
İyi okumalar dilerim
〢 ╹ ╻ ╷
Kulaklarımın içinde çınlayan bir ses, gözümün önünden gitmeyen bir fotoğraf karesi ve 2 gün mühlet... Kafamın içi bu üçüyle dönüp duruyor ve odaklanamıyordum. Eve geleli kaç saat geçti bilmiyordum. Kucağıma koyduğum leğende soyulmayı bekleyen patatesleri soymaya çalışıyor ama işe kendimi veremiyordum. Çok uzaklardan bir ses duyuyor gibi geliyor ama o sesi kulağım duymak istemiyordu.
"Gülbahar!" diye en sonunda bağıran annemin sesiyle kafamın içinde dolanan sahneler birer birer parçalanmakla kalmayıp anlık gelen korkuyla yerimden sıçradım. Gözlerim kocaman açılmış, dibimde bana bakan annemi fark ettim.
"Kızım sen duymuyor musun?" diye tekrar konuştuğunda gözlerimi kapayıp önce sakinliğimi korudum. Ardından gözlerimi açıp "Anne dalmışım." diye mırıldandım.
Bir bana bir kucağımdaki leğene bakıp hızla leğeni kucağımdan aldı ve kolumdan tutarak beni koltuktan kaldırdı. "Git bir elini yüzünü yıka. İyi değilsin sen." der demez beni kışkışladığında gülümsemeye çalıştım. "Reglim ya anne biraz ondan ötürü halsizlik var üzerimde." derken amacım annemin başka bir şey düşünmemesinden ötürüydü.
Çok şükür ki üstelemeyip "İyi git dinlen olmadı geri kalanını ben yaparım." dediğinde hiç vakit kaybetmeden kaçar gibi salondan ayrıldım ve odama girdim. Kapıyı temkinli bir şekilde kapatıp çalışma masamın üzerindeki telefonumu şarjdan çıkarır çıkarmaz Hilal'i aramak için rehbere girdim. Sancılı geçen saniyeler birbirini kovalayıp durduğu an da kuzenim sonunda telefonu açma kararı aldı.
"Gülom." diye cıvıl cıvıl sesiyle beni karşılayan Hilal'e "Çok kötü bir şey oldu." diyerek cevap verdim. Fazla telaşlı sesimden olsa gerek Hilal'in hışırtılarını ve kapısını sesini duydum. Sanırım odasındaydı ve kapıyı kapatmıştı.
"Noldu?"
Boğazıma dizilen cümleleri toparlamaya çalışırken yatağın üzerine oturdum. "Yasin, sarhoş olduğum gece Koray abi ve beni görmüş. Koray abinin avucunu öptüğüm sırada resmimizi çekmiş ve bugün eve dönerken beni sıkıştırıp şayet ona bir şans vermezsem resmi yayacağını ima etti. 2 gün mühlet verdi." derken tek bir nefeste söylemiştim.
Telefonun ardında kısa süreli bir sessizlik oldu. Ne diyeceğini merak ettiğim Hilal bir an da "Ben bu iti öldürürüm." diye tısladığında o görmesede olumsuzca kafa salladım. "Hilal, ne yapacağım?" diye çaresizce sordum.
"Koray abiye söyleyelim gebertsin iti."
"Bula bula bu çözümümü buldun? O adam bir yabancı ne yapabilir? Ya da ben ona nasıl bu konuyu açabilirim? hele ki benim yüzümden bu duruma düşmüşken... Allah aşkına biraz mantıklı düşün kavga gürültüyle çözülecek bir durum değil bu. Şayet iş oraya gelirse yedi düvel duyar o zaman annem de beni babamın yanına gönderir." dediğimde bu olasılık bile tüylerimi diken diken etmeye yetmişti. Kasabanın diline düştüğüm an babamın beni yanına isteyeceği an olurdu. Ki babamla ve yeni karısıyla asla anlaşamıyordum. Hele de karısının oğlu Bahadır ile yıldızlarım hiç barışmıyordu. Babamın yeni karısının ölen kocasından olan Bahadır benden 5 yaş büyüktü. Yasadışı işler yaptığından ötürü onunla aynı çatı altında yaşamak istemiyordum.
"Ee ne yapacağız o zaman?"
İlk başta Hasan abiye söylemeyi düşünmüş ama vazgeçmiştim çünkü o da sinirli bir adamdı. Tersi nasıl olur bilemediğimden hemen bu seçenekten vazgeçtim. Tek çare vardı. Kendimden emin bir sesle Hilal'e "Zaman kazanacağım." dedim.
"Nasıl?" diye sordu.
"Yasin'in teklifini kabul edeceğim. Madem onu tanımamı istedi o fırsatı ona vereceğim çünkü 2 gün mühlet için zaman yok. Yarın köye gideceğiz ve benim planlar kuracak vaktim yok. Önceliğimiz zaman kazanmak olsun sonrasında bir yolunu buluruz elbet." derken Hilal'den daha çok kendimi ikna etmeye çalışır gibiydim.
"Gülbahar ya o it sana bir şey yapmaya kalkışırsa?"
Endişesini çok iyi anlıyordum keza ben de bu konu da endişelensem de içimdekileri bilmesini istemeyerek "Söylediği gibi beni seviyorsa o yanlışı yapmayacaktır. Tek derdi onu sevip kabul etmem. Böyle bir riski almaz." dedim.
Sıkkın bir nefes alışverişten sonra Hilal "Tamam o zaman ama o itle her buluşmanda bana nerede olduğunu söyleyeceksin ki ben de sizi uzaktan takip edebileyim. Olurda bir şey yapmaya kalkışırsa ümüğünü sıkarım." diye hınçla konuştu.
Güldüm, Hilal kesinlikle dediğini yapacak kadar gözü karaydı. "Neyse, annem teftişe gelir birazdan kapatıyorum sonra ayrıntılı konuşuruz."
"Tamam Gülo görüşürüz. " dediğinde "Görüşüsüz." diyerek telefonu kapattım. Huzursuz hissediyordum ve bu huzursuzluğumun nedeni rutin giden hayatımın bir tsunami ile yok oluşundan ötürüydü. Telefonu tekrar açıp instagrama girdim. Arama yerine Yasin Ertekin yazdım ve ortak arkadaşlar yardımıyla bulduğum onun profiline tıkladım. Hiçbir şeye odaklanmadan mesaj kısmına girip "Teklifini kabul ediyorum ama olurda beni görüştüğün kızlara ettiğin muameleyi etmeye kalkışırsın fotoğraf falan dinlemem kendi hayatımı da senin hayatını da kaydırırım Yasin. Ona göre buluşmalarımızda ayağını denk al. Sakın beni görüştüğün kızlarla aynı kefeye koyayım deme." diye yazıp attım. Daha da hiçbir şey yazmaya hatta ne yazdığına bile bakmaya gerek görmedim. Şu anlık katlanmak zorundaydım...
╏ ║ ╎ ┇
Eğer bana Yasin'le mi uğraşmak isterdin yoksa Hilal'in ninesi ile mi uğraşmak isterdin diye sorsalardı kesinlikle Yasin derdim. Cemre yüzünden köye giden araba yolculuğumuz pekte iyi geçmemişti bilhassa onun Hasan abiyi etkilemek için sıktığı parfüm zehirlenmesinden ötürü 3 defa kusmak zorunda kalmıştım. Zaten havalar soğumaya başlamıştı yetmezmiş gibi kapalı bir alanda sıkışmışız bir insan neden üstüne parfüm bocalardı ki? Hilal desen sürekli Cemre ile didişmiş ve bir türlü susmak bilmemişti. Tabi o ara Hasan abi baktı dayanamıyor müziği son ses açarak ikisinden de kurtulmuştu. Yolculuk tam olarak bu şekilde geçmişti. Şimdi ise Tahtadan yapılmış tek katlı eski bir ev olan Eşref dedenin evine bakıyordum. Bu eve gelmeyi ne kadar sevsemde Hilal'in ninesi sağolsun geldiğim gibi geri itme isteği daha çok oluyordu.
Hasan abi evin önüne park ettiği arabanın bagajından eşyaları çıkarırken Cemre'de adamın dibinden ayrılmıyor onu izliyordu.
"Elveda psikolojim." diyerek serzenişte bulunan Hilal'e bakıp dudak büktüm.
"Deme öyle oturup ağlarım." derken Hilal bana baktı. "Aman ağlayayım deme sonra susmak bilmiyorsun sen." deyip yüzünü ekşitti.
Evet, ben bir kere ağlamaya başladım mı susmak bilmiyordum haklıydı. Asla için için ağlayan biri olmadım baya baya hüngür şakır muslukları açar bas bas bağırarak ağlardım. Bir nevi içimi boşaltma şeklimdi. Hilal'de huyumu bildiğinden olsa gerek hiç sevmiyordu ağlamamı.
"Tamam be bakma öyle ağlamayacağım." dediğimde emin olamasa da diretmedi. O ara yanımıza gelen Hasan abi elindeki eşyalarla yürümeye çalışsa da oluru yok gibiydi keza ona sülük gibi yapışmış bir adet Cemre'den ötürü adam hareket edemiyordu. Kız ağacına sarınmış koala gibi adamın kolunu tutmuş bırakmıyordu.
Hilal ise bu görüntüyü görür görmez buraya gelmekteki görevini hatırlamış olacak ki kızı kolundan tuttuğu gibi çekip abisinden zorda olsa ayırdı. Cemre geriye doğru yalpalayıp düşmekten zor anda yırttığında boş gözlerle olanları izliyordum.
"Bana bak tecavüzcü coşkunun yan sanayisi, abimden uzak dur bükmim o boynunu." diyen Hilal, Zeliha nineden ötürü bozulan psikolojimizi Cemre'yi döverek düzeltme niyetinde gibi duruyordu.
Hasan abi ile göz göze geldiğimizde yardım etmek için yanına iliştim. Kulağıma eğilip "Şu kızdan kurtulmak için bazen erkenden evlenesim geliyor." diye fısıldayan Hasan abiye acır gibi baktım. "Seni teselli etmek isterdim ama Zeliha nine, bu kızı sana vermekte kararlı gibi." diye yanıtladım onu.
Zeliha nine, beni en çok Hasan abi ile olan samimiyetim yakınlığımdan ötürü sevmezdi. Çünkü gelinini sevmeyen bir kadın olarak gelininin kız kardeşinden olma kızını da otomatikman sevmiyordu diyebilirim. Yani kıssadan hisseye gidecek olursam anne tarafımızdan olan sülaleye bile kin besleyecek bir kadındı.
"Bizim tazıyı boşuna mı getirdim ben yanımda." deyip kaşlarıyla birbiri ile didişen Hilal ve Cemre'yi işaret etti. "Bak görevini nasıl layıkıyla yerine getirip abisinin namusunu koruyor." dediğinde gülmeden edemedim.
"Dua et Cemre'yi sevmiyor yoksa öldürsen arkanı kollamaz biliyorsun."
"Korusun bir zahmet o kadar paramı tırtıkladığı yetmiyormuş gibi kıyafetlerime dadanıyor." derken biraz asabiydi. Sanırım kıyafetlerini Hilal'in üzerinde görmek adamı bıktırmıştı.
Hasan abi ile ne zaman konuşsam gülmeden edemiyordum. Biz böyle birbirimize bakarak gülüşürken evin kapısı açılmış ve Zeliha nine kapının eşiğinde görülmüştü. Kaşları her zaman ki gibi çatık ve elleri arkasındaydı. Çiçekli şalvarı hafif rüzgardan ötürü yellenirken bir Cemre ile didişen Hilal'e bir de Hasan abinin tam yamacında duran bana bakarak "Girin içeri ne diye oyalanıyorsunuz." diye çıkıştığında Hilal didişmeyi bırakıp eve yaklaştı. O önce ben arkasında benim arkamda Hasan abi ve onun arkasında Cemre olmak üzere tren gibi tek tek içeri girmeye başlamıştık. Hilal ve ben kapıdan girer girmez Zeliha nine kapıyı üstümüze kapattı. Hilal'le kafalarımız aynı hızda kapatılan kapıya döndü.
"Lan gacıya bak abimi ve o şıllığı yan yana götürebilmek için ilk bizi soktu ya eve." deyip ağzı açılan Hilal'e baktım.
"Sıkıntı yok, istediği kadar dil döküp Cemre'yi övsün bakalım. Hasan abi istemedikten sonra istediği kadar Cemre'yi iyi göstermeye çalışması bir işe yarayacak mı göreceğiz." deyip omuz silktim.
Hilal çok takmıyormuş gibi gözükse de taktığı basbayağı ortadaydı. Ne zaman Zeliha nine, Hilal ile Cemre'yi yan yana getirse hep birini över ötekini yerin dibine sokardı. Hilal babaannesini en çok bu yüzden sevmezdi kendi kanından olanı öteleyip el kızını başının üzerinde tutması zoruna giderdi. Hani kötüyü her zaman dışarı da ararız ya aslında kötü hep içimizden çıkar. Bize ailemizden veyahut akrabalarımızdan daha çok kötülük yapanı asla çıkmaz. Bu acı gerçeği kabullenmek zorunda olmak içler açısı olsa da Hilal'in omzuna elimi koyup sıvazladım. Gözlerini kapalı kapıdan çekip bana döndürdü.
"Hadi gel yerleşelim." deyip yanında olduğumu göstermek istedim. Bunu anladığını gösteren bir gülümsemeyle kafa salladı.
Zamanımız varken kendimizle vakit geçirmek en iyisi olacak gibiydi hatta şansımız varsa az uyumak bile iyi gelebilirdi.
╏ ║ ╎ ┇
Şu an gözlerimin gördüğünün bir rüya olmasını dilerdim. Kapı eşiğinde saklanır gibi gizlenirken olurunun olmadığını düşünüp gözlerimi ovdum sonra bulanık görüntüm netleştiğinde aynı görüntüyü gördüğümü fark ettim.
"Nolur biri bana bunun şaka olduğunu söylesin." derken sesim ağlayacak gibiydi.
"Demek isterdim ama gerçekler." diye rüya ve gerçeklik arasında beni aydınlatan Hilal'e baktım.
Köye gelir gelmez yerleşmiş ve hala regl olduğum için dinlemek istediğimden azıcık uyumuştum fakat uyandığımda evin önünden gelen sesleri işitip kapı eşiğinden kim var diye bakmak istemiş ve onu görmüştüm Koray abiyi. Tüm Dünya bir an da başıma yıkılmış ve ben utançtan renkten renge girmeye başlamıştım. O benim varlığımı daha görmemişken mutfağa doğru ilerleyen Hilal'in peşinden ilerleyip "Ne işi var burada?" diye sordum.
Hilal bir elinde cezve öteki eliyle de kahve ararken bana hitaben "Babam çağırmış. Yarın sabah ormana çıkacaklar adam eksiği varmış. Malum Koray abiyi de geldiğinden beri görmeyince bari onu çağırayım hem muhabbet ederiz hem de işime yardımcı olur demiş. Tabi Koray abi de kabul etmiş." diye yanıtladı.
Dudaklarımı dişlemeye başlamıştım. Sarhoş olduğum gece aklıma geldikçe utancımdan yerin dibine girmek istiyordum. Hilal sonunda bulduğu cezve ile güzinenin üzerinde kahveyi yaparken ben bir o yana bir bu yana adımlıyor telaştan ne yapacağımı bilemezcesine çırpınıyordum. Hilal ise hem cezvenin sapını tutuyor hem de bana kaşlarını çatmış bakıyordu.
"Ay başım döndü dur bi ya yerinde." diye en son dayanamayıp cırladığında kötü kötü ona baktım.
"Adama rezil oldum nasıl yerimde durayım? Artık onu her gördüğümde Sinem ablayla yiyiştikleri değil benim onun avucunu öptüğüm aklıma gelecek." derken tüm isyan bayraklarını açmıştım.
"Gören de adamın dudaklarını yapıştın sanacak. Alt tarafı avcunu öptün unut gitsin." deyip olayı boş verme hızına ne kadar kaş çatsamda ses etmedim ta ki Hilal "Git şu kahveleri ver. Ben tuvalete giricem." diye yüzünü buruşturup önümde kıpırdanan Hilal'e "Hayır ya gitmem ben oraya." deyip karşı çıksamda hazırladığı tepsiyi elime tutuşturup "Kızım sıkıştım diyorum ya altıma mı yapayım yürü git ver kahveleri." der demez gitmeden önce de kimin kahvesi kime olduğunu söylemişti.
Korku, heyecan ve utanç üçlüsüyle baş başa kaldığım mutfakta elimdeki tepsi ile bakışıyordum. Mantığım küçük bir hata abartma diyor kalbim ise sakın karşısına çıkma diye dayatıyordu lakin bu ikili atışmayı kalbim değil beynim kazandı. İstemeye istemeye mutfaktan çıkıp evin önündeki çardağa geldiğimde kimsenin yüzüne bakmıyor sadece tepsiye bakıyordum. Ben gelir gelmez daha deminki sesler son bulmuştu. Merakla gözlerimi kaldırdığımda tam karşımda onu bana bakarken gördüm. Sandalye de oturuyordu tam yanı başında Hasan abi ve Hasan abinin yanında ise Hilal'lerin baba tarafından kuzenleri olan Doğan abi vardı. Sanırım o da yarın ormana gideceklerden birisiydi. Duvara dayanmış koltukta ise Eşref dede ile Zeliha nine oturmaktaydı.

Yutkundum, olabildiğince göz temasından kaçınıp ilk kahveleri Eşref dede ile Zeliha nineye uzattım. Ben kahveleri dağıtırken evden çıkan Cemre, elimdeki tepsinin içinden aldığı kahve ile Hasan abiye yaklaştı ve kahveyi ona uzattı. Çok takılmadım keza o küçük beyninde ne kuruyordu bilmiyorum ama Hasan abiyi sadece abim olarak gördüğümü fark etmesi gereken konuların olduğunu düşünüyordum bilhassa bu tavırları rahatsız ediciydi.
Dede ve nine kahveleri alır almaz, Doğan abiye döndüm. Doğan abi ile göz göze geldiğimizde hafif gülümseyip kahve tepsisini uzattım. Bir bana bir tepsiye bakıp tepsinin içinde işaret ettiğim sade kahveyi aldı. "Gülbahar nasılsın görüşmeyeli?" diye soru yönelttiğinde "İyiyim şükür abi ani sormalı?" diyerek soruya soruyla yanıt verdim.
"İyi ne olsun ormanda işlere devam."
Doğan abi, Hilal'in babası Cengiz eniştemle ormanda ortak çalışıyorlardı. Biri hem kepçe hem traktör hem de kesim motoru ile çalışırken öteki kesilen tomrukları tırın kasasına yüklenmesiyle ve ardından fabrikaya götürmekle görevliydi. Haliyle iki kişiyle de bu işler uzadığından olsa gerek kış tam yüzünü göstermeden birkaç adam çağırıp işleri halletme peşinde gibilerdi.
Son kalan kahve için el mecbur yüzümü ona döndüğümde çok şükür bana bakmak yerine Eşref dedeyle konuşuyorlardı. Ben yanına yaklaştığımda bile yüzüme değil tepsiye odaklanıp kahve fincanını aldı. O alır almaz kaçarcasına yanından uzaklaşıp en kıyıda bir yerde elimde tepsi ile yeni gelin edasıyla dikildim.
Hilal'de sonunda ortama teşrif edip yanıma geldiğinde beraber kapı görevlisi gibi dikilmeye başladık.
"Ee Koray oğlum, duyduğuma göre evleniyormuşsun?" diyen Eşref dede ile ortamdaki muhabbete kulak kesilmeden edemedim.
"Öyle Eşref dede, Sinem çok fazladır zaten beni bekledi. Daha da hayırlı işi uzatmanın anlamı yok." diyen Koray abinin yüzü biraz asık gibiydi.
"Oğlum siz bilirsinizde daha hapisten çıkalı ne kadar oldu? Bir kendine gelseydin işini gücünü toparlasaydın böyle yangından mal kaçırır gibi evlenmeseydiniz." diye direten Eşref dede cıkcıkladı.
Zeliha nine "Sinem bile yıllar sonra koca bulup evleniyor bir de bizim kızlara bak." diye konuşurken ben ve Hilal'e bakıyordu.
"Yahu kadın gelir gelmez sataşma şu kızlara." diye karısına kızan Eşref dededen sonra Zeliha nine homurdansa da bizle uğraşmaya son verdi. Tabi o arada Koray abi, Eşref dedeye dönüp "İşim iyi şükür, hayırlı iş bekletmeye gelmez." dediğinde Hilal'le birbirimize baktık. Dirseği ile kolumu dürtükleyip ona bakma mı sağladıktan sonra Hilal kulağıma eğildi. "Kasabaya döner dönmez plana başlıyoruz." diye fısıldadığında kafa salladım.
"Sen bilirsin oğlum. Hayırlısıyla bizde Doğan'a kız bakmayı düşünüyoruz." diye tekrar konuşan Eşref dede ile gözlerim Doğan abiyi buldu. Koray abiyle yaşları yakındı bu yaşa kadar evlenmeyip kendini işe adamış bir adamdı. Dalgalı kısa saçları, sıcakta çalışmaktan olsa gerek kavruk bir teni, ela gözleri vardı. Sakal kullanmayı sevmiyor olsa gerek onu hiç sakallı görmemiştim.
"Hadi hayırlısı." diyerek Eşref dedeyi yanıtlayan Koray abi, Doğan abiye baktı. "Var mı aklında bir kız yoksa direkt büyüklere mi bıraktın kız bulmayı?" diye de Doğan abiye soru yöneltti.
Doğan abinin dudağının tek kenarı kıvrıldı. "Var kardeşim aklımda biri. Kabul ederse inşallah onu istiyorum."
"İyi bakalım."
Hasan abi ise hiç konuşmuyordu. Cemre resmen tam dibindeydi. Benim ona baktığımı görür görmez kaş gözle Hilal'i işaret etti. Ben de hemen Hilal'i dürtükledim ve bana bakan Hilal'e Hasan abiyi işaret ettim. Hasan abi Hilal'e bakarak Cemre'yi işaret ettiğinde Hilal önce ofladı sonra yanımdan uzaklaşıp Hasan abiye yaklaştı. Daha doğrusu Cemre'ye demeliydim. Kızın kolundan tutup kulağına bir şeyler mırıldandığında pür dikkat onları izliyordum. Artık ne dediyse Cemre'nin gözleri parıldayıp ortamı terk ederek evin içine girdi. Ağzım açık bir şekilde kız gider gitmez yanıma gelen Hilal'e bakıp "Nasıl ikna ettin kızı?" diye sormadan edemedim.
"Nasıl olacak, millet acıktı hani sen abim için akşam yemeğini yapacaktın dedim fırladı gitti." dediğinde birbirimize bakıp kıkırdadık. Yüzümdeki gülmeyle etrafa bakındığımda Koray abinin bana baktığını fark ettim ve o an gülümsemeye son verip başımı önüme eğdim. Öyle çok utanıyordum ki ona bakmaya göz göze gelsek ateşe değmiş gibi hissediyordum.
Bu durumu nasıl atlatacaktım bilmiyordum ve onunla sürekli yüz yüze gelmek benim mantıklı düşünmemi engelliyordu...
╏ ║ ╎ ┇
Akşam çoktan olmuştu. Cemre yemekleri yapmış biz de yer sofrasını kurmuştuk. tabak çatal kaşık sürahi ekmek neyim derken her şeyi yerleştirdiğimizde Hilal bana bakıp yüzündeki memnuniyetsiz ifadeyle "Kızım bunlar ne yemeği ya?" derken yüzü şekilden şekle giriyordu.
Cemre, Hilal'in sorusunu duymuş olacak ki "Ay o kadar İstanbul'a gidip geldin ama hala medeniyetten bir habersin cidden. Neye benziyor ahtapot pişirdim sizin için. Yanına da patlıcan salatası yaptım. Zeliha babaannemin de yaptığı tarhana çorbası da varmış onu da ısıttım." derken gururla eserini tanıtıyordu.
Hilal bir ahtapota bir Cemre'ye bakıp "Kızım burası köy, senin bu deniz mahsulünü şu çatı altında yiyecek biri bile yok sen ne anlatıyon?" der demez "Allah'tan babaannemin yaptığı tarhana çorbası varda gece aç yatmak zorunda kalmayacağız." diye cümlesini sonlandırdığında "açık konuşmak gerekirse o solungaçlar pekte yeme iştahımı getirmiyor." diye Hilal'i destekledim.
Cemre bize cahil der gibi bakıp eserine mutlu mutlu döndü. O sırada mutfağa Zeliha nine, Eşref dede, Hasan abi ve Koray abi girdi. Doğan abi kahvesini içtikten sonra kendi ailesinin evine dönmüştü. Koray abinin varlığı beni germeye yetiyordu hele de bu gece burada kalacağını bilmek garip hissettiriyordu.
"Benim güzeller güzeli hamarat Cemre'm yemeği de hazırlamış maşallah kızıma." diye Cemre'yi pohpohlayan Zeliha nineye yüzümü buruşturmamak için mimiklerimi zor kontrol etmiştim.
"E hadi oturalım yemeğe." deyip sofraya bağdaş kurarak ilk oturan kişi Eşref dede olmuştu. Diğerleri de vakit kaybetmeden oturduğunda ben ve Hilal'de oturduk.
"Ahtapot mu o?" diye soru yönelten kişi Hasan abi olmuştu.
"Hee, Cemre senin için yapmış." diye onu yanıtlayan da Hilal olmuştu. Hasan abi, Hilal'e baksa da ses etmedi.
Herkese birer kase tarhana çorbası koyulur koyulmaz Hilal kulağıma eğilip "Ahtapotu sakın yiyeyim deme." dediğinde nedenini bilmesemde kafamla onayladım.
Hasan abi, Eşref dede, Koray abi ve Zeliha nine ahtapottan birer lokmalık ağıza attıklarında Hilal sanki bu anı kolluyormuş gibi elindeki kaşığı bırakıp ahtapotu çiğneyen ev ahalisine "Şimdi aklıma bir şey geldi." dedi. Tüm gözler ona dönmüşken de sırıtıp "Biliyor musunuz ahtapotun kollarından birisi cinsel organı oluyor acaba hanginiz yarra-" diye sözünü bitirecekken benim onun ağzına avcumu kapamamla Koray abi ve Hasan abinin ağzındakileri aniden yemek masasına tükürmesi eş değer hızda gerçekleşti. Tam o an zaman durmuş saat durmuş gibiydi.
Şoku ilk atlatan kişi Hasan abi oldu. "Hay senin yemek diye önüme koyacağın ahtapota da..." diye başladığı cümlesini devam ettirmedi keza kesin küfür edecekti biliyordum.
Koray abinin ise tüm yüzü kasılmış bir şekilde sürahiye koyduğu suyu içmekle meşguldü. Eşref dede ise çoktan yutmuş olsa gerek çok takmadı. Zeliha nine zaten oralı bile değildi. "Ne varmış ahtapotta mis gibi işte. Kız uğraşıp yapmış."
Cemre ise sadece Hasan abiye bakıp "Beğenmedin mi?" diye sordu yüzündeki hayal kırıklığı ile.
"Beğenmez olur muyum hiç o kadar çok beğendim ki sayende vejetaryen olacağım." diye tabiri caizce taşak geçtiğinde Hilal kahkaha atmıyor resmen anırıyordu ve herkes konuşmayı kesmiş Hilal'e bakarken baldırına çimdiği basmamla anırmaya son verip kısa bir çığlıktan sonra bana döndü.
"Abartmasan mı?" dedim tatlı tatlı tehdit ederek. Zaten Zeliha nine bizi sevmiyordu kadının bütün okları bize döndürmesine hiç lüzum yoktu.
Gözlerimle gösterdiğim yöne Zeliha ninenin kendisine attığı öldürücü bakışlarını fark eder fark etmez "Neyse, yaşlı cadıyı çok kızdırmayalım." deyip kıkırdayarak tarhana çorbasına ekmek doğramaya başladı.
Koray abi ve Hasan abi ziyade olsun deyip sofradan kalktıklarında Cemre de somurtup sofradan kalkmıştı. Hilal'in de dediği gibi burası köydü ve kimse alışık olmadığı bir şeyi aç karnı yemek istemezdi. Cemre'nin şunu anlaması gerekiyordu kimsenin özünü sözde medeniyet diye dayattığı şeyle değiştiremezdi.
Yemekler yenmiş ve sofra kaldırılıp bulaşıklar yıkanmış hatta çay keyfide yapılmıştı. Hilal'le çatı katında yatacak Hasan abi ve Koray abi için döşek hazırlar hazırlamaz kendi odamıza geçtik. Ev de sadece 3 oda bulunmaktaydı biri Eşref dede ve Zeliha nineye aitti. Biri bizim yattığımız odaydı ve biri de mutfaktı. Mutfak ve salon birleşikti. Mutfakta yeni toplanmış cevizler seriliydi. Gündüz dışarı çıkartsalarda geceleri içeri alıyorlardı çünkü sincaplar cevizleri yağmalıyordu. Bu nedenden ötürü tek uygun yer mutfak kalıyordu. Bizim kaldığımız oda da iki yatak vardı. Birinde Cemre yatacak ötekinde ise Hilal ve ben sıkışacaktık.
Herkes yataklarına geçmişti. Sabahın erken saatinde erkekler ormana gidecek biz de köy işleri ile meşgul olacaktık. O yüzden bugün dinlenmeli yarın ise işe koyulmalıydık.
Hilal ile sıkış pıkış yattığımız yatakta bir sağ bir sola dönemediğim için aşırı rahatsız olmuştum. Bu yüzden uyuyamamıştım ve yastığın altına sıkıştırdığım telefonu elime aldığımda ekranı açtım. Saat gecenin 1'iydi. Yerimden kalkıp uyuyan iki kıza göz gezdirdim. Koray abinin gelmesiyle Cemre'nin gece vakti Hasan abinin yanına gitme planları suya düşmüştü. Hilal de o nedenden ötürü rahat rahat uykuya dalabilmişti. ben ise biri ile yatmaya alışık değildim çünkü ben dağınık yatmayı seven biriydim ve bu yatak aşırı küçüktü. Hilal de sağolsun çok toplu yatmadığından gözüme uyku girmedi. Oflayıp temiz hava almak için yataktan kalktım. Kalın örgü hırkamı üzerime geçirip önce odadan ardından evin dış kapısından çıktım. Gecenin karanlığında kaybolmuş etrafı izlerken soğuk bir rüzgarın tenimi okşaması ile titreyip kollarımı vücuduma sardım. Sadece çekirge sesleri, baykuş sesi ve uzaktan gelen köpek havlayışının sesi haricinde ses yoktu. Elimdeki telefonun kilidini kaçıp instagrama girdiğimde Yasin'in mesajı ile karşılaştım. Evin önünde gece vakti dikilirken bir yandan ne yazdığını okumak için telefona eğildim tam okuyacağım esnada ayağımın kenarından hızla geçen fare ile anlık çığlığı basıp kaçmak için arkamı dönmüştüm ki birinin göğsüne değen bedenimle durakladım. Kafamı kaldırdığım an Koray abi ile göz göze gelmiştim. Anlık irkilip geriye sendelediğimde iki eliyle kollarımdan tuttu. O an ikimizde kitlenmiş gibiydik. Gözleri gözlerimde bir süre dolansa da yeni rotası dudaklarım olduğunda nefes almayı unutmuştum.
Tam o an aklıma ilk gelen şeyin sarhoşken onun dudaklarını öpmeye çalışmam olmuştu...
〢 ╹ ╻ ╷
YAZAR: Evet bir bölümün daha sonuna geldik şayet sınır geçilirse yeni bölümü erken atacağım.
Yeni bölüme kadar kendinize dikkat edin.
Ve beni instagramdan takip etmeyi unutmayın.
İnstagram: Draculessa
Yeni bölüme kadar aşk ve sağlıkla.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |