
Selamlarrrrrrrrr. Uzun zaman oldu, bu bölümü yazarken hayatımda çoğu şey değişti ve ben hâlâ tam olarak alışabilmiş değilim. Bu bölümü resmen kitabı yazmaya başladığım ilk günlerden beri kurguluyordum ve gerçekten de içime sinen bir bölüm oldu.
Sizden istediğim bir şey var. Hem bu kitabımda hem de diğer kitabımda olan karakterim sizin aklınızda nasıl canlanıyor? Fiziksel ve kişisel özelliklerini nasıl düşünüyorsunuz ya da benzettiğiniz biri varsa yorumlara yazabilir misiniz? Bu benim için gerçekten de önemli bir şey.
Bölüm şarkıları:
İlyas Yalçıntaş-Sadem
Madrigal-Kelebekler
Aslında bu bölüm için aklımda onlarca şarkı vardı fakat en uygunu Sadem'in adının şarkısı ve Sadem ile İnanç'ın şarkısı olmalı diye düşündüm.
Keyifli okumalarrrrrrrrr. Beni buradan ve tiktok hesabımdan takip etmeyi, yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayınnnn.
Tiktok: diva_gma
Hislerine göre değişirdi bazen günün. Mutlu bir şekilde uyanmak ihtiyacın olan tek şey olurdu. Bazı günlerde de yaşanacağını bildiğin şeyler onlarca şey hissettirirdi. Ben şuan mutluydum. Gerçekten de mutluydum, heyecanlıydım, huzurluydum.
Bugün benim doğum günümdü. 19 Ağustos. Bazı insanlar doğum günlerini unuturdu. Ben hiçbir zaman doğum günümü unutmamıştım. Her yaklaştığında aynı heyecanı hissediyordum. İstediğim tek şey sevdiklerimle beraber vakit geçirmekti. Herhangi bir kutlamaya gerek yoktu.
İnanç her fırsatta doğum günümün yaklaştığıyla ilgili konuşuyor, benden laf almaya çalışıyordu. Bana “Sence en güzel doğum günü kutlaması nasıl olur?” diye soruyordu. Aslında bu soruyu bütün yaşlarıma soruyordu. Düşünüyor ve her seferinde tek bir cevap veriyordum. “Değer verdiğim insanların yanımda olmasını istiyorum.”
Üzerimde gece mavisi, askılı, mini bir elbise vardı. Saçlarımın dalgalarını daha da belirginleştirmiştim. Hızımı alamamış parlak bir makyaj da yapmıştım. İnanç'ın özel isteğiyle beyaz kısa boylu topuklu ayakkabılarımı giyecektim. Nedenini sorduğumda ise bana şöyle demişti: “Boy farkımızı seviyorum. Azalmasını istemiyorum ama tabii ki de sen bilirsin.” Onu kırmayacağımı ve en kısa boyda olan topuklu ayakkabımı giyeceğimin farkındaydı.
Odamı dolduran bildirim sesi İnanç’ tan gelen bildirimin habercisiydi.
“Geldim, kapının önünde arabadayım.”
Dış kapıyı kapatıp evden çıktım ve hemen evimin karşısında arabasına yaslanarak bekleyen İnanç' ı gördüm. Evimin önüne kadar gelmesi çok büyük bir riskti fakat ne kadar gelmemesini anlatsam da beni dinlemiyordu.
Takım elbise giymişti. Üzerinde beyaz bir gömlek, altında benim elbisemle aynı renk lacivert bir pantolon vardı. “Daraldım” diyip takım elbisesinin ceketini arabanın koltuklarından birine fırlattığından emindim. Saçları normalde olduğundan daha düzenliydi, traş olmuştu. Bana bakıp sırıtırken kısılan kahve gözleri hâlâ ilk günmüş gibi kalbimi tekletiyordu.
Yanına varınca kollarımı beline doladım o da beni omuzlarımdan sarıp başımı göğsüne yasladı. Kalbinin hızlı ritmini duyup, hissedebiliyordum.
“Senin gün geçtikçe yakışıklılık seviyen mi artıyor?” Başımı göğsünden kaldırıp yüzüne baktım. Gözlerime bakarken başını sol tarafa eğdi ve düşünüyormuş gibi yaptı. “Yanına yakışmaya çalışıyorum diyelim.” Beni gülümsetmeyi başardı.
Arabaya bindikten sonra ilk yaptığı şey müzik açmak oldu. Şarkıya eşlik ederkenki sesi o kadar huzurlu hissettiriyorduki anlatabilmek mümkün değildi.
“Nereye gidiyoruz?” Birkaç saniyenin ardından sorumu cevapladı fakat aradığım cevap değildi. “Seveceğini düşündüğüm bir yere.” “Söylemeyeceksin yani.” Bana bakıp göz kırptı. “Söylemeyeceğim sevgilim.” “Tahmin edebileceğim bir yer mi ki?” dedim düşünceli bir sesle. “Yani nasıl bir yer olabilir ki? Çok merak ettim söylesen ne olur ki İnanç?” Kahve gözleri yüzümde gezindi. “Meraklı hâlin de ayrı bir güzel. Bir görsen o hâlini kendine aşık olursun.” Kızaran yanaklarımla istediğimi elde edemeyerek iyice yaslandım oturduğum koltuğa. “Ne kadar da iyi biliyorsun konuyu değiştirmeyi.” “Konu sensen her anlamda çok iyiyimdir.” Ellerimle yüzümü kapatıp başımı eğdim. Bugün diğer günlere kıyasla çok daha fazla iltifat ediyordu bana. O iltifat ettikçe ben kızarıyor o da bu hâlimden oldukça fazla keyif alıyordu.
Kısa denilemeyecek bir yolculuktan sonra İnanç arabayı park etti ve arka koltuktan lacivert takım elbisesinin ceketini aldıktan sonra arabadan indik. Yazlık bir bölgede olduğumuzu düşünüyordum. Deniz kenarıydı ve birçok kafe vardı. Denizde gemiler, sandallar ve tekneler vardı. İnanç elimden tutmuş önden yürüyerek beni arkasından çekiştiriyordu. Ben hâlâ etrafı inceleme derdindeydim. Güneş batmak üzereydi ve çok güzel bir manzara vardı.
Kıyıya yaklaştığımızda durduk. İnanç telefonla konuşuyordu. Bir süre sonra konuşmayı sonlandırdı ve tekrardan elimi tuttu, denize doğru baktı. Gözlerini takip edip baktığı yöne çevirdim bakışlarımı. Gördüğüm şey kıyıya doğru yaklaşan büyük bir tekneydi. Asıl dikkatimi çeken şey ise teknenin yan tarafında yazılı olan kelimeydi.
“Kandemir”
Yaklaşan tekne kısa bir süre sonra durdu. Birkaç dakika sonra siyah saçlarına aklar düşmüş bir adam göründü ve tekneden inip yanımıza doğru geldi. İnanç' la konuşuyordu fakat etraftaki insan seslerinden dolayı neredeyse hiçbir şey anlamıyordum.
Adam gittikten sonra İnanç benimle beraber duran tekneye doğru ilerledi ve çok kolay bir şekilde yüzer iskeleye basarak tekneye bindi. Benim de kendisi gibi kolayca tekneye binebileceğimi sandığı için arkasında bıraktığı bana dönüp de bakmadı. Etrafına bakıp beni göremeyince hâlâ kıyıda olduğumu fark etti. Deniz çok olmasa da dalgalıydı ve doğal olarak tekne hafifçe sarsılıyordu. Bir an için yüzer iskeleye binmek ürpertici gelmişti.
“Beni unuttun.” diye seslendim saniyelerdir gelmemi bekleyen İnanç' a doğru. Durduğum yere yaklaştı ve sağ elini uzatıp tutmamı bekledi. “Ya öyle gelemem ki.” diye bağırdım endişeli bir sesle. “Adım at, ben tutacağım seni.” Tam adım atacağım sırada gelen dalgayla tekne tekrar hafifçe sarsılınca olduğum yerde durdum. “Sallanıyor, düşerim.” Kendimi Titanik'te gibi hissetmem çok komikti. Neyse en azından benim de Jack’im yanımdaydı. “Saçmalama bebeğim, sence öyle bir şeye izin verir mi bu kaslı adam?” Gözlerim kendisini gömleğin kollarından oldukça fazla belli eden kaslarına kayınca aklımda sorular belirdi.
Bir anlığına düşündüm. İnanç harbiden de beni tutabilir miydi acaba? Önceden beni tutup kaldırmışlığı vardı ama uzun bir süre tutabilir miydi ki? Düşüncelerim aniden bölündüğünde kendimi teknenin içinde buldum. İnanç belimden kaldırıp beni tekneye getirmişti. Böylelikle de İnanç'ın beni her türlü taşıyabileceğine ikna olmuştum artık.
İnanç'ın arkasından onu takip ederken dengemi kaybeder gibi oldum. Tam o an kısa topuklu ayakkabılarımı giydiğim için çok mutlu oldum.
Kararan hava, teknenin her tarafına asılmış olan küçük led ışıklar çok huzurlu hissettiriyordu. Burada ömrümün sonuna kadar kalabilirdim.
Teknede küçük salon gibi bir yer de vardı, bu sırada İnanç oraya gitmişti. Tekne tekrardan hareket etmeye başladı, karşıdaki daha ıssız duran kıyıya doğru yola çıktığını düşünüyordum. İnanç zaten her şeyin en doğrusunu yapmıştır diye hiçbir şeyle kafamı yormuyordum. Kuşların sesi, batan güneşin kızıllığının masmavi denize yansıyışı kocaman bir uyum içerisindeydi.
“Tekneyi kim sürüyor?” İnanç yanıma doğru geliyordu. “Babamın arkadaşı sürüyor, zamanının çoğu denizlerde geçmiş ama merak etme babama kıyıda durunca gemiden inip gideceğini söylemiş.”
Biraz çekinerek tekrardan bir soru daha sordum. “Babanın benden haberi var mı?” Elini belimde hissederken birlikte teknenin salonuna doğru ilerliyorduk. Burası küçük bir ev gibiydi, özenle hazırlanmış bir yemek masası ve hatta mutfak tezgahıyla koltuk bile vardı. “Var, hatta annemin de var. Bir ara seninle tanışmak istiyor.” Yüz ifademin nasıl olduğunu tahmin bile edemiyordum fakat güldüğünü göre komik görünüyordum. Üç kişilik koltuğa oturmuştuk, İnanç yanımdaydı yanağımda hissettim dudaklarını. Derin ve uzun bir öpücüktü. “Endişelenmene gerek yok, ne zaman istersen o zaman tanışırsınız. Anlayışla karşılar.” Kafamı onayladığımı belirtmek için aşağı yukarı salladım hafifçe.
“Küçüklüğümü hatırlıyor musun?” Yüzüme birden neden böyle bir şey sordun der gibi baktı fakat cevaplamayı da ihmal etmedi. “Çok güzeldin, saçların o zaman da çok güzeldi. Şımarık çocukların yanında sen o kadar olgun davranıyordun ki herkes sana hayrandı.” Gülümsemekten başka bir şey yapamadım. “Peki ben nasıl bir çocuktum.” Bu sorduğu soru canımı acıtmıştı. Çocuk İnanç' ı neredeyse hiç hatırlamıyordum. Cevap vermek zorundaydım çünkü çok heyecanlı bakıyordu yüzüme. Tekne dakikalar önce durmuştu, bahsedilen kıyıya gelmiş ve tekneyi süren kişi gitmiş olmalıydı. “Sen çok düşünceli bir çocuktun. Hep sonuçlarını düşünerek hareket ederdin.”
Bakışları yüzümde gezintiye çıkmıştı yeniden. Dudaklarıma geldiğinde ise daha da uzun baktı. Kalbim yerinden çıkacaktı hatta çıkmış bile olabilirdi. Yaklaşıp başını boynuma gömdü. Orada soluklandı, orada yaşadı sanki en sevdiği yer orasıydı. “İyiki doğdun. Gerçekten, iyiki doğdun. Bütün şansımı seninle birlikte olarak kullanmışım ama bir sor pişman mısın diye. Bir salisesine bile pişman olmadım ve olmam da.” Yüzü hâlâ boynuma gömülü olduğu için sesi boğuk boğuk geliyordu. Hem konuşuyor hem de üst üste beni öperek kalbimi iyice yerinden ediyordu. Ben ona sıkıca sarılmış hayatımı nasıl bu kadar çok güzelleştirebildiğini düşünüyordum.
Dakikalar sonra dışarı çıkmaya karar verdik. Ben önden İnanç hemen arkamdan geliyordu. Aklıma gelen şeyi ona söylemek için tam arkamı dönüyordumki gelen sesle irkilerek İnanç' ın koluna tutundum. Bu sefer gerçekten de kalbim yerinden çıktı.
Konfeti parçaları etrafımda uçuşurken karşımda duran insanların yüzünde gezindi gözlerim teker teker.
Bana “Sence en güzel doğum günü kutlaması nasıl olur?” diye soruyordu. Düşünüyor ve her seferinde tek bir cevap veriyordum. “Değer verdiğim insanların yanımda olmasını istiyorum.”
Sekiz yaşındaki Sadem artık ağlamıyordu. Çünkü iyileşmişti. Şuan kabullenmişti yalnız değildi, onun artık canından da çok sevdiği kocaman bir ailesi vardı ve İnanç'ı yine yanındaydı, hep olacaktı.
Sağımda Akgün, solumda Atakan vardı. Konfetileri patlatan onlardı. Karşımda Ayşin vardı. Yanında elinde iki buket çiçek tutan babam vardı. Babamın yanında da Burçe vardı, gülümseyerek beni izliyordu. Hepsinin nasıl bir arada olduğunu sorgulamayacaktım çünkü İnanç her şeyi en doğru şekilde ayarlamıştı bile.
Annem yoktu.
Zaten varlığı da yokluk gibiydi ama ben onu hep kalbimde taşıdığım için fiziken şuan yanımda, burada olmaması çok da önemli değildi. Eğer her şey normal olsaydı, annem düzgün bir ailede sağlıklı bir psikolojiyle büyüseydi ilaç kullanmaya hiç ihtiyacı olmasaydı burada olmayı en çok isteyecek kişi olacağını biliyordum. O benim annemdi ne olursa olsun beni, kızını her şeyden çok severdi. Bunlar düşünmek istediklerim miydi yoksa gerçekler miydi bilemiyordum.
Arkamı dönüp İnanç'a yaşlarla dolu gözlerimle bakarak sessiz bir teşekkür ettim. Bana gülümseyerek baktı. Karşıma baktım tekrar babama doğru yürüdüm, o da bana doğru yürüdü. Yanına geldiğim an ona sarıldım. “Benim miniğim, asla büyümeyeceksin benim gözümde.” Kucağında tuttuğu çiçek buketlerini bana verdi. Biri şakayık diğeri sarı güllerdi. Şakayıkların içinde bir not vardı, hemen açıp okudum.
Miniğimiz seni her şeyden çok seviyoruz. İyiki bizimlesin. Doğum günün kutlu olsun.
-Annen ve Baban
Gözlerimden akan yaşlarla beraber her gelene sarıldım. Ardından birlikte teknenin üst katına çıkmaya karar verdik. Onlar önden giderken en arkada ben ve İnanç kalmıştık. Ona doğru baktım. “Teşekkür ederim.” diyebildim sadece zaten hissettiklerimi anlatacak bir kelime olduğunu da sanmıyordum. Ona olan aşkımı kalpten hissediyordum. Cevabı sol elimin içinde hissettiğim duygu dolu bir öpücüktü.
Yukarıya çıktığımızda oraya da bir masa hazırlandığını gördüm fakat bu içerideki gibi değil daha çok atıştırmalıkların olduğu bir masaydı. Oturduğumuzda benim sağımda Burçe, soldumda Ayşin vardı. Tam karşımda İnanç oturuyordu. İnanç'ın sağında babam, solunda Akgün ve Atakan vardı.
“Rahatladım sonunda. Günlerdir Sadem’e yakalanmadan nasıl tekneye bineceğimizi düşünüyordum.” Bakışlarımız Atakan’a döndü. “En son ne zaman bu kadar stres olduğumu hatırlamıyorum.”
“Ne yalan söyleyeyim benim bile elim ayağıma dolaştı. Eğer beceremeseydik İnanç'tan yiyeceğimiz lafları düşünemiyordum.” Akgün içini boşaltmaya başlamıştı ve bu beni daha da gülümsetmişti.
“Aşk olsun.” dedi İnanç arkadaşlarına doğru bakarken yapay bir kırgınlıkla. “Ben öyle bir insan mıyım?” İkisi de gözlerini kocaman açmış ve İnanç'a evet tam olarak öyle bir insansın der gibi bakarak hepimizi güldürmüştü. Mor ve mavi renklerde olan doğum günü pastamı kesmiştim. Zaman böyle çabucak geçip gitti. Benle İnanç misafirlerimizi uğurlayacaktık. İnanç ve ben birkaç saat daha burada kalacaktık.
Herkesle vedalaştıktan sonra tekneden en son inen babam olmuştu. Uzun uzun sarılmıştık ben onun omzunda tekrardan ağlamıştım bu sefer onu da gözleri dolmuştu. Benden sonra İnanç'la da sarılmıştı. Bu bir teşekkürdü çünkü onun beni gerçekten de mutlu ettiğini anlamıştı. İnanç'ta babamın sarılmasına karşılık vermişti, kendi aralarında akşamdan beri bir şeyler konuşuyorlardı şuan olduğu gibi. İnanç babamın elini öpüp alnına koyduktan sonra babam da gitmiş oldu.
Baş başa kaldığımızda ilk önce içerideki masada yemek yemiştik ardından ben tekrar dışarı çıkmış denizi ve karanlık gökyüzünü izlemeye başlamıştım. Kısa bir süre sonra bir şarkı çalmaya başladı. Sanki bizim için yazılmış gibiydi.
Tek kurtuluş yolu günbatımına doğru
Yok elinden tutan, yardımına koşan
Kendinden başka kimseyi düşünmeyen insanlardan
Kurtulsak yeter, nere ne farkeder?
Ömrü kısa renkli kelebekler gibi, ateşe uçarız belki
Yoksun bir umut, bizim olacak
Eğer bir gün geri dönmek istersen
Çok uzaklara gidememişsen olur
İnanç'ın adım seslerini duyduğumda arkamı döndüm ve onu gördüm. Takım elbisesinin ceketini giymişti ve elinde pembe ve beyaz renklerde bir lale buketi tutuyordu. Yanıma geldiğinde buketi bana verdi. Üstünde duran notu açıp okudum.
Sadem, seni hiç durmadan yorulmadan seveceğim…
-İnanç’ın
Yüzüne baktığımda o zaten beni izliyordu ve şarkımız tekrar tekrar çalıyordu.
“İnanç sana nasıl teşekkür edebileceğimi bilmiyorum.” Güldü ve ben yeniden ona aşık oldum. Elimden çiçeklerimi alıp yan tarafa bıraktı ve tekrardan bana döndüğünde ellerini belime yerleştirdi, benim ellerim de onun omuzlarındayken hafifçe dans etmeye başlamıştık.
“Hak ettiğin bir şey için teşekkür etmemelisin.” Daha da yaklaşmıştı, tamamen ona yaşlanmıştı vücudum. Dudakları saçlarımda, gözlerimde, burnumda, çenemde, yanaklarımda ve kollarımdaki izlerdeydi. “Eğer çok istiyorsan bana teşekkür etmeyi…” Boynumdan öptü. “Her zaman yanımda olman bana en büyük teşekkürün olur.” Gülümsedikçe daha da gülümsetiyordu. Sol kolumdaki sekizinci izden öptü gözleri gözlerimdeyken.
“Benimle evlenir misin?” Yerinden çıkacak kalp kalmamıştı. Gözlerim kocaman açıldı onun bu sorusundan sonra. Ondan ayrılıp arkamdaki demire yaslandım. Kendisi karşımda bu halime gülmemek için dudaklarını birbirine bastırarak duruyordu.
“Ne oldu? Evlenmek istemiyor musun benimle?” Göz devirdiğimde artık kendini tutamamış yüzüme baka baka gülmüştü. “Kalbimi kırdın, neden evlenmek istemiyorsun benimle? Gayet iyi bir eş adayı olduğumu düşünüyorum.” Ellerim yanaklarımdaydı ve ateş gibi olmuştum. “Biraz daha konuşursan ölme ihtimalim var.” Tekrardan gülüp bana sıkıca sarıldı. “Tamam, bari bana bir süre söyle. O zaman evlenelim, tamam mı? Bence kesinlikle evlenmeliyiz.”
Birkaç saniye düşünüp cevap verdim. “Altı yıl… Altı yıl sonra evlenebiliriz. Hem o zamana kadar mesleğimiz de olur büyümüş de oluruz.” Alnımdan öptü beni. “Olur. Ben seni ömrümün sonuna kadar beklerim.”
Takım elbisesinin iç cebinden dikdörtgen bir kırmızı kutu çıkardı ve açtığında içinde ne olduğunu gördüm. Gümüş bir zincirin tam ortasında mavi ve mor yansımalı bir kelebek vardı. Tam da benim ona bahsettiğim gibi bir kelebekti. Bileğindeki dövmeyle aynı şekildeydi. Dünyanın en güzel kolyesiydi.
“Biliyor musun? Kelebekler insanlara sevdiklerini getirirler. Seni de bana getirdiler. Artık bir kelebeğimiz olmalı diye düşündüm.” dedi bana göz kırparken. Saçlarımı toplandığında kolyeyi boynuma taktı ve zincirinin üstünden öptü. “Çok yakıştı, hiç çıkarma hep boynunda kalsın.” Kafamı sallayarak onu onayladım. “Çok güzel, çok teşekkür ederim.”
Kısa bir süre boyunca sessiz kaldıktan sonra ilk konuşan ben oldum. “Bir süredir merak ettiğim bir şey var.” “Nedir?” dedi İnanç. “Beni ilk nerede, ne zaman gördün?” Birkaç saniye düşündü aslında söylemek istemediğini anladım yüzünden ama cevap verdiğinde gözleri kollarımdaydı.
“Hastanede.” dedi sessizce. Anlamamıştım. “Kolların için hastaneye geldiğin ilk gün.” dedi tekrardan. Şaşkınlıkla ona baktım. Bunu nereden biliyordu? “Pansumanını annem yaptı, ben de onun yanındaki o küçük erkek çocuğuydum.” Yedinci yaşımın sonlarıydı. O günü unutmam mümkün değildi. Bana gitmeden önce “İzlerinden nefret etmek yerine onları sevmelisin çünkü onlar sana ait. Sana ait olan hiçbir şeyden vazgeçme ve nefret etme.” diyen doktor aslında İnanç'ın annesiydi ve bana odadan çıkarken “Hâlâ güzelsin.” diye fısıldayan çocuk da İnanç'tı. Aslında ikisiyle de çok önceden tanışmıştım.
“Sen benim hayatıma kötü anları iyi anlara çevirmek için mi gönderildin?” sorduğum soruya cevap veremedi çünkü o da duygulanmıştı. Sıkıca sarıldı bana.
Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Hâlâ şarkımız çalıyordu bunun kaçıncı tekrar olduğunu hesap bile edemezdim. “Seni asla bırakmayacağım.” dedi yüzüyle yüzümün arasında neredeyse hiç mesafe kalmamışken. “Seni asla bırakmayacağım.” diye tekrar ettim. “Ve her zaman seveceğim.” dedi. “Ve her zaman seveceğim.” dedim.
Dudaklarını hissederken dudaklarımda yere yapışmamı engelleyen tek şey belimi sıkıca saran kollarıydı. Daha da bastırdı dudaklarını dudaklarıma. Öpüşüne karşılık verdiğimde aslında ihtiyacımız olan tek şey birbirimizdik. Artık on sekiz yıllık olan hayatımda ilk defa hissettiğim bir duyguydu. Anlatmak imkansızdı. Öpüşlerimiz yavaşlayacağına daha da hızlanıyordu. Nemli, sıcak dudakları bana yaşadığımı hissettiriyordu. Ben ilk defa böyle hissediyordum. Ben ilk defa gerçekten yaşadığımı hissediyordum. Ömrümün sonuna kadar böyle kalmak istedim ve binlerce kez şükrettim onu karşıma çıkaran bu hayatıma. İnanç'ı asla bırakmayacaktım ve onu her zaman sevecektim.
“Seni asla bırakmayacağım. Ve her zaman seveceğim.”
Tekrardan selammmmmmmm. ;))))))))))))
Onlara çok bağlandığımı fark ettim.
Beni buradan ve tiktok hesabımdan takip etmeyi unutmayın. Yorum yapıp, oy verirseniz çoooooookk mutlu olurum. Karakterlerimin sizin zihninizdeki hâlini yazmayı unutmayınnnn.
Tiktok: diva_gma
Bir sonraki bölümde görüşmek üzereeeeeeee.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |