
"CAMSA CAN!
KANSA KAN!
YETERKİ SEN DALGALAN! "
🥀
MARDİN
~NUSAYBİN~
"Komutanım, bir kamyon daha geldi. " Sertaç'ın sesiyle Kaya arka taraftaki evlerin birine ilerledi. İçeri girerek hemen arkasında onu takip eden Harun'a baktı.
Arka cephede iki mavi bir pembe olacak şekilde üç ev vardı. Evler normal köy evleri gibiydi. Rastgele bir odaya girerek durakaldılar. Kaya cebinde gizlediği telsizi çıkararak, "Komutanım," dedi.
Telsiz hafif cızırdadı. "Selim Albay, dinlemede. "
"Sansarın adamları yavaş yavaş düğün yerinde insanların arasına karışıyor. Şimdiye kadar iki kamyon dolusu adam indi. "
"Anlaşıldı." Telsiz cızırdadı. "Beklemede kalın. O esnada gidip üniformanızı ve silahlarınızı kuşanın. "
"Emredersiniz." Kaya onayladığı emirle telsizi indirip kulaklığına dokundu. "Tim. İşini bitiren Zırhlı araca. " diyerek aldığını onaylarla yanındaki Harun'a bir baş işareti yapıp arka taraftan ayrıldı. Bir kaç metre uzakta olan karanlıkta belli olmayan zırhlı araca doğru ilerlediler.
Koray bulduğu çantayla gülümsedi. "Buldum."
Seyfettin hızla yanına gelerek açılan çantaya ve içindeki bilgisayara baktı. "Tamam, sen incele, aktar. Bende bizimkilerden neler olmuş onu öğreneyim. "
Koray masaya gidip bilgisayarı açarken Seyfettin kulaklığına dokunarak Sergen'e bağlandı. "Çaylak,"
Bir süre sonra, "Çaylak dinlemede. " diyen sesi geldi.
"Son durum ne? " Yeşil gözleri bilgisayar ve Koray'dayken kulağı Sergen'deydi. Bir süre sonra arkasını dönerek kilitli olan kapıya baktı.
"Adamlar olay yerine yavaş yavaş akın etmeye başladı Komutanım. İnsanların arasına karışıyorlar. Silahları kuşanıp sahaya iniyoruz. "
Seyfettin bir küfür savurarak tekrar önüne dönüp bilgisayarla uğraşan Koray'a baktı. Bir kaç saniyeliğine göz göze geldiler. "Siktir. Geç kalıcaz, Koray acele et. " Koray hemen önüne dönerken tekrar kulaklığa bastı.
"Kaya Komutanım, içerdeyiz." diyerek bekledi.
Bir kaç saniye sonra alışılmış olan o ses yankılandı. "Dikkatli olun. "
Koray'ın cebindeki telsiz titreyip cızırdamasıyla hemen çıkardı.
"İstihbarat 2. " dedi asklerin biri Merkezden. Selim Albay masasından devreye soktuğu üç drone ile kuş bakışını izledi. Önündeki dokunmatikli olan büyük masaya baktı. Oldukları iki bölgenin kordinatılarıydı.
"İstihbarat 2, dinlemede. "
"Selim Ablay bağlanmak istiyor. "
"Olumlu."
Selim Albay telsizi yan bir şekilde ağızına yaklaştırırken asker oturduğu ufak bilgisayarlı masaların birinden arkasını dönerek baş işareti verdi. Bir kaç saniye sonra, "Asker." diyen Selim Albay'ın sesi duyuldu.
"Emredin Komutanım? "
"Son durum? "
Seyfettin yavaşça yaklaşarak masanın yanında durdu. "Olumlu. İçerdeyiz. Kadın etkisiz halde. Bilgisayarı bulduk, bilgileri aldıktan sonra imha edilecek. "
"Güzel. " Bir süre sessizlik oluştu. "İşinizi bitirdikten sonra kordinatları gönderin, daha sonra asıl görev yerinize gidin. "
"Emredersiniz komutanım. "
Telsizin kapanmasıyla Seyfettin, "Depodaki bize ait parçaları geri mi alacağız acaba? " diye sordu.
"Bilmiyorum. Onun için, bizim verdiğimiz kordinatlardan sonra bir Tim daha çıkarır diyen düşünüyorum. Sonuçta bize ait ve bize karşı kullanıyorlar. " dedi Koray bir yandan bilgisayarla ilgilenip bir yandan başını iki yana sallayarak.
Seyfettin dişlerini sıkarak, "Oruspu çocukları! " dedi en içten sövmeyle. "Hem bizden nefret edip bize karşı oynuyorlar hem de bizden çalıp bizi bizim silahlarımızla vuruyorlar! Angut, sikik herifler. "
Seyfettin söve söve odaya bakarak kıvırdı. Bir yandan da ağzını eğerek, "Hem ayranım dökülmesin, hem de götüm sikilmesin. OLDU! " dedi.
"Hazır mıyız? " Kaya son silahını da beline takarak önündeki adamlara baktı.
Akın ayağa kalkarak uzak menzilli silahını eline aldı. "Her zaman. "
"Güzel. " Kendi silahını da eline alarak kulaklığına baskı uyguladı. "Sertaç, son durum ne? "
Kulaklık cızırdadı. Sertaç gözünü dürbünden ayırmadan elini kulaklığa attı. "Beş kamyon daha geldi ve hepsinden sadece babaları olmayan şerefsizler indi. Bu son gelen üç kamyondaki adamların ellerinde silah yoktu. "
"Diğerlerin de vardı ama? "
"Evet."
Bünyamin boynunu kırtlatarak ayağa kalktı. Postalarını bir kaç kere zırhlı aracın zeminine vurarak doğruldu. Araç yerinden sallanırken umursamadan bakışlarını Komutanına kaldırdı. "Belki de silah ihtiyaçlarını burada giderecekler? Her yere bakmadık sonuçta. "
"Olabilir, " dedi Harun. Alt dudağını dişlerinin arasına kıstırırken gözleri dalgındı. Sanki kafasında bir şeyleri tartıp farklı bir sonuca varmak ister gibi.
"Bakıcaz." dedi Kaya düşünceyle.
"İlk görevimiz ne Komutanım? " Sergen'in sorusuyla derin bir nefes aldı.
"Bir şekilde çevredeki bütün masum insanları uzaklaştırmalıyız. En azından bir kaç yüz metre, ne olacağı belirsiz şuan." diyerek derin bir nefes verip tekrar hepsinin üzerinde gezdirdi gözlerini. Gider ayak Komutanının dediği üzre son görevinde hiçbir kayıp vermek istemiyordu. Giderken herhangi bir askerinin kaybıyla değil geri dönüşünün de gidişi gibi olacağını bilerek gitmek istiyordu. "Biz belki bombaları dışarıda arayacağız ancak o ellerinde silah olamayan adamların her an patlayabileceğini de göz önünde bulundurmalıyız. "
"Bunu nasıl yapıcağız peki? Nasıl anlayacağız? " Akın elindeki silahla dik ve donuk bakışlarıyla Komutanına bakıyordu. Bıçak yarası boynundaki asker yeşili bandanaya rağmen şah damarına doğru uzaktan bile belli oluyordu. Gözleri gece karası, saçları ise başında olan balistik kaskla örtülüydü. "Bizden çaldıkları bir çok parçayla ne tür şeyler ürettildiğini az çok biliyoruz. Küçücük bir bombayı pantolonunun paçasına sıkıştırıp meydana çıkanı gördük. "
Haklıydı, o patlamanının o kadar da ufak olmadığını da görüp anlamışlardı.
Hepsinin ellerinde eklem eldivenleri, askeri ünüformaları ve postaları vardı. Üzerlerindeki yelekler ve ellerindeki silahlarla tamamen hazırlardı.
"Sansar'ın adamları ellerindeki silahlarla meydana çıkamazlar; en azından şimdilik. Bomba meselesine gelirsekte, " Lacivert balkışlarını Akın'a çevirdi. "Uzaktan anlayamayız. Ancak hepimizin bildiği üzere eğer üst bedeninin üstündeyse zaten bol şeyler giyiyorlardır. Şüphelenen veya şüphelendirilecek her bir harekette haber verin. Zamanımız kısıtlı. Yani en az onbeş, en çok yarım saatimiz var. İnsanları uzaklaştırabildiğimiz kadar uzaklaştırıcaz. "
Eğer bombaları etrafta düzenledilerse işleri zordu. Ancak milleti uzaklaştırıp onlar ortada kalırlarsa işleri kolaydı çünkü işin sonunda zaten hepsini koca bir süpriz bekliyordu.
Şimdilik bombaların nerede olduğu belirsizdi, fakat ortada bomba olduğu veya olacağı ve patılacağı çok açıktı. Çünkü kalabalık bir ortam ve yok edilmek istenen yüzlerce insan vardı. Amaçları en başından belliydi.
Kaya, bir elini göğüsündeki silahtan çekerek henüz ünüformlarını giymemiş Sergen ve Şahin'i gösterdi. "Onlar meydandaki insanların arasına sızıp kendilerini belli etmeden terör saldırısı olabiliceğini ve panik yapmadan herkesin ailesini alıp gitmelerini söyliyecekler. " diyerek gözlerini arabanın minik penceresinden dışarıya dikerek kontrol etti.
"Olayı çakan illaki olacaktır Komutanım. " dedi Sergen. Bakışları bu işin sonunu çözmek ister gibiydi. Sonra aklına karşısındaki Komutanının Kaya olduğu geldi ve kaşları yavaşça düzeldi. Aklında sağlam bir plan veya gürültülü bir şey olmalıydı ki talimatları yine her zamanki gibi düşündürücüydü.
Başını kaldırdı Kaya. Ekibi'nin çaylağına baktı. "Meram etme Çaylak. Olayı çakmaları işimize gelir. "
"Nasıl Komutanım? " Sormaması gerekiyordu belkide hemen sahaya inmeleri için ancak içindeki ses ve soruları bir türlü susmuyordu. Hayranı olduğu, Tim'inde olduğu için kendini şanslı hissettiği adamın ne tür planları olduğunu merak ediyordu. Özellikle, o planların nasıl kafasında oturduğunu, nasıl kurduğunu ve nasıl ilerlediğini.
"Nasıl? " diye tekrar etti Kaya. Daha çok kendine sorar gibiydi. Başını yavaşa iki kez aşağı yukarı salladı. Çaylağına baktı. Sankii karşısında öğrencisi varmış gibi o da bir öğretmenmiş gibi kısa ve öz bir şekilde anlattı.
"Eğer herifler olayı çakarlarsa -ki önlemlerini kendilerince almışlardır zaten. Dört bölüme ayırılırlar." diyerek ellerini göğüsündeki silahın üstünde sabitledi. "Birinci bölümde, bombaları devreye sokmak için hızlanacaklardır. Bu sayede elleri ayakları birbirine girerken ben ve Harun onları takibe alabiliriz ve bu sayede bombaları insan üstüne mi yoksa çevreye bir düzenek mi kurduklarını öğrenmiş oluruz. "
"İkinci bölüm kamyonların orada olacak. O kamyonların boş olduğunu asla düşünmüyorum. Aşağı tarafta bir sokak var, arabalarının bir kısmı orada. Kamyonlar ayrı, onları korumaya çalışacaklardır." diyerek yutkunup devam etti.
"Üçüncü bölüm. İnsanlar arasında dolaşıp aralarındaki ajanı veya ajanları arayacaklardır. Milletin neden dağıldığını ve eğer birinden, terör saldırısı olabilecek haberlerini alırlarsa kılık değiştirmiş o askeri dağılarak arayacaklardır. Dikkatli olun ve arada başkasına devredin, siz birine söyledikten sonra gidip onuda başkasına söylemesine neden olun ki fazla göze batmayın. " Bedeninin yönünü Sergen ve Şahin'e çevirdi. İkisininde gözlerindeki onayı alırken devam etti.
"Dördüncü bölüm ise her an karşınıza çıkabilir. " dedi. "Etrafta dolanıcaklardır. Kendi planlarına göre etrafta gezerek bizi avlayacaklar. Dördüncü bölümden biride keskin nişancı. Her an dikkatli olun." diyerek hem olacakları kısa ve öz şekilde anlatmış hemde ufaktan uyarısınıda yapmıştı.
"Sertaç ve Selim Albay bizi yönlendirecek. " Tekrar Tim'ine baktı. "Talimat verilmeden dalmak, atış yapmak yok. Anlaşıldı mı? "
"Anlaşıldı."
Bünyamin, tekrar oturduğu zırhlı aracın yan koltuğundan aldığı zurnayı alarak Akın'a uzattı. "Unutmuşsun, al lazım olur. " diyerek sırıttı. "Belki Elsa gibi sende sesinle değil, adamları kendine zurna çalarak çağırırsın."
Akın yavaşça başını çevirerek yanında duran gerzek diye adlandırmış olan arkadaşına baktı. "O şeyi çek, yoksa ben onu senin münasip bir yerlerine sokarak çekmeyi planlıyorum. "
Bünyamin gülerek geri yanına koymasıyla Kaya Komutanının peşine takıldı. Zırhlı aracın kapıları iki yana açıldı. İlk önce Kaya atlayarak indi. Sert postalları zemine indiği gibi tozu dumana kattı. Ardından Akın ve Harun indi. Hemen ardından Bünyamin, Sergen'in kafasına hafif bir şamar atarak atladı.
En son Şahin ve Sergen inerek kapıları iki yandan kapatıp halay çeken insanların arasına karıştılar.
Koray dolmak üzere olan yeşil kutudan bakışlarını ayırmazken kapı sertçe çaldı. "Siyan, aç kapıyı! "
Seyfettin ve Koray göz göze gelirken ikiside işaret parmaklarını dudaklarına götürdü.
"Bu akşam beni istemiştin, aç kapıyı. " Kapıyı bir kaç kez çaldı. "Siyan, "
"Ne diyor lâ bu adam? " diye fısıldadı Koray şaşkınca.
Seyfettin ağızını yamultan Koray'a gözlerini devirerek baktı. "Kardeşim biliyorum, sırası değil ama sen harbi nerelisin? "
Koray'ın kaşları çatıldı. Bilgisayara kısa bir bakış attıktan sonra, "Böyle bir görevde sorduğun soruya sıçam Seyfo! " diye kısıkça bağırdı.
Seyfettin onu tınlamadı.
"Ne oldu abi? " adamın hemen yanında boğuk bir ses daha katıldı. Kapıya kısa bir bakış attı.
"Anan nereli? " diye sordu Seyfettin kapıdaki adamlara inat.
"Adanalı." Gözlerini kırpıştırdı. Ciddi ciddi cevaplamaya başladı.
"Baban nereli? "
"Karslı."
"Sen nerelisin peki? "
"Siyan bu gece yanında beni istemişti ama açmıyor kapıyı. " dedi kapıdaki adamda. Yanındakinin sorusunu cevapladı.
Koray bir süre gözlerini kırpıştırdı. Mal mal baktı bir süre. Karşısında ona merakla bakan yeşil gözlere kaşlarını çattı bu sefer. "Ben ne bileyim lan! " diye patlamasıyla Seyfettin eliyle hemen ağızına yapıştı.
"Dur bağırma. " diyerek fısıldadı. Bir süre sonra elini çekerken başını salladı. "Ben sana diyeyim nereli olduğunu. "
Merakla baktı Koray. Annesiyle babası hiç birbirine uymuyordu, o napsın.
Seyfettin yüzünü azıcık yaklaştırarak Koray'la eşitledi. "Uzaylı." dedi dudaklarını iyice bükerek. "Sen dünyalı felan olamazsın, böyle yakışıklı olupda ağızını yaya yaya konuşan tek mal ve tek uzaylısın Koray! "
Koray ciddi ciddi merakla dinlerken kaşlarını kavisi yavaşça çatıldı. "Gerçi uzaylı bile çirkin olsa daha kibar ama. "
Koray derin bir nefes aldı. "Seyfo." dedi dişlerini sıkarak. "Ben senin gelmişinin geçmişin-"
"Siyan Hanım? "
"Hanım? " dedi fısıkdarcasına Seyfettin. Kusar gibi yaptı. İlk defa bir kadından tiksinmişti. Ona göre kadınlar kutsal varlıklardı ancak bu kadının hiç bir yönü ne kutsaldı ne de başka bişeydi. Şeytanın mavi versiyonuydu.
Mavi çiyan.
Ses etmedikleri için adam, "Ses yok, arıyorum bir dakika. " demesiyle ikisinin de gözleri yavaşça büyüdü. Koray'ın içinden saydırdığı küfürler yarım kalırken Seyfettin elini alnına vurdu.
"Siktir." diyerek ikiside aynı anda ayaklanıp etrafa bakındı. "Bu kadının telefonu nerde lan? " diye sordu Seyfettin.
"Ne bileyim ben! " Koray da etrafına bakınırken Seyfettin ona ağızını açık bakakaldı.
"Kadının yanında olan sensin. " diyerek yatağı işaret etti.
Koray yatağın yanındaki çekmeceleri karıştırırken omzunun üstünden Seyfettin'e baktı. "Ee ben mi bilicem? "
Seyfettin elleriyle göğüsünü işaret ederek, "Yok ben amına koyayım." dedi. Kaşlarını küçük emrah gibi kalkık yeşil gözleri zümrüt rengine dönmüştü.
İkiside deli dana gibi etrafa bakınırken adamın, "Kapalı." diyen sesi duyuldu. Derin bir nefes verdiler.
"Anlaşılan seninki seninle bir gece geçireceğine gerçekten inanmış. " dedi Seyfettin. "Baksana, böyle bir gecede telefonunu bile kapatmış. " dediği an bir melodi duyuldu odada.
Koray kaşları çatık bişey diyemeden etrafına bakındı. "Acil kod telefonu çalıyor. Ses içerden de geliyor. "
İkiside sesin olduğu yere doğru ilerleyip telefonu aradılar. Dolaptan geliyordu ses ancak içeri de değil. Dolabın tepesindeydi. Seyfettin elini uzattı ancak telefon çok geride olduğu için boyu yetmedi, Koray ise uzanıp eline koymuş gibi alıp kapattı.
"Kadının birde acil kod telefonu var abi şaka gibi. " dedi Seyfettin şaşkınca.
"Demek'ki o kadar da önemli bir gece değil, hemi Seyfocum!" diye bastırarak gözlerini belertti.
"Siyan o telefon olmadan bu odadan çıkmaz. " diyen adam daha sert vurmaya başladı kapıya. Seyfettin üzerindeki ceketi çıkararak kollarını sıvadı. "Anlaşıldığı üzere yerimizi almalıyız. "
Koray tekrar bilgisayar başına geçerek kontrol etti. Hala dolmamıştı ancak %20'lik bir bölümü kalmıştı sadece.
"İki kişiler zaten. Ben hallederim, sen o zıbırtıyla işini bitirip imha et. " dediği an kapının kilidine ateş edildi. Kapı kendini bırakırken içeri tam altı kişi birden daldı. Seyfettin'in ağızı açık kalırken gözleri yuvalarına dar geldi.
"Hadi buyur. " dedi Koray eğlenen bir sesle. Eliyle adamları gösterdi. "Hallete görelim. "
Seyfettin kendine gelerek ilk önce başını iki yana sallayıp daha sonra güldü. "Biz Özel Kuvvet askeriyiz oğlum. Bunları da deviremezsek yuh bize. " diyip Koray'a atar giderini de yaparak karşısındaki ona öldürücü bakışlar atan herife doğru yöneldi.
"Sertaç, son durum ne? " Kaya arka tarafta gizlendiği bir duvar köşesinde içeriyi kontrol etti.
"Komutanım, içeri sızdılar. Ellerinde silah yok ancak insanların içine sızmış durumdalar. Dolaşıyorlar, oturuyorlar; sohbet edip, yemek yiyorlar."
"Zıkkım yesinler, " dedi Harun.
"Yarrağımın başını yesinler! " dedi aynı şekilde Bünyamin de. Daha sonra aklına Komutanı gelince, "Kusura bakmayın Komutanım. " diyerek ani gelişen durumunu izah etti. Az bişey sıçmış olabilirdi.
Kaya başını iki yana salladı yavaşça; bu çocuk iflah olmaz, der gibi. "Anlaşılan kaleyi içten fet etmeye çalışacaklar, " derken silahını daha sıkı kavradı. Dudağının bir köşesi tehlikeli bir şekilde titreyerek havalandı. "Sadece çalışmakla kalacaklar. Şahin, "
"Emredin Komutanım? "
"Sizde durum ne, Şahin? "
"Şimdiye kadar yedi sekiz tane Ağa'ya haber verdik. İlkte inanmadılar bizde mecburi kimlik göstermek durumunda kaldık. Gizlilik içerdiğini söyledik, ağızları kapalı kalıcak. Şuan yavaş yavaş bir bahane bulup düğün alanını terk ediyorlar. "
"Güzel." diyerek geri çekilip başını duvara yasladı. "Sergen de durumlar ne? "
Şahin'in hafif gülme sesi geldi kulaklarına. "Komutanım bence ne siz sorun ne ben söyliyeyim. " demesiyle kulaklık cızırdadı.
Hemen ardından Akın'ın eğlenen sesi duyuldu. "Sergeni araya almışlar. " diyerek güldü.
"Nasıl? " Bu ses Kaya'nın durduğu duvarın karşısındaki duvara tünemiş olan Harun'un sesiydi. Kısa bir an Harun ile göz göze geldi. Kavgaya mı girmişti, ne ara?
"Bu mal Hanımağalardan biriyle konuşayım derken kadın bunu yüksek sesten dolayı yanlış anladı sanırım. " dedi Şahin. "Halaya girecek sandılar sanırım, çocuğu tutukları gibi aralarına aldılar. Halay başındaki kadın gidince Sergen kaldı, diğer kadında parmağını bırakmıyor, halayın başı şuan. " Kahkaha attı.
"Sergen! " Kaya kaşları çatık şekilde bağırdı. Böyle bir durumda halay çekemezdi. Bütün Tim ipin ucunda, her an bir çatışma veya bir patlama beklerken halay çekilecek zaman değildi.
"Cevap veremez, çok ortada. " dedi Akın karşı taraftan.
Bünyamin'in kahkaha sesleri geldi. "Lan o bizim Çaylak mı? "
Hızla Akın'ın olduğu evin yanındaki evin arkasında geçerek sırtını duvara yasladı. Hemen karşısında diğer duvara omzunu yaslamış ufaktan sırıtarak Sergen'i izleyen silah arkadaşına baktı. "Ah ah Çaylak. " diyerek o da göz ucuyla baktı. Sırıtarak başını seni gidi gidi der gibi hafiften salladı. "Seni bu şekilde de mi görecektik? "
Sertaç ise sırıtarak dürbünü biraz daha yaklaştırıp serçe parmağını kadından kurtarmaya çalışan Sergen'i izledi. "Valla komutanım, kadın mengene gibi yapışmış, daha bırakmaz. "
"Ablacım, beni bir bırak! " dedi Sergen acılar içinde. İşkence çekse daha razı gelirdi. Biraz daha burdan çıkmayıp kulaklığa cevap vermezse başına çok kötü şeyler gelecekti. Parmağını çekiştirmeye devam etti. İstese kendini kadından kurtarırdı ancak kadının canını yakmaktan korkuyordu, bu yüzden kendi rızasıyla bırakmalıydı.
Üç ileri iki geri gitmekten de gına gelmişti. Parmağını biraz daha çekerek zorladı. Kulağına sürekli gülme sesleri geliyordu. Alt tarafı uyarıda bulunmak için yaklaşmıştı kadına, ancak elini uzatmasını istiyen kadın parmağına girdiği gibi mendili eline tutuşturmuştu. Sol elinde kırmızı uzun bol bir mendil, sağ eline yapışan bir kadın ve arkada çalan halay.
Başını kaldırdığı gibi ona gülen Şahin'e yalvararak baktı.
"Lan! " dedi Seyfettin arkadan ona sarılan adamla haykırarak. Herifler arkalı önlü ona giriştikleri için arada kapanakısılmış haldeydi. "Koray! " Tam önünde boğazını sıkmaya çalışan herifin yüzüne kafasını gömerek bir kaç defa öksürdü. Yanındaki kolunu çevirip arkasına geçen bir diğeri, diğer kolunu tutmuş ve önüne geçen başka biri ise yüzüne yumruğunu geçirmişti. "Anama avradıma, oğlum, " diyerek ağızında toplanan kanı yere tükürdü. "Buradan çıktığımızda, çıktığınız deliği füzelemezsem bana da yazıklar olsun! " Yüzüne yediği başka yumrukla başı yana düştü.
Adamlardan biri yerde yüzüne yediği kafayla direkt bayılmış diğeri yerde yüzü kanlar içinde yatan kadına bakarken geri kalan dört kişi Seyfettin'in etrafını sarmış durumdalardı.
Seyfettin'in arkasında duran adam Koray'ı ve umursamadan önünde ilgilendiği bilgisayarı görmesiyle gözleri yuvalarına dar geldi. "Abi, depo! " diyerek Seyfettin'in kolunu bırakmış Koray'a doğru atılmıştı.
Seyfettin kolunun serbest kaldığını anladığı an yumruğunu sıkıp ağrıyan koluna inat geriye çekilip önündekinin yüzüne geçirmişti. Adam dengesini korumaya çalışırken ayağı yerde yatan Siyan'ın bedenine takılıp kapaklandı. Diğer iki yanında duran serserilerin ise ense köklerinden yakaladığı gibi yüzü kan halde dişlerini sertçe sıkarak ikisininde yüzünü birbirine gömdü.
"Seyfettin, bilgisayar! " Koray'ın hayrışıyla o tarafa döndü. İlk başta kafasına yüzünü gömdüğü için bayılan herif bilgisayarla uğraşıyordu. Ne ara dirilmişti bu herif? Koray ise en az onun kadar iri olan adamın yüzüne dizini geçirip hala Seyfettin'e ve bilgisayarla uğraşan adama bakıyordu.
Seyfettin olayın algısıyla kapının yanında duran sehpa üzeri vazoyu kaptığı gibi yatağa zırpalyıp koştu, bir kaç adımda adamın tepesine zırplayarak vazoyu kafasına geçirdi.
Adam bayılırken bilgisayardan bir ses yükseldi: "Geri sayım başladı. 59,58,57,56..."
Seyfettin'in gözleri bilgisayar ekranını bulurken Koray bir küfür savurdu. "SEN GERİ SAYIMI DURDUR, " diye haykırarak başka bir adamın ense tarafından yakasına yapıştığı gibi yüzünü duvara gömdü. "Ben bunları hallederim. " Adamın cansız gibi görünen bedenini yere savururken üzerindeki tek kıyafet olan ceketin önünü iki yandan tutup yırtarak çıkardı. Düğümeleri zaten zor bağlamıştı birde çıkarmakla uğraşamazdı.
Koray'ın sık kasları ortaya serilirken bir an'da devleştiğini hissetti. Yüzündeki ifade yırtıcı, kan isteyen bir aslan gibiydi. İçindeki öfke birikimini ona atılan dört herife yetecek kadar ayrıştırarak savaşmaya başladı. İlk adam onun yüzüne doğru savurduğu yumruğunu çevik bir şekilde havada avucuna hapis ederek yanındaki kaz askerin yüzüne savurdu. Adamın yumruğunu bırakmadan diğer adama vurup hemen arkasından bükerek kırmış sonra ise kendi dirseğini, bileğini kırdığı adamın yüzüne geçirmişti.
Adam haykırarak poposunun üstüne düşerken geri kalanlara baktı. Yüzüne ikişer yumruğu yiyen adam başını iki yana sallamış ve geri doğrulmuştu. Diğer iki adamın atılmasıyla birinin göğüsüne tekmeği geçirmiş diğerinin ise elini havada yakalayıp arkasına geçerek boynunu yerinden çıkarmıştı.
Koray arkasından sarılan iki kol ve bacaklarla öne doğru savruldu. Bakışları boynuna dolanmış ince kollara ve belindeki jartiyerli bacaklara inmişti. Siyan.
Maymun gibi Koray'ın arkasına zırplayarak koluyla onu boğmaya çalışıyordu. Koray şimdiden kıpkırmızı kesilirken önündeki iki yumrukla devrilmemiş herife eliyle gel işareti yaptı. Adam kaşlarını çatıp hırsla yumruğu havalanmıştı ki Koray hızla geri geri çıkarak bir duvara sırtını verip Siyan'ı devirmek için araya sıkıştırdı. Adam ise elini savurduğu an denk gelmediği için yere savrularak düşüp başını dolap köşesine çaktı.
"Ahmak! " Siyan sinirle kendi yumruğuyla düşen herife söylenirken Koray bir kez daha sırtındaki Siyan'ı duvara çarptı. "Gebereceksin! " Koray kulağına doğru intikam ve kin dolu olan sesi duyduğu an dişlerini daha da sıkarak, daha güçlü sırtını duvara geçirdi. Siyan'ın iniltileri kulağına dolarken ayağını kaldırdı. Paçasını sıyırıp çorabın arasına sıkıştırdığı komando bıçağını çekerek kadının, beline dolanmış olan baldırına sapladı.
Siyan çığlığı basarken bacakları daha da sıkılaştı. Pes etmek nedir bilmiyordu...
Bilgisayar başına geçmiş olan Seyfettin ise takır takır ilgilendiği klavyeden kısa bir an başını kaldırmış sonra ise kaldığı yerden davam etmişti. Sonra bir daha bakmıştı. Bir kaç saniye bakakalırken, "Kötüye bişey olmaz ki amına koyayım," diyerek söylenip, küfrederek işine kaldığı yerden devam etmişti.
Koray kulağında hissettiği ağızla, kadının dudaklarını uzaklaştırmak için başını iki yana salladı ancak işe yaramamıştı. Hemen ardından hisettiği acıyla bu sefer haykırma sırası ondaydı. Siyan kulağını ısırıyordu.
Seyfettin başını kaldırdığında gördüğü görüntülerle önce şok olmuş daha sonra ise kendine hakim olamayarak gülmüştü. Ona yardım edemezdi. Çünkü parmağını enter tuşundan çekerse bilgisayar kendini bloke ederdi. Bu yüzden parmağını o taştan ayırmadan geri sayımı iptal edecek o kutunun dolmasını bekledi. Nasıl olsa Koray hallederdi.
Siyan dişlerini Koray'ın kulağından çekmezken Koray dayanamadığı acıyla başımı hafif çekiştirmiş ve tüm gücüyle Siyan'ın kafasına geçirmişti. Boynuna doğru akan sıvıyı bir anlık hisetti. Kanamıştı değil mi? Serbest kalan kulağıyla derin bir nefes vermiş hala arkadan ona maymun gibi sarılan kadını sırtından savuşturmuştu. Bir kaç saniye daha kafasına darbeyi geçirmeseydi kulağını eline verebilirdi.
Siyan bir an şuurunu kaybeder gibi oldu ancak hemen kendini toparlayarak kolları daha da sıkılaşıtırdı. Koray'ın onu savurup durmasını umursamadan kulağına doğru yaklaşarak ılık nefesini, nefes nefese üfledi. "Seni öldürdükten sonra yapmam gereken şeyi yapacağım. "
Koray'ın bakışları bilgisayara kitlenen Seyfettin'e döndü. Onu öldürmeye kalkacaktı, değil mi?
Eğer Siyan, Koray'ı öldürmeyi başarırsa Seyfettin'e bulaşacaktı.
"Eğer gizli bir ajan olmasaydın yapacağımız şeyi. " demesiyle Koray'ın onu savurmak için sağ sol hareketleri yavaşladı. Kaşları yavaşça çatıldı. Ne planlıyordu lan bu kadın? "İlk önce seni öldürecek sonra ise o güzel vücudunun tadına bakacağım. " demesiyle Koray şoktan az daha boğularak ölüyordu. Tükürüğünü yutarak dişlerini sıktı.
Ne akıllanmaz, vurdum duymaz, ahlaksız ve azgın bir kadındı. "Benim bu güzel vücudum bir tek ilerdeki kadınım dokunabilir, bir tek o tadabilir. Bir tek o! " diyerek başını öne eğip geriye savurdu. Duvar arasında duran Siyan önce darbeyi Koray'dan hemen ardından savrulan başıyla duvardan nasibini almıştı. "Senin gibi tek kulanımlık çek verenler değil! "
Komando bıçağını Siyan'ın bacağından çektiği gibi defalarca sapladı. Gücünü kaybeden bacağı serbest kalırken haykırıyordu. Diğer elini arkaya attığı gibi kadının belinden tutarak çekiştirdi. Ancak bu seferde boynundaki kollar serbest kalmıyordu. Pantolonu ve teni Siyan'ın kanıyla bulanırken bir yenisini daha ekledi. Bu sefer bıçağını kadının koluna saplamadı, boylu boyuna omzundan dirseğine kadar uzun bir çizik açtı. Derin ve iz kalırdı.
Bu sefer hepsinden daha gür bir çığlık atarken koluda serbest kalmıştı. Koray, Siyan'ı sırtından çekerek yere savurdu. Üzerine çıkarak ona hayatında asla unutmayacak bir iz bıraktı. Ellerini tek eliyle kavrayarak bacaklarının altında sabitledi. Başını ise çenesinden kavrayarak yanağına büyük harf ile tüm çıpınışlarına rağmen 'T' harfi çizerek kanlar içindeki yüzüne baktı.
"Benim cesedime bile göz dikeceğine bundan sonra hapiste her aynaya baktığında hangi ülkenin toprağında olduğunu hatılaman için yüzüne küçük bir ip ucu bıraktım. " Türkiye'nin baş harfini sol yanağına kocaman şekilde derin bir biçimde kazıyarak ona hem derin bir iz bırakmış hemde hayatı boyunca unutamayacağı bir gün yaşatmıştı.
Altında yatan kadına baktı; ağlıyordu. "Artık ranzana her yattığında bu günü defalarca hatırlayacaksın! Bu yüzüde asla unutmayacaksın!" Sesi o kadar karanlıktı kii kanlar içinde bıraktığı kadına acımıyordu. Ona göre, ona kadın bile denmezdi.
Şahin, Sergen'in yalvaran bakışlarına daha fazla katlanamayıp genç bir kadının yanına giderek küçük bir ricada bulundu. Kadın sola doğru atmış olduğu upuzun saçlarından bir tutamını parmağına dolayıp gülümseyerek Şahin'in söylediklerini kabul etmişti.
Sergen ona doğru gelen kadınla gerildi. Birken iki olmasalar bari, diye içinden geçirirken kadın gelip Sergen ile diğer kadının arasına girdi. Sergen ise kızdan parmağını çekerek koşarcasına halay yerini terk edip Şahin'e doğru ilerledi.
Şahin, sudan çıkmış balığa dönmüş gibi duran Sergen'e bakarak kendini gösterdi. "Hadi yine iyisin. Abin yetişti imdadına. " dedi gülerek.
Sergen ense tarafını kaşıyarak, "Sağol abi sağol da, aralıksız yarım saatir karşımda durup güldüğünü asla unutmayacağım. " dedi.
Şahin yine gülerken kulaklıktan bir ses geldi. "Oo, Çaylak! " Kaya Komutanının sesini duyan Sergen anında hazırola geçti. Bedeni ondan bağımsız yaptığı hareketle yutkundu. "Bakıyorum da eğlencen sona ermiş koçum. "
Tekrar yutkundu. Omuriliğinin boydan boya ürperdiğini hissediyordu. "Estarfullah komutanım. " dedi. Sesi zar zor çıkmış vaziyete etrafına baktı. "Kadını uyarmak için gittim birden halaya soktu, " Sonra başını yana büküp yere baktı. "Sonra, sonrası malum. Çıkışım olmadı. "
Şahin yine kahkaha atarken bu sefer Bünyamin'in sesi geldi. "Komutanım, ortadaki mavi evden gaz kokusu alıyorum. Yavaş yavaş etrafa yayılıyor. "
Hemen ardından Akın'ın sert sesi geldi. "Bilerek tüpleri açmış olabilirler. "
"Nerdesiniz? "
"Saat dokuz yönünde. Kapıların yoğun olduğu bölümün önündeki pirket yığınlarının arkasındayız hemen. " Bünyamin tarif ettiği yerle Şahin burun kemerini sıktı.
Kaya, Harun'a baş işareti vermesiyle ikiside yavaş yavaş silahlarıyla ilerlemeye başladılar. "Oraya geliyoruz. " Harun'un söylediklerinden sonra Kaya tekrar kulaklığını açtı.
"Şahin ve Sergen. " dedi. "Elinizi çabuk tutun. " Şahin ve Sergen göz göze geldiler. Emir emirdi onlar için. Emir demiri bile keserdi. Hızla ikisi de insan içine karışırken Kaya ve Harun, Akın ve Bünyamin'in yanına giderek yere çöktüler.
"Şimdi beni iyi dinleyin. " dedi Kaya etrafa kısa bir bakış atarak. Her an her yerden çıkabilirlerdi, zaten fazla sessizlerdi. "Herifler en çok pembe evdeler." Yani birinci evde. "Orta ev boş. Diğer sağdaki üçüncü ev ise Gelin ve Damat için. Diğer itler ise alandaki insanların arasına karışmış vaziyetteler her an birisi bişey yapabilir gözünüz kulağınız açık olsun." bir süre lacivert gözleri etrafta gezindi. "Bünyamin ve ben Gelini o evden çıkarmak için üçüncü evde olacağız. Akın," diyerek silah arkadaşına döndü. "Sen ve Harun orta evdeki kokunun nerden geldiğini bulun ve önleyin."
"
Büyük ihtimalle bomba var etrafta, ama yakın çevrede bir yerde. Ya adamlardan birisi üstüne alacak, ya da bir yerlerde gerçekten büyük bir düzenek var. " Bünyamin varsayımlarını ortaya dökerek bakışlarını karşıdaki hemen hemen dağılan kalabalığa ve etrafta dönüp duran teröristlere çevirdi. Zaten varolacak bişeydi bomba bu kalabalıkta, sadece ne zaman hangi durumlarda ortaya çıkacağı belirsizdi.
Akın başını yavaşça salladı. "Gaz kaçağı varmış gibi gösterip yeri inletecekler. " İlk önce bütün tüpleri veya herhangi bir gaz ile çalışan bir şeyi açıp etrafa yayılmasını beklicekler hemen ardından ise ertrafı kan gölüne çevirip heryeri patlatacaklardı.
"Komutanım." dedi Harun başını eğerek. "Hızlı olmalıyız, Şahin ve Sergen işini hızlı yapıyor. Millet dağıldı bile, birazdan çakarlar olaya. "
"Belkide çaktılar bile. " Bünyamin yere oturarak ceplerini kontrol etti. Mühimmat kontrolünden sonra başını kaldırarak silahının dürbünüyle ileriyi izleyen arkadaşına baktı. "Birinci evdeki itleri kızı aldıktan sonra ben ve Akın temizleriz. "
Akın hemen gözünü dürbünden çekerek yanına çömelmiş arkadaşına başını eğerek baktı. "Aynı rütbede olmasak ağızını burnunu şimdiye kırmıştım. "
Salak salak sırıttı Bünyamin. "Biliyorum."
"Allah'ına kurban lan Seyfo! " dedi Koray nefes nefese. Siyan'ı ellerinden ve ayaklarından bağlayarak dolaplardan birine ilerlemiş ve bulduğu bir kıyafeti parçalayarak, bir parçasını kadının dudaklarına bağlamıştı. Şimdi ise derin bir nefes vermiş ve bilgisayarın kendini bloke edişini izliyordu.
Heriflerden biri boğuşma esnasında bilgisayarın başına oturmuş ve bilgisayarın bloke olması için bir geri sayım başlatmıştı. Seyrettin geri sayımı durdurmuş içindeki bilgileri almış ve Albay'a bütün konumları, koordinatları ile birlikte göndererek geri sayımı bu seferde o başlatmıştı.
"3, 2,1..." diyerek bilgisayarda mavi bir ekran belirdi. Bilgisayar toptan kapanmasıyla birbirlerine baktılar. "Bu iş tamam. "
Koray cebinden çıkardığı telsizi açtı. Arkasına dönerek yüzü kanla kaplı, gözleri yarı açık, kan kaybetmekten halsiz düşmüş kadına baktı. "İstihbarat 2. " dedi Koray. Yüzünde zafer gülümsemesi vardı. Belki henüz erkendi ancak Türkler'de erken sevinmek ve bu sevinci doruklara taşımak genetikti.
"İstihbarat 2, dinliyorum. " dedi karşı tarafın cızırdayan sesi.
"Selim Albay ile konuşmalıyım. "
"Bağlantı kuruluyor. "
Bir süre sessizlik oluştu. "Albay Selim. " dedi. " Söyle asker."
Koray gülümsedi ve bloke olmuş bilgisayara baktı. "Görev tamamdır komutanım. Bilgiler alındı, konumlar kordinatlarıyla beraber iletildi ve bilgisayar imha edildi. "
"Güzel."
"Son bir bilgi komutanım. " dedi Koray tekrar Siyan'a doğru dönerek. "Sansar'ın sevgilisi Siyan elimizde. "
Karşı taraf bir süre sessizliğe boğuldu. "Güzel, Büyük bir iş başardınız. Otele bir ekip gönderiyorum. Kadını onlara teslim edip diğer görev yerinize dönün. " Koray telsizden başını kaldırırken Seyfettin'in zümrüt yeşili gözlerine baktı.
Ve ikiside aynı anda, "Emredersiniz! " diyerek gülümsediler. Asıl olay onlar için şimdi başlıyordu.
Kaya kapının diğer yanına geçerek hemen sağında kalan camdan içeriye kısa bir göz attı. Tül perdeden dikkatlice içeriye bakmasıyla uslu uslu oturan kadını gördü. Bakışlarını camdan çekip arkadaki duvara sırtını vermiş olan Bünyamin'e eliyle kalbini tutmuştu. Bu Özel Kuvvetler dilinde, 'içeride kadın var' demekti. Sonra eliyle Bünyamin'e gel işareti vererek hemen ardından içeriyi işaret parmağıyla işaret etmişti. Bu da, 'giriyoruz' işaretiydi.
Kapıyı açıp içeri girdiği gibi yatakta oturan kadını daha iyi gördü. Bünyamin de hemen Komutanının arkasından girmesiyle duağı başında örtük ve uslu uslu yatağın ayak ucunda oturan kadını görmesiyle boğazında bir yumru his etmişti.
Kadın başını kaldırmadan otururken bir süre daha bekledi ancak ona doğru ilerlemeyen ayak sesleriyle merak ederek başını kaldırmış ve bakmıştı. Beklenildiği gibi bir tepki vermemesi sonucu Kaya'nın kaşları çatıldı. Duağın altındaki yüzü göremediği için silahını kaldırdı. "Aç yüzünü! "
"Komutanım, " dedi Bünyamin hafif bir telaşla. Kalbi bir an anlamsız bir şekilde korkuyla hopladı. Kalbinin amansız atışına katılan ayakları bir adım ileri atıldı. Ancak kendine hakim olarak önündeki oturan kadına baktı.
Kaya'nın verdiği emir boşa çıkarken Bünyamin şaşkınca silahını Komutanı gibi kaldırdı ancak kadına doğrultmadı. Çünkü o Kaya'ya kıyasen önündeki kadını hala Zeynep sanıyordu.
"Sana, yüzünü aç dedim! " Önlerindeki kadın hala hiçbir ses çıkarmadan oturmaya devam etti. Bırak konuşmayı kadın kıbırdamıyordu bile.
Kaya ufak ufak kadına doğru yaklaşmasıyla içerideki üç kapıdan dört kişi fırladı. İkiside aynı anda gelenleri fark ederken Bünyamin, "Komutanım! " diyerek ona silah doğrultan ilk herifi yan cebinden çıkardığı tabancanın tetiğini çektiği gibi diz çöküp alnının çatından vurdu. Kaya'ya doğrutulan silah Bünyamin'e dönerken, Bünyamin diz çökerek kurşunun başının üstünden sıyırarak duvara saplanmasına sebeb oldu.
Kaya hızla hemen yanındaki kapıdan çıkan adamın yüzüne yumruğunu geçirirken dığerinin kalbine, kemerinden çıkardığı komando bıçağını çevirerek çevik bir hareketle saplamıştı. Yumruk yiyen herif kendini toparlayana kadar Kaya silahıyla nişan alarak ateşlemişti. Sona kalan adamla Bünyamin ilgilenirken Kaya tekrar kadına ilerlemiş ve kadının yüzündeki duağı çekercesine kaldırmıştı.
Ancak tam da tahmin edildiği gibi, Zeynep yerine başka bir kadın vardı. Ağızı bağlıydı ve gözlerinin altı mosmordu. O kadar baygın bakıyordu ki hiç hali yok gibiydi.
"Komutanım." dedi Bünyamin şaşkınca ve nefes nefese kalmış şekilde. "Bu kim? "
Kaya eliyle yüzünü ovuşturarak, "Bilmiyorum." dedi. Kulaklığına basarak kadını izlemeye devam etti. "Tim! Zeynep kayıp. Gözünüzü dört açın. "
"Komutanım." dedi Akın nefes nefese, sanki birilerini dövmüş gibiydi. "Silah sesleri duyduk. "
Kaya derin bir nefes verdi. "Bizden geldi."
"Şimdi ne olacak? " diye sordu Bünyamin silahını göğüsünde sabitleyerek. Karşısındaki kadının hala Zeynep olmadığı için şaşkındı. "Ses çıkardık, yüsek sesle çalan halaya rağmen duymuşlardır. Şüphelenmişlerdir şimdiye. "
"Yapmamız gerekeni yapacağız. " diyerek bakışlarını boşluktan çekip Bünyamin'e sabitledi. Cebindeki telsizi çıkardı. Telsiz bir kaç defa cızırdarken, "Karargaha bağla beni." diyerek bir süre daha karşısındaki askerin bağlatıyı kurmasını bekledi ardından Selim Albay ile kısa bir konuşma gerçekleştirdi.
Silah seslerini duyan insanlar asla yadırgamadan halay çekmeye son gaz devam ettiler. Onlarda, düğünde silah patlatmak genetik olduğu için kimse sormamıştı.
Koray ve Seyfettin ünüformalarını giyip sahaya inmek için zırhlı aracın kapılarını iki yana açtılar. Aşağıya atlamalarıyla anında postalarının etrafı toza bulandı. Yandan ikiside birbirine baktı.
Seyfettin boyununda olan asker yeşili bandanayı burnuna doğru çekerek yüzünü gizledi. Geriye sadece gecenin parıltısıyla zümrüt yeşili gözleri ve asker yeşili, burnuna kadar çekmiş olduğu bandana vardı. "Başlıyor muyuz? "
Koray da aynı şekilde yüzünü örterken başını bir kez salladı. Koyu kahvelerini Seyfettin'e çevirdi. "Başlıyoruz."
Hızla arkadaki evlere doğru ilerleyerek kenardan kenardan ilerlediler. Arka cepheye vardıkları an sırtlarını duvara yasladılar. "Ayak sesi alıyorum. " diye fısıldadı Seyfettin. Göz ucuyla Koray'a baktı. Koray elini kaldırarak yumruk yapıp baş parmağını gösterdi. Bu onaylıyorum demekti. Onlara doğru yaklaşan seslerle beklemede kaldılar bir süre.
"Komutanım." dedi Sertaç kulaklığın diğer yanından. "İnsanlar neredeyse dağıldı. Olayı çakmışlardır şimdiye herifler ufak ufak dağılıyorlar.
"İzin vermeyin. "
Sertaç dürbünün kırmızı noktasını adamlardan birinin kafasına sabitledi. Gözünü iyice kısarak dahada netleştirdi. "Atış onayı talep ediyorum. "
"Reddedildi." dedi anında Kaya. "Zeynep ortada yok. Buralarda olabilir, eğer çatışma çıkarsa yem olarak onu önümüze atabilme ihtimalleri çok yüksek. Önceliğimiz, kız. "
Çünkü görevin en önemli başlığı Zeynep Alçıpan'dı. Kızı al, adamları ölü yada diri etkisiz halde, getir.
Seyfettin köşeyi dönüp önüne çıkan adamın ense kökünden yakaladığı gibi duvara gömdü. Diğer adamı da Koray yaklaşdığı gibi boynunu yerinden çıkararak bir çöp gibi yere fırlattı. Koray silahını göğüsünde sabitlerken Seyfettin bir baş işareti vermesiyle yavaş yavaş ilerlemeye başladılar.
İlerledikleri anda ilk, pembe evin kapısının iki yanında duran Bünyamin ile Akın'ı gördüler. Kaya ve Bünyamin tanımadıkları o kadını istedikleri başka bir ekibe arka taraftan teslim ederek işlerine geri dönmüşlerdi. Harun ve Akın açılan altı tüpü eve girerek kapatmışlardı. Burada doğal gaz hattı olmadığı için şanslılardı.
Şuan ise Kaya ve Harun üçüncü evi gözetlerken Bünyamin ve Akın adamların dolu olduğu eve yönelmiş onları etkisiz hale getirmek için plan yapıyorlardı.
"Atsana oğlum artık şu bombayı! " diyordu Akın sinirle. Bünyamin ise eline aldığı sis bombasını Akın'a ters bir bakış atarak ağızına alıp pimini çekti hemen ardından ise kapıyı araladığı gibi içeri ufak bir açıyla fırlattı.
"Al, attık! " diyerek kapıyı kapatmıştıki bir şey pısst etmeye başlamasıyla ikiside başlarını eğip yere baktılar. Tekrar yavaşça başlarını kaldırıp göz göze geldiler. Akın'ın gözleri daha da koyulaşıtken dişlerini birbirine iyice kenetledi. "Yapacağın işi sikeyim Bünyamin! Kapının girişi yukarı doğru yokuş lan!" diyerek sis kendini şişesinden dışarı bırakırken arkaya doğru gerileyip yere çömeldi. Attığı sis yuvarlanıp tekrar ayaklarının dibine gelmişti.
Seyfettin ve Koray bu manzaraya karşı gülerken Bünyamin boğazına kaçan sise karşı öksürdü. "Söylemezsen nerden bilebilirim! Anamızın karnından herşeyi öğrenerek çıkmıyoruz herhalde. "
Akın sinirle homurdandı. "Birde söyleniyor, birde söyleniyor! Allah'ım!"
Kulaklıktan, "Komtanım." diyen Sertaç'ın sesi geldi tekrardan. "Başında torbayla birini arka taraftaki kamyonlardan birine sürüklüyorlar."
"Kadın mı? " diye soran Kaya'nın sesi geldi diğer taraftan.
Sertaç gözünün tekini kapatmış diğerini ise kısmış vaziyette dürbünü, biraz daha etrafa yayılmış sislerin ardını görebilmek için yaklaştırdı. "Bilinmiyor. Görüş yok" dedi. "Sis var. "
Akın bir kez daha sinirli bakışlarını Bünyamin'e dikti. "Acaba niye! "
"Üzerinde gelinlik yok mu? " Bünyamin'in sorusuyla Sertaç başını kaldırdı.
"Ben cinsiyet belirsiz diyorum sen bana üzerinde gelinlik yok mu diyorsun Bünyamin! "
Akın'ın sinirli sesi duyuldu. "Gaz onda kafa yaptı."
Sertaç tekrar dürbüne doğru eğildi. "Şuan kamyonlara en yakın konumda olan sağ çaprazda olanlar Seyfettin, Koray ve solda pirket yığının ardında olan Bünyamin var. " Akın yerde diz çöktüğü için görüşe girmiyordu.
"Seyfettin, Koray ve Bünyamin. Komyona gidip, kimi esir tuttuklarına bakıp öğrenin. " Emirde adı yer almadığı için sırrıtı Akın.
Kaya'nın sert sesini duydukları gibi üçüde aynı anda yutkundu. "Emredersiniz."
Seyfettin ve Koray yavaş adımlarla ilerleyip Bünyamin'in yanına, pirket yığınlarının arkasına çömeldiler. Koray kulaklığına dokunarak açtı. "Sertaç, kamyonlar hangi yönde?"
"Saat iki yönüne bak, üç dört tane ağaç göreceksin. " demesiyle kulaklıktan gelen Sertaç'ın eş değer sesiyle Koray başını çevirerek oradaki ağaçlık bölümü gördü. "Onun ardında tam beş kamyon var. " diyerek devam etti. "Her kimse, en arkadaki kamyona taşıdılar. Baygın olmalı çünkü kendini savunmak veya kurtarmak için hiçbir girişimde bulunmadı. "
"Anlaşıldı." Koray elini kulaklıktan çekerek yanındaki Bünyamin ve Seyfettin'e bir baş işareti verip daha da arkaya doğru, eğilerek koşmaya başladı. Üç dört ağacın dip dibe olduğu yerde karanlığın tam içinde yere yüz üstü uzanarak etrafını kontrol etti. Silahını önüne alarak sağındaki ve solundaki silah arkadaşlarına baktı. Aynı şekilde yere uzanmış silahlarını önlerine almışlardı.
"Burası çok kalabalık. " diyerek fısıldadı.
Seyfettin tek gözünü kısarak etrafı kısa bir taradı. "Hepsi silahlı. "
Bünyamin kulaklığına basarak, "Atış izni talep ediyorum. " demesiyle Kaya'nın anında nefes nefese sesi duyuldu. "Reddedildi! " Büyük ihtimalle şerefsizlerden birini dövüyordu. "Ben onay verene kadar bana talepte bulunmayın! "
Bünyamin yutkunarak yandan Koray'a baktı. Bu sefer kulaklığına dokunan Koray oldu. "Komutanım, çok kalabalıklar."
"Ee! " diyen Kaya'nın sesi geldi yine. Nefes sesleri o kadar sıktı ki.
"Ee'si." dedi bu sefer Seyfettin, "Şehit düşmek için mükemmel bir zaman. " diyerek tam kalkacaktı ki Koray, nasıl bir mal olduğunu bildiği arkadaşının koluna yapıştı.
"Saçmalama lan!"
"Şu adamı oyalayıp durmayın! " diyen Harun'un sinirli sesi geldi. "Size mi laf yetiştirsin yoksa beş kişiyle mi uğraşsın lan! " Harun'un sesi de nefes nefese gelirken Bünyamin dürbününe odaklandı.
"Yapacağımız şey belli. " dedi Bünyamin başını kaldırarak. Ela gözlerini Seyfettin'e çevirdi. "Biz bugünler için eğitildik. Toprağımıza dadanan itleri çakalları kovalamak için. Şuan ordaki masum belki Zeynep belki de bir başkası, fark etmez. Biz her kanımız bu Vatan'a helal olsun diye bu bayrağa bu toprağa diyerekten girdik bu işe. Aynı o şekilde de devam edeceğiz."
"Vay amına koyayım Bünyamin. " dedi Koray şaşkınca. Fısıltısı bile boğazında kalmıştı. Seyfettin de Koray da bir an gaza geldiler. Seyfettin zaten dünden razıydı.
"Toplamda on iki kişiler. " dedi Seyfettin gülümseyerek. Başındaki kaskı düzelti. Aşağı inen boynundaki bandanayı burnuna daha da çekti. "Her birimize dört kişi olsa. "
Koray'ın dudağının bir köşesi titreyerek havalandı. "Bana uyar. Hatta isterseniz size üç bana altı. "
Seyfettin göz ucuyla ters ters baktı. Bakışlarıyla Koray'ın kaslarını ufaktan ufaktan işaret etti. "Tamam seninkinin yanında bizimki fasulye sırığı ama, yüzümüze de vurmasan mı acaba? Sonuçta var bizimde kendimize göre bişeylerimiz, dövüş yeteneklerimiz. "
"Yaw he Seyfo. " diyerek dizlerinin üzerine doğruldu Koray. Ses tonu bu seferde Kürtlere has bir tona boyanmıştı. Kalın ve gırtlaktan gelme. Genden olmalıydı, babası Kürt çocuğuydu sonuçta. Karslı'ydı. Silahının ucu yere bakacak şekilde bir dizinin üstünde durdu. "En son altı kişiyi etrafını sarmıştı, Lan, diye haykırıyordun. " dedi. "Lan, Koray." diyerek de Seyfettin'in taklidini yaptı.
Seyfettin çenesini havaya dikip tirip atar gibi başını çevirdi. "Altı kişilerdi oğlum napayım! " demesiyle Koray kahkaha atmamak için kendini zorladı.
"Bende altı kişi dövmeye gidiyorum kardeşim. " Seyfettin'in aklı başına dank ederken Bünyamin başını hızla iki yana salladı. Bir ona bir buna bakayım derrrken iki dakikada kafası çorba gibi olmuştu.
"Siz ne sallıyorsunuz lan? Yürüyün gidek artık. " diyerek o da dizlerinin üstüne doğruldu. Bandanayı burnuna çekerek ela gözlerini gecenin parıltısıyla onu izleyen arkadaşlarına çevirdi. "Altı maltı yok. " elini kaldırıp eklem eldivenleriyle dört işareti yaptı. Baş parmağını avucuna katlarken dört parmağı havada yanındaki arkadaşlarıyla bakıştı. "Dört var." diyerek gözleriyle havadaki elini işaret etti. Sonra gözlerine sokmak istercesine onlara doğru uzatı. "Bak dört. "
"Şahin, " dedi Kaya nefes nefese. "Nerdesiniz? Gönderdiniz mi herkesi? "
Şahin'in, "Komutanım, karşıya bakın. " diye mırıldanan sesini duydu. Koyu renk bakışları karşıyı bulurken yüzündeki bandanayı indirdi. Sabahtan beri Çetin Ziyan denen herif ve adamlarıyla uğraşmaktan götünden ter akmıştı. İsmi bile sahteydi piçin.
Şahin ve Sergen yan yana oturmuştu ancak seçmek o kadar zordu ki. Çünkü üstlerinde kendi kıyaferleri değil de terörist kıyafetleri vardı. Boyunlarındaki siyah beyaz peştamal tarzı bez sayesinde Şahin onlarla konuştuğunu belli etmiyordu. "Başka çaremiz yoktu, Komutanım. Oluruna bırakıp içlerine girdik. " diyerek fısıldadı.
"Komutanım." dedi Sertaç. "Adamlar pembe eve akın etmeye başladılar. Bünyamin'in içeri atamadığı sisten dolayı şimdiye elleri ayakları birbirine dolanmıştır."
"Bir yararım dokunmuş demek mi bu? " diyen Bünyamin'in nefes nefese sesi geldi.
"Bu benim için güzel bir haber. " dedi Akın. "Çünkü onların sonunu ben kurutucam, iş Bünyamin'e kalırsa bu gidişle bombanın üstünde oturur patlarız. " Bunu duyan Bünyamin adamın boynunu keserken kaşları çatıldı.
Bir eli yine kulaklığına giderken ona doğru atılan üçüncü herife tekme savurdu. "Ayıp ediyorsun Akın kardeş. "
"Ayıpmış... " diye homurdandı Akın. "Bomba olsa napacaktık lan göt! Bok yoluna gidicektik! "
"Ne güzel, şehit olurdunuz işte." diyen Seyfettin'in sesi gelmesiyle Akın daha da sinirlendi.
Koray karşısındaki adamın sağ gözüne çakısını saplarken diğerine kafasını gömdü. Hemen ardından, yanında canla başla dövüşen Seyfettin'e birde o vurdu.
"Komutanım, kamyona birazdan giriyoruz. " dedi Bünyamin son adamın da yüzünü yere çarparak.
"Komutanım, " dedi Şahin de. "Adamların bazıları maskeli. "
"Komutanım." dedi Seyfettin de hemen. "Atış talimatını ne zaman vereceksiniz? "
"Canım kurufasulye çekti lan Seyfo. GeI, döndüğümüzde bir kuru gömelim, hemi? "
"Tabi oğlum! Komutanım gömeriz değil mi? "
"Kaya Komutanım şimdi sizi bir gömecek haberiniz yok. " diye fısıldadı Harun karşısındaki yüzü kıpkırmızı kesilmiş adama korkuyla bakarak. Kaya ekibine olan öfkesini karşısındaki adamdan çıkarmaya başlarken Harun alt dudağını dişlerinin arasına alıp başının üstünü titretti.
"Komutanım." dedi Akın. Demez olsaydı. Kaya sinirle kulaklığını açtı. İşte tam o an olmayacak kişiye patlamıştı.
"Sikicem şimdi Komutanınızı lan! Birinci sınıf çocukları gibi öğretmenim ha öğretmenim! Komutanım ha Komutanım! " diyerek haykırdı.
"Bünyamin ve Seyfo, " dedi Akın sinir ve gerginlik dolu bir sesle. Komutanının ona patlamasıyla Bünyamin ve Seyfettin'de arada kaynamıştı, bu hayatı onlara dar edecekti. "İş çıkışı görüşelim aslanlarım. "
Seyfettin ve Bünyamin yan yana Kamyonların arkasından birbirlerine bakakaldılar. Kurufasulye işi yatardı, daha bu muhabbetten dolayı bir ay kurufasulye masulye yiyemezlerdir.
Bünyamin alt dudağını dişlerinin arasına alarak kaşlarını küçük emrah gibi büktü. "Sıçtık oğlum lan, Seyfo. "
Seyfettin de nefes nefes eğdi başını. Gitmişti canım yemek.
Koray sağ taraftaki kamyonun yanından fırlayıp silahı önünde bir şekilde hızla ilerleyip yanlarına geldi. Bünyamin'in yanında durdu. Başını kaldırmasıyla yanındaki ve diğer karşıdaki kamyonun arkasındaki arkadaşlarının bakışlarını gördü. Dudağının sol köşesi titrer gibi olurken kendini tuttu. Bandanayı gülüşünü saklamak için burnuna çekti ancak gözlerini hesap edememişti.
"Bakmayın bana öyle. " diye konuştu. "Kendiniz kaşındınız. "
"Vallahi bişey demedik. " dedi Bünyamin hızla.
Seyfettin de hemen omuzlarını kaldırıp indirerek, "Hee." dedi. "Ne dedikine sanki. "
Koray kendini tutamayıp güldü. "Bazen TSK'ın sizi nasıl kabul ettiğini sorgulamıyor değilim. " Derin bir nefes vererek etrafına baktı. Geveze mevezelerfi ama adam gibi adamlardı. Bir kere işlerinde iyilerdi. Tabi Bünyamin'in o son sis bombası sayılmazsa...
"Herneyse, görev esnasındayken adamı zırt pırt meşgul edip saçma sapan konuşmayın. " Yüzünde tek açık yer olan ve parıl parıl parlayan koyu kahvelerini ikisinin üzerinde gezdirdi. "Hadi, " diyerek silahına daha sıkı sarıldı. "İçerideki her kimse alalım. "
Bünyamin başını sallayarak bir işaret verdi. İkisi de bandanayı burunlarına kadar çekerek ve silahlarını doğrultarak hızlı ve sakin adımlarla ilerlemeye koyuldular. "Sertaç, " dedi Koray kulaklığına basarak. "En sondaki kamyon mu demiştin? "
Kulaklık hafif cızırdadı. "Evet. "
Koray, Seyfettin ve Bünyamin Kamyonun kapağını açıp içeri girerken kulaklıktan Kaya'nın sesi duyuldu. "Sertaç, dikkatli ol. Adamlarının kaybıyla destek isteyebilir. "
Sertaç'ın dudağının bir köşesi uysal bir biçimde havalandı. "Yoh yoh," dedi dürbününü yakınlaştırırken. "Ben o kadar kolay kolay belli olmam. " demesiyle Şahin'in gülüşü duyuldu.
"Komutanım üzerindeki kamuflaj günışığında belli olmuyor gecenin karanlığıyla hayatta belli olmaz. " Haklıydı. Sertaç da güldü. Üzerindeki yeşilin tonlarının ortada olduğu şuanki uzandığı taşların renginde olan kamuflaj, silahı dahil bütün vücudundaydı. Kafasında bile püskülleri dökülürken göründüğü tek şey gözleriydi. O da sadece onun bakış açısıydı.
Asker olmayı küçüklüğünden beri isterdi, saçlarını kesmemek için de keskin nişancı olmayı seçmişti. İlk zamanlar, okul yıllarında veya eğitiminde saçları kesilmesi defalarca istenmişti, hatta bir defasında eğitmeni tarafından saçları zorla kazıtılmıştı. Hemde eğitim adı altında sert sözler ve darbelerle.
'Asker dediğin temiz olur, asker! Adamı vururken saçın önüne gelse, ya ıskalarsın ya da yanlış insanı vurursun! Asker olacaksın, ana kuzusu değil! ' demişti bir defasında eğitmeni. Herşeye bir şekilde katlanmış ve zamanı geldiğinde Komutan Karahanlı'nın Tim'ine adını keskin nişancı olarak yazdırmıştı. Sırf annesinin o çok sevdiği saçları kazıtıldı diye de iki aya yakın annesiyle görüşememişti.
Yıllardır çabalamıştı ve istediği konuma gelerek hem saçlarını kesmemişti hem istediği mesleğe kavuşmuştu hem de annesine bakabilecek kadar güçlenmişti.
Şimdi ise yüzündeki vatan severlik ve gururlu bakışlarıyla dürbününden olup biteni izlemeye devam etmişti. Üstündeki kamuflaj kıyafeti ve çevresi yeşillikle dolu bir çalı gibi duran sılahıyla tamamen kayaya ve çalıya benziyordu.
Kaya duyduklarıyla memnun kalırken Koray ve Seyfettin kamyonetten içeriye dalmışlardı. "Bünyamin etrafı gözetliyor, bişey göremiyorum. " dedi Koray.
"Sanki bende gece görüşü var amına koyayım. " Seyfettin bir kapağı içeri ışık sızması için açarken Koray göz devirerek kaskının üstündeki gece görüşü olan dürbünü gözlerine indirdi.
"Az var sanki Seyfo," dedi Koray heryeri yeşil, siyah ve birazda kırmızı görmeye başlarken. Ancak Seyfettin hemen aşağıda olan Bünyamin'e bir baş işareti verip döndüğü gibi içeri sızan ışıkla yutkunarak arkaya doğru baktı. "Noldu?" diye sordu Koray.
"Selamun aleyküm," dedi Seyfettin bir elini silahından çekip kaldırarak. Gülümsedi. "Eyy hadsiz, şerefsizler! " Seyfettin'in eli kaldırıp verdiği selamla Koray hızla arkasını döndü. Dönmesiyle altı kişiyi ve ortalarındaki başında torba olan rehini gördü.
Hereşey bir anda gelişirken adamın biri küfür savurarak ona ilerledi, Koray göğüsündeki silahı çevik bir hareketle adamın yüzünün sağ tafafına geçirerek geriye çekildi. Adam bilincini yitirip kamyonetin zeminine düşerken iki kişi ayaklandı.
Seyfettin yan cebinden çıkardığı bıçağı ona doğru hızlı adımlarla gelen herifin boğazına geçirdi. Diğeri ise Seyfettin'in arkasına geçerek kafasına sert bişeyle vurdu.
Koray o esnada ona doğru gelen üç kişiyle boğuşuyordu. Seyfettin'den daha kalıplı, iri ve güçlü olduğundan üç kişi onu sıkıştırmışken diğer ikisi güçsüz olduğunu düşündükleri Seyfettin'e doğru ilerlemişti. Fakat unuttukları bir şey vardı, bir Türk askeri, asla güçsüz olmazdı. Bünyamin ise hızla içeri girerek başında torba olan her kimse koluna giriş yerde arkasına aldı. Hala baygın olduğu için kendini savunmuyordu veya başka türlü girişimlerde bulunmuyordu. Bünyamin onun bu hareketsizliğinden dolayı yaşayıp yaşamadığından bile şüpheliydi.
Seyfettin başına aldığı darbeyle sendelerken başını iki yana salladı. Hızla kendini toparlayıp arkasını dönmesiyle, "Ben öyle kolay kolay bayılmam. Bir dahakine balyozla gel. " diyerek ona şaşkınca bakan adamın suratına kafasını geçirdi.
"Ateş," diyerek bütün Tim'e seslendi. Daha sonra herkesin can kulağı ile beklediği o emir geldi. "Atış talimatları serbest!" diyen Kaya'nın sesi yankılandı her bir kulaklıktan.
"Tim, gösteri başlasın. " dedi Harun da hemen ardından.
Koray haykırarak iki kişiyi itip devirirken üçüncünün ağızına hızla ön ceplerinden çıkardığı bir bombanın pimini çekerek ağızına tıktı. Adamın gözleri aniden ağızına giren bombayla büyürken Koray'ın bandananın altından dudaklarında bir sırıtış belirdi. Adamın sırtını kamyonetin çıkışına çevirerek göğüsüne sağlam bir tekme geçirdi. Son gördüğü yüz bir Türk askerine aitken baktığı son gözler Koray'ın koyu kahveleriydi.
Üç saniyesi olduğu için hızla hareket ederek yere devirdiği adamın arkasından sadece tek bir kapağı açık olanıda kapatarak, "Bomba! " diye haykırdı. Herkes yere eğilirken Bünyamin hâlâ kim olduğunu bilmediği, başında torba olan rehinin üzerine sper oldu.
Seyfettin ise bomba dışarda patlayıp, şiddetiyle kamyoneti sallarken yerdeki adamı yumruklamayı asla kesmedi. Son iki kişiden biri tekrar Seyfettin'in kafasına darbe indirirken diğeri silahını Bünyamin'e doğrultmuştu. Seyfettin'in kafasında kask var diye özellikle ense köküne vuruyorlardı.
"Başlıyorum. " diyen Sertaç'ın sesiyle aslında çoktandır başlayan çatışmanın ortasında bir kaç saniye sonra bir haykırış yükseldi. "KESKİN NİŞANCI! "
Sertaç gülümseyerek, "Evet o benim," dedi. "Bir mumbur, iki mumdur. " diyerek en sevdiği İbrahim Tatlıses'in şarkısıyla killerini dizmeye başlamıştı. "Üç mumdur, dört mumdur... Ondört mumdur, bana bir kadeh doldur. "
"Sertaç yine formunda. " dedi Akın silahıyla hızla bir iki kil daha çekerken. Silahı önünde şekilde pembe evin önüne geçerek pencerenin ardından içeriye baktı, gördükleriyle anında kulaklığın bağlantısını açtı.
"Komutanım, " dedi içerideki heriflerin telaşlarını izlerken. "Düzenek en başından beri evlerin zeminin altında döşeliymiş."
"Ne görüyorsun Akın? " diye sordu Komutan Karahanlı.
"Toplam dokuz kişi, orta zemindeki karo taşlarını sökmüşler. Çukur açmışlar, tam ortasında ise bir düzenek var. " diyerek bilgi verdi.
"İmha edilecek mi? " diye sordu Harun bir imhacı olarak. "Napıcaz komutanım? "
"Çevrede masum veya bizden biri olmadığına dikkat et ve orayı bombala Akın. Kansızlar içindeyken yakıp küle çevir orayı. "
"Emredersiniz! "
Koray sol bacağından tabancasını çıkararak ilk önce karşısındaki herifin alnından vurdu daha sonra ise dostuna, silah arkadaşına silah çeken herifin ensesine soğuk namlunun ucunu dayadı. "Silahın ucu yanlış yere bakıyor. " dedi. Adam sertçe yutkunarak göz ucuyla arkasına baktı. "Çevir! " diye emretti Koray.
"Namlunun ucunu çevir. " Adam hiçbişey yapmazken Koray silahını adamın ense köküne daha da bastırdı. "Çevir yoksa..." derken adam namluyu kendine doğru çevirdi. "Ateşle şimdi bakayım? " dedi sanki küçük bir çocuğa, kolay bir talimat verir gibi; rahat rahat.
Adam korkuyla titremeye başlarken silahı iyice ensesine dayadı. "Ateşle yoksa ben ateşlerim." demesiyle arkasından hafif uzaklaştı. Namlu hala yerli yerinde dururken sadece bir adım gerilemiş adamın doğrultuğu noktanın ateş hattından uzaklaşmıştı. Adam titremeye başlarken Koray omuz silkerek bandananın altından dudak büktü. "İyi, sen bilirsin. " demesiyle bir silah patladı. Yüzüne hafif bir kan sıçrarken kurşun adamın çenesinden girip kafasının arkasından çıkmış kamyonetin kenarında dik bir şekilde konulmuş olan tahtaya saplanmıştı.
Bünyamin ise arkasında kıbırdamaya başlayan rehinenin başındaki torbayı tutarken Koray'a yandan bakarak gülmüştü. "Ne psikopat herifsin amına koyayım! "
"Huyum kurusun. " diyerek ayaklarının dibine devrilmiş olan adamın leşine basarak kamyonetin kapısına doğru ilerledi. Bir yandan silahını yerine takarken bir yandan kulaklıktan, "Koray, " diyen Akın'ın sesini duyuyordu.
"Evet? " diyerek içeri kısa bir bakış attı.
"Hani sen askeriyede, 'Yakışıklı olmak suçsa bulduğum ilk bombanın üstüne oturacağım, ' gibi bişey demiştin ya abi, " demesiyle Koray elini alnına vurup yüzünde hafif sürükleyerek bandanayı indirmişti. İşte geliyordu gelmekte olan. "Buldum, gel otur. "
Koray dişlerini iyice birbirine bastırırken, "Ne güzel, oh. Bak ben bulursam demişim ama sen benden önce bulmuşsun, kolay gelsin kardeşim sana. " diyerek tekrar kamyonetin kasasına atladı. Akın kahkahalarla gülüp eğlendiğini belli ederken öndeki ceplerinden iki bomba çıkarıp pencerenin önüne diz çöktü.
Koray ise bu adamın hiç bişey unutmamasına o kadar ayar oluyordu ki bulunduğu konumu taramak istedi bir an sinirden. Etrafına baktı. Bünyamin sırtı dönüp şekilde oturuyordu, önünde bir beden vardı ancak kim olduğunu bir an çözemedi. Bir kaç adım daha atmasıyla Bünyamin'in önündeki, ağızı siyah bir kumaşla bağlı olan Zeynep denen kızın olduğunu fark etti. Bünyamin ona rahatlamış gibi bakarken kız, kıpkırmızı gözleriyle şaşkınlık ve korku dolu bakıyordu.
Bünyamin elini kızın yüzüne doğru kaldırmıştı ki Zeynep irkilerek geriledi. Dudağının köşesi patlamıştı, bu da demek oluyordu ki buraya getirilmeden önce ağır darbeler de almıştı. Bünyamin düşündükleriyle dişlerini birbirine iyice sıkarken bir kaç kıtırtı sesi geldi çenesinden. "Bir Türk askerinden korkmamalısın, " diye fısıldadı Bünyamin. "Ne yaşadın bilmiyorum bu bir kaç dakikada ancak erkek olduğum için korksan bile üzerimdeki Türk bayrağının hatrına korkma benden. "
Koray bir kaç adım daha atarken Zeynep'in görüş açısına girdi. Başını kaldırarak devasa şekilde yaklaşan bedene baktı. Bu onu daha da korkuturken Bünyamin elini havaya kaldırdı. Bu, Koray'a karşı 'dur' demekti. Koray olduğu yerde dururken üstten Bünyamin'in bandanasını boynuna indirmiş, üzgün bakışlarını yakalamıştı.
Hergün saçma sapan şakalar yapıp insanı delirten Bünyo yokmuş gibiydi. Onun yerine koruyup kollamak ister gibi bakan, kızın ağlayışına üzülen içi giden bir Bünyamin var gibiydi. Saygı duydu, kardeşi hatrına saygı duydu ve bir kaç adım daha geriye çekildi.
Bünyamin neredeyse ağlayacak gibiydi. "Yemin ederim sana zarar vermem. " diye fısıldadı.
Zeynep'in ağlayışları durmazken gözlerini sımsıkı yumup açtı. Başını hafifçe aşağı yukarı salladı. Bünyamin'in eli korka korka ağızındaki siyah kumaşa doğru gitti. Dışarıdaki kalabalık, silah sesleri bir an bile susmazken Bünyamin eklem eldivenleri ile çevrili olan elleri kızın ağızındaki bez parçasını indirdi. Ardından önündeki ellerini açtı.
Zeynep hıçkırdı. "Gidin." dedi. Bünyamin başını yavaşça kaldırdı. "Lütfen." derken bile göz yaşları hızla ardı ardına kesilmeden aktı. "Git! "
Başını iyice kaldırdı. Koray'a baktı. "Üzerimde bomba var! Öyle bir erkek kardeşe sahibim ki üzerimde bir DÜZENEK VAR! "
Koray ve Bünyamin'in nefesi kesilirken şokla birbirlerine baktılar. Bünyamin hızla kızın önündeki kalın yeleğin iki yanından tuttuğu gibi, iki yana çekerek koca bir düzeneği ortaya çıkardı. Başını iki yana yavaşça sallarken Koray hızla elini kulaklığına bastırdı. "KOMUTANIM, ACİL DURUM! "
Bombanın üzerindeki 06.56 rakamlarıyla nefesi kesildi. "Zeynep'i bulduk ancak... Kızın üzerinde bir düzenek var, kamyonun kasasındayız! Altı dakika Otuzsekiz saniyemiz var! "
"Anlaşıldı, Harun oraya geliyor. Kızı sakinleştirin. " demişti ancak kızın ne kadar sakin olduğundan haberi bile yoktu.
Zeynep gözlerindeki yaşları sildi ancak yerini yenileri sessizce gelirken baygın ve üzgün bakışları Bünyamin'i buldu. "Gidin."
Bünyamin'in kaşları yavaşça çatıldı. "Bir daha gitmekle ilgili bir laf bile duymayacağım o ağızından. " dedi. "Biz senin için buradayız, en başından beri seni kurtarmak için. " Eliyle patlamak üzere olan bombayı gösterdi. "Sikik bir bomba yüzünden bizi kurtarıp kendini yakarak kahraman olmaya çalışma! " Sanki bir bomba değilde patlamak üzere olan bir su balonuymuş gibi konuşması Zeynep'i güldürdü.
"Sen farkında değilsin galiba, üzerimde bir düzenek var ve dört dakika felan kaldı! Sevdiğim adam sahte, bir terörist çıktı! KARDEŞİM BENİ PARÇALARA AYIRMAK İSTİYOR! "
Koray tekrar yutkunarak kulaklığına dokundu. "Harun abi hadi! "
"Harun komutanım! " dedi aynı şekilde Bünyamin de.
"Geldim! " Kamyonun kapakları açıldı. Harun içeri girerek hızla kızın önüne silahını yanına bırakarak oturdu. Bünyamin yana çekilirken Harun Komutanının kolundaki kanı gördü. "Komutanım? "
Harun, başını çevirerek hızla Bünyamin'in baktığı yere baktı. Yaralı kolunu görmesiyle elini gelişigüzel salladı. "Kedi şeyini görmüş, yara sanmış. Daha nicesini gördük, bu ne ki? Sıyırdı ama merak etme. "
Harun bomba düzeneğine bakarken yutkundu. Üç dakika. "Bişey sarsaydınız bari Komutanım. " dedi Koray.
"Sararız, şuan daha önemli işlerimiz var. " derken dışarıdan bir tıkırtı sesi geldi. Önce umursamadılar, Harun kıza baktı. "Aklını güzel şeylerle doldur ve üzerinde bir bomba olduğunu aklından uzaklaştır. "
"Bu imkansız." demişti ki gözleri Bünyamin'i buldu. Gözlerini kıstı. Başındaki kasktan dolayı çıkaramamıştı başta. "Sen Nikah memuru değil miydin? "
Bünyamin gülümsedi. "Memur çarpı asker eşittir ne eder? "
Zeynep güldü. "Bilmiyorum." dedi oturduğu zeminden.
Bünyamin kızın yüzünü inceledi. Dudakları değil belki ancak kızın gülen yüzünden dolayı gözleri gülümser bir hal aldı. Patlak dudağını görünce gülümseyen gözleri soldu. O ziyan olacak herif sadece ziyan olmakla kalmayacaktı. "Sadece gerçekten o adamla evlenmemen için düzenlenen bir plandı."
Kızın gözlerinde anlam veremedikleri bir his geçti. Harun hala bombayla ilgilenirken Zeynep gözlerini yumup başını kaldırdı. Derin bir nefes verdi. "Evli değilim... Çok şükür... "
Başını ederek bu sefer bir buçuk dakikayı görmesiyle yutkundu. Dışarıdan tekrar ses geldi, bir kaç ayak sesinden sonra duruldu.
"Şimdi tam zamanı, kızı çıkarın, askerlerin arasına girsin zamanı tükenmek üzeredir. Boş boş patlamasın orada bişeye yarasın. "
"Tamam abi. "
Sesler kamyonetin kapağına doğru yaklaşırken Bünyamin, Koray'a bir baş işareti verdi. İkisi kapıların iki yanında dururken içeri ışık sızsın diye yarım açık olan kapı ve diğeri iki yana hızla açıldı. Açıldığı gibi Koray ve Bünyamin iki adamın suratına tekmeleri geçirmeleri aynı anda oldu.
"Noluyor lan! " derken diğer adam da etrafına bakındı.
"Abi zaten adamlarımız yok! BUNU NASIL FARK ETMEYİZ! " diyerek kaçacakları esnada Bünyamin ve Koray çıkardıkları tabancalarıyla doğrulttukları gibi ikiside yerle yeksan ettiler.
Geri arkalarına döndüklerinde Harun derin bir nefes vererek kan ter içinde yere oturdu. "Son dakikada... "
Zeynep ağlamayı bırakmış, Harun'a minnetle bakıyordu. "Çıkalım." dedi Bünyamin kızın koluna girerken.
"Komutanım, " dedi Harun kulaklığına basarak. Koray da bir yandan Zeynep'in ağızına bağlanmış olan siyah bezi alarak Harun'un yaralı koluna bağlıyordu. "İmha başarılı. Kız iyi. "
"Tamam, Biriniz kızı zırhlı araca götürsün. Gerisi... " derken şiddetli bir patlama duyuldu. "AKIN SADECE PEMBE EVİ PATLATACAKTIN! "
Akın ağızındaki kanı yere tükürerek zor bela attığı bombanın etkisiyle yanan üç eve baktı. Bombaları çıkardığı esnada üç köpek birden saldırmıştı. Bandanayı geri burnuna öterken, "Sadece pembe eve attım ancak düzenekler evlerin altına kablolarla bağlı. Ayrıca gaz kaçağının da hala etkisi vardı. "
Sergen ve Şahin patlamanın şiddetiyle yapıştıkları yerden doğrulurken bir kaç defa öksürdüler. "Yapacağın işi... "
"Ahh! " dedi Sergen kolunu tutarak. Kolunun üzerine düştüğü için bir kaç kez yerde hareket ettirdi. "Kolum çalışmıyor. "
Şahin yerden kalkarak Sergen'e avucunu uzatırken adamlardan biri Sertaç'ı yerde görmediği için tam yanına oturdu. O kadar iyi kamuflaj olmuştu ki yanındaki herif aslında azrailin yanına oturduğundan bile habersizdi. Uzun namlulu olan silahı yere uzatarak uzandı. Sertaç göz ucuyla yanındakini izlemeye devam ederken adam fısıldadı, "Birazdan taranıp bombalanacağınızdan bile haberiniz yok küçük askercikler. Bekleyin ve görün. " diyerek gözünü kısıp dürbününe odakandı.
Sertaç yerden yavaşça doğrularak iki kolunun yanında sabit şekilde olan keskin komando bıçaklarından birini çekip yerinden çıkardı. Adam yanında bir hareketlilik hissetti ancak duyduğu şey bir bıçağın keskince yuvasından ayrılışıydı.
Daha doğrulamadan Sertaç adamın ensesinde bitti. Dudaklarını ve yüzünü gizleyen püsküllü sarmaşık rengi kamuflajın ardından fısıldadı. "Sende bir askerin yanında nişancılık yapamayacağını öğren, küçük piç. " diyerek daha kendini savunmasına bile izin vermeden boğazını keserek tünediği tepeden aşağı itti.
"Bünyamin, sen Zeynep'i götür. Bizde sahaya inelim. " dedi Koray silahını tekrar göğüsüne alarak.
Harun başını salladı. "Aynen, taaruz pilotları birazdan burada olur. "
Bünyamin emri alarak Zeynep'i aşağı indirecekti ki Koray durdu. "Sabahtan beri bir sessizlik var ama çözemedim. "
Harun, "Ne gibi? " diye sorarken Koray etrafına bakındı.
Gözlerinin önüne bir çift yeşil göz gelirken bir kaç saniye duruldu. "Lan Seyfo nerde! " diyerek hızla etrafa baktı. Kamyonetin içinde ilerleyerek başa doğru gitti. En sonda cesetlerin ortasında yatan bedeni görmesiyle kan beynine sıçradı. Nasıl onun yokluğunu fark edememişti?
Hızla yanına diz çökerek yüz üstü yatan bedeni çevirdi. Nabzı yoklamaya korkarken iki parmağını da dayadı şah damarına. Bir süre bekledi. Aldığı ritimlerle derin bir nefes verirken vücudu inanılmaz bir rahatlamanın eşiğinden geçti. "Lan, Seyfo. "
"O iyi mi?" diye sordu Harun.
"Sadece baygın. " diyerek Seyfettin'in yanaklarına küçük şamanlar atmaya başladı. Bünyamin de rahatlayarak Zeynep'i tekrar çıkarıyordu ki Koray uyanmayan Seyfettin'e sert bir tokat attı. Seyfettin, "GELİN LAN ORUSPU ÇOCUKLARI! " diye bağırarak doğrulmasıyla Koray şaşkınca bakakaldı.
"Şşt lan, " dedi fısıldayarak. "Sakin." diyerek dudaklarına koyduğu parmağını çekti.
Bünyamin gülerek kızı alıp uzaklaşırken Harun silahını yerden alarak, "Zamanımız yok. " dedi. Tekrar başını çevirerek acılar içinde boynunu ovuşturan Seyfettin'e baktı. "Nasıl bayıldın lan sen? "
"Ne bileyim." dedi inleyerek. "Piçlerden biri... İkisi kafama ne geçirdiyse ilkinde bayılmadım da ikincisinde köküme denk getirmiş, en son adamın birinin suratına tükürüyordum; gerisi yok. "
Koray kahkaha atarken kolundan tutup kaldırdı. "Kalk kalk ben sana anlatıcam neler olduğunu. "
"O kadar baygın kaldım mı ki lan? " diye sorarken şaşkınca ayaklandı.
"Malesef, bir sessizlik vardı belliydi de. Sen olduğunu çıkaramadık. "
"Ayıp lan, " dedi Seyfettin neneler gibi cıkcıklayarak. "Hiç sevilmiyormuşuz meğer. "
"Çok konuşmada yürü. "
"Merkeze bağla. " diyerek elindeki telsizi iyice ağızına yaklaştırdı Kaya.
"Emredersiniz."
"Merkez, dinlemede. " dedi oradaki askerlerden biri.
Kaya saklandığı kayalıkların ardından etrafına bakındı.
Kulağındaki kulaklık cızırdadı. "Komutanım, " diyen Sertaç'ın sesini duydu. "Dağdan gelenler var. Sadece aşağıdaki sayı kadar değiller, bir o kadarda tepelerden gelenler var. Sıkışabiliriz. "
"Tamam, savaşmaya devam. Dikkatli olun. " diyerek ağızına dayadığı telsizi açtı. "Merkez, Kartalarla iletişime geçmeliyim."
"Bağlanıyor. "
Bir süre sonra, "Burası Kartal 1." diyen kadın sesiyle Kaya olduğu yere daha da sindi. Verdiği son emirden sonra atışlar daha da artmıştı.
"Ben, Kıdemli Üsteğmen Kaya Karahanlı. Ateş Timi'nin Komutanıyım. "
"Anlaşıldı, Yüzbaşı Cansu Soytürk konuşuyor. Durum nedir Kaya? "
"Görev başarılı, kız iyi. Ancak terör unsurları gittikçe çoğalıyor, mühimmatlarımız yakında azalıcak. "
"Tamam. Terörist unsurlarla mesafeniz yaklaşık ne kadar? " diye sordu. Telsiz cızırdadı.
"Seksen, doksan metre civarı. Sadece bu çevreyle kalmıyor, tepeden inenler olacak. " dedi nefes nefese.
"Anlaşıldı. Taaruzu başlatıyorum. Kendinizi sper alın." demesiyle Merkez'e tekrar bağlandı.
"Asker." Selim Albay ile tekrar telsizi açtı.
"Emredin komutanım! "
"Son durum ne? "
"Olumlu. Kız iyi, geriye sadece terörist unsurlarını etkisiz hale bırakmak kaldı. " diyerek silahını göğüsüne çekip doğruldu.
"Güzel."
Jetlerin sesi gelemeye başlamasıyla kulaklığına dokundu. "Sper alın,"
Sertaç yerini değiştirirken, "Komutanım, herifler iyice yaklaştı, sper alıyorlar. " derken Jetlerin sesi daha da yaklaştı.
"Beyler, " dedi Sertaç, "En az kill alan dönüşte menemen yapmaya hak kazanır. "
"Haksızlık lan! " dedi Bünyamin Zeynep'in yanındayken. Zırhlı aracın camından dışarıyı kontrol ederken Zeynep uslu uslu yan koltuklarda oturuyordu. "Ben araçtayım, ben sayılmam. "
"Günün son aşçıcı belli oldu. " dedi Sertaç birini daha vurup gülerken.
Seyfettin elindeki siyah kalın keçeli kalemi bırakıp güdümlü füzeyi Akın'a verirken somurttu. "Çok tuzlu yapıyor o ya. "
Akın eline aldığı füzeye bir bakış attı. Bünyamin ise sinirle, "Bok ye! " derken kendine küfredip arkasını dönerek utanarak ona bakan kıza mahçup bir bakış attı. "Kusura bakma, sinir ediyor napim. " Zeynep kimin onu sinir ettiği bilmiyordu ancak kulağındaki siyah kaplamaya dokunduğunu fark etmişti. İletişime geçtiği birileri olduğunu biliyordu.
"Bu ne oğlum lan Seyfettin? 'Patlamazsa ara bebeğim' ne lan! Birde telefon numarasını yazmış. Allah kahretsin seni! " derken bile füzeyi yerine yerleştirip nişan alıyordu.
Seyfettin güldü. "Bir de patlamıyomuş. " Akın ters ters Seyfettin'e bir bakış atarak füzeyi gönderdi. Füze gittiği yeri darma duman ederken atış sesleri arttı.
"Geri sayımı başlatıyorum. " dedi Yüzbaşı Cansu Soytürk. "10, 9, 8..."
"SPER ALIN! "
Jetler gecenin karanlığında birbirlerinden ayrılıp ortak noktada buluşmak için hafif alçalırken, "7, 6,5,4..." diye saymaya devam ettiler.
"3, 2,1..." dedikleri gibi güçlü patlamalarla yer yerinden sarsıldı. Bir süre atışlar devam ederken helikopter sesleri artmaya başladı. Füzeler yeri inletirken kulaklar çınladı. Bünyamin yerden sarsılması ve gerçekleşen patlamanın gürültüsüyle çığlık atan kızın üzerine sper aldı. Zırhlı araç yerinden sarsılarak salladı.
"Tamam, bişey yok. Türk askeri onlar da. Bişey yok. Sakin ol." diyerek Zeynep'i yavaşça yatıştırdı.
"Merkez, " dedi Yüzbaşı Cansu. "Aşağı ile bağlantıya geçmeliyim."
"Bağlantı kuruluyor. " dedi asker.
Kaya, taşların ardından çıkarak etrafına bir süre baktı. Dağların bazılarında hala terörist vardı ve hala ateş hattındalardı. Telsizi cızırdamasıyla açıp dinledi. "Kartal 1, Kaya. "
"Ateş 1 dinlemede. "
"Taaruz başarılı mı? "
"Başarılı. " derken uzaktan Atak helikopterinin gelişi izledi. "Son bir kaç toz kalmış, birazdan iyice dağılır. "
Seyfettin Atak helikopterinin etrafı tarayışını izlerken heyecanla kahkaha attı. "Heyt be kurban olduklarım! Gündüzleri Kartal geceleri Yarasa, Yarasa! "
Akın da ayaklanarak gururla jetlerin ve helikopterin tepeden geçişlerini izledi. "Kargalar sürüyle, kartallar yalnız uçar... "
Kaya titreyen telsizi açarak kendine yaklaştırdı. "Merkez, Selin Albay bağlanmak istiyor. "
"Olumlu." Koyu lacivertleri etrafı tarayıp tozu dumana çeviren Atak da gezindi. İşi bittiğinde ise 'yalnız değilsiniz Ateş' diyerek Jetlerle beraber uzaklaşmışlardı. Etrafına şöyle bir baktı. Hiçbir terörist unsuru etrafta kalmamıştı bazıları ölmüş bazıları ise dağılmıştı. Tim yanmayan bir yerin ortasına durmuş toparlamış tepede onlar için inişe geçen helikopteri bekliyorlardı.
"Kaya." Selim Albay'ın sesiyle Kaya telsizi açtı.
"Emredin komutanım? " Yakıcı lacivertleri hala etraftaydı. Çevrede yer yer ateşler ve hala yanan üç evin ateş rengi ışığı lacivert gözlerinde doğarken ışıl ışıldı.
"Sonuç? "
"Son derece başarılı." diyerek yüzündeki gururlu gülümsemesiyle izledi etrafı. " Son görev, son derece başarılı."
🥀
Kaya, Selim Albay'ın odasından çıkarak bir kaç adım attı. Attığı adımla durulurken omzunun üstünden koyu kahverengi ahşap kapıya ve sol üst köşesindeki isim yazan tahta parçasına baktı. Tekrar yutkunurken derin bir nefes vererek ellerini arkasında birleştirip yavaş ve ağır adımlarla, postalalrı eşliğinde ilerlemeye başladı.
Başını eğdiği yerden kaldırarak karışısına onun aksine ters yöne giden askerlerin verdiği selamları aldı. Ulaşması gereken kapıya vardığında açarak tam içeri giriyordu ki fırlayan bişeyle anında eğildi. Arkasında tuzla buz olan bardağa bakarken şaşakınlıkla odaya döndü. Bütün Tim buradaydı.
Bardağı atan Sergen olmalıydıki yüzü bembeyaz kesilmişti. O bardağın birde Komutanına denk gelme olasılığı vardı sonuçta.
Üst üstte yutkunurken Kaya'nın bakışları bir şahin edasıyla onu baştan aşağı süzdü. "Hayrıdır Çaylak? Yoksa bizden sıkıldın mı? " Aklına sadece yine çocuğu çay diye sıkıştırıp boğazladıkları geldiği için başka bir soru soramamıştı.
"Estarfullah komutanım, sofrayı kuruyorduk da ben Akın komutanıma bardağı atıyordum masaya koyması için o kenara çekilince kapıya... Şey... Oldu...." Sergen'in bu çekingenliği ve korkuyla yutkunmasına karşı Harun gülerek babcan bir tavırla Sergen'in omuzunu patpatladı.
Kaya içeri girerek kapıyı ardından kapattı. Koray ise Sergen'in Komutanından ölesiye korkuşunu kahkahalarla seyretti. Sergen aslında Tim'deki komutanlarının hiçbirinden korkmazdı, sadece saygı duyar ve büyüklerinin sözünü dinlerdi. Ancak Kaya onda başkaydı. Kaya'dan korktuğu kadar anne ve babasından korkmuyordu.
Sadece Sergen değil Tim'in geneli Kaya'dan korkuyordu. Kaya'dan iri ve uzun olmasına rağmen Akın bile. Genelde Akın, Kaya için kısa ve öz bir tabiri olurdu. 'Adam sinirlenmiyor ki adamı cinler istilâ ediyor' demişti bir keresinde. Sinirinden korkup hasta ayağına eğitimi terk etmişliği vardı. İlk o zaman Akın'ın bile Kaya'dan ufak ufak korkup tırtığını anlamıştı Tim. Eğitimin akşamında da anıra anıra gülmüşlerdir.
Odanın diğer ahşap kapısından beyaz önlüğüyle Bünyamin girdi. Elinde sıcak sıcak üstünde tüten menemen ve şaşkın bakışlarıyla yutkundu. Hızla gelip menemeni masaya bırakırken Komutanına baktı. " Komutanım, menemen şey ettim ben. " demesiyle Tim kahkaha attı. Öyle ki Kaya bile onun bu gri eşofman siyah tişörtünün üzerine girdiği mutfak önlüğüne ve konuşmasına karşı güldü.
"E kurun madem, yiyelim bakalım bizim Bünyamin'in el lezzeti nasıl. " diyerek masanın başına geçmek için ilerledi.
Tam o esnada Seyfettin ekmekten bir parça kopararak menemenden koca bir dilimi sürerek aldı. Ağızını kocaman açıp yerken Bünyamin'e baktı. "Gene tuzlu ya! "
Bünyamin ise ona göz ucuyla bakıp Komutanı duymasın diye dudaklarını, "Bok ye. " diye oynatarak onu bu işe sokan Sertaç'a ters ters baktı. Sertaç sadece gülmekle yetinip önleri hafif uzun saçlarını karıştırıp oturdu. Sırf daha az kill almıştı diyeydi tüm bunlar.
Sergen, Akın'a bardakları işaret etmesiyle Kaya'nın sesini duydu, "Fırlatmadan Sergen, " diyerek sandalyeye oturdu. Eliyle de kapıyı işaret etti. "Orayı da sonra temizle, birine batmasın. " Askeriyede herkes üniforma, hiç yoktan postallarla gezerlerdi ancak kaza da geliyorum demezdi onun için.
"Emredersiniz komutanım. " dedi Sergen hızla bardakları masaya dizerken. Bir süre yemek yiyip şakalaştılar. Kaya onların bu halini izleyip hafif bir tebesümü dudaklarına kondurdu. Hiç düşünmezdi ancak onları bırakmak zordu.
Bir süreden sonra Sergen çayları kapıp gelmiş siyah deri koltuklarda oturarak sohbet etmeye devam etmişlerdi.
"Siyan Ankara'ya bir üst mertebelere sevk edilecekti ancak ondan önce hastaneye kaldırılmış, fazla kan kaybından. " diyerek Koray ve Seyfettin'e baktı Kaya. Seyfettin aklına gelen boğuşma anılarıyla kahkaha attı. Seyfettin koca kahkaların ardından hafızasını zorladı, o an heyecanla olan biteni az çok kaçırmıştı ancak asla o boğuşmayı unutmayacaktı.
"Harbiden, " dedi Bünyamin. "Senin kulağa ne oldu dayı oğlu?"
Koray'ın bakışları değişti. Kulağını küçük yarabatları esir almıştı. "Yılan soktu. "
"Yatağa atmaya çalıştığı adamı öldürüp öyle atacaktı karı. " diyerek daha çok güldü. Koray ona ters bir bakış atarak forsunu korudu.
Kaya, Seyfettin'in attığı kahkahalara şüphelenerek baktı. "Naptınız? "
Seyfettin anında işaret parmağıyla önce kendini sonra Koray'ı gösterdi. "Ben değil o yaptı."
Bu sefer Koray'a baktı Kaya. "Naptın? "
Kaya'nın sakin sorusuna karşı Koray, kendine engel olamadan bir dudağının köşesi yavaşça havalandı. Yüzündeki kendinden emin bakışıyla, "Bişey yapmadık komutanım, " diyerek çayından küçük bir yudum aldı. Yaptığı şeye kızsalar bile sonuna kadar savunurdu. "Sadece arkadaş hangi ülkenin toprağına ayak bastığını unutmuştu bende hatırlaması için yüzüne küçük bir ipucu kazıdım. Ha, " diyerek gülümsedi. "Kendimi de kurtarmak için bacağını ve kolunu yaraladım, o kadar." Omuz silkti.
"Naptın lan kadının yüzüne? " diye sordu Harun şaşkınlıkla.
Seyfettin bir kez daha güldü. "Karının sol yanağına ülkemizin baş harfini döşedi arkadaş, temeli de kol ve bacağa attı." diyerek tekrar anırdı.
"Kadın demeye bir şahit ister, komutanım. " dedi hemen Koray. "Vallahi namus elden gidiyordu. "
Bünyamin yanında anıran Seyfettin'in kolunu dürttü. "Ne güldün sende be Gülistan!"
Seyfettin yandan Bünyamine baktı. Gülmesi bir anlığına durdu. Bünyamin bir film repliği tarzında söylemişti ancak Seyfettin'in morali o kadar yerindeydi ki bu fırsatı değerlendirdi. "Ne? " dedi şaşkınca. "Zeynep mi? "
Bünyamin şaşkınca yanındaki arkadaşına baktı. Farkındaydı Seyfettin, geldiğinde kızın numsrasını ne ara aldıysa arayıp nasıl olduğunu sormuştu, menemen yaparken. Menemen yaparken...
Hiç Bünyaminlik bir iş olmadığını anlayınca çaktı cevabı. "Ne Zeynep'i lan, Bünyamin? Kafa iyice gitmiş sende aga. "
Tim, bir an Bünyamin'in ne dediğini sorgularken Seyfettin gülümseyerek bakınca anlamışlardı asıl olayı. "Harbiden pezevenksin ha Seyfo. " dedi Koray yine Adana'lı kanalına geçerken.
Seyfettin yan yan baktı yanındaki Koray'a. "Acıyorum sendeki bu yakışıklılığa, yandım bak içiyorum suyu kana kana." Ensesine Bünyamin'den bir şamar yerken Kaya gülerek elini bir kez çırpıp ayaklandı.
"Yeter bu kadar gevezelik, " derken derin bir nefes aldı. "Şimdi beni iyi dinleyin. " diyerek başını dikleştirdi. Hepsi bir anda dikkat kesildi. Geliyordu dimi gelmekte olan. Hepsi merakla Komutanlarını izlemeye başladılar.
"Bu görevden önce, Selim Albay bana eğer tek parça gelirsem bir görev vereceğini söylemişti. Tek başıma. " Hepsi yutkundu.
"Olmaz, " dedi Harun. "Komutanım, siz bizim Tim başkanımızısınız, aramızdan biri gitsin? "
"İşte o hiç olmaz, Harun abi. " dedi. Görevde Harun, burada Harun abi. Onun için şuanlık rütbe yoktu çünkü üzerilerinde üniforma yoktu. Büyüklük taslamak, ondan büyüklerede isimle telafuz etmek garipti. Bu yüzden herşey onun kitabındaki gibi üslubuylaydı.
"Kendi memleketime gideceğim. " diyerek yerine tekrar oturdu. Hepsi yine yutkundu.
"Karadeniz'e? " diye baktı Sergen.
Başını salladı ufaktan ufaktan. Sertaç öne doğru eğilerek dirseklerini dizlerine dayadı. "Peki komutanım, sizce uzun bir görev mi? "
"Uzun ve ağır olacak. "
"Nasıl yani? " diye sorarak arkasına iyice yaslandı Akın. Gözlerine sis bulutları inmişti. İmrendiği insan belki bir kaç gün belki bir kaç hafta belki de aylarca yanında olamayacaktı.
"Oraları bilmezsiniz. Sızsacağım yer tehlikeli bölge liderleriyle dolu olacak. Kimisi Rusya'nın bir bölüm toprağına, kimisi Azerbeycan, kimisi Gürcistan kimisi belkide Türkiye topraklarının bir kısmını satın almış sahip iş insanlarıyla dolu olacak. " Burnunu iki parmağı arasına alarak arkasına kıstırdı.
"İş insanı dediğime bakmayın, iş insanı adı altında binbir türlü entrika dönüyor o masada. Demem o ki, içlerinde büyüdüğüm, eğer burada olmasaydım bende onlar gibi olacağım yere gideceğim. "
"Nasıl eğer burada olmasaydım da orada olacağım? " Akın'ın bakışlarında bişeyleri anlamak ister gibiydi.
Kaya'nın lacivert gözleri Akın'ın kara harfleriyle buluştu. "Öğrenirsiniz." diyerek ayaklandı. Daha fazla bilgi veremezdi. Vatanını koruması gerektiği kadar ailesini de korumalıydı sonuçta. Hepsi ayakalnırken Kaya son kez Akın'ı işaret etti. "Ben yokum, ama Akın var. Tim komutanınız o, bana gösterdiğiniz birebir saygıyı Akın'a da istiyorum. Anlaşıldı mı? "
Sergen hüzünle Komutanına bakarken Seyfettin'in yerinde olan moralmanlarının hepsi yerle bir oldu. "Yapmayın komutanım, sanki son kez bir aradaymışız gibi... "
"Belli olmaz Seyfettin. " dedi Kaya gülümseyerek. "Hayat bu, bugün varız yarın yokuz. " diyerek ilk Harun'a sarıldı.
"Hemen mi be komutanım? " diye sordu Şahin. Genelde de fazla sessiz olduğu için içi acıyarak sessizliğini bu soru ile bozmuştu.
"Hemen." diyerek Harundan ayrılıp Şahin'e sarıldı. Vedalardan nefret ederdi. Ancak sevdikleriyle bir daha görüşememe ihtimali yüksekti. Her ihtimale karşı sevdiği saydığı, kardeşim dedikleriyle vedalaşmalıydı.
Hepsine teker teker sarıldıktan sonra son olarak hüzünlü gözlerle onu izleyen Sergen'i kucakladı. "Kendine iyi bak Çaylak. " diyerek yavaşça ayrılıp omzunu patpatladı. "Ayrıca, çekmecenin en altındaki bölmeye de bakmayı unutma. " diyerek göz kırpıp daha da uzaklaştı. Onun için bir süprizdi.
Yavaş adımlarla kapıya yaklaşarak duruldu. Arkasına hafif omzunun üzerinden dönerek baktı. "Allah'a emanet olun. "
"Sizde Komutanım. " dedi her biri.
Kaya başını bir kez sallayarak içinden eyvallah çekti. Tekrar önüne dönerek derin bir nefes aldı. Aldığı nefes omuzlarını havalandırırken koyu kahve ahşaptan yapım olan kapıya tekrar kısa bir bakış attı.
Lacivert hareleri sisli bir geceyi andırırken yavaş baskın adımlarını ilerletti. Postalalrının sertliğiyle gittiği yerde neler yaşayacağını bilmeden, belkide bu kapıdan son kez çıktığını bile belli olmadan, düşünmeden oradan hemen ardından da askeriyeden ayrıldı.
🥀
KARADENİZ
RİZE
Adım attığı topraklara özlemle baktı. Özellikle o buraya ait olduğu için gönderilmişti. Uçaktan indiğinden beri üzerine bir burukluk düşmüştü. Yavaş adımlarla, elinde tuttuğu silah giysi çantasıyla ilerledi baba ocağının kapısına. Onu gören korumalar şaşkınlıkla selam verirken Kaya da selam verip kapıların onun için açılmasını bekledi.
İki yana açılan kapılar ile içeri adımlayarak konağın kapısında durdu. Sessizdi. Fazla sessizdi. Normalde burası bu kadar sessiz olur muydu?
En azından küçük kuzeni heryeri inleterek oyunlar oyanayabilirdi. Kapıya daha da yaklaşarak elini yumruk yapıp kaldırdı. Bir kaç çalmadan sonra bekleyerek kapının açılmasını bekledi.
Yavaşça açılan kapı ile gördükleriyle kaşları çatıldı. Yengesi, en küçük amcasının karısı Ayşe Karahanlı başında siyah örtüyle aralamıştı kapıyı. Koyu kahve harelerine kadar kızarmış gözleriyle Kaya'yı görmesiyle daha da ağladı.
Durulmuş gibi görünen yaşlar tekrar akmaya başladı. Hıçkırarak kardeşi bildiği adamın göğüsüne sığınarak hızla sarıldı. Kaya şaşkınca bakakalırken yengesinin sarılmasının şiddetiyle elindeki çanta yere düştü. Diğer eli yengesinin sırtını bulurken Ayşe tek bir söz söyledi. "Gitti... "
🥀
INSTAGRAM: dilekkoc_pjm
WATTPAD: dilekkoc6789
KİTAPPAD: dilekkoc6789
TİKTOK: gece0866
Gecikmeden dolayı üzgünüm, umarım tatmin edici bir bölüm olmuştur, kendinize iyi bakın. Sevgilerle... 🤍🍁
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.88k Okunma |
563 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |