Selam! 14.bölümle buradayım ne ara 14 bölüm yazmışım farkında değilim ama gittikçe büyüyoruz. Allah uzun bir yol nasip etsin. Aklımda mükemmel fikirler var! Onları bölüme geçirmek için sabırsızlanıyorum. Birde üstteki fotoğraf çok hoşuma gitti, boks eldiveni bir ipucu üstüne ben ay detayını ekledim. Umarım beğenirsiniz oy ve yorumlarınızı bekliyorum. 💋🫠5
"Allah!" Boks torbasına bir yumruk daha geçirdim. "O gorilin!" Ve birkez daha. "Belasını!" Birkez daha. "Versin!!" Son kez daha yumruklayıp yere yığıldım. Allah o Candar'ın beasını hakkıyla verirdi inşallah!
Tamam bende meraklı değilim antreman yapmaya ama ne kadar geç antreman tamamlarsam, o kadar geç görevlere katılabilirim. Ve buna sebep olan -barıştığımı sandığım ama nerde görsem üzerine atlayacağım- Candardı.
Salak herif şimdi benim gibi ceza almayan Karana antreman yaptırıyordu. Eğer varya o Karan bende önce görevlere çıkmaya başlarsa kendimi diri gömerim!2
Ben yerde böyle boyuna uzanmışken. "Mehir?"
Yerden ayaklandım ve oturur konuma geldim. Askeriyedeki herkes adımı nerden biliyor anasını satayım ya!
Başımı arkaya doğru çevirdiğimde kahverengi gözlerle karşılaştım. Bir anda gözüme göze gelince "Lan!" diye bir nida döküldü ağzımdan ve geriye çekildim.
Bu Alyaydı, Alya Tanyel. Bir antreman öncesinde hazırlanırken soyunma odasında tanışmıştık. Iyy! Bu Candar'in ismini duyunca ağzı sulanan kız mı? Döverim ha ben bu zilliyi! 2
Hı, aynen ta kendisi. "Aa! Alya merhaba, nasılsın?"
Yapmacık bir şekilde gülümseyip, alayla yerde oturan beni süzdü. "Ben iyiyim de sen pek iyi gibi görünmüyorsun."
Kendime bakıp tekrar ona döndüm. Makbulü caizse kocaman sirıttım. "Gayet normal pert olmam, beş buçuk saattir antreman yapıyorum. Saatime bakıp tekrar ona döndüm. Saat yedide kalktım. Bilirsin ne kadar erken kalkamak her zaman insanı dinç tutar."1
Kafasını sağ yatırdı. "Ben pek öyle düşünmüyorum mesela "Şu sabahları erken kalkmak yokmu, insanı tamamen aptallaştırıyor." diyen Franz Kafka boşuna dememiş. Öyle değil mi?"
Ne demeye çalışıyor lan bu?! Derdi ne benle bu kızın! Tabii bende boş durmadım. "Erken uyanmak kadar sağlığa yararlı bir şey yoktur" diyor Aleksandr Puşkin. Bence sen aklındakileri bir daha gözden geçir."
Ama ben neden bunları yaptığının farkındaydım en son dayanamadım.
Ayağa kalkıp gözünün içine baktım. "Benim olduğum time giremediğin için bu hallerdeysen. Çık o ruh halinden önüne engeli koyan ben değilim ya! Demek ki sen yeterli değilsin ha?!"2
Dişlerini sıkıp üstüme daha da gelicekken. Spor salonu'nun girişinden bir ses yankılandı.
"Mehir!" Bu ne lan?! Herkes ismini ezberlemeye mı çalışıyor?
Sesin geldiği tarafa döndüm. Bir kaşı sorgular biçimde havada, gözleri bir bana bir Alyaya giden Candar.
Gözlerini Alya'dan çekmeden adımlarını bana yönlendirdi. "Ne oluyor burada?!"
Ben söze başlarken, Alya daldı. "Candar Komutanım ben size birşey sorabilir miyim?"
Sese bak hemen nasıl yumuşadı! Cağdar kimutanim ban suze buşiy sovabivilmiyim? Salak!"2
Bana bakıp tekrar Candara döndü. "Yanlış anlamayın ama kulağıma Mehir ile ilgili birşeyler geldi.Duyduğuma göre sakar ve beceriksizmiş. Onun gibi birini hala ne diye yanınızda tutuyorsunuz?"3
Damarlarıma soğukkaniın işlediğini hissedebiliyordum. Bu kız dayak istiyordu! "Seni var-"
Tam atılacak iken Candar kolumdan tutup arkasına yönlendirdi. Omzundan bana bakıp "Bir hafta daha ceza almak istemiyorsan rahat dur!"
Sinirden köpürüyordum ama yerimde dondum kaldım. Bu adamın sinirlenince gözleri kırmızıya mı dönüyordu yoksa bana mı öyle geliyordu? Dur Mehir adam Edward Cullen gibi birazdan vampire dönüşecek, bekle. Şakanın da tam sırasıydı. 2
"Benim askerim kimseyi ilgilendirmez, subay Alya Tanyel! İsterse silah bile tutamasın o benim askerim ve beni ilgilendirir! Anlaşıldı mı?! Var mı anlamadığın bir kısım?!"5
Bu ne zamandır insanları böyle güzel sahipleniyor? Aklımı karıştırmamalıydı şuan bu zevkten dört köşe olduğum ana odaklanmalıydım. Bi yumruk atabilsem ne güzel olurdu! Askeriye çıkışına gel Alya!
Asker selamına geçip "Özür dilerim komutanım fakat-" Hala fakat diyordu.
"Fakat makat yok yeter bu kadar iyice abarttınız!"
Benide kendisiyle birlikte götürmeye koyuldu. Normalde bağırır pataklardım benide kendiyle götürdüğü için ama zevkten ne yaptığımın farkında değildim. Ben sırıtarak ilerlerken.
"Cümlemi bitirmeme izin verseydiniz o kıza dokunmazdınız bile. Bu kızın kuzeni varya Karan! O şerefsizin teki, kızları aldatıp yarı yolda bıraktı diyorlar! Kuzeni öyleyse bundan ne beklenir ki?!"3
İkimizinde adımları durdu. Candar'ında kuzeni olduğundan bi haberdi sanırım. Ayrıca bu ne diyordu lan!! Candarında sabrı taşmıştı.
"Kuzenim hakkında ne dedin lan sen!" Diye bağırınca zaten bizde olan gözler endişeli bir biçimde kısıldı. Alya'nında gözleri şokla büyüdü.
Ben hâla dediğini sindiremiyordum. Ne demişti o kızlarımı aldatıyor, şerefsiz mi, ortada mı bırakıyor. Karan'nın kız arkadaşı bile olmamıştı ki! Candar ileri atılmıştı ki elimi göğsüne koydum. "Bekle."
Bu kadar sakin olduğumu görüp hayal kırıklığına uğramıştı, gözlerinden belli oluyordu. Muhtemelen bunların doğru olup olmadığını düşünüyordu. Ben sakin değildim içimde fırtına kopuyordu. Sadece fırtına yönünü Alyaya çevirmişti.2
Yavaş adımlarla dibine girdim. Alaylı bakışını kuşanıp. "Ne o? Bunları kimseye söylemem için yalvaracak mısın? Yalvarmaya gerek yok timindeki yerini vermen yeterli", dedi.
Onu afallatacak şekilde sırıtıp içimdeki Erdem'in kızını ortaya çıkardım. Suratının tam ortasına ona en layığından bir yumruk geçirdim. Tıpkı dayak yemekten başka hiçbir halta yaramayan gereksiz bir boks torbası gibi.4
"Sana cehennemdeki yerimi bile vermem şerefsiz kırıntısı!" Daha fazla burnundan ve kaşından akan kanın aldığı yolu izlemeden hızlı adımlarla salondan çıktım.
Arkamdan Alya'nın hakaretlerini ve acı nidalarını duyabiliyordum. Ve arkamdan gelen sert ayak seslerinide aynı şekilde.
Böyle giderse bir daha neşeli ve şakacı Mehir'i göremeyeceklerdi.
"Mehir? Mehir? Bak sensiz antreman yaptığım için benimle konuşmuyorsan gerçekten sen gelene kadar bırakırım."
Çabaları boşunaydı. Yüzüne bakamıyordum Karan'nın, aklıma babamın sözleri geliyordu.
Birbirinizi daima koruyun, kollayın.
Arkanızdan konuşulmasına izin vermeyin tamam mı babası'nın gülü?
Biriniz yere düştüğünde kaldırmayı bilin.
Bunların hepsini babamın sesiyle duyunca ağlayacak kıvama gelmiştim. Fakat o şerefsiz kadının sözleri sanki göz deliklerimi kapatmıştı. "İşine bak Karan!"
Yüzüne bakamıyordum. Bakarsam kıyamayacağımın farkındaydım. Ben koltukta otururken yan sağ tarafım hafiften çöktü. Yüzü, kolları ve kulakları kızarmış bir Candar yanıma kuruldu. O da sinirden kudurmuştu. Banada kızamıyordu çünkü gerçektende haketmişti. Bıraksam o dalacaktı kıza.
"Daha albayın haberi olmamış, bana döndü. Ama olursa başın ağır belaya girebilir. Neden bana bırakmadın! Ya seni timden alırlarsa!"
"Ne!" Diye böğürdü Karan.1
Alırlarsa ne güzel olurdu herkes rahatlardı. "Ne güzel işte kurtulursunuz benden."
Engin daldı. "Saçmalama Mehir! Alıştık o kadar sana."
"Engin haklı bi çözüm yolu bulabiliriz." Diye fikir öne sürdü Barış.
Diğerleride buna başını sallayarak katıldı. Başımı hafifçe Candar'a döndürdüm. Bakışları bizzat bendeydi. "Saçmalama." Diye fısıldadı. Suratım yine değişmedi, albay şuan başka bir karargahtaydı. Gelince ne olacağını bizzat görecektik. O an askeriye'nin ortak salonundaki ve kapı sertçe açıldı.
Şevket telaşlı adımlarla içeri gelip karşımdaki üçlü kanepeye çöktü. Bacaklarını hafifçe açıp, direklerini dizlerinin üzerine yerleştirdi. "Komutanım gidip Alya Hanımı sordum burnu incinmiş, dudağı ve kaşı patlamış. Birde "Albayı arayın Mehiri söyleyeceğim" diye ortalığı dağıtmış. En son sakinleştirici vermişler."2
Drama Quinn diye buna derdim. İyi yumruklamışım, inşallah soluyacak burnu kalmazdı!1
Masadaki herkes bizden -daha çok benden- bir açıklama bekliyordu. Normalde anlatırdım ama Karan burada iken olmazdı böyle iğrenç bir dedikoduyla anılması onu çok üzerdi.
"Bize bir açıklama yapmayı planlıyorsunuzdur inşallah?" Diyerek öne doğru eğildi Kadir.
"Kesinlikle olmaz!" diye daldı Candar.
Birbirimize bakıp, üzüntüyle tekrar bedenimizi koltuğa yasladık. Şevket "Ben ne yapacağımızı biliyorum! İkinizde sinirinizi güzelce atacaksınız!"
Gözümü kısıp Şevket'e baktım. Hançer içimdekileri dile getirdi. "Yine ne zırvalayacaksın acaba."
Hayal kırıklığıyla Hançer'e döndü Şevket. "Kalbimi kırıyorsun ha?!"
Hayret dolu bir nida çıktı Hançer'in ağzından. "Sende kalp mi vardı be?!"
Şevket ve Hançer biraz duraksayıp birbirlerine baktılar. Şevket gozlerini kaçırarak.
"Tabii var! Kalbimi onca çabama rağmen görmemen daha doğrusu görmek istememen, kalbim olmadığı anlamına gelmiyor!"
"Ya tabii! Göstermeye çalıştığını çok iyi hatırlıyorum!" Ben ne olduğunu kavrayamadan Hançer sert hareketlerle koltuktan kalkıp kapıyı çarparak odadan çıktı. Bende peşinden gidecekken Engin kolumdan tuttu.
"Peşinden gidersen senide yakar." Ne?! Gozlerim hâla kapıdayken, yerime çöktüm. Candar Şevkete bağırıyordu.
"Sana bu konuyu açmamanı söylemiştim!" Suratına yumruğu geçirecekken tim olarak etrafına çullandık.
Şevket'in ilk defa gözünden yaş gelmişti. "Bunun daima böyle olacağını biliyorsunuz, en iyisi benim başka yere görevlendirme aldırmam..."
Onları zorda olsa ayırdık, ben hala ne olduğunu anlamamıştım. Hançer odayı terk edip gittiğine göre önemli birşeydi. Farkındaysan Şevket sana kalbimi göstermeye çalıştım ama sen görmedin dedi. Yoksa bunların bir ilişkisi mi vardı? İyide o zaman bu çocuk niye Hançer'in gözü önünde başkalarına sırnaşsın?
O olasılığı bende düşünmüştüm ama Şevket'in hareketlerine bakılırsa bu imkansızdı. O zaman sorun neydi?!
"Mehir! Hadi ama albaya neler olduğunu açıklarsan seni affeder, yeterken çık şu siktiğimin odasından!"
Bir daha askeriye'nin yatakhanesinde o şerefsiz, zillet kadınla göz göze gelmemek için eve geri dönmüştüm. Gün boyuda Karanla konuşmamıştım, eve gelir gelmez kendimi odama kapatınca Karan soluğu kapımın önünde almıştı. Yaklaşık iki saattir Kapımın önünde bekliyordu. Daha fazla kıyamayıp kapıya uzandım. Kilidi açıp, kapıyı aralamamla birlikte Karan'nın bedeni üzerime yığıldı.
Ben yere Karan'da üstüme yığılmıştı. Kollarını belime sarıp kafasını göğsüme yasladı. "Mehir, bi hata yaptıysam seni üzdüysem özür dilerim. Gerçekten bilerek yapmamışımdır. Niye benimle gün boyu konuşmadın?"
Tamam, duygusuzluk bu kadardı. Ne zaman bana karşı bi hata yapsa bu kozu kullanıyordu. Ayaklanıp bende sarılmasına karşılık verdim fakat bu sefer ben onun göğsüne denk geliyordum. "Sen birşey yapmadın. Benim bugün biraz moralim bozuktu."
Saçlarımdan öptü. Bazen ben onun ablası oluyordum, bazen o benim abim...
Her ne kadar Karan'nın kullandığı kozlar değişmiyorsa, alışkanlıklarına değişmiyordu. Mesela bir filmi asla bitiremezdi çünkü uyuya kalırdı. Şuanda daha filmin yarısına gelmeden omzumda uyuyakalmıştı. Normalde yarısını izleyebilirdi ama bugün ağır bir antremanı olduğunu söylemişti. Ben gerilim filmime devam ederken, odamdan telefonumun sesini duydum.
Gecenin üçünde beni kim arıyordu ki? Karan'nın başını dikkatlice koltuğun yastığına yerleştirip üzerine ortaklaşa kullandığımız battaniyeyi örttüm.
Her kim arıyorsa onca saniye geçmesine rağmen kapatmadı. Telefona ulaştığımda şaşırdım ekranda 2.gorilistik yazısıyla bakışıyordum.
"Alo? Kızım yarım saattir çaldırıyorum niye açmıyorsun?!"
"Sen iyi misin Candar?! Saat gecenin üçünde yemek yapmamı veya ayakta dolanmamı mı bekliyorsun?"3
"Gecenin üçü mü?!" Telefonu kulağından çekip saate baktığını hissettim. "Oha lan ne ara!"
"Saat algıları kapalıysa, beyin algıların bi hayli kapalıdır. Yarın ararsın uyuyacağım!"
Derin nefes aldı. "Kızım seninde ne uyuma sevgin varmış be! Özür dilemek isteriz uykum var! Ararız uykum var!"
Kıkırdadım. "Beni aramak için fırsat mı kolluyorsun sen?"
Bir an duraksadı. "E- Yani hayır! Ne diye seni aramak için fırsat kollayayım, ayrıca formuna geri dönmüşsün bakıyorum da! İyi misin diye soracaktım."2
Bu sefer hüzünlenen bendim, unutmuştum işte ne güzel niye hatırlatmıştı!
"Yani iyi gibiyim Karan'nın yüzüne bakamıyordum ama kapımda bekleyip bana sarılınca kıyamadım. Öyle film falan izledik iyi geldi gibi."
"Candar! Orada mısın? Hey yoksa uyuya mı kaldın?"
"Sarılmak?"2
Ne diyordu lan bu? Gece gece musallat mı olmuşlardı buna acaba?
"Evet Candar bildiğimiz sarılmak!"
"Kiminle?"1
Tövbe estağfurullah sarhoş mu lan bu?!
"Candar sana birkez sorucam sende tekte cevaplayacaksın! Sarhoş musun sen? Hayır ona göre söylede sen söylememen gereken birşey söylemeden bitirelim aramayı."
"Üzgünüm komutanım ama siktirin gidin!"
"Komutanın olduğumu unutma Mehir!"
"Tamam yeter ben seni niçin aradım ne diyorum! Yarın sabah albay gelmeden spor salonunda ol her ne kadar cezalı olsanda, şuan çalışırsan. Cezan bittikten sonra antrenmanları daha rahat geçirirsin."
"Tamam komutanım. İyi geceler."
"Sanada, üzme kendini, iftiralarıda bu kadar kafana takma ben halledeceğim."
Aramayı sonlandırdıktan sonra dış kapıyı kontrol edip, kilitledim. Sonrada kendimi küçük kırmızı kalpleri olan nevresim takımının kollarına bıraktım.
Habire babalama habire bumda1
Habire babalama habire bumda1
Habire babalama habire bumda1
Hello Malatya ne var ne yok orda
Hello Malatya ne var ne yok orda
Telefonum'un o güzel absürt melodisini duyunca bir gözüm açık bir gözüm kapalı şekilde uyandım. Neredeydin lan ben? Kafamı sağa çevirdiğim zaman ne olduğunu hatırladım. Dün Mehirle film izlemiştik ve ben yine uyuyakalmıştım. Mehir'in burada olup olmadığına bakmak için odasına gidip kapıyı tıklattım. "Mehir! Orada mısın?"
Ses gelmeyince uyuduğun düşünüp içeri daldım ama kimse yoktu. Yatağınıda toplamıştı. Gözüme yatağın üzerindeki not kağıdı takıldı.
Sabahın köründe askeriyede ne işi vardı? Antremanı yoktu ki. Ayrıca bu yazım şeklide neydi?! Yine mi küstü bu bana! Dün korkmuştum acaba ben farkında olmadan bi hata mı yaptım diye. Mehir benimle ilgili olmadığını söylemişti.
Artık onun dediklerinde kalmayı tercih ederek odadan çıktım. Benimde şimdi askeriyeye gitmem gerekiyordu.
Mutfağa girip buzdolabını açtım, ilk gozüme çarpan yumurta oldu. Başka çare yoktu ama biraz daha kahvaltıda başka birşey yemezsek, midemizde yumurta ağacı çıkması muhtemeldir.1
Tavaya tereyağını koyup, bir kaseye iki yumurta kırdım. Onları çarparken evde kimsenin olmamasından güven alarak şarkı mırıldanmaya başladım. "Bu hayata direnişin rengi bile yeşil, beni sana kabul edişin delik deşik, kalbimin aklı bu ka-"
Kapı'nın çalmasıyla yılda bir söylediğim şarkı bozulmuştu. Buda kim diye söylenerek kapıyı açtım. Kapı aralanınca bir çift kehribarla karşılaştım. Yine çok güzeldi, ona çok yakışan yeşil bir elbise giymişti. Hafif kızıla kaçan kahverengi saçlarınıza tepeden dağınık topuz yapmıştı. Ah yok muydu şunların dağınık topuzları.. Benim bu hoş ve masum düşüncelerimi güzel sesi böldü.1
"Karan? Karan? İyi misin? Karan?"
Silkelenip gözünün içine baktım. Elimi enseme götürdüm. Yüzümün ısındığını hissedebiliyordum. "Dalmışım kusura bakma, merhaba."
Bugünün güzel geçeceğini bana kanıtlamak ister gibi derince gülümsedi. Gözleri daha sonra üstümde gezindi. "Sanada merhaba, uyandırmadım inşallah?"
Yüzümü yıkamıştım aslında niye öyle dedi ki? Üstüne bi bak bence. Bakışlarımı üzerimdekilere çevirince, üstümdeki kahverengi ve ayıcıklı pijamamla göz göze geldim. Hafif kapının arkasına geçtim.1
"Aa! Yok uyumuyorum sadece üstümü değiştirmeyi unutmuşum."
Bu seferde kıkırdadı. Keşke hep gülse..1
"Utanmana gerek yok, Elindeki yeni fark ettiğim plastik kabı bana uzattı. Mehir senin ecde tek olduğunu söyledi, bende sana poğaça yaptım. Malum yemekte pek hamarat değilmişsin."1
Bu sefer ikimizde güldük. "Sende gel birlikte yapalım."
"Yok sağol ben yaptım kahvaltımı."
Karan ve Eylülde birlikte kahvaltılarını yapıp askeriyeye geçmişlerdi. İkiside birlikte askeriye'nin koridorun'da yürüyorlardı. Eylül kendi odasının önüne gelince Karan'a döndü. "Kahvaltı için teşekkür ederim. Güzeldi."
Karan gülümsedi. "Güzel olmasının iki sebebi var sen ve poğaça."1
Eylül hafiften utanmıştı. "Teşekkür ederim, ayrıca poğaçayi bu kadar seviyorsan ben sana yine yaparım."
"Tamamdır o zaman sonra görüşürüz."
"Görüşürüz." Diye mırıldandı Karan, Eylül içeriye girdikten sonra bile gözü kapıdaydı. İçinde anlamlandıramadığı hisler ve duygular vardı. Sanki onları dışına yansıtıyordu fakat kendi bunu bilmiyordu.
Daha fazla kapıda bekleyerek azar süresini arttırmak istemedi. Yeterince geç kalmıştı zaten. Candar Komutanı dün, "Yarın spor salonundayız." demişti. Karanda bu yüzden spor salonuna doğru yöneldi. Kapıya yaklaştıkça içeriden tezahürat seslerini işitiyordu.
"Hadi koçum göreyim seni haydi!"
Mehir ismini duyduktan sonra gerisini duymaya gerek duymamıştı Karan. İçeriye girdiğinde ilginç bir manzarayla karşılaştı.
Ortaya bir ring sahası kurmuşlardı. İçeride ise lacivert tişörtü ve siyah taytıyla bir Mehir ve yakın arkadaşlarından biri olan Serhat. Boks turnuvasındaydılar. Askeriyedeki askerler ara sıra antreman amacıyla bunu yapabiliyorlardı. Buda onlardan biriydi.1
Mehir'in kaşından kan geliyordu. Bu pek şaşırtıcı değildi o yeni gelmiş bir subaydı fakat şaşırtıcı olan Astsubay Serhat'ın yüzünün kanlar içinde ölü üstüne yerde olmasıydı. Karan etrafa şok dolu bakışlar atarken tam yanından birinin daha salona girdiğini hissetti. Başını sola çevirdiğinde kuzeni Candar, sinirli bakışlarla bizzat Mehir ve Serhat ikilisine bakıyordu.
Karan Candar'ın neden sinirlendiğinini anlamamıştım. Yoksa-2
Candar ona cevabını verdi ama onunla aynı anda başka bir ses daha duyuldu.
Herkes başını kapıya çevirdi. Mehmet Albay oradaydı. Ama yanında en az onun kadar cüsseli bir adam daha vardı. Genç bir yüzbaşı...
He! He! Ortalık karışacak hazır olun! Sizi seviyorum. (Bombayı salıp kaçtım)
>Şevket'in Hançer'e söylediklerimi?1
>Yoksa yeni yüzbaşımı?2
Sizce Mehir'e ne olacak?!1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |