6. Bölüm

şarap

Medine
dunyadanmarsa355

Parmaklarının bel oyuntuma temasıyla kaslarım gerildi bedenim kasıldı İleri doğru atığım her adım kaslarım tarafından bana uygulanan en acımasız işkenceydi. Böyle bir yarayla hala nasıl yaşadığımı ben bile anlam veremezken, onların her an beni yakmak istemesi pekte olası dışı değil bu durumda sanırım. İronik olansa bunu garipsemiyor oluşum sanrım

Rahiple beraber yatağıma doğru atığım her adımda acı bedenimi ağır bir yük gibi sarıyordu, aynı bin yılar sonrasında hala benden umut eden milyonlarca insanı yüz üstü bırakmanın yükü gibiydi sorsalar, hangisi daha ağır? cevap veremezdim sanırım.

Karşımdaki bu adam günaha tövbeli bir rahipti, ama bu onu günahsız yaparmıydı ya da amen diye bitirdiği her duayı kabul kılarmıydı. Ona her baktığımda zihnimde beliren bir boşluk vardı ve her onu gördüğümde sızlıyordu bu durumu çözebilmem ancak bedenim toparlanıp bur dan çıktığımda olabilirdi

Yatağa oturduğumda boğazımdan yükselmek isteyen mırıltıyı zar zor bastırmıştı bu adam kedi nanesi etkisi yapıyordu bende sürtünmek mırıldanmak göğsüne sokulmak istememe sebep oluyordu

Gözlerini kaçırdı her zamanki gibi ,elleri başımın altından ve bel oyuntumdan sürünerek uzaklaşırken boynumdan başlayıp parmak uçlarıma kadar ilerleyen bir ürperti sardı masmavi göz bebekleri bir fırtına çıkmışçasına titredi kolonyasının o tatlı aroması onunla birlikte benden uzaklaşırken gülümsedim

Sanırım onu istiyorum benim, güzel oyuncağım seninle uzun uzun sinsice oynamak keyifli ollucak…kapı ondan geriye gölgesini dahi bırakmadan kapanınca, ellimle yaramı baskılayarak doğruldum derin bir nefes aldım… kapının üstündeki bakışlarım yaramdan parmaklarıma bulaşan kana çarptı göz hizamda ellimi kaldırarak dilimle kanı yavaşça yaladım.

O demirimsi alışık olduğum koku ve tat, bana kim olduğumu hatırlatır gibi dilimde iz bıraktı. İçimdeki kedi tüm öfkesini haykırmak istercesine tıslıyordu kanı severdik biz, boğazımdan yükselen mırılamayla kıkırdadım. BEN ABİGAİL ASENA ARVEN, ASLA BEN BİTİ DEMEYENE KADAR BİTMEZ…

Elim karnımda acılar içinde eski yıpranmış samandan yapılmış yatakta-çok rahatsız edici- geriye kayarak oturur vaziyete geçtim. Dudaklarımda tanıdık bir melodi evrenin sırını bozmak ister gibi dökülüyordu kısık bir tonda, bacaklarımı yavaşça kenardan sarkıtım yaram hala tazeydi ve hareket etmek acı vericiydi

I'm high, I'm from outer space
I got Milky Way for blood, evolution in my vein
I'm gone, I've been far away
I'ma lumineer now, makin' moves, startin' waves
I've been dreaming about flying for a long time

Gözlerim açık ahşap pencerenin ardındaki manzaraya takıldı yalancı bir gerçeklik gibi hissettirdi ama bir o kadarda gerçekti bedenimi tekrardan gerisin geriye yatağıma bırakırken kıkırdadım kollarımı başımın üstünde sabitleyerek gözlerimi kapadım. mırıltılarıma eşlik eti, bedenim dudaklarımda sinsi bir tebessümle bir kedi gibi bir yılan misali kıvranarak ritme ayak uydurdu, nerde olduğum yada hangi zamanda kimnle olduğum mühim değildi kim olduğum mühimdi ve ben bunu biliyordu ve bu yeterliydi BEN KEDİCİK KURALARI YIKMAK İÇİN DÜNYAYA GELDİM

 

I had a vision from the grey's, they wanna co-sign
Artificially intelligent, new-AI
I'm your future, past and present, I'm the fine line

Yeah, I'm a missing link of this illusion
I am not really here, I'm an intrusion
I don't swim or sink, I just float
I don't need gravity, I just need growth

kapının dışından koridorun boğuk yankısından yankılanan ritmik topuk sesleri beni kendime getiren şeydi tekrardan oturur vaziyete geldim hızlıca

“geliyor iki gözünü sevdum uuu heeyy…bana ne olir… laa şive kaydu ula bu babamun geninede …la kendune gelesun Asena…”

Ağzıma ağzıma şamar vurup şiveden kurtulmak için kendime ana avrat düz gidiceken tahta kapının gıcırdayarak açılmasıyla tüm o abuk sabuk hareketlerden kurtulup elimi karnıma atım hafif bastırarak kanatım iniltilerimi duyan, kapı eşiğinde gözlerini elindekine tepsiye dikmiş içeri girmekte olan cedric bakışlarını tepsiden bana çekti panikle gözlerindeki o panik, tatlı bir tatmin hissiyatı veriyordu bana:

“İyi misin?...aman tanrım kanaman var, be-ben daha önce nasıl fark etmedim… uzan derhal”

Elindekileri yandaki tekli şifonyerin üstüne bırakıp, soluğu yanımda aldı.

“Hayır hayır iyim ben…cidden iyim ahh lütfen buna gerek yok Cedric”

Beni uzanmaya zorlayan elleri duraksadı ve şu zamana kadar gördüğüm en kırmızı yüz belirdi karşımda ne oldu şimdi yanlış bir şey mi söylemiştim ki !

“Se-sen…? sen az önce…boş ver, canın yanıyor mu hala”

“Ben iyim…yani içinden bir kaya geçmiş birine göre gayet iyim…ama…sen neden bu kadar şaşırdın birden” ne onu bu kadar şaşırtmış olabilir ki? olabilir mi sırf ismini söylediğim için mi böyle tepki veriyor?, ne şirin ama. Başımı yastığa geri yaslarken elimi kaldırıp parmak uçlarımla kırmızı yanaklarından kulaklarına doğru sürükledim sarı bebek saçları parmak uçlarımı gıdıklıyordu

“Sana Cedric dememde bir sakınca var mı rahipçik!… yoksa rahip Cedric’ mi demem gerekiyor?”

Üstüme doğru hafif eğilmiş siluet’ i, yüzünden dökülen sarı altın saçları kalp şeklinde dudakları değil gözlerindeki o saniyelik yanıp sönen ateş dikkatimi dağıttı.

“cedric.. bana Cedric diyebilirsin kedicik” derin bir nefes aldı, söyleyecek çok şeyim var ama dilim dönmüyor der gibi bir ifadesi vardı. şapşal şey

“Bana... bana ismimle seslenen pek olmuyor…kedicik”

“Tahmin edebiliyorum rahipçik.”

Yüksek sesli yutkununca hareket eden adem elmasına kaydı bakışlarım sinsi bir yılan gibi yukarı çıkıp inen tepecik gerçek bir yasak elmayı andırıyordu gözümde

“Biri tarafından ismimle seslenilmeyeli ne kadar çok olmuş böyle…en son bana sadece ama sadece cedric diyen biri ne zaman oldu hatırlamıyorum, Rahip cedric…Rahip…tanrının elçisi vb. hep böyle dediler…ne ironik ben…boş ver, canın çok acıyor mu? “

“Ama sen sadece bir rahip değilsin…bir ismin var bir benliğin !”

“Bunu duymak…iyimi hissetirmeli kötümü bilemiyorum, ama teşekkürler kedicik!…” yüzü git gide daha da yaklaşıyordu, bu lanet klissede neler oluyor böyle. Gözleri karamsarlıkla dudaklarımın üstünde dolanıyordu isteklerini bastırıyor benliğini bir unvan’ nın ardına saklıyordu, aniden bir milim ötemdeki dudakları çekildi dikleşti, iç çekerek gözlerini kaçırdı

“Aç olmalısın…çorbanı içtikten sonra uyu, yaran hala taze” gözleri sebep olduğum kanamadan dolayı daha da koyu bir renge bürünen kumaşta geziniyordu, yanakları al aldı hızlı hızlı nefes alıp veriyordu acı çeker gibi bir ifadesi vardı ne garip oysa ölümden dönen bendim “hızlı iyileştiğini düşünmüştüm…yanılmışım sabaha kadar dayanırsan hekimi çağırabilirim!.. Bu saate çağıramam ne yazık ki”

Ay ay ay benim için mi endişelenirmiş rahipçik, oysa bana daha çok aşağılarda yükselen tepecikten dolayı endişeleniyor gibi gelmişti oysa. “Ne dur nereye gidiyorsun…be-beni tek başıma bırakamazsın. Ya-ya tekrar gelirse…cedric gitme…lütfen”

 

…………cedric………..

 

Gitmeliyim burada durmak her şeyi altüst etmek gibi, tatlı sözler, cezbedici bakışlar, yarım gülüşler…bir yalana tav oluyorum kaçmam gerek. Lakin ne elimi çekebiliyorum nede gözlerimi kaçırabiliyorum kalbimde tarifsiz bir sız bacaklarıma mengene vurmuş gibi bir adım bile gerileyemiyorum

Bana ne yapıyordu bu kadın…ademle havanın laneti olan yasak bir elma gibi beni çekiyor, günahla sevabı ayırt edemiyorum.

“Lütfen…sadece bu gecelik. Biliyorum bana tahammül edemiyorsun…a-ama ö-ölmek istemiyorum “ O sözcükler onun boğazına değil de benim boğazıma ilmek ilmez işlenmiş te nefesimi keser gibiydi. Ne yapmam gerekir gitmeli mi?, kalmalı mıyım?

“Tamam… ama gün doğmadan gitmem gerekir!” o yaşlı ve buğulu gözler saniyeler içinde mutlulukla doldu, derin bir iç çektim doğru bir karar mı bilmiyorum tek bildiğim onu korkularıyla terk edemediğim

Karnındaki kanayan yarasını eliyle bastırarak doğrulmaya çalıştığında acıdan inleyince hayal dünyasından koptum, hızlıca bir elimi bel oyuntusuna diğerini sırt çukuruna yerleştirip doğrulmasında yardımcı oldum ardından önünde diz çökerek gözlerimi yüzünün en ince ayrıntılarında gezdirdim.

“Sen çorbanı iç ben hemen dönüyorum... söz veriyorum dönücem” söz hakkı tanımadan kalkıp odadan çıktım. Sırtımı kapıya yaslarken derin derin nefesler alıp veriyordum o görüntü aklımla oynuyor, kızıl bukleleri bir yaz güneşi gibi beynime seraplar gösteriyor mavi gözleri okyanusun deli, ama derin maviliklerini yansıtır gibiydi

O küflü oda bu denli ağır bir yaralı için ne kadar doğruydu ki, kapıdan sırtımı ayırıp klisenin revirine doğru ilerlemeye başladım, bulunduğumuz lobun karşı ucunda kalıyordu.

Tek tük gardian’a denk gelmiştim devriye geziyorlardı hırsız için durumun ne odluğunu sorduğumdaysa kendisine dair bir iz bulamadıklarını beyan etmiştiler fazla duraksamadan revire ilerledim gerekli malzemeleri alıp tam tersi istikametteki şarap mahsenine ilerledim, en eski ve dezenfekte kulanımın da iyi olabileceğini düşündüğüm bir şarapla birlikte oradan ayrıldım ve kediciğin odasına yol aldım

Gelirken gördüğüm gardiyanlara yakalanamam bunun sonucu iyi olmazdı, sırtımı duvara yaslayıp ördek adımlarıyla yandan yandan temkinli bir şekilde ilerlemeye çalışıyordum demir zırhların çıngırtısını duydukça duvar köşesine sindikçe sindim, kalbim gümbür gümbür atarken elimdekileri düşürmemek için sıkı sıkı göğsüme bastırdım. tanrıya şükür beni fark etmeden geçip gittiler ahşap duvarlara yansıyan gölgeleri kaybolur kaybolmaz hızlıca odaya doğru koştum. nasıl kapıyı açtım, nasıl içeri girip kapıyı sesiz ve gıcırtılardan sakınarak kapatım hatırlamıyorum bile, heycandan sırtımı kapıya yaslamış derin derin nefesler alırken soluklanmaya çalışıyor korkunun kelepçesindedn kurtulmak için çabalarken, omzumda narin parmaklar hissetmek beynimi dürü…

 

“cedric..iyimisn?!1 bu halinde ne böyel…ne oldu”

Tatlı…ahh bu kadını görünce neden hep ilk tatlı olduğu düşüncesine kapılıyorum ki, yasaklı alanda o Cedric kendine gel hem birinin senin için endişelenmesi bu kadar iyi mi hissetiriyor ciden. bu duygu neden beni içten içe sömürüyor ki, lanet olsun, her ismimi söyleyişi ördüğüm duvara bir hançer saplıyor. Tanrı beni afetsin bu günün ardından sağ kurtulmam zor olacak

“aaaa şey hiç hiç bir şey…sen niye kalktın ki yerinden otur hemen yaran daha çok açılmasın”

“ben ..iyim, sana ne oldu böyle soruma cevap ver”

kıkırdayarak yanından geçip elimdeki malzemeleri ve şarabı boş tabağın bulunduğu tepsinin kenarına bırakıp hala yerinde dikilip çatık kaşlarla üstüme bakışlarını diken kadınının yanına gitim seri tek hamleyle kucağıma aldığımda yüzü iki ton renk değiştirmişti sanırım bu sefer utanan ben değilim garip bir şekilde iyi hisettiriyormuş seni şimdi anladım kedicik beni neder renkten renge sokmayı neden sevdiğini şimdi anlıyorum

seri bir şekilde yatağın yanına ilerleyip onu kenarına otrutum çekilmek yerine parmaklarımı saman yatağının kenarlarını kavradı

“hiç bir şey olmadı dedim ya kedicik şimdi.. Müsaade edersen kanayan yaranla ilgilenmek istiyorum.”

“aaaaa..şey tabi!...ama bunu yapmak zorunda değilsin…sonuçta sen…din adamısın!” başta şaşkın bakışları kendini son zamanlarda alışık olduğum o yaramaz bakışlarıyla yer değiştirirken yüzlerimizi yaklaştırıp akli melekelerimi darma duam edecek cümleyi kurdu “ben ise bir kadınım…üstelik yaramı tedavi edebilmen için soyunmam gerekir”

Tanrım haklı, buna bur da bir son vermek iyi olur ama o kanayan yarayı o şekilde bırakmak ölüme terk etmek gibi

“dediğin gibi ben bir din adamıyım merak etme böyle şeylerden kolay kolay etkilenmem…hem sen ölmek istemediğin için yarım saat önce kal diye sızlanmıyor muydun!... eğer o yarayı dezenfekte etmezsek o zaman kalıp kalmamam bir ifade etmez sabaha varmadan ölürsün”

Kıkırdayarak kaş işaretiyle bir noktayı işaret etiğinde kafamı çevirip meraktan baktımda elimdeki içkiyi işaret etiğini fark etim ”ne yani beni sarhoş ederek mi tedavi ediceksin” evet bunu ondan duyunca ciden garip durdu, yüzğüme nükseden kandan söz etmiyorum bile

“seni sarhoş etmek mi…kilisedeyiz kedicik bunu yapmak pek akıllıca olmaz ve hayır onu yarana dökerek seni tedavi edicem”

Birbirimizle o kadar uğraşmaya dalmıştık ki dudaklarımızın arasında milim fark kaldığını fark etmek bile bir mucize oldu ikimiz de ani bir refleksle geri çekilirken o bakışlarını küflü duvarlardan ayırmadan talimat vermeye başlamıştı

“tamam o zaman arkanı dön ben dön diyene kadar hareket etme “ bıkkınlıkla iç çekip ellerimi teslim olur gibi kaldırıp kapıya doğru döndüm, ardımdan yükselen kumaş hışırtısı ve saman yatağın demirliklerinden gelen o gıcırtı aklı melekelerime uygunsuz sinyaller verirken onları dizginlemekte zorallanıyordum

“Tamam dönebilirsin… sadece sırtımdaki yarayla ilgilen karnımdakini ben hallederim” derin bir iç çekerek kendimi göreceklerime hazırlamaya çalışıp baş onayıyla birlikte ardıma döndüm gördüğüm görüntü beklediğimden hem daha kötü hem daha iyi di. Üstündeki rahibeler tarafından giydirilen giysi yatağın dibinde yerdeydi arkası bana dönük elleri sıkı sıkı çarşafı tutmuş göğsüne bastırıyordu bedeninin yarısı sargı beziyle kaplıydı lakin çoğu düğün sarılmadığı için yaranın büyük çoğunluğu açıktı,

Rahibeler o uyurken iki haftada bir gelirlerdi ve hep bundan nefret etiklerini o görüntünün korkunç olduğunu söylerlerdi bu yüzden miydi bu özensiz sargının sebebi! büyük olasılıkla evet.

Haklıydılar çok korkunç iki taraftan zorla çekiştirerek dikilen deri moraran derisi dikişlerin belirginliği korkunçtu ama daha berbat olacağını var saymıştım hızlı iyileşiyor derken yalan söylememiş adam

“Çok mu kötü…rahip?” başını hafif çevirmiş gözlerimizi buluştururken acısının aksine takındığı yarım gülüş zihnimde şu sözleri haykırmama sebep oldu, yüzündeki gülümseme bir maskeydi onun gülüşleri şarkıları maske o bir maskede saklanıyor

“Hayır …aksine beklediğimden daha iyi bir durumda”

“Yalancı…hahaha” üç adımlık mesafeyi kat edip şifonyerin üstünden temiz bezi alarak sargının dışında kalan yarayı üsten silmek için bezi şarapla hafif ıslatıp değdirdiğimde ufak bir tepki bekledim, hayır inleme yada acı dolu çığlıklar yerine tepki olarak kocaman bir esneme verdi bana…

“Acımıyor mu…?”

Başını yan çevirip yüzüme gizliden bakmaya çalışırken dudaklarını düşünceli bir ifadeyle dudaklarını büzmüştü “yani…bir şey hissetmedim”

Şaşkınlıkla elimdeki kanlı beze baktım ve ardından yarasına oysa sadece hafif bir temasta bulundum ama bezin bu kadar kanlanması, onun bu sükunet dolu acısız tavırları ne oluyor böyle

“Hiç mi bir şey hissetmedin?”

“Hiç hissetmedim…ne ne oldu ki”

“Hiç hiçbir şey… canının yanmamış olmasına sevindim “

Bu çok garip lakin bu gece fazlasıyla korkup sitres oldu bunu sonra konuşmak daha iyi, birkaç bez kirletikten sonra dezenfekten işini haletmiş tim sıra sargıdaydı … bu en zahmetli kısım işte

“Sargıyı sarmam gerek ama karnın…”

“Şey…birkaç dk lığına odadan çıkar mısın?”

“…. Peki”

Karnındaki yarayla kendi ilgilenicekti büyük ihtimal ama bunu yapabilirmiydi ki

“Şey…yapabileceğinden emin misin”

Sözcükler yerine tatlı bir kıkırtı ve bir baş onayıyla yetinmişti, içime sinmese de odadan çıktım

Kapının kenarındaki duvara yaslanıp içerdeki tıkırtıları dinlerken koridorun sağını solunu gözlüyordum biri tarafından gecenin bu vakti bur da görünmek iyi olmazdı

Dakikalar sonra ahşap kapı gıcırdayarak açıldı gülümseyen yüzü görüş açıma girdi

“İşim biti…içeri gel”

“Sargı için beni çağırabilirdin…biliyorsun değil mi!”

“eveeett eveett biliyorum. ama gerek kalmadı” iç çekerek ardıma döndüm kapıya doğru adımladım içten içe kalmam ve yarasını kendim tedavi etmem gerektiğini düşünsem de kapıdan çıkmadan önce beli belirsiz mırıldandım “peki öyle diyorsan …umarım kendini fazla zorlamamışsındır, bu arada yarın seni tedavi eden hekim gelecek yaralarını kontrol etirmen iyi olur”

“Beni tedavi eden hekim mi?... çok merak ediyorum bu deha kim!.. benim gibi ölümün eşiğindeki birini bile kusursuzca tedavi etiğine bakılırsa ilim irfan sahibi biri olmalı”

“Öyle…yani tam bir bilgim yok aslında seni buraya getiren köylülerdi biliyorsun, o gün kliseyi ziyaret eden bir gurup vardı bağış yapmak için, o da aralarındaydı seni görür görmez etrafa bilgece talimatlar yağdırdı o gün senin öleceğinden o kadar emindik ki içimizde bir umut çabalıyorduk. Özelikle o…”

Anlattığım konu o kadar dikat tini çekmiş duruyordu ki soluksuz dinliyordu , yavaş bir şekilde yatağa oturduğunda şifonyerden şarap şişesini aldı başını devam et der gibi salarken şişenin mantar tıpasını açıp dudaklarının arasına aldı şişenin başını

Tanrım u kadın salak mıydı yoksa salak numarası mı yapıyordu burası kilise alkol içilmez, uzanıp şişeyi dudaklarının arasından çekip aldım

“Burası kilise, tanrının evi şarap içemezsin”

Sözlerim cidiye alınmadı aksine alaycı bir gülüşle elmiden şişeyi geri alıp içerken itiraz dolu naralar döktü

“Kilisede şarabın ne işi var o zaman hatırlatırım bunu sen getirdin “

“Be-ben onu yaran için getirdim “

“Kilisede şarabın ne işi olur cicim …canım çekti diyeceğine klişede şarap içilmez diyorsun mızıkçı” ben daha ne olduğunu anlamadan ayağa kalkıp şişenin ucunu ağzıma sokup şişeyi havaya kaldırdı boğulmamak umuduyla şişeyi iterken bir nevi içmiş oldum geri çekilip halime kıkırdadı ardından yerine geçip oturdu elin tersiyle ağzımın kenarlarını silerken ters ters baktım yüzüne

“Bakma bana öyle abe ğeyran anlayacaklarr”

“…nee…?”

Elini havada gelişi güzel sallıyarak kıkırdadı bir yandan içkiden içiyordu

“Diyorum ki anlat devamını. Anlat”

“Anlatacak bir şey yok sen o gün ölmedin şimdide tanrının evinde içki içiyorsun”

Sinirle homurdanıp elinden şişeyi aldım ve kafama diktim sinirlerimi yatıştırır umuduyla yoksa sinirden kudururdum

“hahahah… peki neden bu klisenin yakışıklı hayalet rahibi bana ayak uyduruyor”

“ne..ha- haya-hayalet de nereden çıktı”

Elimden şişeyi kapıp içerken kafaya dikti her bir yudumda gözleri ben dışında her yerde özelikle geziyordu benim bakışlarımsa hiç kaymaması gereken yere vücut hatlarına kayıyordu, alkol bana yaramıyor buradan gitmem gerek yoksa sabana bir günahkar olarak uyanabilirim

Ardımı döndüm hızlıca kapıyı açıp çıkarken arkamdan yükselen şen kahkaha akli melekelerime iyi etki etmiyor

“heeyy nereye rahipcik daha karpuz kesecektikkkk”

Almayayım ben o karpuzdan elma yetmedi birde karpuz çıkardı başımıza, gerçek bir cadı bu kadın akli melekelerimle oynuyor resmen

…………kedicik (ABİGAİL ASENA ARVEN)………..

Dün geceki kaçıştan sonra ardından çok gülmüştüm, önceki olaydan dolayı benden kaçma çabalarına bir kez şahit oldum kesinlikle aynı şeyleri yaşamamak için ikincisine izin vermeyeceğim, ama o geceki şapşal hallerini unutamıyorum tam bir asalak bunu yapma şunu yapma sonra cup eşlik ediyordu...!!!

Onu bir nevi etki alanıma planladığım gibi almış olmam benim açımdan iyi bir sonuçtu,

İki yudum içip kaçışı hele, ne kadar eğlenceli ne kadar, keyifli birgörüntüydü anlatamazdım ardından saatlerce kahkaha atmıştım

Artık alıştığım o tahta menteşelerin gıcırtısıyla beraber içeri iki rahibe girdi, biri naz ablamın tabiriyle nemrut suratlı diğeri daha az çirkef tatlı bir yapısı olan minyon bir kızdı tahminen 15 falandı diğeri ise benden birkaç yaş büyük duruyordu

Küçük olan esmer, ela gözlü,1.60 boylarında. Diğeriyse sarışın, buz mavisi gözleriyle birlikte 1.75 boylarından duruyordu kesinlikle sarışından haz etmedim.

Minyon şeker bebeği, elindeki üzerindeki ne benzer başka bir rahibe elbisesiyle yanıma ilerleyip korka korka elindekini uzattı, parmak uçlarından en ince tüylerine kadar titriyordu kızcağız acaba hakım da ne atıp tutularda bu kadar korkuyorsun?

Bu bir yana genelde bir hayalet muamelesi yaparlardı, bu anı ziyaret ne için çok merak ediyorum bu yüzden... umarım can sıkıcı bir şey olmaz

“Benden korkman için bir sebep mi var küçüğüm”

"Ha-hayır be-ben sadece..."Kıkırdayarak onu susturmak için basit bir el hareketi yaptım, Korkutmamak için elimden geldiğince sempatik bir ses tonu kullanıyordum. "Tamam sorun değil, sanırım garip masallar anlatılmış anlaşılan sana."

Yatağımdan dikleşirken elim karnımda hafif bir iniltiyle oturur vaziyete geçip elindeki giysileri alırken.

Ardındaki sarışın göz devirerek ve iğneleyici bakışlarını üzerimde gezindirip ortaya atladı “haksız sanki kim olsa bir cadıdan korkar rahibimiz senin gibi bir cadıyı yakmak yerine neden koruyor hala anlamış değilim…”

Vay be tekte kustu kinini ve hala da devam ediyor saten bir yerden sonra dinlemeyi bıraktım o bağıra bağıra hakaret ederken ben zar zor da olsa üstümdekileri çıkardım modern iç çamaşırlarımı gören esmer bebişin yüzü kıp kırmızı olmuştu bedenimin çoğu sargılar tarafından kapatılmış durumdaydı lakin iştah açıcı bir bedenimin olduğunu kimse itiraz edemezdi

aslında giysilerimle beraber iç çamaşırlarımı da ben komadayken yok etmelerini beklemiştim ama yapmamış olmalı şaşırtıcı oldu, içimdeki kedi burada garip şeyler olmak üzere olduğunu hissetmiş gibi gerinerek uyandı pençelerini mırlayarak esnetti oyun vaktiydi. Onun içinde benim içinde

Az önce yatağın üstüne bıraktığım giysileri aldığımda az öncekinden farklı olduğunu fark etim, az önce çıkardığım giysi tek renk kahverengi ve keten bir tunicti. Scapular adlı ön arka örtüsüne kadar. Buysa siyah beyazdı başlık verilmemişti ki verilse de takmazdım aynı bundaki gibi bu tamamen griydi aynı tarzdı lakin griydi dikkatimi çekense uzun düz bir örtünün olması gözüm kızın başındaki ve üstündekine takıldı şimdi fark etimde bu daha manastıra tam olarak kabul edilmeyen rahibeler için kullanılan rütbe giyimiydi

Benim buraya girme gibi bir derdim yoktu zaten, şimdilik giyelim bakalım ama kendimi bir silsem iyi olur leş gibi ter ve kan kokuyordum.

“Biraz su ve be-” cümlem saniyeler içinde kesildi yüzüme çarpan buz gibi su sabrımın son işaretiydi… kediciğin iç güdüleri yanılmadı sanırım

......................................

 

Bölüm : 03.07.2025 22:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...