Canlarım, ballarım, aşklarım ben geldim!2
Benim için değişik duygular hissettiren bir bölümde daha sizlerleyim.1
Bölümlerden, diğer kurgularımdan ve soru cevaplardan haberdar olmak için sosyal medya -ınstagram- buluşalım.
Kitap hesabımız: olumlebasbasaaofficall
Bölüme başlamadan önce yıldıza basmayı ve satır arası yorumlarınızı bana sunmayı ihmal etmein lütfen.2
Keyfili okumalar, bol şanslar!
33.BÖLÜM ENDİŞENİN RENGİ
Kaybetme korkusu muydu insanı bu deli telaşa sürükleyen?
Bir çift gözde gördüğüm o telaş ve korku, ne denli yakmıştı yüreğimi…
Birini sevmek ve birine tutulmak arasındaki farkı yeni anlamıştım sanırım. Herkesi sevebilirdiniz. Bir süre önce düşman bellediğiniz bir insanı bile… Ama herkese tutulamazdınız. Her zerresine her ilmeğine her nefesine…
Birine âşık olduğunuzda mı dünya tersine dönüyordu? Aşk sersemi dedikleri bu olsa gerekti. Yanımda telaşla bana bakan adama burukça gülümsemek gibi…
“Seni çok seviyorum biliyorsun değil mi bebeğim?” Sesi o denli kırıktı ki, sesindeki kırıklık bedenimi üşütmüştü.
Gözlerim kanlanmış olacak ki, yanıyordu. Birkaç kez kırpıştırarak, “Biliyorum hayatım, hem hiçbir şey olmayacak. Bana böyle bakmaya devam edersen muhtemelen ya sen gideceksin ya da ben. Şöyle bakma artık!” diyerek sitem ettim.
Üzerindeki gömlek onu ilk kez boğuyormuş gibi düğmelerini açmaya başladığında, bir eli ellerimi sıkıca sarmıştı.
“Bir şey olmayacak. Evet, bir şey olmayacak.” Kendi kendine tekrar ettiği cümleyi bugün içerisinde kaçıncı duyuşumdu gerçekten bilmiyordum.2
Dün gecemiz biraz şehvetli geçtiğinde, derin bir uykuya gözlerimizi yummuştuk. Sabah uyanır uyanmaz, Göktuğ beni asla oturduğum yerden kaldırmamış ve hazırladığı kahvaltıyı bile kendi elleriyle yedirmişti. Yanıma aldığım hastane çantamı kapar kapmaz evden çıkmış, soluğu burada almıştık. Ameliyat öncesi işlemler için hemşireler sık sık yanıma uğramış ve birkaç belgeyi imzalamam için bana bırakmışlardı.1
“Armin…” Sesinde hafif bir titreme vardı. Bakışlarım sakince yüzüne döndü. Eli çenesindeyken, parmakları ağır ağır yeni çıkan sakallarının üzerinde dolandı. “Ben hiçbir zaman dengemi kaybeden bir insan olmadım.” Dudaklarını birbirine sıkıca bastırıp geri bıraktı. “Ama seninleyken ne dengem kalıyor ne sınırlarım… Sanki bütün zihnim sıfırlanmış, senden başka bir şeyle karşılaşmamışım gibi hissediyorum. Söylesene Armin, sen bana ne yapıyorsun?”2
Buz kesmiş ellerim, sıcak eli arasında uyuşurken ağırca yutkundum. “Beni sevdiğini bu kadar belli etme Psikolog.”
Güldü. Ama çok hafif bir şekilde tebessüm ederek.
Damar yolu açtıkları kolumu çok zorlamadan diğer elimi çenesine götürdüm. “Ötekileri zor tutuyorum tugayda bir de sen böyle yaparak canımı sıkma. Bir şey olmayacak diyorum, neden böyle yapıyorsun?”
İşte bunun doğruluğu hakkında pek bir fikrim yoktu. En son Atalay ile konuştuğumuz ameliyat mevzusunda, bana rahmimde meydana gelebilecek sorunlardan da bahsetmişti. Olur muydu olmaz mıydı bilmiyordum ama Göktuğ’a şu an bu bilgiyi verirsem muhtemelen gerginlikten çatlayabilirdi.
Göktuğ’a bıraktığım telefonum sabahtan beri ellinci kez çalarken, arayana bakmadan bana uzattı. Elini sıkıca tutmaya devam ederken aramayı yanıtladım. “Ne var lan? Oğlum ben size aramayın demedim mi? Dursanıza yerinizde!” Sinirle bağırmama rağmen karşıdaki adamların telaşı, sinirimi alt üst etmişti. “Komutanım sizde izin verseydiniz de yanınıza gelseydik! Hem Erdem’e talimat vermişsiniz bahçeye bile bizimle çıkıp peşimizde dolanıp duruyor… Albayın haberi var ama şansa bakın ki izin alamıyoruz.”1
Kalender’in sesi kesilince kaşlarım huysuzca çatıldı. Bana bir Göktuğ yetiyordu. Hepsini yanıma toplayıp, telaşlarını dindirmeye uğraşmak en son isteyeceğim şeylerden biriydi.
“Komutanım bir görseydik sizi, benim içim hiç rahat değil.” Tekin arkadan bağırırken Yıldırım ve Emir arasında çıkan gerginliği gene anlamamıştım ama ikisini duymazdan geldim.
Gözlerimi kapatarak ofladım. “Kalender ben gelene kadar dosyaları hallet, Ertuğrul sende Emir ve Yıldırım’ı bahçede ağırla, Tekin sende Barkın Üsteğmenini al spor salonunu gezdir tamam mı koçum? Alın size uğraşacak alan, şimdi kapatıyorum bir kere daha ararsanız kırarım telefonu.”
“Göktuğ’u ararız Komutanım siz rahat olun.” Arkadan gelen bağırış Yıldırım’a aitken sinirle bağırarak telefonu kapattım.
Geldiğimizden beri ilk defa keyifle gülerek, “Çok iyi anlaşıyorsunuz, bayılıyorum hepinize.” Dedi içten bir sesle.
Gözlerimi devirerek güldüm. “Tabi, canım ne demezsin. Sanırsın aramızda komutan- asker ilişkisi yok, birbiriyle inatlaşmaya bayılan onlarca kardeş var. Ben komutanım ama nedense lafımı dinleyen yok.” 2
Göktuğ bana eğilerek yanağımı sakince öptü. Tam o esnada içer giren Atalay ikimize yavaşça gülümsediğinde, Göktuğ ayaklanarak Atalay’ın karşına geçti.
Atalay, Göktuğ’a bakıp tebessüme ederken, dev adamımı ensesinden tutarak kendine çekti. “Sakin ol ulan, Armin senden daha rahat.”2
Göktuğ, Atalay’ın sarılışına kısaca karşılık verip geri çekildi. Huysuz bakışları yüzündeyken, “Demesi kolay, seni de görürüm elbet.” Dedi ondan uzaklaşıp yanıma gelirken.
Atalay telaşlı hallerine gülmekle yetinirken, ellerini cebine sokup bana yaklaştı. “Hazırsan başlıyoruz.”
Bakışlarım Göktuğ’a düşerken halsizleşen bedenime inat ağırca başımı salladım. “Hazırım.”
Atalay odadan çıkarken birkaç dakika içinde odaya gelen hemşireler beni bir sedyeye almışlardı. Her dediklerine sakince uyum sağlarken bu işin en kısa sürede bitmesini istiyordum.
Koridorda ilerlerken, yattığım yerden hızlıca kayan tavanı görebiliyordum. Göktuğ elimi sıkıca kavramış, ileri sürülen sedye ile uyum içerisinde hızlı adımlar atıyordu. Asansöre bindiğimizde yorgunca gülümsedim. O ise burukça.
Asansör durduğunda dışarı çıkmış ve boğuk bir alana gelmiştik.
Hemşireler bir anda duraksadığı için yattığım sedye de otomatik olarak durmuştu.
Yanıma koşan kadının kıvırcık, sarı saçlarını yüzüne dökülürken telaşla bana eğildi. “Benim başka bir ameliyatım var seninkine katılmama da izin vermediler… her şey güzel olacak tamam mı bebeğim? Seni çok seviyorum, çıkarken de bekliyor olacağım.” Füsun’un canlı gözleri hafif solmuş, içi bir endişe ile dolmuştu. Göktuğ’unun elini bırakmadan boş elimi yüzüne attım. “İyi olacağım, her zamanki gibi…” 1
Füsun ne demek istediğimi anlamış gibi gözlerini acıyla kapattığında, dolduklarından emindim. Sertçe yutkundu. “Çok güçlüsün güzel kızım. Annen yanında…”4
Yanağını okşadığımda kolum halsizce karnımın üzerine düştü. Tekrardan ilerlerken, bu sefer gelmiş olmalıydık.
“Siz burada bekleyebilirsiniz Göktuğ Bey.” Hemşire kadının sesi sakin çıkarken Göktuğ bana son kez baktı. Sedye geri geri kayarken cam kapının ardında kalan iki simaya naif bir gülümseme eşliğinde baktım. Damar yolu açılan elimi havalandırarak dudaklarıma götürdüğümde, parmak uçlarıma kondurduğum öpücüğü beni izleyen ikiliye yolladım.
Kapı kapanırken, gözlerimin üzerinde duran şiddetli ışıklar ile başıma bir ağrı girmişti. Elimin kavrandığını hissettim. Damar yolu ile oynandığını ve bir şırıngadan sızan sıvının bedenime karıştığını hissettim.
Elalarım ağırca kapanırken, zihnime sızan görüntüler onun güzel yüzüne aitti.
Armin ameliyata girmişti ve tabii ki Kurtuluş üyeleri, Kalender’in etkisinin büyük olduğu bir yalvarma töreni sonunda albaydan izin koparmayı becermişlerdi. Hepsinin gözlerinde, endişenin en derin rengi vardı.3
Kalender, gözleriyle anlaşabildiği kardeşi adına çok endişeliydi. Her ne kadar ameliyatın detayları hakkında bilgi sahibi olmasa da onun ufak bir operasyon demesine kanmamıştı elbette.
Eski üyeler zaten dört dönüyordu ama onlara ek olarak Barkın, kendini çok kötü hissediyordu. İçinde her daim taze olan öfkesi, en ufak olayda bu denli parlamak zorunda mıydı yani? Barkın kendinde değiştirmek isteyip asla değiştiremediği özelliği olan öfkeye, her daim yenik düşüyordu. En son Yıldırım yaralandığında da istemsizce yükselmişti ona, istemsizce…
Soluğu hastanede alan altılı koştur koştur ameliyathaneyi ararken, Tekin’in akıl edip bir hemşireye sorması sonucu öğrenmişlerdi.
Duvar dibine sinmiş dev adam, Göktuğ… ilk defa bu denli cüssesinden uzaktı.1
Tekin en önden koşarak ameliyathanenin önünde durduğunda, kenarda duran Göktuğ’a ilişti gözleri. Neredeyse aynı kalıptalardı ama omuzları neden bu kadar içe çökmüştü?
“Kardeşim.” Tekin kendinden bile beklemediği bu sıcaklık karşısında şaşırsa da belli etmeyerek Göktuğ’unun yanına çöktü.
Göktuğ, bal renginin ve elanın birbirini harmanladığı irislerini Tekin’e çevirdiğinde kabalık etmemek adına nazikçe tebessüm etti.
Tekin elini Göktuğ’unun omzuna atarak yavaşça sıktı. Dudaklarındaki hafif tebessüm bozulmazken, “Armin o, koskoca Yüzbaşı… böyle bir ameliyat ile aramızdan gideceğini sanıyorsan çıkar çıkmaz boğazına yapışır, benden söylemesi.” Diyerek sır veriyormuş gibi fısıldadı.
Göktuğ sakince başını eğmekle yetindi.
Emir, Yıldırım’ı kenara iterek, “Sabrımı sınama yeter.” Derken ilk defa aralarındaki tatlı gerilimin zirvesini yaşamıştı.
Yıldırım öfkeyle kaşlarını çattı. “Hastaneye geldik uzatma.”
İkili arasında apır sapır sebeplerden çıkan kavgaları artık hiçbiri ciddiye almadığından herkes kendi derdindeydi.1
Füsun kendi ameliyatı biter bitmez aşağı inmişti, kızını yalnız bırakmamak adına kenara geçmiş oturuyordu. Dün Gamze ile konuşmaları çok keyifli bir hâl almış, işlerin ciddi olması yönünde ortak bir karara varmışlardı. Füsun her ne kadar sevgisini çok belli edemese de Armin’i kendi kızından bile çok seviyor ve benimsiyordu. Çünkü Armin onun için en kötü zamanda çıkagelmiş bir melek gibiydi. 3
Ara sıra kapı açılıyor Göktuğ telaşla ayaklanıyor ama Tekin onu sakinleştirmek adına başka konular açıyordu. Füsun başhemşire olarak çıkanları çeviriyor, Armin’in durumu hakkında bilgileri topluyordu elbette. Herhangi bir sorun olmadığı ve ameliyatın başarıyla ilerlediğini duymak hepsini ferahlatıyordu.2
İçlerinde kendi haline en çok şaşıran ise Ertuğrul’du. Normalde insanlarla pek anlaşamaz, kimle bir bağ kurmaya çalışsa tepkileri ve davranışlarından dolayı o bağ başlamadan son bulurdu ama nedense Armin ile öyle olamamıştı. Armin onun için seneler sonra çıkagelmiş bir kardeş gibiydi. Abla gibiydi. Onu bu inatçı ve gıcık hallerine rağmen sevmişti en basitinden…
Göktuğ üzerindeki gömleği yırtıp atmamak adına büyük bir çaba sarf ediyordu. Elleri boynunda dolaşırken, daraldığını ve bedenine basan ateşin şiddetini hissedebiliyordu. Biraz olsun kafasını dağıtmak adına Tekin’e döndü.1
Tekin ilk günün buruk ve kasvetli havasını bir köşeye atmaya çalıştı ama annesiyle babasına ettiği ani vedanın emarelerini kaç ay geçmesine rağmen hâlâ taşıyordu. Ağırca yutkundu.
“Özel bir tim kurulacağının haberi zaten aylar öncesinden bize söylenmişti. Zaman geldiğinde hep beraber seçmeler için buraya geldik. Aslında en son ben geldim desem daha doğru olur… ben geldiğimde hepsi sanki seçileceklerini anlamış gibi tanışmışlardı. İlk günden anladım aslında, bu denli büyük ve sıcak bir ortam yaratabileceğimizi.”
Göktuğ içten bir şekilde gülümsedi.
Kalender yaslandığı duvardan kendini iterek ikilinin yanına oturduğunda Göktuğ Kalender’e ufak bir baş selamı vermekle yetindi.
“Şehit olan asker, Alphan diyordunuz sanırım… o nasıl biriydi?”
Göktuğ en çok bunu merak ediyordu işte. Armin’in onun yanına gitmek için ağladığı geceyi daha dün gibi hatırlıyordu çünkü…
Tekin ve Kalender bir süre bakıştı. Bu anı Tekin dökmek istemiyordu kelimelere… ilk defa bu denli canının yandığını hissettikten sonra yaşadığı bir diğer kayıp, onu en derinden sarsmıştı.
Kalender oldukça ağır hareketlerle dudaklarını araladı. “Sessiz, sakin ama kendini her daim sevdiren biriydi. Hani bazen bir insanın sessizliği severdin ya… onunkisi öyleydi işte. Onun sessizliğinin büyük bir sesi vardı. O sussa dahi, gözlerinden anlaşılırdı duyguları. İlk günden o göreve çıkmadan önceki güne kadar her zaman bir gizem vardı gözlerinde. Biz çok sonradan öğrendik… aslında tam olayı hâlâ bilmiyoruz ama gene de tahminimiz var tabii…”
Kalender Âhi ile göreve çıkmadan önce konuştuğu anı zihninden atamıyordu. O yerde yatan halini bile unutmaya belki gücü yeterdi ama o konuşma zihnine kazınmıştı işte.
Dizlerini kendine çekerek, kollarını diz kapağının üzerinden sallandırdı. “Görevden önceki gün, Barkın ve Emir’i o şekilde canlı görünce zaten en büyük darbeyi yemişti Armin. Halbuki o andan dakikalar önce Alphan ile yaptıkları konuşmadan yeteri kadar yıkılmıştı… illaki bahsetmiştir, esir kaldığı zamanda onu kurtaran ve ilgilenen kişiymiş Alphan. Biz duyunca bu kadar buruk kaldıysak, Armin’i düşünmek çok zor. Alphan bize o kadar ani bir zamanda veda etti ki, hâlâ kabullenmek çok zor geliyor.”1
Göktuğ Kalender’e derince baktı. Armin ona bunları anlatırken, ilk defa bir hastasının acılarına karşılık kalbinde duyduğu sızıyı çok iyi hatırlıyordu.
Tekin sessizce, “O çok büyük acılar çekti Göktuğ... Ki bunların çoğunu biz bilmiyoruz bile… aslında Barkın veya Emir ile konuşsan sana daha detaylı şeyler de anlatır ama sorun o değil. Sorun şurada tanışmamızın üzerinden aylar anca devrilirken, gözlerimizin önünde o kadar çok acı yaşadı ki… hepsinde yıkılmasına rağmen dik durmaya çalıştı. Her zaman omuzlarını dik, bakışlarını keskinleştirmek adına uğraştı. Mutlu olmayı en çok o hak ediyor. Ona iyi bak olur mu?” diyerek fısıldadı.
Göktuğ utanmasa gözlerindeki yaşları süzdürecekti yanaklarına. Dik durmaya çalıştı, sevgilisi gibi… o insanlara kin tutamazdı. Öfkesini dizginlemeyi başarır, olumsuzluklara karşı her zaman bir çözüm yolu arardı. Sevmezdi insanlarla arasının açılmasını, birilerine düşman kesilmeyi…
“Kendi gözümden bile sakındığım tek kadın oldu o Tekin.” Dedi Göktuğ buruk bir sesle. Bakışlarını tavana dikerek, çenesini kaldırdı. “Onu ilk gördüğümde de ona ilk açıldığımda da hatta onun bana beni sevdiği cümleleri işittiğimde de her daim gözleri soluktu. Beni sevdiğini söylerken içten bir ses kullanıyor ama gözleri asla parıldamıyor biliyor musunuz? Ne kadar mutlu olsa dahi, o elaları her daim donuk. Gözümden sakındığım kadının, gözlerindeki ışığı almışlar.” 3
O kadar zordu ki bu durum Göktuğ için, anlatmaya kelimeleri yetmiyordu.
Armin onun için seneler sonra gelen bir mucizeydi. Göktuğ her zaman babasının yokluğu aratmayacak bir şekilde ağır başlı olmak zorunda kalmıştı. Bir tek Armin’in yanında omuzları çöküyor bir tek onun bakışlarında dengesi sarsılıyordu. Seviyordu işte, delicesine.
“Son nefesini vereceksin beş saniyen var deseler, gözlerin onun donuk elalarını arar.” Sesi çok cılızdı. Cüssesine de hiç yakışmıyordu oysa.
Kalender, Göktuğ’u en iyi anlayanlardandı. Armin’in hayatının ufak bir kısmına yardım eden birisi olarak, onun gözlerindeki donukluğun farkındaydı. Armin insanlarla konuşmayı sevmezdi. Aslına bakarsak sevmediğinden değil, bağlanıp onu da kaybetmekten onun da kendisine ihanet etmesinden korktuğundandı. 1
Göktuğ, Kalender ve Tekin derin sohbetlere dalarken Yıldırım’ın asıl hedefi farklıydı. Göktuğ ile ilk tanıştığı andan beri ona vermek istediği bir şey vardı. Sevgisinin emaneti… Yıldırım tugaya dönerek unuttuğu şeyi almış, hiçbiri fark etmeden geri dönmüştü. Emin adımlarla Göktuğ’a yürürken, elinde tuttuğu deri işlemeli beyaz albüm sonunda sahibine ulaşacaktı.
Kalender tam bir şey diyecekken yanlarına gelen Yıldırım ile tüm bakışlar, saçları her daim üçe vurulmuş ama yüzünün sempatikliğinden, ciddiyete yer kalmayan adama dönmüştü.
Yıldırım yerde oturan adamların boyuna ulaşmak adına dizlerini kırarak yere çömeldi. Göktuğ ne yaptığına anlam veremez gibi karşısındaki adama bakarken, Yıldırım elindeki deri işlemeli albümü Göktuğ’a uzattı.
Göktuğ hâlâ anlam vermemesine rağmen albümü eline aldığında sakince bacaklarına yasladı.
Yıldırım sertçe yutkundu. “Bunun sahibi sensin. Ben gözlerindeki o aşkın gerçek olduğunu anladım Göktuğ… ister tek bak ister şimdi. Bu albüm senin onu daha iyi tanıman adına ufak kesitlerle dolu. Belki görse komutanım çok kızacak ama dışardan bir gözleme ihtiyacın olacaktır diye düşündüm.”
Göktuğ adamın dediklerine anlam veremiyordu. Kaşları sertçe çatıldı. Kemikli eli saçlarını dağıtırken boşta kalan eli albümün kapağına gitti. Baş sayfaya yapıştırılmış yazı ile çatık kaşları daha çok çatıldı.
Uzaktan çekilen bir fotoğraftı bu. Armin etrafını ağaçlarla kaplayan çardağa oturmuş, elindeki sigaraya donuk bakışlar atıyordu. 2
Fotoğrafın altına düzgün bir yazı ile bir şeyler yazılmıştı.
‘Her daim donuk ve sert bakıyor. Oturduğu yerde çok durmuyor, sürekli mekân değiştiriyor.’
Armin gene aynı çardaktaydı. Bu sefer kulağına bir telefon yaslamış, çatık kaşları eşliğinde karşıyı dinliyordu.
‘Birisinden haber almak adına konuşuyor ama konuşmadan memnun değil.’
Bu sefer tugayın geniş bahçesinde, bir eli cebinde diğer eli ensesinde dik bakışlarını karşısında her ne varsa oraya dikmişti.
‘Erlerin gereksiz neşesine karşı öfkeli. Çok mutlu olan insanlara anlam veremiyor.’
Fotoğrafta tek Armin yoktu. Alphan Armin’a burukça bakıyor, Armin ise Alphan’a burun kıvırıyordu.
‘Alphan’ın gizemli tavırları ilgisini çekiyor. Ona bir adım atsa gizem kalkacakmış gibi hissediyor.’
Bu fotoğraf hepsinden daha bağımsızdı. Bu sefer Armin o kadar içten bir gülümseme ile bakıyordu ki etrafına, gören gerçekten mutlu olduğuna inanabilirdi.
‘Timini kabullendiği için mutlu.’
Elindeki sigarayı kırmak istercesine nefretle bakıyor, gözlerinin doluluğuna rağmen yaşlarını akıtmıyordu.
‘Kötü bir haber aldı artık kimseyle konuşmuyor.’
Albümün devamında hafta hafta fotoğraflar ve notlar vardı. Armin bazılarında çok kötü bazılarında ise çok mutlu gözüküyordu. Albüm Alphan’ın şehitliğinden önce, göreve çıktıkları gün son bulmuş. Geride kalan sayfalar olduğu gibi duruyordu.
“Sapık değilim merak etmeyin. Sadece günden güne nasıl çöktüğünü ya da nasıl mutlu olduğunu birinin görmesi lazımdı. O kişi de kesinlikle sensin Göktuğ.” Yıldırım, Göktuğ’unun omzunu sıkarken Göktuğ sona kalan fotoğrafa bakakaldı.
En son göreve gitmeden önce çekilmişti muhtemelen…
Alphan dedikleri tim arkadaşlarının dolan gözleri ve Armin’in buruk bakışları birbirine kenetlenmiş, elindeki sigarayı her an düşürecekmiş gibi umursamaz bir tavır takınmıştı.
‘Alphan’ın gizemi onu geriyor. Olan biteni öğrense içinde ne bir burukluk ne de bir öfke kalacak…’2
Göktuğ Armin’in buruk yüzünde gezdirdi başparmağını. “Her fotoğrafta çok buruk bakmıyor mu?” Sormadan edememişti. Güldüğü fotoğrafta bile gözlerindeki donukluğu görüyordu işte. İçten gülse dahi donuktu. Donuk, donuk, donuk.
“Armin her daim öyleydi Göktuğ. Mutlu olduğunda da buruk bir mutluluk yaşadı üzgün olduğunda da.” Kalender sakince mırıldanmıştı.
Göktuğ albümü kapatarak göğsüne bastığında, Yıldırım’a baktı. “Sağ ol kardeşim. Hiç beklemiyordum, garip hissettirdi.”
Yıldırım acıyla gülümsedi. “Onu ilk gördüğümde, gözlerinde kendimi gördüm sanki. Yaşanılanlar ve burukluklar aynıydı. Tek fark benim acıya karşı gülmem, onun ise artık feryat edecek raddede olmasıydı. Anılarını biriktirmek istedim. Dediğim gibi, ela gözlerinde bir ayna vardı adeta. Bazı günler çok mutlu oldu bazı günler çok öfkeli…”
Göktuğ’unun gözleri acıyla kapandı. Tam o sırada bir bağırış koptu.
Ertuğrul’un sesiydi bu. Ameliyathaneden çıkan doktorun ardından telaşla bağırmış ama bir karşılık alamamıştı.
Armindi o. Ona bir şey olmazdı ki…2
KURTULUŞ
Gözlerim ağırca aralanırken dudaklarımın arasından acı bir inleme firar etti. Gözlerim yanıyordu. Kapakları iki yana ayırmak adına büyük bir çaba vermeme rağmen neden açılmamıştı gözlerim?
“Zamanlama mükemmel… Armin, beni duyuyor musun?” tanıdık erkek sesi kaşlarımın çatılmasına neden olurken gözlerimi sertçe araladım.
“Atalay.” Çıkmayan sesime rağmen oynayan dudaklarımdan ne demek istediğimi anlamıştı.
“Nasıl hissediyorsun?” Sorduğu soruya boş bir bakış atmakla yetindiğimde elim ağırca kasıklarıma ilerledi. Ağrım çok fazlaydı.1
“Bebeğim iyi misin?!” Nereden çıktığına anlam veremediğim Füsun, gözlerini belertmiş yüzüme bakarken sakince gülümsedim. “Ağrım var biraz onun dışında iyiyim.”
Füsun biraz rahatlamış gibi tebessüm ederken Atalay konuşmaya başladı.
“Daha önce dediğim gibi, ameliyat esnasında kistlerinin büyüklüğünden kaynaklanan bir sorun yaşadık. Rahmin etrafını saran kistlerin çoğunu almayı becerdik ama maalesef ki iki tanesini alamadık. Eğer alırsak rahminde büyük bir sorun meydana geleceğinden, bugünden sonrası adına düzenli olarak ilaç kullanacaksın. İlaçlar belki kistlerini yok etmeyecek ama en azından büyümelerine engel olacaktır.”
Şu anda hiçbir şey duymak istemiyor, yalnızca Göktuğ’u görmek istiyordum.
Tam dudaklarımı aralamışken içeriye bodoslama dalan adam ile yorgun bakışlarım eşliğinde ağırca gülümsedim. 1
“Bebeğim.” Sesi asla gür değildi. Her zamanki gibi… ama bu sefer öyle bir toklukla söylemişti ki iltifatını gülmeden edemedim.
“Buradasın…” ne diyeceğimi bilemez gibi fısıldadığımda, kolumu yanıma gelmesi için ona doğru uzattım.
Göktuğ seri adımlarla yanıma geldiğinde elimi sıkıca kavrayarak hızlıca öptü. Yanağını elimin üzerine yaslayarak soluklandığında, “Şükürler olsun.” Diyerek fısıldadığını duydum.
“Bene gene gelirim, Göktuğ konuşuruz kardeşim.” Atalay ikimize tatlı bir tebessüm sunarak odadan çıktığında kapıyı sakince kapattı. Füsunda imayla gülmeyi ihmal etmeden odadan sıvıştığında koskoca odada yalnız kalmıştık.
“Ağrın var mı güzelim? Sırtına yastık koysak iyi olurdu aslında, ya da olmaz. Dur.” Göktuğ ayağa kalkmış şaşkınca etrafına bakarken, kolunu hafifçe kendime çektim. “Sakin olsana, sadece yanımda durmanı istiyorum başka bir şeye gerek yok.” 1
Kendimi elimden geldiğince yana kaydırmaya çalıştığımda, yatakta ufak bir boşluk açılmıştı. Elimi iki kere yatağın zeminine vurdum. “Gelsene.”3
Göktuğ tereddüt ederek yüzüme bakarken ısrarcı bakışlarıma dayanamamış gibi sakince yanıma oturdu. Cüssesine nazaran ufacık kalan alana sığmaya çalışarak yan döndüğünde kısık bakışlarımı yüzüne diktim.
“Bu arada…” dedi bedenimi sakince kendine çekip sıkıca sarmalarken. “Diğerlerinin gelmediğini düşünüyorsan yanılıyorsun, Kalender görünce kızar diye sen uyanmadan iki dakika önce topladı hepsini. Saatlerdir bekliyorlar. Hepsi sana çok değer veriyor.”
Göğsüne yaslandığım adamın elini iki elimle sarmalarken, “Hepsi benim için çok değerli.” Demeden edemedim.
Elimi kaçıncı kez öptüğünü bilmiyordum ama bir kere daha öpmüştü.
Başımı kararsızlıkla salladım. “Ağrım var tabii, biraz da halsiz hissediyorum.”
Başımın üzerinde hissettiğim eli, saçlarımda dolaşırken naif bir sesle konuştu. “Geçecek bir tanem, her şey geçecek.” O varsa geçerdi. Geçmese bile o vardı, yetmez miydi?
“Bağırma Yıldırım salak mısın kardeşim?”
“İkinizde susun, uyanacaklar.”
“Bence de hemen uyanmalılar daha kızımızı vermedik.”
“Aynen lan, kalksanıza komutanım!”
Gözlerim aralanırken, bedenime sarılan sıkı kollardan kımıldamak pek mümkün değildi maalesef.
Karşıma dikilen altı adama bayık bakışlar atarken elalarım Kalender’in üzerinde durdu. “Ya sustur ya da çıkın.”
Kalender göz devirerek Emir ve Yıldırım’ın ensesine sert bir tokat patlattığında, Göktuğ’unun uyandığını hareketlenen kollarından anlamıştım. Başımı geri atarak yüzüne baktığımda, yanaklarının hafif tombikleştiğini gördüm. Şu an odada Kurtuluş olmasa yüzünün her zerresini öpebilirdim.
“Uyuyakalmışım.” Göktuğ gözlerini kısarak elini alnına attığında Yıldırım alayla güldü. “Onu anladık, baksana kuala gibi yapmışsın.” Göktuğ hafif utanç içeren bakışlarını Yıldırım’dan kaçırdığında, bedenime dikkat ederek ayaklandı. Ayılmak istercesine elini yüzünde gezdirirken Tekin’in boğuk sesini duydum.
“Salaklar, ben size dedim sonra gelelim diye. Bütün keyiflerini kaçırdınız.”
Kalender Tekin’e hadi ya dercesine kaş kaldırırken gülerek konuştu. “Tabii sizin keyfinizin yanında onlarınki hiçbir şey paşam. Kardeşimden uzak dur.” Sanırım Tekin Bey ve Mine Hanım arasında bir şeyler olmuştu ki, Kalender imayla laf sokmaktan gocunmamıştı.
Konuya uyum sağlayan Mine pata küte odaya dalarken, Kalender’e bir an olsun bakmayarak bana döndü. “Çok geçmiş olsun.”1
Haline gülerek, “Sağ ol Mine, hoş geldin.” Dedim.
Tekin çaktırmadan Mine’nin yanına gitmeye çalışırken, Kalender hiç bozuntuya vermeden ayağını geri atarak Tekin’in ayağına kuvvetli bir çelme taktı.
Tekin dengesini korumak adına Ertuğrul’a tutunmasına rağmen artık çok geçti. Cüssesi sarsılmıştı bir kere. Yere düşen Tekin’e hafif bir endişeyle baktığımda Mine çoktan evhamlanmıştı bile. “Ağabey ne yapıyorsun? Tekin!”
Ortalık bir anda elli altıya dönerken ben gülmekle yetinmiştim. Göktuğ pamuk kalbi eşliğinde hiç anlam veremeden Tekin’i kaldırırken, endişeyle yüzüne baktı. “İyi misin?”2
Tekin ağırca yutkunarak Kalender’e döndüğünde yarım ağız mırıldandı. “İyiyim, sağ ol kardeşim.”
Mine, Tekin’e gitmek istiyor ama Kalender’den çekiniyor gibiydi. Oda bir anda konunun nasıl açıldığını asla anlamadığım bir sebeple karışırken, Tekin ve Mine’den yükselen bağırışları azda olsa seçebiliyordum.
Yazık, sevgilim kalabalığın arasında kalmış birilerini ayırmaya çalışırken sakince mırıldandım. “Hayatım sen yanıma gel.”
Göktuğ yüksek bağrışmaların arasından sesimi seçmiş gibi hızlıca bana dönerek, eliyle karmaşayı işaret etti. “Birbirlerine girdi bunlar.”
Gözlerimi devirdim. “Boş ver şimdi ayırırım onları ben, sen gel yanıma.” Göktuğ yatağın yanındaki sandalyeye kurulurken, endişeli bakışları birbirlerine bağıran Kalender ve Mine’deydi.
“Ya ayrılın ya da üç gün nöbet artı tugay temizliği.”
Ortam bir anda buz keserken Ertuğrul bana inanamaz gibi baktı. Omuz silkerek yüzümü buruşturduğumda herkes pek de sakinlemişti maşallah.
“Komutanım bizde size çiçek almıştık.” Emir gülerek bana geldiğinde, çiçeği yanımdaki komidinin üzerine bıraktı.
Barkın umursamazca, “Yo sadece sen aldın. Ben mermi seti getirdim komutanıma.” Diyerek cebinden çıkardığı ellilik mermiyi bana uzattı.
Şen bir kahkaha attığımda kasıklarıma saplanan ağrı ile yüzüm buruştu ama gülmeye devam etti. “Geri zekalı.”
Barkın ciddiyetle eski yerine geçerken kapı hızla açıldı.
Emek ve ardından beliren Kadir odaya girdiğinde bana koşan kadına gülerek baktım.
“Ay bebeğim iyi misin?” telaşla yüzüme bakarken sakince, “İyiyim, sakin ol. Hem senin nereden haberin oldu?” dedim merakla.
Emek sinirle bana baktı. “Zaten Yıldırım aramasa haberim olmayacaktı, daha soruyor musun?!”
Kadir, Emek’i geri çekiştirirken sinirle ona döndü. “Sende bırak! Beni kimse adam akıllı ciddiye almıyor zaten.”
Kadir şaşkınlıkla, “Ben ne yaptım ya?” dediğinde Emek sinirle duvara yaslandı.
Yıldırım’a döndüğümde, “Daha kaldı mı, bu kadar mıyız?” dedim boş boş. Yıldırım sakince güldü. “Yok daha Samet gelecek.” Tam o sırada kapı bir daha açılmış, içeri Samet dalmıştı. “Oha lan bu ne?” Bir anda bağırdım. “Bence de bu ne?! Ulan bir de anlaşıp gelmişler, gidin lan başıma ağrı girdi!”
Emek aynı anda, “Asıl sen bir sus önce! Dua et iznim bitti yoksa canına okurdum.” Diyerek cırladı.
Elimdeki ellilik mermi seti, Tekin ve Mine’nin Kalender’in arkasına geçmiş gizli gizli konuşma çabaları, Yıldırım ve Samet’in boş bir hareket eşliğinde sarılması ve Emir’in şaşkınca etrafa bakakalması kadar saçmaydı her şey şu anda.
Mermi setini sakince köşeye bıraktığımda, bir anda acıyla bağırdım. “Ah! Doktor çağırın, çok kötüyüm! Doktor!”
Göktuğ panikle ayaklanırken, odada büyük bir hengame meydana gelmişti. Yıldırım ve Emir doktoru çağırmak adına kavga etmeye başlarken Emek sinirle hepsine bağırmış, Kadir ise Emek’i sakinleştirmeye çalışmıştı.
Koşarak odaya gelen Atalay bana gelirken, odadaki kalabalığa bakarak bağırdı. “Odayı boşaltalım hemen!”
Oda saniyeler içerisinde boşalırken Atalay panikle bana döndü. “Ne oldu Armin? Neyin var?”
Gözlerimi devirerek başımı yastığa bastırdım. “Üf bir şeyim yok gitsinler diye yaptım.”
Göktuğ’unun ağzı beş karış açılırken, “Ne kadar ayıp Armin. Onca insan seni görmeye geldi, neden böyle yaptın? Ayrıca ne kadar panik oldum haberin var mı?” dedi hızlıca.
Gözlerimi kısarak Atalay’a baktım. “Sevgili arkadaşın hep böyle panikatak mıydı, yeni mi yüklendi bu özellik?”
Atalay gülmeye başladı. Kapıya yürürken, “Aşk sarhoşu o, karışma arkadaşıma!” diyerek odadan çıktı.1
Bir anda bütün dobralığımla, “Az önce seni öpmek istedim. Yaklaşsana, öpeyim biraz.” Dedim. Göktuğ gülerek yatağa uzandığında, eskisi gibi bedenimi kendine çekti. Başımı ağırca kaldırarak, dudaklarımı yumuşak yanağına bastırdım.
Göktuğ elini çeneme atarak başımı iyice kaldırdığında, dudaklarıma yapışarak susamışçasına kana kana dudaklarımı içti. Alt dudağımı dişleyen adamın yüzüne doğru inlediğimde kasıklarımdaki ağrı şiddetlendi.
“Tamam durmalıyız. Yeni ameliyat oldun yaptığın şeye bak. Benim de dengemi sarsıyorsun, en azından şu birkaç gün rahat dur lütfen.” Çenemi bırakarak geriye çekildiğinde elim kasıklarıma kapandı. Çok keskin bir sızı ile baş başa kalmıştım ama onunla olmak bana iyi hissettiriyordu.
“Bak işte ağrın var.” Sızlanırcasına bana döndüğünde, elimi iterek kendi elini kasıklarıma kapattı. Üzerimdeki ince hastane elbisesinin altında kalan bandajların varlığını hissetmek mümkündü.
Çalınan kapı ile ofladığımda Göktuğ’a baktım. “Aşkım lütfen gelmesinler, bir şey söyle ya.”
Göktuğ kararsızca bana bakarken kapı yavaşça aralandı.
Naif kadın sesi kulaklarıma dolarken bakışlarım hızla kapıya döndü. Gamze Hanım başını içeri uzatmış bana bakarken yüzüm aniden kızardı. “Ay Göktuğ git hemen.” Göktuğ’u iterek kalkmasını istediğimde o yerinden bile kımıldamamıştı.
“Utanma kızım şunun şurasında aile olacağız, ben böyle şeylere karşı değilim.” Elinde tuttuğu zarif zambak buketini Emir’in getirdiği çiçeğin yanına bıraktığında elini alnıma yaslayarak yüzüme düşen saçlarımı geri itti.
Göktuğ aramızda kalmak istememiş gibi ayaklandığında Gamze Hanım boşluktan fırsat bilerek yatağa oturmuştu.
“Yorgunsun ama iyi gözüküyorsun. Çok ağrın var mı?” başparmağı yanağımı okşarken istemsizce üşüdüğümü hissettim. Neden bana bu kadar sıcak ve samimi davranıyordu ki? Ben alışık değildim. Sevilmeyen ve yüzüne dahi bakmaktan iğreti edilendim.2
Başımı sakince iki yana salladım. “Çok değil.”
“Aşkım bağırma hastanedeyiz, ne yapıyorsun ya?” İçeri dalan Gök ve Gök’ü tutmaya çalışan Güliz’i gördüğümde içtenlikle gülümsedim.
“Aha yengem!” Gök, Göktuğ’unun kopyası gözlerini büyüterek bana yaklaştığında hızlıca yatağın hizasında çömeldi. “Yenge nasılsın ya?” Gülerek yüzüne baktım. “İyiyim Gök, sen nasılsın?”
Gök rahatlamış gibi nefes verirken Güliz bana yaklaştı. “Çok geçmiş olsun Armin.” Başımı salladım. “Sağ ol Güliz, hoş geldin.”
Göktuğ memnuniyetsizce etrafa bakarken, yaslandığı kapıya iyice sinerek kollarını göğsünde topladı. “Tamam hadi git artık Gök.” Gök dudaklarını büzer gibi garipçe buruştururken hızlıca Göktuğ’a döndü. “Ağabey, senin benimle alıp veremediğin ne?”
Göktuğ bu soruya gözlerini devirerek cevap verdi. Gamze Hanım ikisine de sinirle bakıp bana döndü. “Hep böyleler, sen onları boş ver.”
Güliz ve Gamze Hanımla sıkı bir sohbete dalmışken, birbirine giren Kurt kardeşler kimsenin umurunda olmamıştı. Göktuğ ve Gök’ün inatlaşmaları kulaklarıma varsa dahi dönüp bu güzel sohbeti bozmak istememiştim.
KURTULUŞ
“Beni neden kimse ciddiye almıyor? Hayır, ben sana iptal etmen gerektiğini dedim. Geçen de aynısını yaptın.”
Odanın içerisinde sağa dola yürüyen adam, karşısındaki kadına kızgınlıkla baktı.
Kadın, “Göktuğ Bey ama acil durum diyor hanımefendi. Ayrıca benim elimden gelen bir şey yok, bunu sizde iyi biliyorsunuz.” Dedi şaşkınlıkla.
Göktuğ derin bir nefes alarak alnına düşen saçlarını geriye itti. “O zaman söyle hanımefendiye, kendine yeni psikolog bulsun. Yaptığı patavatsızlıklara karşı iyi dayandığımı düşünüyorum, bundan sonraki randevularını silersin.”
Kadın sakince başını sallayarak odadan çıktı.
Geçen yemekte gelen kadın, daha önceki samimi halleri yüzünden kavga sebebimiz olurken Göktuğ artık bu durumdan geriliyordu ve daha fazla konunun uzamasını istemiyordu.3
Ameliyatımın üzerinden iki gün geçmişti ve bu akşam muhtemelen taburcu olacaktım. Ağrılarım biraz dinse dahi tamamen bedenimi terk etmiş değillerdi.
“İnanamıyorum cidden. İnsanların düşüncelerini yok saymak ne kadar da basitleşmiş.” Göktuğ şaşkınlıkla bakarken dediklerine karşılık güldüm. Elimi gel dercesine sallarken, “Hayatım sakin ol biraz. Konuştun ve derdini anlattın, bundan sonra gelmeyecek işte.” Dedim sakince.1
Göktuğ yanımdaki koltuğa oturup sakince elimi kavradı. Elleri daima sıcacıktı. Sanki bir yuva gibi. Sıcacık kubbeli, ufak bir ev gibi.
“Ağrın var mı güzelim?” günlerdir sormaktan bıkmadığı soruya aynı cevabı verdim. “Çok değil, az.”
Göktuğ başını elimin üzerine yasladığında, derin bir nefes alarak gözlerini kapattı. Ben uyusam dahi onun uyuyamadığının farkındaydım. İki gündür çok yorgun geziyordu ama bu durum onun pek de umurunda değildi sanki.
“Armin, bugün nasılsın bakalım.” Elleri cebinde bana yaklaşan Atalay’ı gördüğümde sakince gülümsedim. “Biraz daha iyiyim, toparlandım sayılır.”
Atalay, Göktuğ’a bulaşarak sandalyesini geri çektiğinde, Göktuğ arkadaşının hareketine gülerek karşılık verdi.
Atalay üzerimdeki hastane elbisesini yukarı çekip, bacaklarımı örtüyle örterken içeri giren hemşire bana kısa bir baş selamı verdi.
Atalay dikkatle sargı bezlerini açtığında, iki gündür cesaret edemediğin şeyi yaparak kasıklarıma baktım. Yan bir çizgi eşliğinde kesilmiş derimin, dikildiği kısımlar hafiften büzülmüştü. Dikişlerin etrafı kanlanmış gözüküyordu.
Atalay elini dikişlerin yanında gezdirdiğinde bedenim aniden kasıldı. Göktuğ hızla yanıma gelip elimi kavradığında derin bir nefes verdim.
“Dikişlerin oldukça iyi gözüküyor. Konuştuğumuz gibi bu akşam çıkışını vereceğim ama kesinlikle ani hareketlerden kaçınıyorsun. Bak, söz verdin Armin. En azından bir hafta kendine dikkat edeceksin.” 2
Atalay küçük çocuk tembihler gibi işaret parmağını yüzüme sallarken dediklerini başımla onayladım. Hemşire dikişlerin üzerine pansuman yaparken, Göktuğ Atalay ile konuşmak için peşinden çıkmıştı.2
“Hızlı toparladınız Armin Hanım, dikişleriniz sağlıklı gözüküyor.” Hemşire pansumanına devam ederken sakince mırıldandı.
Tebessüm ederek, “Teşekkür ederim her şey için.” Dedim.
Hemşire işini bitirerek çıktığında odada bir müddet yalnız kaldım. Kurtuluş’un yanıma gelmesine dair ufak çaplı bir yasak koyduğumdan hastaneye adım atamıyorlardı.
Kapı gıcırdayarak açıldığında Göktuğ’unun geldiğini zannederek kadınsı bir gülümseme sergilerken gördüğüm kıvırcık, sarı saçlı hanım ile kahkaha attım. “Sevgili anneciğim, hoş geldin.”
Füsun deli hallerime gülerek yanıma geldiğinde sandalyeye oturdu. “Hoş bulduk bebeğim. Nasılsın?”
Füsun güzel bir haber vererek, “Çıkış işlemlerini hallettim, toparlanmana yardım etmek için geldim.” Dedi.
Hevesle yüzüne baktım. “Ay çıkıyorum!”
Füsun ameliyat için hazırladığım ama iki günde Göktuğ sayesinde dağılan çantamı toplamaya başladığında, “Evet çıkıyorsun…” diyerek mırıldandı.
“Hayatım.” Göktuğ tam bana yönelirken Füsun’u görünce duraksadı. “Füsun anne hoş geldin.” Duyduklarımla kaşlarım havalanırken aralarındaki samimiyeti ağzım açık izliyordum.
Füsun çantanın fermuarını çekerken, “Oğlum! Asıl sen hoş geldin. Bende çıkış işlemlerini hallettim, Armin’in çantasını toplamaya gelmiştim.” Dedi gülümseyerek.1
Göktuğ Füsun’un elindeki çantayı alırken, “Ne gerek vardı? Ben hallederdim zaten.” Dedi nazikçe.
Füsun abartılı bir tavırla ellerini savuşturdu. “Ben hallettim işte oğlum, yarım saate gelirim çıkış için tekrar.”
Hızlıca ellerimi kaldırdım. “Bir saniye bir saniye! Siz ne ara bu kadar sıkı fıkı oldunuz.”
Göktuğ ve Füsun eş zamanlı bir kahkaha attı. Füsun burun kıvırarak omuz silkti. “Zaten severdim ben Göktuğ oğlumu, Gamze ile de iyi anlaştığımıza göre bence makul bir konuşma içerisindeyiz.”1
Gözlerimi devirdim. “Görende arkanızdan atlı kovalıyor zannedecek.”
Göktuğ üzgün bir sesle, “Bak Füsun anne, kızın ne kadar da isteksiz. Az daha zorlasa beni sevmiyor zannedeceğim gerçekten.” Diyerek mırıldandı. Füsun Göktuğ’u kendine çekerek kollarını boynuna sardığında, sarı saçlarını sevgilimin yüzünü gözünü boyamıştı. 1
“Oğlum sen bakma bu deliye, kız evi naz evi yoksa hemen koşardı.” Füsun’un dediklerine karşılık kaşlarımı kaldırarak, “Hayır tabii ki. Normalde birini sevmezdim bile, ne koşmasından bahsediyorsunuz?” dedim umursamazca. Gören de adamdan adama atlıyordum sanacaktı.
Göktuğ bir anda Füsun’dan ayrılarak bana bakakaldı. “Çok kırıcısın. Ne kadar ayıp. Ben hiç öyle şeyler söylüyor muyum sana?”
Kaşlarımı çatarak, “Söyleyemezsin zaten.” Dedim sakin ama baskın bir sesle. Göktuğ aniden yüz ifadesini toparlayarak dikleşti. “Haklısın hayatım.”
Füsun Göktuğ’unun sırtına vurarak, satıldığına dair üzgün bir tavırla odadan çıktı.
Yattığım yerden yavaşça doğrulmaya çalıştığımda kasıklarıma saplanan ağrı ile yüksek bir ses eşliğinde inledim. Göktuğ telaşla bana koştuğunda, elim çoktan kasıklarıma gitmişti.
“Armin, ne oldu? Dur bekle. Hareket etmesene yavrum, dur.” Hızlıca konuşarak beni yatırmaya çalıştığında kasılan yüzümü düzeltmeye çalıştım.
Aniden giren ağrı ile alnımda boncuk boncuk terler oluşurken, nefeslerimi düzene soktum. “Tamam dur, aniden doğrulmaya çalışınca oldu. Bir şeyim yok hayatım, geçti bak gerçekten.” Göktuğ beni ensemden tutarak göğsüne yasladığında derin bir enfes verdi. “Şöyle ani şeyler yapma lütfen. Elim ayağıma dolaştı gene, şuna bak.”
Yüzüm göğsüyle bütünleştiğinde, boğuk çıkan sesimle konuştum. “Üzerimi giyinmek için kalkacaktım.”
Göktuğ bedenimi geri çekerek yüzüme baktığında, yüzünden memnuniyetsiz bir tavır vardı. “Tek başına kalkıp giyinecektin öyle mi? Yardım denilen bir şey var Armin. Sanırım bilmiyorsun ama öğrensen iyi olacak. Ben senin sevgilinim ya hani… benden yardım isteyebilirdin mesela.”
Gözlerimi devirmemek adına güçlükle dolu bir savaş verdim. “Üzerimi giydir o zaman.”1
İddialı sesim onu tahrik etmiş gibi geri çekilirken çantamdan kıyafetlerimi çıkarmaya başladı. En çok iç çamaşırlarımı nasıl giydirmeyi düşünüyordu onu merak etmiştim şu an.1
Göktuğ kıyafetleri yatağa bırakarak bana döndüğünde eli hastane elbisesinin düğmelerine gitti. Sırtımda duran eli hızlıca hareket ederken, açtığı düğmeler ile elbise üzerimden düşmüştü.
İçimde bir şeyler olduğunu düşünüyor olacak ki, çıplak kalan üstüme şaşkınlıkla baka kaldı. Aniden arkasını dönerek elini bana garipçe salladığında, “Armin… Armin, ne yaptın ya?” dedi sızlanırcasına.1
Şu anda kahkahalara boğulmam için her şey olması gerektiği gibiydi ama ciddi bir sesle konuştum.
Göktuğ bakışları tavandayken, kıyafetlerimin arasına sıkıştırdığım sütyeni bularak kollarımdan geçirdi. Arkama dolarak sütyeni sıkı sıkıya tuttuğunda bir anlık, “E nasıl duruyor bu?” dedi şaşkınlıkla.1
Ondaki şaşkınlık biraz da bana bulaşmıştı sanırım. Bilmiyordu yani…
İlk sevdiği kadın sensin Armin…1
İç sesim benimle boğuşurken kızaran yanaklarıma bastırarak kısık bir sesle konuştum. “Kopçalarını birbirine geçirsene.”
Göktuğ uzun bir uğraşa girişerek sütyeni bir oraya bir buraya çekiştirdiğinde, en son başarmış gibi mutluca konuştu. “Hayatım yaptım.”3
Göktuğ önüme geldiğinde, bol siyah kazağı başımdan geçirdi. Saçlarım kabarmış olacak ki, elleriyle sakince okşadığında dudaklarında ağır bir tebessüm vardı.
Bakışları bir anlık elbisenin kapattığı altıma kaydığında, “Altında bir şey vardır herhalde.” Dedi fısıldarcasına.1
Dudaklarımı yalayarak başımı salladım. “Eşofmanımı giydirsen yeter.”
Göktuğ siyah eşofmanı ayaklarımdan geçirdiğinde, diz kapaklarıma kadar çekti. Oldukça dikkatli adımlarla beni ayaklandırdığında, ellerim sıkıca omuzlarını tutuyordu.
Kemikli elleri eşofmanın belindeyken, eşofmanı yukarı çektiği sırada elleri kalçama sürtündü. Âdem elmasının ağırca havalanıp, geri düştüğünü gördüğümde dudaklarımı büyük bir sakinlikle oraya bastırdım. 1
Göktuğ beni sıkıca belimden kavradığında yüksek bir sesle inledi. “Yapma şunları, hastanedeyiz Armin.”1
Elim ensesine gittiğinde başımı boynuna doğru yaslayarak kokusunu soludum. Çok güzel kokuyordu. Erkeksi ve sert.1
Kapı aniden açıldığında içeri giren hemşire bizi görünce bir adım gerilerek bakışlarını kaçırdı. “Armin Hanım belgeleri imzalayıp çıkabileceğinizi söylemek için gelmiştim ama…”1
Göktuğ beni yatağa oturtup hemşirenin elindeki belgeleri hızlıca aldığında, “Tamam sen çıkabilirsin.” Diyerek kağıtları bana uzattı.
Kâğıtta yazanları okuyarak hemen imzaladığımda hemşire elimdekileri alarak odadan çıktı.
Göktuğ beni dikkatle kaldırdığında çantamı omzuna atarak ağır adımlarını kapıya yöneltti. Adım attıkça sızlayan kasıklarıma yapacak bir şeyim yoktu maalesef.2
Koridorda ufak ufak adımlarla yürürken kulaklarıma bir bağırış doldu.
Bakışlarım ileriden bana koşan adamlara döndüğünde halsizce gülümsedim. “Ne işiniz var sizin burada?”
Tekin sır verir gibi bana eğilerek, “Komutanım kusura bakmayın komutanım diye bağırıp dikkat çekmek istemedim hastanenin içerisinde. Yoksa biliyorsunuz hep komutanım derim komutanım.” Diyerek fısıldadı. Yüzümü buruşturarak yürümeye devam ettiğimde, etrafıma doluşan adamlar ile hiç dikkat çekmemiştim gerçekten.1
Dakikalar sonunda hastaneden çıktığımızda yerleri dolduran kara nefretle baktım. Göktuğ kasıldığımı anlamış gibi kolumu okşarken soğuk hava yüzümü germişti.
Soğuk bedenimi titretirken, olduğum yerde zıplar gibi garip hareketler yapmaya başladım ama kasıklarımdaki dikişlerden bunu ne yakar başarabildiğim tartışılırdı. Kısık bakışlarım bana bakan adamların üzerinde dolaşırken gözlerim Kalender’i aradı. Canım çok sigara çekmişti. Yanımda paketim de yoktu… sevgili dostum Kalender de neredeydi?
“Kalender nerede?” Tekin’e bakarak konuştuğumda Tekin bir an boş bulunarak etrafına bakakaldı. “En son buradaydı komutanım.”
Tam o sırada elleri paltosunun cebinde, dudaklarının arasına yeni sıkıştırdığı belli olan uzun sigarayla bize yaklaşan Kalender’i gördüm. Bakışlarımız aniden kesiştiğinde, bir ona bir sigaraya bakarak genişçe gülümsedim.1
Kalender imayla güldüğünde dudaklarının arasındaki sigarayı çekerek bana uzattı. “Yeni yaktım.”
Göktuğ’unun ikimiz arasında dolaşan bakışlarına aldırış etmeden sigarayı dudaklarıma sıkıştırdım. İçime buyur ettiğim zehir ile bedenim iki günün ardından rahatlamış gibiydi.
“Arabaya geçelim, hava soğuk.” Göktuğ beni kenara çekiştirmeye başladığında, sigara tutan elimi havaya kaldırıp salladım. “Eve gelin, konuşuruz!”
Kalender başını sallayıp beni onayladığında, ben daha ne olduğuna anlam veremeden Göktuğ beni çoktan koltuğa oturtmuştu. Kapımı kapatıp hızlıca cipin önünde dolaştı. Kendi tarafına binerek hızlıca park akanından çıktığında acelesine anlam verememiştim.
Camı açarak sigaranın ince sızısını sert havayla buluşturdum.
“Kalender iyi biri mi sence?” Duyduğum soru ile elimdeki sigaraya bakakaldığımda, yüzüm buruştu. “Ne alaka?”
Göktuğ sakince yutkunarak başını belli belirsiz salladı. “Merak ettim.”
Sigarayı içmeye devam ederken, “Elbette ki iyi biri, en zor anlarımda yanımda oldu. Başım sıkıştığımda yanımda bulduğum insan oydu… konuşmaya mecalim olmadığında, yalnızca gözlerine bakmam yetiyordu.” Dedim buruk bir neşeyle.
Göktuğ yalnızca başını salladı. Ortada kıskanılacak bir durum yoktu şahsen. Eğer Kalender ile aramızdaki bağı kıskanıyorsa ona yapacak hiçbir şeyim yoktu.1
Yol altımızda kayıp giderken, hava çoktan kararmıştı. Alacalı gökyüzünde parıldayan yıldızlar, onlarca kilometre öteden insanın gözünü alırken kısık bakışlarım onlardaydı.
Cipin yavaşladığını hissettim. Göktuğ kısık bir sesle, “Geldik.” Dediğinde bakışlarım hızla ona kaydı. Yorgun gözüküyordu.
Araçtan indiğinde tam kapıyı açacakken hızlıca dibimde bitti. Soğuk hava açılan kapının boşluğundan ikimizin arasında dolaşırken, “Yanında olduğum zaman elin kapı koluna ilişmesin bebeğim. Ben varken kapı açmana gerek yok.” Dedi elleri yavaşça ellerimi kavrarken.2
Bu haline anlam veremiyordum. Kibar bir adam olduğunu anlamamak elde değildi zaten ama bu kapı olayında ayrı bir pimpirikliydi.
Göktuğ’unun yardımıyla sakince arabadan inmiş, güçlükle merdivenleri çıkmıştım. Şu anda uzandığım koltuktan etrafımda dönen adamlara sinir dolu bakışlarımı atıyordum.
“Vallahi Armin hiç öyle bakma komutanım.” Yıldırım garip garip konuşurken Tekin bacağına bir tekme atmış ve duygularıma tercüman olmuştu.
Sanırsın ölümden döndük de bakanımız yoktu. Ne kadar da evhamlıydılar böyle.1
Tekin elindeki kupayı bana uzattı. “Komutanım ıhlamur çayı, bakın bir için ağrılarınız hemen geçecek.”
Ertuğrul, Tekin’in arkasından göz devirerek ensesine yapıştırdı. “Aynen, doktorun yaptığı ameliyatı sen devam ettireceksin değil mi? Ulan hepiniz malsınız sonra bana kendini beğenmiş diyorsunuz!”
Göktuğ, Ertuğrul’a katılır gibi gülerken, ortada kalan Tekin ve Yıldırım şaşkınca birbirlerine baktılar.
Çayımdan bir yudum aldığımda Barkının bozaran sesini duydum.
“Kalender konuşsana kardeşim.” Kalender tekli koltuğun kollarına tutunarak kendini öne çekti. “Armin yolda bana bir telefon geldi.”
Göktuğ aniden Kalender’in önüne yürüyerek onu görmemi engelledi. “Allah rızası için kötü bir şeyse sonra söyle Kalender.” Kalender gülmeye başladığında bende gülmeye başladım. Sevgili sevgilimin bana olan aşkı şaka olmalıydı. Üzüleceğim diye aklı çıkan bir adamla bir ömür der susardım doğrusu…1
Kalender tam konuşacakken bakışlarım çalan telefonuma düştü. Ne alakaydı şu anda? Aniden ayaklanmaya çalıştığımda Göktuğ sıkıca belime sarıldı. Yıldırımda iki adım atarak elimdeki kupayı aldığında dengemi korumak adına kolumu sıkıca kavradı.
Bu saatte Boz arıyordu. Bu. Saatte. Boz. Arıyordu…1
“Tan! Duyduğuma göre çıkmışsın hastaneden, nasıl oldun?” sesi gecenin ilerleyen saatlerine göre oldukça gürdü.1
Başımı sallayarak, “İyiyim komutanım, bir sorun mu var?” dedim bakışlarım Kalender ve Barkın ikilisinde gidip gelirken. Kalender sakin olmama dair bir hareket yaptığında arkamdaki koltuğa yavaşça oturdum. Dikişlerim sızlıyordu…
“Umarım hafta başına kadar kendine gelirsin… çünkü senin sayende aklımıza düşen operasyonun gerekli belgelerine ulaşmamız gerekiyor. Bir an önce ayaklanıp, Ankara’ya bir tatile çıkman lazım. Malum iş güç, sayfalara dökülmesi lazım…” 1
Bakışlarım Yıldırım ile kesiştiğinde ilk ondan duyduğum haberin sağlamlığını Bozdan duymanın gurur vardı gözlerimde. Yıldırım olayı biliyormuş gibi gülümsediğinde bende genişçe tebessüm ettim.
“Emredersiniz komutanım! En kısa sürede her şey elinizde olacak.” Telefon kapanırken yüzüme yayılan şaşkınlık ve gurur paha biçilemezdi. Resmen haftalardır çalıştığım operasyona üstlerden izin gelmişti…
“Ay başardım! Başardım, başardım! Ben başardım!” sevinçle bağırdığımda Kurtuluş’un yüzünde içten bir tebessüm oluştu. Ellerimi yüzümün iki yanına kapatarak, “Resmen kabul etmişler, her şey yeniden başlıyor.” Dedim inanamazcasına.
Şehitlerin kanı hiçbir zaman yerde kalmamalıydı. Kalamazdı. Kalmayacaktı. Her ne kadar göklerde dalgalanan o kan kırmızına bulaşsalar dahi, isimleri hiçbir zaman zihinden silinmeyecekti. İntikamları silah arkadaşları tarafından bizzat alınacak, gözlerini rahatça yummalarına razı gelinecekti.1
“Ateş düştüğü yeri yakar, ateş bütün ocaklara düştü. Bizim için, Hak için şehit olanları şanlı bayrağa saracağız, ama başımızı asla eğmeyeceğiz.”
Bitti.2
Göktuğ'u en derinden anlayacağınız bölümlerden birisi olduğunu düşünüyorum...1
Göktuğ'u hakkında?1
Timin Armin'in yanında olmaları?
Gamze Hanım'ın Armin'e olan desteği ve yaklaşımı?1
Yıldırım'ın Göktuğ'a verdiği albüm hakkında düşünceleriniz?
Füsun ve Göktuğ?2
Göktuğ'un Armin'e, giyinme konusunda yardımcı olması :)))
Göktuğ hanımefendiye rest çekti...1
Operasyon için üstlerden onay geldi, yeni bir devir başlıyor :)2
Bu bölüm bana çok huzur verdi, sizce genel olarak bölüm nasıldı?
Yıldıza basıp destek olmayı unutmayın ballar. Hafataya Cumartesi 34.Bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın :)))1
09.11.2024
Sevgilerle, Duru TAŞKULAK
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
23.22k Okunma |
1.97k Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |