor? " diyerek şaşkınca yüzüme bakmaya devam etti. "Onun o yakışıklı sıratına bir tane yapıştırmamak için zor tuttum kendimi yemin ederim. "

 

Gülmemek için kendimi zor tutarken bir anda farkındalıkla bana doğru döndü. Yüzü anında kızarmıştı. "Ben... " derken bir anda aramızda beliren küçük kızım şoke olmuş bir nida mırıldandı.

 

İki eli dudaklarında, "Kemal amcam mııı!" diye uzattı.

 

Gülhan ablam şokla ona doğru başını eeğeken hemen diz çöktü. "Kız, sus. " dedi hemen. "Demedim ben öyle bişey, deme kimseye. " Dese de benden çıkmıştı sonuçta, uyanıktı bebeğim. Yemezdi yani.

 

Hiç inanmayan bakışlarla Gülhan ablama imalı bir bakış attı. Bak bak, hareketlere bak. "Demem ki ben kimseye. " dedi.

 

Gülhan ablam tam rahat bir nefes koyuvermişken Ahuzar sırıtarak ona doğru eğildi. "Babam kadar olmasa da yakışıklı demi büyük amcam? " diye sormasıyla Gülhan ablam kızgınca doğruldu. Fark ettiği bakışlarla Ahuzar koştur koştur bisikletin tekerine bakan babasına doğru adeta uçtu.

 

"Bu kız buraya gelince bozuldu. " dedi bana dönerken.

 

"O hep öyleydi. " desemde omuz silkti. "Sadece içine kapanıktı ama hep böyleydi. " dedim. Çünkü cidden öyleydi.

 

Bir süre sonra Ayşe ablamda gelerek içeri girdiğimiz esnada Asiye Hanım önümüzde belirdi. Beni görmesiyle mahçup bakışlarını bir an olsun bana kaldıramadı.

 

"Biraz konuşalum mu kızum. " demesiyle bana hitaben dediğini anlamıştım.

 

Kaya anında çatık kaşlarıyla kucağındaki Ahuzar'ı, Ayşe ablama değilde Gülhan ablama vererek yanıma geldi. Ayşe ablam gelir gelmez kontrolde dikkat etmesi gereken şeyleri anlatmıştı. Bunların arasında ağırlık kaldırmanın da yasak olduğunu hepimiz bildiğimiz için Kaya özellikle buna dikkat etmişti.

 

Yanıma geldiği gibi elimi avucuna aldı. "Olmaz ana, " diyerek ilerleyeceği esnada Ayşe ablam, Asiye Hanım'a hitaben, "Kızın canını yakacaksan sana tavsiyem ona bakma bile. " gözleriyle Kaya'yı işaret etti.

 

"Hayır, " dedi Asiye Hanım bu defa bana bakarak. "Konuşacağum." dedi. "Kendisi de isterse bazı şeyleri bilemsunu istirum. "

 

Kaya adımlamak için ileri atıldı. Annesinin dediklerini umursamamıştı bile ancak ben adım bile atmamış avucum elinde bir şekilde yüzüne bakıyordum. "Konuşalım." dedim.

 

"Ahu? " Başını omzuna eğerek hayır yapma der gibiydi. Ancak konuşucaktım. Eninde sonunda ikimizde bu konuşmayı yapacaktık.

 

Üzerime adımlayarak gözlerime baktı. "Gözlerin parlıyor. " dedi fısıldarcasına. Kimse duymasın diye uğraşıyordu. "Gülümsüyorsun, mutlusun. Zehir etme bunu kendine, hadi gel çıkalım odamıza. "

 

Sözleriyle başımı iki yana salladım. "Kaçmanın bir anlamı yok, elbet bir gün konuşacağız. Aynı evdeyiz her gün yüz yüze geliyoruz. Kısa sürücek söz veriyorum. "

 

Yutkunmaktan başka bir cevap veremedi. Bende elimi avucundan yavaşça çekerek Asiye Hanım'a doğru adımladım. Gelişimi görmesiyle merdivenleri çıkarken onu takip ettim.

 

Asiye Hanım'ın yönlendirmesiyle rastgele bir odaya girdik. Kendisi ilerleyerek yatağın ayak ucuna otururken ben ayakta kalmayı tercih etmiş konuşması için yüzüne bakmıştım.

 

Yavaşça oturduğu yatakta bir süre yeri inceledikten sonra başını ağırcana kaldırmış ve gözlerimin içine bakmıştı. Kırgın bir anne gibi duruyordu. Peki ne için? Üzgündü ama ne için? Hangi biri için?

 

Ağırcana yutkundum. Gözlerine bakmayı es geçerek bakışlarımı ondan kopardım. Eğer biraz daha gözlerine bakarak oradaki hüznü hissetmeye devam edersem yumuşardım ve ben bunu asla istemiyordum. Yumuşamak istemiyordum.

 

"Ben... " diyerek söze girecekken sanki zar zor nefes alıyormuş gibi derin bir nefes çekti içine. Zorlansa da ciğerlerine çektiği nefesi yavaşça dışarı verdi. Sözünü değiştirerek, "Otursana kızım. " dedi.

 

Ona bakmayı tekrar reddederek başımı hafifçe iki yana salladım. Kollarımı üşürmüş gibi birbirine sararak dikleştim. "Böyle iyi. " diyerek bir adım daha geriledim. Duvara bir adım daha yaklaşmam ile sırtımdaki o soğuk dalgayı hissettim. Üşüdüğümden değildi fakat kollarımı sıvazlamak tam da şöyle bir anda kendimi desteklercesine yardımcı oluyordu.

 

Evet, kendimi kendi ellerimle sıvazlayarak destek çıkıyordum. Acaba cidden deliydim de ben mi hep inkar ediyordum?

 

Hayali bir şekilde başımı iki yana sallayarak henüz konuşmamış ve beni izlemeye başlamış kadına döndüm. Yakam kare şekilde açık olduğu için gözleri geçmişimin izlerinde dolanıyordu. Döndüğümden bu zamana kimse bişey sormamıştı çünkü herkes her şeyin farkındaydı. Bu yara izlerinin nasıl oluştuğunu tahmin edebiliyorlardı.

 

Buraya döndüğümden beri hiçbir zaman saklama derdine düşmemiştim. Sadece kendi gözlerim bedenimdeki yaraları görmemek için direnirdi. Sırf bu yüzden boğazlı ve uzun kollu bluzları hep tercih etmiştim.

 

"Sizi dinliyorum. " Sözlerim önceki konuşmama hitaben daha soğuk çıkmıştı. Şaşırsamda ses etmemiş ve böyle olmasının daha iyi olduğunu düşünerek tekrar gözlerimi ondan çekmiştim.

 

"Özür dilerum." demişti. Bu kadar mı?

 

Bir özürle herşey silinebilir miydi?

 

Peki ya geçmişte yaşanan onca şeyi siler miydi?

 

Benim hayatımı geri verir miydi? Kızıma ve bana travmasız bir altı yıl verir miydi?

 

Tabikide yaşadıklarımın hepsini Asiye Hanım'ın boynuna bırakarak onu suçlamıyordum ancak kızım diyen bir kadın hiç mi merak etmezdi?

 

Anne bil beni diyen bir kadın, evladı yerine koyduğu kadını hiç mi aramak istemezdi?

 

Bu ağır değil miydi ki?

 

Bence ağırdı.

 

Kaya'yı bir süre sonra anlamaya az da olsa başlamıştım. İçten içe onu affetmesemde ona gönderilen ve anlatılan herşey için susmuştum. Hiç bişey dememiştim.

 

Çünkü onun da en ağır hareketi sevdiğine inanmamasıydı. Bu zaanımca çok ağır da olsa ses etmemiştim. Yaşadıklarına vererek içimi konuşarak değil de daha çok ağlayarak dökmüştüm.

 

Şimdi ise ellerinde hiç bir kötü niyetime hitaben bir kanıt bulunmayan ve bana ailem olduğunu söyleyen insanlara bakıyordum.

 

Kaya kendine engeldi peki onları engelleyen şey neydi?

 

Hepsi bekliyordu ki onları affedeyim.

 

Ben onları affedersem, benim çektiklerimin bedelini kim ödeyecekti?

 

Çolak denen piç en başından elenmişti. O bu dünyada ne çekerdi bilmem ama öbür dünyada onu ağır bir sınavın beklediğine emindim.

 

Karşımdaki insanlar için hangisi olurdu bilemiyordum. Bu konuda en ufak bir fikre bile sahip değildim.

 

"Hangi biri için? " Sorum ile afalladı. Benden böyle bir soru beklemediği açıktı.

 

Bir süre gözleri hafif aralanmış şekilde yüzüme bakmaya devam etmiş ve oturduğu yerden ağırcana ayaklanmıştı. Yavaş adımlarla üzerime gelerek aramızda tam iki adım kala karşımda durdu. "Herşey içun." dedi. Yüzüne bakmamayı reddetmek onu üzmüş olamlıydı ki nefesi sanki ağalayacakmış gibi sekteye uğramıştı. "Herşey içun... Özür dilerum."

 

Derin bir nefes verdim ve daha fazla muhattap olmamak adına yavaşça başımı salladım. Gitmek için yelteneceğim sırada konuşmama karşı kendisi konuşarak beni engelledi. "Kendumce mecburdum. Yıllardur senu aramaduk, bunun içun sakun ha affetmeyesun bizi. " diyerek kaşlarını çattı. Kısa bir anlık ona kayan bakışlarım duvardaki antika saate kaydı. "Ama, Cemule ve kızı Canan'u eve geri aldığum içun affet. "

 

Düz bir şekilde saate bakmaya devam ettim. O da kısa bir an baktığım yöne baktı. "Merak etmeyesun, fazla vaktinu almayacağum." Sanırım yanlış anlamıştı. Saate bakıp acaba bu konuşmanın ne zaman biteceğini düşündüğümü sanmış olmalıydı oysa ben kaçmak için bakınıyordum. "Dün sabah Kaya ile konuşmaya çaluştum ama baa kırgun. Yaptuklarumu kendince yediremeyi. Ve bilimisun, bir konuda çok hakluydu. "

 

Gözlerim yavaşça onun gözlerine kaydı. Tıpkı benim gibi olan açık renk gözlerine baktım. Bir tek göz olarak Kaya babasına çekmişti. Osman Bey kopkoyu lacivert gözlerine sahipken karısı ona zıt bir şekilde açıktı. Yangazların da gözleri analarına çekmişti, ikisinide gözleri açık maviydi.

 

"Baa, hiç senun bakuş açundan bakup bakmaduğumu sormuştu. " Başını yavaşça iki yana salladı. "Ben senun açundan hep afedersun onu bağuşlarsun diye düşünmüştum. Oysa öyle değulmuş. "

 

Ne bekliyordu ki? Kızımın hayatını dedikodu malzemesi yapıp üstüne bir de onu çekiştirerek korkutmaya çalışan bir kadına merhamet etmemi mi? Cidden mi?

 

Hangi anne böyle bir duruma göz yumabilirdi?

 

Asiye Hanım'ın üstüne bir adım atarak omzularımı olduğundan daha da dikleştirdim. Keskin bakışlarımı gözlerine çevirerek bakabildiğim en soğuk bakışlarımı kuşandım. "Ben bir anneyim. " dedim üstüne basa basa. "Yıllardır yılanların ininde yavrusunu koruyan bir anne hemde." Yüzünün rengi atmıştı sanki. Ağırca yutkundu ve gözlerini saniyelikte olsa benden sakındı. "Eski Ahu'yu arıyorsanız eğer, " diyerek sağ işaret parmağımı kalbime dayadım. "O burada, ona hiçbir şey olmadı ama dışımdaki kadın çok ayrı Asiye Hanım. Görmediğiniz kadar farklı ve gerçek. "

 

Sözlerimle tekrar üst üste yurkunurken geri durmadım. "Bu gördüğünüz kadın varya, hani şu yıllar önce akrabalarınıza o kadar iyi bir kız ki karıncayı bile incitmez diye anlattığınız, o kadın öyle bir şeye dönüştü ki yavrusuna el uzatan kim var kim yoksa o eli bilekten kıran bir anneye dönüştü. Bilmem anlatabildim mi? " diyerek sözlerimi noktalayıp geri çıktım.

 

Dua etsindi ben o gün Canan'ı boğazlarak öldürmedim. Az daha sıksaydım cesediyle ayrılmıştı buradan.

 

Kimse ama kimse, bu sevdiğim adam da olsa, o da dahil kimse benim kızıma karışamazdı. Yıllardır beni kızımla tehtid eden Çolak bile beni öyle bir delirtmişti ki iki kurşun ile onu ölüme sürüklemiştim. Ölmüş müydü? Hayır.

 

Tekrar toptan işini bitirip öldürmeye niyetlendiğim esnada da bu defa Kaya izin vermemiş ve gereken herşeyi yapacağına söz vermişti. Şimdi ise bir de Canan çıkmıştı sanki yıllar önce yokmuşcasına.

 

Yıllardır yettiremediği gücünü bugün kızıma el kaldırarak yettirmeye çalışmıştı. Ancak unuttuğu bir şey vardı, Ahuzar benim kızımdı. Ben yetiştirmiştim onu. Ben öğretmiştim ona herşeyi. Nerde ne yapacağını bilen bir kız onun canını yakmaktan başka bişey yapmamıştı. Bu yine de demek değildi ki benim kızımın canını yakmadı. Hiçbir yönden benim

İçin affedilir değildi.

 

O, Ahuzar'ın kolunu sıktı ben ise onun boğazını.

 

Başını eğerek gözlerini yumdu kısa bir an. Sözlerim belli ki karşımdaki kadına ağır gelmişti. "Ne baba var, ne ana. " diyerek söze girdi. "Elde var sadece bir kardeş bir koca. " diyerek de tamamlayıp başını bana doğru kaldırdı. "Haklusun, çok haklusun ama korktum. Kimsesiz bir şekilde bana minnet eden kardeşime zamanu gelduğunde minnet etmekten çekindum. Korktum. Ya bir gün ben zor durumda kalur ve o bana kapı açmazsa diye korktum. "

 

Alayla güldüm. Birden gelişen gülmemle burnumdan nefesimi vermiş ve alaysı bir gülüş sunmuştum ortaya. "Ne ana var, ne baba. " dedim aynı onun gibi. "Elde var iki dal o da biri Ahuzar. " diyerek ciddiyete büründüm. "Diğeri de canım pahasına sevdiğim kardeşim Murat. " Ellerimi önümde birleştirerek ovuşturdum. "Kaya'dan sonra öyle çok korkar oldum ki Murat'ın başına bişey gelecek diye kalıcılığına bile inanamıyorum. Siz ister travma deyin ister başka bişey. " Bahsettiğim şey asker olmasıydı. Kaya'dan sonra korkum büyüktü.

 

"Sizin o korktuğunuz kimsesizliğin en âlâsını yaşadım. " diyerek çenemi dikleştirdim. "Sizin korktuğunuz o yalnızlık benim yuvam oldu. Dinginliğim oldu. "

 

Çenem titrese de karşımda ağlamaya başlamış kadının yüzüne çekinmeden bakmaya devam ettim. "Muhtaçlıktan, minnetten bahsediyorsunuz da sizin kardeşinizin bir evi bir kocası yok mu? Size mi muhtaç? Hayır bir sorun olmadığını da dile getirdiğini hatılıyorum, duymuştum. " diyerek biraz daha ileri gittim. "Çaya kahveye gelir hadi neyse, temmeli kalmak sizce de altında bazı sebebleri doğurmaz mı? " Gözlerime baktı hüzünle. Başımı iki yana salladım. "Siz böyle birisi değildiniz Asiye Hanım. Benim bildiğim Asiye Hanım, bu evin Hanımıydı. Herkesi ayakta tutan, emirleri bir tek Nazlı nineye geçmeyen, ona hariç herkese kök söktüren, yeri geldiğinde soyadına hitaben büyük aile olduğunu söyleyen bir kadın iken karşımdaki kadın ondan çok ayrı. Size ne oldu? " Eğilerek sorduğum soruyla gözlerini yumdu. "Şu bir kaç yılda değişen şey ne? "

 

Cevap vermedi başta. Ardından nefes aldı. "İnsan yaş aldukça kokayi. Karşısındakini düşünmeyi bırakup sadece kendunu düşüneyi." Sözleriyle başımı iki yana salladım.

 

"Sizin korkunuz yalnız kalmak. Ama bana rağmen sizin kayınbiladerleriniz var, üç tane dalyan gibi oğllarınız var, eşiniz, dağ gibi eltiniz ve hatta torunlarınız ve size tek bir kötülüğü dahi olmamış kaynananız bile var. " diyerek nefesimi verdim. Sadece üzülüyordum. " Beni en iyi siz anlarsınız Asiye Hanım. Bir anne olarak evladı için neler yapabiliceğimi anlayabilirsiniz. Ama siz bunu düşünme süzgeçinden bile geçirmeye yanaşmamışsınız. "

 

Eğer ben şuan ki şekilde değilde yıllar önceki o mutluluk ile evlenseydim kendimi dünyanın en şanslı kadını ilan ederdim. İki erkek kardeşim daha olacaktı. Bir ablam, üç abim, bir nenem, eşim, gerçek bir baba ve anne. Gerçek annemi her şeyden çok severdim. Gül annem benim herşeyimdi ama Asiye Hanım da benim bir annem olmuştu. Tabi o zamanlar.

 

Şimdi ise bu evde kendime yakın gördüğüm tek kişiler Ayşe ablam, yangazlar, Mert Ali ve bir de ufaktan Kaya'ydı. Buraya ilk geldiğimde ondan hep uzaktım. Nedeni ise yaşadığına hala inanamamdı. Bazen bile uykudan uyandığımda kendime o güzel bir rüyaydı gözlerini açacaksın ve yine karşında o pislik herifi bulacaksın, derdim. Sonra gözlerimi açardım ve yine onu görürdüm, bütün kabus yok olurdu.

 

Sol gözümden akan yaş ile susmadım. "Eğer olurda dediğiniz gibi bir gün Allah korusun, Allah korusun; elden ayaktan düşer ve kız kardeşiniz size bakmaz ise, bu tamamen karakter meselesidir. Size muhtaç bir halde değilde, tatil yapar gibi gelen kardeşinize karşı siz o halde gider ve size bakmaz ise, bu demek oluyor ki onca meyvenin arasındaki tek çürük sizin avucunuzdadır. "

 

"Yanlış anlamayın ama gerçekler her yönden acıdır. " Son kez gözlerine baktım. "Özür felan da dilemeyin artık, kimse benden özür dilemesin. Çünkü ben hem küsmeyi hemde affetmeyi unuttum. Ben duygularımı unuttum. Bana karışmayın, tek isteğim bu yöndendir."

 

Kapıya doğru hızla adımlamamla sözleriyle tekrar duraksadım. "Ben senu kızum bildum Ahu. Olmayan kızımun yerine koydum senu. Yalan yok yıllardur oğlumdan dolayı herşeyi yanlış anlamuş ve senden nefret etmiştum. Evlendun sandum. Ama şunu bil ki, sen hala benim olmayan o kızımsun. Ayşe her ne kadar kardeşum ise sen benum kızımsun. "

 

Gözlerimi sertçe yumarken yumruklarımı iki yanımda sıkmıştım. Tamamen istek dışı olan bu hareketle omuzumun üstünden arkamda kalan kadına baktım. "Hiçbir anne evladı yerine koyduğu bir insana bunu yapmaz. Yıllardır tanıdığın ve kızım dediğin kadına inanmadın sen. Aynı şekilde Kaya da seviyorum dediği kadına inanmadı. Ona, o gün yaşadıklarından dolayı ve söylenenlerle, gösterilenlerden dolayı hak versem de size veremiyorum. " Başımı iki yana sallayarak canım yana yana baktım. Yaşlı başlı kadın arkamda hıçkırırken, "Kızım dediğiniz kadına nasıl inanmazsınız? Nasıl nefret edersiniz? Hiç mi güvenmediniz? " diye sorular sorarak daha da yaktım canını. "Hiç mi demediniz, oğlum için ölürdü bu kız diye. Ölüm haberini aldığımız gün nasıl delirdim, hiç mi düşünmediniz hiç mi hatırlamadınız? "

 

İki büklüm olan kadın zar zor kendini yatağın ayak ucuna atmış oturarak ağlamaya devam etmişti. Acımadım. Bende ağladım ama gram acımadım. "Elinizde nasıl bir kanıt vardı ki gönülden sizi bıraktığıma hatta isteyek gitiğime inanabildiniz? Oysa ben her gün bekledim gelmenizi. Her gün baktım pencereden dışarıya. Belki gelmişlerdir. Bulmuşlardır beni diye." Bileğimle gözlerimdeki yaşları silerek ona doğru döndüm. "Bir ara, belki beni bulamamışlardır diye bile düşündüm. Sonra ise kendi kendime ne dedim biliyor musunuz? Karahanlılar güçlü bir aile. İstedikleri kişiyi anında bulan bir aile, her şeyimi bilen benim mi nerede olduğumu bilmeyecekti? Güldüm ben buna. Hem de öyle böyle değil. Gülüşüm büyük bir haykırışa dönüşürken bile seni umursamıyorlar, unuttular seni dedim kendime. Öyleydi çünkü. "

 

Artık nefes alamıyordu. Öyle içli içli ağlıyordu ki bir an kalbim acıdı. Ancak gözlerimi ondan çekerek içimdeki başlayan ateşi daha yayılmadan söndürdüm.

 

"Üzgünüm." dedim. "Sizden evlatlara anne olur. " diyerek gözlerine baktım. "Ama kimsesiz biri için anne olmaz. Çünkü o kimsesizin olayı kendi çocuklarına dokunana dektir ondaki annelik. Eşit değilsiniz, aksine tek taraflı dinlediğiniz gibi can yakmaya bire birisiniz. "

 

Bu da son sözlerim olurken arkamdaki kadını kendi kendisiyle baş başa bırakarak ayrıldım odadan. Göz yaşlarımı sildikçe yenileri geliyordu. Bu sinirlerimi bozarken bu defa daha sert sildim.

 

Söylemişti Kaya. Biliyordu böyle olacağını ama yinede ertelemek istememiştim. Konuşmak istemiştim. Ne kadar erken o kadar iyiydi. Madem bu evde birbirimizin yüzüne bakacaktık, o halde iki tarafta kim ne, ne olduğunu bilmeliydi.

 

Sola dönmemle Ayşe ablamı karşımda bulmam bir oldu. Kollarını göğüsünden koparırken üzgün bakışları beni buldu. "Pek iyi geçmemuş belli ki. " diyerek omzularımdan kavradı. "Gel hele benle gel. "

 

"Ahuzar'ı görmem gerek abla, çok özledim zaten onu. Hem benimle vakit geçirmeyi planlıyordu. " dememle yüzümü inceledi ve anında karşı çıktı.

 

"Olmaz. Kaya, Ahuzar'ın odasunda. Onunla oyun oynayi hem seni boyle görmesunler, gel hadi. " Tüm çekiştirmelerine karşı daha fazla dayanamayarak peşine düştüm.

 

En son Kaya'nın odasına girmemizle ben yatağa otururken o da hemen yanımda oturarak yerini almıştı. "Ne zaman düzelicem ben... " diye fısıldarken buldum kendimi. "Ne zaman eski halime döneceğim, ne zaman kendi içimde bastırdığım o kadını bulucam. "

 

Dizlerimin üstündeki birleşmiş ellerime dayadı tek elini. Bileğindeki iki altın bilezik birbirlerine çarparak kendilerini ele verirken saçlarımdan öptü. Bir eli arkadan saçlarımı okşarken diğer eli dizlerimin üstündeki ellerimdeydi.

 

"Senun içinde bastırılmuş bir kadun yok, sadece o kadar üzgünsün ki düşünemiyorsun. Hareket edemiyorsun. Bu hayata hiçbir şey kolay değul ki bacım. " dedi fısıldayarak. "Kolay olsaydu biz bu halde olmazduk ki... Sen erkenden kavuşurdun sevdana ben ise erkenden ayrulmazdum. " Alnını kafama yaslamasıyla daha çok ağladım. Onunda benimle ağladığını biliyordum çünkü sesi kısılmıştı. "Hayat ne acumasuz dimi... " derken bende onu düşünüyordum.

 

Cidden çok acımasızdı. Birimizden zaman çalarken diğerimizden bir ömür çalmıştı.

 

Ne hayat ama...

 

Gözlerimi yumarken derin bir nefes aldım. Başını çekerken yüzüm ona doğru döndü. İki kadın öylece acılarımıza ağlayarak bakıştık kısa bir süre.

 

"Hakkettik mi? " diye sorarken buldum kendimi.

 

Öyle bir baktı ki kalbim acıdı. Omzumdaki eliyle beni kendisine çekerken anında sarıldım ona. "Hayatın sınavu. " dedi sadece. Başka hiçbişey diyemedi. Konuşmak istedi sanki, daha çok şey söylemek istedi. Ama sustu.

 

"Biz evlenicez abla. " Sözlerimle hızla bende ayrıldı. Gözleri hafif aralanırken dudakları yavaşça gerindi. Gülümsedi.

 

"Ne dedun? " dedi heyecanla. Ona gözlerimi silerek baktım.

 

"Kabul ettim. Kıyıcaz nikahı. " Anında tekrar beni sararken bu defa o kadar sıkı sarılıyordu ki bir an boğulacağımı hissetmiştim.

 

"Abla-"

 

"Allah'um saa şükurler olsun! " dedi dolu dolu.

 

"Nefes! " derken son dakika bıraktı beni. Derin bir nefes alırken gözlerimdeki kalan yaşlarıda silebilmiştim. "Benim kırılan kemiklerim neyse de bari karnındaki uşağı düşün, sıkıştı içerde. " dedim tekrar ona dönerek.

 

Bana, doğru diyorsun der gibi bir bakış atıp eli sanki ultrasonmuş gibi bir süre karnının üstünde gezdirdi. Yoklama sonucu sorun olmadığını anlamış olmalı ki anında bana dönerek devam et, dedi.

 

"Neye devam edeyim abla? Konuştuk dün bazı şeyleri. Çok az da olsa kendimi onun yerine koydum. Haksız olsada yaşadıklarına verdim. "

 

"Ee? "

 

"Affetmedim onu. " dedim devam ederek. "Affedemem de, çünkü eğer affedersem ben ben olmam. Yaşadıklarıma yazık olur. "

 

"Affetmedun ama buna rağmen onunla evelenecek misun?" diye sormuştu sanki çok büyük bir çelişkideymiş gibi. Haklıydı da bu soruyu sormakta. Bu yüzden bedenimi tamamen ona doğru döndürdüm.

 

"Evet, evlenicem. " dedim. "Çünkü bizim bir ortak noktamız var. Kızımız var. Eğer Ahuzar olmasaydı ben Karadeniz'e bile glemezdim abla. Kaçardım. Kaya'yı hala ölü bilirken buralara tek bir şey için ayak basardım o da annemin mezarı için. Ola ki o halde geldiğinde Kaya'nın yaşadığını öğrenseydim onu asla dinlemez ve şehri terk ederdim. "

 

Akan yaşlarımı sildim, "Çünkü onun en büyük hatası bana inanmaması. " derken bile kalbim hala bu farkındalıkla kasılıyordu. "Bana, sevdiğine inanmadı. Oysa bir yüzüğe bile sevgi bağı kurmayan ondan başkasına sevemeyeceğime hep inanan adam bu sefer inanamamıştı bana. "

 

Ayşe ablam üzgün bakışları altında omzumu sıvazladı. Beni anlıyor gibi bakıyordu. "Benim için çok zor. " dedim devam ederek. "Zaten her türlü evlenmemiz gerekecekti. Mahkemenin yeni aile denetimi için şart. Bunun için yine evlenecektik ancak en önemlisi Ahuzar da artık benim bir ailem var demeyi hak ediyor. Bir yıl sonra başlayacak okuluna. Oradaki bütün çocuklar gibi o da benim annem ve babam şöyle yapar böyle eder diyerek güzel anılarını anlatmalı. "

 

"Nasıl bir kadınsın böyle... " demişti Ayşe ablam yanağımı okşayıp yaşlarımı silerek. "Bunca şey yaşamana rağmen hala nasul bu kadar derince düşünebilisun?"

 

"Ahuzar benim fabrika ayarlarım olmuş abla. " dedim gülerek. Sildim yaşlarımı. O da benimle gülerek yanaştı yanıma. Burnumu çekerek yüzüne baktım. "Yusuf Hocayla konuşabildin mi? "

 

Sorumla göz ucuyla yandan bakındı kısa bir an bana. "Evet." dedi. "Kontrolden sonra uğradum yanuna. Anlattum herşeyi. Başta çok sevindu fakat devamınu getiridiğumde karnuma sarılıp ağlayarak dua etmeye başladı. " Bir an dudakları titredi.

 

Devam edeceği esnada kapı pat diye açılmasıyla ikimizde o yöne doğru döndük. Kaya içeri girdiği gibi yengesinin burada olmasını beklemiyor olmalıydı ki adımları duraksamıştı.

 

"Ne zaman söyleyeceksinuz diğerlerune? " sorusuyla Kaya'ya doğu baktım.

 

"Ben... " dedim ancak durakladım. "Bilmiyorum."

 

Kaya ne olduğunu anlayarak kaşlarını kısa bir an çattı. "Yarın derim. " dedi. Kısa ve öz.

 

Ayşe ablam ben sizi yalnız bırakayım diyerek odadan ayrılmasıyla ağır cüsesini yavaşça yanıma bırakarak oturmuştu.

 

Ona doğru bakmasamda bana baktığını biliyordum. En son baş parmağı yaşlı gözümde gezinirken irkildim. Yavaşça sildi yine. "Dedim demi gitme diye. " dese de omzumu silktim.

 

"Rahatım en azından. " desemde yüzüne bakmayışıma içerlenerek derin bir nefes verdi.

 

"Yine kaçacak mısın benden? "

 

Sorusuyla sertçe yutkundum. Derin bir nefes verirken, "Kaya..." dedim fısıldayarak.

 

"Söyle güzelim? " Ondan taraf olan yüzümdeki saçları çekti parmaklarıyla.

 

"En çok seni severken yoruldum ben. " dedim. "Sen yokken savaşmaktan yoruldum." Gözlerim yorgunca onu buldu. "Ama buna rağmen hep sevdim. Seni ölü bilirken bile sevdim. Şimdi de olduğu gibi, hep sevdim. Sadece sevdim. "

 

Tek seferde ona onu sevdiğimi defalarca kez söylememle üst üste yutkunmuştu. Hiç bişey diyemeden beni kendisine çekerken göğüsüne sarıldım. "Artık ben varım. " derken çenesi başımın tepesindeydi. "Artık ben varım... "

 

Günün devamında biraz onun göğüsünde sonra ise söz verdiğim gibi kızımla vakit geçirerek tamamlamıştım.

 

 

🥀

 

 

 

Kollarına aldığı kadını yavaşça daha sıkı sararak yakınlaştı. Kaya içine çektiği her derin nefes ile gözlerini yavaşça yummuş kalbindeki huzurla baş başa kalmıştı. Sağ eli kadının başının altında avucundaki kadının elinin tersini kavrayarak okşuyordu. Korkmuştum ondan yine kaçacak, uzaklaşacak diye.

 

Ahu bir kere başını kaldırarak burnunu yanağının altındaki kaslı kola sürtmüş ve geri yaslamıştı.

 

Kaya ise sol eliyle önce kadının kısa kollu giymiş tşörtünün açıkta bıraktığı tenini okşamış ardından elini kolundan çekerek en sevdiği uzun siyah saçlara yöneltmişti. Yine uyumadan önce krem sürmüştü her yerine.

 

Parmakları tel tel saçlarının içinden geçerek en ucuna kadar yavaşça tarıyor ardından öperek kokluyor ve kendi gövdesine doğru dökülürcesine bırakıyordu. Seviyordu onun saçlarının arasında olmayı, uyumayı. Hem de çok seviyordu. Eski günlerdeki gibi...

 

Dudaklarını kadının başına bastırarak bir süre öylece durdu. Dudaklarını çekmiş bu defa burnunu kadının saçlarının arasına gömerek uzun zamandır uyumadığı o huzurlu uykuyu uyumayı diledi ve gözlerini tamamen kapattı.

 

Sol eli uzun saçlarından birazını avuçlarına hapis ederek kadının karnını buldu. Sanki sırtı göğüsü ile hiç bir değilmiş gibi serçe biraz daha kendine doğru çekti. İyice yapışan bedenleri tek beden olurlarken ikiside uykuya dalmışlardı.

 

Bir süre sonra Kaya his ettiği küçücük bir kıpırtıyla uykusundan sıyrılarak gözlerini araladı. Küçük kıpırtılar yavaş yavaş artarken bakışlarını kollarındaki kadına indirdi. Sanki hafif sayıklıyor gibiydi ve titriyordu. "Ahu... " Adamın fısıltısı kendi kulaklarına bile ulaşmazken başını dayadığı yastıktan yavaşça ayrıldı. Hafif kaldırdığı başıyla kadın irkilerek uyandı. İkiside aynı anda yataktan doğrulurken Ahu korkuyla etrafına bakındı. "Ahu? "

 

Kaya kadının koluna dokunarak yüzüne bakmaya çalıştı. "Bana bak, iyi misin? "

 

Ahu en son etraftaki bakışlarını yanındaki adama çevirmesiyle bir an kim olduğunu unutarak korkuyla geriye kaçtı. Kaya kadın bir anlık geri çıkıp yataktan düşmesin diye kolundaki elini çekmiş ve beline atarak yakalamıştı. "Şşhh! " diyerek daha da telaşlandı. Gözlerindeki o hafif yaşlar kalbine saplanan birer hançerden farksızdı. Korkuyla bakıyordu. Bu yüzden yanaklarından kayan her bir yaş onun için bıçak darbesiydi.

 

"Sakin ol, benim... Benim. " dedi adam kendini tanıtmak istercesine. Ahu ona yutkunarak baktı. Üst üste yutkundu. Kalkıp inen göğüsüne dayadı bir elini. Korkmuştu. Herşeyin birer rüya olmasından onun gerçekten ölmüş olabilme ihtimalinden ölesiye korkmuştu.

 

Gözlerini sıkıca yumarak yaşların birer birer düşmesini sağlamıştı. "Ahu'm... " dedi Kaya kadının yaşla kaplanmış yüzünü avuçlarına alarak. "Ağlama güzelim, geçti. " desede kadın bu defa söylediklerine tezat hıçkırmış ve adamın ellerini yüzünden iterek boynuna sıkıca sarılmıştı.

 

Üst üste nefeslerini çekerek tekrar hıçkırdı. Gözlerinden dökülen yaşlar Kaya'nın ensesini ıslatırken daha sıkı sarıldı. Burnunu Kaya'nın ense tarafındaki kısa saçlarına yasladı. Derin nefeslerini çekerek öpmüş kollarını daha da sıkılaştırmıştı. Kalbi korkuyla hızlı hızlı atmaya devam ederken Kaya sonunda yaşadığı şoktan çıkmış ve o da kollarını kadının beline atarak sıkıca kavradığı gibi kucağına çekercesine sarılmıştı.

 

"Geçti yavrum, geçti. " dedi, bir eli belini sıkıca kavrarken diğeri kadının saçlarını okşuyordu baştan aşağı. Uzun saçlarının arasına birer öpücük kondurdu. "Özür dilerim, çok özür dilerim. " diye fısıldadı.

 

O her böyle korku içinde uyandığında gidip o Çolak piçine yaptıklarının daha fazlasını yapmayı diliyordu. Sanki her gün bir taraflarını kırıp dövmüyormuş gibi daha fazlasını yapmak istiyordu.

 

Yine de... Sebebi olduğu her bir yıkım için özür dilese de bu neye yarardı ki? Geçmişi geriye alamayacağının elbette farkındaydı. Yapamazdı. Ancak kollarında o yıkımdan sağ çıkmış yaprakları yırtık, dalı kırık, çizikler, yara berelerle dolu beyaz bir gül vardı. Onun canını en çok yakanda buydu.

 

"Sebep olduğum herşey için özür dilerim... " dedi. "Seni bıraktığım için özür dilerim, "

 

"Çok korktum, " dedi Ahu hala ağlarken. "Çok korktum, senin bir rüya olma ihtimalinden çok korktum, Kaya. "

 

"Hayır, rüya falan yok. Ben tamamen gerçeğim. " dedi adam yavaşça kadından ayrılarak. Kadının saçları adamın sakalına dolanırken kızarmış bakışlarını ona çevirdi. Uzunca baktı.

 

"Değilsin? " Korkudan uyuyamıyordu. Uyusa da gördüğü gerçek gibi olan rüyalar veya kabuslar yüzünden de Kaya'nın yaşadığından hep şüphe ediyordu.

 

Sanki hep en başa dönüyor gibiydi.

 

Hep oradaydı.

 

Travma kalmıştı. Ağır bir travma.

 

Kaya bir elini hala kadının belinde tutarken diğer eliyle sakallarına dolanan saçlara karışmadan kadının yüzüne düşen saçlarını geri itti. Kulağının arkasına sıkıştırarak parmağının tersiyle hem akmış göz yaşlarını silmiş hemde yanağını derinden hislerle okşamıştı. "Ben tamamen gerçeğim. Rüya değilim. " dedi yavaşça fısıldayarak. "Bak, sana dokunuyorum. " diyerek kadının anında kızarmış gözlerini izledi. Parmağının tersiyle yanağını okşayarak çenesine kadar indirip avuçladı. "Sana bakıyorum. Yanındayım. Burdayız, beraberiz. "

 

"Bir daha gider misin? " Etrafına bakıp ardından tekrar adama dönerek sorduğu soru ile Kaya taş yutarmış gibi zorlanarak yutkundu.

 

"Hayır, "

 

"Ya yine gidersen, ya bana yine inanmaz ve bırakırsan? " Kadının sesi üzgün çıksada altında yatan öfke ve kabullenememe hissi mevcuttu.

 

Kaya başını iki yana salladı. Mahçup ve üzgün bakışları altında dudaklarını araladı. "Asla, emin ol bundan sonra ölsek dahi ayırmam seni yanımdan. Sadece burası değil, ahirette bile göreceğin yüz benimkisinden başkası olmaz, olamaz."

 

"Unutma ki, bir daha beni bırakırsan yalnızca terkedilmiş tek isim ben olmam. " Ahu'nun kurduğu cümleler Kaya'nın göğüsüne yük olurken başını salladı biliyorum dercesine. Böyle bişey asla olmayacaktı. Bir daha aynı hatayı asla yapmayacaktı. Bu bir söz değil bir yemindi. "Ahuzar da gerin de kalır. " dese de bazı şeyleri söyleyemedi. Diyemedi mesela ilk gidişinde de sadece onu bırakmadığını, karnındaki bebeği de onunla beraber yalnız kaldığını. Çünki henüz kendi bile bilmiyordu o bebeğin varlığını bunun için Kaya'yı asla suçlayamazdı. Ama sonuç olarak kendisini bırakmıştı.

 

Yorgunca alnını adamın omzuna dayıyarak bir süre soluklandı. İyi değildi. Hemde hiç iyi değildi.

 

"Uyuyalım mı? " Kaya'nın, kulağına doğru fısıldayarak soğudu soruya karşı sadece başını sallayarak onayladı. İkiside gerisin geri uzanarak birbirlerine sarıldılar. Bu defa ikisi de birbirlerine dönük şekildeydi. Ahu, yan bir şekilde yatan Kaya'nın göğüsüne doğru sarılmış yüzünü boynuna gömerek gözlerini yummuştu. Hala iç çekerken başının altındaki kol aynı zamanda saçlarını okşuyordu. Kaya'nın diğer eli kadının karnının üzerinden uzayarak belini kavrıyor ve o da aynı şekilde olduğu konumu ufak ufak okşuyordu.

 

Kadın bir süre sonra soluduğu koku ve saçlarındaki el sayesinde tekrar huzurlu bir uykuya gömülürken Kaya için aynı şey söylenemezdi. Kollarındaki kadının sözleri yüreğine tıpkı bir öküz gibi oturmuştu. Göğüsündeki o ağırlıkla uyuyamayacağını biliyordu.

 

Bir süre gözleri açık dalıp gitmiş şekilde kadının saçlarıyla oynamaya devam ederken kendi tarafındaki komidinin üzerindeki telefon titremeye başladı. Bakışları o yöne doğru kayarken omzunun üzerinden kısa bir bakış attı. Derin bir nefes alarak tekrar uyuyan sevdiği kadına döndü. Uyandırmak istemezcesine karnındaki kolunu çekerek komidine doğru uzattı. Kavrayarak avucuna aldığı telefonun ekranını çevirerek arayan isme bakındı. Ahmet ısrarla aramaya devam ederken kaşları yavaşça çatıldı. Kucağındaki kadınla telefonu açamayacağı için yavaşça tekrar komidine bıraktı.

 

Yana doğru kayarak kolunu Ahu'nun başının altından çekmeye çalıştı. Kadın kıbırdanarak gözlerini hızla aralarken Kaya hiç bozuntuya vermeden, "Uyu yavrum, tuvalete gidip geleceğim." demesiyle Ahu başını sallayarak arkasını döndü ve iki elini yanağının altına birleştirerek uyumaya devam etti.

 

Kaya üzerindeki yorganı iterek çıklak ayaklarını yataktan yere doğru uzattı. Ayaklanarak karnına doğru kalkmış tşörtünü bir eliyle düzeltip indirirken diğer eliyle eğilerek telefonunu aldı. Omzunun üstünden yataktaki kadına tekrar bakarak banyoya doğru adımladı. Odadaki ebeveyn banyosuna girerek tam Ahmet'i arayacaktı ki, Ahmet ayıp olmasın diye tekrar aramamış üstüne sadece mesaj atmıştı.

 

Hızla mesaja girerek okumaya başladı;

 

"Abi acil bir durum var, evin önündeyim konuşmamız gerek. Birileri sözünü çiğnemekte kararlı. "

 

Kaya'nın kaşları okuduğu cümleler ile yavaşça çatılırken elindeki telefonu kapatarak yumruğunun içine hapsetti. Gece gece bir bu eksikti. Yumruğunun arasındaki telefonla sıkarak yanına doğru indirdi.

 

Yine kim neyin peşindeydi?

 

Hızla banyodan ayrılarak tekrar yatağa kısa bir bakış attı. Huzurla uyumaya çalışan kadının karnında duran yorganı omuzlarına kadar çekmek istedi ve hemen uyanacak olacağını bilse de bunu yaptı. Tekrar kıbırdanan kadınla yorganı omzularına kadar yükseltmiş ve bırakmıştı. Uykusu fazlasıyla açıktı.

 

Ses çıkarmamaya özen göstererek odadan ayrıldı. Çıkmadan önce ayaklarına geçirdiği ev terlikleriyle koridorda adımladı. Sert adımları merdiven başına kadar sürerken basamakları hızla indi. Evin kapısnı aralayarak dışarı çıktı. Kapının önündeki yüzle karşı karşıya gelmesiyle kaşları olduğundan daha da çatıldı.

 

"Durum ne? " diyerek kapıyı arkasından aralık bıraktı.

 

"Abi bir sorun var. " dedi Ahmet cebindeki ellerini çıkararak.

 

İkiside bahçeye doğru adımladılar yavaşça. Kaya başını omzunun üstünden yanındaki adama doğru çevirerek anlamaya çalışır harelerini kısarak sordu. "Sorun ne? "

 

"Birisi senin sözünü çiğniyor, " dedi. "Aldığım duyumlara göre Sungur'un bu gece saat üçte sevkiyatı var."

 

"Kimin arazisinden geçecek mal? "

 

"Abi, " dedi Ahmet etrafına kısa bir an bakınarak. "Konu o değil. Konu arazi veya arazi sahibin verdiği izin de değil. Konu sevkiyat. O tırın içindeki mal. " dedi.

 

Kaya ellerini cebine atarak, "Sungur denen itin bildiğim kadarıyla Yunanlılarla bir anlaşması var. Silah kaçakçılığı yapıyor. Ağır silah olmadığı sürece izinler de veriliyor. "

 

"Bu defa yapacağı sevkiyat un sevkiyatı. " dedi Ahmet. "Dışardan bakınca un, " diyerek başını salladı. "Ama olayın iç yüzünü soracak olursan aslınsa o bir uyuşturucu. "

 

Kaya'nın yüzü donarken gözleri keskinleşmiş bedeni yavaşça gerilmişti. Bedeni taş gibi gerilirken öfkeli bakışları Ahmet'in gözlerindeydi. Göğüsü Ahmet'e doğru dönerken karşısındaki adam da bedenini aynı şekilde yavaşça ona doğru çevirmişti. "O masanın en önemli kurallarından biri de uyuşturucu sevkiyatının yasak olması! Sadece burada değil! Hiçbir şehirde, şehirimizde ne onun üretiminin yapılmasına izin var ne de dağıtımına! "

 

"Malı Yunanlar yapıyor. Sungur ise bir alıcı. Alıp daha yüksek bir fiyata satarak kendince tozun ticaretine girmeyi planlıyor."

 

Kaya sinirden dişlerini sıkarak saçlarını çekiştirdi. "Sözümü dinlemiyorlar. "

 

"Daha doğrusu ciddiye almıyorlar. Seni hala bir asker olarak gördükleri için karşılar. "

 

"Oysa asker olduğum için daha çok korkmalılar! Her ne kadar bıraksamda bağlantılarımın olduğunu akıl edebilmeleri gerek! Başlarını yakacağamı bilmeleri lazımdı! Onlar sadece sırf oturduğum masanın Reis'i olduğum için bu durumdan çekineceğimi sanıyorlar. "

 

"Napıcaz? "

 

"Yapıcağımız şey belli, " diyerek başını kaldırdı. Ahu'nun uyuduğu odanın penceresine baktı. Uzun uzun izledi. Onu bırakmak istemese de gitmek zorundaydı. Çünkü eğer o toz olurda yayılacak olursa bir çok masumun kanına girilecekti. Önce dağıtacaklardı. Denemelerini sağlayacak ardından bağımlı hale getirerek ücretli şekilde almalarını sağlayacaklardı. Böylece hem üretim devam edecek hemde para kârı yüksek olacaktı.

 

Engel olmazsa yazık olacaktı. "Üzerimi değişip geleceğim, sende o zamana kadar o piçin tırlarının geçeceği yol çizelgesini oluştur. "

 

"Bu arada, " dedi Ahmet dudakları kıvrılırken. "Sungur da sevkiyatta olacak. Adamlarıyla beraber tırların peşinden gidecekler. Yunanistandan gelen tırları başka tırlar ile değişerek bu defa istanbula yola çıkıcaklar. "

 

"Desene, bu gece kıyamete teşvik edecek."

 

 

---

 

İki tır 10 araba olacak şekilde durdukları rotadan adamlar yavaşça indi. Yüklü olan tırlar boş arazide dönerek başka tırların arka kısmına dayanmasıyla Sungur arabasından indi. Parmaklarının arasında yakmış olduğu sigarasını içine derince çekerek ciğerlerine hapis etti. Cebindeki telefonu titremesiyle sigarasını diğer eline alarak telefonunu çıkarıp yanıtladı.

 

"Evet? "

 

"Mal sende. " dedi karşı taraf. "Parayi vereceğine söz verdin. Söz eğer sende gerçekten senet ise tam iki günün var." demişti. Bu iş yaptığı Yunanlıların başıydı. Para harcamak istemediği için malları teslim edeceği, satacağı adamdan ek parayı iki katına alarak bu adama istediği kadarını verecekti. Böylece parası hem cebinde kalacaktı hemde söylediği miktarın sadece çeyreği onlarda olacaktı. Kendisi ise üç katına kâr oranı elde edecekti.

 

"Sözüm söz. " dedi keyfi yerinde bir şekilde.

 

Karşı taraftaki Yunan ise onun aksine gergin ve öfkeli şekilde, "Bizi başina bela etmek istemezsin, Süngur. Sözünde dur, iki gün sonra, Görüşürüz. "

 

Kapanan telefon ile yükselen dıt dıt dıt dıt seslerine karşı Sungur alayla güldü. Tekrar cebine attığı telefonu ile sigarasını içip bitirdi. Aynı zamanda etrafına bakarak adamlarına bakıyordı. Bir sorun olmadığını anlayarak arabasına yöneldi. Avucuna aldığı bir elma ve meyve bıçağı ile işlerinin bitmesini ve gitmeyi bekleyerek kestiği küçük parçaları yemeye başladı.

 

Tam o esnada büyük arazinin hafif dağlık alanından bir ışık süzüldü. Yanan farlar ile kendini belli eden adam tam da onlara doğru bakıyordu. Bir an boğazında kalan elma ile hafif öksürsede dikkatini tamamen o tarafa vermişti.

 

İki farın tam önünde duruyordu. Elindeki bitmiş elmayı atarak bıçağı açık kapıdan arabanın arka tarafına savurdu. Onu bekleyen adamın kim olduğunu merak edercesine iki adamına başıyla işaret vererek adımladı. Arazinin ortasına gelecek şekilde ilerlerken adamın ne kadar iyi kamufle olduğuna bakıyordu. Çünkü öyle bir yere arabayı koymuştu ki geldiklerinde bile fark etmemişlerdi. Ancak yanan farlar onu ele vermiş ve orada bir beden olduğunu fark ettirmişti.

 

Kimdi bu adam?

 

Yanan uzun farlar gözüne girerken kıstıkça kıstı. Elini en son acıyan gözlerinin önüne sper ederek gölge düşen yüzü seçmeye çalıştı. Ancak pek mümkün değildi çünkü karşısındaki kalıplı herifin kim olduğunu bir türlü anlayamıyordu. Önce Yunanlardan biri olduğunu düşünerek kaşlarını çattı. Dudakları alayla kıvırlırken çatık kaşlarıyla elini yüzünden indirdi. "Ne de çok düşkünsünüz mallarınıza, merak etme sapasağlam gidecek. Amma korkak çıktınız sizde. "

 

Sözleriyle karşı taraf sessiz kalırken Sungur duruldu. Ses yoktu. Şimdiye o yabancı aksanıyla konuşması gerekti öyle değil mi?

 

"Büyük bey denen piç mi yolladı seni? " dedi en son. Nasıl büyük bir pot kırdığından habersiz bir şekilde sorduğu soruya karşılık karşısındaki adam yine sessiz kaldı. "Eğer onun adamıysan malların yarın akşama kadar elinde olacağını söyle. Beni onu aramak için uğraştırma, o robot sesini hiç çekemicem. " diyerek ellerini ceplerine attı. Bu adam her kimse susmaktan başka bir şey yapmıyordu ve bu davranışı yavaş yavaş sinirlerine dokunmaya neden oluyordu.

 

"Sana diyorum! " dedi Sungur. "Kimsin! "

 

Bütün tahminlerinin aksine elleri arkasında bir şekilde farlardan sıyrılan adam öne doğru bir adım attı. Işıkları arkasına alarak yüzünün açığa çıkmasına neden oldu. Sungur beklemediği yüz ile donup kalırken yutkunmuştu. Bu adamın haberi nasıl olmuştu?

 

Kaya ağır adımlarla bir iki adım daha atarak duruşunu bozmadan beklemeye devam etti. Dik bakışları karşısındaki adamın gergin bedenini talan ederken dudaklarını aralandı. "Bakıyorum da, sözümün sende pek değeri yok. " Sakin sesine karşı Sungur duruldu. Bütün düşünceler beynine hücum ederken tam da karşısındaki adamın sesine karşı kendinde bir cesaret buldu.

 

Kaşlarını çatarak başını dikleştirdi. "Ne o Karahanlı? Eski bir askerden emir alacağımı mı sandın? " demesiyle Kaya'nın dudakları alayla kıvrıldı. Çünkü evet, tam karşısında, eski asker diye bilinen ama ortalığı yerle bir edecek o isim vardı, Masanın yeni Reis'i; Kaya Demir Karahanlı.

 

"Toz gibi bir illete bulaşırken aslında aklına ilk gelmesi gereken şeyin bir asker olamam gelmesi gerekmez miydi? " diyerek yine sakince konuştu. Ona bir şans verecekti. Minik, bir şans. Bu yoldan dönmesi gerekti yoksa ona bir daha bir çıkış kapısı sunmayacak annesinden emdiği sütü değil burnundan çok farklı yerlerinden çıkaracaktı.

 

Aklı varsa dönerdi.

 

Aklı olsaydı zaten bu tür işlere girmezdi. Kendi kendine deli gibi güldü. Düşündükleri birbirine her orantısız olduğunda gerçekleşirdi bu.

 

"Eski bir askerin neyinden korkmam gerek tam olarak? " dedi Sungur rahat bir tavırla. "Eski, olduğunu sen söylememiş miydin? " diyerek sordu bu defa eski kelimesine bastıra bastıra. "Yoksa komplo muydu? "

 

"Eski bir asker olmam hâlâ bağlantılarımın olmadığı anlamına gelmez öyle değil mi, Sungur. " Kaya'nın sesiyle Sungur yavaşça yutkundu. Özellikle de adını söylemesiyle boğazına sanki bir çıkıntı oturmuştu. "Seni uyarmak için geldim buraya." dedi duruşunu düzleterek. "Bu malları dağıtıma çıkarmana asla izin vermem. " dedi bastırarak.

 

Sungur, Kaya'nın değişen gözlerine karşı tırssada geri çekilmedi. İçindeki cesaret içten içe ona aptal diye haykırsada dinlemedi. Böyle bir adama bulaşmak Yunanlılara bulaşmaktan daha korkunçtu kimisi için fakat bugün o Yunanlılardan birisi mal dağıtıcılarından birinin gözlerini nasıl oyduğunu izlemişti. O Yunan piçleri mallarına düşkün varlıklardı ve onlara değil bulaşmak bir bardak su bile istenmezdi. Gözündeki o para hırsı öyle bir etrafını çerçeveletip ve kör etmişti ki sırf paranın iki veya dört katını alıp çeyreğini, onların istediği kadarını vermek için bu işe girmişti. Para onun için naâmdan daha üstündü.

 

"Yıllardır onca paranın üstüme yığılmasının hayalini kurarken bana engel olmana asla izin vermem. "

 

"O vakit bende dağıtmana asla izin vermem. " Kaya'nın kararlı ve rahat sesine karşı ne yapacağını bilmeyerek etrafına bakındı. Tekrar söylediği sözler onu korkutmaya yetmişti.

 

İki tırlardan biri dolmuş ve gitmeyi beklerken sağ tarafındaki adam Sungur'un kulağına yaklaştı. Bir şeyler mırıldanarak geri çekilirken Sungur, Kaya'nın tek başına olduğunu gördü.

 

Bu görüntü onu önce gülümsetmiş ardından kıkırdatmış ve sonrasında büyük bir kahkahaya dönüştürmüştü. "Beni tek başına mı durduracaksın. Üstelik on araba dolu adamı, öyle mi? "

 

Kaya gülmeye devam eden adamın yüzünü izlemeye devam etti. Kaya'nın arkasındaki arabanın iki kapısı da açıldı aynı anda. Sungur'un bakışları o tarafa kayarken yüzündeki gülümseme sekteye uğramıştı. Sürücü tarafından çıkan Burak, "İki." demişti.

 

Hemen yanındaki yolcu kapısından çıkan Furkan ise ikisine gülümseyerek baktı. "Üç ikizum." dedi. İkisi de Kaya'nın bir adım gerisinde iki yanında durdular. Furkan Sungur'un yanındaki iki adamına bakarak güldü. "Sungur'un sağ taşşağı ile sol taşşağı. " dedi. Burak ona anlamaz bakışlar atarken gülmeye devam etti. "Patlatmaktan zevk alacağum. "

 

"Ne diyorsun ikizum? " dedi Burak hala anlamazca.

 

Furkan bu defa sesli bir şekilde, "Diyirum ki, aha o görduğun kel varya, " dedi Sungur'un sağ tarafındaki adamı işaret ederek. "Hah, o Sungurun müstakbel sağ taşşağı. Diğeride sol taşşağı. Bende bu iki asalağu patlatmaktan zevk alacağum diyirum. " demesiyle Burak gülmemek için zor tuttu kendini. Kel adam ile diğer adam saldırmak için an kollarken ters ters bakmaya devam ettiler.

 

"Rahat dur." diyerek uyardı.

 

"Kardeşine söyle, " dedi Sungur öfkeyle. "Ağızını toplasın. " Öfkeli gözleri ona gidip geliyordu.

 

"A aaa! " dedi Furkan uzunca. Elini ağızına kapadı. "Şaka yaptuydum da sen niye alundun şimdi? " Hemen alayla gülerek, "Bak bir adam vardu, oruspu çocuğunun önüne gidenu. Naptuk bilimisun? Adamun yüz resminu çekup bir bir oryantal dansçısunun yüzune ekleduk. Sonra noldu, benum parmak sen onu sosyal medya da yay. " dedi sanki yanlışlıkla yapmış gibi. "Aha bu, " diyerek ikizini işaret etti. "Dedum de o kadar çıkarma yayma etrafa diye, sen git öfkeyle her bir elektirik direğune afiş gibi as. Valla adam millete rezil rüsva oldu da üzüleyim dışarı çıkamayi. Bir çıksa millet parçalayacak. "

 

Arkası ona dönük abisine baktı. "Abi iki gün oldu da, çıkarak bir sokağa o kaa fotoğrafu boşamu bastuk. Kağut harcaduk da israf israf. Ağaç kesileyi. "

 

"Ne anlatıyor bu? " dedi Sungur, Kaya'ya ve adamlarına dönerek. Anladığı tek şey adamın birini rezil ettikleri. Demek o dışardaki afiş gibi olan kağıtları onlar yapmıştı. Yüzü olan adamın kim olduğunu bilmesede epey bir rezil olduğunu dışarıdaki halktan dolayı anlamıştı.

 

İşin tuhaf yanı Furkan sözünü tutmuş ve altına, "Kendisi aranıyor. Ama farklı yollardan. " yazmış altınada öpücük basmıştı.

 

Sungur sertçe yutkunarak Kaya'ya döndü. Burak ise, "Anlama gibi bir kapasiten olsa zaten burda iki tır dolusu uyuşturucu ile ne işimuz olsun demi? " diyerek kendince söyleniyordu.

 

Kaya ise hala sessiz şekilde karşısındaki adamın yavaş yavaş başlayan titremelerini izliyordu. Elinde olsa şuan sıkardı kafasına, ancak Tim'i buradaydı. En önemlisi Albay bile bu şehirdeyken bunu yapamazdı. Adalete teslim edeceğine söz vermişti. Ama önce kendi adaletiydi.

 

"Yinede üç kişisiniz, " dedi Sungur tedirginliğini çaktırmamaya çalışarak. "Söyleyin ilk tıra çıksın yola. İkincisi hemen arkasından gelecek. " dedi.

 

Yangazlar abilerine doğru başlarını çevirirken Kaya sakince başıyla onaylamış ve onlarında sakin kalmaları için ikisine de bakarak gözlerini yummuştu.

 

Sağdaki kel adam yanından ayrılırken Sungur sol tarafındaki adam ile baş başa kalmıştı. "Sağ taşşak gittiğune göre kalduk mı sol taşşakla beraber. " Furkan'ın sözleriyle Kaya ağır adımlarla Sungur'a doğru ilerledi. İki adam karşı karşıya kalırken Sungur üstüne gelen adamla geri çıkmak istese de bunu yapmadı. Kendisinden bir iki santim uzun olan adama bakarken elinden geldiğince korkusuz durmaya çalışıyordu.

 

Furkan karşısındaki adama ilerleyip yanından geçecek gibi yaparak arkasına geçtiği gibi yoldaki bütün adamlara karşı çevirip kolu ile boynunu kırarak yana attı. Adam henüz neler olduğunu bile fark etmeden öteki tarafı boylarken herkes şaşkındı.

 

Bütün adamlar silahlarını bellerinden ayırırken Kaya şaşkınlıkla boynu kırılıp yana atılan adamına aralanmış gözlerle bakan Sungur'un boynuna kolu ile asılarak kendine doğru çekti. "Sıra sende!" dedi dişlerinin arasından. Zor bela dengede duran adam elleri havada gerilerken Kaya, Sungur'un belindeki silahı alarak Burak'a uzattı.

 

"Rahmetli adına bir dakika sakin kalalum. " dedi ellerini kaldırarak Furkan. Ancak yola çıkan tır son hızda ilerlemeye devam ederken ve tepedeki Sertaç'ın açtığı ateş ile herşey artık çok geçti. Sertaç çıktığı bir tepeden keskin nişancı tüfeği ile izlediği adamları teker teker indirirken saniyeler içinde ortalık birbirine girmişti. Şahin çıktığı çalılıklar arasında iki tarafın arasına fırlattığı sis bombalarıyla kendini tekrar geriye doğru yerden yuvarlayarak eski yerine geçti.

 

... 

 

 

2 SAAT ÖNCE...

 

Kaya kapıyı ardından kapatır kapatmaz merdivenlere yönelmesiyle elinde ekmek arası ağızı taşacak şekilde dolu olan Furkan ile karşılaştı. Abi kardeş birbirlerine anlamsız bakışlar atarken Furkan ağızındaki lokmayı zar zor hızla bitirerek, "Abi? " diye mırıldandı. Kaşları çatılırken, "Hayurdur, bir durum mu var? " diye sordu.

 

Kaya başta ne söyleyeceğini bilemez halde sesini çıkaramazken derin bir nefes verdi. "Masadan birisi, " diyerek konuşmaya başladı. Çünkü karşısındaki artık büyümüş olan erkek kardeşi hiçte söyleyeceklerine aldanmayacakmış gibi bakıyordu. Şüphe ile. "Sözümü çiğniyor. Yunanistan'dan gelecek uyuşturucuyu dağıtıma çıkaracak. "

 

"Toz ticaretune mi girecek amina koyduğum. "

 

Kaya öfkeyle bakan kardeşine başını sallayarak cevap verdi. "Belirlenmiş bir rota var, duracakları rotada tırlardaki malları başka bir tıra yükleyerek İstanbul'a yola çıkacak. Sonrasını tahmin edebiliyorsundur. "

 

Furkan başını sallarken elindeki ekmeği altındaki tabakla yanındaki beşli geniş çekmecenin üzerine bıraktı. Dili ile dişlerini temizlerken bir eliyle kapıyı işaret etti. "Abi izin mi vereceğuz? " diye sordu. "O piçin öylece dağıtup milleti zehirlemesune göz mü yumacağuz? " Abisine bir iki adım daha yaklaşarak fısıldadı. "O hain oruspu çocugunun o masada oturmasuna müsade mi edeceğuz? "

 

Kaya'nın dudağı yavaşça havalanırken bir elini Furkan'ın omzuna atarak sıktı. "Hayır abicim, tüm bu saydıklarına izin felan vermeyeceğiz. " Parlayan gözleriyle izledi kardeşini. "Madem büyüdün artık. Git Burak'ı da kaldır, giyinip beni aşağıda bekleyin. "

 

Furkan hızla başını sallayarak, "Benum de canım sıkılayidi zaten. " diyerek koşa koşa merdivenleri ikişerli üçerli çıktı. Hızla koridoru geçerek ikizinin odasına pat diye daldı. Burak sessiz hâlâ sessiz uyurken sırt üstü uzanmıştı. Dudakları yastıktan dolayı büzüşmüş yavaş yavaş salyalarını salar hale gelmişti.

 

Furkan kısa bir an dudaklarından akan sıvının yastığına bulaşır halini izledi. Yüzünü buluşturarak omuzlarından tuttuğu gibi aniden hızla sarstı. "Burak, kalk kalk kalk kalk! "

 

Burak hızla korkarak sıçrarken yastığının altındaki bıçağı çıkardığı gibi kardeşinin kalbine doğru tuttu. Ucu Furkan'ın göğüsüne değerken kaşlarını çattı. "Napıyorsun oğlum, bana mu saplayacan?"

 

Burak kaşlarını çatarak elindeki bıçağı hızla indirdi. İnleyerek gözlerini ovuştururken sinirle söylendi. "Aptal gerzekalu, öyle uyandurulur mu? Canuna mu susadun? Ya saplasaydum?"

 

Burak'ın elinden yatağa bıraktığı bıçağı Furkan avucuna alarak kontrol etti. "Birincisu yatağunda, özellikle de yastığunun altunda neden biçak var diye sormaya korkayrum. İkincisu, bu biçak kör. Bir dahakine keskununu koy bari."

 

"Orda olduğunu bile bilmidum." dedi öylece Burak.

 

Furkan kendini tutarak, "Doğru de, Şeref yüzünden mu saklaysun? " diye sordu. Gülmemek için kendini zor tuttu.

 

Burak geriye doğru uzanırken, "Salak saçma konuşma. Ben o şerefsuzun neyunden korkacağum. Anam nazar değmesun mu ne diye koydu zorla. " diyerek açıkladı. "Gereksiz batul inançlar. "

 

"Anam ve bâtıl inançlaru." diyerek elindeki bıçağı sağlı sollu inceledi yine. Dudak büküp kısa bir an kaşlarını kaldırdı. Ardından bıçağı komidiye bırakarak uykusuna kaldığı yerden devam etmek ister gibi bakan kardeşine döndü.

 

"Niye geldun, noldu? " diye sordu Burak. "Hani böyle hayvan gibu uyandıurmana sebep olacak şey ne çok merak edeyim. " Elleri göğüsünde tekrar doğruldu. Oturduğunu yatağından tepesinde dikilen ikizine bakındı.

 

"Kalk, gidiyoruz. " dedi Furkan kısa ve öz.

 

Burak yanlış anlayarak elini alnına vurdu. "Oğlum saçmalama daha bugün gördün, bir sabret da! "

 

"Neyi gördüm ben? " dedi Furkan anlamayarak.

 

Burak uykunun verdiği sinirle, "Benimkinu! " diye çıkıştı.

 

Furkan onu alayla süzdü."Doğru küçükmuş." diyerek burnunu havaya dikmesiyle Burak yanındaki yastığı aldığı gibi Furkan'ın kafasına geçirdi.

 

"Kendunkinden bahsetme baa! İkizuz ya hane!"

 

Furkan şerefsizce gülerek doğruldu. "Tamam tamam. Hemen halleniyon sende canum. " diye doğrularak ona ters ters bakan kardeşine karşı kendini toparladı. "Neyse. Kızlara gitmiyoruz. " dedi.

 

"E nereye o zaman? Hemde gecenin bir yarısı, rüyanda travestimi siktu seni de götunu yatağa koyamayisun?"

 

"Lan oğlum. " dedi Furkan elini başına atarak. "Salak salak konuşma, abime yarduma gideceğuz. Masadan bir piç uyuşturucu sevkiyatu yapacak bu gece. Kalk hadi, abimin yanunda olalum."

 

Burak ayaklanarak tşörtünü kalçalarına doğru çekiştirerek düzenledi. "Kim ulan o? "

 

"Bilmeyim, demedi. Ama öğrenuruz yolda. Hayde. "

 

 

Kaya odadan içeri girmesiyle yavaş adımlarla dolabın kendi tarafına ilerledi. Sürgüyü yavaşça çekerek eline gelen ilk siyah tşörtü ve pantolonu çekip çıkararak geri çekildi. Kadının hala uyuduğunu fark etmesiyle hızla banyoya girerek üzerini değişti.

 

Kirli çamaşır sepetinin yanına asmış olduğu önceden bıraktığı kemerini de çekerek beline geçirmesiyle telefonunu eline aldı. Bildiği numarayı çevirerek kulağına ve omuz arasına sıkıştırarak kemerinin tokasını birbirine bağlayıp geçirdi.

 

Bir kaç çalışla açılan telefon ile nefesini vererek tekrar telefonu eline aldı. "Akın."

 

"Komutanım? "

 

"Naptınız? " diyerek sabah saatlerinde meydana gelen operasyonu sordu.

 

"Aradım sizi, ama ulaşamadım. Saatin yönlendirdiği yerde hiçbir ize raslamadık. Büyük ihtimalle saatlerin değiştirildiği anlaşıldı. "

 

"Ya da tamamen bir yanıltmaydı. "

 

"Olabilir. Birisi bizimle büyük oynadı. Çünkü biz verilen kordinatın etrafını kuşatırken görev için kısa süreliğine tayin edildiğimiz askeriye tarandı. O Büyük bey her kimse, ya o saati aldığımızı anladı ve yolunu değiştirdi ya da bilerek bizi kumpasa getirdi. "

 

"Toz işine girmekte kararlı. " dedi Kaya elinin birini banyo tezgahına dayıyarak. Yüzünü karşısındaki aynaya doğru kaldırdı. "Ama biz de önünü kesmekte kararlıyız. Adam o kadar iyi gizleniyor ki onun yanına gidecek adamlar bile saçma sapan harita gibi izlerle gidiyorlar. Sanki hazine oruspu çocuğu. "

 

"Bir sorun mu var? "

 

"Var." dedi Kaya. "Lojmanda mısınız? "

 

"Evet."

 

"İyi, topla Tim'i sana atacağım konuma gel. Sivil ve simsiyah olun. Kar maskesi alın yanınıza. "

 

"Emredersiniz," dedi Akın. Daha fazla sormak istedi ancak sessizliğini bozmadı. Nasıl olsa gittiğinde öğrenecekti. Kaya da daha fazla telefonda konuşmak istemediği için telefonu kapatarak tekrar odasına girdi. Eski telsizini çekmecesinden alarak belimdeki taktığı ikinci kemerine taktı. Üzerini tşörtü ile örterek gümüş silahını da çekmecesinin gizli kabından alarak kılıfına geçirdi.

 

Omzunun üstünden ellerini silahından çekerek uyuyan kadına baktı. Bakmak istemedi çünkü her baktığında uzun uzun izlemek hatta tüm herşeyi siktir edip yanına kıvrılarak uyumak istedi. Fakat yapamazdı. Yanacak canları düşündü. Eğer ihanete acırsa bu defa çok kötü acınacak hale gelirdi. O bunu istemedi. Gözlerini yumarak derin bir nefes çekti içine. Odası Ahu'nun kokusu ile çevrelenmişken adımları yavaş yavaş yatağı buldu. Etrafını dönerek kadının tarafına geçip yavaşça eğildi. Bir elini kadının başını üstüne diğerini de karnının önüne bastırarak eğildi.

 

Burnunu kadının boynuna sokarak derin nefesler çekmeye devam etti. Kokunun kaynağı burasıydı işte. Kalbinin atmasına sebep olan yer. Şah damarı.

 

Bir kaç nefes daha alarak geri çekildi. Henüz derin derin uyurken uyandırmak istemedi. Bu yüzden öpemeden odadan ayrılmak zorunda kaldı. Yoksa uyanacağını biliyordu. Burnunu daha tam tenine bile değdirememişti uyanmasın diye, buna rağmen kokusu ona çok iyi gelmişti. Burnunu dayasa ve öylece nefes alsa oracıkta onunla uyku isteğini bastıramacaktı. Biliyordu.

 

En iyisi erkenden işini bitirip gelmekti. Merdivenleri inerken saatine baktı; 01:05.

 

Bedel ödetmeye tam bir saat ellibeş dakika kala.

 

 

... 

 

 

"Reis, diğer tırı napalım? " Komutanım demek yasak olduğu için Reis diyerek sorusunu soran Harun hemen yanından geçen bir kurşunla küfür savurdu. Arazideki tek ağacın arkasına iyice sıvışarak sadece bir kaç adım ötesindeki Bünyamin'e başıyla onay verdi.

 

"O Jandarmanın. Yarı yarıya duran tırlara karışılmayacak. Diğer tır bizim. " derken nefes nefese ona direnen adamın ensesine belinden çıkardığı silahının kabzasını geçirerek arabasının arkasına, bagajına tıktı. Bayılan adam en başından bir hata yapmış ve Kaya'nın tek geldiğine gerçekten inanmıştı. Onu uyarmak için burada olduğuna inanmıştı. Şaşkınlığı da bundandı, tek gibi duran ardından mantar gibi çoğalan adamlarla neye uğradığı şaşırmış etrafı adeta sarılıp onları bir girdap gibi yutarak içine çekmişti.

 

Harun cevabı alarak kar maskesinin altından Ahmet'e uzaktan bir işaret verdi. Ahmet anında tırın etrafını kuşatmalarını bildirirken Bünyamin yanındaki hazırda bulunan taramalı tüfeğini ortaya çıkararak ucunu, namlu tarafını öptü. "Seni nasıl özledim bir bilsen aşkım benim. " diyerek hızla ayarlamalarını yaptı.

 

Kaya bagajı örttüğü gibi Burak'a sürmesi için dikiz aynasından devam et dercesine elini savurdu. Çatışma başladığı gibi tekrar direksiyona geçen Burak anında gazı kökleyerek hızlı bir manevrayla dönüş sağladı. Sis bombaları yetmezmiş gibi bir de arabanın egzozu ve tekerleklerden fırlayan toprakla arkasını toza dumana boğarak anında bulunduğu böyleyi arka yolu kulanarak terk etti.

 

Kaya elindeki silahı ile bir kaç kişiye ateş açmaya devam ederken Ahmet'in sesi yükseldi. "Arkadan bir kaç araba geliyor. " Bilgilendirme sonrası Bünyamin maskesinin altından psikopatça gülümsedi.

 

"O iş bende. " diyerek namluyu onlara doğru çevirdi. "Ne demiş Gâzi Mustafa Kemal Atatürk Paşa geldikleri gibi giderler!" dedi ve ekledi. "Siktirolup gidecekler! "

 

Ortalık öyle bir birbirine girmişti ki her yer göz gözü görmez haldeydi. Ahmet, Bünyamin'in arabaları taramaya başlamasıyla gözlerine tuttuğu dürbünü indirdi. Bu defa arkasını dönerek diğer geride kalan yola doğru bakmak için gözlerine dayadı. Görünürde olamayan tır ile nefesini verdi.

 

"Tır görüşümden çıktı, "

 

Harun kar maskesini alnına çekerek önünde resmen çıldırmış bir vaziyette etrafa mermi saçan adama baktı. Haykırarak hem kahkaha atıyor hemde biten mermilerinin yerine başka bir mermi halayını ekleyerek kaldığı yerden devam ediyordu. "RUH HASTASI, MANYAK! " Şaşkınlığı ile Bünyamin yine güldü. Arabalar artık gelmeden oldukları yerde kalakalmış daha ateş açamadan bir kaçı motor bölümlerine aldığı kurşunlarla yanmaya başlamıştı.

 

"Hep yapmak istemişimdir! Film sahnesi gibi, kimse kim olduğumu bile bilmiyor! " diyerek haykırarak kurşun sıkmaya devam etti. Böylece son mermilerini de sonuna kadar harcamış olmuştu.

 

"Reis." dedi Akın olduğu konumdan. Sertaç, Harun, Şahin ve Bünyamin sahaya inerken Akın, Seyfettin ve Sergen tırı depoya çekmek için kendilerine başka bir rota belirlemişlerdi.

 

İki komutan ikiye bölünmüş biri sahaya inerken diğeri mallara el koymuştu. Ahmet, yangazlar ve diğer adamlar yüzünden komutanım diyemedikleri için ortak bir şekilde karar kılıp Reis demeyi tercih etmişlerdi. Hem böylece dikkat çekmeyecek hemde sanki paralı birer askerlermiş gibi davranacaklardı. "Tır bizde, depoya çekilecek. "

 

Kaya başını sallayarak eğildiği yerden çıktı. Son adamında alnından vurarak ortadan yavaşça silinen toz bulutuna bakındı. "Tamamdır, elinize sağlık. "

 

"Benim için büyük bir zevkti. " dedi Seyfettin hala adamın kafasına kafasına vurarak. Bir kamyon ile yolu kapattıkları için şoför geçememiş ve direksiyondan inmişti. Tam olarak inmek gibi bir aptallık ettiği için şuan yerlerde kan içinde dayak yemeye devam ediyorru.

 

Sergen elindeki uzaktan kumandayı cebine atarak kamyona bindi. Dikkatli bir şekilde yoldan çekerken sahibine teslim etti. Diğer adamlarda tırı depoya çekmek için yola koyulurken Akın arka ve ön plakayı söküp çıkardı. Soföre dönerek, "Ara yollardan geçeceğiz. Öndeki aracı takip et. Hemen arkadan başka bir araç daha olacak. En ufak bir yanlışında, " diyerek yerdeki komalık olan adamı işaret etti. "Bu adamdan daha kötü bir halde olursun, ona göre. " dedi. Kimseye güvenmezdi. Öyle çok güvenmezdi ki kendi tuttuğu adamı bile uyarmadan etmemişti.

 

Direksiyona binmeden önce Akın'ın kar maskesinin altından belli olan kara gözlerine odaklandı. Korkudan altına yapmamak için başını hızla sallayarak hemen tıra atlayıp yola koyulmak için direksiyonu oynattı.

 

Herif korkudan kontağı çalıştırmadan çevirmeye çalıştığı direksiyonla yutkunup hemen tırı çalıştırmıştı.

 

İyice dağılan sis bombaları ile herkes birbirlerine baktı. Heryer heryerdeydi. Adamların kimisi ölmüş cansız bedenleri üst üsteyken kimisi olduğu yerde otururken yedikleri kurşunla ölmüşlerdi.

 

Ahmet, Kaya'nın yanına varmasıyla, "Napalım şimdi? " diye sordu.

 

"Önemli olan isim Sungur. Ve iş yaptığı adam. Geldiğimde büyük bey denen adamın adamı olmuş olmadığımı sordu. O adam her kimse şu son gülerde adı ve yaptıklarıyla fazlasıyla önüme çıkmaya başladı. " Etrafına bakınarak silahını kemerindeki kılıfına geçirdi. "İhbarda bulun, "

 

Kaya'nın son sözleriyle Ahmet anında öylesine ihbar etmek için aldığı telefona numarayı tuşlayarak kulağına dayadı. "Alo, bir ihbarda bulunucaktım. " derken gözleri Kaya'daydı.

 

Burayı ihbarda ederek bir sevkiyatının döndüğünü bir kaç adamın çatışmaya girerek birbirlerini öldürdüğünü bildirecekti. Öyle de oldu.

 

İhbar ettikten sonra elindeki telefonu karşıdaki yanan ve patlamak üzere olan arabaya doğru fırlattı. Fırlattığı telefon ile sanki araba bunu beklermiş gibi patladı. Ardından bir arkasındaki de patlarken hemen diğer arkasındaki araba da yanmaya başlamıştı.

 

"Gidiyoruz." dedi Kaya hızla karşı tarafta arabasına yönelirken. "Jandarmalar birazdan burada olur. "

 

Furkan ve Ahmet hemen ardından ilerlerken Kaya son kez arkasını dönerek kısa bir an uzakta kalan asker arkadaşlarına baktı. Elini kalbine yaslayarak kısa bir eyvallah çekip yoluna kaldığı yerden devam etti.

 

 

 

 

🥀

 

 

 

Yüzüme vuran gün yüzü ile yavaşça kendime gelirken kollarımı ileri doğru uzatarak derince esnedim. Bedenimi serbest bırakarak derin bir nefes aldım. Gözlerim yavaşça aralanırken bir elim karnıma gitti. His edemediğim kol ve arkamdaki boşluk hissiyle omzumun üstünden geriye baktım. Ancak yoktu.

 

Yanım boştu.

 

Kaşlarım hafif çatılırken yatakta doğruldum. Yorganı geri çekerek bir elimle saçlarımı alnımdan geriye doğru tarayarak ittim.

 

Nerdeydi bu adam?

 

"Kaya? " Uyukuda tarazlanan sesim ile seslendim. Bir ihtimal banyodadır diye ancak bir süre sessizce odaya odaklandığımda tek olduğumu anladım.

 

Yorganı üstümden diğer tarafa iterek ayaklarımı yere doğru uzattım. Kendime gelmeyi bekleyerek duvardaki saate baktım. Henüz saat dokuzdu. Nefesimi tekrar vererek ayaklandım. Belimi esnetirken işinin çıktığını ve erkenden gitmesi gerektiğini düşündüm. Dolabın bana ait olan bölmesine doğru ilerleyerek kendime kot bir pantolon ve ince bir uzun kollu penye çıkardım. Havalar ne kadar sıcakta olsa hala bedenimde geçmişin izlerini taşıyan bir kadındım. Kimseden çekindiğim yoktu aksine gözlerim her gördüğünde günümün zehir olmasından korkuyordum. Çünkü bedenimdeki her izin nasıl ve ne yollarla oluştuğunu çok iyi biliyordum.

 

Her ne kadar Kaya aksatmadan her akşam bedenine tonlarca krem sürse de bazı izler geçmezdi.

 

Nefesimi düşündüğüm adam için tekrar vererek kendime bir çift iç çamaşır çıkarıp banyoya girdim. Kısa bir duşun ardından üzerimi giyinip saçlarımın ıslaklığını sadece bir havlu ile alarak çıktım. Banyo gibi odayı da toplamak için etrafı düzenlerken son durağım yataktı.

 

Yorganı çekiştirerek düzeltirken kendi tarafımdaki komidinin üzerinde bir şey dikkatimi çekti. Bir telefon vardı. Evet, bir telefon.

 

Yatağın ayak ucundan kendi tarafıma adımlayarak düzenlemiş olduğum yatağa kısa bir bakış attım. Telefonun hemen yanında bir kredi kartı ve nakit para vardı. Gece lamabasının hemen dibine bırakılmış bir demek beyaz gül ve küçük bir not. Uyandığımda dikkat etmemiştim ancak şuan hepsi önümdeydi.

 

Beyaz güllerle kalbime yine ılık ılık rüzgarlar eserken otuziki diş sırıtmamak için kendimi zor tuttum. Dudaklarımı birbirine bastırarak notla beraber beyaz gülleri de göğüsüme kollarımın arasına çektim. Bir zamanlar bana aldığı bütün çiçekleri dolap tepelerinde biriktirirdim. Onlara ne olduğu hakında en ufak bir fikrim yoktu ancak tek amacım düğünümde gelin çiçeğimi onlardan yapmaktı. Kendim yapacaktım...

 

Hüzünle gözlerimi nota çevirdim. Harelerim her bir kelimede tane tane gezinirken gülüsemem tekrar bir gül gibi açıldı.

 

Öncelikle günaydın yavrum,

Şirkette önemli bir işim çıktığı için erken çıkmak zorundayım. Bu yüzden senden özür dilerim, sevgilim.

İnan bana şuan yanında uyumak için herşeyimi verirdim ama elime bakan o kadar çok çalışan var ki bunu şuan yapmam mümkün değil.

 

-->

 

 

Kağıdın en altında bir ok görmemle sayfayı çevirdim ve oradaki yazıları da okudum.

 

 

Şimdilik özür mabında sana ve küçük kızıma hediye ettiğim güller ile idare et. Geldiğimde seni çok güzel bir yere götüreceğim.

 

Komidindeki telefon senin, herkesin numaraları kayıtlı. Para ve kredi kartı da senin.

İstediğin, dilediğin kadar harcayabilirsin.

Seni seviyorum...

 

 

Dile getirmediği hatta getirme gereği duymadığı o iki kelimeyi yine ve yeniden tekrar etmişti. Beni yine sevdiğini söylemişti. Dün bende onunla beraber otururken ona defalarca kez onu sevdiğimi söylemiştim. Belki ben eskiden de dile getirirdim fakat Kaya sanki artık bunu bana kanıtlamak istermiş gibi her fırsatında dile getirmeye çalışıyordu.

 

Eskiden bir şüphe yoktu bu yüzden gerek duymuyordu ama şimdi beni ikna etmek ister gibiydi.

 

Bana kalırsa herkes sevdiğine, onu sevdiğini dile getirmeliydi. Çünkü hayat kısaydı. Belki sizin için gerek olamayan o iki söz karşınızdaki insan için hayat memat meselesi kadar önemlidir.

 

Bu gözlerimi yaşatırken tüm o kötü günleri yaşamamayı diledim. Keşke yaşamasaydım.

 

Bu hep yaptığım bir şey olduğu için kendimden bir anlık nefret etsemde yanağımdan akan tek damla ile burnumu kucağımdaki çiçeklere daldırdım.

 

Bu çiçekler resmen hayatım olmuştu. Ne yaşadıysam yaşadım. Şimdiki halime şükretmeli ve kendimi iyi hissetmeye odaklanmalıydım. İyileşmek için bunu yapmam şarttı.

 

Kapım tıklatılınca oraya doğru döndüm. Ayşe ablam içeri kafasını uzatarak gülümsedi. "Ooo." diyerek uyanık olduğumu görünce içeri süzüldü. "Maşallah maşallah. " dedi.

 

Ona gülümseyerek bakarken, "E hayde, " diye ekledi. Kocaman gülümserken bir eli henüz çıkmamış karnındaydı. "Çardağa sofra kurduttum karşuluklu kahvaltu edelum."

 

"Geliyorum, abla. " diyerek çiçeği yatağıma bıraktım. "Bir Ahuzar'a bakayım. "

 

"Uyuyor o, " dedi. "Karuşma kıza hadi uyusun, zaten benum uşağı okula yollayana kadar on beş defa doğrudum ha çocuğu. " Sözleriyle güldüm.

 

"Tamam geliyorum. Bari şu çilekleri suya koyayım solmasınlar. "

 

Ayşe ablam, ben çiçekleri sarılmış kağıdından söküp çıkarırken inatla baktı. "Bende diyorum bu sürahiler nerde? " derken gülecek gibiydi. Çünkü gelen her çiçeği yanımda olan tek kaplara sürahilere koyuyor ve su ile dolduruyordum.

 

Utanarak ona baktığımı görünce güldü. "Seni seni. " dedi gidi gidi der gibi.

 

"Abla." dedim utanarak uyarır gibi.

 

"Hadi bekliyorum. " dedi beni daha fazla utandırmadan. O odadan çıkarken bende çiçekleri koyduğum diğer sürahinin suyunu değiştirip diğerine su doldurdum. İki sürahim vardı. Çiçeklerle dolu. İçindeki maf olmuş yaprakları ayıklayarak geride kalanlarla yoluma devam ediyorum. Ancak biliyordum ki o avucundaki maf olmuş güllerden farkım yoktu.

 

Solduğum gibi açmasını da bilecektim.

 

Yoksa hayat yaşanacak bir yer olmaktan çıkardı.

 

Sakince odadan ayrılarak koridorun sonundaki pembeye boyalı kapıya doğru ilerledim. Vardığım gibi kapıyı sessizce açarak önce başımı içeri soktum. Uyuyan kızım ile bedenimi de tamamen içeri iterek yanına adımlayıp baş ucuna diz çöktüm. Yan bir şekilde bir eli yanağının altında diğeri öylece yanında şekilde dudakları büzüş büzüş uyuyan kızımı kısa bir süre izleyerek kokusunu ciğerlerime çektim.

 

Kıyamayan dokunuşlarla başını okşayıp güzel saçlarından öptüm. Ne kadar öptüm bilmiyorum ancak artık alnına üst üste bastırdığım dudaklarımdan dolayı kıbırdanmaya başladı. Daha fazla onu öpücüklerimle rahatsız etmek istemeyerek yerimden ayaklandım. Açılmış hafif üstünü de örterek odasından aynı şekilde sessizce ayrıldım.

 

Merdivenlerden aşağı inerken tam arka bahçenin kapısına ilerleyeceğim an Ela elindeki dikdörtgen bir belge şeklindeki kağıtlarla bana doğru dönerek seslendi. Ona doğru döndüğümde kapıyı kapadığını ve ona veren korumanın tekrar arkasını dönerek olduğu yerde nöbetine kaldığı yerde devam ettiği fark ettim.

 

"Efendim? " diyerek yanında durdum.

 

İnce karton kabı bana doğru uzatarak, "Bu size, " dedi.

 

Şaşkınca yüzüne bakarken elimle göğüsümü işaret ettim. "Bana mı? "

 

"Evet."

 

Elindeki belge tarzındaki ince kartonu alarak başımı salladım. "Peki, sağol. " derken bile içimde filizlenen korkuyu his edebiliyordum.

 

Neydi şimdi bu?

 

Bana kim ne yollayabilirdi ki?

 

Acaba Kaya mı ya da Murat mı bir şeyler yollamıştı diye düşünürken ağızını yırttığım karton kağıdı çoktan açmış içindeki belgeleride çıkarmıştım.

 

İllaki benim bu evde kaldığım biliniyordu ancak kim bana ne yollayabilirdi ki?

 

Gördüğüm bir kaç belge ile yutkunurken hepsini birleştiren tek bir kağıda odaklandım. Mîras devri sözleşme belgeleri...

 

Gördüklerimin şoku ile dudaklarım aralanırken nefesim sekteye uğramıştı. Ne mirası?

 

Kim? 

 

Babam olacak o oruspu çocuğu bana bir çöpünü bile vermezdi ki bende ondan bir çöp bile almazdım.

 

Peki o değilse kim?

 

Murat...

 

Belgeleri bir elime alarak diğer elimdeki kartonu gönderene dair bir iz bulabilmek için yere doğru salladım. İçinde başka kağıtlar varsa yere düşsün istedim. Fakat yere doğru düşerken uçuşan minik kağıtla kalbim hızlanmaya başlamıştı. Öyle ki nefeslerim sıklaşmış alnım terlemişti.

 

Bu da ne demek oluyordu şimdi?

 

Yerdeki ufak kağıdı eğilerek aldım elime. Bir elimde karton kağıt ve belgeler dururken diğer elim küçük kağı ile yüzüme doğru havalanmıştı.

 

 

Bu belgenin, hakkettiği kişiyi bir gün elbet bulacağına

hep inandım.

İnancım boşa çıkmadı,

sonunda geldin Karahanlıların gelini.

 

Hoşgeldin...

 

Y. Ç.

 

 

 

Y. ve Ç. mi?

 

Kimsin sen?

 

Başımı yana çevirerek diğer elimdeki belgelere baktım. Bu belgede yüklü bir miras vardı. Bana bu kadar yükü kim verdi?

 

Kimsin sen ve beni neden bekledin?

 

Sonunda geldin...

 

Beni uzun zamandır bekleyen bu isim kimdi?..

 

 

 

 

 

 

🥀

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Duyurulardan haberdar olmak için, Instagram; dilekkoc_pjm

 

 

 

Bölüm : 11.11.2025 13:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...