1. Bölüm

Karanlık çağ

Medine
dunyadanmarsa355

 

önceki başlangıç birçok kişi tarafından(ben dahil) beğenilmemişti bu yüzden yeniden yazdım bu bölümde oy yorum olmama sebebi budur sizden ricam okurken satır aralarında fikrinizibelirtin ki düzenleme yapayım

keyifli okumalar beğenmeniz dileyiyle

 

 

BAZI SONLARI DA, BAZI BAŞLANGIÇLARI DA CEHALET YAZAR.

 

yapılan hatalar işlenen günahların bir sonu YOKTUR...VE ASLA OLMAYACAKTA

bir çocuk hangi ailede ya da hangi ağda doğacağını seçebilir mi? Yada bir hayvan? Cevap hayır..

o zaman neden bu dünyada hep en masumlar zarar görür? kadınlar çocuklar ve hayvanlar! her zaman, her çağda hep aynı zulüm ve sebebiyse; HIRSLAR, PARA VE CEHALET

Para, güç, bencillik… Dünyayı şekillendiren Tanrı mıydı yoksa onu değiştiren insanlar mı? Tanrı düzeni kusursuz yaratmıştı; bozan insanlıktı. YENİDEN KURULMASI GEREKEN BİR DÜZEN SÖZ KONUSUYDU!

Dünyanın her bir şehrinde. Sokakta, evde, iş yerinde, cadede yürüyen harhangi biri hepsinin tek bir odak noktası vardı. Dijital panolarda TV’lerdeki herhangi bir kanalda telefonların ekranlarında her yerde tek bir kişi vardı KEDİCİK o kendine böyle demişti tam bir yıl olmuştu o geleli sözleri düzene meydan okuyordu

İnsanlığa seslerinin olduğunu artık bu yakıcı düzenden kurtulmaları gerektiğini haykırıyordu

“PARA GÜÇ İSE O ZAMAN GÜÇ SİZİNLE OLSUUUN... GÖK YÜZÜNE BAKINNNN SEFİL KALPLERRR”

Başlar göğe döndü. Banknotlar gökten yağıyor, insanlar artık alışkın bir görüntüyle işlerini bırakıp sokaklara koşuyordu. Kimse sormuyordu: “Bunlar nereden geliyor, kim atıyor?”

Anlamsız basit sorulardı. Çünkü herkes biliyordu: Bu iş Kedicik’ten soruluyordu.

Bir banka soygunuyla başlamıştı. Ardından yozlaşmış bir başbakanın ölümü, Fransa’nın maliyesini yöneten güçlü bir bakanın aniden ortadan kayboluşu, Kore’nin K-pop ve dizi sektöründe söz sahibi bir iş insanının ortadan kayboluşu… Hepsi birer mesajdı. Her gün sayı artıyor, her gün adalet bir nebze daha geri geliyordu.

…………………………………..

Bir kaos hakimdi koridorlarda koşturan çalışanlar, bilim adamları ve üst düzey yetkililer hepsi panik içindeydi dakikalar önce sistemde oluşan açık sonucu cidi bilgiler çalınmıştı böyle bir şeyin olması bir kaosa sebeb olmuştu şirkete adımını atığı anda önünden geçerek koşturan tüm çalışanlar duraksamış, saygıyla önünde bir bir eğilmeye başlamıştı, üstündeki en prestijli modacılar tarafından tasarlanan takım elbisenin altında varlığını haykıran kasları, geriye doğru yatırılmış sıyah gür saçlar ve az önce kapıdan girerken gözünden çıkardığı gözlüklerle onun bir manken olduğu düşünülebilirdi ama o

‘ALBERT JOHNSON’ du **HelixCore**’un KURUCUSU TÜM BİLİMİN YÖNCÜSÜ VE GELECEĞİ ŞEKİLENDİREN DEHAYDI

Peki şimdi tüm başarıları ellerinin arasından su misali akıp gitmek üzereydi, buna izin veremezdi dünya yok olsa kabul edemezdi bunu

Onca yıl kardeşinin altında görünmek için çabaladı çalıştı gerekirse adam öldürdü bunca şeyden sonra bu sistem yok olamaz bu sistemi var etmek için tüm hayatını bir kumar masasına yatırarak hayatı üzerine kumar oynadı o, şimdiyse dünki çocuk onun başarılarıyla oyuncak gibi oynayıp alay ediyordu

Yanından geçtiği çalışanlara göz ucuyla bakma zahmetine girmemişti öfkesi bu kadar güçlüyken baktığı anda korumaları dan birinin silahını alıp herhangi birinin canını alabilirdi burayı kan gölüne çevirebilir di oysa o sakince bir kıyamet koparmak istiyordu ‘sesiz bir bomba’ oysa bilmediği ise karşısındaki alallade bir hacker değil dünyayla allay eden kişi olduğuydu

KEDİCİK

Kimse bilmezdi neden bunları yapıyor kimse bilmezdi bunca şeyi nasıl başardığını,ama onun bildiği bir şey vardı sıra yakında ona gelecekti bilmediğiyse o sıra çoktan gelmişti

İlk kurban İngiltere’yi yöneten başbakanı kendi elleriyle yaratan yeraltını bir düzenle yöneten kaplandı ve artık yoktu ikinci kurban Fransa’nın tüm mali parasını yöneten ama sadece bir devlet adamı olmayan yeraltında kaplan kadar sözü geçen iş dünyasında iyi bir isimdeki maliyet bakanıydı

Üçüncü ise Kore’nin K.POP ve FİLM DİZİ SEKTÖRÜNÜ yöneten bir iş adamıydı lakin bilinmeyen şey ise onunda yer altında özel bir yere sahip olmasıydı

Sıradaki kimdi bilmiyordu ama yakında öğrenecekti…!

Toplantı odasına ayak bastığı anda bir düzine insan ayaklanmış saygıyla önünde eğilmişti, öfkesini bastırma çabasıyla en baştaki yerine usulca yöneldi ve oturdu sağında ve solunda dikilmeye başlayan korumaları sesizce ileriye düz bir suratla bakıyordu önünde dikilen her bir birey korkudan tirtir titriyordu hata yapmışlardı dikatsiz davranmışlardı heleki böyle bir zamanda en önemli belgeleri kaybetmişlerdi kimin elindeydi bir muama. Oysa bulunamadığı taktirde onların hayatı tehlikedeydi nasıl kurtulayı düşünüyorlardı ki

“eeeeee daha ne kadar bekliycem hmm “

“Ne-neyi efendim söyleyin hemen getirtelim” yan tarafında dikilen maliye müdürüne tersten şöyle göz ucuyla bakması yetmişti aptalca sorusunun farkına varması için

“Efendim ciden bilmiyoruz aniden tüm alarmların çalmasıyla fark edildi tüm yazılım mühendislerimiz çalınanları geri almak için çalışıyor lüt-lütfen afedin hata etik

“Evet efendim nolur bağışlayın bizi “maliye bakanının karşısındaki koltuğun bir yanında ayakta duran kadının konuşmasıyla hepsi tek bir ağızdan konuşmaya başlamıştı

“AFINIZA SIĞINIYORUZ “

AFINIZA SIĞINIYORUZ”

“KEEEEESSS…” öfkesine daha fazla hakim olamayıp elini masaya tüm gücüyle vurmuştu vurduğu kısım parçalanmış avcunu parçalayan kıymıklar kana bulanmıştı bu sahneyi gören herkes suspus kesilmişti artık sonlarının geldiğini biliyor gibiydiler çünkü bu şirkete girmeden önce imzalanan anlaşmalarda küçük uyarı dolu bir not vardı

‘şirkete çalışmaya başladıktan sonra istifa edilemez hatalar sonucunda şirket yaa masrafı karşılar yada zarar gören tarafsa ödemeyi canınızla alır’

Gizli bir notu ama hepsi bunu bilerek çalışmaya başlamıştı şimdiyse bazıları yeni çalışmaya başlamışken bazıları yılardır burdaydı ve burda bu toplantı sonucunda birilerinin ölümü kesinleşmişti

“Size son bir şans bulun o kişiyi…yoksa! Soyunuzu kuruturum. ANLAŞILDI MI???

....KEDİCİK ( ASENA ABİGAİ ARVEN)....

Duvara yansıtılmış eski videolar benim son zamanlardaki eğlencemdi koltuğuma yaslandım, her bir videoda gezdirdim gözlerimi en ufak hata aradım lakin kimliğime dair bir ipucu yoktu sistem kusursuzca hacklenmişti sonuçta ne kadar dikatli olursam olayım kimseye koz veremezdim böyle bir şansım yoktu. Omzuma değen parmaklarla dikatim dağıldı sıçrayarak ardıma döndüğümde tanıdık suliyetle göz devirdim

“Kızım sana kaç kez sesiz sesiz gelme diyorum… ayak sesinde yok ben nerden anlıyayım senin geldiğini yaa”

“Senin gibi birini korkutmak bir onurdur ekselansları kedicik” önümde eğilip reverans veren bu kadın benim yoldaşımdı sırdaşımdı dostumdu, başka bir kıkırtı yankılandı mağaranın duvarlarında gür tok bir kıkırtı

Alina ve Marcus belki çocukluk arkadaşı değildik ama bir çok badireler atlatmıştık beraber

“Gine kendini izleyip egonu mu tatmin ediyorsun kediş” evet birde şu vardı hiç sevmezdim kediş demesini ama Marcus ta dinlemezdi beni demeye devam ederdi

Tekrardan sandalyemi önüme döndürdüm, ona tepki verdim “bana öyle seslenme dememişmiydim sana”

Marcus;“ Yooo hiçte bile”

Alina; “Marcus bu günkü haberleri gördün mü, kediş sen gine ortalığı 56 yapışsın”

“Böbürlenmek gibi olsun yaparım öyle şeyler”

Marcus;“Hiç böbürlenmedin kesinlikle kız sendeki ego evereste yok az söndür”

“Yalnız everes benim farkındaysan”

Mrcus; “Sadri kaptan seninki belki gol değildi ama bizimki hep on ikiden vurdu”

Elini gösüne götürüp vurulmuş ibi rol kesen Marcus her zamanki marcustu

İkisi suspus aval aval yüzüme bakıp birbirlerine döndü ve onaylarcasına birşeyler gevelemişlerdi. Önümde beliren mavi dijital ekranları kaydırarak önceden hazırladığım planları gözden geçirmeye başladım sıradaki hedef HelixCore. Şirketin mimari planlarını gözden geçiriyordum ama bir sır perdesi vardı eksik bir bölüm bulunamayan nokta deney mağazası. evet deney mağazası o yere verdikleri isim buydu hayvan ve insan DNA’sıyla bir çok deney yapan bu şirket kendilerine bilimin öncüsü diyorlardı oysa onlar doğanın düşmanı ve bilimin kabusuydu başımın kenarından uzanan el ile duraksadım aslında elden çok aslan pençelerine benziyordu

“Son zamanlarda çok sık dönüşmüyorsundur umarım Marcus”

Ekrandaki grafikleri incelerken beni duymamazlıktan gelmeye çalışınca kolunu cimcirdim

“aaahhh ne yapıyorsun be niye cimcikleedin”

Çatık kaşları ve ince uzun göz bebekleriyle korkutucu bir aura yayıyordu insanda hem korku hemde ona yönelme hisi yaratan bu özelikler HelixCore'un eseriydi

“Sana bir şey sordum Marcus cevap ver çok fazla dönüşmüyorsun değil mi?” bakışlarını kaçırması şüphelerimi doğrulamıştıı bu sefer aline çevirdim gözlerimi o sanki burda değilmişçesine sorularımın hedefi olmamak için ‘kedi platformun‘ içine girmiş maske askılıklarının önünde duruyor elindeki bezle sakin sakin elindeki maskelerimden birini siliyordu

Gözlerim vücüdünü üsten aşağı taradığında yere düşen tüyleri gördüm siyah uzun zarif tüylerin ona ait olduğu aşikardı Marcus aslan genetiğiyle oluşturulan bir deneyken Alina siyah kuğu genlerine sahipti ben normal biri olsamda onlar bir deney sonucu dünyaya gelmişti. Dünya bu deneylerden bir haberdi onları bu yüzden dikkatlice korumak zorundaydım aksi taktirde aynı acılara tekrar ve tekrar maruz kalabilirdi

“Lütfen çocuklar yapmayın böyle…sizi ordan çıkarmak ne kadar zordu farkındamısınız tekrar mı oraya dönmek istiyorsunuz”

Marcus;“HAAAYYYIIIRR HAYIIIRR TABİKİ”

Alina;“NEE TABİKİ HAYIR KEDİŞŞ “

“O zaman neden bu kadar dikat çekici davranıyorsunuz”

Marcus;“HAYIR BİZ SADECE… SADECE GÜÇLERİMİZİ ENGELEYEMİYORUZZ”

Alina;“EVET EVET MARCUS DOĞRU DİYOR KEDİCİK”

Derin bir iç çekerek başımı sandalyenın başlığına yasladım onlar daha gençlerdi evet güçlerini konturol edememeleri normal ama bu onları tehlikeye sokabilir, sığınağın bulunduğu kısım bir dağın sular altında kalan bölmünde kalıyordu bu bir nevi korunmak için seçtiğim bir nokta burasını tek başıma inşa etmek en zor kısımdı elimdeki teknolojiler o zaman kısıtlıydı belki ama başarmıştım onların yardımıyla şimdiyse 16 ve 17 yaşında iki ergen olarak değil yetişkin olarak bana zorluk çıkarıyorlardı onları sosyal toplumdan kısıtlamak istemediğim için

Kısa süreliğine hayvan DNA’larını bastıra bir panzehir veriyordum günün sonundaysa eski benlikleriyle karşımda oluyorlardı ama bu kadar dönüşüm geçirmeleri panzehri etkisisz kılabilirdi

Marcus “daha dikati olucaz”

Alina” evet daha dikatli olucaz kedicik özür dileriz”

Karşımda dolu gözlerle duran bu iki velede ne diyebilirdim ki,iç çekerek başımla onayladım onları “tamam…ağlamayın sizi veletler”

“Ne ağlaması ağlamıyorum ki gözüme toprak kaçtı”

"Burası taşla kaplı yalnız Alina’cım…neyse hadi odanıza işim var”

Ekrana odaklanıp düzenlemeleri yaparken can alıcı cümle gelmişti bile

Alina;“Bırak bizde sana yardım edelim noğlur”

“….”

Marcus;“Alina haklı bırak sana yardım edelim bu mağarada sadece yükmüşüz gibi hisediyoruz bırak bu hikayeyi bitirmene yardım edelim”

Ekrandaki donuk parmaklarımı zar zor hareketlendirirken az önceye nazaran neşesiz bir ses tonuyla konuştum ”Marcus…siz yük değilsiniz ondan bana kalan değerli dostlarsınız, H-hem siz bana yardım ediyorsunuz saten belki sahada değil ama sanal evreni sizden daha iyi kuşatan kimse yok bu yüzden bir daha böyle bir şey söylemeyin”

Sonlara konuşma şansı tanımadan sisteme seslendim “Maxi. Alina ve Marcus’u odalarına götür” taş duvar otomatik olarak iki zıt yöne doğru açılıp içeriye tekerlekli bir robot süzülerek giriş yaptı yengeç pençeleriyle alini ve Marcus’u bellerinden yakalayıp gerisi geriye giderken kıkırdadım ikisi debeleniyor maxi ye tekme atıyor bırakması için emirler veriyordu oysa ikisi de biliyordu ki benim emirlerim dışında emir almazdı Maxi. Maxi’yi kendi robot çöplüğünden parça toplayarak yapmıştım yazılımıysa ‘o’ yapmıştı

“kediciikkk söyleeee şunaaa bıra-“ kapının ötesinde zar zor duylan bir sese dönüştü Alina’nın sesi ,bu garıp ve nostajik hisetirmişti ama şimdi işe dönme vakti

Ekranda kocaman harflerle beliren VERİ AKTARILDI yazısıyla derin bir nefes alıp ayağa kalktım artık gerçek oyun başlıyor ‘ALBERT JOHNSON’ benden aldıklarını geri almaya geliyorum

Hbir çok şey kaybetim ben bu hayata doğmadan sevgi hakımı büyürken masumiyetimi sonra tanıma şansım olmadan babamı ve çınar ağacı sandığım aslında kuru bir dal gibi olan ağabeyimi en son ve sınırımı taşıran noktam olan seni senin için dünyayı yakıcam seni benden alan her bir nefesi kesmek için tüm dünyayı yakacam… andım olsun

Her adımımda geçmişten acı sahneler canlandı gözümde annem yani beni doğurmak dışında bir vasfa sahip olmayan o kadının tiksindirici sözleri ilk çınladı kulaklarımda “sen lanet bir cadısın keşke doğmasaydın tüm hayatımı mahfetin”

Sonra bir zamanlar babam sandığım o soysuz itin 8 yaşındaki o çocuğa kurduğu sözleri “artık büyüdün sana yeni bir oyun öğreticem gel bakalım kucağıma”

Ve o can alıcı sözler “üzgünüm küçük kedi benim gitmem gerekiyor ama dönücem o yüzden abine söz ver kendime iyi bakacam diye!” bakamadım ne kendime ne o küçük çocuğa. Zaten sende dönmedin artık 8 yaşındaki saf abisine aşık kız çocuğu değil 25 yaşında dünya düzeniyle oynayan bir KEDİYDİM BEN

“Abigail değil mi ben-ben nazlı biliyorum beni tanımıyorsun, lütfen fazla tepki verme ben seninin…biyolojik babanın eşiyim” dolu gözlerle bunu bana söyleyen nazlı abla 15 yaşındaki benin kurtarıcısıydı. Bilmiyordu hiç bilmedi belki bilmeyecekte ama ben biliyorum sonuçta.

“Tıpkı bir kediye benziyorsun yanakların saçların gözlerin Asena… benim kedim olur musun?” kulaklarımda çınlayan son cümle kalbime saplanan ok oldu özlmiştim sesini tatlı sözlerini bakışlarını ama yoktu…geri alıcam her şeyimi seni geri alıcam bu yüzden iyi ol sevgilim

Önünden geçmek üzere olduğum tabloyu fark edince duraksadım, yavaşça döndüm. Bu dünyada ondan sora bir daha dünya lideri denilecek vasıfta bir lider gelmedi. Gelmiş olsaydı güzel topraklarım yok olmazdı, halkı darmaduman olmazdı, bir avuç yobazın ellerinde çocuklar kadınlar can vermezdi acı çekmezdi tek vasfı sömürmek olan devlet adamlarının himayesi altında ormanlar yok olmazdı. Çocuklar katil olmazdı topraklar susuz evlatlar vatansız kalmazdı. Koruyamadık onun emanetlerini hiç koruyamadık ama andım olsun ki buna sebebiyet veren her bir nefes kesilecek tüm kalbimle and içiyorum , topuğumun zeminde bıraktığı yankılı tok sesle birlikte elimi şakağıma dayayarak selamladım atamı. ‘MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ bu dünyada yüz yılar geçse de ismi anıldığı anda tüm hürmet, saygı ve sevgiyle selamlanacak tek liderdir o

Mavi denizleri andıran o gözlerle kaç canlar yakmıştı da ardında gururlu bir ulus bırakmıştı lakin onun koruduğu topraklar gine kendi elleriyle yok edenlerde onlardı. İlk gencin geleceğini çaldılar, sonra umudunu, sonrada inancını…

O ulusu yeniden kuracak kişi ben mi yoksa başkası mı olur bilmem ama bir tek bildiğim şey var o da Türk, bir Anka kuşu gibidir ölümden sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesini bilir

İstemesem’de tablonun önünden çekildim hedefim dakikalar önce Alina’nın bulunduğu kedi platformuydu. Kedi platformu dememin birden fazla sebebi vardı mesela Elsa’yı burada oluşturdum geliştirdim ,sonra görev sırasında kullandığım her ekipman özel bölmeler içinde saklanmıştı dışardan etrafı cam kaplı sıradan bir platform gibi duran bu alan bir sığına görevi görüyordu acil durumlarda 4 kişiye kadar insan alabiliyor ve camlar kurşun geçirmez olduğu için uzun süreli bir kalkan görevi görüyordu buraya beli kişilerin giriş izni bulunmaktaydı, belki mağarayı bulabilirlerdi ama kedi olatformunu asla çünkü görünmezlik kalkanına sahipti zeminindeyse elsaya bağlanan bölme bulunuyordu bu bölmeden dışarıya uzanan bir gizli kaçış kısaca kedi platformu kusursuzdu

Platformun önünde duraksadıımda en ufak saçtelerimi bile analiz edildiktne sonra onay tiki verilip kapı açılınca duraksamadan içeri girdim.adımımı atığım saniyede 4 bölme belirdi ve her birini temsil eden ışıklandırmalarla aydınlatıldı

İlk bölme, mavi ve lacivert tonlarında bir ışıklandırmaya sahipti askılıklarında altlı üstlü olarak görev giysilerim asılıydı

İkinci bölme, mort ve kırmızı tonlarında bir ışıklandırmaya sahipti kask ve maskelerim bulunuyordu

Üçüncü bölme, turuncu tonlarıyla aydınlatılmıştı silahlar ve benzeri gelişmiş teknolojik aletler bulunuyordu dördüncü ise motorum yani Elsa’nın özel ekipmanlarına ayrılmıştı

Hızlı bir şekilde soyunup giyinmeye başladım altıma deri benzeri bir kumaştan yaptığım bir pantolon üstüne aynı kumaştan bir çeket geçirdim üst üste sıkı giyinmeyi sevmezdim bu giysilerle gerekte olmazdı zaten, bu sefer hedefim maske ve kasklarım oldu. Elime aldığım maskeyi incelerken gülümsemek elde değildi sağ gözü saran zambak çiçeği ona olan 1000 yılık özlemimi aşkımı tarif ederken sol gözdeki girdap motifi kendi benliğimde kayboluşumu anlatıyordu maske kedi kulaklarına sahipti sağ kulağı pembe tonlarındaydı aynı zambak motifi gibi

Son zamanlarım hep bu tarz maskelerle gizlenerek geçmişti peki bugün son bulacak mıydı bu çabam?... ya onu bulamazsam tekrardan ya onu tamamen kaybedersem kalbimdeki sızı her geçen saniye büyüyordu aynı içimi kemiren sorular gibi ama bu gün olmaz olamaz. bu kadar yaklaşmışken tereddüt edemem. Maskeyi taktım, maskeye uyumlu olan kasklardan birine uzanıp aldım platformun ortasında oluşan hareketlilikle göz ucuyla platformun ortasında beliren Elsa’ya bakıp kaskı koltuğunun üstüne bıraktım sıradaki hedefim silahlardı ses engeleyici bomba ışın klıcı ve lazer silahından oluşan. 'kıyamet birliği' isimli ekibi tek tek belimdeki kemere yerleştirdim

Bu gün ya bu hikayeye bir son yazılacak yada istenmeyen bir başlangıç yapılacaktı….

...........................................................

bölüm hakında fikriniz nedir akıcımıydı yoksa bir yerden sonra boğdu mu???

bölüm uzunluğu ideal mi sizce?

 

Bölüm : 29.07.2025 13:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...