
Selaammm oy vermeyi, yorum yapmayı ve hem beni hem de kitaplarımı takip etmeyi unutmayın. Diğer kitabıma da beklerim keyifli okumalar.
“Hepinizi ispiyonlayasım var.” diye mırıldandım. Kantinde Ulaş' la oturuyorduk dersin başlamasına on dakika kalmıştı.
“Bence de artık söylemelisin böyle şey mi olur ya? Yirmi kişiyiz üç kişi teslim ediyor telefonunu resmen.”
“Hiç dikkatimi dağıtmaya çalışma Ulaş sen de teslim etmiyorsun.”
“Boşver sen beni. Diğerlerini ispiyonla.” Gözlerimi devirdim.
“Sadece seni ispiyonlayacağım Ulaş.”
“Papatya biraz konuşabilir miyiz?”
Sabır çok önemli bir şey biliyor musunuz arkadaşlar. Bana sabır lazım o kadar çok lazım ki şuan karşımda dikilmiş olan Alper’ in yakasına yapışmamı engellemeli.
“Peki.” Masadan kalkıp biraz ilerledik ve Alper durup konuşmaya başladı.
“Sana en başından anlatmayacağım her şeyi zaten artık biliyorsun. Bu akşamki partiye geleceksin değil mi?”
“Ayıptır söylemesi gelmeyi hiç istemiyorum ama Ulaş' ı yalnız bırakmamak için geleceğim. Özel olarak algılama yani.”
“Papatya neden benden nefret ediyormuş gibi davranıyorsun, ben sana ne yaptım?”
Sabır çok önemli.
“Senden nefret ediyormuş gibi davranmıyorum.” Bakışları yumuşadı, iyi bir şey söyleyeceğimi sandı. “Çünkü senden gerçekten nefret ediyorum. Senin yüzünden herkes hakkımda yanlış şeyler biliyor. Ayrıca babama gidip kızınızın erkek arkadaşıyım demek ne ya. Benim seninle tartışmadığım bir sohbetim mi var senin kız arkadaşın olayım.” Sinirden gözlerim dolmuştu ama karşısında ağlamamalıydım.
“Sen bize bir şans vermiyorsun ki. İzin versen her şey çok güzel olacak ama sen bizi elinin tersiyle itiyorsun.” Artık o da sinirlenmişti sesini yükseltmesi beni daha da çıldırtıyordu.
“Hâlâ biz diyorsun, biz diye bir şey yok anla artık bunu olmayacak hiçbir zaman. İstemiyorum diyorum bu kadar mı zor bunu kabullenmek.”
“Bir gün olacak o zaman sen bile bize hayran kalacaksın.”
“Papatya gidelim artık yeter bu kadar sohbet.” Ulaş elimden tutup beni sürükleye sürükleye merdivenlerden çıkarmaya başladı.
“Bir gün ağzını burnunu kıracağım o zaman anlayacak bazı şeyleri.” diye mırıldandı.
Sınıfa girdiğimizde yerime oturmadım ama sınıfı susturmak için de hiçbir şey yapmadım. Zaten bir ya da iki dakikaya hoca gelecekti.
Daha günün ilk saatlerinde böyle bir olay yaşadığıma göre beni ilerleyen saatlerde nelerin beklediğini merak ediyordum.
Sınıfa ders hocamız değil müdür yardımcısı girdi fakat yanında başka biri daha vardı. Bu kişi bizden biraz daha büyük görünüyordu.
“Papatya oturabilirsin kızım yerine.” Gidip kendi sırama oturdum.
Yanındaki çocuk tüm sınıfı inceliyordu. Siyah düz saçları, koyu kahverengi gözleri, keskin bir yüz hattı, dolgun dudakları, küçük bir burnu vardı ve boyu benim boyumun iki katı falandı. Daha sonra gözlerimiz buluştu. Gözlerimi kaçırmak istedim ama yapamadım.
“Evet arkadaşlar okulumuza yeni bir öğrenci geldi ve bundan sonraki süreçte sizinle beraber aynı sınıfta okuyacak. Arkadaşlarına ve bana kendini tanıtır mısın oğlum?” Çocuk kafasını aşağı yukarı salladı ve konuşmaya başladı.
“Adım Emir, 19 yaşındayım. Sizden büyüğüm çünkü bazı özel sebeplerden dolayı okula iki yıl geç başladım. Önceki okulumdan nakil aldırıp geldim çünkü her şeye başka bir yerde yeniden başlamak istedim.”
“Emir oğlum dışarıda konuştuğumuz gibi neye ihtiyacın olursa benim yanıma gelebilirsin, sınıf arkadaşlarınla da paylaşabilirsiniz. Bu sınıfımızın başkanı Papatya görevini en iyi yapan başkanlarımızdan biri eğer istersen sadece onunla da konuşabilirsin.”
Emir’ in bakışları müdür yardımcısının beni göstermesiyle tekrardan bana kaydı.
“Şimdiden başarılar dilerim. Umarım her şey çok güzel olur. İstediğin boş bir yere oturabilirsin.”
Ne oldu biliyor musunuz? Müdür yardımcısı Emir’ e sanki çok fazla seçeneği varmış gibi istediğin boş yere oturabilirsin dedi ama sınıfta sadece benim yanım boştu.
Bu da demek oluyordu ki yeni arkadaşla sıra arkadaşı da olacaktım.
Emir benim yanıma doğru yürümeye başladı ve çantasını bırakıp yanıma oturdu. Bana baktığında ayıp olmasın diye gülümsedim.
Müdür yardımcısı sınıftan çıkıp edebiyatçı sınıfa girdi. Bu hocanın en sevdiğim yanı bizi bilgiye boğmuyor daha çok şiirler okutuyor yazarlar tanıtıyordu.
“Evet arkadaşlar sizce aşk nedir?” Emir el kaldırdı. Şaşırdım çünkü ben hiç yeni bir ortama bu kadar hızlı alışan birini görmemiştim.
“Bence aşk iki insanın karakterlerinin birleşip tek bir karakter olmasıdır.” Aslında düşününce gerçekten de çok doğru bir şey söylemişti. Bu yeni çocuk gittikçe beni şaşırtıyordu.
“Çok güzel peki örneklerle bize cümleni açıklar mısın?” Emir birkaç saniye düşündü ve konuşmaya başladı.
“Mesela bir adam kitap okumayı sevmiyorsa ama sırf sevdiği kadın kitap okumayı seviyor diye kitaplarla ilgileniyorsa buna aşk diyebiliriz. Kendi karakterinden ödün veriyorsa, sevmediği bir şeyi sırf o seviyor diye yapıyorsa buna aşk diyebiliriz. Tabi niyeti arkadaşlık falan değilse.” Hoca gülümseyerek dinliyordu onu.
“Adın Emir' di değil mi? Yeni gelen öğrenci sendin. Seni sevdim Emir.” Emir sadece gülümsedi. Gamzesi vardı. Yanağında gamzesi vardı ve çok yakışıyordu.
Birden bir şey oldu. Biri ayağıma tekme attı. Biri değil, Ulaş ayağıma tekme attı. Dönüp ona baktığımda bana defterini gösterdi. Defterin üzerinde “İnsanları izleyeceğine derse odaklanır mısın dikkatimi dağıtıyorsun.” yazıyordu. En ters bakışlarımdan birini ona gönderip önüme döndüm.
“Peki sence aşk nedir Papatya?” Birden bakışlarım hocaya döndü.
“Bence aşk fedakarlıktır.” diye mırıldandım.
“Örnek verebilir misin?”
“Mesela ben birine aşık olursam ona ömrümü bile feda ederim. Zaten aşkı diğer duygulardan farklı kılan da bu değil mi? En büyük fedakarlıkları içermiyor mu?”
“Peki teşekkür ederim. Sizce Özdemir Asaf aşkı nasıl tanımlamıştır?” Hoca söz hakkı vermeden Emir konuşmaya başladı bile.
“Aşk; görmekten çok özlemeyi sever, dokunmaktan çok düşlemeyi… Ve aşk öyle haindir ki; nerede imkansız varsa gider onu sever.”
Bakışlarım Alper’ e kaydı. Beni ve Emir’ i izliyordu. Bakışlarını bizden çekip hocadan söz hakkı aldı ve konuşmaya başladı.
“Ayrıca Özdemir Asaf birini sevmenin zorluğunu şöyle de anlatmıştır; “Keşke sen ben olsan; seni sevmenin ne kadar zor olduğunu anlasan. Keşke ben sen olsam; bu kadar sevilmenin tadını çıkarsam.” Tüm sınıf bana baktı. Emir' de bunu fark edip bana baktı ama daha çok “Bunlar ne için sana bakıyor?” der gibiydi.
“Artık sevdiğinden karşılık alamayacağını anlayınca da şöyle demiş; “Neyine bağlandım ki bu kadar, bana bakmayan gözlerine mi yoksa benim olmayan kalbine mi?”
“Ooo vurdu ve gol oldu.” diye bağırdı biri sınıfın diğer tarafından ve herkes gülüp bana baktı.
“Dön önüne boş boş konuşma.” diye karşılık verdi Ulaş.
Bakışlarımı çevirip dışarıyı izlemeye hiçbir şey olmamış gibi davranmaya karar verdim. Dakikalar sonra zil çaldı ve teneffüse çıktık. Emir’ e dönüp gülümsedim.
“Merhaba” diye mırıldandım. O da bana bakıp gamzeleriyle gülümsedi.
“Merhaba” diye karşılık verdi. “Ben Emir.” diye devam etti.
“Ben de Çiçek.” Ne? Ne alaka şimdi Çiçek? Kafayı mı yedim? Tamam çiçeğim ama ben Papatya’ yım.
Kaşlarını çattı. “Çiçek mi? Sen Çiçek’ sen Papatya kim?” Harika ilk konuşmamız bayağı güzel ilerliyor.
“Yani şey…” diye toparlamaya çalıştım. “Çiçek de benim Papatya da.” Açıklamamdan hiçbir şey anlamadığının farkındaydım.
“Şöyle anlatayım. Adım Papatya ama bana Çiçek denmesinden daha çok hoşlanıyorum.” Çatık kaşları düzeldi ve tekrar gülümsedi. Bana daha önce kimse Çiçek demedi ki neden şuan böyle bir şey uydurdum?
“Şimdi anladım. Memnun oldum Çiçek.” Gülümsedim. “Ben de memnun oldum.”
Oturduğum yerden sınıfın geri kalanına baktığımda hepsi kendi halindeydi.
“Yanlış anlamazsan bir şey sorabilir miyim?” dedi Emir.
“Sorabilirsin tabii ki.”
“Derste öndeki çocuk konuştuktan sonra neden herkes sana baktı?” Çok güzel bir soru.
“Bir ara benimle sevgili olmak istiyordu ama artık ümidi kesti sanırım. O yüzden baktılar.”
“Peki rahatsız olmuyor musun? Yani bu çocuk her konuştuğunda tüm sınıf sana laf mı atacak?” Ne kadar da iyi kalplisin Emir. Keşke onlar da bunu düşünebilecek olgunluğa varsalardı.
“Ben umursamamaya çalışıyorum. Artık sabredemediğim zaman ben de onlara laf atıyorum. Ulaş da beni koruyor bazen ama pek anlamıyorlar işte.”
“Ne zaman ihtiyacın olursa benimle konuşabilirsin.” Gülümsedim, yanaklarım kızardı.
“Emir, sen iyi bir insansın.” Yüzümü izliyordu ama bunu söyleyince bakışlarını ellerine çevirip başını eğdi.
“Herkese karşı mı böyle düşünürsün?” diye mırıldandı. Kaşlarım çatıldı.
“Hayır, neden ki?” Tekrar baktı yüzüme.
“Adımı öğreneli beş dakika oldu. İyi bir insan olduğumu nereden çıkardın?” Gözlerinden tanıyamadığım bir duygu geçti. Daha da kafam karıştı. Neden bu söylediğime böyle takılmıştı ki?
“Bana karşı iyi olman yetmez mi? Diğerlerine kötü olman bana karşı iyi bir insan olduğunu değiştirmez hiçbir zaman.” Gülümseyip başını çevirdi fakat gözleri daldı bir noktaya.
“Papatya kurtar beni.” Ulaş iki saniyede kapıda belirip anında kayboldu. Emir’ den rica edip sıradan çıktım ve koridorda Ulaş’ ı buldum. “On dakikada neler yaptın acaba?” Üzeri sırılsıklamdı, kumral saçlarından sular damlıyordu.
“Alper’ le uğraştım azıcık. Sonra benim üzerime tuvaletteki bir kova suyu döktü. Allah’ tan suyu daha yeni doldurmuşlardı temizdi yani.”
“Alper' le neden uğraştığını öğrenebilir miyim acaba?”
“Bu mu takıldı kafana cidden. Boşver onu, böyle mi kalacağım çıkışa kadar?”
“Sinirli değilsin, hak etmişsin bu duruma gelmeyi. Sen de farkındasın bunun.” Birkaç saniye yüzünü izledim gerçekten de sinirli durmuyordu. Yüzüne doğru oflayıp kolundan tuttum ve spor salonuna götürdüm. Spor salonunda hepimizin dolabı vardı. Ben başkan olduğum için erkeklerin odasına da girebiliyordum gerektiğinde.
Erkeklerin odasına girdim çok şükür kimse yoktu. Yedek spor kıyafetlerinin olduğu yere gidip bir eşofman takımı aldım. Bugün beden dersimiz yoktu o yüzden Ulaş' ın kendi kıyafetleri yanında değildi. Odadan çıkıp kıyafetleri ona verdim. İçeri girip üstünü değiştirdi ve geri çıktı.
“Sen benim bir tanemsin.” dedi iki eliyle yanaklarımı sıkarak. “İki yıl önce sınıftaki herkes tarafından zorbalandığımda yine bir tek sen beni koruyordun. O zamanlar sende benim bir tanemdin.”
“Peki şuan? Şuan hâlâ bir tanen değil miyim?” Bilerekten kollarını birleştirmiş bana hesap soruyordu. Ben de onu çıldırtmak istediğim için omuz silktim.
“Bilemiyorum artık.” Daha da çattı kaşlarını, hızla arkamı dönüp sınıfa çıktım onu beklemeden. Ders başlayalı çok olmamıştı.
Ders rehberlikti. Zaten her seferinde serbest bırakırdı hoca. Arkamı dönüp Ulaş' la sohbet etmeye başladık. Yani sınıf başkanı olarak derste bunu yapmam yanlıştı ama pek umrumda da değildi.
“Bak beni kandırma. Gerçekten geleceksin benimle partiye değil mi Papatyacık?” Yüzümü buruşturdum.
“Papatyacık ne, yeni mi buldun? Ayrıca geleceğim dedim bir kere daha sorarsan vazgeçeceğim.”
“Parti derken neyden bahsediyorlar?” Emir bana doğru yaklaşmış meraklı koyu kahve gözleriyle yüzümü inceliyor ve sorusuna bir cevap bekliyordu.
“Öndeki çocuk, yani Alper, bugün akşam evinde bir parti düzenliyor herkesi davet etti.”
Belki de hiç teklif etmemem gerekiyordu. Belki de hiç karışmamalıydım buna. Belki de sorusunun cevabını verdikten sonra hiç konuşmamalıydım.
O an yaptım. Hatta teklifime olumlu cevap vermesini o kadar çok istedim ki. Birdenbire çıktı işte o cümle ağzımdan.
“Sen de gelsene.”
Diğer bölümde görüşmek üzereee.

| Okur Yorumları | Yorum Ekle |