
!!! Yakında güncel bölümlere geçmiş olucağız, umarım baştan okuyorsunuzdur çünkü güncel bölümlerde bu son atılanları okumadığınız için anlamadığınız yerler olacaktır.
Bölümlerde yazım hatası varsa affola. İyi okumalar. 🤍 !!!
"SEVDA DEĞİL Mİ SENİ AYAKTA TUTAN? "
🥀
İSTANBUL
ALTI YIL
ÖNCE
Su sesi...
Üç saniyede bir akan damlaların sesi.
Acılar içinde, simsiyah bir odadaydım. Sadece tek bir ışık yanıyor odanın geri kalan yerlerini karartıyordu. Pencere bile yoktu. Bana evdeki hastane odası dedikleri fakat aslında bodrum katı olan bir odadaydım.
Yeni doğum yapmış göründüğü kadar tavanın sökülmüş boyalarını sayıyordum. Karnımda çok felaket bir acı avucumda kara sevdamın saçları ve gözümden kayarak akan bir damla yaş...
Doğum yaptığım gibi bebeğimi benden alarak götürmüşlerdi hemşireler. Duymuştum çığlıklarını, ağlamıştı benim güzeller güzeli kızım.
Sol elimi karnımdan kaldırarak yüzüğüme tuttum. Elim komple yanıktı. Kızarmış ve su toplamış elimin üstüne baktım bir süre. Buna rağmen; tek taşı elimin acısına rağmen zorla takmıştı Çolak. Ve bu daha'da canımı yakıyordu.
Her iki anlamda da.
Hem var oluşu parmağıma zarardı. Hem de onu takarak kalbime zarardı.
Çok acıyordu.
Sadece çok küçük bir çıkışmaya karşı elimi alarak çaydanlığın su dolu altlığına sokmuştu. Onunla evlenmeye karşı geldim diye, ona hayır dedim diye... Sol elim bileğime kadar yanıkken gözüme sadece yüzük fazlalıktı.
Gözlerim kayıyordu. Elimi yavaşça ağrıyan karnıma koyarak gözlerimi yine tavana dikmiş damlayan suları saymaya başlamıştım.
1
2
3
4
5
6...
Kapının açılmasıyla gözlerim oraya kaydı. içeriye ışık sızmıştı. Hemşire kızımı kucağına almış içeri girerken hızla yerimden kalkmaya çalıştım. Ancak ne kasıklarımdaki ağrı ne de bastırarak kalkmaya çalıştığım elim izin verdi bu duruma.
Hemşire hızla yanıma gelerek durdu. "Mira hanım, " diyerek bana kınıyan bir bakış attı. "Ani hareketler yapmayın lütfen. "
Bakışları kızımı buldu. "Hem, bakın size kimi getirdim. " Bana baktı. "Nolursunuz, uzanın. Ben sizin kucağınıza bırakırım. "
Dediğini yaptım. Uzandım. O ise gülümseyerek bebeğimi başımın yanına koyarak kafasını kafama yaslamış bana bakmasını sağlamıştı.
Hafif uykulu şekilde araladı gözlerini yavrum. Mavi...
Annesi gibi masmavi açık renk gözleri vardı.
Babasının ki gibi koyu değildi benim gibi açıktı.Oysa ne çok isterdim babasına çekmesini...
"Annecim? "
Bir kaç saniye yüzüme baktı. Dudakları kıvrılır gibi oldu, dilini çıkararak dudaklarına kıvırırken bana bakmaya devam etti. Ancak yeni doğduğu için gözlerini daha fazla açık tutamayarak başını bana serbest bırakıp uyuduu. Dudaklarındaki tebessüm kaydı, dili yavaşça içeri girdi.
Sağlıklı bir şekilde doğmasına şükürler ederek mutluluk göz yaşları akıttım. Gözlerimden yer yer yaş gelirken hemşireyle göz göze geldim.
"Hayırlı olsun. " dedi kocaman gülümseyerek. "Allah analı babalı büyütsün. "
Sertçe yutkundum. O belki kötü niyetli söylememişti ama benim içim acıyla kavruldu. Yandı yüreğim.
"Allah analı büyütsün, babası da büyütür. " diyerek fısıldadım. K olmasa da ben ondan bana kalan tek varisini tek başıma onun için büyütürüm.
Onun yüreğinde, benim ellerimde büyüsün bebeğim.
Kaya Demir Karahanlı.
Baba oldun...
Kızın oldu, hep istediğin gibi...
...
"Bir bebeğimuz olur iseemm, kız mı olmasunu istersun yoksam erkek mu? " diye sormuştum bir keresinde oyun oynadığımızda.
Getirdiği bir dağ evinde şöminenin önündeki puflara kurulmuş oturuyorduk.
Dahası, doğru düzgün dert tasa olmadan ikimizde en sevdiğimiz Karadeniz'imizin şivesini kulanıyorduk. Asla normal İstanbul ağızı konuşmazdık.
Hiç düşünmedi, koyu mavi gözlerini ona kıyasen benim açık renk mavi gözlerime çevirerek hayran hayran baktı. "Evlat farklıdur. Kutsaldur. Ayırt edulmez ancak ilk çocuğumuzun kız olmasını isterdum. "
Güldüm. O zamanlar daha canlıydı gülüşüm, kahkaham.
"Ha çok olucağk yani. İlk deduğune göre daha yapacağuz? "
Göğsünü kabartarak baktı bana yan yan. "Tabiki hanım. " dedi gülmemeye çalışarak. O sert asabi tavrı benim yanımda yok oluyordu. Gün boyu millete hırlarken bana hep kedi gibi mırlaması şu hayatta en sevdiğim şeydi. Çünkü bende öyleydim. Dışarıya dik, deli; ona karşı uysal ve utangaç. "Bir tane çocuk kime yetar. Boy boy yapacağuz."
İkimizde güldük.
Sonra ise ciddileşerek baktı yüzüme. "İlk çocuğumuz kız olsa. Saa benzese." En içten bir nefes koyuverdi gözlerime bakarak. "Ha boyle mavi olsa. İkincusu de erkek olsa. Baa benzese. Ne var bu dünyaya ikimuzden de benzerlerimuzu heyduye etsek. Bizden bir tane daha... "
Kahkaha attım.
"Neden ilku kız ki? Erkek olsun saa benzesun işte? "
"Hayır." dedi kaşlarını çatarak. "İlku kızımuz olsun. Adını da Ahu koyalum. Yada Ahuzar. Saa benzesun."
İnat...
"E ama o benum ismum? " diye sormuştum şaşkınlıkla.
"Bileyim yavrum. Evlenicağuz zaten. Evlendukten sonra zaten ben saa hep karıcım derum. " dedikten sonra o kendi kafasında büyük bir isim ve lakap savaşına girerken benim ona hayran bakışlarımın, aşk dolu irislerimin farkında bile değildi. "Hem, Ahu'm desem bile ona Ahuzar ismi koysak, Ahuzar'um desem... Ha yada karucum, Ahu'm.."
Güldüm...
...
Hatırladığım anıyla derin bir nefes verirken dibimde duran yavrumun minicik saçlarından yayılan dalin kokusunu içime çekerek öptüm.
"Ahuzar... " dedim. Yutkundum. "Senin adın Ahuzar. " Gülümsedim. "Senin adın Ahuzar. " Derin bir nefes verdim. "Sen Ahuzar Karahanlısın. "
Gözlerimden akan yaşla göz kapaklarımı birbirine bastırdım. Ne kadar doğruydu evlenemediğim şehit düşen sevdiğim adamın soyadını kızımın kulağına fısıldamam?
Ama onundu.
Onun kızıydı...
Kapı açılınca hiç bakmadım. Kızımın kokusuna bıraktım kendimi. Ancak duyduğum cümleyle hızla açmak zorunda kaldım.
"Evet Erdem Bey. Kendisi karım. Delirdi bugünlerde. Çok değişik davranıyordu. Dediğim gibi bir süre kızımı annesinden uzat tutmalıyım. Çünkü kendisine olur olmadık zararlar veriyor. "
Sertçe yutkundum. Nelerden bahsediyordu bu adam?
"Evet, daha dün elini kaynar suya soktu. Evet evet! Birden yaptı. Korkuyorum kızıma da zarar vericek diye. "
Gözlerim yatağın karşısındaki adama döndü. Bir eliyle telefonu tutarken diğer elini takımının cebinden çıkararak demir yatağın ayak kısmındaki kola koydu.
Gözlerim yanarken algılarım kapanmış gibi hissettim. "Dediğim gibi. Bir süre uzak kalsa iyi olacak. " Gözlerimin içine bakarak kurduğu cümlelerle o kadar korkmuştum ki başımı iki yana sallamaya çalıştım ancak alnıma yaslı uyuyan bebeğime kıyıyamadım.
"Peki, çıkardığımız raporu şizofreni teşhisi olarak ayarlarsınız. Psikolojik sorunları olduğunu biliyorum hatta evlenmeden önce, ergenlik dönemlerinde de raporu olduğunu biliyorum ancak karımı seviyorum ve bir kliniğe yatırmayı doğru bulmuyorum. Ben ona ilaç olucağıma inanıyorum. Siz sadece gerekli olanları yapsanız yeterli. "
Karşı taraf bir kaç bişey daha söyledikten sonra, "Hm hm. Tamam. " diyerek kapattı.
Hemşire kaşları çatık şekilde bir bana bir Çolak'a bakarak baş selamı verip odadan çıktı. Büyük ihtimalle ben hangi kabir azabının ortasına düştüm diye düşünüyordu. Haklıydı. Burası bir kabir azabıydı.
Azaptı.
"Evett." diye uzata uzata yanıma gelerek ellerini birbirine vurup sürttü. "Bir süre ayrı kalacaksınız. "
"Hayır." dedim hızla.
"Evet." diyerek kundaklanmış kızımı almaya çalıştı. Ancak ben ağırıyan karnıma sızlayan dikişlerime ve yanık bir ele rağmen onu sımsıkı tutmaya çalışarak izin vermedim.
"Sinan! " diye bağırmasıyla içeri sağ kolu Sinan girdi. "Ali'yi de çağır gel. " diyerek gözlerimin ta içine baktı. Sımsıkı tuttunmuş bırakmıyordum.
İki adamın içeri girmesiyle onlara bakmadan emirde bulundu. "Tutun Mira'yı. "
"Hayır! "
Sinan ve Ali hızla gelerek kollarıma ve bacaklarıma yapışarak ellerimi kızımdan ayırmaya çalıştılar. Sol elim kanamaya başlarken aynı zamanda bağırdığım için dikişleriminde zonkladığını hissettim. "ONU BENDEN ALAMAZSIN! O BENİM KIZIM! BANA İHTİYACI VAR! "
Ali daha çok acıyarak bakarken Sinan ifadesiz suratıyla beni daha sıkı tutmaya meyilliydi. "BIRAKIN! ONUN BANA İHTİYACI VAR! ÇOLAK NOLUR! ONUN BİR ANNEYE İHTİYACI VAR! "
"Bence bir süre daha olmaması daha iyi güzelim. " diyerek kapıya ilerledi.
"ÇOOOLAK! " diyerek haykırdım. "ONU BENDEN ALAMAZSIN!"
Ben yattığım yerden haykırırken Sinan iki bileğimede kelepçe takarak beni demir başlığa mühürledi.
"ONU BENDEN AYIRAMAZSIN! "
İçeri elinde iğneyle giren başka bir hemşire görmemle kapıdan bana bakan Çolak'ı gördüm. Ahuzar kucağında yırtınarcasına ağlarken bende onunla aynı anda haykırarak ağlıyordum.
"ONUN BAŞINA EN KÜÇÜK BİR ŞEY GELİRSE... " Yutkundum ve hemen ardından hıçkırdım. "SENİ ÖLDÜRÜRÜM! SENİ ÖLDÜRÜRÜM ÇOLAK! "
"Biraz dinlen Ahu'm. " diyerek kızımı öptü. "Sakin ol babacım anne iyi olucak. "
Koluma iğne yapılmasına izin vermeyince Ali ve Sinan tekrar beni durdurmak için tuttu. Küçük bir acıyla yapılan iğne yüzünden derin bir nefes verdim. Sankinleştirici anında etkisini gösterirken kapıdan çıkan iki korumaya ve hemşireye baktım.
En son ise bana gülerek bakan Çolak'ın kehribar gözlerine ve kucağındaki pembe kundaklanmış Ahuzar'ıma baktım.
"Ona... " dedim bayılmadan önce. O ise çıkıp kapıyı kapatıp kitlemişti. Sanki ellerimde ve ayaklarımda kelepçe yokmuş gibi birde üstüme kapıyı kitlemişti. "Ona bişey... " Gözlerim kaydıkça kaydı. "Bişey olursa, seni... "
"Yaşatmam... "
Dayanamıyorum Kaya...
Keşke ölmeseydin, keşke yanımda olsaydın.
O uçurum kenarından daha soğuk burası Kaya Demir.
Nolur gel.
Üşüyorum...
🥀
KARADENİZ
RİZE
(Karşılaşmaya dört gün kala...)
Derin bir nefes vererek koltuğundan yavaşça kalktı Kaya Demir. Telefonunu masadan alarak adamı Ahmet'i arayıp kulağına dayadı. Aynı zamanda da koltuğuna astığı takımının ceketini alarak işaret parmağıyla omzuna astı. Tekte açılan telefonla kapıya ilerleyerek ofisten çıktı.
"Topla adamları, gidiyoruz. " diyerek komut verdiği gibi, "Tamam abi. " yanıtını duyup kapadı telefonu.
Şirketten ayrılıp arabasına ilerleyerek bindi. Korumalarla değilde daha çok tek tabanca takılmayı seven biriydi. Çünkü o böyle biriydi. Yalnız, sessiz kolay sinirlenmeyen ancak sinirlendimi de ortalığı yakıp yıkan biriydi. Eskiden bu işlere girdiğinden beri yanında pek koruma istemezdi. Ancak bazen gerekli olduğunu da bildiği için ses etmiyordu. Tıpkı şimdiki gibi.
Oysa bugünden sonra onu öldürmek isteyecek daha çok insan olacaktı.
Şirketten uzaklaşarak girdiği yolda bir süre ilerledi. Karşısına çıkan kavşaktan dönmece girdiği gibi önüne bir araba arkasına ise ondokuz araba birden geçti.
Önündeki arabanın ona hostestlik yapıcağını bildiği için durarak arkadaki arabaların gelmesini bekledi. Bütün arabalar arkasına sıralanmasıyla kornaya basarak öndeki arabanın artık ilerlemesini belirtti.
Arabalar yavaş yavaş konvoy eşliğinde ilerlerken trafiği durdurmuşlardı. Bütün arabalar olduğu yerde durarak siyah arabaların bir bir geçmesini bekliyordu.
Ana yola saptıkları gibi önündeki arabayı takip ederek tek şerit halinde gitmeye başladılar. Hiç bir araba başkalarının önlerine geçmesini izin vermeden dip dibe gidiyorlardı.
Bir süre sonra beş araba mekanın arka tarafında durup etrafı kuşatırken diğerleri ise ön tarafta arabalarını durdurarak inmişlerdi. Bütün korumalar arabalarından inmiş komut beklerken Kaya da inerek yanında duran sağ koluna, Ahmet'e baktı.
Bundan bir kaç yıl önce'de Ahmet'in babası Haşmet, babasının sağ koluydu. Şimdi ise rahmetlinin kendi oğlu Kaya'nın sağ kolu olmuştu. "Arka taraftakiler kuş dahi uçurtmasın. Acımasınlar, kansız Cemşid'in bütün adamlarını indirsinler. Diğerleri ise sekiz kişi dışarda kalıcak şekilde içeri gelsin. " demesiyle Ahmet başıyla onaylayarak parmağını iletişim için bütün adamlarda olan kulaklığa basarak yapmaları gerekleri anlattı.
Zaten toplam adam saysı otuz iki kişiydi. Dokuz kişi arkada, sekiz kişi önde ve geri kalan on beş kişi ise içeri girecekti.
Ayırım tamamlanınca cafe'nin girişine ilerleyerek etrafa bakındı Kaya. Sırçaköşk cafe...
İçeri doğru on beş adamla ilerleyerek içeri daldı. Cafe'de oturmuş bütün insanlar şaşkınca onlara bakarken Kaya umursamadan yerin altına açılan kapıya doğru gitti. "İçeriyi boşaltsınlar Ahmet. Bir tane bile müşteri istemiyorum. "
Ahmet mekanı boşaltırırken Kaya çoktan kapının karşısına geçmiş açmaya çalışmıştı, ancak açılmayan kapıyla belinden çıkardığı silahı hiç uğraşmadan doğrultup kola ateş etti. Anında kendini bırakan kapıyı açarak merdivenlere yöneldi. Arkasında silahın patlamasıyla oluşan kargaşayı umursamadan adamlarıyla merdivenden aşağı inmeye başladı.
Karşısına çıkan koridorla bir sağa bir sola baktı. Karanlık koridorla yanına gelen Ahmet'e doğru, "Hangi yönde olabilir bu piç? " diye sordu.
"İş bana kalırsa her iki yönde de." dedi Ahmet. O da bir sağa bir sola bakıyordu. "Dağılalım mı? "
Ahmet'in sorduğu soruya karşı sol koridorun demir kapısı açıldı. Cemşid piçi içeriden, "Mekanı basan kim, kim cürret eder?! " diyerek telefonla konuşarak çıkmıştı ki ona doğru doğrultulan silahla yüz yüze geldi.
Kaya Demir karşısındaki ondan iki yaş büyük şeref yoksununa doğrulttuğu gümüş rengi silahıyla, "Basmak demeyelim biz buna. Medeni şekilde gelip boşaltırdık. " diyerek ilerleyip telefonunu yavaşça indiren adama baktı.
"Sonuçta basacağım bir yer varsa, yukarıda sadece bir bardak kahve için gelen insanların olduğu yer değil, burada zorla pazarlanan insanların olduğu yer için olurdu, dimi kansız Cemşid? "
"Sen? " dedi Cemşid kaşlarını çatarak. "Kim? " derken hala düşünüyor gibiydi.
"İyice bak yüzüme, belki cenazede çektirdiğin fotoğraflardan tanıdık gelir. " dedi gümüş rengi silahını indirip göğüsüne hızla tekme indirerek. Tekmenin şiddetiyle demir kapıya yaslanarak hem açmıştı hemde sırt üstü yere yapışmıştı.
Amcasının cenazesinde fotoğraflarının çekildiğinden emindi. Sadece Kaya'nın değil bütün ailenin ki çekilmişti. Ancak bozuntuya vermemiş bir iki gün öncede kim ve ne olduğunu bulmuştu.
Cemşid'in üzerine yürüyerek ayağa bile kalmasına izin vermeden bir ayağını göğüsüne bastırdı. Acıyla dişlerini sıkan adama baktı. "Bu birazdan olacaklar için sinek ısırığı Karataş. "
Cemşid Karataş...
Kaya'nın gözlerindeki öfke ve acımasızlığı gördü Cemşid. 'Fatih'in yeğeni, Özel Kuvvetler Tim Komutanı Kaya Demir Karahanlı.' dedi içinden. Ancak ihtimal vermiyordu. Hele ki dibine kadar girmesini... Sırf bulmasınlar diye diğer amcası Kemal'in limanının karşısına kurulmuştu.
İçeriden çığlık sesleri koparken bir kaç adam daha silahını doğrultamadan Kaya'nın adamları devreye girerek bu odadaki herkesi engelmişti. Adamlar etkisiz hale getirilirken Ahmet, Kaya'nın yanına gelerek bir adım gerisinde durdu. Bir üst kattan gelen çatışma sesleriyle bu sefer silahını eğilerek Cemşid'in alnına yasladı.
"Ara Şerefsiz Cemil'i. " dedi Ahmet'e doğru.
Ahmet Cemşid'in babası Cemil'i görüntülü arayarak arka kameraya aldı. Aranılan adam bir kaç kez aramayı red ederken bir daha aranıldığında bu sefer hafif beyazlaşmış kaşlarını çatarak açmış gördükleriyle şokla bakakalmıştı.
"Oğlum! " dedi korkuyla. Ahmet telefona bakarken sırıttı. Nedeni, babasının bu adamın adamları yüzünden ölmesiydi. Şimdi ise belasını bulacağı için, içi rahata eriyordu. Bu konuda Kaya'ya da güveni tamdı. Babası mezarında huzurla uyuyacaktı.
"Yok oğlun felan artık Cemil. " dedi Kaya hala silahı kafasına doğrultarak. Dişlerini öyle bir sıkıyordu ki her an kırılabilir gibiydi. "Cemşid diye biri hiç olmadı bilinecek."
Cemil gördüğü yüzle beti benzi daha'da atarken, "Demir." diye fısıldadı.
Kaya'nın karşısında olmasını beklemediği için korkuyla yutkunmuştu. Haberlerde bir çok kez başarısını, nasıl güçlü bir asker olduğunu duyduğu için, içten içe korkmuş ve gelmesini istememişti ancak görüyordu ki şuan tam karşısındaydı.
İnsanın istemediği ot burnunun dibinde biterdi olayıydı tam olarak onun için.
"Yapma, Demir. " diyebildi sadece. Kaya'nın neler yapabileceğini küçüklüğünden beri kestiremediği için sakin sakin konuşmaya çalışıyordu. Hep sağ gösterip sol vuran bir insandı. Tıpkı babası gibi...
Kaya alayla gülerek yerdeki döl israfına baktı. "Sen yapma dedin, bende yapmıyacağım öyle mi? " başını robotik bir açıyla yavaşça kaldırarak telefona baktı. Keskin bakışları telefonu delip deşerken, "Sen Rize'ye geleceksen, yapmam tabi. " dedi blöf yaparak.
Ahmet karşısında kıvranan adamı zevkle izledi. Tabiki de Kaya'nın bu şerefsizi bırakmayacağını iyi biliyordu çünkü K öldürmüştü. Asla kolay bir ölüm yaşatmayacaktı ona.
"Söyle bakalım Cemil efendi. " dedi başını omzuna düşürerek. "Gelecek misin? Yoksa oğlunu şöyle bol acılı, sancı çektire çektire öldüreyim mi? Hm? " Kaya ayağa kalkarak adamlarından birine işaret verdi Cemşid'e silah çekmesi için. Kendi silahını indirerek kalktı ayağa.
"Bizde, " dedi Kaya baş parmağında bulunan kan gibi bordo rengindeki yüzüğe bakarak. "Masuma kalkan her el kırılır. Masuma verilen zararda, verenin başı kesilir. Kısacası öldürülür. " Ellerini arkasında birleştirerek daha rahat bir konuma geçti.
"Ben diyorum ki, " diyerek mekânın tavanında gezindi gözleri. "Bizim mekanlardan birine alemin orospusu yaptırayım oğlunu. Yada cemiyette, masaya falan çıkartırırım. Hani o masum insanları burada zorla tutup yapmaya çalışıyor ya? Bende diyorum ki neden o da yapmasın? "
Kaşlarını çatarak güldü. Koyu lacivert gözleri koyulaşmış, öfkeyle parlıyordu ama o gülüyordu. "Onun bunca insandan ne eksiği var? "
Arkadan kadının biri hıçkırarak ağlayıp, "Sonunda." dediğini duydu. "Sonunda birisi fark etti!" Konuşan kadını susturduklarında Kaya hala telefonda ona korkuyla bakan adama bakıyordu.
Kaya aniden silahının tetiğini çekerek karşısındaki adama daha fazla düşünme izni vermeden, "Ya'da siktir et! Öldüreyim gitsin!" demesiyle tam eğilecekti ki Cemşid korkuyla arkaya sürünmeye çalışmış babası ise, "Tamam! Yapma, geleceğum! " demişti.
Bir taşla iki kuş...
Kaya memnuniyetle geri doğrulurken, "Yalnız benim silahımın tetiği bir kere çekildi. O kurşunlardan biri yuvalarından ayrılmasa olmaz. " diyerek Cemşid'in sağ bacağına sıktı.
Cemşid acıyla haykırıp bacağına yapışırken Kaya umursamadan silahının kilidi kapatıp beline taktı. "Sadece bir günün var piç kurusu!" diyerek acımasız gözlerini tekrardan telefona çevirdi. "Bir gün içinde burda oldun oldun, yok olmadın aha bu kansızı bağlar denize atarak balıklara yem ederim! "
Cemil korka korka başını sallarken Ahmet içi rahat bir şekilde telefonu kapatmıştı.
Kaya, Ahmet'e bakarak, "Dağıt burdaki herkesi. " dedi. Zaten pek bir kimse yoktu. Gündüz vakti olduğu için sadece pazarlanan kadınlar ve Cemşid piçinin bir boka yaramayan adamları vardı. Genellikle gece yarısına yakın zamanlarda toplandıkları için şimdiden herkesi dağıtıyorlardı.
"Kadınlara da yardımcı ol. Maddi ve manevi yardımı eksik etme. Adamları da yok et. " diyerek ayağının dibinde acılarla kıvranan kansıza baktı. "Benim gemiye götür bunu da. Daha sonra ilgilecez. İlk önce o piç babası buraya gelecek. Herşey sıralayla koçum. " diyerek Ahmet'in omzuna iki kere vurarak arkasında beş kişiyle tekrar yukarı çıktı.
Odada gördüğü şeylerle midesi o kadar bulanmıştı ki diğer odaya bile girememişti. Adam aşağıda resmen iki koridor karşı karşıya oda yaptırmıştı. Cemşid'in çıktığı oda kumarhane odasıydı. Daha içerde beş oda daha vardı. Onların ne için olduğu bildiği için midesi kalkmıştı. Kadınları ise öyle bir giydirtmişti ki pavyonda ki kadınların üstlerine giydiği mini elbiseler daha terbiyeli kalırdı. Bu yüzden hiç birine bakmamış ve baktırmamıştı. Odayı incelerken bile tavan etrafına takılmış olan bir sürü avizelere bakmıştı.
Yukarı çıktığında Cafe'nin sahibi olan Özgür denen adamın yakalarına yapıştığı gibi kasa, paranın ödendiği masaya doğru yatırdı. "Pılını pırtını toplayıp burdan siktir olup gidiyorsun, duydun mu beni? Tehdit ile gelip yönetmişsin madem burayı, şimdide defolup gidiyorsun limanımın karşısından! "
"Tamam, tamam. " diyen adam yakalarını Kaya'dan kurtararak uzaklaştı.
"Abi bırakmasa mıydık acaba? " diye soran Ahmet'e döndü kısa bir an.
"Kızıyla tehtid ediliyormuş. Madem öyle defolup gitsin. Mekanının bu duruma gelmesine izin bile verse şuan gözümde o aşağıdakilerden bir farkı yok. Eğer gerçekten tehdit ediliyorsa kızını, ailesini alıp defolup gider. Ha yok, öyle bişey yoksa zaten kendi çıkar bir daha karşımıza. " dedi Kaya giden adamın arkasından bakarken.
"Şimdi napıcaz abi? "
Kaya derin bir nefes verirken dudaklarını yavaşça araladı. "Sen, şu kansız piçi götür bizim karşı limana. Amcam gördümü parçalar zaten onu. Ben onunla ayrı ilgileneceğim. Amcam sinirini alsın benim gemiye, makine dairesine atın. "
Ahmet tam gidecekti ki, "Sakın ölmesine izin verme. " dedi. Ahmet memnun bir şekilde başıyla onaylayıp tekrardan aşağı kata inmişti.
Kaya, ona yapacakları için sabırsızlanıyordu aslında. Amcasına yaptıklarının aynısını yapıcaktı. Birebir çekicek bu korkuyu yaşamadan ölmeyecekti.
Amcasının yapamadığını, gözü arkada; karımı alır mı ben öldükten sonra diye kalmaması için kendi yapacaktı.
Amcası mezarında huzurlu uyusundu. Çünkü Kaya, Cemşid'in felaketi olacaktı.
Sadece Cemşid'in de değil, zamanında öldürdüğü masumlar için, canını yaktığı babası için Cemil'in de sonu olacaktı.
🥀
KARADENİZ
RİZE
•KARAHANLI KUM•
LİMAN
Kemal Karahanlı dertli dertli oturduğu koltuktan telaşla kalkarak ofisinden çıktı. Gelen siyah bir minibüsten adamların çıkardıkları adamla sinirden elleri titredi. Gözleri kocaman olurken, "Ula şerefinu siktiğum! " diyerek Cemşid'e doğru ilerlemesiyle adamlar tuttukları, zor yürüyen adamı bırakarak yere yapışmasını sağladı.
Ahmet öne çıkarak onlara doğru gelen adama baktı. "Kaya abim, size getirip sinirinizi atmanızı istedi. İstediğiniz kadar dövün, ölmesin yeter. "
Kemal geldiği gibi ona korkuyla bakan adamın yüzüne yumruğunu öfkeyle geçirdi. Kardeşinin acısından gözleri yaşarmıştı. "Benden çok zor şeyler istisın Ahmet! Daha olanaklı şeyler isteyesın koçum! "
Üst üste adama yapıştırdığı yumruklarla, "Ben seni öldürsem rahatlamam oruspu evladı! " derken bile adamın yüzünü kan revan içinde bırakmıştı şimdiden.
"Ha bu Fatih içun! " diyerek gözüne vurdu üst üste. "Ha bu yetim bıratuğun Mert Ali içun! " diğer gözüne de vurdukça vurdu.
Adamlar ise oldukları yerde ellerini önlerinde birleştirmiş izliyorlardı. "Ha bu her gün ağlayan abimle yengem içun! "
"Amca! " duyulan sesle Kemal durmadan, sinirini alamadan birde ayağa kalkarak tekmelemeye başladı. İşleri Kaya'ya bırakamakta o kadar doğru etmişti ki ölesiye dövmek istediği adamı daha aramadan önüne sunulmuştu.
Furkan ve Burak ayrı ayrı geldikleri gemileri kıyıya yanaştırarak limana atladılar. İkiside kumdan gelirken birbirlerine baş salladılar anlamak ister gibi. "Hayurdur amca kimi döveysun? " derken Furkan, Burak çoktan koşmuş amcasının yanına varmıştı.
Furkan da ikizinin yanına varmasıyla yerdeki adama baktılar. "Amca bu kim? "diye sordu Burak tanınmaz haldeki adama bakarken.
Amcası sadece bir kaç dakikada iyi benzetmişti.
"Cemşid Karataş. " dedi duygusuzca Ahmet.
Furkan ve Burak, Ahmet'in verdiği isimle bam tellerine dokunulmuş gibi ikisininde suratları değişti birden.
"Cemşud mu? " dediler birbirlerine bakarlarken. Hadi Kemal bu piçin yüzünden öldüğünü biliyordu kardeşinin ancak ikizler sadece yengelerine göz koyduğu kansız olan herif diye tanıyorlardı sadece.
Bunu bildiklerinden bile babalarının haberleri yoktu. Bundan bir kaç yıl önce yengelerinin daha yeni amcalarıyla evlendiğinde küçük küçük bazı şeyleri anlatmıştı. Hatta onlardan 'amcanız yanlış bişey yapmaya kalkarsa onu engelleyin' diye de söylemişti.
Çünkü o zamanlardan beri korkuyordu Ayşe sevdasına bişey olacak diye. Karşısında hasta bir adam olduğunun pekâlâ farkındaydı.
"Vay oruspu evladı! " dedi Burak sinirle.
"Kansız Cemişud? " diyerek Ahmet'e baktı Furkan. Ahmet başını küçük bir açıda yavaşça sallayarak onayladı.
Kemal yorularak en son geri çekilmesiyle Furkan amcasını daha da itti. "Hele çık amca. Birde biz görelum ne kaa dayanuklıymuş? "
Kollarını katlayan Furkan'a baktı Burak. "Hee, bakalum ne kaa dayacanacak? " diyerek o da kollarını toplamış girişeceklerdir ki Ahmet önlerine geçerek, "Ölmeyecek. Kaya abimin kesin emri var. Henüz bayılmamış. Sizde bayılana kadar dövebiliriniz, ancak ölmeyecek. " demesiyle ikizlerin önünden çekildi.
Furkan ve Burak birbirlerine bakarlarken, "Hay hay! " demişlerdi ki Furkan adamın yakasından tuttuğu gibi attığı tek yumrukla adam bayıldı.
Burak cıklayıp ellerini birbirine vururken kısa bir saniyeliğine havaya bakarak, "Hay yoluni yordamıni sikeyim Furkan ya! " dedi hüzünle. Hevesi kursağında kalmıştı.
Furkan doğrulurken eli adamın yakasından uzaklaştı. "Ulan sert vurmadım sen de abartma," diyerek adamın yanaklarına tokat atarak hem lafın altına dövmüş hemde uyandırmaya çalışmıştı. "Kalk ula! Yumuşak vurduk! Ne nazlu çıktun? " dedi sanki öncesinde bir kamyon posta dayak yememiş gibi.
"La bi çık! " diyerek ilk önce ikizini önünden çekmiş sonrada adama yumruğunu geçirmişti. Burak, Ahmet'e bakarak, "Vallaha içimde kalurdu, bir tane vurmazsam olmazdu. " dedi.
Adamlar Cemşid'i, Kaya'nın gemisine taşırlarken Kemal çoktan kendini ofisin arkasında kalan, denize bakan bankalardan birine atmıştı. Ellerini başının arasına almış uzaktan ikizlere bakıyordu.
Bildiklerini, o da biliyordu.
Şimdi sadece yengelerine göz koyan öyle piçin biri olarak bildikleri için bir yumrukta rahatlıyorlardı, ya amcalarının katili olduğunu öğrendiklerinde ne yapacaklardı?..
🥀
KARADENİZ
RİZE
(Karşılaşmaya dört gün kala...)
•AKŞAM•
Kaya girdiği koridorda arkasında on adamıyla beraber masanın toplandığı büyük salona doğru ilerledi.
Karşısına geldiği iki kapaklı büyük kapı onun için iki yana açılırken üzerindeki simsiyah jilet gibi bir takımla içeri doğru adım attı. Adamları da arkasından içeri girerek odanın köşelerine ve masanın etrafına dağıldılar. Bu masadakiler gerse de Kaya'nın umrunda dahi olmamıştı.
Yuvarlak kocaman olan masanın etrafına toplanan cemiyet üyelerine kısa bir bakış atarak kendi koltuğuna, masanın başındaki koltuğun yanına geçti. Babasının yanına otururken kısa bir an Osman Karahanlı ile göz göze geldi. Yanındaki babasına başını küçük bir açı ile sallayıp önüne döndü. Buradaki amacı kimse bilmese de farklıydı.
Ahmet de Kaya'nın koltuğunun hemen bir adım gerisinde dik bir şekilde tetikte bekliyordu. Koltuğunu çekerek tam oturmasıyla önüne döndü.
Bütün cemiyet üyelerinin ona baktığını görmesiyle alayla güldü. "Ne o, kendimi tanıtmamı mı bekliyorsunuz? İlkokul mu burası?" Yüz hatlarından alaylı gülüşü yavaşça silindi. "Eminim ki siz beni daha adım geçtiği anda araştırmışsınızdır."
Karşısındaki tabağa baktı. Birde onlarla yemek mı yiyecekti? Daha ilk günden onu öldürmek istemeyecekleri ne malumdu?
"Biliyoruz." dedi aralarından biri. Sağ tarafta hafif saçlarına aklar düşmüş ama uzun, omzuna kadar gelen gür saçlı adama baktı. "Bir özel kuvvet askeri. "
O kadar nefret edersine söylemişti ki Kaya onu direktmen göz hapsine almıştı. "Devlete çalışan bir adam, " dedi aralarındn başka biri. Kaya bu sefer karşısındaki kendisiyle hemen hemen aynı yaşta olan adama baktı.
Cemiyet neredeyse yirmi kişiydi ancak karşısındaki adamın yanı boştu. O koltuk Cemşid'e aitti ve o şuan fazlasıyla meşguldü. Dudakları kıvrıldı Kaya'nın.
"Devlet'e çalıştığım doğrudur. Ancak sizi geren şeyin ne olduğunu henüz anlamadım. Çalışan benim, ama diken üstünde olan sizsiniz. " Aslında biliyordu ancak onlardan duymak daha zevkli olacaktı ona göre.
Babası Osman Bey yavaşça arkasına yaslandı ve oğlunu izlemeye koyuldu.
Masanın sol tarafında uzun sakallı bir adam, "Sorun da bu zaten. " dedi. "Devlete çalışman. " diyerek elini masaya vurdu. Kaya bir adama bir masaya vurduğu eline baktı.
"Bizi ifşa etmeyeceğin ne malûm Demir Karahanlı! " dedi yine uzun sakallı herifin hemen yanındaki.
Kaya'nın yanındaki konuştu bu sefer. "Ya şuan görevdeysen? Amcanı ölü gösterip bize tuzak kurduysan?"
Yanındaki adamın yanındaki konuştu bu sefer. "Cemiyette babanın yanına geçtin ayağına şuan bizi bitiriyorsan? "
Kaya dayanamayıp kahkaha atmasıyla başını iki yana salladı. Babası onun ne için burada olduğunu bilmediği için o da güldümştü bu saçmalığa. Adamlar onlara şaşkınca bakarken o ayak bileğini diğer dizine yerleştirdi. Arkasına yaslanarak Ahmet'e çevirdi başını. "Ne kadar inanarak hayal kuruyorlar görüyorsun dimi? Ben bile acaba böyle mi yapıcam lan diye düşünmedim değil. " diyerek bu sefer babasına baktı.
Ahmet bişey demeden sadece yanaklarının içini ısırarak başını dikleştirdi. Beyninin bir köşesine burdan çıktığında katıla katıla gülmeyi unutmaması için not etmişti.
"Peki sen görüyor musun baba? Daha sadece koltuklardan birine oturdum diye bu kadar diken üstündeler bir de başa geçmiş olsaydım sanırım ruhlarını teslim ederlerdi." Ahmet gülmemek için kendini sıktıkça kalbi patlayacak gibi oldu.
"Emin olun, " dedi Kaya gülmeye bir son vererek. "Tüm bunları yapsaydım şuan zaten hepiniz müebbet yemiş olurdunuz. Malum ben işlerimde pek uzatmayı sevmem. " diyerek muhteşem bir şekilde rol oynadı.
Araştırmak istediğinde hepsinin dosyasını çıkarmak için bir saat kadar bir zaman yetmişti zaten. Neden iki gün de toplantıyı beklesindi ki? Konumlarına kadar bilirken onları indirmek onun için zor değildi. Ancak henüz zamanı değildi. Şuanlık tanımalı kimin ne yaptığını ne gibi bir gizliyeti olduğunu bilmeliydi. İçlerine girmeliydi. Bir asker olarak değil, sadece Karahanlı olarak girmeliydi.
Derin bir nefes vererek uzun sakallı herife döndü. Bir müddet hala masadaki eline ve yüzüne baktı. Sonra ise yanındaki adama dönerek, "Demek şuan görevdeyim, bu yüzden amcam ölmüş gibi yapacak bende sizi indiricem öyle mi? " diye sordu.
Hiç bozuntuya vermeden onayladı onu. "Birazdan yetkililer burda olsa şaşırmayız. " diyerek kaşlarını çattı. "Öyle askerliği bıraktım diyince bırakılmıyor. "
Oysa yıllardır Kaya onların içindeydi. Babasının sağ kolu ne kadar zamanında Haşmet olsada aslında Kaya'ydı. İşleri az çok o yönetirdi. Topraklarından geçmek isteyenlerle anlaşma yapar erzak yada kıyafet tırlarını uyuşturucu veya silah kaçakçılığı olmadan kontrolden geçtikten sonra kendi bölgesinden geçirirdi.
"Bu masada bir koltuk boş! " diye bağırarak ayağa kalktı. Bu bardaktan taşan son damlaydı. "Peki neden biliyor musunuz?"
Kimseden ses çıkmayıp sadece birbirlerine baklamarıyla Kaya, Ahmet'e dönerek bir baş işareti yaptı. "Çünkü amcamı toprağa verdim. Buna sebeb olan da Kansız Cemşid. "
Masadakilerin şaşkın bakışlarına karşı, Kaya'nın bu kadar açık olmasına daha da şaşırmışlardı. Ahmet cebinden çıkardığı orta boy fotoğrafları teker teker adamların önüne koymasıyla hepsi eline alarak incelemeye başladı.
"Abimi kaybetmeme sebeb olan bu piç kurusu şuan acılar içinde. Cemşid Karataş ismi ebediyen silinecek, tıpkı o benim amacamı bu dünyadan sildiği gibi. Tek fark benim amcamın hala bir ismi ve bir ünvanı var. " Karşısındaki adama bakarak masaya ellerini koyarak eğildi.
Fotoğraf, Cemşid'in dayak yemiş yüzü gözü bile tanınmaz halde olan bir kareyi gösteriyordu. Elleri kolları bağlı yerde baygın şekilde yatıyordu. Biliyordu zaten, amcası iyi benzetmişti.
"Ama onun ismi bile olmacak." diyrek devam etti sert sesiyle. "Kadınları pazarlayan, sahte kumarhane adı altında bir cafeyi fuhuş yerine çeviren, kadınlar için adamları iddiaya sokup onlar için dövüştürerek adam öldüren bir piçin ismi ebediyen silinecek Karadeniz'den!"
Herkes şaşırmıştı çünkü Cemşid tüm bu olanların aksine ben iyi bir adamım ama karakterim sert gibi bir imaj çizmişti. Masaya çizdiği bu imaj karşısında herkes şaşkınlıkla, ayakta masaya eğilmiş adama bakıyorlardı hala. İnanamıyorlardı.
"Kanıtın olmalı Demir. " dedi Cemiyeti'n en yaşlılarından olan Yunus Çakır. "Yoksa sana kimse inanmaz. " Başını iki yana salladı yavaşça. Yunus Çakır, Osman Bey'in arkadaşı olurdu. Belkide burada tek güvendiği bile olabilirdi Osman Karahanlı'nın. Göz göze geldiklerinde bile birbirlerine selam verir gibi baş salladılar.
Kaya masadan doğrularak adamların birine el işareti verip arkasındaki duvara bağlı kocaman tahtaya bir görüntü oynattırdı. Projeksiyon oynarken her birinin yüzündeki ifadeye baktı. İçeri sızdırdırkları adam o kadar çok bilgi toplamıştı ki, gizlice video ve kamera kayıtlarına bile erişmişti. Onlardan biriymiş gibi davranarak hem bilgi toplamış hemde kanıt elde etmişti.
Video'da oynatılan görüntü; kumarhanede oyunlar oynanan masalar, duvar kenarlarında kadınları kucaktan kucağa gezdiren adamlar hata ulu orta çekinmeden birlikte olmaya çalışıp tecavüz edenler bile vardı.
Adamlar şaşkınca ekranı izlerken bir diğer videoya geçti kayıt. Bu sefer çekilmemiş kamera kaydı olarak ele geçirilmişti. Bir kadın iç çamaşırlarıyla kafesin bir köşesinde durmuş ağlayarak beklerken, adamlar bir malmış gibi onun üzerinde iddiaya girip kafeste onun için dövüşmelerini gösteriyordu.
Ahmet yüzünü buruşturarak çevirdi. Bir iki saniye bakmasına bile yetmişti midesinin bulanmasına. O kadınları ailelerine kavuşturmuş ve hepsiyle bacısı gibi ilgilenerek bütün maddi manevi yardımda bulunmuştu. İçi biraz rahatlarken hepsinin çökmüş psikolojilerini düşündü. Harap haldedir emin ki.
Kaya izledikleri ile siniri artarken masaya dönmüştü. Biten kayıtla adamların bakışları tekrar kendisine döndü. "Sakın, gözünüze girmek için falan yaptığımı sanmayın!" öfkeli sesiyle bir kaç kişi yutkunurken devam etti. "Ben ne yaptıysam doğru bildiğimi yaptım! Aranızda eğer böyle bişeyi doğru bulup gitmeyi planlıyorsa kafasından silsin çünkü öyle bir yeri bugün yıktırarak yok ettim!"
"Cemşid aslında tam bir pezevenkmiş lan! " dedi aralarından biri. "Bir de savunup duruyorsunuz, 'ne iyi adam başa o geçsin' diye! "
Uzun, saçında aklar olan adam onu dinlemeden Kaya'ya dönerek, "Ne olursa olsun! Ben masada bir Türk askeri ile birlikte oturmak istemiyorum! " demesiyle Kaya daha fazla dayanamayarak gümüş rengi silahını belinden çıkardığı gibi tek eliyle tetiği pantolon kemer arasına sokup çekti, saniyesinde adamın alnından nişan alarak vurdu. Kan, adamın iki yanında oturan adamların yüzüne fışkırdı.
Adam koltuğuyla beraber geriye doğru yere düşerken Kaya dişlerinin arasından, "Artık orturmana gerek kalmadı, piç kurusu!" dedi.
Yunus Çakır memnuniyetle Kaya Demir'i izlerken diğerleri sertçe yutkunmuştu. O kadar hızlı ve çevik hareket etmişti ki kimse ne olduğunu anlamamıştı.
Şunu unutuyorlardı çünkü, karşılarındaki adam bir askerdi.
Gönüllü ve savaşçı bir asker.
Osman Bey ve Yunus Çakır kısa bir an göz göze geldiler. İkisinin de dudaklarında memnun bir gülümseme vardı ancak bilmedikleri bişey vardı. O gülüşün anlamı Kaya'yı aşardı. Zamanı geldiğinde o gülümsemenin amacı Kaya'yı fazla yoracaktı.
Silahını sertçe masaya vurarak koydu. "Bana saygı duyacaksınız! " dedi. Kaşları çatıkken, "Babamın amcama emanet ettiği koltuğa ben oturacağım! " diyerek devam etti.
"Memnun olmayan şimdiden siktirolup gitsin karşı cemiyete!" Kimseden ses çıkmadı.
"Topantı bitmiştir. Yemek yiyecek varsa, afiyet olsun. " diyerek koltuğunu geriye iterek masanın etrafında ilerleyerek kapıya yürüdü.
Babası Osman Karahanlı ise memnun bir şekilde boğazını temizleyerek bir eliyle kıravat tarafına göğüsüne dayayıp diğer eliyle sandalyesini geri çekerek ayaklandı. Yüzündeki memnuniyet ve gözlerindeki gururla oğlunun peşine takıldı.
Ancak Kaya bu sefer ters yönden kapıya ilerlemişti çünkü yapmazsa içinde kalacağını biliyordu. Uzun sakallı adamın arkasında durmasıyla gerildiğini fark etti. Adamın üzerine eğilerek, "Yaşlısın, dişin kesmez şimdi. " diyerek masadaki çatalı eline aldı. Cebinden çıkardığı çakıyı da hızlı bir şekilde çevirerek açıp tabağındaki eti beş parçaya bölmeye başladı.
Adam orta yaşlardaydı ancak ona yaşlı diyerek etlerini kesmiş sonrada çatalı bırakarak bıçağı çevik bir hareketle havalandırdığı gibi adamın hala masada olan elinin ortasına saplamıştı. "Hadi afiyet olsun! " dedi dişlerinin arasından.
Adam acıyla dişlerini sıkıp bağırırken elini kaldırmaya çalıştı ancak bıçak gerçekten o kadar keskindiki adamın elinden sonra birde tahtalı masaya saplanmıştı. Adam acıyla eline sonuna kadar girmiş çakıya baktı. Kaya'nın imzası vardı, özel tasarım olduğu her halinden belliydi.
Kaya, masadan aldığı kağıt mendille kimseyi umursamadan ellerini sile sile yanındaki babası ve arkasındaki adamlarla salonu terk etti.
Bu daha hiç bişeydi.
Bu gidişle masada adam bırakmayacaktı...
🥀
KARADENİZ
RİZE
(Karşılaşmaya dört gün kala...)
•EV•
Kaya arabasını evin önüne park ederek yavaşça indi. Omuzlarında takımın parçası olan ceketi salanırken arabayı kitleyip koca konağa doğru ilerlemeye başladı.
Babasıyla masanın toplandığı malikaneden çıktıktan sonra babasına bir yere gideceğini söyleyip yanından ayrılmıştı. Başını yavaş bir açıyla çevirip park halindeki araçlara baktı. Gördüğü beyaz araçla babasının evede olduğunu anladı.
Babasının yanından ayrıldıktan sonra evlerinin oradaki uçurum kenarına gitmişti. O çok özlediği denizi izlemiş ve sürekli yazın denize atladıkları tepede bir süre oturmuştu.
Kapının önüne gelmiş tam çalıcaktı ki arka bahçeye yakın olan ufak çardağın merdiveninde yengesini görmesiyle yumruk olan eli yavaşça indi. Ayşe gözleri dolu dolu başını kaldırmış Ay'ı izlerken Kaya kapıdan uzaklaşarak yengesine doğru ilerlemeye başladı.
Yengesinin yanına gelmesiyle omuzlarındaki ceketi çekerek yengesinin omuzlarına bıraktı. Genç kadın irkilerek arkasını dönmüş Kaya'ya bakıp rahatlarken, Kaya yutkunarak bakışlarını kaçırmıştı. "Geceleri Ay'a fazla bakmayun, hasta olursunuz derdu anam. O nasıl olayi onuda bilmeyim ya. " diyerek kenara kayan yengesinin yanına oturdu.
Gözleri dolu dolu olan kadına baktı. Kollarını dizlerine koymuş ellerini birbirine sürtüp duruyordu stres ve üzüntüden. Bir süre öylece sesizce kaldılar. Daha doğrusu sessizliği dinlediler. Kafalarını dinlediler.
Bir süre sonra Ayşe burnunu çekerek yutkundu. "Sormayacak musun? "
Kaya daldığı yerden sıyrılırken, "Neyi? " diye sordu. Üzerinde hala takım vardı. Siyah gömleğinin üç düğmesi açık, etekleri pantolonun içinde ve kolları dirseğine kadar katlıydı. Ceketini ise etekli elbise giymiş üstünede yünlü bir hırka giymiş olan yengesinin omuzlarına bırakmıştı. Ne olursa olsun hala üşüdüğünün de farkındaydı.
"İyi olup olmadığu mu? " dedi Ayşe yine Ay'a dönerek.
Kaya yengesine yandan bakarak o da Ay'a dönmüş dikkatle her bir ayrıntısını incelemeye başlamıştı. Aslında yengesi Ay'a değilde amcasına baktığını o kadar iyi biliyordu ki. Çünkü amcası ay'ı çok severdi. "Sormama gerek olduğunu pek samayim. Sonuçta, görünen köy klavuz istemeyi. "
Burnundan güldü Ayşe. Sahte bir gülümsemeydi bu. "Bugün ne kadar çok sordular bir bilsen... " dedi başını iki yana sallayarak. "Hayur, sormalaru sıkıntu değul. Yalandan iyiyum demek çok zor."
Sertçe yutkundu Kaya. "Sessiz kal yenge. " diye fısıldadı. "Çünkü iyiyim derken bile kalbin deşiliyormuş gibi, daha fazla deşme. " Bakışları hala Ay'dayken yengesinden bir hıçkırık koptu.
"Benu de senden başka kimse anlamayi. " Kaya'nın bakışları yengesine kayarken onunda gözleri dolmuştu. Elini arkaya atarak yengesini tuttuğu gibi göğüsüne çekti.
Çünkü ikiside aynı durumdaydı. Belki Ahu ölmemişti ama Kaya'nın yanında olmadığı sürece kendisini öldürüyordu. Bu yüzden birbirlerini çok iyi anlıyorlardı.
"Ağlamaktan çekinme yenge, asıl ağlamazsan sorun olur. " derken bile omzunu sıvazlayarak rahat rahat ağlamasını istedi yengesinin.
Onun acısını en iyi o bilirdi. Şuan bile gözleri dolu dolu olmuştu Kaya'nın. Erkekler ağlamaz diyenlerin tersiydi Kaya. Ağlardı. Ne kadar sert bir mizacıda olsa ağlardı. Erkek adamda ağlardı. Zaten asıl adam denenler ağlardı. Üzülebilenlerdi. Gaddar değil, acımasız, zulümkar değil; ağlayıp, merhamet eden. Küçük bir duygu belirleyendi.
Ahu'nun bile ondan gittiği söylenildiği gün içi çıkana kadar ağlamıştı. Sadece o gün de değildi. Altı yıldır aklına her geldiğinde gözleri dolar gibi oluyordu.
Ahu onda en büyük yaraydı.
"Merak etme yenge. " dedi burnunu çekerek. Kaya'da çekinmiyordu yengesinin yanında ağlamaya. Kanından bir ablası yoktu belki Kaya'nın ama daha fazlası vardı. O da şuan yanındaydı. "Halledicem."
Ayşe başını Kaya'nın omzuna dayıyarak gözlerini adamın yüzüne bakmaya zorladı. "Sence baa kızayi midir? " diye sordu. Sesi o kadar üzgün ve çocuksu çıkmıştı ki bir an içinin titrediğini hisseti.
Kaya'nın kaşları çatılırken amcasından bahsettiğini de biliyordu ancak hangi konuda ona kızıcağını bilmiyordu. "Ne için sana kızıyor mudur? " diye o da yengesinin kızaran gözlerine baktı.
"Arkasından gitmedum diye, " derken bile yüzünü buruşturdu acıyla. "Onu yalnız bıraktum diye... " sesi kısıldı. "Biz söz verduk Kaya, her konuda birbirimuzun yanında olucaz diye söz verduk. Ama ölümde ayrı düştuk. "
Kaya'nın gözlerine yaş vurdukça vurdu. Aktıkça aktı çenesine doğru. Onunda sözü vardı, tıpkı amcasıyla yengesinin ki gibiydi. O yüzden her yıl mavi dosyayı özenle beklerdi çünkü söz vermişti. "Etma yenge. Amcam seni ilk önce Allah'a sonra bize emanet etmiştir. Ayrıca bir oğlunuz var. Abim seni içten içe aslanlar gibi oğlunuza, Mert'e emanet etmediyse bişey bilmiyorum. "
"Çok zor... " dedi Ayşe ağlayarak. Yüzünü buruşturmuş dudakları bükülmüştü. "Yavruma bile iyi rolü yapmak çok zor! " nefesi kesilene kadar hıçkıra hıçkıra ağladı. "Geceleru kimse sessiz çığlıklarımu duymasun diye onun yastığına sarılup ağlayarak uyumak çook zor! Mert Ali artık kimseyle konuşmazken onu konuşturmaya çaluşmak çok zor." Kaya'ya tüm bunları söylerken çekinmemişti çünkü o da Kaya'yı erkek kardeşi olarak görüyordu. Kanından olmasa bile kanından fazla ve eşinden ona emanetti.
Acıyordu. Biliyordu da Kaya. Çunkü onunda hala kalbi acıyordu. Derin bir nefes verirken sadece ağlayıp rahatlamasını diledi.
"Sabaha kadar burdayız ha yengem? " dedi Kaya durulan yengesini güldürmeye çalışarak. "Sabahlayalım."
"Kaya." dedi Ayşe göz yaşlarını silerek. Kaya'nın dediklerini umursamadan omzundan başını kaldırmıştı. "Nolur yengem, yalvarurum pişman olma. "
Kaya duraklayarak karşısındaki kadına baktı. "Bilirsun, bazen hayattaki hiç bişey söyleduğu gibi değildur. Seni böyle ölümune seven birinun ben gittiğune inanmayim." Başını iki yana salladı Ayşe, yıllardır ikna etmeye çalışıyordu. Ahu'yu da tanıyordu. Zamanında onun en yakın arkadaşıydı. Şimdi asla düşmanı değildi, onu hala içten içe seviyor gittiğine inanmıyordu.
Çünkü gidicek olan bir kadın, hiç sevmediğinin saçlarını saklamak ister miydi?
Ayşe o gün Ahu'nun yanındaydı, bizzat şahit olmuştu kıyamayarak yerde topladığı her tele. Beyaz bir peçeye sarıp cebine koyuşu, hiç çekinmeden Ayşe'ye 'ablam ben dört tane çocuk istiyorum' deyişi...
Unutamıyordu.
İnsan hiç sevmediğinden dört çocuk ister miydi?
Saçlarını saklar mıydı?
Askere gitti diye geceleri uyumayıp eli kalbinde pencerede bekler miydi?
En önemlisi, delicesine evlenmek ister miydi?..
Kaya'nın ellerine yapışarak tuttu. İyice sıkarak buz gibi elleriyle ona yalavardı. "Yalvarurum kardeşim. Yapma, git olayun aslu astarunu öğren. Sana denulen tek söze inanma. Sana yalvarurum iyuce öğren. "
"Yenge neden diretiyorsun? " dedi Kaya ellerini yavaşça çekerek.
"Sende benim gibi kalpte kalan kor bir ateş misali ile kalma diye! Bana 'yenge geç kaldum' diye gelme, diye! 'O benden gittu, ' deme diye... "
Kaya elleriyle yüzünü sıvazlarken yutkundu. Ahu'ya bişey olma ihtmali onu delirtirdi. Ondan gitme ihtimali onu maf ederdi. Uzakta ve mutluydu bu ona yeterdi.
"Kafam çok karışık. "
Ayşe başını tekrar kardeşinin omzuna koydu. İkiside acıyla kıvrana kıvrana sabaha kadar oturdular orada.
'Ağır yaralıyım Karadeniz. ' dedi Kaya içten içe gök yüzüne bakarak, deniz yoktu şimdi karşısında ama o gökyüzünün hafiften açılmış maviliklerine bakıyordu. 'Hemde çok ağır... '
Kaya kendisine Allah'tan bir ışık, yol isterken, Ayşe içinden bütün duâlarını etmişti.
Bilmiyordu Kaya, yarın istediği ışık aslında ayağına gelecekti. Tüm gerçekleri öğrenip yine tek bir söze ama doğusuyla inanacağını. Bilmiyordu...
🥀
KARADENİZ
RİZE
(Karşılaşmaya üç gün kala...)
• GÜNÜMÜZ •
Kapının çalmasıyla Kaya bakışlarını yorgunca evraklardan çekerek kapıya baktı. Gel komutunu vererek kapının açılmasını bekledi bir süre. Daha sonra kapıyı açıp içeri giren kişiyle dudakları kıvrıldı.
"Mahir? " diyerek kalktı masasından.
Üzerinde jilet gibii bir takım ile içeri giren adamla ellerini tokuşturdu. "Vayy, devrem! " dedi aynı heyecanla Mahir de.
"Oğlum senin burda ne işin var? " diye sordu ellerini ayırırken.
Mahir rahat bir şekilde geçip oturdu ofisin yan tarafındaki deri koltuklardan birine. "E oğlum senin ne işin var lan burada? "
Kaya gülerek karşısındaki deri koltuğa geçip pantolonunu azıcık yukarı çekerek oturdu. Kendini rahat konuma alarak ayak bileğini diğer dizine dayadı. "Kendu memleketum da saa hesap mu vereceğum ula! "
Mahir kahkaha attı. "E bura benum da memleketum. "
Kaya kınayıcı bir bakış atarak bir kolunu koltuğun üstüne attı. Üzerindeki beyaz gömleğin iki düğmesi açık etekleri pantolonun altında bir şekilde oldukça düzgündü. Kollarını da katlayarak dirseklerine kadar çekmiş kavuruk tenini ortaya sermişti.
"Memleketi Karadeniz olupta denize açılamayan tek hıyar da sensin. "
Mahir göz devirdi. Bu onu çok şapşal kılarken kendini korumayı asla es geçmedi. "Ne var yani midem kötü oluyorsa? "
Kaya bu sefer dik dik askerlik arkadaşına bakıyordu. "Oğlum, balık yiyemiyorsun lan, balık! "
"Lan ne var sanki midem hassasa? Allah Allah. " diye söylenirken Kaya güldü.
"Sahte Karadenuzlu senu," dedi Kaya başını 'seni gidi gidi' der gibi sallayarak.
"Etma! " dedi başını dikleştirerek Mahir. Kaşlarını çatıp dudak büktü. "Hakiki Karadenuzluyum ben. "
"Evet. Ne gemiyle denize açılabilen ne de balık yiyebilen o hakiki Karadeniz'li, sensin. " dedi inanmayarak. Hakiki kısmını ise öyle bir bastırmıştı ki Mahir sertçe yutkunmuştu.
"Oğlum senin de bizi gömeceğin varmış iki geldik sohbet edelim diye yaptığına bak. "
"Niye? Sen misafir misin? " diye sordu Kaya saatine bakarak. Bir saat sonra yönetim kurulu ile toplantısı vardı.
"Ben mi? Puff! Kardeşiz oğlum biz ayıp yani ama sen beni o konumda görüyorsan terk ederim burayı. İstenmediğim yerde de durmam. " diyerek triplere girince Kaya dik dik Mahir'e baktı.
"Hiç değişmemişsin hala aynı fışkisun. "
"A aa! Birde bok dedi bana! " diyerek elini takımının üzerinden kalbine attı.
"Tek bildiğin kelime o zaten! " Kaya koltuktan kalkarak tekrar masasına geri dönünce Mahir güldü.
Daha sonrada piçliğine vererek, "Evlandun mu devrem? " diye sordu.
Kaya koltuğa oturmadan daha olduğu yerde çakılı kaldı. Buz kesti vücudu. Derin bir nefes vererek Mahir'e bakamadan gözlerini kaçırarak oturdu koltuğuna.
Yutkunarak bilgisayarını tekrar açtı. "O nerden çıktı şimdi? Hayır tabiki! "
Evlenmek kelimesi ona çok fazla uzaktı. Çünkü istediği kadın yanında değil başkasının yanındaydı. Hemde isteyerek.
Zaten onuda çıldırtan buydu.
İsteyerek olması.
En azından o öyle biliyordu. Herşeyin sahte, gerçek olmayan bir aşk sanıyordu.
"Ulan otttuz oldun otttuz!" diye elini sallaya sallaya. 't' harfini bilerekten bastırarak söylemişti Kaya'yı daha da sinir etmek için. "Evde kalacaksın! "
"Başlama anam gibi! "
"Kırka merdiven dayadın! "
"Ulan it, sanane! " diye hidetlendi en son Kaya. Sert bakışlarını bilgisayardan çekmiş Mahir'e bakıyordu.
"Merak etme. Evde kalırsan ben alırım seni. " diye şerefsizlik yaparak arkasına yaslandı Mahir.
Dişlerini sıktı Kaya. "Seni otuz beşinci kattan atmamı istemiyorsan kapat çeneni, sikmim yayını! "
"Abo! " dedi hızla yerinde doğrularak. "Oldu o zaman bana müsade! " diyerek kahkaha attı ve kalktığı gibi koşarak ofisten çıktı.
Hep böyleydi. İlk önce Kaya'yı sinir eder daha sonra dayak yememek için ise olay yerini tozu dumana katarak terk ederdi. Hayır, herifin Komutanı da değildi ki ceza verseydi.
Kaya işlerine devam ederken kapı tekrar çaldı. "Gel! "
İçeri giren sekreterle kağıtları toplayıp masaya vurarak eşitledi. "Gel Seren, al bunları Mustafa'ya götür. İmzalasın. Birazdan Toplantıda lazım olacak. "
"Peki efendim. " diye kağıtları alan kız çıkmadı. Kaya ise başını kaldırarak neden çıkmadığını anlamak ister şekilde baktı.
"Bir sorun mu var Seren? " diyerek kalemle oynamaya başladı.
"Şey efendim, siz bana bu iki gün kim gelirse gelsin görüşmeye almayacağınızı söylemiştiniz ancak bir kadın geldi. İnat etti sizi görmek için, gönderemedik. "
"Ne istiyormuş?"
"Sizi. Yani, sizinle konuşmayı. Ayrıca sizi yakından tanıdığını da söyledi. "
Bir süre düşündü Kaya, aileden olsaydı zaten izin almalarına gerek yoktu. Direkt girerlerdi. Kimdi bu gelen?
"Peki al içeri. " dedi kalemle masaya ritim tutarak.
Azar yemeyen kız derin bir nefes vererek ofisten çıktı. Beş dakikadan sonra ofisin kapısı tekrar çalmasıyla Kaya sıkkın bir nefes verip başını kaldırdı. Gel komutunu vererek bekledi.
Kapıyı açıp içeri giren kadınla nefes alamadı. Gözleri bir anlığına yuvalarına dar geldi.
Hiç beklemediği biri karşısındaydı.
Ne işi vardı onun burda, hemde yıllar sonra?..
🥀
İNSTAGRAM: dilekkoc_pjm
WATTPAD: dilekkoc6789
KİTAPAD: dilekkoc6789
TİKTOK: gece0866
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.88k Okunma |
563 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |