13. Bölüm

12. Can Acıtan Gerçekler

Ada
dorttarafimsukapli

Gözlerimi karanlığa açtığımda saat gece 4.09’du. Kesik kesik uyduğum için yeterince dinlenmiş hissetmiyordum. Dizlerine yattığım Karan’a baktım. Başı koltukta geriye yaslanmıştı, öylece uyuyordu. Onu uyandırmadan yavaşça ayağa kalkmaya çalışsam da gözlerini açıp endişeyle doğruldu.

 

“Ay Işığım?” dedi uyku mahmuru bir sesle.

 

“İyiyim,” dedim içini rahatlatmak için. “Uyku tutmadı.”

 

Başını salladığında çoktan yağa kalkmıştım. Asrın’ı kontrol etmek için başucuna gittiğimde uyuyor düğünü gördüm. Karan da yanıma geldiğinde başımı göğsüne gömdüm. “Ne yapacağım?” dedim çözümü onda arar gibi. “O daha küçücük çocuk, nasıl kaldıracak tüm bunları?”

 

Karan yukarıdan bana baktı. “Güzelim benim,” dedi içten bir sesle. “Bir kere olsun kendine odaklanamaz mısın? Vuruldun sen, sonra saldırıya uğradın. Bunlar normal değil ama sen iyiymiş gibi davranıyorsun.”

 

Omuz silktim, “Önceliğim Asrın, şu an.”

 

Saçlarımın arasına bir öpücük kondurduğunda kollarından ayrıldım. “Annemi görmeye gidelim mi, sabah?”

 

Başını salladı, “Olur da ne yapacaksın orada? Tüm bu olanlardan bahsedecek misin? Hazır olduğunuzu düşünüyor musun?”

 

“Emin değilim, sadece onun yanında olmak istiyorum çünkü zaten Hilal Abla’mın yanında olmaması onu endişelendirmiştir.”

 

“Tamam, o halde sabah ilk iş annenin yanına gideceğiz.”

 

Başımı sallayıp az önce yattığım koltuğa tekrar oturup telefonumu elime aldım. Mesajlarım birikmişti. Özellikle Güneş’ten tonla mesaj vardı. Sadece sondaki mesajları okudum.

 

“Asel beni endişelendiriyorsun.”

“Hilal söyledi, iyiymişsin ama madem iyisin neden bana yanıt vermiyorsun?”

“Yanına gelmeli miyim?”

 

Onu bu şekilde endişelendirmekten nefret ediyordum. Hemen ona bir cevap yazdım.

 

“Güneş’im, çok özür dilerim telefonu hiç elime almadım. İstersen gelebilirsin ama yapacağın bek bir şey yok burada. Sen okula git, sınava odaklan, beni merak etme. Seni çok seviyorum.”

 

Mesajı gönderip telefonu kapattıktan sonra Karan’a baktım. O da beni inceliyordu. Sanki bir şey söyleyecek gibi bakıyordu.

 

“Asel,” dedi ciddiyetle.

İsmimi söylediğine göre önemli bir şeyden bahsedecekti.

 

“Notları anlatacak mısın artık?”

 

Derin bir nefes verdim. Ne anlatabilirdim ki? Sadece bir adam gelip notu bana vermişti, onu tanımıyordum bile.

 

“Anlatacak bir şey yok ki,” dedim umursamaz bir tavırla. “Sen hemşire bulmaya gittiğinde odaya biri girdi. Seslendim ama cevap vermedi. Sonra eliyle ağzımı kapattı ve ‘bundan hiç kimsenin haberi olmayacak, tamam mı?’ deyip gitti. Notu da yanıma bıraktı. Kim olduğunu bilmiyorum, yüzü kapalıydı.” Bakışlarım yere indi. “Özür dilerim, sana bahsetmediğim için. Ama korktum Karan, benim yüzünden birileri zarar görmesin istedim ama gördü işte.”

 

Karan iç çekti. Sonrasında hiçbir eş söylemeden yanımdan ayrıldı. Ben de başımı elime yaslayıp gözlerimi kapattım.

 

 

Karan yaklaşık yarım saattir ortada yoktu. Ne olduğunu söylemeden kaybolmuştu. Ben de koltukta öylece uyuyakalmıştım ama uyanıp saate baktığımda endişelenmiştim. Odadan çıkmak istemiyordum çünkü Asrın yalnız kalmamalıydı.

 

Fakat sonrasında Karan hışımla odaya girdi. Gözlerinde öfke vardı.

 

“Ne oldu?” dedim korkuyla.

 

“Siktiğimin kameraları o saatte çalışmıyormuş. O herifin kim olduğunu bulmamızı imkansızlaştıran tek şey bu! Ulan bir hastanede kameralar niye çalışmaz?”

 

Kolunu tutup onu yanıma oturttum. “Tamam, sakinleş. Bulacağız bir çaresini.”

 

 

4 saat sonra.

 

 

“Güvenlik şirketi suçu üstlenmiyor, hastane ‘Bana ne?’ diyor! Ulan bunlar benimle dalga mı geçiyor?”

 

Karan dakikalardır tüm öfkesinin abisine kusuyordu. Gerçekten çok gergindi ve bu kamera da patlama noktası olmuştu. O adamın kim olduğunu hâlâ bilmiyorduk. Ne yapacağımızı da öyle…

 

“Abi,” dedi Karan öfkeyle. “Bana o görüntüleri bulmazlarsa burayı başlarına yıkarım! Duydun mu beni?” Koltuğa oturduğunda yüzünü sıvazladı. “Hayatım o benim, aldığım nefes ondan ibaret. Anlıyorsun beni değil mi?”

 

O kadar çaresiz gibi konuşuyordu ki yanına oturup başımı omzuna yasladım ve telefonu kapatması için işaret verdim. Başını salladı, “Bir şey bulur bulmaz haber ver abi. Hoşça kal.”

 

Telefonu kenara adeta fırlattı ve bana dönüp saçlarımı okşamaya başladı. “Böyle konuşma,” dedim alçak bir sesle. “Çaresiz gibi konuşuyorsun, bana bir şey olmasından korkuyor gibi konuşuyorsun ama söz veriyorum olmayacak. Olmaması için elimden gelen her şeyi yapacağım.”

 

“Şşş,” dedi işaret parmağını dudağıma götürürken. “Güzelim, sakın. Sakın beni sana zarar gelme ihtimaliyle yüzleştirme. Lütfen yapma.”

 

Beni daha çok kendine çektiğinde saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu.

 

 

 

 

 

“Asrın’ı alıp anneme gitmeyi planlıyorum Karan, ama bunu bir psikolojik destek uzmanı ile yapsak daha iyi olur gibi geliyor. “

 

Karan başını salladı, “İyi düşünmüşsün sevgilim. Dediğin gibi tekrar bir krizi kaldırmayabilir ve bunu asla istemeyiz. “Telefonunu havada döndürerek bana gösterdi. “Ben hemen abimi arar, bir uzman bulurum.”

 

Minnetle ona gülümsedikten sonra abisini aramasını bekledim. Tahminimce telefon 3 kez çaldıktan sonra açıldı ve Karan hızla olanları anlatıp destek istediğini söyledikten sonra telefonu kapattılar.

 

“Bir tanıdığı varmış, en yakın arkadaşı hatta. O gelecek birkaç saat içerisinde.”

 

Başımı salladım. Artık tepki verme yetimi kaybetmişim gibi hissediyordum. “Asrın’ın yanına gitsem benimle gelir misin Karan?” diye sordum çünkü onunla da konuşmak benim için işleri kolaylaştıracaktı.

 

“Tabii ki güzelim. Sen iste yeter,” diyerek beni bir anda kucakladığımda Asrın’ın kaldığı odaya doğru ilerledik. Doktorların ve hemşirelerin tuhaf bakışları arasında Karan’ın boynuna gizlendim. Nihayet odaya geldiğimizde ise beni yere indirdi. Kapıyı açmak için kapı koluna uzandığımda ellerim titriyordu.

 

Korkuyorsun değil mi Asel?

Korkmalısın.

Ablan da böyle ölmüştü değil mi?

Yalnız. Senin yüzünden yapayalnız.

 

Başımı tüm düşüncelerden sıyrılmak ister gibi iki yana salladığımda Karan omzuma dokundu. “Hiçbir şey olmayacak. Birlikte açalım tamam mı?”

 

Başımı salladığımda elini elimin üzerine yerleştirip kapıyı birlikte açmamızı sağladı. Yatağında uzanan Asrın’ı görünce rahat bir nefes alıp içeri girdim ve koltuğa oturup direkt söze girdim.

 

“Annem anlatmalıyız Asrın,” dediğimde tam konuşmaya başlayacaktı ki onu durdurdum. “Bunu bir psikolog eşliğinde anlatacağız ona. Yani yeni bir kalp krizinin önüne geçmek için bu çözümü bulduk. Diğer türlüsü çok zor çünkü.”

 

Asrın bir şey söylemedi. Başını cama çevirdi. “Benden ne istiyorsun?” diye sordu yalnızca.

 

Birkaç adım attım ona doğru. “Yanımda olmanı,” dedim kırgın bir sesle. Neler yaşadığımı anlıyor olmalıydı. “Ben bunu anneme yapamam,” dedi hafif bir öfkeyle. “Bunu kim eşliğinde olursa olsun ona söyleyemem. Zaten iyi değil!” Ayaklanıp bana doğru yürüdü. Eliyle kapıyı gösterdi. “Birisi biz onunla konuşurken onun psikolojik durumunu toparlamaya çalışacaksa ne olmuş? Hiçbir işe yaramayacak. Ve ben annemi de kaybetmeyeceğim. Asla!”

 

Kaşlarını hafifçe çattım. “Peki,” dedim sessizce. “Sadece senin annen değil ama o. Bunun farkındasın değil mi?” Asrın sessiz kaldı. “Ona bir şey olursa kendimi asla affetmeyeceğim, bunu da biliyorsun. Sen sadece tüm öfkeni benden çıkarıyorsun. Söylesene beyninden geçen her bir kelimeyi yüzüme. Haykırsana bütün o kalp kırıcı cümlelerini suratıma!”

 

“Öyle mi?” dedi ve bu kez ben duyacaklarıma hazırdım. “O zaman doğumunun hepimizin felaketi olduğundan bahsetmeli miyim? Ya da iki aile fertimi senin yüzünden kaybettiğimi? Hayatımın baharına kış getirdiğinin farkında mısın sen? Güneşimin battığını, gündüzümün gece olduğunu görüyor musun? Elbette görüyorsun ama umrunda mıyım sanki?”

 

Hazır değilmişsin işte gördün mü?

Sevdiklerine zarar veren tek şey senin onlara verdiğin sevgi zaten Asel.

Ama sen ne yapıyorsun?

Hayatlarını mahvedeceğini bile bile onları seviyorsun.

Karan’a ne olacak Asel? Sıradaki o mu?

 

“Kapa çeneni!” diye haykırdığımda Asrın ik önce ona bağırdığımı sanmıştı ama başımı ellerimin arasına almış yerde çökmüş vaziyette olduğumu gördüğünde o da afallamıştı.

 

Derinlerden bir yerden Karan’ın sesini duyabiliyordum. “Asel,” diyordu. “Sakinleş, nefes al.”

 

Alamıyorsun değil mi?

Yalvarırım, sus.

 

“Lütfen!” diye acıyla bağırdığımda yerden havalandığımı hissettim. Görüşüm bulanıklaştığında bu yaşadığımın bir panik atak olduğunu anlamak zor değildi.

 

Aptalsın.

Onları sevmeye devam edecek kadar aptalsın.

 

Ve güçsüzsün.

Gerçeklerle birlikte işte bu şekilde yığılıp kalacak kadar güçsüzsün Asel.

 

 

 

 

“Onun ne kadar ağır şeyler yaşadığını biliyorsun,” dedi o sığındığım ses.

 

“Biliyorum,” dedi sağ kalan tek kardeşim.

 

“Neden yapıyorsun bunu ona? Yeterince kendini suçluyor zaten.”

 

“Üzgünüm, böyle olsun istemezdim.”

 

Boğuluyor gibiyim ama bir yerde de nefes almaya devam ediyorum. Ölü gibiyim ama nabzım atmaya devam ediyor. Ruhum çekilmiş gibi ama çok âşığım. Hâlâ.

 

 

Derin bir nefes alarak gözlerimi yavaşça araladığımda hâlâ Asrın’ın odasında olduğumuzu fark ettim. Yastık Asrın gibi kokuyordu. Karan yatağın ucunda oturmuş ayaktaki Asrın ile konuşuyordu.

 

Hafifçe öksürdüğümde boğazımın kuruduğunu hissettim. Karan da öksürdüğüm an bana dönmüştü. Sonrasında ise hiçbir şey söylemeden saçlarımın arşına bir öpücük kondurup su getirmişti. Onun yardımıyla suyu içerken gözlerimi Asrın’ın üzerinde tutuyordum. Asrın’ın ise bana bakmaya cesareti yok gibiydi.

 

Karan suyu masaya bırakıp yanıma döndüğünde yüzümü avuçladı. “İyi değilsin değil mi?” diye sordu. O da biliyordu iyi olmadığımı. Bilmese, iyisin değil mi?, diye sorardı.

 

Başımı iki yana sallayıp onu yine haklı çıkardım. “Ne zamandır buradayım?” dedim kısık sesimle. “1 saat oldu,” dedi sessizce.

 

“Tamam,” derken ayaklandım. “Hadi yürü, anneme gidiyoruz.”

 

Ancak tam kapıya doğru yürüyecektim ki Karan kolumdan nazikçe tutup beni durdurdu. Önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına atarken “Sevgilim,” dedi buruk bir tebessümle. “Bence bunu şimdi yapmamalıyız . Biraz durup dinlenirsen eğe-“ derken onu susturdum.

 

“Durup dinlenecek vaktim yok benim Karan! Anlıyor musun beni. Her geçen saniyede birilerini daha kaybedemem ben. Geldi mi abinin arkadaşı?”

 

 

Karan çaresizce başını salladı. Onu zorladığımın farkındaydım ama başka türlü yola devam etmeme izin vermeyecekti. Dışarı çıkarken az öncenin aksine Asrın’ın yüzüne bile bakmadım.

 

“Resepsiyonda bekliyormuş adam. Yeni geldi zaten.”

 

Başımı sallayarak hızlı adımlarla yürümeye devam ettim, Karan da arkamdan gelmeye.

 

Resepsiyonun önüne geldiğimizde uzun boylu bir adamla karşılaştım. Kalıplıydı, benden 5 yaş kadar büyük görünüyordu. Bizi fark ettiğinde bakışlarını önce Karan’a sonra da bana değdirdi. Elimi öne uzattım. “Merhaba, ben Asel. Annesine eşlik edilmesini isteyen benim.”

 

Başını sallayarak elimi sıktı, “Polat Kıran, anneniz için elimden gelen her şeyi yapacağım.” Elini bir süre daha o şekilde tuttuktan sonra Karan boğazını temizledi. Polat Bey de kaşlarını çatıp elini geri çekti. Sonrasında Karan’a yöneldi.

“Merhaba Karan. Hatırlamazsın belki ama sen ortaokuldayken sizin evinizde kalmıştım. Oradan tanışıyoruz ama küçüktün biraz.”

 

Karan başını salladı, “Gayet net hatırlıyorum.”

 

Sonrasında ise Polat Bey’e bütün olaylardan bahsettim. Beni dikkatle dinledikten sonra annemin yanına gitmemi söyledi. Sonrasında da onunla normal bir konuşma yaptığım sırada odaya gireceğinden bahsetti.

 

Olabildiğince kendime gelip annemin kapısını çaldım. O çok özlediğim şefkatli sesi, “Gir,” dediğinde ise yavaşça kapıyı açtım. “Annecim,” dedim çocuksu bir sesle.

 

“Yavrum! Asel’im!” derken ayaklanmaya çalıştığında onu durdurdum. “İyi misin güzel kızım?”

 

Koşar adımlarla yanına gidip ona sarıldığımda saçlarımı okşuyordu.

 

İyi değilsin Asel. Hadi söylesene.

Annene, kocasının ve kızının öldüğünü anlatsana.

 

Tüm o seslere inat ona en canlı şekilde cevap vermiştim ona. “İyiyim annem, asıl sen nasılsın? Özür dilerim gelemedim yeni haberim oldu.”

 

Annem başını sallarken ondan ayrıldığımda benden bir cevap bekliyor gibi bakıyordu yüzüme. “Asel,” dedi o sorgulayan sesiyle. Anneydi o. Bilirdi.

 

“İyi değilsin sen,” dedi gözlerini kısarak. “Baban mı?”

 

Dolan gözlerimi saklamaya çalıştığımda annem çoktan gözyaşları dökmeye başlamıştı. “Biliyorum ben,” dedi titreyen sesiyle. “Ama bir de senden duysam…”

 

Başımı salladım, gözlerimi sildim. “En son sen duydun onun sesini,” dedi gözlerime bakarken. “Anlat bana, neler oldu?”

 

“Annecim, bak daha yeni bir operasyon atlattın. Şu an sana bunu anlatmam seni kaybetmeyi göze almam demek. Biraz sabret, her şeyi öğreneceksin. Lütfen.”

 

Annem çaresizlikle söylediklerimi kabullendikten sonra toparlandı. “Asrın’ım nasıl? Hilal de gelmedi bayağıdır. İyiler değil mi? Hilal’in haberi vardı babandan.” Yutkundu. “İyi değil mi? Güçlüdür o.”

 

Ne diyeceğimi bilemediğimden harika bir zamanlama ile Polat Bey ile Karan içeri girdi. Yanlarında da bir hemşire vardı. Yatağın ucunda durdukları sırada geri çekildim. Polat Bey kendini anneme de tanıttığında bize çıkmamız gerektiğini söyledi ve Karan’la odadan ayrıldık.

 

Bir süre boyunca içeriden hiç ses çıkmadı. Annem Polat Bey’i öylece dinliyor muydu yoksa bir şey mi olmuştu bilmiyordum. İçim merak ve endişeyle dolup taşarken odanın kapısı açıldı ve Polat Bey dışarı çıktı.

 

“Sakinleştirici vermek zorunda kaldık çünkü panik atak geçirmek üzereydi,” diye bir açıklama yaptı. Sonrasında devam etti. “Birkaç gün seni görmese iyi olur Asel. Tetiklenebilir.”

 

Başımı sallamakla yetindiğimde Karan güven verici şekilde elini belime yerleştirdi. “Teşekkürler Polat Abi,” derken “abi”yi bastırarak söylemişti. “Gel güzelim, odana gidelim de biraz dinlen.”

 

 

“Tamam,” dedim usulca. “Gidelim.”

 

 

Yukarı çıktıktan sonra Karan’ın da çok yorulduğunun farkındaydım. “Karan,” dedim koltuğa otururken. “Söyle benim güzel sevgilim,” diye yanıtladı beni.

“Sen eve gidip biraz dinlensen mi?” dedim korka korka. Karan oturduğu yerde doğruldu ve kaşlarını çattı. “Ben,” dedi kendini gösterip. “Eve gideceğim öyle mi? Hem de sen buradayken. Hayatta olmaz.”

 

“Asrın var zaten yanımda, çok yoruldun sevgilim. Lütfen,” diye ısrar ettiğimde burnundan bir nefes verdi. “Ay Işığı’m. Ben ne yapacağım evde sen olmadan? Aklım sende kalacak sürekli.”

 

“Dedim ya Karan, Asrın yanımda. Aklının kalmasına gerek yok ki.”

 

“Bak,” dedi vücudunu tamamen bana döndüğünde. “Gideceğim tamam. Ama en ufak bir şeyde bana haber vereceksin. Tamam mı?”

 

Gözlerimi kırpıştırarak onu onayladıktan sonra eşyalarını toplamaya başladık. Sonra beni zorla yatağa yatırdığı için daha fazla yardımcı olamamıştım. Yüzümün her zerresini öpüp, “Sadece 1 kez olacak bu. Sonrasında beni sen bile yanından ayıramazsın,” demiş ve kapıyı kapatıp çıkmıştı.

 

Sıkıldığım için televizyonu açtım ve ilaçlarımın verdiği yorgunlukla öylece uykuya daldım.

 

 

 

 

Kolumda bir sızıyla inleyerek uyandığımda uyanık kalacağım sürenin çok az olduğunu fark ettim. Bağıracak gücüm bile kalmadığında yalnızca gözlerimi açıp odamdaki yabancıya bakabildim. “Dikkatli ol demiştim, güzel kız. Bu da senin cezan.”

 

 

 

 

“Ne yapalım abi?” dedi uzaktan yabancı bir ses.

 

Neredeydim? Buraya nasıl gelmiştim? Ve kimin elindeydim?

 

“Biraz daha bekleyin, eninde sonunda uyanacaktır.”

Gözlerimi açmamak için çabalasam da titremelerine engel olamadım. Yavaşça göz kapaklarımı aralayıp etrafıma bakındım. Yine aynı depodaydım. Daha önce Karan’la birlikte düştüğüm o depo, vurulduğum depo.

Bir hırsız maskesi görüş açıma girdiğinde çığlık attım. Maskenin ardındaki mavi gözler öyle büyük bir hırs ve nefretle bana bakıyordu ki gerilmeden edemedim. Neydi bu kinin sebebi? Onlara ne zararım dokunmuş olabilirdi?

“Günaydın, güzel kız,” dedi maskeli yabancı metalik, değiştirilmiş bir sesle. “Umarım rahat uyumuşsundur.”

Kaşlarımı çattım, “Ne istiyorsun?” diye net bir soru attım ortaya. Lafı dolandırmanın bir manası yoktu.

“Uluöz’ün canı dışında hiçbir şey,” dedi neredeyse gülerek. “İşim bu sonuçta. Ne demişti o, babasına? İntikam istiyorum, intikam! Bunu ben söylemiyorum ha! Sevgilin söylüyor.”

Gür bir sesle kahkahalar attığında çırpınmaya başladım. İpler her tarafımı sarmış, sanki kangren olmama sebep olacak kadar sıkı bağlanmıştı. Ben çırpındıkça yabancı daha yüksek sesle gülmeye başladı ancak yan tarafımızdaki demir kapıdan bir ses geldiğinde sustu ve ellerini arkada birleştirerek başını öne eğdi.

İçeriye giren adam elbette yabancı değildi. Serdar Uluöz, tüm nefretiyle karşımdaydı. Günler önce yaptığı gibi yine yanıma gelip karşımda diz çöktü ve çenemi sıkıca tutup ona bakmamı sağladı. Yüzümü buruşturdum.

“Gelinime sert mi davrandınız beyler?”

“Biraz hırpaladık patron,” dedi arkadan birisi arsızca. “Bilincini kapatmadan getirmek mümkün değildi. İlaç bayağı işe yarıyor, 10 saattir kış uykusunda gibi uyuyor.”

10 saat mi? Karan delirmiştir…

“Dur tahmin edeyim güzel kız,” dedi Serdar. “Aklına Karan ve yapacakları geldi değil mi?” Bakışlarımı gördüğünde yüzünde bir zafer gülümsemesi belirdi. “Nasıl da tanıyorum seni.”

Anlık bir cesaretle yüzüne tükürdüm, “Siktir git! Sen mi tanıyacaksın beni, piç herif?”

Yüzünü tiksinerek sildiğinde silahını çıkartıp namluyu bana doğrulttu. “Sen ne yaptığının farkında olmayan güzel ama aptal bir kızsın, ama emin ol ben o aptal adamlardan biri değilim. Seni şuracıkta öldürürüm. Bir saniyemi bile almaz.”

Korkmuyordum, korkmayacaktım, korkamazdım. O silah beni titretmemeliydi. Ancak ailemin intikamını almadan da ölemezdim. Bunu onlara borçluydum.

“Ne istiyorsun?” dedim az önceki gibi. Bu sefer tonlamam daha yumuşaktı. Ölmek işime gelmezdi, şimdilik.

“Sevgili oğlumla biraz oynayacağız güzel kız,” dedi şerefsiz, gülümseyerek.

“Hırsız polis gibi düşün. Sen değerli bir hazinesin, ben hırsız, Karan ise polis. Ama sana kötü bir haberim var. Benim yakalanmaya hiç niyetim yok. O polisin,” derken boynunu keser gibi yaptı. “İşi bitecek.”

“Beni kendi evine getirmişsin, oğlunu da daha önce alıkoyduğun yere. Sence gerçekten yakalanmayacak mısın Serdar Uluöz? Nasıl bu kadar eminsin?”

“Çünkü düşündüğün yerde değiliz güzel kız.”

Kaşlarım havalandı, “Ne?”

“Evlerimden birindeyiz güzel kız, tabii ki bunu anlamanı beklemiyorum. Dediğim gibi, ben o gördüğün aptal adamlara benzemem.”

“Ne yapacaksın peki benimle?” dedim onu alaya alırken. “Öldürecek misin? Öldür. Öldür de Karan seni işkenceler içinde boğsun. En azından dünya bir pislikten daha kurtulmuş olur.”

Yüzümde bir tokat patladığında başım sağa doğru düştü. Ağzımın içindeki kan tadını hissettiğimde yüzümü buruşturdum. Bağırarak bir şeyler söylüyordu ama onu yok sayarak kahkaha atmaya başladım. Kahkahalarım git gide yükselirken bana attıkları tuhaf bakışlar hiç umrumda değildi. Adamlardan iki tanesi yanıma geldiğinde kendimi ancak susturabilmiştim.

“Gerçekler acı geldi değil mi Serdar?” dedim gülümserken. “Sen bu dünyadan silindiğinde öyle bir yok olacaksın ki sanki hiç var olmamışsın gibi…” Sinirden kıpkırmızı kesilen suratı beni daha da kahkahalara boğmuştu.

Kahkahamı bölen şey ise yumruklanan kapının sesi olmuştu. “Asel!” diye haykırıyordu, muhtaç olduğum o ses. “Asel, sevgilim! Geldim! Buradayım.”

Bu kez gülen kişi Serdar’dı. “Sevgilim mi? Komikmiş. Söylesene onu nasıl bu hale getirebildin. Yıllardır onun bana karşı böyle olması için çabalarken sen bunu nasıl bir çırpıda yaptın güzel kız?” Gözlerimi gözlerine kenetlediğimde öfkemi belli eden bir tonlamayla konuştum. “Sevgiyle. Anlamını biliyor musun? Açıklamama gerek var mı?”

Oturduğum sandalyeyi tekmelediğinde arkaya doğru düştüm. Başımı serçe betona çarptığımda acıyla inledim. Arkaya doğru başıyla bir işaret verdiğinde ise bana doğru yaklaşan onlarca adamı gördüm. Hepsi bir anda bana ardı ardına tekmeler savurmaya başladığında attığım çığlıkların haddi hesabı yoktu. En son “Karan!” diye haykırırken artık canımın acısı umrumda bile değildi. Karan’ın buradan çekip gitmesi gerekiyordu. Hem de en acil şekilde.

“Karan, git!” diye bağırdım kapıya doğru. Duyup duymadığından emin değildim. “Yalvarırım git! Seni öldürecekler! Beni seviyorsan git!”

Son söylediğim onda bir etki bırakmış mıydı emin değildim ama adamların vurduğu yerler artık uyuşmuş gibi hissediyordum. İpler gevşemeye başladığında vücudum hakimiyetini kaybetti. Çığlıklarım tüm depoda yankılandığında bir kırılma sesi duydum.

“Karan,” diye fısıldadım çaresizce.

“Çekilin,” dedi Karan. “Sevgilimi almaya geldim.”

 

Bölüm : 06.04.2025 03:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...