10. Bölüm

9) - ༻YARALI, HEMDE ÇOK...༺

Grim_gece
dilekkoc6789

"BAZEN HİSSEDERSİN,

BU BİLMEKTEN ÖTE BİR ŞEYDİR... "

 

🥀

 

KARADENİZ

 

.•♫•♬• 𝑺𝑨𝑹𝑰𝑳 𝑩𝑨𝑵𝑨 - 𝑶̈𝒚𝒌𝒖̈ 𝑮𝒖̈𝒓𝒎𝒂𝒏 & 𝑹𝒆𝒔𝒖𝒍 𝑫𝒊𝒏𝒅𝒂𝒓•♬•♫•.

 

"Uyyy!" Asiye Hanım kalbinde hissettiği sancıyla, eli kalbinde vaziyette yataktan doğruldu. Zorlanarak sırtını yatak başlığına verdiği gibi yanında uyuyan torununa baktı.

 

Ağlamaktan helak olmuştu. Yanına gittiği ilk anlarda ondan kaçmıştı daha sonra kendisini tanıtıp onunla konuşunca az çok güvenini sağlamış kendi yatak odasına getirerek yatırmıştı.

 

Gerçi Ahuzar uzandığı gibi arkasını dönüp, "Beni annemden başka kimse uyutamaz. " demişti ama Asiye hanım onu dinlememiş o ağlarken sırtını sıvazlamıştı.

 

"Anan gelecek kizum, neden kendunu helak edeysun? "

 

Küçük omzunu oynatmıştı Ahuzar. Kaldırıp indirmişti. "Annem gelmicek! " diyerek göz yaşlarını silmişti. Annesine söz vermişti, güçlü olacaktı. Bir an'da ağlaması kesilince tepeden küçük kızın yüzüne bakmıştı Asiye Hanım.

 

"Neden öyle dedun?" Yine küçük omzunu oynatmıştı. Umursamadan karşısındaki duvarı izleye izleye ve babaanesinin onun sırtını sıvazlamasıyla yavaşça uyuyakalmışlardı.

 

Ahuzar bilmiyordu ki bundan sonra nenesinin hep onun sırtını sıvazlayarak uyutmasını isteyecekti... Annesinin türkülerinden sonra onu bunlar uyutacaktı.

 

Asiye Hanım ne ara uyuyakaldığını bilmeden hemen hemen akşamm olduğunu fark etti. Kış olduğu için akşam süreleri de uzamıştı. Saat 16.24'ken eli kalbinde bir şekilde yataktan kalkarak terliklerini giydi. Tekrar uyuyan torununa dönüp yorganı omuzlarına kadar kapattı.

 

Yavaş adımlarla kalbi elinde bir şekilde çıktı odasından. Çıktığı gibi kardeşi Cemile'yi gördü. Asiye Hanım'a garipçe bakarak ona yaklaşmıştı ancak Asiye Hanım elini uzatıp gelme işareti vererek aşağıya salona gitmek için merdivenlere yönelmişti.

 

"Ana? " Canan yavaş adımlarla gelmiş annesinin yanında durarak aksaya aksaya eli kalbinde giden kadına bakmıştı. Sonra ise başını çevirip hala Asiye Hanım'ı kaşları çatık bir şekilde izleyen anasına baktı. Anlamak ister gibi. "Neler oli? Neyi var? "

 

"Bilmeyim." dedi omzularını kaldırıp indirerek. "Yardum edeyim dedim ama kabul de etmedu."

 

"Sadece iki saat evde yoktuk, gene noldi?" diyerek tam aşağı yönelmişti ki anası onu kolundan yakaladı.

 

"Saçmalama kız! Gir odana! Kaya gelmeden kimsenin gözüne batma! "

 

"Ana... "

 

"Sus... Eğer bu evun gelinu olmak istiyisen sadece Kaya'nın geldiği zamanlar onun olduğu ortamlara gireceksun."

 

"Ya tek gelmezse? " diye sormuştu Canan. "Ya yanında o kadunla gelursa? Benum aile fertlerunun da gözüne girmem gerek ana anlamayi misin? "

 

Cemile sıkkın bir nefes verirken, "Şimdu gitsen kim evde de gözuna gireceksun? Bir geldum kimse yok evde. Ayşe bilene yok! Eniştem zaten yenu gelmiş. Ne yapacaksun? Gidip ikisunun da tansiyonunu ölçüp şeker ilacu mu verecen? " diyerek küfür edercesine saydırmıştı kızına.

 

Canan ağızına tepilen bütün laflara gözleri dolu bir şekilde baktı. Öfkeyi kalbinin derinliklerinde hissederken hiçbişey demeden arkasını döndüğü gibi odasının yolunu tuttu.

 

"Baa bak, ağlayayum deme sakun yine cocuk gibi! Kırarum valla bu sefer bacakalrunu! " Canan annesinin ettiği hiçbir sözleri kendine çekmeden ilerleyip odasına girmişti bile.

 

Asiye Hanım eli kalbinde ilerleyip salona girerek sürgülü cama doğru ilerledi. Önündeki karşı karşıya olan tekli koltuklardan birine oturup dolan gözlerini hırçın denize bakarak geri göndermeye çalıştı. O oturduğu yerden şiddetli dalgalarını kıyıya gönderen denizi izlerken içeri yavaş adımlarla kıpkırmızı gözlerle Osman Bey girdi.

 

Asiye başını hafif çevirerek kocasına dolu gözlerle baktı. Osman Bey adım adım yaklaşarak karşısındaki tekli koltuğa kendini bırakırcasına kuruldu. Sertçe yutkunup gözleri dolu dolu olan karısına baktı. Görmüştü Ahuzar'ı, geldiği gibi Asiye Hanım'ı ortalarda göremediği için odasına çıkmıştı. Çıkmıştı çıkmasına ama karısını küçük bir bedene sarıldığını görmesiyle ilk Mert Ali sansa da uzun siyah saçlar görmüştü. Upuzun. İlerleyip baktığında ise Ahu'nun sanki bir kopyasını görmüştü.

 

İlk kez gördüğü kızla donup kalmıştı. Bir süre dizlerinin üstüne çökmüş karısıyla küçük kızı izlemişti sonra ise yaşlı elini titreye titreye kızın başına koyarak okşamıştı. Elini kıza dokundurduğu gibi sanki elektirik akımı bir kablo eşliğinde bedenine vermişler gibi irkilerek doğrulmuş kendini zor bela odadan dışarı atmıştı.

 

"Gördun dimi? " diye sordu Asiye Hanım gözleri dolu dolu.

 

Başını salladı aynı şekilde yavaş yavaş Osman Bey. Derin bir nefes verip deniz manzarasına baktı. İzledi masmavi derinlikleri. "Gördum... "

 

"Çok ağladu. " dedi Asiye Hanım. Başını çerirmiş o da kocası gibi bakmıştı denize. İzlemişti her bir dalgasını. "Anasu gittuğunda peşunden koştu. Haykırdu, bağurdu çağurdu."

 

"Ahu? " dedi Osman Bey sorarcasına. "Nerde o? Neden gittu?"

 

"Bilmeyim." dedi Asiye Hanım. "Zaten Ayşe de bir hışınla Mert Ali'yi okuldan babam alacak dedi çıktu gittu. "

 

"Mert Ali şuan Yusuf Hoca da mu? "

 

Başını salladı sadece. Eli tekrar kalbine gitti. "İçim acıyayi. " diye fısıldadı. "Sanki bişey oldi. "

 

"Ne oldi?"

 

"Bilmeyim, sanki kötü bişey oldi. " dedi Asiye Hanım yüzünü buruşturarak. "Kalbim de bir yerlerun koptuğuni hissedeyim." Karısının sözleriyle ağırca yutkundu.

 

Tam aynı zman da hafif loş bulutlu havada Ahu bayılan Gülhan'ı görmesiyle tam o yöne bir kaç adım koşmuştu ki Kaya'nın ayakları da ona doğru ilerlediğini gördü. Gördüğü görüntüyle hafif başını iki yana sallamış Kaya'nın kendi ayaklarına bakan gözlerinden bir dakika bile ayırmadan adım adım geriye çıkmıştı.

 

Kaya'nın dudaklarından sanki olanı anlamış gibi, "Hayır." diye bir fısıltı kaçmıştı. Ancak bunu kendisinden başka kimse duymazken adım adım geriye çıkan kadının ayaklarına korkuyla bakıyor elleri havada bir şekilde onu nasıl sakinleştiriceğini düşünüyordu. Oysa bir anda onu kollarına alacak diye ne de çok sevinmişti.

 

Kadının geri geri çıkarken sol ayağının boşluğa gideceğini anladığı an korkuyla yüzü gerildi. Elleri daha da havalanırken "AHUUU! " diye tüm gücüyle bağırarak koştu. Geriye doğru hafif bir çığlık kopararak düşen kadının elinden yakalamaya çalıştı. Ancak artık herşey için geçti.

 

Çünkü Ahu çoktan uzun saçlarının önüne savrulmasıyla şiddetli dalgaların arasına doğru düşmeye başlamıştı. Kaya ise bir dakika bile düşünmeden Ölümse ölüm diyerek hemen sevdiği kadının peşinden kendini uçurumdan aşağı atmıştı.

 

Ayşe gördüğü görüntüyle donup kalırken dudaklarından kendinden bağımsız uzun bir haykırış koptu. Öyle çok bağırdı ki bütün tepe tam üç kere bu haykırışı kendine hapis ederek dalgalandırıp onlara geri yollamıştı.

 

"Sarıl bana, tenim sende soğumadan." demişti tam o dakika da Osman Bey. Dudaklarından dökülen sözler eşliğinde karısıyla göz göze geldi. İkisininde gözleri dop doluydu.

 

"Sarıl bana, yüreğim kurumadan." diyerek Asiye hanım devam ettirmişti. Ağızından ağıtlar dökülür gibi dökülmüştü türkü sözleri yavaşça...

 

"Sarıl bana, gözlerim kapanmadan. " diyerek denize doğru baktı Osman Bey. Dalgalanan Karadeniz'i izledi.

 

"Sarıl bana sarıl da, sarıl bana sarıl da. " dediler aynı anda. Osman Bey gözlerini yumarak bir kaç damlanın akmasına sebebiyet verdi. Gözleri denizden ayrılmazken karısının sesiyle daha da ağladı.

 

Ayşe haykırışları eşliğinde kendine engel olamadan tepenin ucuna koşmaya başladı. Öyle çok haykırıyordu ki acıyla bağırdıkça bağırdı. İçindeki acı nefes almasına izin vermezken ardı ardına haykırıp deli gibi bağırdı. Boğazı acımıştı. Kesilmedi sesleri, bağırdıkça bağırdı. Farkında olmadan neredeyse peşlerinden atlayacaktı sanki.

 

"Canı cana katsan da

Aşkın ile yaksan da

Vazgeçmedum sevmekten

Korkmam inan ölmekten

Vazgeçmedum sevmekten

Korkmam inan ölmekten. " demişti Asiye Hanım kocasıyla göz göze gelerek. İkisinin de sesleri birbirine karışmış şekilde konağın duvarlarına yankılanıyordu.

 

"YENGE!" diye korkulu bir nida yükseldi. İki kolundan asılmasıyla tepenin en ucunda yere sertçe çökerek oturdular. İki yanında yangazlar çökmüş vaziyetteyken yağmurdan sırılsıklam olmuş çamura çökmüşlerdi.

 

"YENGEEMM!" demişti haykırışlarının arasından. Kocasının emaneti gözleri önünde uçurumdan atlamıştı. Sevdiğinin peşinden atlamıştı.

 

"Canı cana katsan da

Aşkın ile yaksan da

Vazgeçmedum sevmekten

Korkmam inan ölmekten

Vazgeçmedum sevmekten

Korkmam inan ölmekten. " dedi Asiye Hanım ve Osman Bey söylemeye devam ederek.

 

"AHUUU! " demişti bu sefer. Öne doğru eğilerek haykırdı acıyla. Furkan ise şokla tepeden aşağıya bakarken Burak ağlıyordu.

 

Murat etrafına bakındı. Belki ablasını alarak arabalara veya tepenin herhangi bir arazisine doğru götürmüştür diye. Bir umut...

 

Mahir ile tartışırken gözü öyle bir dönmüştü ki farkında değildi. Etrafına baktı. Arazi çok genişti eğer götürmüş olsa her yerden görünürdü ama kimse yoktu. Uçurumun dibine gözleri dolu dolu baktı. Ayşe Yengesi acıyla bağırıyordu. Sanki boğazında dikenli teller varmış gibi hissetti. Atlamışlardı... Değil mi?

 

"Komutanım." diyen bir ses yükseldi kulaklığından. Helikopter sesi ara ara geliyordu. O arabayla onları tepede takip ederken Tim'i helikopterle kuş bakışı eşliğinde eğer çıkarsa sorunları önlemek için bekliyorlardı.

 

"Komutanım! " Ses tekrar yükseldi. Sabahtan beri bağırıyorlardı oysa, o sadece yeni duyuyordu. "Atladılar! Bir kadınla bir erkek! Komutanım! Atladılar! Sesim geliyor mu?! "

 

Murat ses çıkaramadı. "Arama kurtarma ekiplerini devreye sokuyorum. " Yine ses çıkarmadı. "Komutanım! "

 

"Ben ölürken, uyu sevduğum.

Dünya bu kadar sensiz geçim." dedi Osman bey karısına bakarak.

 

"Öyle bir sevdaluk bu

Öyle derin..." dedi Asiye Hanım da aynı şekilde. "Öyle bir sevdaluk bu öyle derin. " diyerek birbirlerine dolu dolu baktılar bu sefer.

 

Mahir ağızı açık bir şekilde hemen yanındayken, "Devrem! " demişti. Hiddetli bir fısıltıydı onunkisi. Yanında omzun çarparak geçen iri bedeni gördü. Hızla uçurumun dibine ilerlerken bir delilik yapmasın diye asıldı tüm gücüyle beline.

 

"Abla! " demişti hala konuşmazken. Beline asılan kolları kendinden itmeye çalıştı. Mahir bu sefer önden onu itmeye çalışarak tepenin ucuna varmasına izin vermedi. "ABLAAA! "

 

"Lan durr! " dedi Mahir de onu tutmakta zorlanırken.

 

"Canı cana katsan da

Aşkın ile yaksan da

Vazgeçmedum sevmekten

Korkmam inan ölmekten

Vazgeçmedum sevmekten

Korkmam inan ölmekten. "

 

Şeyma ağızı açık şekilde tepeye karşı bakakalmıştı. Kucağında, dizindeki baygın kadına yavaşça başını eğerek baktı. Gülhan'ın baygın olmasına rağmen sol gözünden bir damla yaşın yavaşça akarak kulağına doğru yol aldığını gördü.

 

Şu birkaç günde birbirlerine karşı bir bağ olduğunu hep his etmişti ancak bu kadar güçlü olduğunu kendisi bile tahmin etmemişti.

 

"Canı cana katsan da

Aşkın ile yaksan da

Vazgeçmedum sevmekten

Korkmam inan ölmekten

Vazgeçmedum sevmekten

Korkmam inan ölmekten. " Söylenen türkü eşliğinde tepe küçüldükçe küçüldü. Ayşe'nin haykırışları, Furkan ve Burak'ın onu sıkı sıkı tutarak ağlaması, Mahir zorlansa da Murat'ı tutmaya çalışması ve son olarak Şeyma'nın dolu gözlerle baygın olmasına rağmen ağlayan kadına bakmasıydı.

 

Gökyüzünü kara bulutlar esir aldıkça ortalığı sis bastı. Murat omuzlarında hissetiği ağır yükle bir dev gibi dizlerinin üzerinde sertçe çöktü. Mahir de hemen onun yanına çökerken yaşlı gözlerle yanındaki adama baktı.

 

Derin bir nefes çekti içine Murat. Ve yıllardır içinde barındırdığı ancak bir türlü haykırarak akıtamadığı o çığlıkları en güçlü şekilde hıçkırarak, içi çıkarcasına ağlayarak akıttı. "ABLAAA! " Koca tepe bu sefer uzun soluksuz bu haykırışı kendine hapis etti.

 

Murat kesik kesik hıçkırırken başını yavaşça eğdi. Ardı ardına kesik kesik hıçkırıklarından sonra acıyan boğazına rağmen içindeki aniden peydahlanan kahkaha atma hissiyle deli gibi, tıpkı bir joker gibi uzunca başını kaldırıp geriye doğru yatarak güldü. İşte tam o zaman yanındaki Mahir bile anladı aslında Murat'ın nasıl çökmüş bir psikoloji ile savaştığını. Ağlayıp, haykırıp maf olurken bile kendini koca kahkahalara vurup sığınıyordu.

 

Haykırışlar, ağlamalar, bağırmalar, seslenmeler birbirine girerken tepenin taşlarında başka onları kimse duymadı.

 

Onlar birbirini duydu, dağlar taşlar duydu, Karadeniz duydu ama hiçbir insanoğlu onları duymadı...

 

🥀

 

.•♫•♬• 𝑴𝑰̇𝑵𝑵𝑬𝑻 𝑬𝒀𝑳𝑬𝑴𝑬𝑴 - 𝑩𝒖𝒓𝒄𝒖 𝑮𝒖̈𝒏𝒆𝒔̧ & 𝑺𝒆𝒍𝒅𝒂 𝑩𝒂𝒈̆𝒄𝒂𝒏•♬•♫•.

 

Suyun yüzeyine yüzerek çıktı. Derin bir nefes almasıyla gelen ani dalgayla başını tekrar suyun içine soktu. Bulamıyordu.

 

Dalgalar o kadar şiddetliydi ki hem hareket etmekte hemde Ahu'yu bulmakta zorlanıyordu. Bir dalganın daha gelmesiyle Kaya'yı ileri doğru çekerken o direndi. Nefesine direne direne derinlere doğru yüzmeye başladı. Görüş açısı koyumsu renkleri ele alırken pes etmedi.

 

Ya ölecekti, bu deniz onun sonu olacaktı.

 

Ya da yaşayacaktı, sevdiği kandınla bu denizden çıkıcaktı.

 

İyice derinlere yüzdü. Taşları görmesiyle nefesi onu tekrar zorlamaya başladı. Suyun içinde başını kaldırarak ne kadar aşağı da olduğunu hesapladı. Nefesinin biraz daha daynacağını hissederek daha da derinlere yüzdü. Suyun aşağısından yukarı doğru süzülen bir fular görmesiyle gözlerini daha da açarak etrafa bakmaya başladı.

 

Elleri iki yanında kendini sabit tutmak için sallanırken ayakları da aynı şekilde pedal çevirir gibi hareket halindeydi. Daha da yüzdü. Derinlere girerek taşların arasına baktı. En son sağ tarafındaki karaltıda, yukarı doğru süzülmüş siyah saçların suda dalgalandığını görmesiyle bir an suyu içine çekecek gibi oldu. Nefesi tıkanmıştı.

 

Hızlı hızlı olduğu konuma göz atarak kendini yukarı itti. Ellerini ve ayaklarını seri bir şekilde hareket ettirerek çıktı suyun üstüne. Derin bir nefes alarak başını iki yana salladı. Sular saçlarından akın ederken korkuyla hemen tekrar suya daldı. Vakit kaybetmek istemiyordu, bir an önce onu sudan çıkarmalıydı. Her bir saniye onun için çok önemliydi. Bu sefer az çok nerede olduğunu anladığı için yüzeye çıktığı konumun aşağısında yüzmeye başladı. Aşağı indikçe indi. Taşlara dokundu, etrafına baktı. Yine sağına baktığında uzun siyah saçları gördü. Anında o tarafa doğru kendini atarak yüzmeye başladı.

 

Tek istediği sevdiği kadına bir an önce dokunup kolları arasına alarak buradan çıkarmaktı. Gördüğü görüntüyle kalbine ineceğini hissetti. Hafif bir kan denizin için de birikerek kayboluyordu. Hızla Ahu'ya doğru ilerleyerek kolundan yakaladı. Yakaladığı gibi tüm gücüyle kendine çekerek göğüsüne yasladı. Uzun saçları yukarı doğru kalktığı için yüzü örtülüydü ancak biliyordu, bir yerlerini çarpmıştı, kanıyordu.

 

Koları arasına aldığı kadının saçlarını yüzünden hemen çekerek bakındı. Nefesi yavaş yavaş onu zorlarken kadının yüzüne baktı. Alnında bir yara vardı ancak bu denizin içinde birikip kaybolan kan kadar etmezdi. Belki bu yaranın da vardı ama başka bişeylik daha vardı. Yüzünde çektiği tüm saçlarla gözlerini kapatıp parmaklarıyla araladığı kadının dudaklarına hızla kendi dudaklarını bastırdı.

 

Azıcık kalan nefesini ona vererek geri çekilmesiyle ağızını kapattığı gibi belinden yakaladı. Ahu'nun dudaklarına bıraktığı nefesin baloncuk şekilde geri çıktığını görmesiyle kalbinden inanılmaz bir korku yaşadı. Verdiği nefes ciğerlerine gitmemiş geri olduğu gibi çıkmıştı. Tıkanmıştı.

 

Hemen belinden tuttuğu kadını kendisiyle beraber yukarı iterek çıkarmaya çalıştı. Sol koluyla karısının belini tutarken diğer sağ eli ayaklarıyla beraber hareket ediyor ikisini de denizden çıkarmaya çalışıyordu. Yukarı çıktıkça çıktı. Aşağıdan, gelen dalgaların bile kabartısını görürken hemen gün yüzüne çıktı. Ahu'ya baktı. Derin bir nefes alırken nefes nefese, "Ahu!" dedi. Korkuyordu.

 

Ölmesinden, onu tekrar kaybetmekten korkuyordu. Onun sonsuzluğundan korkuyordu. Hızla onu karaya doğru çekerken arkadan koca bir dalganın geldiğini gördü. Küfür savurarak derin bir nefes alırken geri suya batmışlardı.

 

Hemen geri çıkararak yüzü solmuş bembeyaz kesilmiş karısına baktı. "Ahu! " hızla kendini karaya doğru iterken onu da kucağında belinden tutarak çekti. "Ahu bırakma beni... " diyerek nefes nefese yalvarırken onu kendisine iyice çekerek karaya doğru yüzmeye devam etti. Ayakları yere basmasıyla tamamen kadını kucağına aldı. Zayıf bedeni o kadar hafifti ki...

 

Üzerindeki palto sırılsıklam şekilde yana açılırken gözlerini kadının solmuş yüzden ve alnındaki yaradan bir dakika bile ayırmadan karaya çıktı.

 

 

Nefes nefese dizlerinin üstüne sertçe çökmesiyle yavaşça sanki elinde kırılgan bir eşya varmış gibi yere bıraktı. Ellerini bedeninden yavaşça çekerek yan yatmış kadını sırt üstü düzelterek yüzünü avuçladı. "Sakın." dedi korka korka. "Sakın... "

 

 

Saçlarını hemen yüzünden çekerek nabzını kontrol etti. Alamadığı nabızla kalbi daha da atarken korkuyla yutkunmuş ne yapacağını bile unutmuştu.

 

Aklını başına almak için iki eliyle başını kavradı. Saçlarını sertçe çekiştirerek karıştırdı. Saçlarını birbirine katıp bir kaç tutamının alınına düşmesini sağlayarak derin bir nefes verdi. "Hayır." dedi.

 

Tekrar yutkunarak göz yaşlarını yok etti. Burnunu çekip kendini oturduğu yerde dizlerinin üstünde rahat bir konuma aldı. İlk önce yanaklarını kavradı. Acıyla baktı kadının solmuş yara bere dolu yüzüne daha sonra parmaklarıyla dudaklarını aralayarak tüm aldığı nefesi birleştirdiği dudaklarından ciğerlerine üfledi. Geri doğrulmasıyla hemen hızla hareket edip bir elini diğer elinin üstüne koyarak kalbine baskı uyguladı. Şuan her bir saniyesi onun için önemliydi. Vazgeçmeden hemen suni teneffüs yapmaya başladı.

 

"Bir, iki, üç! " diyerek kalp masajı yaptı, eğilerek kulağını kadının dudaklarına yaklaştırarak nefesini dinledi. Hemen parmaklarıyla nabzını kontrol etti.

 

Almadığı nabızla devam etti. Kadının dudaklarına nefes, kalbine ise ritim oldu. Bir süre devam etti. Artık göz yaşlarını o kadar dolmuştu ki ardı ardına döküldü inci tanesi büyüklüğünde. Kadının zaten ıslak bedeni bu kez sevdiği adamın göz yaşlarıyla ıslandı. "Beni bırakamazsın! "

 

"HADİ! " dedi tüm gücüyle. Tekrar dudaklarına sertçe yapışarak nefesini üfledi. Doğrulup bu sefer beşe kadar kalp masajı yaparak saydı. "Hadi, bırakma. Bırakmaa..."

 

Tekrar eğilip nefesini dinledi. Duyduğu küçük bir sesle yüzüne baktı. Az kalmıştı, başarıcaktı. His ediyordu.

 

"Gitmene izin vermem, gidersen de tek bırakmam! Duydun mu beni, bırakmam." Yemin edercesine konuşarak nefes nefese devam etti.

 

Bu yüzden hep altı yılının her doğum gününde onun yaşayıp yaşamadığını öğreniyordu. Çünkü yaşıyora dileklerini onun için diliyor ve yaşamaya devam ediyordu. Ancak eğer ona bişey olmuş ve ölmüş olursa o gün onun cenazesi olurdu. Sadece Ahu'nun değil, kendisinin de cenazesi olurdu.

 

Kalp masajını her yaptığında nefes alamadığını his ediyordu. Sanki onunla ölüyormuş gibi. "Sözümüz var! Bizim birbirimize bir sözümüz var! " dedi ve tekrar nefesini sevdiği kadının dudaklarına üfleyerek ciğerlerine yolladı.

 

Geri doğrularak kalbine masaj yapmaya devam etti. "Beraber ölücez, gidemezsin... "

 

Gözleri kendinden bağımsız dolup taşarken kadının içten bir öksürük sesinin çıktığını işiti. Bir iki kere çıkan sesle bir an da boğulurcasına ses çıkararak dudakları arasından hafif bir su fışkırdı. Deli gibi öksürerek elini çamurlu yere basıp gözlerini yavaşça araladı.

 

Kaya rahatlayarak nefesini verirken ellerini gökyüzüne açtı. Kahkaha attı. "Şükürler olsun bee! Hay kurban olduğum yarrabim!" diyerek sevdiği kadının solmuş yüzünü avuçlarına aldı. Gözleri boş boş etrafa bakarken yüzü hafif acıyla kasıldığını gördü. İşte o an anladı erken sevindiğini.

 

Gülen yüzü solarken gözleri üst bedenini taradı. "Ahu... " diyerek korkulu gözlerle baktı ona. "Neren ağrıyor? "

 

Ahu ses çıkarmadı, sadece derin derin nefesler vererek gökyüzüne acıyla bakmakla meşguldü. Canı yanıyordu.

 

Çünkü yaralıydı, hemde çok...

 

"Ahu'm, " dedi Kaya yutkunamayarak. Kadının yanaklarını kavradığı büyük ellerini kıbırdattı. Yanaklarına hafif baskılar uygulayarak kadını kendine getirmeye çalıştı ancak işe yaramıyordu. Ahu'nun yüzü acıyla kasıldıkça kasıldı.

 

"Bişey söyle, " dedi yalvarırcasına. "Bana nerenin acıdığını söyle nolur, Ahu... "

 

Kadın ağızı açık bir şekilde nefesini vererek yutkundu gözleri bir dakika bile gökyüzünden ayrılmıyordu. Kaya kadının mavi gözlerinin yavaş yavaş dolduğunu gördü. "Bişey söyle..." diyerek acıdan yüzünü buruşturdu. Artık gerçekten ağlıyordu.

 

Onu kaybetme korkusuyla alnı kırıştırarak ağlıyordu. Kaşları büzüşmüş arasındaki boşluğu kırıştırarak kapatıyordu. Gözleri acıdan dolarken kirpikleri kayıp giden hiçbir yaşı göz içinde tutamıyordu. "Bari bana bak Ahu nolur... " diyerek eğilmiş vaziyette çamurun üstünde acıyla titreyen kadının alnını alnına dayadı. "Nolur... "

 

 

Kadının eli yavaşça titreyerek kalktı. Ancak o kadar gücü yoktu ki elini kaldırdığı gibi taşıyamadan geri çamurun üstüne düşmüştü. Kaya ağlamalarının arasından nefes almaya çalışarak başını hafif kaldırdı. Kadının boş mavi gözlerine bakarken sanki kalbi sökülüyormuş gibi hissetti.

 

Onu uçurum kenarında görmek ne ki... Onu böyle ölüme yakın halini görmek sanki onu daha da öldürüyordu. Her geçen dakika da biraz daha öldüğünü, adım adım nefesinin kesildiğini his ediyordu.

 

Kadının eli tekrar titreyerek havalandı. Kaya başını çevirerek kaldırdığı eline baktı. Sonra ise kadının kızarmış damarlarının belirginleşmiş yüzüne baktı, kendini kasıyordu. Öyle ki sadece damarları değil gözleri yaşardıkça yaşarmış kızarmaya başlamıştı.

 

Eli karnına gitti. Acıyla karnını sertçe avuçladı. Ağızı açıldı. Ses çıkaramadı ama acı çektiği belliydi. Kaya hemen doğrularak bir tarafı kadının üzerine örtülü paltosunu tutarak çekti. Gördükleriyle dumura uğrarken ağızı açık kalmıştı. Çünkü Ahu kanıyordu.

 

Kaya bir anlık üşüdüğünü hissetti. Zaten soğuk olan hava gördüğü manzarayla buz kesmesini sağlarken kadının karnından ordanda aşağıya bakıyordu. Denizdeki o kan görünümü bundandı.

 

Kaya gözlerini bir saniye bile kadının bacaklarının arasındaki kandan çekemiyordu. O kadar çok kanaması vardı ki beyaz pantolonu kadınlığının etrafını ve baldırını kırmızı kana bulamıştı.

 

"Ka... Kaya... " Adını sevdiğinde duymasıyla başını hemen Ahu'ya çevirdi. Acıyla ona bakan kadını gördü. Eli karnını parçalamak istercesine tutuyordu. Ses çıkararak acısını belli etmesede verdiği nefeslerden sıktığı bedeninden herşey açıkça kendini belli ediyordu.

 

Bir anda Ahu'nun dudaklarından acılı bir çığlık kaçtı. Küçüktü belki ama içtendi. Karnını tutarak ayaklarını çamurun çıkıntılarına doğru iterek kendini yana doğru çevirmeye kalktı. Kaya başını yavaşça iki yana sallayarak kendine gelmeye çalıştı, gördükleri onun için ağırdı. Çünkü ilk defa Ahu'yu kan revan içinde görüyordu, bu onun için fazla ağırdı.

 

"Ahu." diyerek tekrar Ahu'nun acı çeken yüzüne dönmüş karnını sıkan, elini tutup bastırarak acı içinde ağlamaya yüz tutmuş haline bakıyordu. Elini karnından çekmeye çalıştı ancak o kadar acı çekiyordu ki elini çekmeden bir acı haykırış daha kopardı.

 

"Ahu'm tamam." dedi telaşla. "Tamam geçicek. " diyerek daha neyin acısını bile çektiğini anlamadan bir elini kadının beline diğerini de bacaklarının altına koyarak iyice kendisine çekip kucaklamıştı. Neden kanadığına bile anlam verememişti.

 

Karnını sıkı sıkı tutan kadının başını göğüsüne koyarak burnunu ıslak olan saçlarının tepesine dayadı. Hala ondan bağımsız yaşlar gözlerini zorluyordu. Ama direndi. Kadının deniz kokan ıslak saçlarından derin bir nefes çekerek omzularını dikleştirdi. En zoru denizden çıkarmaktı, başarmıştı. Şimdi onu bu yarım saatlik yokuşta tüm gücüyle taşıyarak çıkarıcak sonra da arabalardan birine binerek hemen hastaneye yetiştirecekti.

 

Zaten hafif olan kucağındaki kadınla hızla ilerleyerek çamurda bata çıka tepenin çıkacağı yola doğru yürüdü. Eskiden yaz tatilinde kardeşleriyle bir delilik yapıp tepenin kayalarının çok sık olmadığı yerden atlayıp dururlardı. Bir kez atlar yüzüp çıktıklarında yarım saat birbirleriyle takıla takıla tepeyi yürürlerdi. Yarım saatlik gibi uzun bir dilimde sohbet ede ede ne ara geldiklerini anlamaz canları sıkıldıklarında bazen tekrar tekrar atlarlardı.

 

Şuanlık tek duası Ahu'nun bunu bilmemesi ve kayanın olduğu yerden atlayıp, uçurumun göbekli olduğu yerden düşerek kendini yaralamamasıydı. Bunu bilseydi belki sırf kendini gerçekten yok etmek için tepenin kayalıklarının bol olduğu yerden bile atlayabilirdi.

 

İçinden çok kez şükretti. Onu önceden her bu tepeye getirdiğinde korkardı. Sadece bu tepe de değil, çaylık tarlaların oradaki tepeden de hep uzak tutardı. Giderlerdi ama ucuna kadar yaklaşmasına izin vermezdi. En küçük bir ayağının kaymasında onu kaybedeceğinden korktuğu için hiçbir zaman tepenin en ucuna yaklaştırmaya izin vermezdi.

 

GEÇMİŞ...

 

...

 

"Su bidonu nereyedur?" diye sorarak üzerindeki paltoyla önünü daha sıkı örüttü. Hava heryerde soğuktu ama sanki Karadeniz daha soğuktu. Elleri kızarmış uzun siyah saçları yüzünün önüne doğru esintiyle savrulurken ona doğru gelen sevdiğine bakıyordu. Mavi gözleri bir an olsun ondan ayrılmazken Kaya kıvrılan dudaklarıyla ağaç kenarındaki su bidonunu eline aldı.

 

Kaşlarıyla elindeki su dolu bidonunu işaret etti. 'Burada' demek yerine parlayan gözlerle bakarak ona takıldı. "Valla... " dedi ciddi görünmek için kaşlarını çatarken. "En son ha burdan Trabzon'a gideyidi. Nerde bende bilmeyim."

 

Ahu ona bir süre ciddiyetle bakmış sonra ise onunda dudakları kıvrıkırken gülümseyip bir eliyle saçını yüzünde çekerek kulağının arkasına sıkıştırmıştı. Kafadan kontak herif demişti içinden. Çünkü onla takılmadan edemiyordu.

 

"Heee." dedi Ahu da uzatarak. Onun da yüzünde, Kaya'nın ciddi durmaya çalışan ifadesinin tam tersi olarak alayla bakıyordu. "Daha yolu vardur demek. "

 

Bidonu ikisinin ortak ağacı olan Meşe ağacının yanına getirerek yere bıraktı. Doğrulup ellerini iki kez çırparak Ahu'ya bakıp göz kırpmıştı. "Kısalturuz yavrum. " demesiyle Ahu onun bu kıroca cevabına gülmüştü.

 

Yavaşça Kaya'nın yanına yaklaştı. Bir kaç adım atarak önünde durdu. Rüzgardan yüzünü kapatan saçlarını kulağının arkasına itti. "Üşütüceksun ya! " dedi. Üstündeki polo yaka tşörtü gördükçe sinirleniyordu. "Gidup bişey giy! "

 

Kaya omuz silkti. "Sıcak."

 

"Sıcak mı? " diye sordu Ahu gözlerini belerterek. Şaşkınca karşısındaki adama bakıyordu. "Bu hava mu sıcak?" Başını kaldırarak birazdan yağmurun yağacağını haber eden bulutlara baktı.

 

"Evet." dedi ellerini cebine atarak. "Sıcak." Gerçekten de hiç üşüyormuş gibi değildi.

 

Kaşları çatıldı. "Sıcak olmasu üzerune bişey giymene engel değul bence. "

 

"Öyle tabi. " dedi Kaya da, Hanımım kızmasın ne derse o modunda.

 

"Öyleyse gidup giy şunu. " diyerek arkasındaki Osman babasının o yıllar içerisinde yaptırdığı dağ evini işaret ederek. Çocukken burda tanışmışlardı bu yüzden burayı ayrı seviyorlardı. Hep burada buluşur arada evlerinin oradaki deniz kenarına giderlerdi.

 

Ahu'nun bu zaman'da o dağ evinin olduğu tepeden atlamamasının sebebi de buydu. Orası özeldi. Mezar olamayacak kadar özel.

 

İlk orda tanışmışlardı çünkü. Her bir özel anlarını orada yaşamışlardı, vakit geçirmişlerdi. Sevmişlerdi birbirlerini.

 

Cıkladı Kaya. Eli cebinde Ahu'ya doğru adımlayarak dibine kadar girdi. Hafif eğilerek kaşlarını kaldırdı. Gözleri yine munzurca parlıyordu. "Giymeyeceğum."

 

"Seni görurken ben üşüyeyim ya! " Güldü Kaya. Üzerine biraz daha eğildi. Ahu ona aşağıdan başını kaldırarak bakarken Kaya ona yukarıdan eğilmiş elleri cebinde yüzünü izliyordu.

 

"Az daha sinirlenursan bakaruz." demesiyle omzuna sert olmayan bir şamar yedi.

 

"Kaşınaysun." dedi Ahu da gülmemek için.

 

"Hee... " dedi Kaya da burnundan gülerek. "Kaşınayrum." Burnunu kadının burnuna sürterek sağ sol yapıp hafiften geri çekildi. "Bir şartum var. " Omuzlarını dikleştirip derin bir nefes alarak göğüsünü balon gibi şişirdi.

 

"Neymuş o? " diye sordu Ahu da gülümseyerek. Onunlayken hep gülümseyesi geliyordu.

 

Kaya hafif eğilerek yanağını kadının dudaklarının dibine kadar getirdi. Bir elini cebinden çıkararak işaret parmağını yanağına iki kere değdirdi. "Bu huysuz kaynana kılıklı sözlum baa bir öpücuk verurse belki düşünebiliruz. "

 

Ahu gözlerini kısmış hala dudaklarından eksik olmayan gülümsemesiyle Kaya'nın yanağıyla bakışıyordu. "Fırsatçu herif! "

 

Kaya burnundan gülerek biraz daha yaklaştırdı yanağını öyleki dudağına değdi değecekti. "Fırsatçu olduğum doğrudur. Hadi bakayum öpesun benu."

 

Ahu bir süre durmuş Kaya'yı beklemişti. Kaya da beklemiş ancak yanağına konmayan öpücükle tam kaşlarını çatarak kadına dönmüştü ki dudaklarına yapışan dudaklarla duraksadı. Ahu gözlerini kapatmış ona dönen adama fırsat vermeden dudağını dudaklarına örterek kıbırdatmadan sadece bir buse kondurarak geri çekilmişti. Saçları yine yüzüne doğru savrulurken Kaya gözlerini bir dakika bile karşısıdaki kadından ayrımadan nasıl eşsiz bir varlık olduğunu sorguluyordu. Yutkundu ağırca.

 

Ahu gözlerini açmış ona parıldayan bakışlarla bakan adama bakıyordu. "Bileyim ben malumu, yanak senu kesmez. " Kaya'nın dudaklarında derin bir tebessüm oluştu.

 

"Bende öpeyum? " dedi. "Bende, hm? "

 

Güldü Ahu. "Nerden? " Kaya tam ağızını açmış konuşacaktı ki Ahu işaret parmağını kaldırarak, "Dudak demeyesun! Bak dudak hakkunu kaybettun." dedi.

 

Kaya'nın kaşları çocuk gibi çatıldı. "Nasul kaybedeyim ya, sen öptun. "

 

"Şikayetçu değulsen kabedersun. "

 

Kaya'nın gözleri açılırken kıbırtayan dudakları durulmuştu. Şimdi farkında olmadan yanlış bir cevap vermemeliydi. "Çok kötü oynaysun, sen öptun beni. " diyerek diretti.

 

"İzin vermeseydun. " dedi omuz silkerek.

 

"Vakit mi bıraktun, yapuştun vatoz gibi. "

 

Ahu kaşlarını çatarak Kaya'ya doğru döndü. Kollarını göğüsünde birleştirmesiyle Kaya yutkunarak bir bağlanan kollara bir de kızın çatılan kaşlarına bakmıştı. "Hergün yapuş," dedi tekrar yurkunarak. "Sesum çıkarsa şerefsuzum. "

 

"Ha, şikayetçu değulsun yani? " diyerek tek kaşını kaldırdı.

 

Kaya gülerek göz ucuyla baktı. Sonra ise ciddileşerek, "Tövbe de, çarpulurum valla. " demesiyle Ahu kahkaha attı. Dengesizdi. Bir dediği diğer dediğine uymuyordu.

 

"Tamam." dedi Kaya. "Baa eğer boynunu öptürursen gidip giyeceğum." Düşündü Ahu. Kaya'nın boyun demesi o çevreyi kapsamıyordu. O boyun derdi ama direktmen kulak arkası bir noktayı öpüp dururdu ve bu Ahu'yu çok fazla huylandırırdı. Gıcık kaptığı bişey olduğu için ona pek izin vermezdi.

 

Bir süre bakıştılar. Ahu izin verip vermeme arasında kalırken Kaya ona psikolojik baskı yapıyordu. "Yavrum bir öpücük. " diyerek işaret parmağını gösteriyordu.

 

"O bir öpücük değul malesef," diyerek eliyle karşısındaki adamı işaret etti. "Asul sen, ben saa izin verursem vatoz gibi yapuşacaksun. Bırakmayisinde... "

 

"Niye bırakayum ula? Hayatumdaki tek kadunu da öpüp koklamayim mi? " Kaşlarını kaldırarak baktı. Kaya da böyleydi işte. Dışarıya hırr olan adam sevdiği kadının yanında çocuk veya kedi kesiliyordu.

 

"Sen abartisin ama. " dedi Ahu da yuh dermiş gibi bir ifadeyle.

 

"Tamam." dedi Kaya. "Bak giymem ceketu?"

 

Ahu durdu. Çıplak kaslı kollarına baktı. Üzerindeki de inceydi. Kaşlarını çatarak kendini teslim etti. "Tamam inatçu herif!"

 

Kaya zaferle gülümsemiş, "Baa diyene bak, kurban olurum." diyerek iki elini kadının beline attı. Ahu elleri üşüdüğü için siyah platosunun cebine atmış kollarının arasından sızan ellere izin vermişti.

 

Kaya kadının belini yavaşça sarmış yaklaşarak en sevdiği kokuya, uzun siyah saçlarına yüzünü basarak derin bir iç çekmişti. Onun yuvası burasıydı. Atan kalbi ise şuan tam öptüğü noktaydı. Kulağının arkası.

 

Ahu huylanarak başını Kaya'nın yüzü olan tarafa eğip bastırarak güldü. "Ayyy! " diye bir nida kaçtı. "Yapma! Tamam öptun, çık. " diyerek kendini itmişti. O kadar gıdıklanıyordu ki...

 

"Çıkmayacağum." diyerek derin derin nefesler aldı. Yüzünü çekmeden olduğu konumdan soluklarını ardı ardına almıştı. "Zaten zor izin alayim. Birde çıkarsam Allah bilur ne zamana koklar öperum burayu." Yüzünü kedi gibi sürterken sesi boğuk çıkıyordu.

 

"Huysuz herif! " dedi Ahu ellerini cebinden çekmiş onu huylandıran adamın göğüsüne dayıyarak. "Çık ordan yoksa tikunla oynarum! "

 

Kaya koca omuzları kaldırıp indirerek yüzünü daha çok sağa sola iterek kendine daha da yer açtı. Ahu tam ağızını açmış bişey diyecekti ki çalan telefonla Kaya bir küfür savururken Ahu gülmüştü. Kaya geri geri çıkarken Ahu onun huysuz suratına ve saçlarının her bir telinin sakallarına takılışına baktı. En çokta bu görüntüyü seviyordu.

 

"Atacağum en son ben bu telefonu. " diye sinirle konuşarak bir elini kadının belinden çekerek cebine attı. Ahu ise gülmemek için kendini zor tutuyordu. Gülerse canına okurdu, ama yüzü de çok tatlıydı. Huysuz çocuklar gibiydi.

 

Her ufak yakınlaşmalarında biri aralarına girip duruyordu. Telefonu açarak kulağına dayadı. "Söyle." dedi sadece. Bir süre karşı tarafı dinledi. "Tamam, yarun Fuat amcamla giriceğum zaten toplantıya. O zaman konuşalum."

 

Telefonu kapatıp cebine koyduğu gibi onu ufak tebessümle izleyen kadına döndü. Ahu'nun bakışları o kadar iç ısıtıcıydı ki Kaya'nın şu bakışlar için bile yanından bir dakika ayrılası gelmiyordu. Onun bu dalgın bakışlarından yararlanıp, "Nerede kalmuştuk? " diye sormasıyla tam yine yüzünü tekrar yuvasına götüryordu ki Ahu'nun eli anında Kaya'nın koltuk altı tarafını hafif sıktı.

 

Kaya, Ahu'nun eli olduğu tarafa doğru bükülürken güldü. "Kızım oyanama da tikumla. Ne istısın anlamayim ki. "

 

"Gidup giy hadi. " dedi Ahu da geri çıkarak. Kaşlarını çatmamıştı ama Kaya ona bakarak küçük bir dörtlük söyledi.

 

"Nayinoma nayino, nayinoma kurbani

Çatma kaşlarunida al vereyim bu cani. " diyerek ona karşı dalan kadını fırsat bilerek yanağından bir buse kopardı.

 

Ahu'nun kaşları çatılırken gülerek oradan hızla uzaklaştı. Ful ahşap olan dağ evine yürürken elleri cebinde bir şekilde sevdiğinin duymasını isteyerek devam ede ede girdi. "Nayinoma nayino, nayinoma kurbani

Çatma kaşlarunida al vereyim bu cani..."

 

Ahu ise giden adamla derince gülümsemiş ellerini paltosunun cebine atarak tepenin ucuna doğru yürümüştü. En uca geldiğinde derin bir nefes vermiş aşağıdaki çaylıklara ve karınca tanesi gibi gözüken insanlara bakmıştı. Başını kaldırarak hemen hemen yağmaya başlayan yağmurlu havaya baktı. Küçük küçük kendini toprağa bırakan yağmur taneciklerini izledi.

 

"Ya ben fazla sevgiden ya da fazla sevilmekden ölücem. " diyerek normal konuştu. Omuzları dik karşısındaki manzarayı izlerken bir süre sonra, bir çift kol kollarının arasından sızarak belini sarmıştı. Sıkıca yakaladığı beli sertçe göğüsüne yaslamıştı çünkü kadının düşmesinden korkmuştu. Adım adım geriletti Ahu'yu.

 

Gerçekten korkmuştu. "Neden en uca kadar gidısın? Öldürüceksun bir gun beni korkudan. "

 

Ahu ellerini paltosunun cebinden çıkararak sıkı sıkı karnını sarmış kollara dayadı. Daha doğrusu ona tutundu. On adım kadar geri çıkmalarıyla Kaya başını sağa eğerek en sevdiği yüzü izledi. Ahu da o tarafa doğru başını çevirmiş koyu lacivert, gecenin rengi olan gözleri daha yakından izlemişti. "Sevirım. En uçta böyle heryeru tepeden görmek felan. Hoşuma gideyi."

 

"Beni de korkudan öldüreyi. " dedi ters ters. Kaya'nın da kaşları çatılmıştı. "Nolur Ahu baa söz ver. "

 

Ahu bakışlarını karşıya çevirmişti ki duyduklarıyla tekrar sevdiği adama dönmüştü. "Ne sözu? "

 

"On adumdan fazla yaklaşmayacaksun. Senu uçurum kenarunda görmeyeceğum."

 

"Ama benum en sevduğum yer orasu."

 

"Benum de en sevduğum yer senun yanun, Allah korusun en küçük bir ayak kaymasunda düşersun. "

 

Derince gülümsedi Ahu. Hatta sırtını biraz daha sevdiği adamın göğüsüne vererek gülümseyerek çenesini omzuna dayamış adama bakıyordu. Elleri kollarına tutunmuş vaziyetteydi. Sözünü tutmuş üzerine sportif kapşonlu siyah bir ceket geçirmişti.

 

"Düşsem, " dedi -ki böyle bişeyi asla istemezdi. Tatlı canlıydı bir kere. En küçük bir şeyde bedeni kızarır morarırdı. Bu yüzden Kaya ona dokunurken her seferinde dikkat ediyordu. Bu yüzden ona hep beyaz gül diyordu. Çünkü güllerde çok narin olurdu. En küçük bir yere düşmede tozlanır beyaz rengini hafif toz rengine bırakarak kararırdı; çizilir, yaprakları dökülürdü.

 

"Peşumden atlar musun? "

 

Kaya'nın gözleri donuklaştı. Böyle bir soruyu asla beklemiyordu. Gözlerini kırpıştırdı. "Yavrum bu nasul soru? "

 

Omuz silkti. Önüne dönüp manzaraya şöyle bir baktı. "Bilmem öyle sorasum geldu."

 

"Atlardum." dedi birden. Ahu'nun bakışları omzundan çenesini ayıran adamı buldu. "Çünkü ben senunla ölmek isterum."

 

Sertçe yutkundu Ahu. "Saçmalama." dedi ama boşaydı. Çünkü Kaya'nın bakışları zaten bunu önceden düşünmüş gibiydi.

 

"Bilmezsun. Allah'a hergün yalvaruyorum. " diyerek tekrar çenesini sevdiği kadının ince omzuna eğilerek dayadı.

 

"Nasıl? Ne içun? "

 

"Ne benu senden önce ne de seni benden önce kaybetmemek içun. Çünkü bilirım. " diyerek kadının sevdiği yüzüne baktı. "Ne ben senun yokluğuna ha ne de sen benum yokluğuma dayanursun."

 

"Amin." dedi hemen, düşünmedi bile. "Aynu anda öleceksek amin."

 

"Söz mü? " dedi Kaya da yumuşak çıkan sesiyle. Ürkütmek istemezmiş gibi fısıltıyla çıkmıştı.

 

"Söz." dedi Ahu da aynı şekilde.

 

Kaya yine fırsatı bulmuş şekilde dibindeki kadının yanağına dudaklarını bastırarak derin içler çeke çeke öptü. Uzaklaştığında ise istemeye istemeye bıraktı kadının ince belini. Çekilerek elinden yakaladı. "Hadi da ağaç bekliyeyi. Kurudi kurudi, "

 

Güldü Ahu. "Lafa tutmasaydun o kaa beklemezdu." Beş dakikaları romantik geçse geri kalan ellibeş dakikaları ful böyle birbirlerine buluşarak geçiyordu.

 

"Haaah." dedi Kaya da uzunca. "Top gene baa geldu. "

 

"Saa gelecek tabi kiüme gelecek? " diyerek siyah saçlarını savurarak adamın önüne geçti.

 

"Kızım az savur da bizumki de can. " diyerek güldü. Ama bir saniye bile çekmiyordu bakışlarını kadından.

 

... 

 

"Ahu... " dedi Kaya nefes nefese. Neredeyse dakikalardır yürüyordu. Kucağındaki beden ise çektiği acıdan dolayı titriyor arada inleyerek karnını daha çok sıkıyordu.

 

"Ahu dayan. Dayan güzelim. " Kadın hafifti ancak dakikalardır kucağında tuttuğu için uyuşmuştu. Bir kez hafiften zıplatarak konumunu düzeltti. "Nolur dayan. "

 

"Kaya... " dedi kadın gözlerini açık tutamayarak. Gözleri kayıyor nefesi sıklaşıyordu.

 

"Nolur, " dedi Kaya da zorlanarak. Artık yol o kadar yokuşlaşmıştı ki geri geri düşmemek için ileri doğru atıyordu kendini. "Uyuma. Yetiştiricem seni... "

 

"Neden... " Kadının sorusuyla Kaya'nın bakışları kadını buldu. Yüzü, saçları bedeni nemli, ıslak halde kollarındaki kadına baktı. Başı kolundan geriye düştü yavaşça. "Kurtardın." derken bile nefesini vermiş bayılmıştı.

 

Kaya korkarak yokuşlu yolda dizlerinin üstüne yavaşça düşüp kadını yere bıraktı. "Ahu! " dedi telaşla. "Ahu uyuma! Uyuma güzelim, uyuma."

 

İki eliyle yanaklarını sarmış gözleri baygın olan kadını hafif sarsıyordu. ''Şimdi olmaz, Ahu şimdi olmaz. "

 

Tam o esnada etrafı bağırış çağırışlar kapladı. Yavaşça başını kaldırmış kulaklarını kabartarak sesi duyabileceği şekilde dinlemişti.

 

"YENGEE!" Uzun bağırışları duymasıyla etrafına bakındı. Furkan'la Burak'ın sesiydi. Aralarından sızan daha güçlü bağıran bir ses duydu. "ABLAAA! " Murat'a ait bir haykırış sesi gibiydi.

 

Kaya gülümsedi. Hemen Ahu'ya dönerek başını eğdi. Eli yanağını severken, "Geldiler. Bak geldiler. " dedi. Ağlayacaktı sanki. Kadının gözlerini kapatmasına gelemiyordu, yüreğini kor bir ateşe yer ediniyordu. "Ahu... Geldiler. "

 

Başını çevirerek kanamasının olduğu bölgeye baktı. Hiçbişey anlamadı. "Belki sudan çıkmamuşlardur, YENGEMM!"

 

"Yenge abim bu, ezbere bili buralaru. Ben inaniyim, kurtuldular. "

 

Kafasını kaldırarak seslerin yükseldiği tarafa bağırdı. O yukarı doğru çıkarken onlar aşağıya aramaya iniyorlardı. "BURDAYIZ! YENGEE! MURATT! "

 

"SES! " dediler hemen.

 

Kaya kendini toparlayıp hemen kadını tekrar kucağına aldı. Doğrularak kucağında fazla sarsmadan yerini konumlayıp adımlamaya başladı.

 

İlk görüş açısına deli gibi koşan Murat ve hemen arkasında yengesiyle yangazları gördü. Murat deli gibi koşarak iri cüsesiyle karşısında zor durdu. Kaya'nın kucağındaki kanlar içindeki kadına baktı. Tıpkı beyaz güvercinler gibiydi. Yaralıydı.

 

"Abla!" edi korkuyla. Ellerini nereye koyacağını bilemedi. Dokunsa dokunamadı, baksa gözleri yandı. Nefes alsa ciğerlerinde düğüm düğüm oldu. "ABLA! "

 

"Yeni bayıldı. Arabalar hala aynı yerdeyse tepenin ucuna getirin. " Kaya'nın telaşlı sözleriyle Burak anında başını sallayıp koşmuştu.

 

Furkan ise gülümsemiş Ayşe yengesinin omzuna kollarını sarmıştı. "Ben saa dediydim. "

 

"Demesi kolay got gafali! " diyerek kızarmış gözlerini yanındaki kardeşine çevirdi. "Boğazum ve yüreğum nasul acıyayi bilmeyisin. "

 

"Yenge iyuler. " dedi. Furkan'ın tek isteği biraz rahatlayıp artık ağlamamasıydı.

 

Yengesinin kızarık gözleri Kaya'yı ve kucağındaki Ahu'yu buldu. "Ben nasul iyi olayim? " Bakışları biraz daha aşağı kaydı. Gördüğü kanlı pantolonla gözleri yuvalarına dar geldi. "Hii! " Eli ağızına gitmiş hemen Kaya'nın yanına ilerleyerek Ahu'nun pantolonunu kontrol etmişti.

 

"Yenge... " dedi Kaya acıyla.

 

Kaya yavaşça yerinde sendelerken kısa bir an yola baktı. Fazla bir yol kalmamıştı on dakika sonra tepede sonra arabada en son da hastane de olacaklardı. Ahu'nun bembeyaz kireç gibi baygın yüzüne baktı. Belki dışarıdan demedi ama içinden iyi olacaksın, demişti.

 

"Yengem kanaması var! "

 

"Neresi kanıyor bilmiyorum. " dedi çaresizlikle. "Ama çok kanadı. Sürekli karnını tuttu. Acı çekti, kasıldı. "

 

Ayşe eli ağızında korkuyla baktı kadının karnına. "Yenge neden var kanamasu bileyi mısun? Var mu tahminun? Kadınsal mu?"

 

"Sıçıcam şimdi böyle işe! Ver ablamu! " Murat kollarını açarak Kaya'ya ilerlemişti ki Kaya sanki kucağında oyuncak taşıyormuş gibi Ahu'yu diğer tarafına çekti. Gözleri kararmıştı.

 

"Bana bak Murat. " dedi sesi değişirken. Dişlerini sıkarak baktı. "İki gündür ağızıma sıçıyorsun, eyvallah. Hakettik sıç. Ama beni sakın sevdiğimden ayırmaya çalışma sen yanarsın!"

 

"Yıllar önce aklın nereyedu? "

 

Derin bir nefes verdi Kaya. Yanından geçerek Ahu'yu taşımaya devam etti. "Ben taşıyacağum."

 

"Sana bir soru sordum! " diye gürledi Murat. Arkasını dönerek sırtı ondan taraf yürüyen adama baktı. Kaya da durakladı.

 

Ayşe kaşlarını çatarak Murat'ın karşısına geçti. "Baa bak, azucuk beni yengen bildiysen bilup bilmeden konuşma! " Murat başını eğerek karşısında ona öfkeyle bakan kızarmış gözlere baktı. "Şuan senin bişeyleru kanutlama zamanun değul. Ablan iyi değul onu hastaneye yetuşturmaluyuz."

 

Murat bir süre baktı kadına. Baktıkça bakışları düzeldi. Kaya ise onu hiç umursamadan o on dakikalık yolu yürümeye devam ederek yarılamıştı. Nefes nefese kalmış vaziyette yengesinin yanına doğru zor bela koşarak geldiğini gördü. "Yenge, titriyor. Ceket, şal ne bileyim Keşan. Bişey ver. "

 

"Ha dur. " dedi hemen Ayşe. Üzerindeki Keşanı çıkardı önce. Duran Kaya'yla, Ahu'nun üstüne örttü. Hemen sonra üzerindeki paltosu çıkarıp kadının üstüne daha çok örttü. İkiside arkasında formasının ceketini çıkarak Murat'tan habersizlerdi. Kaya tekrar adımlamıştı ki, "Dur." dedi Murat.

 

Önüne geçerek ablasının ıslak bacaklarını örttü. Furkan bu manzaraya bakarak gülümsedi. Hemen o da üzerindeki deri ceketi çıkararak abisinin tek siyah gömlekle duran omuzlarına bıraktı. "Yenge tamam, ee seni hasta mu edelum?"

 

Kaya başını eyvallah dercesine sallayarak çıkmaya devam etti. Normalde bir yolda Ahu'yu taşısa saatler belki de günlerce taşırdı ancak yol öyle dengesiz bozuk ve yokuştu ki zorlanıyordu. Tabi bunda günlerdir uyumayıp doğru düzgün yemek yememesinin de büyük bir payı vardı.

 

"Yengem." dedi Ayşe kokuyla. "Genital bölgedeki kanamanun üç sebebu vardur."

 

"Nedir onlar? " hemen hemen çıkmışlardı tepeyi.

 

"Birincisu ya günü gelmiştur -ki bu kadar kan gelmez ama belli de olmaz. " Derin bir nefes verdi. Onu merakla dinleyen adama baktı. Yutkundu. Daha çok korkulacak bişey varmı yok mu diye anlamak ister gibi bakıyordu.

 

"İki hasar olmuştur. Düşme veya bir sarsuntu felan. Bunlar rahme zarar verur o yüzden de kanama olmuş olabilur. "

 

Ayşe, kadın doğum doktoruydu. Yıllar evel yani dört yıl önce mesleğini bırakmış kendini daha çok sevdiği adama ve çocuğuna adamıştı. Çünkü eğer devam etseydi Kansız Cemşid'in yaşadığı zamalar onlara bir zarar verir diye korkuyordu. Bu yüzden bırakmış kendini ailesine adamıştı.

 

"Üçüncüsü ve en önemlisi. En ağırı ve riski fazla olan. " dedi. K ve Ayşe aynı anda yutkundu. Furkan ve Murat'ta birbirlerine bakmışlardı.

 

"Ne o?"

 

Tepenin üstüne çıkmışlardı. Önlerinde duran arabayla Kaya hemen ilerlemiş Ayşe kapısını açarak kadınla beraber arka koltuğa oturmalarını beklemişti. Burak arabadan inerek hemen arkalarında Şeyma'nın kullandığı diğer arabaya Furkan ile beraber koşarak binmişlerdi.

 

Murat tam sürücü koltuğuna gidiyordu ki önde yolcu koltuğuna oturmak için hazırlanan kadının kolundan yakaladı. "Üçüncüsü ne Yenge? " dedi. Merak ediyordu. Korkuyordu da. Üçüncü seçenek ne olabilirdi?

 

Ayşe kolundaki ele ve ona merakla bakan uşağa bir süre baktı. "Onu hastane de öğrensek daha iyi Murat. Şimdu söylerlersem korkup daha çok panik edeceksunuz."

 

Bir süre duruldu Murat. Düşündü. En son pes ederek elini kadının kolundan çekip başıyla onaylayarak sürücü koltuğuna geçmiş oturmuştu.

 

İki araba peş peşe hemen arkalarında arama kurtarma için gelen ekipleri geri gönderek Murat'ın ekibi olan jandarma araçlarıyla yola koyulmuşlardı.

 

Kaya kederli yüzüyle kucağındaki kadını izliyordu. Bir saniye bile gözlerini ayırmadan yutkundu. Ayaktayken kucağında olduğu gibiydi. Bırakmamıştı. Bacaklarının altındaki kolunu ortaya çıkararak ensesinden tuttu. Kollarının altındaki kolunu ise çıkarak tek eliyle tuttuğu kadının ensesinin altından dolayarak başını göğüsüne yaslamasını sağladı. Bacaklarını hafif uzattırmış diğer eliyle yanağını kavrayarak sevdi.

 

O çok sevdiği bembeyaz teni şimdi yer yer morluk çizik gibi izlerle doluydu. Çenesi kızarmıştı, sağ gözünün altı hafif mordu. Gözlerini iyice yaralarında gezdirdi. Sol elmacık yanağında dört parmak kadar bir bıçak yarası vardı. Koca bir çizik. Yutkundu. Eli orada daha çok oyalandı. Acıyla nefesini verdi. "Ahu... "

 

Gördüğü bütün yaralar kalbine hançerleri saplıyordu. Boğazı yandı. Öyle ki üst üste yutkunmak zorunda kaldı. Başını kaldırıp hızla giden arabanın altından kayan yolu izledi. Gözleri dolmuştu. Nasıl bir acıydı tarifi olmazdı. İçi kan ağlıyordu. "Benim yârime napmışlar... " Fısıldadı. Acılar içinde fısıldadı.

 

Kucağındaki kadın inleyerek kıbırdadı. Bakışları hemen eğilerek kucağındaki kadına çevirirken Ahu'nun dudaklarından acı bir inilti döküldü. Sesli bir şekilde inleyerek ellerini titreye titreye karnını buldu. "Ahu." Kaya telaşla yanağına dokunurken göğüsünde gözlerini yavaşça aralayan kadına bakıyordu. Aralayarak başındaki koyu gözlerin sahibine baktı. Gözleri doldu. Mavi gözleri kızarmış acıyla dolmuştu. Renksiz solmuş dudakları tekrar aralanmış acıyla inlemişti.

 

Acı yavaş yavaş tüm bedenini kasıp sararken bu sefer uzandığı yerden refkexlen yan dönmeye çalışarak acıyla bağırdı. Kendine engel olamıyordu. Regl sancısının çok çok üst düzeyinde bir arıydı. Artık o kadar dayanılmazdı ki bütün iç organlarının söküldüğünü ve rahminin sanki bıçaklanıyormuş gibi hissediyordu.

 

Murat dikiz aynasından korkuyla arkayı kontrol etti.

 

Yüzü kızarmaya ve gözlerinin acıdan dolmaya başlamasıyla Kaya korkarak bir Murat'a bir Ahu'ya baktı. "Çabuk! Çabuk Murat! Biraz daha hızlı. "

 

Kadının kafasını biraz daha göğüsüne çekti. Yan dönmesine izin vermesiyle yüzü adamın ıslak göğüsüne gömüldü. Kolları titreye titreye karnını sararken boğuk çıkan sesiyle hala acılı nefesleri devam ediyordu. O acıyla bağırdıkça bir el Kaya'nın kalbini sıktı. "Hadi! Hadi! "

 

"Abi bu kadar gideyi! " dedi Murat'ta telaşla. "Hız sınurunu yeterunce aştum. Az kaldi. "

 

Ayşe üzgün gözlerle emniyet kemerin izin verdiği kadar dönmüştü arkasına. "Kaya. Nefes alması için başınu doğrult. Karnunu sıkmasuna da izin verme. Ne olur ne olmaz belki şuan kendine daha çok zarar veriyordur."

 

Kaya dolu gözlerle yengesine bakıp hemen derin nefeslerle başını sallamış kadının acılı yüzünü kendi göğüsünden çekerek yüzüne gelen hafif nemli saçlarını eliyle çekmişti. "Şşş." dedi. "Geçicek." Eli bu sefer karnına sıkı sıkı bastıran ellerine gitti. Çekmeye çalıştı ancak o kadar çok acı çekiyordu ki ellerini karnından çekmeden daha çok sıkmıştı. "Yapma." diye fısıldadı Kaya. "Yapma, kendine zarar veriyorsun. Ahu'm, hadi çek ellerini. "

 

"Murat ne kaa kaldu? " diye sordu arabanın kapı üstündeki tutmaca sıkı sıkı tutunan Ayşe. Telaşlıydı ve bu telaşı sesine fazlasıyla yansıyordu.

 

"Az kaldu yenge. Az kaldu. On bilema on beş dakika sonra hastanedeyuk."

 

Kaya acı çeken kadından gözlerini ayırmazken kolları daha çok sardı kadını. Korkuyordu. Ona ne olduğunu bilmediği için ayrı kafayı yerken bişey olacak diye daha çok korkuyordu.

 

Araba bir süre sonra dirift atarak hastanenin önünde durmasıyla Murat anında emniyet kemerini çözdüğü gibi fırlamıştı arabadan. Ayşe de telaşla çıkarken arabalar peş peşe hastane önünü tıka basa doldurmuştu.

 

"SEDYE! " diye bağırmıştı Murat. "Acil sedye çabuk, ağır yaralı var!" Bir kaç hemşire bir sedyeyle gelirken Ayşe arabanın arka kapısını açmış Kaya ise donmuş gözlerle tekrar bayılmış olan kadını izliyordu. Gözleri dopdolu ona bişey olma korkusuyla resmen donup kalmıştı.

 

"Yengem." demişti Ayşe. Ancak hiçbir tepki alamamasıyla omzuna dokunarak, "Yengem kendune gel. " demişti. "Sırasu değul bak durumu çok ağur. Çok kan kaybettu. Hadi. "

 

Kaya hemen başını iki yana sallayarak yanaklarına süzülen yaşları yok saydı. Hep kendini Ahu'ya ağlarken bulurdu, ama bu en acısıydı.

 

Onu kaybedebilirdi.

 

Hemen tekrar kucaklayarak arabadan çıkıyrodu ki yanlarında duran sedyenin önünde ona kollarını açan Murat'ı gördü. Bir an göz göze gelmeleriyle Kaya umursamadan koltuktan kayıp arabadan kucağındaki kadınla çıktı. Elleri boş havada kalan Murat'a bakmamış hemen sedyeye uzandırarak hemşirelere emanet etmişti. Sağlıkçılar tarafından hastaneye giren sedyenin peşinden koşarak yanına geçti. Yan yatmış sedyede eli boşta olan kadının elini avuçlarına aldı. "Gitme." dedi. Belki kimse duymadı çünkü o bile kendi sesini zor duymuştu ama biliyordu o duyardı. "Sözünü tut. Çünkü ben sözümü tuttum. Ölmedim sende ölme... " sedyenin odaya girmesiyle kadın hemşirelerden biri karşısında durarak elini kaldırmıştı.

 

"Giremezsiniz Beyfendi. "

 

Eli yavaşça kadının elinden kayarken omuzlarının çöktüğünü his etti. İçeri giren sedyeyle üşüdü. Eli buz kesti. Kaşlarının ortası büzüşürken kendini geri geri itip bir duvar kenarına çocuk gibi oturdu. Sırtını duvara vererek yavaşça kaymış bir dizini kırıp diğerini uzatarak yere çökerek oturmuştu.

 

Ayşe ise korkuyla koridordaki oturmalıklardan birine oturarak onun dağılmış haline bakmıştı. Murat yavaş adımlar ilerlemiş Kaya'nın önünde durmuştu. Neredeyse hıçkırarak ağlayacak olan adamın yüzünü izlemişti bir süre. Tam ağızını açmış bişey diyecekti ki vazgeçmişti. Söyleyeceği şey kötü bir şey değildi ama söylemek istemeyip o da Kaya'nın karşısındaki duvara sırtını vererek ayakta beklemişti.

 

Ayşe başını kaldırarak tavana baktı. Aslında baksalar tavana bakıyormuş gibi görünüyordu ama onun tek dileği o üçüncü seçeneğin olmamasıydı. Dualar ediyordu. Çünkü bunu ne Ahu, ne de Kaya kaldırabilirdi...

 

🥀

 

Ahuzar bir anda sıçrayarak uyanmasıyla etrafına baktı. Tanıdık bir yer değildi. İlk önce bakışları korkuyla doldu sonra ise annesinin onu buraya getirdiğini ve 'babanenim ben senin' dediği bir kadınla bu yatağa uzandıkları geldi aklına.

 

En sonn aklına gördüğü rüya gelmesiyle acıyla gözleri doldu. Annesini görmüştü. Ölüyordu. Bir anda hıçkırarak ağlamaya başlamasıyla nefes alamadı. "Anne... " dedi acıyla. Fısıldamıştı, gözleri yandı. Yaşlar sanki bu anı beklermiş gibi ardı ardına dolup aktı. Küçük kalbinde oluşan sızıyı hissetti. Hafif deninmeyecek kadar ağırdı onun için. Hızla yattığı yataktan kalkarak minik çıplak ayakları ile burnunu çeke çeke kapıya ilerledi. Boyunda olan kapı kolunu tutarak zorlansa da aşağı indirerek açtı. Hala burnunu çekiyor sessizce ağlıyordu.

 

Yalın ayak şeklinde bir kaç adım atmıştı ki karşısına çıkan kadınla duraksadı. Sarışın bir kadındı. Ona şaşkınca bakan kadına baktı. Yutkundu. Kadın ağızı açık şekilde gelerek önünde durdu. "Sen de kimsun?" Ahuzar bir iki adım geriledi. Ağlaması durmuştu. Göz yaşları hala kirpiklerinde ve yanaklarında asılı kalmış bir şekilde korkuyla baktı kadına. Sadece kadının ona karşı tehlike barındırıp barındırmadığını merak edip, düşünüyordu.

 

Kadın biraz daha ilerleyerek önünde diz çöktü. "Kimsun? " diye sordu tekrar. O kadar kötü bakmıyordu. Aksine sanki kız çok hoşuna gitmiş gibiydi. Hatta eliyle yanağını sevmek istemişti ki Ahuzar tekrar bir iki adım gerilemişti. "Ne kaa güzelsun. Kimsun, Mert'un arkadaşmısun?"

 

"Mert kim? " demişti Ahuzar yavaşça.

 

Kadın güldü. "Ha tanumaysın yani? " Bakışları şaşkınlıkla doldu. "Ee o zaman sen kimun kızısun? " Belki anasının veya babasının ismini bilir diye sormuştu ancak aldığı cevaplar onu bozguna uğratmıştı.

 

"Ben... " dedi Ahuzar. Düşündü. "Benim anam deniz, babam da kara. "

 

"Yani? " diye sordu anlamayarak. Böyle bir cevap asla beklemiyordu.

 

Ahuzar cevap vermedi.

 

"Adın ne senun?"

 

Sustu.

 

"Bari adunu söylesen? Seni anana veya babana götürebilurum." Ahuzar duyduklarıyla düşündü. Küçük aklıyla kalbine düşen umutla heyecanlandı. Belki bu kadın onu annesine götürebilirdi neticede annesi ona hiçbiri sana zarar vermez demişti.

 

"Ben Ahu ve Kaya'nın kızıyım. " dedi birden. Kadın duyduklarıyla taş kesilirken Ahuzar heyecanla, "Adım Ahuzar. Ahuzar Karahanlı. " diyerek kocaman gülümsedi. Oysa soyadı hala Çolak'ın üzerineydi, sadece Ahu ona hep sen bir Karahanlı'sın der dururdu. Onun da küçük aklında ve kalbinde öyle kalmıştı. "Beni anneme götürür müsün? "

 

Belki cevap alamamıştı ancak gülen yüzü bir anda soldu. Çünkü karşısındaki kadın ona öldürücü derecede sert bakışlar atarak oturduğu yerden kalktı. Ahuzar korkuyla yutkunurken bu bakışların hayr'a alâmet olmadığını anladığı gibi yanından koşarak merdivenlere yöneldi. Koştu koştu. Hızla indiği katta eli kalbinde korkarak kendini salona attı. Korkmuştu, hemde fazlasıyla.

 

Girdiği salonda Nenesi Asiye ve karşısında bir adamın oturduğunu gördü. Ağlayarak koştu. Kadının yanına gelmesiyle aralıklı etekli bacaklarının arasına girip karnına ağlayarak sarıldı. Şuan sığınacak bir annesi yoktu babası hiç yoktu. Ayşe yengesi gitmişti. Ondan başka da tanıdığı biri yoktu. Biliyordu o zararsızdı.

 

"Oy kuzum. " dedi Asiye Hanım doğrularak. Sarılmış kıza üzgün ve merakla bakıyordu. "Ne oldi?"

 

Osman Bey yerinde doğrularak meraklı gözlerle torununu izliyordu. "Nene." dedi Ahuzar. Sonra ise doğrulup ona mahçupça baktı. "Nene dememde bir sakınca var mı? "

 

Asiye Hanım göz ucuyla Osman Bey'e baktı. Bakışları derindi. "Heç olur mu? Sen baa ister nene de, ister bubane? Hiç fark etmez torunum. Sen yeterku de." Ahuzar kendini biraz daha iyi hissederken Asiye Hanım, "Bak dedenle tanuş. Osman deden. Babanun babasu. " diyerek küçük kızın arkasını işaret etti.

 

Ahuzar şaşkınca ayrıldığı kadından arkasını dönerek yaşlı adama baktı. Osman Bey göz göze geldiği küçük kızla sanki Ahu'yu gördü. Eli kalbine giderken ağızı açık kalmıştı. "Aynusu... " diye bir fısıltı kaçmıştı dudaklarından. Asiye Hanım dolu gözleriyle baktı kocasına. Başını salladı yavaşça. "Aynusu. Onun gibu..."

 

Osman Bey başını eğmesiyle Ahuzar'ın ona doğru adımlayan çıplak küçük ayaklarını gördü. Hemen başını geri kaldırırken Ahuzar ona donuk gözlerle bakıyordu. Birazda çekingendi. "Sen... " diyerek yutkundu. "Benim dedem misin? "

 

Eskiden annesinden başka kimsesi yokken bir anda kocaman ailesinin olması onu çok kötü tetiklemişti. Hiç böyle bişey beklemiyordu. Belki annesi ona hep derdi, babanın ailesi orada derdi ama bir anda buraya gelmek ve bir anda hepsiyle tanışmak bu küçük kıza bile fazla gelmişti.

 

Alışılması zor gibiydi.

 

Başını yavaşça salladı. Ahuzar'ın bakışlarına hüzün düştü. Hemen hızla ilerleyip dedesinin dizlerini tuttu. Acıyla baktı gözleri. Tek bişeyi hayatı boyunca hep merak etmişti. Tamam annesi hep öldü demişti ama buraya gelmeden önce kendisi bile annesinin gözlerindeki o umut ışığını görmüştü. Bu yüzden alacağı cevabı ölesiye merak ediyordu. "Söylesene o zaman dede, babam yaşıyor mu? "

 

Beklenmedik soruyla Osman Bey de Asiye Hanım da şaşkınca küçük kıza ve birbirlerine bakmışlardı. "Nolur... " demişti Ahuzar yalvarırcasına. Tekrar ağlamaya yüz tutmuş yüzüyle baktı karşısındaki yaşlı adama. "Nolur yaşıyor olsun, nolur... " Eğer babası yaşıyorsa belki annesini ona getirirdi. Çünki burada ona annesini getirecek kimse yoktu. Ama eğer bir babası olursa ona annesini getirebilirdi. Çünkü onun bildiği, yeni okuma öğrendiği için okuduğu o masallarda bile tek bildiği anne ve babanın asla ayrılmadığıydı.

 

Eğer anne ve baba bir mıknatıs gibiyse, babası yaşıyorsa annesinden ayrılmazdı, dimi?

 

Çocuk aklına rağmen düşündüğü bütün düşüncelerle bir an olsun cevap beklediği adamdan gözlerini ayırmadı.

 

"Annem buraya gelirken yaşıyorsa ona yaşamıyorsa mezarına demişti! " artık ağlıyordu. Dudakları bükülürken bir dedesine bir nenesine bakıyordu. "Bişey desenize. "

 

Yoksa gerçekten ölmüş müydü?

 

Omuzları düşerken dudakları daha çok büzüldü. Eğer babası yoksa annesi de artık yok demekti.

 

Aklına gelen rüyasıyla omuzları sarsıldı.

 

İkisi de donup kalmış vaziyette birbirlerine bakarlarken Ahu'nun onları bir kez daha afetmeyeceğini anlamışlardı. Ahu'nun da bu küçük Ahuzar'ın da günahının bedeli çok ağır olacaktı.

 

"Yaşıyi." dedi en son Asiye Hanım. Osman Bey gözlerini yavaşça yumarken Ahuzar duyduklarıyla durakladı. Düşündü. Yaşıyordu... Gerçekten yaşıyor muydu?

 

"Gerçekten mi? Beni kandırmıyorsunuz dimi? " diye sorarken ağlaması yine hafiften durulmuştu. Kalbi küçük bir kuş gibi çırpınmaya başlamıştı.

 

Babası var mıydı?

 

Tüm o çocuklar gibi onun da bir babası var mıydı?

 

"Hayur." dedi Osman Bey yavaşça gözlerini aralayarak. Kızın mavi gözlerine içtenlikle baktı. "Yalan söylenemeyecek kadar iyisun ve küçüksun."

 

Ahuzar'ın gözleri tekrar tekrar doldu. Yaşlar ardı ardına akarken derisinin altı yandı. "Madem yaşıyor! " dedi hissettiği öfkeyle. O da babasını asla af etmiyecekti sanırım. "Neden hiç gelmedi! Neden annemi o canavarla yanlız bıraktı! " diye bağırdı tüm gücüyle. Küçük yumrukları iki yanında sallanırken yüzü acıyla buruştu.

 

O bir çocuktu. Evet bir çocuktu ama buna rağmen aklı herşeyi doğru düşünebilcek kadar iyi çalışıyordu. Eğer babası ölmüş olsaydı annesi de artık olmayacaktı ve öldü diye onları kurtarmadığını düşünecekti. Şimdi ise yaşadığını öğreniyordu. Bu iyi bişeydi belki çünkü annesine kavuşma ihtimali vardı, anne ve babalar asla ayrılmazdı ona göre. Ama yıllardır onları almak için çabalamamıştı. Bir kez bile gelmemişti yanına. Annesinin yanına, almamıştı ona göre onları.

 

Asiye telaşla Ahuzar'ın omuzlarını kavradı. "Şş," dedi. "Baban seni yeni öğrendi çünkü. " Kocasına baktı. Artık bu küçük kızdan bişey saklayamayız, der gibi baktı. Başını iki yana salladı. "Ananun aslunda zoraki İstanbul'da oldığunu ve senun onun kızu olduğunu öğrenmesuyle sizu almaya İstanbul'a gittu."

 

Evet. Ahuzar gelmeden tam on dakika önce türkü söylemeyi bitirdikleri gibi Osman Bey karısına bildiklerini anlatmıştı. Kaya ilk gittiğinde karısına bişey olma korkusundan bir çocuğun olma ihtimalinden bahsedememişti ancak Ahu'nun yanında yavrusuyla gelmesi ve artık herşeyi üstü kapalı bilmesiyle o da bildiği herşeyi anlatmıştı.

 

Ahuzar hıçkırdı. "İyi de... " dedi zorla yurkunarak. Küçük bedeni titriyordu. Asiye Hanım nasırlı yaşlı elleriyle onun küçük omuzlarından tutup sakinleştirmeye çalıştı. "Ben onu hiç görmedim ki... " Oysa toğlantı gecesi göz göze gelmişlerdi...

 

Asiye Hanım'ın kalbi sıkışırken göz yaşlarını geri yollama yolundaydı. Ahuzar daha çok ağladı. Osman Bey izledi. "Annem öldü... " dedi. Asiye başını hızla kaldırmış Ahuzar'a bakarken devam etti. "Gördüm... Rüyam da gördüm. "

 

Asiye Hanım korkuyla Osman Bey'e bakarken ikisi de böyle bişey beklemiyordu. "Atladı... Denize atladı! " kollarını kadının ellerinden sertçe çekerek adım adım geriye çıktı. "Arayın! ANNEMİ İSTİYORUM BEN! UMRUM DA DEĞİL SÖZ MÖZ! BEN ANNEMİ İSTİYORUM. " diye avazı çıktığı kadar bağrıdı.

 

Onun bağırmasıyla Cemile ve kızı Canan bile merdiven başında duymuşlardı. Canan zaten kızın kendi dudaklarından çıkan kelimeleri duyduğundan beri ağlarken Cemile kızına ters ters bakıyordu. "Bir kızu eksuktu zaten! Şeytan! Kendusunden kurtulamadık bir de kızu çıktu! "

 

"Ben nasul analamdum. " dedi ağlamalarının arasından Canan. "Tıpkı Ahu gibi ana, bir görsen. " diyerek annesine baktı sonra tekrar merdivenlerden aşağıya baktı. "Gözleru saçlaru Ahu. Bakışlaru Kaya. Ve ben bunu çok sonradan, o söyledukten sonra fark edeyim! " diyerek elini merdivenin korumalıklarına geçirdi.

 

"Kız sus! " dedi Cemile gözlerini belerterek. "Toplayacaksun herkesi başumuza!"

 

Osman Bey korkarak ayağa kalmasıyla sanki kriz geçiriyormuş gibi titreyerek hem ağlayan hemde bağıran kıza ilerledi. Ahuzar ise geri geri çıkıyordu. "KÜÇÜĞÜM BEN DAHA! POLİSLER ANNEMİ ALACAK! BEN ANNEMİ İSTİYORUM! "

 

Osman Bey ve Asiye Hanım üst üste yedikleri şokla anlamak ister gibi baktılar. "Ne polisi? Neden alsunlar ananu? "

 

Elinin tersiyle göz yaşlarını sildi Ahuzar. "Annem o canavarı öldürdü. " koşarak ayaktaki nenesinin eteğine yapıştı. "Ben güçlü olmak istemiyorum! Ben annemi istiyorum! Ben daha küçüğüm anneme ihtiyacım var! " Dedesine baktı. Öyle çaresizdi ki. Üzerinde öyleki küçük bir çocuğunun yaşadığı çaresizlik vardı. Bu yaşadıkları ona çok ağırdı.

 

Asiye Hanım da Osman Bey'de duyduklarıyla bir süre şaşkınca küçük kızın sesini duyamadılar.

 

"Dede babama söyle! " demesiyle Osman Bey bir garip oldu. Mert Ali'den sonra ona dede diyen bir çocuk daha vardı artık. Hemde Kaya'nın kızı. Ona doğru gelen kıza baktı. İçi gitmişti. Küçük avuçları pantolonunu kavramaya çalıştı. "Nolur..." dedi ağlayarak. "Nolur en azından iyi olduğunu bileyim! Babama söyle nolur... "

 

Rüyasında gördüğü o sahnenin aslında gerçek olduğunu hatta babasının annesinin arkasından atladığını nerden bilebilirdi ki?

 

"Tamam." dedi Osman Bey kendine gelerek. "Arıyacağum. Babana bir sorayum. " Karısına bakıp bir baş işareti vermesiyle Asiye Hanım küçük kızın omzularından yakaladı.

 

"Gel kuzum. Gel. " diyerek kendine çekmiş oturarak onu bacaklarının arasına çekmişti. Yanağındaki yaşları nasırlı elleriyle silerek, "Kendinde diyısın. Adı üstunde rüya." diyerek onu rahatlatmaya çalıştı. "Korkma kuzum. Senin anan denuz, baban kara. Söyle bakam baa, anan denuzken denize düşse ne olabilur ona? "

 

Ciddi ciddi düşündü Ahuzar. Çocuk aklı fazla ermiyordu. "Bişey olmaz mı?"

 

"Olmaz." dedi hemen.

 

"Peki, " dedi Ahuzar burnunu güçlüce çekerek. Osman Bey hızla salondan ayrılırken Ahuzar, "Annem deniz babam karaysa ben neyim? " diye sordu.

 

"Karadeniz... " Saçlar koyu gözler deniz mavisi...

 

"Alo, Mahir. " dedi Osman Bey çalışma odasına girerek. Kapıyı arından kapatırken, "Nereyesunuz? " diye sordu.

 

Mahir'in karşı taraftan sıkıntılı soluğunu duydu. "Hiç sorma amca. Ortalık birbirine girdi. Ahu uçurumdan düştü. " Hiç düşünmeden söyledikleriyle Osman Bey'in gözleri yuvalarına dar geldi. Çaylıkların olduğu Tepeyi düşündü. Yanındaki tekli koltuğa düşercesine otururken konuşamadı. Nefesi kesildi. Korkudan yüzündeki bütün kaslar seyirdi. "Kaya da onun ardından atladı. " Hala karşı tarafı umursamadan söyledikleriyle Osman Bey'in eli kalbine gitti.

 

Ne? 

 

"Ama iyiler. " dedi. Şaşkınca etrafına baktı. O uçurum en az üçyüz metrelikti. "Sudan çıktı ikiside. Ahu hastane de yaralı, Kaya iyi. Ondan haber bekliyor. "

 

Osman Bey zor nefes alıp verirken kapıya baktı. Ahuzar'ın söyledikleri kulaklarında yankılanırken buldu kendini. Gördüm... Rüyam da gördüm. Atladı. Denize atladı!

 

Ağızı açılırken böyle bir şeyin nasıl olabileceğini sorguluyordu. "Amca? " dedi Mahir. "Siktir çenemi sikim." diye fısıldadı ama Osman Bey duymuştu. "Amca! Orası değil! Bizim delilerin atladığı uçurum! Deniz kenarı! "

 

"Ahu... " dedi Osman Bey. Zar zor konuştu. Sanki günlerdir su içmemişte boğazı kurumuş gibi sesi çatallı çıkmıştı. "Durumu? "

 

Mahir derin bir nefes verdi rahatlarcasına. "Bilmiyorum. En son Murat ağır dedi. "

 

"Murat... " dedi hemen. "Yaşıyor mu? Geldi mi? "

 

Mahir duyduğu şaşkınlık nidasıyla nefesini verdi. "İyi amca, iyi. Merak etme. Herşey bir yoluna girsin onun da ifadesini alırsınız. "

 

"Sen nereyesun?" diye soru bu sefer.

 

"Ahu'nun yanında çalışan bir kadın vardı. O da buraya geldi, Ahu'yu da uçurumun dibinde görmesiyle bayıldı. Onu hastaneye gönderdim, sonra bu şerefsizin kardeşi varmış Çelik. "

 

Osman Bey kaşlarını çatarak ayaklandı. Bir eli gömleğinin düğmelerine giderek ilk ikisini açtı. "Ee? " diyerek elini cebine attı. Yavaş adımlarla pencereye ilerledi.

 

"Abisinin Ahu'ya yaptığı gibi kendisi de bir kadını almış bir yıldır kendine tutsak etmiş. "

 

"Ne? " Kaşları çatılarak şaşkınca sormuştu.

 

"Dahası da var. " dedi Mahir karşı tarafta bir kaç ses gelirken. "Yengeyi aramak için bu döl israfın evine gittik. Kadını öldüresiye dövmüş. Ambulans uçağıyla buraya getirttim. Bu piçin yakınları varsa kızı orada öldürmesinler diye. "

 

Özet geçmişti ancak özeti bile anlatırken onu yormuştu. "Bende tepedeydim, Furkan, Ahu'nun ve Kaya'nın sudan çıktığını ve acilen hastaneye gideceklerini söylemesiyle hastaneye geldim. Zaten diğer kadında şuan burada hastanede."

 

"Durumu nasul bari kadunun? "

 

Derin bir sessizlik oluştu. Bir süre ses çıkmadı. "Yoğun bakıma kaldırıldı. " dedi en son. Sesi hissizdi ama içten içe fazla sinirliydi. "Bey'in kanaması geçirmesi riski fazla yüksek. Çok fazla darbe almış kafasına. Öyle ki kulaklarından bile kan gelmiş."

 

Osman Bey duyduklarıyla artık ne tepki vereceğini bilemeden yavaşça cama arkasını döndü. "O Çeluk itinu Karadenuz'a geturtun. Madem Çolak yok, kardeşuna tatturalum bir de buranun havasunu. " İçinde inanılmaz bir öfke ortaya çıkarken bir eli yumruk olmuştu.

 

"Halletim onu amca. Sen kafanı yorma. "

 

🥀

 

Kaya neredeyse bir saattir oturduğu yerde yavaşça tutulan başını kaldırarak ilk karşısında onu izleyen Murat'a baktı. Sonra ise hala sessiz göz yaşları döküp ellerini semaya açmış kadına döndü. Ayşe ellerini yüzüne mest ederken ona bakan adama baktı. "Yenge, neden hala kimse bişey söylemiyor? "

 

Ayşe bişey diyemedi. Ağızı açılıp açılıp kapandı. Ters giden bişeyler vardı belliki. Odanın kapısı hızla açılmasıyla Kaya'nın bakışları o tarafa döndü bir hemşire koşarak koridora çıkmasıyla Kaya da korkarak yerinden zar zor kalkmıştı. Giden hemşireye elini kaldırmış bişey söyleyecekti ki çoktan koridordan çıktığını gördü.

 

Üzerindeki kurumuş kıyafetlerle bir süre kapıya baktı. En son iki adım atarak odadan içeri girecekti ki, "Yengem dur! " demişti Ayşe. Telaşla yanına gelmiş koluna yapışmıştı. "Haber verulecek durumda değul demek'ki. Birak işini yapsunlar. "

 

"Çabuk çabuk! " hemşire tekrar bir kaç kişiyle ve aletlerle gelirken odaya girdiler. Kaya ise yengesini kollarını kendinden çekerek odanın kapısına koşmaya yeltenmişti ki Murat anında önünde durarak boynunu büktü. "Yapma." dedi. Koyu gözlerine baktı mavi gözleri. "İşlerine engel olma. "

 

Kaya sinirle arkasını döndüğü gibi sandalyelere sert bir tekme atarak duvara yumruğunu geçirmişti. İçinden koca bir haykırış koparmak geliyordu ama bağrırısa hastalara rahatsızlık verirdi ve bu yüzden içeri giremezdi. Dişlerini birbirine sıkıca kenetledi.

 

Eli duvarda kolunu yaslayarak başını dayadı. Yüzü tamamen duvara dönük nefeslerin sakinleşmeye çalıştı. Ahmet koridorun başında elindeki bir çantayla Kaya'nın yanına hızla gelerek durdu. Elini yavaşça kaldırıp derin derin nefeslerle inip kalkan adamın omuzlarına dokundu. "Abi, kıyafet getirdim."

 

Hemen arkasından Mahir elindeki telefonu kapatıp gelerek Ahmet'in yanında durdu. "Getirttim piçi." Kaya anında arkasını dönerek baktı.

 

"Nerde? " Sinirinin geçmesi gerekti. O piçi döve döve konuşturtacaktı. Abisinin yerini bilmiyorsa bile bir kaç bilgi verebilirdi.

 

"Hastaneden fazla uzak değil. Olurda hemen yanına bir ziyaret etmek istersin diye yakınlardaki gri 201 no'lu depoda." Kaya üzerindeki yakıcı sinirle tekrar Mahir'e baktı.

 

"Kız nasıl? " diye sordu. "Getirtin mi onu buraya?"

 

Yutkundu Mahir. Boğazını temizledi. "Getirttim. Bir üst katta. Durumu kritik. Her an beyin kanaması geçirebilir, fazla darbe almış bu yüzden yoğun bakımda. "

 

Kaya hızla başını sallayıp yengesine baktı. "En fazla yarım saat. Yarım saat sonra burada olurum. Eğer o yarım saate bişey olursa haber gelirse beni arayın. " Ayşe tam bişey diyecekti ki vazgeçip durarak başını salladı.

 

"Bende geliyorum. " dedi Murat. Kaya'nın ona bakışlarını görmesiyle nefesini verdi. "Yengem tek kalmaz. " diyerek Ayşe'yi gösterdi. "Yangazlar burda, aşağıda Şeyma ve Gülhan'la beraberlerdi. Zaten Gülhan da uyanmış ayrıca merak etme, ben tek gelicem. Tim'im burada. Hastanenin etrafını sarmış bulunmaktalar. "

 

Kaya derin bir nefes vermeden bakışlarını ondan çekti. Daha hiç bişey demeden onu anlaması biraz canını sıkmıştı. Hızla Ahmet'in elindeki çantayı alarak koridorda ilerlemeye başladı. Sonra durdu. Yurkunarak arkasını döndü Ahu'nun kaldığı odaya baktı. Onu bırakmak istemiyordu ama beklemekten de kafayı yiyecekti.

 

Yavaşça önüne dönerek ilerlemeye başladı, en fazla yarım saat. Yarım saat sonra yanında olacaktı. Sonra ise kimse onu ondan koparamayacaktı. Yemin etmişti, kendisi istese bile onu yanından ayıramayacaktı. İsteyen buna psikopatlık diyebilirdi. Takınlıtı diyebilirdi, şizofren diyebilirdi. Herkes herşeyi istediğini diyebirlidi, ama o kendini biliyordu. O sadece yıllardır aşıktı, kendini onun için öldürebilecek kadar hemde.

 

Sadece sevdiğini yanında tutmak istiyordu. Onunla olsun istiyordu. Yıllardır çabaladığı bu şeyi, aile kurmayı artık sevdiğiyle gerçekleştirmek istiyordu.

 

Ayşe kendini yorgunca koltuğa bıraktı. Akşam olmuştu. Saat 19.45 geçerken eline aldığı telefonla babasını aradı. Ağlamaktan acıyan gözlerini ovuşturarak açılan telefona, "Alo, Baba? " dedi.

 

"Ha, buyur kızum? "

 

"Mert Ali nasul diyecektum baba. " diye sordu mahçupça. Annesi daha küçükken kaybetmişti Ayşe. Babasıyla büyümüştü.

 

"İyi yavrum, iyi. Okuldan gelduğun de çok yorulmuştu. Şimdu de azucuk çizgi filum izleyup uykuya kaldu bizum uşak. "

 

"İyi baba iyi. Sen nasulsun? "

 

"İyiyum ben kızum. Sen nereyesun? "

 

Gözlerini dolduran yaşlarını tavana bakarak geri göndermeye çalıştı. "Hastanedeyum."

 

Babasının korkulu sesini duydu. "Neden, ne oldi?! "

 

"Dur baba, " dedi. "Telaş etma baa bişey olmadu. Ahu hastanede. Onun içun burdayum." Babasından bir süre ses çıkmadı.

 

"Doğru mu? " diye sordu. "Tüm köy dedi, Orhan'un deli kızu geri dönmuş diye ama inanmadıydum. "

 

"Döndü baba, döndü. " dedi Ayşe burnunu çekip gözlerindeki yaşı sildi.

 

"Neyu var peki? "

 

"Bizde bilmeyik baba. Ben kapatayum, saa haber ederum." dedi çünkü konuşabilecek bir durumda değildi. İçi acıyordu ve bu sesine fazla yansıyordu. Bir süre sonra babasının da tamam demesiyle telefonu kapatıp yüzünü acıyla buruşturarak başını arasındaki duvara yasladı. Oturduğu yerde, "Fatih... " diye inledi. "Yeğenin iyi, " Burnunu çekti. "Bir kızu var. "

 

"Hani babam? " dedi Ahuzar üzgün yüzüyle. Bir eli nenesinde diğer eli dedesinde ortalarında yürüyerek hastanenin koridorun da sandalyelerin birinde oturmuş Ayşe yengesine doğru ilerliyorlardı.

 

Osman Bey başını eğerek, "Az sabret da, görüceksun babanu." dedi. Asiye Hanım üzgün olmasına rağmen güldü. "Bizim kız çok sabursuz, aynu babasu."

 

"Benim babam da mı sabırsız? " diyerek şaşkınca başını kaldırıp nenesine baktı.

 

"Tabi, ohooo. Öyle böyle değul hemde. " Osman Bey de aklına gelenlerle güldü. Hemen hemen Ayşe'nin yanına varmışlardı. Hatta Ayşe onları fark etmesiyle göz yaşlarını silmişti.

 

"Senun baban o kadar sabursuz ki acuktuğun da anasu yemeği daha tabağa koymasuna izin vermeden tencereyu kapan adamdur."

 

Gözünde hafif canlanmasıyla güldü Ahuzar. "Keşke yüzünü bilsem, daha çok hayal ederdim. " Hüzünlendi bakışları,

Asiye Hanım ve Osman Bey de gülüyordu ki onların da yüzleri hafiften düşmüştü.

 

"Göreceksun." dedi Asiye Hanım.

 

"Evet,"

 

"Abla." dedi Ayşe ayaklanarak.

 

"Kaya nereyedur? Herkes nerede? " Osman Bey'in sorusuyla Ayşe gözlerini Ahuzar'a dikti. Ahuzar ise merakla yengesine bakıyordu. Ara ara etrafına bakıyordu, annesi veya babası, ikisinden birini arıyordu. Babasının yüzünü bilmese de onu aramıştı. Çünkü annesi ona o kapkara demişti. Tabi Ahuzar ona siyahi mi yoksa, demesiyle Ahu gülmüştü. Hayır, demişti o siyahi değil, sadece simsiyah saçları ve kopkoyu gözlere sahip demişti. Birde esmer demişti.

 

O zamanlar Ahuzar siyah insanlardan çok korkardı, çünkü izlediği bir çizgi filmde canavar siyatı. Fazla esmerdi. Annesine bu neden bu kadar siyah diye sorduğun da annesi ona siyahi demişti. Fazla esmer olanlara denirmiş, ilk o zaman öğrenmişti.

 

"Babam nerde? "

 

Ayşe yutkundu. "İşi çıktu. " dedi hemen. Zoraki gülümsemeye çalıştı. "Merak etme, gelecek hemen. "

 

Omuzları düştü. "Beni istemiyor mu? Benden mi kaçıyor?" Ayşe duyduklarıyla duraksadı. Başını kaldırıp Osman Bey'e ve Asiye Hanım'a baktı.

 

"Olur mu heç öyle şey? Baban hemen gelecek, emun ol senle tanuşmayu dört gözle bekleyi. "

 

Üzgünce baktı Ahuzar. "Dört gözle beklese hemen yanıma gelmez miydi? "

 

Tekrar yutkundu Ayşe. "Annen burada. " dedi hemen. Ahuzarı'n gözleri büyüdü.

 

"Ne? " dedi hemen. Kalbi gümbür gümbür attı. "Nerde? " diyerek hemen etrafına baktı. Ancak onlardan başka kimse yoktu burada. "Hani? " dedi üzgünce.

 

Ayşe eğilerek dizlerinin üstüne çöktü. Minik ellerini kavradı. "Küçük bir rahatsuzlanma yaşadu, " diyerek başını kaldırdı. "Ama iyi olacak. "

 

"Ona rağmen babam burda değil mi? " diye sordu. Neden bu kadar ağır sorular soruyordu? Ayşe cevap veremekte zorlandı.

 

Asiye Hanım hemen, "Olur mu kızum? Anana ilaç almaya gitmiştur, gelur şimdi. " diyerek araya girdi.

 

"Nasıl? O şişe içindekilerden mi? Benim içtiklerimden?" Kimseden ses çıkmadı. Herkes birbiriyle bakıştı. Ahuzar'ın kaşları çatıldı. "Annemi görmek istiyorum! " dedi baskınca. "Anneme götürün beni! "

 

"Olmaz." dedi hemen Ayşe. "Doktor Bey bize görebilirsiniz demeden göremeyiz. "

 

"Neden? "

 

"Ee yavrum sen hiç doktora gitmedun mu? İlk önce doktor ananu iyi edecek sonra biz onu göreceğuz. "

 

Gözleri yere odaklandı. Omuzları çöktü. "Beni iyi eden doktorlar hep eve gelirdi, ben hiç hastane görmedim ki, doktorda? "

 

İşte bunu hiç kimse beklemiyordu. Herkes şaşkınca birbirlerine bakıyordu. Kimse Ahuzar'ın ilk defa bir hastane gördüğünü o söyleyene kadar bilmedi.

 

🥀

 

Kaya derin bir nefes vererek ellerini arkasında birleştirdi. Beklenen an gelmişti, kendisi şuan karşısında olmasa da kardeşi şuan tam karşısındaki sandalyede elleri arkasında bağlı bir şekilde baygındı. Başı öne düşmüş adama baktı bir süre. Sonra ise omzunun üstünden yanında bir kova su tutan Ahmet'e baş işareti vererek bir kaç adım geri çıktı.

 

Üzerine hastaneden çıkmadan önce kuru bir beyaz gömlek ve pantolon geçirmişti. Henüz yıkanmamıştı, böyle bir durumda da yıkanamazdı zaten. Teninde hala denizin tuzlu kokusu mevcutken saçları deniz suyundan dolayı sertleşmiş şekilde alnına dökülüyordu.

 

Ahmet sertçe su dolu kovayı geri çekerek adamın yüzüne doğru savunmuştu. Adam yüzüne yediği bir kova suyla zor nefes alır şekilde derin bir nefes alıp başını kaldırmıştı. Karşısındaki dört adamla donup kaldı. Kaya yine en önlerine geçerek karşısındaki döl israfına baktı. Hemen arkasında yanında Ahmet duruken, Ahmet'in yanında Mahir vardı. Öfke dolu gözlerle adamın yüzündeki sanat eserine bakıyordu.

 

"İzin verin biraz daha döveyim, " diyerek bir adım atmıştı ki Ahmet önüne geçti.

 

Murat da ellerini arkasında bağlayarak iri cüsesini dikleştirdi. Hemen Kaya'nın yanında göz ucuyla yüzüne bakmıştı. "Sahne senun. "

 

Kaya omzunun üstünden yanındaki adama kısa bir bakış atarak geri önündeki adama dönmüştü ki çalan telefonla duruldu. Ahmet cebindeki telefonu çıkarıp açmasıyla bir süre dinledi. Sonra ise elindeki telefonu Kaya'ya uzatmış, "Ayşe yenge. " demişti.

 

Kaya korkuyla yutkunup bir telefona bir Ahmet'e bakmıştı. Hızla elindeki telefonu kaptığı gibi arkasını onlara dönerek adımladı. "Buyur yenge? Bişey mi oldu? Nasıl Ahu? Konuştu mu doktor? "

 

"Dur dur. " dedi Ayşe diğer taraftan. "Henüz haber yok, ben onun içun aramadum. Başka bişey içun aradum. "

 

Kaya'nın kaşları çatıldı. "Ne için? "

 

"Kızun seni bekleyi Demir. Babamu isteyim diye oturdu ağlayi. Annesinun burada olduğunu bileyi, içeri giremezsun izin vermezler dediğumuzde de babamu görmek isteyim deyip ağlamaya başladu. Hiçbirimiz susuturayruz. "

 

Kaya duyduklarıyla yutkundu. "Ahuzar... " diye fısıldadı. Dudaklarından derince bir tebessüm meydana geldi. "Beni, babasını... "

 

"Evet. " dedi Ayşe. "Seni görmek isteyi."

 

"O benim kızım." dedi Kaya. Sanki bişeyleri kendine hatırlarmak ister gibi. Ancak hala kafasını kurcalayan bişeyler vardı.

 

Aklına gelenlerle duruldu. Üstünü değişirken gördüğü peçeyi yine bakmadan cebine armıştı hızla cebinde ki şeyi çıkardı. Ancak ne olduğunu merak etsede bakmadı. Şuan olmazdı. Tekrar cebine atarak, "Tamam." dedi.

 

"Kızun seni bekleyi. "

 

"Gelicem." diyerek hemen telefonu kapattı.

 

Kızı onu bekliyordu. Bu bile onun kalbini nasıl yumuşatmıştı tarifi yoktu. Hızla arkasını döndü. Murat ise kollarını göğüsünde birleştirmiş karşısındaki adama alayla bakıyordu. "Naber şerefsuz?"

 

"Sen! " dedi Çelik. "Lan sen benim, korumamdın! "

 

Kaya duyduklarıyla adımları durakaldı. Ne?

 

"Öyle gibiydik demek'ki. " dedi rahat bir şekilde Murat. "Ablamı alıkoyan bir şerefsizin kardeşinin korusması olmak inan bana çok fışki hisettireyidi."

 

Çelik sinirle deli gibi bağrdı. "Hani karın doğum yapmıştı lan!"

 

"Karım bile yok. " dedi Murat gülerek.

 

Çelik şaşkınca ona bakarken korkuyla dördüne birden baktı. Gözleri Mahir de durmasıyla ise yutkundu. "Ne yapacaksınız bana? "

 

Tekrar Murat'a baktı. "İşkence mi yapacaksınız? " Murat ise ondan nadir görülen bir kahkaha kopardı. Otuz iki diş baktığı adamla geri geri çıkarak arkasındaki tahtadan uzun masaya kalçasını yasladı.

 

"Ben bu işun marka yüzüyüm. Yani gülen tarafum. Evet fazla gülmem ama işkencelerde senun gibi şerefsuzlerun acı çekmesini beni çok pis güldüreyi." Sırıttı. Başıyla Kaya'yı işaret ederek kollarını tekrar göğüsünde bağladı. "O döverken ben güleceğum. " demesiyle Mahir de güldü.

 

"Piç." diye mırıldandı Mahir gülüşünün ardından. "Demek ki senin de mizahi yanların varmış ha Komutan Alkım? "

 

Çelik şaşkınca baktı Murat'a. "Birde Komutan mı? "

 

Ahmet, Kaya'ya bakarken, "Az öyle gibi. " dedi. Murat'ın kaşları çatıldı.

 

"Sen konuşma! Daha donanımdan geçememişsin."

 

"Yeter! " dedi Kaya. "Kızım beni bekliyor. " parmaklarını birbirine geçirerek ters bir şekilde kırtlattı. "Bir an önce alacağımı alayım gidicem."

 

Mahir, "Vay, devrem! Vallahi sen baba oldu haa... " demesiyle Kaya yurkunarak geri Çelik'e döndü.

 

"Olduk. Aslında altı yıl evelden olmuşuz da yalanların gözü kör olsun. "

 

Murat ayaklanarak Kaya'nın omzuna dokundu. "Ahuzar seni bekliyorsa git. " dedi. Bunu kötü manada değil, onun için demişti. Sanırım Kaya'ya karşı kötü kalamayacaktı. Elinde büyümüş sayılırdı. Nasıl davranabilirdi ki?

 

"Bence de abi. " dedi Ahmet. "Bir döl israfı için kızını bekletme. " Kaya olduğu yerde durakladı. Bir Çelik'e baktı bir Ahuzar'ı düşündü. Ağlıyor demişti yengesi. Seni bekliyor, oturmuş babam nerde diyor...

 

Derin bir nefes verdi. Daha ilk günden bekletemezdi canını öyle değil mi? Gözlerini bir kaç dakika yumdu. Sonra tekrar açarak ona korkuyla bakan adamın yüzüne sert bir yumruk çakıp devrilmesine izin vermeden yakalarından yapıştı. "Sakın kaçayım deme, zaten kaçamazsın da, sen yine de deneme. Çünkü burası sizin o malikaneli yerlere benzemez. Burası bizim çöplüğümüz, buradan çıktığın gibi geberirsin! " dişlerinin arasından yüzüne yüzüne konuştuğu adamı yerine titrete titrete geri çıkarak arkasını döndü. Ahmet'e bir baş işaret vermesiyle depodan çıkarak arabasına yöneldi.

 

Belki bugün değildi, belki yarın da değildi. Belki bir hafta belki bir ay sonra. O Çolak'ın elbet kendisini de bulacaktı. Ya leşini ya da kendisini. Bulup karısına yaptığı ne varsa üzerinde bir zaat kendisi zevk alarak yapacaktı.

 

Bindiği arabayla hızla oradan uzaklaşırken hastaneye sürdü. Kızı onu bekliyordu. Hala düşünürken bile kalbi yerinden çıkıcak gibi oluyordu. Hep en çok kız çocuğu olsun isterdi. Bütün evlatlar kutsaldı ona göre ama her zaman ilk çocuğunun kız olmasını isterdi. Nedendi bilinmez ama hep Ahu'ya benzer bir kızı olsun isterdi.

 

Hastanenin önünde park ettiği aracıyla durdu. İnerek hızla yönünde girişe doğru çevirip ilerlemeye devam etti. Ahu'nun kaldığı kata çıkarak koridora girmişti ki ilerde koltuklarda oturan o küçük bedeni gördü.

 

Kendi bedeni ona ağır gelirken durakladı. Ayşe ayağa kalkıp derin bir nefes verirken Kaya'yı görmesiyle durakladı. "Bak." dedi yavaşça Ahuzar'a itaben. "Baban geldi. " demesiyle Ahuzar'ın ağlaması duraklamıştı. Başını çevirerek baktı o yöne. Etrafa baktı. Gözleri tek bir tanıdık noktada durdu. Baktı başını eğerek. Bu adamı bir yerde görmüş gibiydi. Oysa çıkaramadı ki Çolak'ın evinde uzun uzun baktığını. Bilememişti kanlarının birbirlerini çektiğini.

 

Ahuzar yavaşça ayağa kalkarak bir Ahmet'e bir Kaya'ya baktı. Parmağıyla Kaya'yı gösterdi. "O mu benim babam? " Ayşe gözlerini kapatıp açtı. "O... "

 

Kaya'ya ise bu sorusu öyle çok ağır gelmişti ki adımları gerileyen sağ koluna acıyla baktı. Ahuzar Kaya'ya bakmaya devam etti. "Ben onu bir yerde gördüm. O canavarın evinde galiba. "

 

Kaya adımlarını zorlayarak ilerletti. Yavaş yavaş gelmiş yengesinin karşısında durmuştu. Kısa bir an yengesine bakıp başını eğerek Ahuzar'ın küçük bedenine bakmıştı. Gözlerine o kadar çok baktı ki yine, defalarca Ahu'yu gördü orada.

 

Dilekleri kabul olmuştu. İstediği gibi kızı sevdiği kadına benziyordu. Elleriyle pantolonunu yukarı çekerek karşısına çöktü.

 

"Şimdi sen benim babam mısın?" dedi Ahuzar. Hala şaşkındı çünkü babası çok güzeldi. Ve tıpkı annesinin anlattığı gibi siyahtı. Hayır siyahi değildi. Esmer teni vardı evet, koyu gözleri ve simsiyah saçları da vardı. Tıpkı annesinin ona anlattığı gibiydi.

 

"Ben senin babanım. " diyerek başıyla onayladı Kaya. Sesi zor çıkmıştı ama kendinde o gücü buldu.

 

"Peki beni kabul edecek misin? Beni kızın olarak isteyecek misin? " demişti bu sefer Ahuzar. Korkuyordu. Onu istememesinden nefret etmesinden korkuyordu. Çünkü onu hiç almaya gelmemişti. O da bu yüzden ondan nefret etmesinden ölesiye korkuyordu.

 

Gözleri dolu dolu baktı. Nasıl istemezdi? Karşısında diz çöktüğü küçük bedenin ellerinden yakalayıp derin nefeslerle öptü. Göz yaşları tane tane yanaklarına akın ederken gülümsedi acıyla.

 

"Daha sen bu dünyaya gelmeden bile ilk dileğim senken, seni nasıl istemeyeyim?" dedi. Bu Ahuzar'ın kafasını karıştırdı.

 

"Sen beni istedin mi? " diye sordu.

 

Güldü Kaya. "Hemde en başından beri." dedi. "Hep istedim seni. "

 

Ahuzar'ın gözleri doldu. Dudakları bükülürken, "Neden gelmedin o zaman? " diye sordu.

 

Bu soru Kaya'ya sanki acı bişey yemiş gibi yutkundurdu. "Haberim olsaydı yemin ederim en başından gelirdim Ahuzar. " dedi acıyla.

 

Ahuzar ellerini babasının avuçlarından çekti. Kaya korkuyla kıza bakarken o kollarını kaldırmış babasının güvenli göğsünde kollarını boynuna sararak sarılmıştı. "Baba... " demişti.

 

Kaya yaşadığı ağır duyguyla karşısındaki annesi ve babasına baktı. Gözlerinden yaşlar akın ederken o bu acıyı kucağındaki yavrusuna kollarını sararak dindirmeye çalıştı. Sanırım bir ebeveyn olmak böyle his ettiriyordu. Gerçekten böyle hsiettiriyordu. Belki bu yaşına kadar büyüyüp gelişimine şahit olamamıştı, belki bebekliğini görememişti ancak bir şeyi çok iyi biliyordu ki o da bu kızın bundan sonraki hayatında ve gelişiminde hep yanında olacağıydı.

 

Tam o sırada odanın kapısı açıldı. Doktor içeriden çıkarak elleri önlüğünün cebinde sıkıntıyla yürüyerek karşılarında durmuştu. Kaya doktoru görmesiyle ayaklandı ancak elini küçük kızının elinden çekmedi. Ahuzar'ın küçük eli Kaya'nın bütün avucunun içindeydi.

 

Doktor'un sıkıntılı yüzünü görmesiyle Ahmet'e, Ahuzar'ı işaret etti. "Babam." dedi Ahuzar'a. Ahuzar ise ona hala ağlayan gözlerle bakıyordu. "Bak bu Ahmet abin. Sen şimdi onunla git. Kantinden sana bişeyler alsın tamam mı? Bende annene bir bakayım? "

 

"Bende bakayım! " dedi hemen.

 

"Olmaz, ben bakayım eğer uyanmışsa sende öyle... " diyerek Ahmet'e baktı. Ahuzar istemeye istemeye arkasını döndü. Ahmet ile giderken Kaya ise hemen Doktorun karşısına geçti. Diğer aile fertleri ise hemen arkasında merakla bakıyorlardı.

 

"Ahu nasıl? "

 

"Nesisiniz? " Doktor'un sorduğu soruyla düşünmedi bile.

 

"Kocasıyım. Karım nasıl? "

 

Sıkıntıyla baktı doktor tekrardan. Güzel bir haber verecekmiş gibi değildi. "Geldiğinde iç kanaması vardı. " diyerek başladı. Herkes yüreği ağızında dinlemeye başladı. "Çoktandır aslında iç organları zarar görmüş. Fazla darbe almış karnına da. Üzgünüm. " dedi doktor.

 

Ne için?

 

Bakışlarını kaçırdı Doktor, sonra ise zoraki Kaya'ya bakmasıyla asıl acılı haberi verdi. "Elimizden gelen herşeyi yaptık, ama zaten ölmeye yüz tutmuştu. " Kaya donup kalırken doktor, "Gerçekten üzgünüm, bebeğinizi kaybettiniz." dedi.

 

Kaya duyduklarıyla başından aşağı kaynar sular dökülürken Ayşe üçüncü tahminin çıkmasıyla arkasındaki sandalyeye yığıldı.

 

Gerçekten üzgünüm, bebeğinizi kaybettiniz...

 

🥀

 

 

İNSTAGRAM: dilekkoc_pJm

WATTPAD: dilekkoc6789

KİTAPPAD: dilekkoc6789

TİKTOK: gece0866

 

 

Bölüm : 20.02.2025 11:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...