
SELAMLARRRRRR!!!
Hadi bölüme.
***
"Yavrum,bunu içiyorsun. Geleceğim tamam mı?" Sorgulamak istemiyordum,içimde bir burukluk yer edinmişti. "Göreve mi gidiyorsun?" Dediğimde gözlerini kaçırdı,beni tezgaha yaslayıp alnıma öpücük kondurduğunda yüzüne yerleşem tebessüm tamamen yapmacıktı.
O böyle gülümsemezdi,gülümseyince gözleri kısılırdı,bana doğru hafifçe yüzünü eğerdi. Şu anda ise sadece kaçmaya çalışıyordu. "Zafir?" Dedim ısrarla.
Yutkunup geri çekildi.
"Bilmiyorum,sadece gelmemi istediler. Sana haber vereceğim,bana başka bir şey sorma olur mu güzelim?" Derken yanağımdan da öptü.
Zar zor başımı sallarken "Tamam,dikkatli olun." Dedim.
"Merak etme. Bunu iç,geldiğimde göreceğim." Dedi. Kapıya doğru ilerlerken yüzüm iyiden iyiye düşmüştü. Üç gün sonra balayına gidecektik. Umarım o zamana kadar sağ salim dönerdi.
"Tamam." Dedim kapıdan çıkarken.
Dışarıya bir adım atmışken bir anda dönüp ellerini yüzüme koydu ve boynuma dudaklarını bastırıp içli bir nefes çekti.
Gözlerim dolmamak için ne kadar direnirse dirensin artık kendimi tutmak zordu. "Zafir,yapma." Dedim fısıltıyla.
"Seni seviyorum." Dedi yüzüme bakmadan sonra da arkasını dönüp uzaklaştı.
Derin soluklar alırken arkasından bakakalmıştım. Arabayla uzaklaşmasının ardından eve girip kapıyı kapadım,bocalayan hallerimle ilk önce mutfağa gittim ve hazırladığı içeceği gözyaşları içinde içtim. Bardağı ve bulaşıkları makineye döşeyip salona ilerledim. Hiçbir şeye halim kalmamış oldukça da hevesim kaçmıştı.
Oysa ne hayaller kurmuştum. Belki de asker eşi olmanın en büyük zorluklarından da bu habersiz gidişler...
Salona geçip kırgınlığımın üzerine bir pike örttüm. Uzanıp annemleri aradım.
"Kızım nasılsın?" Gülümsedim.
"İyiyim anne siz nasılsınız,babam nasıl?" İç çekişlerini duyduğumda olduğum yere daha da sindim.
"Biz iyiyiz baban da iyi seni soruyor. Bir sorun yok değil mi,her şey yolunda mı?" Derin bir nefes aldım. "Yolunda anne merak etmeyin hiçbir sorun yok ikimizde gayet iyiyiz. Zafir'i komutanı çağırdı da onun yanına gitti ben de sizi arayayım dedim,bir sıkıntı yok yani."
"Aa göreve falan mı gidecekler acaba?" Dediğinde dudaklarımı büzdüm.
"Bilmiyorum annecim." Dedim.
"Olsun kızım böyle böyle alışacaksınız. Babanın çok selamı var dikkat edin sizi seviyoruz haber verirsin bize de." Dediğinde gülümsedim. "Bizde sizi seviyoruz babama çok selam söyle,görüşürüz annecim."
"Görüşürüz yavrum." Arama sonlandığında içimden geçen Mihriban annemi de aramaktı fakat o kadar yorgundum ki hiç halim kalmamıştı. Uyuyup uyandıktan sonra aramayı düşündüm. Hem belki o zamana kadar Zafir de gelirdi. Telefonumu halının üzerine koyup pikeyi üzerime daha çok çektim.
Gözlerim yorgunluktan kapanırken acıdan da yanıyordu.
***
Zafir Boran Algan:
"Aslanım,biliyorum bugün izinlisin ama önemli olmasa çağırmazdım." Dedi Albay Kemal.
"Emrinizdeyim komutanım." Dedim dik duruşumu bozmadan. Emir,demiri keserdi bu yüzden sorun etmezdim.
"Adayış timini göreve göndereceğim fakat bazı belgelere ve görevlendirmeye ihtiyacım var. Gizli bir görev olacak." Haberim vardı fakat detay bilmiyordum, kaşlarımı çatıp dikkat kesildim.
"Almina'nın ailesinin katilleri Almina'yı kaçıran teröristlerdi fakat bağlantılı oldukları elebaşlarını bulmamız gerekiyordu. Sizin başarılarınızla da bulduk fakat işler daha da karışık çıktı. Yurtdışı bağlantılı bir çete oldukları için şebekelerini çökertmemiz lazım. Bu yüzden timdeki herkesi farklı zamanlarda aynı görev için yurt dışına göndereceğim." Yutkunup başımı salladım.
Kemal Albay elindeki dosyaları masanın üzerine doğru fırlattı, önüme düşen dosyalara bakmam için gözleri ile işaret verdiğinde rahttaki pozisyonumu bozarak masaya ellerimi koydum ve eğildim.
"Hepsi farklı ülkede farklı şehirdeler." Dediğinde herkesin ismini okumuştum. "Dubai,Kanada,Moskova,Türkiye..." diye mırıldandım kendi kendime.
"Görev kimlikleri belli,seninkini de söylemek istedim. Kaan,sen,Fatih üçünüz bir ay sonra Kanada'da Toronto'ya gideceksiniz. Yanına almak istediğin herhangi bir isim var mı?" Toronto dosyasını elime alıp hızlıca okudum halledemeyeceğimiz bir iş değildi fakat süresi önemliydi.
"Kaç haftada halletmemiz lazım?" Dedim komutana dönerek.
"1" yutkundum. İmkanı elbette vardı ama zordu.
"Bilmediğiniz bir şehirde olduğunuzun farkındayım fakat size destek sağlayacağız merak etmeyin." Başımı salladım.
"Sorun yok komutanım,hallederiz. Peki ya timdekiler?" Dedim.
"Salih,Emre,Mustafa onlar Dubai'de olacaklar. Geri kalanlar'ı da Moskova'ya göndereceğiz. En son burada Türkiye'deki göreve hepiniz katılacaksınız. Dubai görevine yarın çıkıyorlar,sonrasında siz,Moskova ve Türkiye'de sırasıyla devam edecek." Dosyaları toplayıp kasasına koydu. "Bu süreçte sizi sahaya göndermeyeceğiz,diğer timler sizin yerinize göreve gidecekler. İyi bir hazırlık yapmanızı istiyorum,özellikle sen Boran. Kanada bu işin bel kemiği,bu işi en iyi şekilde halletmeniz gerekiyor. Timin bilgisi var fakat eksikler,bu yüzden onlarla konuş."
Hazır ola geçip başımı salladım. "Emredersiniz komutanım."
Yanıma gelip eliyle omzumu sıktı.
"Örümcek ağını çökertmenin vakti geldi. Timle konuştuktan sonra çıkabilirsin,Almina kızıma özürlerimi ilet kocasını ilk gündem çaldık." Diyip göz kırptı.
"Estağfurullah komutanım." Dediğimde bana ters bir bakış attı,yeme beni dercesine. İçimden göreve sövdüğümü düşünüyor olabilirdi. Sadece karımı ilk günden bıraktığım için sövmüştüm yoksa görev de görevi veren de kutsaldı,ağzımı açmazdım.
"Çıkabilirsin yüzbaşı."
"Emredersiniz komutanım." Dedikten sonra odadan çıktım. Çıkar çıkmaz koridorda ilerledim ve aşağı kata indim. Adımlarım aceleciydi,evime gitmek istiyordum.
Gözüm koridordaki bekleyen askere kaydığında beni görür görmez hazırola geçmişti. "Saat kaç asker?" Dediğimde göz ucuyla saatine bakıp söyledi. "14.42 komutanım."
Başımı eğip "Kolay gelsin asker." dedim.
Arkamdan "Sağ olun komutanım." sesi yükselirken çoktan koridorda ilerlemiş bizim koğuşa girmiştim.
Adayış anında ayağa dikilirken "Rahat!" dedim.
"Salih,Emre,Mustafa yarın göreve gidiyorsunuz. Detayları benden iyi biliyorsunuzdur fakat görevin önemini kavramanız için tekrardan hatırlatayım dedim. Sizden sonra Kaan,Fatih benimle birlikte Kanada'ya geleceksiniz,siz geri kalanlar da bizden sonra Moskova'ya biletiniz kesildi. Ortak noktada yani vatanımızda buluşup son noktayı koyacağız." Önlerinde bir ileri bir geri yürürken derin bir soluk aldım.
"Görev önemli,şebeke çökerteceğiz. Vatan da vatandaş da bize emanet bu piçler yayılmadan bacaklarını koparmalıyız ki ilerleyemesinler. Önemini kavramanız açısından herhangi bir ekstra açıklama yapma gereği dıymuyorum. Ama olur da bu kadar profesyonelliğe rağmen acemice darvanır hata üstüne hata yaparsınız o zaman uyarıyı bir güzel çeker sizi bu timden gönderirim. Anlaşılmayan bir şey?"
Tim sessiz kaldığında başımı salladım.
"Güzel,Allah yolunuzu açık etsin aslanlarım. Her daim yanınızdayım."
"Sağ olun komutanım." Dediklerinde derin bir soluk verdim ve üzerimdeki üniformayı çıkarmaya başladım.
"Komutanım,deneyim açısından bir şey danışmak isterim." Demişti Emre.
"Seni dinliyorum." Derken dolabın kapağını açmıştım.
"Hepimize ait yeni kimlikler var bildiğiniz üzere fakat içlerine sızacağımız kişiler daha önceden bu heriflerle iş birliği yaptığından bizim yüzümüzü tanıma olasılıkları artmıyor mu?" Üniformayı katlayıp koyduktan sonra dolabı kapattım.
"Daha önce gizli göreve gittin mi?" Dedim samimi bir şekilde. Emre yeniydi daha geleli bir yıl anca olmuştu ve yaşı bizden küçüktü bilmeyebilirdi bizle pişecek bizle öğrenecekti zaten bu yüzden onları gönderdikleri görevler işin yan kısımlarıydı.
"Sadece bir kere komutanım."
Üzerime geçirdiğim pantolonun düğmesini kapatıp elimi omzuna koydum.
"Bize verilen görevlerde ya bu herifler yüz yüze iş yapmayanlar ya da işlerini en sadık sağ kollarına yaptıranlar. Siz daha önce yüz yüze iş yapmamış her işini adamlarına yaptıran birisinin yine adamı rolünde içlerine sızacaksınız. Yani sizi açığa çıkarmaya çalışsalar da bu mümkün olmayacak."
Başını salladı,anladığı ateş gibi yanan gözlerinden belliydi. Zeki çocuktu bunun yanı sıra pratikte çok iyiydi. Elleri hızlıydı,timdeki en büyük yeri buydu.
"Anladım,sağ olun komutanım." Dediğinde elimle omzuna iki kere vurup üzerime tişört geçirdim.
"Komutanım benim de bir sorum olacaktı." Dedi Fatih,iç çekip ceketimi giyerken ona döndüm. "Sor Fatih," Yüzünden belliydi saçma sapan bir şey soracağı. Ama hevesini kırmadım. Kaanla Salih çoktan gülmeye başlamıştı bile.
"Komutanım biz neden Kanada'ya gidiyoruz da Moskova'ya gitmiyoruz hayır yani Orhan abi Moskova'da ne yapsın adam evli biz en azından iki üç rus kızı görür nasiplenir-" Oturduğu yere eğilip omzunu sıktım.
"Sen sikinin keyfine düşüp görevi unutma diye Fatih." Dedim doğrulurken. Salih kahkaha atarken Emre ile Mustafa'nın da güldüklerini görmüştüm. Orhan "Adam doğru söylüyor ha." dediğinde Kaan da gülmüş yanındaki Fatih'in bozulmuş suratına bakarak ensesine tokadı geçirmişti.
"Geçin dalganızı oğlum,zaten Fatih kim ki?" Mazlum tavrına bakarken kapı koluna tutundum. "Çıkıyorum,bir şey diyor musunuz?" Dediğimde hepsi sessiz kaldı. Kapıdan çıkıp koridorda ilerledim, niyetim bir an önce eve varmaktı neredeyse iki saattir buradaydım. Almina'yı da merakta bıraktığımı biliyordum.
Arabaya binip karargah sınırından çıktıktan sonra telefonumu uçak modundan çıkardım,zaten sinyal kesiciler olduğundan ulaşım sağlanamıyordu ama takıntı olmuştu uçak moduna alıp duruyordum.
Arabayı dikkatle kullanırken telefonumla arabaya bağlandım ve rehberden karımı aradım.
Üst üste çalmasına rağmen açmayınca uyuyacağını düşünüp bir daha aramadım. Hızımı daha da arttırıp yarım saat yol gittim. Ardından siteye ulaştığımda güvenlikten geçip bahçeye arabamı park ettim,hızlı adımlarla eve girdiğimde derin bir sessizlikle karşılaştım.
"Almina?" Diye seslensem de bir karşılık alamadım.
"Yavrum?" Etrafa bakındım mutfakta yoktu,salona doğru ilerlerken ceketimi çıkarıp kenara bıraktım.
"Güzelim?" Dediğim an koltuğa dağılan saçlarını gördüm,telefonu yerde halının üzerinde duruyorken pikenin de birazı halıya doğru sarkmıştı. Buna rağmen inatla güzel parmakları pikenin ucundan tutuyordu.
Sırtı bana dönüktü,yanına doğru ilerleyip saçlarını okşadım ve yanında diz çöktüm.
"Güzel karım,ben geldim." Hala derin bir uykuda olacak ki hiçbir ses vermedi elimi koluna koyduğumda hissettiğim ısıyla kaşlarım çatıldı. Ev o kadar da sıcak değildi ve pike de zaten incecik bir şeydi.
"Yavrum?"derken telaşla doğruldum avcumu da alnına bastırdım. Teni alev alevdi.
"Almina!" Durmadan adını seslenirken üzerindeki pikeyi kenara itekleyip narin bedenini kucağıma aldım. Ne olmuştu da böylesine ateşler içinde yanıyordu? Ne ara hastalanmıştı? Ben gelmeseydim onu böylece bırakıp göreve gitseydim...
Banyoya girmeden önce bedenini yatağın üzerine usulca koydum sonrasında küveti doldurmak için suyu soğuğa yakın bir ılıklığa ayarladım ve tişörtü boynumdan çekip çıkararak yere fırlattım.
"Yavrum,hadi aç gözlerini." Desem de dudaklarından sadece mırıltılar çıkıyor,gözlerini bir türlü açmıyordu.
Üzerindeki elbiseyi dikkatle çıkardım ve onu iç çamaşırlarıyla bıraktım. Kendi pantolonumu da çıkardıktan sonra üzerimde sadece iç çamaşırım kalmıştı. Evli olmamız onun bilinçsiz anlarında sınırlarını ihlal edebileceğim anlamına gelmiyordu. Bileğindeki tokayı alıp saçlarını toparlayabildiğim kadarıyla topuz yaptım ve bedenini kucaklayıp tekrardan küvete ilerledim.
"Zafir..." Adımı sayıkladığı anlarda suyu kapatmıştım küvet zaten dolmuştu fakat yine de ısısını kontrol ettim. Sonrasında kucağımda onunla birlikte küvete dikkatle oturdum.
Su ile buluşan bedeni irkildi,gözlerini araladığında dişleri birbirine vurmaya başladı.
"Çok,çok soğuk." Kelimeler dudaklarından zorlukla çıkarken,yüzünü avcumdaki suyla ıslatmaya başladım. Sonrasında ise duş başlığını alıp saçlarına tuttum havale geçirmesinden deli gibi korkuyordum.
"Güzelim,aç gözlerini, uyan hadi." Dudakları titrerken kirpiklerini araladı. "Üşüyorum." dedi sadece. Alnına dudaklarımı bastırıp öptüm.
"Geçecek birtanem,geçecek güzelim." Dedim.
Yaklaşık on dakikanın ardından suyu kapattım,tıpayı da açtığımda su çekildi. Biraz daha kendinde olmasına rağmen ilk önce kendim küvetten çıktım sonra eğilip kucağıma aldım.
"Üşüyeceksin." Derin bir nefes verdim her fırsatta beni düşünmesi bazen canımı yakıyordu. Bencil olmalıydı,kendini düşünmeliydi.
"Sen varken mi?" Ateşine bakarken yatağın üzerine serdiğim havuluyu bedenine doladım.
Yorgun gözleri üzerimde gezindi.
Giyinme odasına geçip ona iç çamaşırı ve ince pijamalarından aldım. Geri döndüğümde doğrulmuş yatak başlığına yaslanmıştı.
"Zafir,sen?" Bilinci yerine yeni yeni geliyordu.
Gidip yanına oturdum. "Hadi üzerini giyinelim." Dedim elimdekilere bakarken.
Başını salladı,yanakları al al olmuş gözleri kızarıp küçülmüştü.
"Ben giyerim." Derken yataktan inmişti. Bedeni sallanırken kollarından tuttum. "Hop hop hop,dikkat et."
Havluyu çıkarıp yatağa bıraktı. Gözleri çekinceyle alttan alttan yüzüme bakınca iç çekip boynundan öptüm. "Üzerimi değiştireyim." Diyip giyinme odasına girdim. Hızlıca kıyafetlerimi değiştirip gel,demesini beklemeye başladım. O sırada duyulan gürültüyle kapıyı hızla açtım.
"Almina?" Telaşlı sesimi duyup,aralıklı dudaklarıyla bana baktı. Gözlerim hızla bedenini tarayıp yere düşen abajuru buldu.
"Şey,tutunacaktım. Devrildi." Dediğinde masumluğuna gülümsedim. Sadece altını giyinmiş üst tarafı çıplaktı. Elimi enseme atıp saçlarımı çekiştirirken ona baktım. Karıma...
"Olsun,ben hallederim sen giyin." Dedim,gözlerimi çekerken.
"Ay!" Kollarıyla göğsünü kapatmaya çalışma çabasını göz ucuyla görünce dudaklarım kıvrıldı ona bakmadan etraftaki kirlileri toplayıp banyodaki sepete attım,sonrasında kurutma makinesini alıp odaya döndüm.
Üzerini giyinmiş abajuru düzeltmeye çalılıyordu,abajurun şapkası inatla yana doğru devrilirken düzeltmeye çalışırken kızmasını büyük bir keyifle izledim.
"Ya durur musun artık?" Oflayıp tekrardan düzeltti.
"Bir vuracağım şimdi uçacaksın camdan aşağı." Derken kızmasına güldüm.
"Akıllandı mı bari?" Ona ilerleyip şapkayı düzelttim.
"Ben yapınca neden olmadı?" Sitemine karşılık dudaklarına minik bir öpücük kondurdum.
"E kızarsan olmaz tabi." Elinden tutup makyaj aynasının önündeki pufa oturttum. "Yazıklar olsun,bir şey demiyorum." Omuzlarını dik tutamıyordu,arkasında dimdik durdum ve sırtını bacaklarıma yaslamasına izin verdim.
Saçlarını kurutmaya başladığımda ısı yine ılıktı. Nazikçe kurutmaya çalışırken başı sürekli kasıklarıma düşüyor aynada gördüğüm sureti uyukluyordu. Bu hallerine gülümserken bir yandan da vicdan azabı çekiyordum. Onu çok yormuştum,ondan hastalanmıştı. Bir de üzerine gitmiş kimseye de haber vermek aklıma gelmemişti. Ya gelmeseydim? Ona bir şey olsaydı ne yapacaktım?
Kendi saçlarımı da gelişigüzel kurutup Almina'nın saçlarını toplamaya çalıştım. Gözlerini açıp dikleşti ve bedenini bana doğru döndürdü. Elimdeki lastikle ne yapacağına bakarken,tokasını alıp saçlarını toparladı ve ayağa kalktı. Bana öylece baktıktan sonra kollarını boynuma doladı. Ellerimi beline koyup sarılma isteğine karşılık verdim.
"Gittin sanmıştım." Dediğinde geri çekilip alnına avcumu koydum. Ateşi düşmüştü. İç çekip avcumu yüzüne kaydırdım. "Ufak bir görevdi halledip geldim. Bir daha gitmeyeceğim."
Başını sallayıp göğsüme koydu geri geri ilerletip yatağa yatmasına yardımcı oldum. "Uzan burada geliyorum." Dediğimde uslu küçük bir kız çocuğu edasıyla bana gülümsedi. Aşağıya inip mutfağa girdim. İnternetten tavuk suyu çorba tarifi açıp dolaptan malzemeleri çıkararak hazırlamaya başladım.
Mutfağın içine etmiş de olsam çorba güzel olmuştu,tabi bu yaklaşık iki saatimi almıştı orası ayrı. Tezgahı toplayıp tepsiye çorbayı koydum. Yukarıya çıkıp odaya girdiğimde uyuduğunu gördüm.
Kendime söve söve tepsiyi komodinin üzerine bıraktım. Yanına oturup kenardaki ateşölçeri aldım alnına tutup ölçtüğümde ateşi 36,7'ydi rahatlayıp alnından öptüm.
"Yavrum,Almina?" Gözlerinş yavaşça açıp etrafına bakındı sonrasındaysa doğrulup oturdu,kaşlarını çatar gibi olduğunda yutkundum.
"Uyuyakalmışım. Sen,bana çorba mı yaptın?" Derken yüzünde güller açmıştı.
"Evet,hadi bakalım hepsini içiyorsun." Hevesle başını salladığında tepsiyi kucağına bıraktım. "Sen de yesene,acıkmışsındır." Kaşlarımı kaldırıp cıkladım.
"Sana bakarken karnım doyuyor benim,hadi ye." Ben uzanıp onu izlerken o sakince çorbasını içti.
"Ekmek de ye." Dediğimde itiraz etmemişti.
"Neler oldu anlatsana." Dediğinde dudaklarımı yaladım.
"Gittim,Kemal komutanla götüştüm görev için bilgilendirme yaptım. Geldim,sonra seni gördüm..." Başını salladı.
"Ya seni öylece bırakıp göreve gitseydim." Tepsiyi komodine bırakırken duraksadı.
"Sabahtan beri durgundun ben,anlayamadım." Dedim.
"Böyle düşünme,ben yorgundum sadece düğün telaşıydı,stresiydi derken bir de gece geç uyuyunca yorgun düştüm sandım sonra annemle konuştum sen gidince,orada uyumuşum. Hasta olacağımı anlasam Mihriban annemi arar rica ederdim zaten." Dedi saçlarıma dokunurken.
Elimi yüzüne gelen saç tutamlarına götürdüm. Gözlerinin önünden çektim. "Dün gece seni çok yordum,benim hatam."
Hemen itiraz etti. "Saçmalama Zafir."
Dişlerimi sıktım. "Çok kaptırdım kendimi,bir noktada durmam lazımdı." Üzerime doğu eğilip ellerini göğsüme bastırdı,yüzünü yüzüme hizaladı.
"Durmanı isteseydim durdururdum,yapma bunu. Sen her an beni düşündün Zafir. Kendini suçlayacağın en son şey dün gece yaşadıklarımızdı,bunun pişmanlığını yaşamanı istemiyorum çünkü ben azıcık bile pişman değilim." Sesi fısıltıyla çıkarken hem utanıp gözlerini kaçırmış hem de cesurca duygularını ifade etmişti.
"Özür dilerim." Dedim uzanıp dudaklarına öpücük bırakırken.
"Yani,özür dileyeceksen çorba için dile." Dedi. Kaşlarım çatıldı. "Beğenmedin mi?" Dudakları kıvrıldı.
"O kadar güzeldi ki bundan sonra çorbaları sen yapacaksın,güzel yaptığın için benden özür dile. Bunu hakaret sayıyorum kendime,kaç yıldır mutfaktayım ben bile bu kadar güzel yapmamışımdır." Dediğinde kahkaha atıyordu. Üzerine eğilip bende güldüm.
Gülüşü durulurken yüzündeki duruluğu izledim. Ellerim saç diplerinde oyalanıyordu.
"Neden öyle bakıyorsun?" Dedi.
Dudaklarımı büktüm. "Bugünlere nasıl geldiğimizi düşünüyorum."
Gözleri maziye dalarken buruk bir ifadeye büründü. "Biz masallara konu olacak şekilde tanıştık." Dedi. Sonra aklına bir şey gelmiş olacak ki aniden doğrulup yana devrilmeme neden oldu.
"Zafir,biz çocuklarımıza bunu nasıl anlatacağız?" Dediğinde panikle yükselen göğsüm yavaşladı,bunun ardına kocaman bir kahkaha attım.
"Ya ne gülüyorsun?" Dese de gülmeye devam ettim. "Yavrum,sanki çocuğumuz doğmuş da on yaşına gelmiş gibi telaş yapıyorsun. Onu da o zaman düşünürüz hem gayet makul bir tanışma hikayemiz var ne olmuş yani? Anlatırız işte." İç çekip ters bir bakış attı.
"Senin için hava hoş tabi kahraman olan sensin,ben ne diyeceğim esir düştüm babanız beni kurtardı mı?" Belinden tutup yatağa uzanmasını sağladım,üzerindeki yerimi aldığımda yutkundu.
"Hayır,tam tersi. Babanız bana esir düştü,ben ona yepyeni bir hayat verdim diyeceksin." Dudaklarına yaklaşırken heyecandan atan kalbinin sesini duyuyordum.
"Ya..." kollarını boynuma sararken onu taklit ettim. "Yaa..." Gülümsediğinde uzanıp dudaklarıma bir öpücük bıraktı,tam derinleştirecektim ki duraksadı ve geri çekildi. "Zafir." Avuç içlerinin enseme değen kısımları terlemişti,bakışları düşünceye büründüğünde bir şey sormak istediğini ama çekindiğini fark ettim.
Şortundan açıkta kalan bacağında avuç içimi gezdirip beline koydum.
"Sor güzelim." Yutkundu ve dudaklarını yaladı.
"Bir bebeğimiz olmasını ne zaman istersin yani tahmini kaç yıl sonra?" Elleri boynumdaki zincirde gezinirken gözleri de oradaydı.
"Sen ne zaman istersen." Dedim.
Gözlerini gözlerime çevirdi. "Olmaz öyle,net bir şey söyler misin?"
Bebeğimiz olsun çok isterdim ama arkamda bırakacak olma fikri hep korkutuyordu. Bu yüzden çekinceliydim.
"Arkamda yarım bırakacak bir evlat fikri beni korkutuyor." İtirafım karşısında gözleri dolmaya başladı.
"Ama beni bırakırsan tutunacak tek dalım o olacak." Beynimden kurşun yemişe dönerken gözlerimi sımsıkı kapatıp başımı eğdim.
"Almina..." Sözümü yarıda kesip ellerini yüzüme koydu ve başımı kaldırıp ona bakmamı sağladı.
"Böyle düşünme,sana hiçbir şey olmayacak Zafir. Bu konuyu aştığımızı sanıyordum."
Orası öyleydi,yine de bilmiyordum.
"Sana ait bir parça,içimde büyüyecek." Soluklarım hızlanırken göz bebekleri heyecanla büyüdü. Yutkundum. O hallerini görmeyi her şeyden çok istiyordum ama korkuyordum da hayat acımasızdı ve ben hayata,toz pembe bakmayı barutun grisi gözlerimi yakınca anlamıştım.
"Bunu iki ay sonra konuşalım olur mu? Sen iyileşince karar veririz." Doğruluyordum ki yakamdan tutup bırakmadı.
"Lütfen bir cevap ver istemesen bile buna saygı duyarım,üzülmem ben merak etme."
Meraklı bakışlarına yanıtsız kalamadım.
Yaklaşıp dudaklarına doğru fısıldadım.
"Şu an olsa şu an isterim Almina ama bu fikre en az iki ay kadar daha uzağım." Onun sağlığı,onun istekleri her şeyden önemliydi. Benden bir parça mı istiyordu,hiç düşünmezdim bütün parçalarımla benliğimle onundum ama bu fikre kendimi hazırlamam lazımdı. Korkuyordum tek sebebi buydu yoksa yürümesine bile izin vermeyerek bulutların üzerinde büyütürdüm evladımı.
Kalkıp tepsiyi aldım. Arkamı dönüp ona baktığımda dolu gözleri tavandaydı.
"Üzerine bir şey al bahçede oturalım." Dedim hava alması için.
Kapıdan çıktığımda kapıya sırtımı yasladım.
"Allah'ım vakti geldiğinde bana da nasip et ama onları benden alma."
***
Almina Öztürk Algan:
"Ya burası çok güzel." Ellerimi balkon demirine yaslarken denizin dingin görüntüsü önümdeydi.
Arkamdan belime sarılan kollarla sırtımı kocamın göğsüne yasladım. "Sen daha güzelsin karıcığım." Yüzümdeki tebessümle ellerimi bileklerine koydum.
"Hadi gel yemek yiyelim ardından denize gideriz." Elimi tutup odamıza çekerken onu durdurdum. "Aşkım dur, bavulları yerleştireyim sen de dinlen sonra gideriz denize."
Boynuma öpücük bırakırken yanağımı ısırdı.
Çığlık atıp kaçmaya çalıştım.
"Kaçma gel gel,o minik burnunu da ısırayım da gör." Yatağa düşerken onu da üzerime çektim. "Şimdi nereye kaçacaksın minik sincap?" Sırıtıp keyiften dört köşe olmuş yüzüne baktım. "Senden kaçar mıyım hiç kocacığım? Aşk olsun."
"Ya olsun olsun aşk da olsun da..." derken burnuma doğru yaklaşmıştı ki başıma yan çevirdim.
"Çok sıcak oldu klima açalım." Yandaki kumandaya ulaşma çabam yarıda kesildi,doğrulduğu gibi beni de kaldırdı ayağa dikti.
"Geçen günlerde hasatalandın hatırlıyorsun değil mi?" Omuz silktim.
"Hadi bakalım küçük cadı bavulu yerleştirelim doğru yemeğe." Tek koluyla kenardaki sehpanın üzerine bavulu yan yatırarak koydu ve açtı.
Birlikte kıyafetleri dolaba yerleştirirken hala daha birbirimizle uğraşıyorduk.
"Dur artık,Almina!" Hiç umursamadan elimdeki yastıkla geniş sırtını hedef almaya devam ettim. O ise son eşyaları dolaba,bavulu da kapatıp kenara koydu.
"Bekle sen bekle geldim." Üzerindeki tişörtü çıkarıp üzerime doğru atıldığında kahkahayı basmıştım. Elleri belimin iki yanında durup beni gıdıklarken kahkahalarım onun gülüşünde kayboldu.
"D-dur. Dur! Zafir." Kesik kesik konuşmalarımı duyup son verdiği anda derin bir nefes aldım. Konuşacağı anda izin vermeyip dudaklarına uzandım,dilediğim gibi öptüm onu. Çok aşıktım,bunu nasıl tarif edeceğimi bilmiyordum ama çok seviyordum onu.
Geri çekilip soluklandık.
"Kor alevsin." Dediğinde cilveli bir gülüş sundum.
"Acıktım." Dedim pat diye,hak etmişti. Bir saattir her romantik cümleme yemeğe inelim diye mobing uyguluyordu.
"Hım... Karnını doyurmanın farklı yolları da var aslında." Dediğinde gülümsedim.
"Kocacığım,balayına geldik. Keyfini çıkaralım,gezelim,tozalım,denize girelim... Değil mi?"
"Evet balayına geldik. Odada da vakit geçirmeliyiz bence." Sırıtıp kolları arasından çıktım. "Ben yemeğe iniyorum canım benim,sen odada kalmaya devam et." Kapıya yönelip kartımı aldım.
"Sen olmayınca ne yapacağım odada,yürü bakalım karıcığım." Birlikte aşağıya inerken asansörde kollarının arasındaydım.
Balayına gelmiştik,geçen gün hasta olsam da onun sayesinde çabucak toparlamıştım. Sonrasında ise yola çıkmıştık. Uçakla geldiğimiz yolculuğumuzda araba kiralayıp otele inmiştik.
Her şey yolundaydı,bir hafta burada kalıp tekrar Mardin'e uçacaktık. Sonrasında ise görevlerimizin başına geçecektik.
"İstediğin ne varsa al yavrum." Derken beni büfeye ilerletmişti. Self servis kısmından öğle yemeği için atıştırmalık bir şeyler almış masaya dönmüştük.
Yemeklerimizi karşılıklı yerken etrafta insanların cıvıl cıvıl neşeleri benim de enerjimi arttırmıştı.
Odaya çıkmak üzere asansöre bindiğimizde Zafir'i Melis aradığından konuşmaya başladı,ben de telefonuma gelen maillere bakıyordum.
"Tamam abiciğim sorun değil hallederim ben takma sen kafana. Kapatıyorum şimdi,öpüyorum güzelim." Tam elimi kaldırıp selam söyleyecektim ki asansördeki doğal bir güzelliğe sahip olan sarışın hanımefendi kocama ingilizce bir soru sordu.
Ve telefon numarasını istedi yanlış okumadınız,telefon numarasını!
Yüzüğü de mi görmüyordu acaba?
Kocam bey bana göz ucuyla baksa da gözlerimin hedefi o kadındı,gözlerimle hedef almış ateş etmek için bekliyordum.
"I'm married."
Kocamın evliyim diyerek yüzüğünü göstermesinin ardından kadın şuh bir gülüş sundu.
"So am I but what could it be?" (Bende öyleyim ama ne olabilir ki?)
Cinlerim tepeme gelmeye başladığı vakit,asansör bizim katta durdu. Zafir başını iki yana sallarken hiç kadına bakmamış olması öfkemi biraz olsun dindiriyordu.
Elimi tutup arkasına bakmadan asansörden indiğinde dönüp kadının bozulan suratına baktım,kocasına acıyordum.
"Bırak elimi." Dedim elimi çekmeye çalışırken. "Hayda ben ne yaptım kızım?" Derken zorla tutmaya devam ediyordu. Odamızın önüne geldiğimizde kartımı çıkarıp kapıyı açmaya çalıştım.
"Aşkım kapıyı açacağım." Dedim ters bir tavırla.
"Ben açarım." Kartı okutup geçmemi sağladı. Bense söylenmekle meşguldüm.
"Hayır bu kadar mı körsün,adamın parmağında yüzük var değil mi? Ama yok,umurunda değil ki hanımefendinin kendisi de evliymiş ona rağmen arsız gibi gelmiş kocama yürüyor. Kusura bakma canım ya biz senin kadar geniş,karaktersiz olamadık çok özür dileriz! Bir de bozuluyor,aptal!"
Kendimi kaptırdığım sırada kolumdan tutup çevirmişti ki ben çoktan üzerimi çıkarmış iç çamaşırlarımla kalmıştım. Yatağın üzerine attığım eşyalarıma şaşkın şaşkın bakarken Zafir'in keyifli yüzüyle karşı karşıya kaldım.
"Seni hep sinirlendirsek mi böyle?" Arsız gözleri üzerimde dolandı.
Avuç içimle göğsüne şaplak attığımda sinirle ona baktım. "Ya ben ne diyorum sen ne diyorsun Allah aşkına!" Dedim sitemle.
"Yavrum." Ellerini çıplak belime koydu. "Kızmakta haklısın o kadına da burada benim suçum ne ben onu anlamadım?" Dedi alt dudağını dişleyip.
"Bu kadar yakışıklı olman! Bu kadar yakışıklı olmasaydın ne olurdu sanki?!" Kıskançlık ilk defa bu kadar netti,evlenince böyle oluyordu demek ki.
Gür bir kahkaha attığında bozulan yüzümle başımı yana çevirdim.
Elini çeneme koyup ona bakmamı sağladı yüzünü yüzüme doğru eğdi.
"Benim gözlerim bir seni görür,ellerim bir seni tanır..." Parmakları belimde daireler çizdi,alnını alnıma yasladı."Ayaklarım bir sana koşar,dilim bir sana döner... Yapma böyle." Dediğinde boynumda iç çekmişti. Yanda duran ellerimi kol kaslarına koydum. "Gördük dilinin kimlere döndüğünü." Kolları arasından çıktığımda banyoya koşmadan önce bikini takımımı almıştım.
Şu an sırf onu sinir etmek hoşuma gittiği için bu şekilde davranıyordum yoksa sözleri karşısında eriyip gitmiştim,içimden akıp giden bir şeyler olmuştu.
"Of Almina!" Sitemli sesiyle elimi bastırdığım kalbimden çekip gülerek kapalı kapıya bir bakış attım.
İç çamaşırlarımı çıkarıp bikinimi giyerken hala önünde soyunmuş olmanın hararetini taşıyordum. Saçlarımı açıp dalgaların omuzlarımdan aşağıya dökülmesini sağladım,iç çamaşırlarımı da alıp banyodan çıktığımda dolaptaki kirli çantasına atmıştım. Ayağıma giydiğim plaj sandaletlerimle birlikte bir adım daha atıp yatağı göz hapsime aldım,beyefendi altına giydiği deniz şortuyla yatağa uzanmış kaslarını sergiliyordu. Uzun boyuna ve yatağa sığmayışına iç çektim.
Kollarım göğsümde bağlı dururken duvara yaslanmış tebessümle onu izliyordum. "Ne o küs müyüz?" Dedim.
Gözlerini açmadan cıkladı.
Aslında yorgundu görüyordum,bu iki ayda binbir çeşit soruna koşturmuştu. Hiç dinlenememişti buna rağmen her dediğimi yapıp yanımda olması parmağımdaki yüzüğü sızlatıyordu. Böyle anlarda ona yetip yetemediğimi düşünüyordum.
"Yorgunsan gitmeyebiliriz." Dedim doğrulup yatağa adımlarken o sırada onun da gözlerini açıp oturmasıyla durdum.
Gözlerini yavaşça bana çevirdi. "Yok gideriz." Üzerimdeki takımı gördüğü anda gözleri yüzüme ulaşmadan yutkundu.
"O zaman sahil çantasını hazırlayayım." Arkamı döndüğümde sabır çektiğini duymuştum ama bir şey demedim sırıtarak çantayı hazırlamak için güneş kremini,bronzlaştırıcıyı,yiyecek bir şeyleri ve havlularımızı çantaya koydum. Arkamda duyulan çakmak sesi ve balkon kapısının sesiyle odaya sigara kokusu doldu. Dönüp ona baktığımda bir kolunu balkon kapısının tepesine yaslamış sigara içerken kısılan gözleriyle beni izler halde buldum.
Ateşim fena halde yükselirken bronz teninde parlayan künyesine iç çektim. Şimdi bayılacaktım.
"Siktir et gitmeyelim." Dedi dumanı üflerken.
"Yorgunsan..." dedim kırılan sesimle,kırgın değildim sadece sesim çatallı çıkmıştı. Çünkü gitmezsek ne olcağını gayet iyi biliyor ve uyanıyordum. İlk gecemizden sonra hasta olmamın üzerine Zafir,üzerime titrer hale gelmiş bana bir daha dokunmamıştı.
Göğsü iç çekişiyle havalandı.
"Yok,gidelim. Ama üzerine bir şey alır mısın? En azından sahile kadar katil olmayayım." Yüzümdeki sırıtışla başımı salladım. Üzerime pareomu giyip saçlarımı çıkardığımda o da üzerine tişört giymiş arabanın anahtarını,cüzdanını çantama atmakla meşguldü.
Gözlüklerimizi takıp odadan çıkarken çantamızı onun taşımasıyla koşar adımlarla yetişip elini tuttum.
***
"Bu güzel tenini kime borçlu olduğun anlaşıldı." Kahkaha attığımda gözümdeki gözlüğü çıkarıp ona döndüm.
"Yani kızlarla tatile gitmemizin yararı var diyelim. Ama annemle babam da esmerdi,öyle hatırlıyorum."
Uzanıp burnumu sıktı.
"Denize girelim,yoksa sana bakan şu lavuğu boğazlıyacağım." Arkamı dönüp bakacağım sırada elini yüzüme koydu.
Gözlüğünü çıkarıp kaşlarını çattı.
"Bakmasana kızım,sadece bana bak Allah Allah." Sitemkar tavrına güldüm.
"Tamam tamam hadi gidelim." Güneş kremlerimizi sürmüş otururken pareomu çıkardım ve saçlarımı bir kez daha topladım. Islansın istemiyordum.
Zafir de ayağa kalktığında o mistik hareketi yapıp çantanın üzerine Zafir'in tişörtünü örttüm.
Uzattığı eli tutarak ayağa kalktım,bir taraftan da güneşten kısılan gözlerimle etrafa bakınıyordum.
Suya değen ayaklarımızla durduğumda o ilerlemeye devam etti. Boştaki elimi de bileğine sardım.
"Dur,dur,dur!" Gülerek söylediğim cümleye sırıtıp durdu.
"Ne oldu?" Derken beni bir adım daha çekmişti.
"Ya dur,soğuk yavaş yavaş gidelim." Dedim gülerek.
Başını geriye atıp güldüğünde iç çektim,şu hareketi beni bitiriyordu maalesef.
"Tamam gel." Dediğinde yavaş yavaş ilerliyorduk, her bir adımımızda daha çok titriyordum.
"Ooo böyle giderse akşama kadar ancak gireriz." Demişti. "Tamam sen gir o zaman,ben yavaş yavaş gelirim." Dedim bileğini bırakıp.
"Askersin diye,herkesi kendin gibi sanma hey hey!" Hiç mi etkilenmiyordu anlamıyordum ki?
"Orası öyle tabi ama karımızı geride mi bırakalım. Anca beraber kanca beraber." Kaşlarımı çattığım anda beni kucaklayıp suya atmasıyla attığım çığlık denizde kayboldu. Genzime kaçan tuzlu suyla yüzeye çıkmaya çalıştım,bir anda dengem sapıtmıştı oysaki çok da derin değildi.
Belimde hissettiğim kolla ayaklarımı yere basıp kendimi yukarıya ittim. Gülen yüzüyle karşılaştığımda öksürmeye başladım. Belimden tutup bana destek verdiği anda aldığım derin nefesle kendime geldim.
"Deli misin?" Yüzüne su fırlatırken sorduğum soruyla sırıttı. "Hım,sana." Başımı ya sabır dercesine çevirip güldüm.
"Hadi bakalım Almina hanım,görelim marifetlerinizi." Bana yarış teklif etmesin karşın hemen hazır ola geçtim.
"Tamam,şu iplere kadar,önce varan kazanır!" Dedim.
"Kabul,üç deyince." Başımı sallayıp iplere baktım.
"Üç." Der demez yüzmeye başladığımda o boyunun avantajını kullanıyordu, daha da hızlı kulaçlar atmaya devam ettim,önümde ilerliyordu fakat hemen hemen berabere ulaştık.
"Ben kazandım." Dedim berabere bitirmemize rağmen.
Hadi canım sende dercesine bakıp saçlarını geriye itti. Onun ayakları değiyordu ama benimki değmiyordu bu yüzden aramızda biraz mesafe vardı.
"Berabere bitti." Dedi. Onuz silktim görse bile bir itirazda bulunmadı.
"Devam edelim o zaman." Derken gözlerim uzaktaydı.
"Ayakların ucu ucuna değiyor güzelim,olmaz." Demişti bana bakıp.
"Ya hadi,oyun bozancılık yapma bir şey olmaz!" Dedim gülümseyip.
"İyi bakalım,dubanın orası son.Sonra tekrar buraya?" Başımı hevesle salladım,onunla herhangi bir günlük aktivite yapmak bile çok hoştu. Böyle şeylere uzaktık,benden çok o uzaktı askerdi o,eğlenmek için zamanı yoktu. O yüzdendi bu çocukça isteklerim,her şeyi yapalım hiçbir şey eksik kalmasın istiyordum.
Yarış çoktan başlamıştı hatta o aradaki farkı çoktan açmıştı,suyun altından yüzdüğü için beni görmüyordu yüzüme yerleşen buruk bir ifadeyle boğazımdaki yumruyu yutmaya çalıştım. Anda kalmalıydım,ne geçmişte boğulmalı ne de gelecek için yıpranmalıydım. Ama elimde değildi.
Yüzerek ona yetişmeye çalıştım,tabii ki olmadı o sudan çıkıp etrafına bakındığında ben hala yarıda bile değildim, kulaç atıyordum. O ise gülerek bana baktı ve bana doğru gelmeye başladı,bense durup onu izledim.
Yanıma ulaştığında nefes nefeseydik,ayaklarım hiç değmiyordu,onun değdiğine emindim çünkü o iplerden çok uzaklaşmamıştım.
"Neden gelmedin,korktun mu?" Gülen yüzüne bakarak tebessüm edip iç çektim.
"Çok korktum." Ciddiydim,bilmesine gerek yoktu. Sudan değil onu kaybetmekten...
"İddiayı ben kazandım yani?" Kaşlarım çatılırken ellerimi tutmuştu.
"İddiaya girmemiştik?" Dedim.
"Yoo,girdik işte ben kazandım." Ofladım.
"Ne istiyorsunuz beyefendi?" Kulağıma yaklaşıp avcunu kalçama koydu. "Seni..."
Yutkundum geri çekildiğinde gözlerime baktı,gözlerim dudaklarıyla kahveye kaçık ela gözleri arasında gidip geldi.
"Bir yarışa daha var mısın?" Dedim inatla.
Ortamı bozan cümlemle güldü.
"E tabi,yenilen pehlivan güreşe doymazmış." Dedi. Dil çıkarıp arkamı döndüm ve yüzmeye başladım. Arkamdan "Hile bu,önce başladın." diye bağırdığını duydum ama umursamadım. Yüzerek uzaklaşırken nefes nefese kalmıştım,elini ayaklarımda hissettiğimde çığlık attım ama kaçamadan beni suya çekti.
Suyun altında debelenirken kollarımdan tutup yukarıya çekmesiyle omzuna tutundum.
"Bu iki oldu!" Dedim öksürürken.
"Üç de olabilirdi." Dediğinde çığlık atıp kaçtım.
Omuzlarına bastırıp onu suya itmeye çalışsam da olmadı ama ikimiz de kahkahalarla gülüyorduk. Ben onu atmaya çalıştığımda bilerek kendini suya bırakıyordu,zafer kazanmışçasına ellerimi birbirine vuruyor alkışlıyordum.
Böyle yaklaşık olarak bir iki saat suda kaldık. Güneş batmaya meyletmişti.
"Yine kazandım,gördün işte olmuyor yavrum boşuna çırpınıyorsun." O yüzdükçe onu izliyordum,bu süreçlerde dış dünyaya ışınlanıyor gibiydim ama ana geri dönmeye çalışıyordum.
Durgun bakışlarımı fark edince yüzüne vuran altın sarısı güneş ışıklarıyla parıldayan gözlerini kıstı.
Bana doğru yüzdü onun gölgesi gidince güneş bana da değdi.
"Ne oldu?" Der demez kollarımı boynuna doladım.
"Üşüdüm."
Avuç içleriyle kalçamı desteklediğinde bacaklarımı beline doladım. Yanağımı omzuna yasladım ve vücudunun beni ısıtmasına izin verdim. Kolları arasında,vuran turuncu ışıkla uykum iyiden iyiye gelirken o beni taşımaktan hiç şikayetçi değildi,burada uyuyabilirdim.
"Çıkalım mı,hasta olma." Yüzümü kaldırıp beklemediği anda dudaklarına derin bir öpücük bıraktım insanlar akşam üzeri olması sebebiyle azalmıştı,etrafımızda da kimse yoktu çünkü kıyıdan uzaktaydık.
Öpücüğüme sonradan karşılık verirken bir eli belime uzanmış oradan da saçımdaki lastiği çıkarmıştı. Saçlarım belime döküldüğünde suyun ıslatmasıyla irkildim. Bedenimi ona daha çok yasladım. Kasıklarına değen kasıklarım onu net bir şekilde hissediyordu.
Geri çekildiğimde derin bir nefes aldım.
"Çıkalım." Dedim,yoksa iş başka yerlere doğru gidecekti,belimdeki bacaklarını çözdüğümde,dizim kasıklarına çarptı yüzünü buruşturduğunda bana bakmayıp başını çevirerek dudaklarını dişlemişti,utançla kaybolmayı dileyerek fark etmemiş gibi yaptım ve kıyıya doğru yüzdüm.
Kuma bastığımda ayaklarımın kum olması hissindem hoşlanmıyordum ama yapacak bir şey yoktu,elimde terliklerimle koşa koşa duş başlığına ulaştım. Allah'tan boştu. Bedenimi ve saçlarımı tuzdan arındırdıktan sonra suyun altından çıktım.
"Havlu almamışsınız?" Diyen adamla başımı yana çevirdim. Saçlarımın suyunu sıkmayı bırakıp kaşlarımı çattım.
"Eşim getirir." Derken bana uzattığı havluya bakıyordum. Bu Zafir'in bahsettiği adam olmalıydı,şu bana bakıp duran.
"Abiniz sanmıştım." Derken yayık bir gülümseme sunmuştu. Muhattap olmak istemesem de son cümlemi kurdum.
"Kim abisiyle öpüşür beyefendi?"
"Ne oluyor burda?" Zafir'in sesini duyduğum anda yutkunup ona baktım,elindeki havluyu bana uzatırken o adama bakıyordu.
"Yok bir şey sevgilim,beyefendi bizi yanlış anlamış onu açıklıyordum." Dedim havluyu bedenime dolarken.
"Neyi yanlış anlamış?" Yine ona yönelik sorduğu soruya benden cevap alacaktı ki o adam konuştu.
"Sizi abisi sanmıştım,üşüdüğünü fark edince de havlu vermek istedim." Gevşek tavırları benim bile sinirimi bozarken Zafir'in göğsünün ortasına avcumu bastırıp ona atılmasına izin vermedim.
"Niye sen hayır kurumu musun? Uza,benim canımı sıkma." Dedi öfkeyle.
"Ha abisi fikrinde hemfikiriz yani,güzel." Lakayıt tavrına karşı Zafir'i zar zor tuttum."N'olur,tatsızlık çıkmasın,lütfen."
"Siktir git buradan elimde kalırsın." Etraftaki birkaç adam gerginliği fark ettiğinde yanımıza geldiler.
"Deli mi ne?" Diyerek uzaklaştırılan adama Zafir "Bak hala konuşuyor,belanı sikerim senin göt lalesi!" dedi.
"Kardeşim boş ver. Gel bir sakin ol,karını da üzme. Ne yaptı o?" Dedi bir abi.
"Gelmiş karıma sulanıyor,öğlen bir oldu dedim sakin ol,şu kız üzülmesin. Akşama kadar denizdeydim sırf def olup gitsin diye,ilk fırsatta yanında almış soluğu piç!" Öfkeyle solurken boynu kızarmış,boynundaki damarlar belirginleşmişti.
"Tamam aslanım anladım ben seni,sen sakin ol. En doğrusunu yaptın."
Etrafımızdaki birkaç kişi daha konuşurken titreyen ellerimle onları dinliyordum. "Haklısın abi,böyle lavuklar piyasada olduğu sürece ortam nasıl düzelsin?" Bir genç topluluğunun konuşmasıyla uğultular artmıştı,herkes tekrr teker dağılırken Zafir'in gözleri hala o adamdaydı. Ama yanımızdaki abi bizi yalnız bırakmadan şezlongumuza kadar Zafir ile sohbet etti. Sonrasında ise uzaklaştı.
Hızla eşyalarımızı aldık. Zafir elimden tuttuğu gibi hızlı hızlı yürümeye başladı. Sesimi çıkarmadan ona eşlik ettim. Otele giriş yaptığımızda aynı hızla odaya çıktık,aramızda ne bir konuşma ne de bir sözcük geçti.
Odanın önüne geldiğimizde kapıyı o açtı,elindeki çantayı kenara fırlattıktan sonra boynundan tuttuğu gibi üzerindeki beyaz tişörtü de çıkardı. Kapıyı kapatıp sırtımı yasladım,uzaktan bile titrediği belli olan elleriyle masanın üzerindeki sigarasını alıp balkona çıktı.
Yalnız kalmasına izin vererek usul adımlarla çantayı boşalttım,her leyi yerli yerine koyduktan sonra klimanın derecesini yükselttim oda buz gibiydi,duş alacaktık ve hasta olayı hiç istemiyordum. Gözlerim aynadaki yüzüme kaydığında rengimin attığını fark ettim,sadece gerilmiştim kavga eder diye korkmuştum o kadar yoksa kızmakta haklıydı.
Zafir odaya girdiğinde biraz daha sakin gibiydi. Titreyen ellerimi arkama alıp gözlerine baktım.
"Duşa ilk sen gir istersen." Sesim kısık ve çekinceli çıkmıştı ama söylerken gülümsemiştim. Başını sallayarak yanımdan geçtiğinde banyoya girip kapıyı kapattı ama kilitlemedi,yatağa oturduğumda midemdeki kasılmayı durdurmaya çalışıyordum.
Yapabilirdim ne olacaktı sanki? Sonuçta o artık benim eşimdi.
Uyarı(!) {olabildiğince üstü kapalı yazdım umarım ihlal fln yemeyiz,lütfen yine de yaşı 18'den küçük olanlar atlasın. Seviliyorsunuz,devam edebilirsiniz}
Su sesi gelmeye başladığında yataktan kalktım üzerimdeki pareoyu çıkardım ve kenara koydum ayağıma giydiğim terliğimle yavaş adımlarla yürüdüm,kalbim o kadar hızlı atıyordu ki sakinleşmeyi bekledim.
Kapının kolunu indirip içeriye süzüldüğümde arkası dönüktü,duşakabin hafif buharlıydı ama net bir şekilde görüyordum. Ellerini duvara yaslamış su sırtından aşağıya akıyordu. Kapıyı kapattığım an eğik olan başını kaldırdı,sırt kasları gerildi,altımdaki bikiniyi çıkardım,bir adım atmıştım elim sırtımdaki ipi çözüyordu ki bana doğru döndü.
Yutkunup gözlerine bakmaya devam ettim.
Üzerimdeki son parçayı gözlerine baka baka çıkarıp kenara koydum,duşakabini açıp içeriye adımladığım an derin bir nefes almak zorunda kalmıştım. Allah'tan banyo da duşakabin de genişti de nefesim daralmıyordu.
Bi adım daha attığımda tam önünde durmuştum,ılık su üzerimizden akarken ellerim de bedenim de titriyordu.
"Zafir." Derken sesim inlercesine çıkmıştı,kollarıyla bedenimi çevirip duvara yasladığında soğukla titredim. Su onun bedenine değerken kıpkırmızı olan dudakları aralıktı, gür kirpikleri ıslanmış,kısık bakışlarıyla üstten bana bakıyordu. Ellerimi yavaşça karın kaslarında gezdirip yutkundum.
"Sana karşı hata yapmam,bunu unutma." Ellerimi adonislerine götürdüğümde aralık dudaklarının arasından kısık bir inleme sesi geldi.
"Bu gözler,bu bakış,bu gülüş,bu ten,bu eller senin için Zafir." Yüzümü yüzüne yaklaştırıp dudaklarını öpmeye başladım. Duvardaki ellerini belime koyup beni kucağına kaldırdı. Kasıklarım kasıklarına yaslanırken kendimi ona bastırdım.
Sonrası çok hızlı gelişti,artık bir bütündük. Hızlıydı,sertti ama en çok da benimdi,benimleydi. Kendimi denizin ortasında en vurucu dalgayı yiyormuş gibi hissediyordum,o dalga hep aynı dalgaydı sanki. Şiddeti değişmedi,hızı da... Boğmak istemiyordu ama nefes almama da izin vermiyordu.
Elleri saçlarımı kavrayıp boynumu açıkta bıraktı. Bunlar ilkti,deniz ilk kez bu kadar hırçındı,normalde dingindi,beni incitmeye izin vermez usul usul hareket ederdi şimdiyse durum farklıydı.
Sanki yağmurlu bir havada denizin ortasında savrulan bir balıkçı teknesiydim.
"Yavaşla." Dedim isyan edercesine.
Sesimiz en düşük seviyedeydi,ilk kez de bu kadar sessizdik. Sanki denize boyun eğmiş,sonsuz bir kabullenişle teslim olmuştuk.
Dinledi beni. Omuzlarına daha da sıkı tutundum. Sonra o dalgaya bıraktım kendimi,öyle sert çakıldım ki en derine gömüldüm. O en derine denizi de gömdüm.
Omzuna dişlerimi geçirdiğimde gözlerimi sıkı sıkı kapatmıştım.
Suyu kapattığını hissettim. Duşakabini açtı ve yatağa ilerledi ama bir an olsun bedenlerimizi ayırmadı, aynı pozisyonda yatağa yatırdı beni,serin çarşafın arasında üşüdüğümü fark edince kenardaki örtüyü üzerimize örtüp klimayı kapattı.
"Bugün beraber duş almak iyi bir fikir değildi." Dedi bana.
Yerimde kıpırdandım,onu en derinlerimde hissediyordum varlığı oradaydı. Yutkundum.
"İyi bir fikirdi." Sesim çok kısık çıkmıştı. Alnıma bir öpücük bıraktı.
"Böyle kalasım var,devam edesim de var ama zorlamak istemiyorum." Mideme oturan taş gibi hisle derim bir nefes aldım.
"Senden bir şey isteyebilir miyim?" Dedim yürek yemiş bir cesaretle. Zorlanıyordum ve alışmak istiyordum,ona alışmam lazımdı benim. Yoksa hep böyle tekte kalamazdık. İlkinde de böyle olmuştu.
Elleri saç diplerimde gezindi. Saçlarım çok ıslak değildi.
"İste güzelim."
Ellerimi sırtına bastırdım.
"Yavaş yavaş devam etsek?" Utançla yanarken kaşlarını çattı.
"Neye?" Dediğinde ne demek istediğimi anlamadığına emindim.
"Zafir. Benim sana alışmam lazım." Gözlerine bakarken kirpiklerim titriyordu.
Arka arkaya yutkundu. İnanmazcasına başını iki yana salladı,şoka mı girmişti?
"Canın acır hayır." Bacaklarımı o an beline doladım yüzüm buruşurken.
"Hayır,acımaz." Tam tekrar itiraz edicekti ki konuştum.
"Bırak alışayım sana."
Elimin altındaki kalbi hızla çarparken nefesleri de hızlandı.
Bedenlerimizi yatağın ortasına taşıyıp yan döndü,yüzüm tekrar buruşur gibi olsa da yoğun istekle gözlerimi kapadım.
Parmak uçlarını sırtımda gezdiriyordu.
"İyi misin?" Çekinceli sesiyle sadece mırıldandım. "Hıhı."
Deniz bu kez durgundu,son bir dalgayla durdu,duruldu.
***
{Devam edebilir atlayanlar :) }
Belimin ağrıdığını hissederken uykudan uyandım,gözlerimi yavaşça araladığımda yorgunlukla geri kapattım. Bu sefer de karnım guruldamıştı,gözlerim tekrar açıldığında odada loş bir ışık hakimdi.
"Zafir?" Diye mırıldandığımda yanımın boş olmasına şaşırdım, belki balkondadır umuduyla doğrulup arkamı döndüm.
"Zafir?" Dudaklarımı yaladım.
Tekli berjerde oturuyordu,gözleri tam üzerindeyken altında siyah kumaş pantolon,siyah bir ayakkabı vardı,üzerine giydiği beyaz gömleğin düğmeleri açıktı. Elinde tuttuğu bitmeye yaklaşmış sigara ile beni izliyordu.
"Günaydın." Dedi boğuk sesiyle.
"Günaydin." Dedim tatlı tatlı.
Tekrar duş alıp uyumuştuk,klimayı Zafir kesinlikle açmıyordu oda sıcak olduğundan dolayı üzerimde sadece onun tişörtü vardı. Kendimi tekrar yatağa bırakırken kollarımı kaldırmıştım.
"Gelsene." Çağırışıma hemen yanıt verip sigarasını söndürdü. Dumanı burnundan üflerken yanıma adımladı ve yatağa oturup bedenimi kendine çekti.
"Çok yakışıklı olmuşsun." Dedim sarılırken.
Boynumdan ve omzumdan öptükten sonra saçlarımı okşayarak geri çekildi. "Hadi hazırlan,yemeğe gidelim." Dediğinde otelde değil dışarıda yiyeceğimize emin oldum.
"Tamam." Kucağından kalkacakken bileğimi tuttu,gözlerine bakarken yüzümü hızla taradı.
"İyi misin?" Dedi yüzüncü kez.
Başımı salladım hemen.
"Çok iyiyim." Dedim neşeyle,cidden de öyleydim.
Bir şey demesine izin vermeden çıplak ayaklarımla dolabın önünde dikildim. Elbiselerime bakarken Zafir'in şıklığına eşlik etmek adına bir elbise çıkardım,ona uygun iç çamaşırlarımı da alıp dolabı kapattım,Zafir aynanın karşısına geçip gömleğini iliklerken ona bakıyordum.
"Bu saatten sonra banyoda giyinmeyeceksin herhalde?" Dedi bana bakmayıp.
"Yoo nereden çıkardın?" Demiştim,oysa ki tam da onu düşünüyordum.
"Bilmem sadece hisler." Demişti ki güldüm. Ona sırtımı dönüp iç çamaşırlarımı giydim öyle aceleci davranıyordum ki elimdeki her şeyi yere düşürmüş eğilip alarak giyinmeye devam etmiştim. Soluk soluğa arkamı döndüğümde Zafir aynadan hem beni izliyor hem de gömleğini pantolonunun içine sıkıştırıyordu.
"Şöyle bakma." Sesim içime kaçmış gibiyken duymamazlığa geldi.
Boynuna zinciri geçirirken ben de makyaj masasının önündeki pufa,onun tam önüne oturdum ve makyaj yapmaya başladım. Yüzüme yediğim güneşle tenim daha da güzelleşmişti ilk günden böyle olması işime gelirken yüzüme güneş kremi ve nemlendirici sürdüm sonrasında ise allık sürüp ten makyajımı bitirdim oldukça ışıltılı olmuştu.
Kirpiklerime rimel sürüp dudaklarımı kalemle çerçeveledim,rujumu süreceğim sırada Zafir elini omzuma koydu ve büyük aynada ikimizin fotoğrafını arka arkaya çekti. Bozuntuya vermeden rujumu sürdüm. Sonrasında ise saçlarımı ensemde sıkı bir topuz yaptım,ısı kullanmak istemedim. Önlerden bıraktığım perçemlerime şekil verip parfümümü sıktım.
Zafir arkamda hareketlenirken boynuma yerleştirdiği kolyeyi taktı.
Şaşkınlıkla bakakaldım.
"Aslında yemekte verecektim ama tam zamanıydı,güle güle kullan kutsal çiçeğim." Ne yapacağımı bilemez halde boynumdaki ikinci kolyeye bakıyordum ilki annemlerin aldığıydı.
Ayağa kalkıp boynuna uzandım.
"Teşekkür ederim,seni seviyorum."
Belime sarılıp çıplak omzumdan öptü.
"Bende seni meleğim. Hadi,sabahtan beri bir şey yemedin gidelim." Demişti.
Başımı sallayıp topuklu ayakkabılarımı giydim ve çantamı aldım.
"Şunları koyar mısın?" Kapıdan çıktığımızda cüzdanını ve sigarasını vermişti ki bu hareket beni istemsizce mutlu hissettiriyordu.
Asansöre bindiğimizde "Nereye gidiyoruz?" diye sordum. "Güzel bir restaurantta yer ayırttım,yarın da balık yeriz diye düşündüm."
Başımı salladım,yol boyunca sahilde balık yiyelim diye tutturmuştum ama bugün yiyebilecek durumda değildim Zafir'in de pek canı istemediğinden başka gün gideriz diye en son sözleşmiştik.
Arabamıza binip restauranta giderken kızların aradığını fark edip onları görüntülü aradım.
İlk çalışta açan Selin'di.
"Ay şükürler olsun bizi terk edip gittiniz sanmıştık." Gülüp bir şey demedim. Kızlar da bağlandığında el salladım.
"Naber?" Derken fazla mutluydum.
"Bizi boşver asıl sizden ne haber?" Tuana'nın sesiyle kıkırdadım ve göz ucuyla Zafir'e baktım dikkatle yolu izliyordu.
"Biz çok iyiyiz,şimdi yemeğe gidiyorduk da bir arayayım dedim."
Asu hemen munzur bir gülüş sundu.
"Aradık açmadın da bir merak ettik." Bıyık altından sırıttım.
"Denizden gelmiştik de uyuyordum duymadım."
Asu dudaklarını oynatarak 'he he' dese de kızlar kızarıp bozardılar.
Gözlerimi büyüterek Asu'ya baktım.
"Siz ne yapıyorsunuz?" Derken sanırım gelmiştik.
"İyiyiz grupta konuşuyorduk bir seni arayalım dedik öyle aşkım,neyse biz sizi tutmayalım Boran'a selam söyle. Öptüm seni." Dedi Tuana.
"Aleykümselam kardeşim." Dedi yanımdan Zafir.
Kızlar ona el sallarken o da el sallamıştı.
"Öptüm sizi!" Öpücük attığımda hepsiyle vedalaştım ve kapttım.
"Geldik." Dediğinde lüks mekana baktım. Vale kapımı açtığında çantamı alarak indim.
Zafir ona arabanın anahtarını verdi. Yanıma gelip elimi tuttu.
İçeriye girerken avuç içim heyecandan terlemişti neden böyle hissettiğimi bilmiyordum ama heyecanlıydım.
"Hoşgeldiniz efendim."
"Hoşbulduk,Zafir Boran Algan." İsmini söylediğinde listeden bulan beyefendi bize yerimizi göstermek üzere garsona yönlendirdi. "Masanız bu tarafta,buyurun."
"Teşekkürler." Dedim kıza gülümseyerek. Zafir hiç bakmadan bizi ilerletti. Denize sıfır bir yerde olan mekan yüksekte kalıyordu bu yüzden deniz aşağımızdaydı.
"Buyurun Almina hanım." Sandalyemi çekip oturmama yardımcı olduğunda omzumdaki elinin bileğine öpücük kondurdum. Ruj izim bileğine çıktığında silme gereksinimi duymadan karşıma geçti.
Bana göz kırptıktan sonra gülümsedi ve garsonun önümüze bıraktığı menüyü incelemeye başladı.
"Bakalım,bakalım..." düşüncelere dalmış menüyü incelemeye başlamıştım. Ortamın dark havası ve arkada çalan Chopin'in Nocturne (Nocturne op.9 no.2) bestesi çalıyordu.
"Kararını verdin mi?" Dediğinde başımı salladım. Yarın balık yiyeceğimiz için bunu tercih etmemiştim. Garson gelimce siparişlerimizi verdik.
Etrafı,atmosferi incelerken Zafir'in sorusuyla ona dikkat kesildim.
"Bu besteyi çalabiliyor musun?" Demiş piyanoma atıfta bulunmuştu.
Başımı salladım ve gülümsedim.
"Evet,Chopin severim. Dönünce sana da çalayım." Derken uzanıp elini tuttum.
Gülümseyip elimi kavrarken masaya servis başlaması üzerine avcumu geri çekip arkama yaslandım.
Servis bittikten sonra karanlık denizde olan gözlerim onun karanlık denizini buldu. "Burayı nasıl buldun?"
"Sen uyurken,oteldeki çalışanlara sordum 'güzel bir restaurant önerisi' onlar da iki farklı mekan önerdiler. Burayı sana daha layık gördüm." İç çektiren cümlesiyle göğsüm havalandı.
"Bunu nasıl başarıyorsun? Her defasında beni cevapsız bırakacak o eşsiz cümleleri kurmayı?" Gülümserken başımı sağa doğru eğdim.
"Karşımda senin gibi birisi varken zor olmuyor." Burnumdan nefes vererek güldüm ve tabaklara baktım.
"Hadi başla." O durup beni izlese de ben birkaç ara sıcağın tadına bakmıştım bile. Karnımın açlığını şu an daha iyi anlıyordum.
"Çok güzel, yesene." Başını sallarken akşamüstünden beri beni izliyor olması garibime gitmeye başladı.
Yemeklerimiz gelinceye kadar konuşmadım,ben de ona bakmaya başladım bu sefer de o bana bakmadı. Denizi uzun uzun izledi.
"Afiyet olsun efendim,başka bir arzunuz var mı?" Başımı iki yana salladım.
"Teşekkürler." Dedik ikimiz de.
İlk lokmamı aldığımda gözlerim beğeniyle kapandı.
"Çok güzel,tadına baksana." Derken tabağımı ona doğru ittim.
"Afiyet olsun bir tanem. Aç bakayım ağzını." Kendi yemeğinden uzattığında tadına baktım. Onun ki de farklı ve güzeldi.
"Beğendim,baya güzel." Başını sallayıp bana katıldı.
Havadan sudan,düğünümüzden,biraz geçmişten biraz da gelecekten derken sohbet ederek yemeklerimizi yemiştik. Yeri gelmiş kahkahalarla gülmüş yeri gelmiş hüzne bürünmüştük. Ama sonuçta şu an birlikteydik,bir arada ve buradaydık.
"Tatlı yer misin?" Elimi mideme bastırıp başımı iki yana salladım.
"Yok kocacığım onu da yersem balina gibi olacağım."
Gülerek itiraz etti. "Saçmalama,bir şey olmaz." Tatlı da sipariş ettiğinde iki de türk kahvesi istemiştik.
"Neden böyle bakıyorsun?" Duraksadı.
Böyle sormamı beklemiyordu.
"Nasıl?" Dedi,kaşları çatılırken.
"Uyuduğumdan beri gözlerin üstümde. Bir şey mi oldu?" Dedim çekinerek.
Kaşları düzeldi ve yutkundu. "Yok bir şey,sen ne anladın ki?"
Dudağımı büküp omuz silktim.
"Bir şey anlamadım da sadece merak ettim. Sabah böyle değildin,denizde de... Ama duştan sonra..." Yutkunup duraksadım belki de saçma bir yere gidiyordu konuşmam. Susup ona baktım.
"Afiyet olsun efendim." Tatlılar ve kahve önümüze bırakıldığında biraz olsun rahat nefes aldım. Gerilmiştim ve nedenini bilmiyordum,sanırım yoğun ilgi alakaya alışık olmadığım için bu halleri garibime gitmişti.
"Eyvallah." Garson gittiğinde dik durup masaya kollarını yasladı ve dikkatini bana verdi.
Birkaç kez konuşacak gibi olup çekindi sonrasında konuştu.
"Sadece her anını zihnime kaydetmeye çalışıyorum,aslında senin yanında hep öyleyim ama bugün bunu daha çok yaptım sanırım ki dikkatini çekmiş." Derin bir nefes aldı.
"Seninle yaşarken her bir anıyı kaydetmeye çalışıyorum,ilk kez gördüğüm hallerini... Benimle korkmadan birlikte olmanı,inatçı hallerinle bana kafa tutmanı,uyurken yastığa dağılan saçlarını,utandığın her bir anı,bulduğun her fırsatta boynuma sığınışını ve nice seni... Zihnime kazımaya çalışıyorum ki soluksuz kaldığım her an soluğum ol."
Dilini dudaklarında gezdirip masaya baktı sonra da tekrardan gözlerime.
"Rahatsız oluyorsan bunu yapmam,ciddiyim Almina. Seninle evli olmamız sınırlarını pata küte ihlal edeceğim anlamına gelmez. Bana çekinmeden istediklerini ve istemediklerini söyleyebilirsin ben gücenecek birisi değilim hele ki konu sensen."
Kalbim hızla çarparken gözlerimi kaçırıp tekrar ona baktım. "Özür dilerim ben senin suçlu hissetmeni istemedim sadece merak etmiştim özür dilerim sevgilim."
Anında itiraz etti. "Suçlu hissetmedim,özür dileme. Daha kaç kere benden isteklerin için özür dileme diyeceğim?"
Başımı salladım usulca. Uzanıp burnumun ucuna fiske vurdu. Ona baktığımda göz kırpıp gülümsedi ve gözlerini kaçırıp tatlısına uzandı. "Kahven soğuyacak." Dedi öylesine.
Ortam bozulmuş muydu bilmiyorum saçma bir şekilde davranmıştım belki de... Fark ettirmeden ofladım,o sırada arka masalardan bir bebeğin ağlama sesi duyulduğunda beynime kurşun yemişim gibi irkildim, derince yutkundum.
Elimdeki bıçak avcumdan kayıp düşerken bu kadar paniklemem belki de saçmaydı.
"Almina?" Ona bakmadan çatalı almak için eğiliyordum ki bir garson aldı.
"Ben yenisini getiririm efendim." Kıza zar zor tebessüm ettim ve doğruldum.
"Ne oldu?" Şüpheci tavrıyla duraksadım. Kız bıçağı masaya bırakıp uzaklaştığında arkadaki bebek hala ağlıyordu.
"Zafir,korunmadık." Dedim sadece.
Eli ensesindeki saçlarına giderken derin bir nefes aldı.
Keskin ve net bir tavırla "Yarın eczaneye uğrarız." Dediğinde yutkundum. Şu an için istemediğini elbette biliyordum fakat yine de üzülüyordum işte. Birkaç haftaya göreve gidecekti. Korkuyordum,evet doktorum altı ay boyunca hamile kalmamam gerektiğini söylemişti ve bunun iki ayı kalmıştı Zafir bunu düşünüyordu ya da gerçekten arkasında bir evlat bırakıp gitmek istemiyordu.
Ama öyle değildi işte,o gitmeyecekti hep bizimle olacaktı ayrıca gidecekse bile...
Doğru olmasa da o çocuğu şu an olsa yine de istiyordum. Çünkü ondandı,ondan bana bir hatıraydı,geleceğimizdi,bana asla çocuğun olmayacak dedikleri günlerin bir hediyesi olacaktı.
Zafir'e bir şey olmayacaktı ve biz bebeğimizi birlikte büyütecektik.
"Tamam." Diyebildim sadece,saygı duymak zorundaydım belki de. Hatta belki de,değildi. Saygı duymalıydım.
"Kalkalım mı?" Dediğinde başımı salladım hesabı istedi ve ödedi bense öylece ona bakakaldım. Ayağa kalktığında ben önden o arkamdan geldi. Sessizce arabaya bindiğimizde otele döndük. Saat daha 23.00'tü ama keyfimiz kaçmıştı. Belki de bunu ben başlatmıştım.
Zafir odada üzerini değiştirdi.
"Nereye?" Dedim pufun üzerinde emanet bir şekilde otururken.
Kurduğu cümleyle daha da felakete savruldum.
"Eczaneye."
***
Bölüm sonuuu.
Nasıl olmuş? Yorumlarınızı merakla bekliyorum.
Yazım hatalarım varsa affola.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
💖🫶🏻😌🧿
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 14.74k Okunma |
826 Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |