4. Bölüm

3. Tercihler ve Sonuçlar

Ada
dorttarafimsukapli

Karan’ın Anlatımıyla

 

Asel’i o halde görünce bir sorun olduğunu anlamıştım. Otobüsten çıktığı haldeki gibiydi. “İyi misin?” diye sorduğumda başını sallayınca çok üstelemedim. Yukarı çıktığımızda sendeledi. Gözleri kaymaya başladı. İçimi bir korku kapladı. Annemin geçirdiği son kriz gözümün önünden geçti. Eski anıları hatırlayınca korku vücudumu salmadı. Arttıkça arttı. Sonunda düşmek üzereyken “Asel!” diyerek onu tuttuğum gibi kucağıma aldım. Merdivenlerden inerken “AMBULANS ÇAĞIRIN!” diyen sesim her yerde yankılandı. Koşmak denilebilecek bir hızla indiğim merdivenlerin sonunda korku evinden dışarı çıktım. Kaldırıma oturup yüzünü ellerim arasına aldım. “İyi olacaksın Asel, iyi olacaksın.” diye fısıldadım. Bunları Asel’e değil anneme söylüyor gibiydim. Niye bu kadar korkuyorum bu kıza bir şey olmasından? Dudakları aralandı. “Anne…” dedi “Korkuyorum anne, çok karanlık.” Bir daha da konuşmadı. Duyduğum ambulans sireniyle kucağımda Asel ile ayaklandım.

 

Ambulansın kapısı açıldı. Kucağımdan onu sökercesine aldılar. Arkamdan onun kuzenleri ve kendi arkadaşlarım vardı ve hepsi hayretler içinde bana bakıyordu. Onlara kısa bir bakış atıp ambulansa bindim. Sedyenin yanındaki oturma yerine geçip oturdum. “Nabız yüksek, nefes alamıyor. Oksijen maskesi! Çabuk!” Uzanıp onun elini tuttum. Elleri buz gibiydi ama yumuşacıktı. Başımı öne eğdim. Annem gibi değildi, olamazdı, abartıyordum…Gözlerim doldu. Engelleyemedim. Bakışlarımı ona çevirdiğimde gözlerinin aralıklı olduğunu gördüm. İçime su serpildi. O kadar rahatlamıştım ki…Ama bu rahatlama uzun sürmedi çünkü gözleri geri kapandı. Büyük ihtimalle klostrofobisi vardı. Otobüste de nefesi kesilmiş gibi görünüyordu. Klostrofobi yüzünden ölmeyeceğini tabii ki biliyordum. Ama bu şekilde hastalanan birisi karşımda olduğunda aklıma annem gelirdi. Ambulans durduğunda arka kapı açıldı. Asel’i hastaneye götürürlerken ambulanstan indim ve daha fazla yol alamadım. Oturduğum yere çöktüm ve Asel’in gözümün önünden kayboluşunu izledim. Annemi özlüyordum, hem de çok, içimdeki çocuk annesini arıyordu bir yerlerde ama yoktu işte, gitmişti.

 

 

Bir saat sonra

 

Asel’in Anlatımıyla

 

Tekrardan gözlerimi açtığımda hastane odasındaydım. Kolumda bir serum vardı. Ablam karşımdaki koltukta annemi sakinleştiriyordu. Dudaklarımı aralayıp “Anne..” dedim. Annem hemen ayaklandı, "Annecim! İyi misin yavrum? Çok korkuttun beni be Asel’im! ". Annemin ilgili tavırları beni şımartmıştı," İyiyim canım anacım merak etme. En sevdiğin kızın gayet iyi" dedim imalı imalı. Sesim bir garip çıkıyordu . Dilim damağım kurumuştu. Ablam hemen söze atladı "Hemen de şımar şımarık!" dedi burnuma bir fiske atarak. Anlaşılan barışmıştık. Peki ne olmuştu bana? En son korku evindeydik, sonra nefesimin kesildiğini hatırlıyorum. Merdivenler! Merdivenler çok dardı. Kahretsin! Kuzenleri dinlemek hiç mantıklı bir karar değildi. Peki ya o? Halisülasyon olmadığına emindim. Elimi tutmuştu. Neden? "Bir şeye ihtiyacın var mı annecim?" annemin sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. "Su olabilir aslında..." diye yanıt verdim. Annem hemen bir plastik bardağa su koydu. Sırtımdan hafifçe ittirerek kalkmama yardımcı oldu. Sonra kapı çaldı. Bardağı elime tutuşturup kapıyı açtı. Suyu içmemle püskürtmem bir oldu.

 

Onun burada ne işi var?

 

Öksürmeye başlayınca annem telaşla sırtıma vurdu, "Helal annem, helal." Karan’ın simsiyah gözleri endişeyle bana bakıyordu. Beni baştan aşağıya süzdü sanki iyi miyim diye kontrol ediyordu. "İyi misin?" Aha bak demiştim beni merak ediyordu! "İyiyim teşekkür ederim." dedim başımı sallayarak. Annem bir anda çantasını koluna geçirdi ve "Ben bi doktorla konuşayım da bir an önce taburcu etsinler seni de eve gidip dinlen. Hastane ortamı sıkmıştır." dedi. Başımı sallamakla yetindim. Ablam da annem ile odadan çıkınca Bulut ile yalnız kaldık. Konuşmayı ben başlattım. "Ambulansta seni gördüm sanki. Yanlış mı hatırlıyorum?" diye sordum. Bir süre yüzümü inceledi. Ne cevap vereceğini kestiremiyor gibiydi. En sonunda "Evet bendim." diye kısa ve net bir cevap verdi. "Annem öldü benim," diye konuşmaya başlayınca ona döndüm. "Gözlerin kayınca, annem gibi..." duraksadı. "Korktum, telaşlandım işte yani, seninle ilgili bir durum değildi. Geçmiş olsun, ben gideyim artık." oturduğu yerden kalkıp kapıya yöneldi. "Teşekkür ederim." demekle yetindim. Omzunun üstünden bana baktı. Hafifçe başını sallayıp odadan çıktı.

 

 

2 saat sonra

 

Sonunda eve gelmiştik. Odamda reels izlemek kadar güzel bir şey yoktu. Asrın evde değildi yani ses yapan tek şey çamaşır makinesiydi. Ablam ise ödev yapıyordu. Reels izlemeye devam ederken Whatsapp'tan bir mesaj geldi.

"+90 547 *** ** ** kişisinden 1 yeni mesaj."

Kim ki bu?

Tek mesaj.

"Daha iyi misin?"

Kuzenlerim olamazdı numaraları kayıtlıydı. Diğer gruptakilerden de tanıdığım kimse yoktu. Bir dakika bir dakika!

KARAN?

 

Hemen profil fotoğrafına girip baktığımda o olduğundan emin oldum.

 

Bu oydu. Allah'ım ne kadar yakışıkl-

Saçmalama Asel!

KENDİNE GEL!

ÇOCUĞU TANIMIYORSUN BİLE!

Her neyse. Numarasını hemen kaydettim

"Karan Uluöz"

Sonrasında mesajını yanıtladım. "Teşekkürler daha iyiyim zaten basit bir klostrofobi kriziydi. Merak etme."

Cevap gelmesi uzun sürmedi.

"Merak etmedim zaten."

Ne?

Bu çocuk ilgi bağımlısı falan mı?

 

Mesajı atan o.

 

Bana iyi olup olmadığımı soran o.

 

Merak etmediğini söyleyen yine o!

 

Ne çeşit bir bipolar hastası bu adam?

 

"Niye yazdın o zaman iyi misin diye?"

Ay yok sil sil sil..

İlgi bekliyor gibi davranma.

 

"Merakına ihtiyacım yok zaten."

Ay bu da çok kaba.

Ne yazsam?

 

"İyi peki iyi geceler."

GÖNDERDİM!

BEN ÇOCUĞA NİYE İYİ GECELER DEDİM?!

 

Görüldü

Çevrimdışı

NE!

İnsan iyi geceler diye cevap verir ya öküze bak! Hem kimden aldı ki bu kalas benim numaramı?

Neyse ya banane zaten çok yorulmuştum. Kafayı yastığa gömüp uyuma vakti. Kafaya takma şu odunu diye geçirdim içimden. Sonrasında ışığı kapatıp kendimi uykunun sakin kollarına teslim ettim.

 

 

Karan’ın Anlatımıyla

 

Güneş'ten numarasını istedim!

"Daha iyi misin?" yazdım ve gönderdim!

APTAL!

Kıza niye gecenin bi vakti iyi olup olmadığın sordum.

Neden bu kızı merak ediyorum?

NE OLUYOR ULAN?

 

Ding!

 

Cevap geldi.

 

"Teşekkürler daha iyiyim zaten basit bir klostrofobi kriziydi. Merak etme."

 

Ne diyeceğim şimdi.

"Geçmiş olsun"? Yok onu hastanede söyledim.

"Tamam"? Hayır bu da çok umursamaz daha çok umursamaz olayım da ilgim olduğunu anlamasın.

"Merak etmedim zaten."

GÖNDERDİM!

GÖRDÜ!

Karan niye bu kadar odun olmak zorundasın?

 

 

Yazıyor...

 

Durdu

 

Yazıyor...

 

Yine durdu

 

Ding!

 

Cevap geldi

 

"İyi peki iyi geceler."

Oha!

Kırdın işte kızın kalbini hayvan herif.

Çık mesajlaşmadan!

Şimdi yat zıbar uyu bakalım uyuyabilirsen.

 

 

 

Sabah 6.30

 

Asel’in Anlatımıyla

 

Otobüste yine karşılaştık! Şaka gibi her yerde karşıma çıkıyor Allah'ın odunu! APTAL KALAS! Neyseki ablamdan rica etmiştim de kartımı doldurmuştu. 2 durak sonra okula gelecektim. Kapıya daha çok yaklaşmak için ilerlemeye başladım. O sırada bir el kolumu tuttu. Beni göğsüne doğru çekti ve burnuma gelen erkeksi parfümün kokusunu bi yerden hatırladığımı fark ettim. Kahretsin! Ne diye çekti bu beni kendine şimdi?

 

"Özür dilerim," dedi gözlerime en ince ayrıntısına kadar ezberlemek istiyor gibi bakıyordu. "Ne için?" diye cevap verdim soğuk bir şekilde. "Dün kabalık ettim, nasıl hissetmem gerektiğini kestiremedim. Yeni yeni tanışıyoruz ama seni merak edince Güneş’ten numaranı rica ettim. Ettim etmesine de..."

"Eee?" dedim devam etmesine teşvik ederek.

"Fazla ileriye gitmeyeyim diye odunluk ettim. Kusura bakma." dedi. Çok masum bakıyordu, gerçekten affetmemi istiyor gibiydi. Daha fazla uzatmak istemedim "Tamam, sorun değil." diye yanıtladım kısaca.

 

Nihayet kolumu bıraktı. Kapıya doğru ilerlemeye devam ettim. Sonunda kapı açılınca otobüsten indim. Karanda hemen ardımdan indi. Okula doğru yürümeye başladım. Sınıfa doğru ilerledim.

 

O sırada bahçedeki banklarda Güneş'i gördüm. Aman Allah'ım o hal ne öyle. Yüzü gözü şişmiş gözlerinin içi kıpkırmızı. Ağlamış!

İyi de neden. Koşarak yanına gittim. "Güneş?!" dedim soru sorar gibi. "Bebeğim ne oldu, kim üzdü lan seni?! Sülalesini si-"

"Ömer!" diye bağırdı. Tekrar ağlamaya başladı. Bana döndüğünde yanağının kıpkırmızı olduğunu gördüm. " Güneş bana sakın o şerefsizin sana bunu yaptığını söyleme yoks-"

"O yaptı..." dedi korkar gibi.

 

Kalktığım gibi yan sınıfa koştum. O kadar öfkeliydim ki. Benim kardeşim gibi gördüğüm kızla kavga etmemize sebep olması yetmemiş gibi bir de ona vurmuş muydu? Ben gösterirdim ona!

 

Onu bulmam çok uzun sürmemişti, koridorda arkası dönük şekilde sınıfına yürüyordu.

"Ömer!" diye bağırdım arkasından. Yavaşça bana döndü. "Ne var güzellik? Nasıl yardımcı olayım sana? Arkadaşına yaptığım gibi suratına bi şaplak ister misin?!" derken elini kaldırdığı gibi yüzüme vurdu.

 

Darbenin etkisiyle başım sağ tarafıma düştü. O kadar sert vurmuştu ki başım dönmüştü. Şok içinde ona döndüm. "Sen ne hakla bana vur-" derken elini tekrar kaldırdı.

 

Tam kendimi savunmaya alıp yüzümü ellerimle kapatırken bir çatırdama sesi duydum. Ellerimi yüzümden çektiğim sırada gördüğüm görüntüyle tiz bir çığlık koptu dudaklarımın arasından. Karan Ömer’in kolunu ters çevirmiş nefretle gözlerinin içine bakıyordu. OHA KOLUNU BÜKMÜŞ ÖYLECE BAKIŞIYOR HERİFLE!

 

 

"Sen," diye konuşmaya başladı tane tane. "Benim mesaj atmaktan bile çekindiğim kıza tokat mı attın lan?!" diye kükredi. Boşta kalan eliyle Ömer'in yüzüne sıkı bir yumruk geçirdi. Sonrasında ortalık karıştı. Son gördüğüm şey Karan’ın Ömer'in üstüne oturup onu yumruklayışıydı. Sonrasında koşarak ordan uzaklaşmıştım.

 

 

 

2 Ders sonra

 

 

 

Çocuk hala ortalıkta yok! Kafayı yiyeceğim şimdi! "Benim yüzümden Ömer'i dövdü bir de disipline mi gidecek?" diye düşünmeden edemedim. O sırada sınıf kapısı tıkladı. Karan yüzünde çok küçük bir tebessümle içeri girdi. "Pardon hocam, bir mevzu vardı da ondan geciktim." diyerek hocaya izin kağıdı uzattı ve yanıma geçti.

 

 

Güneş'i ailesini araması için ikna edememiştim. Neyseki revire gitmeyi kabul ettirebilmiştim. Hala revirdeydi. Canımın içi kim bilir nasıl acımıştı canı. Gerçi benim de yanağım az kızarmamıştı. Sol yanağımda kocaman bir el izi vardı. Neden vurmuştu ki bu psikopat bize?

 

 

Bir anda sol yanağımda bir ağırlık hissettim. Karan başparmağıyla yanağımı okşuyordu. Anlık şokla ona döndüm. Hemen elini çekti. "Özür dilerim, acıttım mı?" diye sordu naifçe. Başımı iki yana salladım. "Yok yani ondan değil bi anda dokununca şaşırdım yani." diye bir şeyler geveledim. Dudağının yukarıya doğru kıvrıldığını gördüm. Ne diye sırıtıyor bu şimdi? "Neye gülüyorsun?" diye sordum ona dönerek. "Hiç, bir espri geldi aklıma." diye geçiştirdi beni. "Ben de buna inanacak kadar saftım zate-" derken içeriye Güneş girdi. Hocaya revirden aldığı izin kağıdını uzatarak önümdeki sırasına oturdu.

 

Defterimden küçük bir parça kopardım

"İyi misin Güneş’im?"

kağıdı öne doğru uzattım. Güneş okuyup arkasını çevirdi. Kağıda yazıp bana uzattı. Asla yüzüme bakmıyordu.

"Hayır."

Bir kağıt daha kopardım.

"Teneffüste bahçeye çıkmak ister misin? Biraz hava alırsın."

kağıdı tekrar ona uzattım. Yine arkasını çevirip bir şeyler yazdı ve bana geri uzattı.

"Olur."

Cevabını alınca dersi dinlemek için önüme döndüm. Karan'ın gözlerini üzerimde hissediyordum ama bakmak istemedim.

 

 

Sonunda zil çalınca Güneş'i kolundan tuttuğum gibi bahçeye sürükledim. Banka oturttum ve önüne gelen saçlarını düzeltip yemyeşil gözlerine baktım. "Canımın içi," diye konuşmaya başlayacaktım ki ağlamaya başladı.

Hemen yanına oturup kollarımı ona dolayıp sımsıkı sarıldım. "Geçecek." dedim. "Hiç kimseye ezdirmeyeceğim seni. Merak etme çözeceğim. O şerefsizin işini de bitireceğim. Gerekirse okuldan uzaklaştırma falan almasını sağlayacağım. Söz veriyorum cezasını çekecek." Başını göğüsüme yasladı.

 

 

"Seni dinlemem gerekirdi. Bana uygun değildi. Benimle ilgilenmiyordu da zaten. Nasıl yaptım böyle bir hatayı nasıl?!" diye kendine kızmaya başladı. Ağlaması artınca "Senin bir suçun yok ki bebeğim. Hepsi o şeref yoksununun suçu." Ağlaması küçük iç çekmelere dönüştü. En sonunda başını kaldırdı ve yüzüme baktı. "Asel!" diye haykırınca dudağımı kemirmeye başladım. Görmüştü. Kahretsin izi görmüştü. "Asel sana da mı.." dedi ve cümlesini tamamlayamadan tekrar ağlamaya başladı. "Hayır hayır gerçekten sorun değil Güneş'im nolur ağlama!" diye onu sakinleştirmeye çalıştım. Tam o sırada Karan'ın okulun içinden çıkıp bize doğru yürüdüğünü gördüm. "Güneş'im 5 dakikaya geliyorum tamam mı? Geldiğimde ağladığını görmeyeyim!" diye tembihledim onu. Sonra Karan’a doğru ilerledim.

Tam karşısında durdum. "Gel." dedi kolumdan tutup. "Nereye?" dedim ama cevap bile vermeden beni sürüklemeye devam etti. "Karan sana soruyorum!" Omuz silkti.

 

Okula girdik ve yürümeye devam ettik. Tam revirin kapısının önünde durdu. "Şimdi içeriye giriyorsun, şu sıçtığımın kızarıklığına iyi gelecek bir krem soruyorsun, Karan Uluöz rica etti diyorsun ve yanıma geliyorsun. Hadi." diye emredince şok içinde yüzüne baktım. Başıyla kapıyı işaret edince kapıyı tıklatıp içeri girdim.

 

Leyla abla masasında oturuyordu. "Leyla abla bana böyle çarpmaya bağlı kızarıklık için bir krem bulabilir misin?"

"Tabii bulayım ablam nerene sürecen?"

"Ee şey sen bana versen Karan rica etti de dışarıda beni bekliyor." diyince gözleri açıldı.

"Karam Uluöz'ü mü diyorsun ablam?"

"Evet."

"Dur şurada olacaktı vereyim ablam."

diye çekmeceleri karıştırmaya başladı. Sonunda kremi bana uzattı. "Geçmiş olsun ablam." dedi ve yerine geri oturdu.

 

Kapıdan çıktığımda Karan’ın hala kapıda beklediğini gördüm. Elini uzattı. Kremi eline tutuşturdum. Sonra diğer eliyle kolumu sakince tuttu ve beni bir kenara çekti. "Gel bakalım sürelim şunu." deyince kaşlarımı çattım, başımı kaldırıp ona baktım. "Nasıl yani? Sen mi süreceksin?" kararlı şekilde başını salladı. Anlaşılan vazgeçiremeyecektim.

 

Duvarın köşesine sindim. Bana perde oldu. Önüme geçti ve kremin kapağını açıp birazını parmağına sıktı. Soğuk kremi yanağımda hissedince biraz canım yandığı için yüzümü buruşturdum Karan’a baktığımda yüzüme kaşlarını çatarak baktığını gördüm. "Acıyor mu?"

"Biraz..."

"Tamam az kaldı, olabildiğince yavaş süreceğim tamam mı?"

Başımı salladım.

 

Parmağını yavaşça yanağımda gezdirdi. Sonunda kremi kızaran bölgenin tamamına sürdüğünde elini çekti ve kremin kapağını kapattı kutusuna geri koydu ve yüzüme baktı. Derin bir nefes aldı. "Daha iyi misin şimdi, aldı mı acını biraz?" diye sordu ilgili bir şekilde. "Evet, evet. Teşekkür ederim." dedim sonra aklıma Güneş geldi başımı bahçeye doğru çevirince Ömer'in Güneş'in yanında oturup onunla konuştuğunu gördüm. Kaşlarımı çatıp yürümeye başladım. Karan da benim baktığım tarafa döndü. Ne gördüğümü anlamış olacak ki o da hızla bahçeye ilerledi.

 

Oturdukları bankın önünde durduk. Ömer korkuyla üzerine düşen iki gölgeye baktı. "Napıyosun lan sen kardeşimin yanında?! NE İŞİN VAR SENİN BURDA HÂLA?!"

diye kükredim.

 

Karan kolunu önüme doğru atıp beni biraz gerisine aldı. "Geri bas Ömer. Yoksa ben sana basarım ama öyle bir basarım ki aklın durur." diye konuştu sakince. Aslında sakin olmadığını biliyordum. Bu sakinlik Ömer için çok tehlikeliydi.

 

Ömer kalkmayınca Karan Ömer'i kırık olan kolundan tutup kenara çekti. Konuşmaya başladı ama her an yüzüne yapıştıracak gibiydi.

Hemen Güneş'in yanına geçtim. "Ne dedi sana? Seni üzecek bir şey söylemedi değil mi?" Güneş yüzüme boş boş bakıyordu. "Güneş cevap versene canımın içi." dediğim sırada Karan’ın bağırışını duydum. "ŞEREFSİZ HERİF!" diye haykırarak yüzüne bir yumruk indirdi. Ben Güneş'in önüne geçip o görüntüleri görmesini engelledim. Güneş ile konuşmaya çalışıyordum ama işe yaramıyordu.

 

"Güneş güzelim konuş benimle nolur. Bak bakayım bana." başını çevirip bana balmasını sağladım. "Aileme söyleyecek." dedi gözleri dolarken. "Annemler öğrenecek Asel! Nasıl bakacağım yüzlerine? Ya babam? Öğrenirse neler yapar biliyor musun?"

 

Biliyordum. Babası katı bir adamdı. Kızının etafında bırakın erkeği erkek sinek bile görmek istemezdi. Sevgilisi olduğunu gizliyordu ama şimdi öğreneceklerdi. Hele işin içine fiziksel temas girince... Babasının Ömer'e neler yapacağını tahmin etmek çok zordu.

 

Peki Güneş’e neler yapacaktı. Okuldan alır mıydı? Taşınırlar mıydı? Güneş’i Ömer'den uzak tutmak için ya Ömer mezara girerdi ya da Güneş başka şehre hatta gerekirse ülkeye...Çünkü daha önce engellemeseydim buna benzer bir olay yaşanacaktı. En yakın arkadaşımdan mı ayrılacaktım? Kardeşim olarak gördüğüm kızdan nasıl ayrı kalacaktım? Neyse bu kadar kafada kurmaya gerek yoktu. Belki de öğrenmeyeceklerdi ya da belki öğrenip ılımlı davranacaklardı. Kim bilir?

 

 

Ama bu 'pozitif' düşünceler Ömer'e olan sinirimi azaltmamıştı. Öfkeyle arkamda Karan ile tartışan Ömer'e döndüm. Ona doğru hışımla yürüdüm. Tam karşısına geçtiğimde yüzüne güçlü bir tokat indirdim. Karan bir anda bana baktı, dudakları yukarı doğru kıvrıldı, gururla bana bakıyordu. İster istemez mutlu hissetmiştim kendimi.

 

 

Küçük bir gülümsemeyle oradan ayrılıp Güneş’in yanına döndüm. "Güneş’im , bak şimdi, ben her şeyi halledeceğim tamam mı? Gerekirse babanla konuşurum. Çok küçük bir ilişki olduğunu söylerim, uzun sürmediğini ya da ne bileyim Ömer'in senin merhametini ve arkadaşça yaklaşımlarını yanlış anladığını söylerim. Bırak yalanları ben söyleyeyim. Tamam mı? Dert etme bunları şimdi. Derse dönelim, hem ders biyoloji, sen çok seversin. Uç! Hadi!" diye kolundan turtuğum gibi onu sınıfa sürükledim. Neyseki derse vaktinde yetişmiştik.

 

Lütfen ailesi bu duruma ılımlı yaklaşıp Güneş’i üzmesin, lütfen.

 

 

Ders başlamıştı, Güneş kafasını sıraya deve kuşu gibi gömmüş öylece duruyordu. Anlık bir dürtüyle Karan'ın olduğu tarafa döndüğümde onun da bana ciddi bir ifadeyle baktığını gördüm. Ona döndüğümü görünce yüzüne küçük bir tebessüm kondurup önüne döndü. Neden öyle bakmıştı ki? Ömer’e ne yapmıştı? Nasıl bir anda normal bir şekilde gelip sırasına oturmuştu? Sanki Ömer meselesi tamamen kapanmış gibiydi.

 

Bölüm : 15.12.2024 22:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...