

BÖLÜM 30: SOĞUK ANLAŞMA
(97 YIL ÖNCE...)
“Hatırla… Hatırla… Başka ne gerekliydi hatırla…”
Büyük bir ormanda elinde bir sepetle hunharca malzeme arayan küçük kız, Kraliçe’nin ona yaptıklarını unutmamış ve çalışmalara başlamıştı.
Önce yüzük çalmayı denemiş ve saraya girmişti. Fakat yüzüklerin olduğu odaya girememişti. Onun yerine daha güzel bir şey bulmuştu. Bekçilerin kural kitabını…
Kural kitabını kraliyet soyu haricinde halkın okuması yasaktı. Kraliyet ne derse ona inanacak ve ona göre hayatlarına devam edeceklerdi. Fakat Rosaline o kitabı bulur bulmaz tek bir saniye tereddüt etmeden açmış ve okumaya başlamıştı. Her sayfasını okuduktan sonra son sayfasının yırtılmış olduğunu görmüştü. Son sayfa ne olduğunu çok iyi biliyordu. Yüzüklerin nasıl yaratıldığını anlatan o büyünün malzemeleri ve nasıl yapıldığı...
Kral birinci Ethan, bu sayfayı yırtıp yok edecek kadar zeki olabilirdi fakat arkasında izi kalan sayfayı yırtamayacak kadar saftı. Rosaline’in düşüncesine göre de bu zamana kadar kimse kural kitabını gerçekten okumamıştı. Okusalardı yırtılan sayfadan sonraki sayfayı rahatlıkla fark edip onu güçlü bir ışığa tuttuklarında ya da üzerinde kül veya kömür tozu gezdirdiklerinde tarifi gayet iyi görebilirlerdi. Rosaline o an hiç düşünmeden o sayfayı yırtmış ve evine gider gitmez üzerine kül gezdirip malzemeleri ve nasıl yapılacağını çözmüştü. İlk işi ise kendini ormana atıp bu yazan malzemeleri aramak olmuştu.
“Sen bu malzemeleri o devirde nasıl bulmuş olabilirsin? Bu devirde bile bulunmuyor!”
Sıkıntıyla nefesini dışarı verdi ve başını sağa çevirdiğinde bir kulübeyle karşılaştı. Kulübeyi görür görmez kaşları hafifçe çatıldı.
“Ormanın ortasında bir kulübe? Kim bu yabani?”
Bir süre sesli düşündü. Ardından merakına yenik düşerek kulübeye ilerlemeye başladı. Önünde durduğunda ise kapıyı araladı. Kapının gıcırtı dolu sesi kulübede yankılanınca büyülü bir ortama giriyormuş gibi hissetti.
“Kimse var mı?”
Ses gelmemişti.
Kulübenin içine doğru bir adım attı. Açık kalan kapıyı umursamadan bu büyülü kulübeyi incelemeyi sürdürdü. Burası kelimenin tam anlamıyla büyülüydü.
Raflarda duran cam şişelerin içindeki karışımlar ve kulübenin tam ortasında duran kazan... Masallardan fırlamış bir yeri andıran bu mekânın sahibinin kim olacağını düşündü.
Elleriyle kazana dokundu. Ardından başka bir şey fark etti. Bu toplanan bütün malzemeler… Bütün malzemeler-
“Ne yapıyorsun sen burada Küçük Ucube!”
Küçük Rosaline duyduğu çatallı sesle sakince arkasına döndü. Bu korkunç görünen ses, onu korkutmamıştı.
Arkasına dönünce şaşkınlıktan ağzı bir karış açıldı. Karşısında bir Elçi duruyordu! Oldukça yaş almış bir kadın Elçiyle baş başa kalmıştı. Yanında ne silah ne de başka bir şey vardı.
“Hiçbir şey. Sadece malzemelerine bakıyordum.” dedi rahat tavırla Rosaline, savunmasız olduğunu belli etmemeye çalışarak.
“Buraya nasıl girdin sen?”
Rosaline sıkıntıyla derin bir nefes aldı ve gözleriyle kapıyı işaret etti. “Kapıdan girdim. Başka saçma sorun var mı?”
Yaşlı Elçi kadın, karşısında duran küçük kızın edindiği bu tavrı doğru bulmamış ve şaşırmıştı. Daha önce kimse onun evini bulamamışken bu kızın bulup üstüne üstlük evine girip malzemelerini incelemesinin tek bir açıklaması vardı.
“Bana bak Ucube, az önce burada ne yapmaya çalıştığını ikimiz de gayet iyi biliyoruz. Şansını zorlama yoksa avazım çıktığı kadar hırsız var diye bağırırım.”
Rosaline küçümseyici bir bakış attıktan sonra gülmeye başladı. “Issız bir ormanda hiçbir yaşam belirtisi yokken avazın çıktığı kadar hırsız var diye bağırmak… Daha iyisini beklerdim.” deyip ekledi. “Ayrıca yaşlı ve bunak bir büyücüye mi inanırlar yoksa benim gibi küçük bir çocuğa mı?”
“Bana bak! Sen- Bir dakika… Bu… Bu enerji de neyin nesi? Burada bir Bekçi var!”
Rosaline bu kez yakalandığının farkına varırmışçasına mahcup bir tavırla başını eğdiğinde yaşlı kadın daha fazla bağırmaya başladı. “SEN BEKÇİ SOYUNDANSIN! Seni küçük küstah! Hırsız Bekçi Ucubesi! Derhâl evimi terk et yoksa seni yok ederim.”
“Sus seni yaşlı bunak. Önce anlatmama izin ver.”
“Bir Bekçi’yi mi dinlemek… Yüce Tanrım şu an bir Bekçi ucubesiyle uğraşıyorum. Lütfen affet beni.”
Rosaline tahammülsüzce kadının kolunu tutmaya çalıştı. “Sus artık! Sus ve dinle.”
“Seni dinlemek mi? Bırak kolumu! YETİŞİN! BEKÇİLER DADANMI-”
Rosaline daha fazla dayanamadan Elçinin ağzını eliyle sertçe kapattı. Öyle sert kapattı ki karşısındaki Elçi kadın şok içinde onun mavi gözlerine bakakaldı. Bir Bekçi olduğuna bu fiziki gücüyle birlikte artık tam anlamıyla emin olmuştu.
“Eğer beni ele verirsen ben de seni ele veririm Cadı. Şimdi ya sesini keser ve beni dinlersin ya da seni Bekçilerin vicdanına bırakırım.”
Sertçe Rosaline’in elinden kurtulan Elçi derin nefesler almaya başladı. Karşısındaki küçücük kız çocuğunun onu tek bir hamlesiyle alt etmesini umursamamaya çalışarak ona meydan okumaya başladı.
“Ben Cadı değilim!” dedi önce ve bu savunmasından sonra küçük kızın üzerine yürümeye başladı. “Ayrıca sen bana ne yapabilirsin ki? Sekiz-dokuz yaşlarındaki bir kız çocuğundan mı korkacakmışım? Elinden geleni ardına koyma Ucube!”
Rosaline, karşısındaki kadını dinlemeden kazanın etrafında dolanmaya başladı. Parmağını usulca kazanın etrafında gezdirirken bakışlarını birden uzun süren sessizliğin ardından yaşlı kadına çevirdi.
“Burada neler çevirdiğini biliyorum Cadı. Amacının ne olduğunu gayet iyi biliyorum.”
Yaşlı kadın telaşla bir süre ne diyeceğini bilemeyen bakışlarını Rosaline’den kaçırdı. Ardından çekingen sözleriyle ona karşılık verdi. “Ne diyorsun sen? Neyden bahsettiğini bilmiyorum.”
“Salağa yatmayı tercih ediyorum desene şuna.” dedi Rosaline ona acımadan. Kadının yakalanmışlık hissiyle verdiği tepkiye aldırış etmeden devam etti. “Bir bakalım… Bekçilerin Kural Kitabı sayfa dört kural bir: Bir Bekçi ya da Bir Elçi, Bekçilerin yegâne atasının yapmış olduğu Efsanevi Yüzüklerin bir benzerini yapamaz. Bu bir idam suçudur. Ayrıca tehlikelidir. Zira bu yüzüklerin formülünü yalnızca Bekçilerin Yegâne Atası bilir. Bir başkasının bu formülü bilmesi imkânsızdır. Bu yüzden yaratacağı bir yüzük değil ancak ve ancak saf tehlike olacaktır.”
Yaşlı kadın şok olmuş bir hâlde karşısındaki küçük kızı seyrediyordu. Bu kadar şeyi bilmesi onu korkutmuştu. Bu kız onu gerçekten ürkütmüştü. Şu an tek yapmak istediği şey koşabildiği kadar hızlı adımlarla koşup buradan uzaklaşmaktı.
“S-sen… Biliyorsun. Sen bunları nasıl bilebilirsin? Kural kitabını okudun mu?”
Rosaline bu tepkiye karşılık sinsice sırıttı. “Ezbere biliyorum Cadı. Tıpkı burada yapmaya çalıştığın şeyi de bildiğim gibi. Sen beni ele verirsen, bunun bir karşılığının olacağından şüphen olmasın.”
Kadın köşeye sıkışmış bir fare gibi saf saf kirpiklerini kırpıştırdığında Rosaline’in yüzüne yayılan zafer gülümsemesi onu daha da korkutmuştu. Artık emindi. Bu kız saf tehlikeydi.
“İmkânsız!” diye inkâr etti Elçi. “Bekçilerin kural kitabını okuması yasak. Sen nasıl ezbere bilebilirsin?”
Rosaline omuz silkti. “İstersen inanma. Başına geleceklerden ben mesul olmam ama.”
Elçi pes etmiş bir hâlde karşısındaki küçük kıza nefret dolu bakışlar atmaya başladı. Rosaline ise bundan zevk alıyordu. Kendinden yaşça büyük birinin ondan korkması ve böyle köşeye sıkışması gururunu okşamış ve içindeki gücü yeniden yaratmış gibiydi.
“Ne istiyorsun Ucube? Bütün bu olanları söylememen için ne istiyorsun?”
Rosaline kazanın yanından adımlarını uzaklaştırarak adımlarını tam da Elçinin önünde durdurdu. Gözlerinin tam içine bakarak ürkütücü ses tonuyla “Çok bir şey değil. Yalnızca ortağın olmak istiyorum.”
“Nasıl?” dedi Elçi ve bir süre düşündü. Ardından inkâr etmeye devam etti. “Hayır! Bu olmaz. Büyülerimi tek başıma yapmayı tercih ediyorum.”
“Önce dinlemeyi öğren Cadı.” dedi Rosaline, Elçi’nin sözünü keserek. “İkimizin de gayesi tek yönde ve aynı. Fakat ikimizin de eksik olduğu noktalar var. Bende malzeme, sende ise bilgi eksikliği var. Ortak olmak en mantıklısı değil mi sence de?”
Yaşlı kadın inanmak istemedi. Bu kız fazlasıyla tehlikeli görünüyordu. Bu işin sonunda onun canını bile alabilirdi. “Nasıl güvenebilirim sana? Bütün kitabı ezbere bildiğini nasıl kanıtlayabilirsin bana?”
“Sandığından zekiyim Cadı.” dedi Rosaline kendinden emin bir sesle. “Dokuz yaşındaki bir çocuktan fazlasıyım. Bunu hâlâ anlayamadın mı?”
“Her şeyden önce sen bir Bekçisin!” diye gürledi Elçi daha fazla bu etkinin altından kalmayarak. “Seninle asla iş birliği yapmam.”
Rosaline, kadının söylediklerini kısa bir süre içinde düşündü. Ardından o an bir karar verdi. Artık bunu birinin öğrenmesi gerekiyordu ve bu kişinin de yaşlı bir Elçi olacağından rahatsız olmuştu. Fakat tek şansı bu cadıydı. Yoksa diğer türlü malzemeleri bulana kadar iş işten geçecekti. Bu bunağın kulübesinde her şey vardı. Her şeyi göze alması gerekiyordu. Günün sonunda Kraliçe Marry’nin tahtan indiği her hikâyenin sonu için bir şeyler feda etmek zorundaydı.
“Pekâla. O zaman önce tanışalım ve şu yanlış anladığın kısmı düzeltelim.”
Yaşlı kadın çok beklemeden elini Rosaline’e uzattı. “Ben A-”
“Anastasia.” dedi Rosaline sözünü keserek. Ardından ekledi, “Gökyüzünün Elçisi.”
“Nasıl? Nasıl bilebildin? Asıl Cadı sensin!” Anastasia şok olmuştu. Bu kızın gerçekten bir Cadı olduğuna kanaat getirecekken Rosaline açıklamasını yapmakta gecikmedi.
“Hayır Cadı Anastasia. Sadece yapbozun parçalarını birleştirdim. Kapıdan buraya gelene kadar duvardaki aynalama yöntemiyle yazdığın harflere baktım. Bir araya gelince en mantıklı isim Anastasia oluyordu. Hem harf sayısı hem de dizilimi böyle daha mantıklı. Ne olduğuna gelirsek de seni bilmem ama odanda ıslanmış toprak kokusu var. Ayrıca karanlığa geçince o güneşte gözükmeyen kanatların bir ışık gibi hafif hafif parlıyor. Bulutlu kanatlar… Son olarak da masanın etrafındaki bulut, güneş, ay, yıldız sembolleri ve saklamaya çalıştığın ama buradan bile çok net görebildiğim madalyonun; yarı şeffaf kavanozların senin ne olduğunu ele veriyor.”
Anastasia bu gördüğünün bir rüya olacağını düşündü. Fakat değildi. Her şey, her şeyiyle sonuna kadar gerçekti. Bu kız beklediğinden de fazlasıydı. Her dakika daha da kendisini şaşırtırken dudaklarından hayretini niteleyen tek bir kelime çıktı. “İnanamıyorum.”
“Tekrardan memnun oldum Gökyüzünün Elçisi Anastasia. Müsaadenle ben de kendimi tanıtayım çünkü benim aksime sen hâlâ benim ne olduğumu çözemedin.” Anastasia merakla Rosaline’i beklemeye başladı. Rosaline derin bir nefes aldı ve ilk defa içinde hafif bir korku hissetti. Bundan sonra olacakları düşündürten bir korku…
“Ben Kor Alevin Bekçisi ve de Karanlığın Elçisinin tek kızı Rosaline.”
Anastasia şaşkınlıktan aklını kaybettiğini düşündü. Söylediklerini doğru duyup duymadığını teyit etmeye başladı. Ama hayır. Duyduğu her şey sonuna kadar doğruydu. Bu kızın sandığından fazlası olacağını biliyordu. Oysa Rosaline’in yalnızca Bekçi olduğunun enerjisini alabilmişken Elçi olduğuna dair bir enerji alamamasına anlam verememişti.
“Ne? Sen… Bu nasıl olur? SEN BİR MELEZSİN! Yüce Tanrım aklımı kaybediyor olmalıyım. Sen baştan aşağı bir suçsun!”
Rosaline, Anastasia’nın verdiği tepkiye büyük bir kahkaha attı. Bu çılgın kahkahası Anastasia’nın kalbini tutmasına sebep oldu. Durum giderek daha da karmaşık bir hâl almaya başlamıştı.
“Kanıtlayabilirim.” diye bir teklif sundu Rosaline. Anastasia başını olumlu anlamda salladığında Rosaline duruşunu dikleştirdi ve yeniden o sert haline büründü. “Fakat tek şartla. Eğer beni ele verirsen çocuklarının canını tek tek alırım.”
Anastasia kaşlarını çattı. Çocuklarını da biliyordu? Eve girdiğinde etrafa asılı olan resimlerden gördüğüne emindi ama nereden bulabilirdi ki? Yine de bu deli melezin korkunç bir şey yapacağından korkmuştu. Bu yüzden uzatma gereği duymadı.
“Tamam. Sakin ol. Kimseye söylemeyeceğim. Kanıtla.”
“Önce yemin et Cadı.” dedi tehditkâr bir sesle Rosaline.
“Sana yemin ediyorum.”
Rosaline ikna olmuş bir şekilde başını salladı. “Güzel. Fiziki gücümü gördün zaten. Elçilik gücüme gelirsek…”
Lafını bitirmeden gündüz gibi parlayan odayı birden karanlığın sessizliğine gömdü. Anastasia korkudan bir çığlık atsa da Rosaline durmadı. Kanatlarının kendisinin tam aksine bembeyaz olduğunu gördü. Bembeyaz kanatları ise odanın tek ışığıydı. Korku dolu bir sessizlik yer aldığında Anastasia daha fazla dayanamamıştı.
“Aman Tanrım! Tamam kes şunu.”
Aniden karanlık yok oldu ve gündüz yeniden evin içini buldu. Her yer aydınlanmış ve eski haline dönmüşken geriye yalnızca bütün bunları aklına sığdıramayan Anastasia kalmıştı.
“Anladığına sevindim.” dedi Rosaline. “Yani tam olarak bir Bekçi değilim. Bu yüzden benimle ortak olmaman için hiçbir sebebin kalmadı Cadı. Şimdi söyle, benimle misin?”
Anastasia tek kurtuluşunun bu kız olacağını anlamıştı. Fakat yine de aklına yatmayan birçok şey vardı. “Bir çocukla iş birliği yapıyorum Tanrım, sen bana yardım et.”
“Fazla vaktimiz yok Cadı. Benimle misin, değil misin?”
Sesi merhametten gözleri ise acıma duygusundan yoksundu. Bu Dünya’nın dönüşünü, kâinatın işleyişini, suyun akışını, Güneş’in doğuşunu değiştirebilecek bir karardı. Sonucu iyi de olsa kötü de olsa tek celsede mükafatını da cezasını da alacakları bir teklifti. Bir kumardı kimine göre. Yaşamak ve insanları hapsoldukları bu saçma düzene bir baş kaldırıştı. Belki bir kurtuluştu, belki de saf bir tehlikeydi. Belki ikisini de aynı anda yok edebilecek bir zehirdi. Belki de iki tahtın da hükmüne götüren ipek kumaşlı halılarla donatılan bir yoldu.
İkisi de birbirlerinin kurtuluşlarıydılar. Her ne kadar sonunda sahip olacakları bir yüzük için birlik olsalar ve bunun üzerine bir ilişki kursalar da iyi anlaşabileceklerini hiçbir zaman düşünmemişlerdi. Fakat zamanı unutuyorlardı. Zamanın, onlara ne hazırladığını bilmiyorlardı. Günün sonunda neler kaybedip neler kazanacaklarını da bilmedikleri gibi…
Anastasia pişman olmamayı umarak nefesini dışarı üfledi. “Peki Melez Ucube. Kabul ediyorum. Fakat elimin ayağımın altında dolaşmayacaksın. Ayrıca o ayakkabılarını çıkarmadan da evime girmen yasak.”
Rosaline güldü. “Tamam Cadı.” dedi sakin sesiyle. “Yeter ki tek isteğin bu olsun.”
Her şey böyle başladı. Her şey iki kişinin öfkesi ve çaresizliğiyle harmanlanıp o zayıf ve karanlık gücün vücut bulmasıyla… Alevin ve karanlığın birleşmesiyle başladı.
"Bir gün her yer yalnızca karanlığa gömülecek ve o vakit, o karanlığın içinde bir ateş yanacak. Zamanında beni, bizi yaktıkları o ateş bu kez onları içine almak için var olacak. Önce Saf Karanlığa, sonra da yanmaya mahkûm kalacaklar. Ne su ne ateş ne hava ne de toprak kurtaracak onları. Hayatları yalnızca benim avuçlarımın arasında olacak. Benim parmağımda olacak. Tek bir sözüm ve tek bir emrimle…"
-ROSALİNE
DEVAM EDECEK...

Şu anda kafalarınızın karıştığını tahmin edebiliyorum, hikâyeyi bu noktada kestiğim için hepinizden özür dilerim ama beni ikinci kitabın ilk bölümünde neden burada kestiğimi daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum. sdljşjdslkjfsd
Anastasia'nın hikâyesini bu zamana kadar kesitler şeklinde okuduk ve anlamaya çalıştık. Bütün bu kesitleri bir araya getirdiğimizde kafalarımızın karışması çok normal. Bu yüzden ikinci kitabın ilk bölümünü her şeyi anlayacağınız ve bütün bu kesitlerin aslında farklı ve duygusal anlamlar taşıdığını anlayacağınız şekilde hazırladım. :') Bu sebeple size kendimce Anastasia'nın hikâyesini daha iyi anlayabilmeniz için şöyle bir tavsiye vermek istiyorum.
İkinci kitabın ilk bölümü tamamen Anastasia ve onun doğuşu olacak. Bu yüzden, ikinci kitaba başlamadan önce Çaresiz Kral'ın TANITIM bölümü ve BÖLÜM 30: SOĞUK ANLAŞMA bölümünü okuyup sonrasında o kitaba başlamanızı tavsiye ediyorum. Tanıtım ve bu bölümü bu sebeple kısa tuttum, ikinci kitaba başlayacağınızda çok fazla vaktinizi almaması için. Ayrıca ikinci kitabı şöyle bir mantıkla yazdım. Her beş bölümde bir kez Anastasia'yı okuyacağız, hem de anı şeklinde değil bizzat onun dönemiyle birlikte. :')
Birinci bölüm onunla birlikte başlayacak bunu takiben beş, on, on beş, yirmi, yirmi beş ve otuzuncu bölümlerde onu ve hikâyesini göreceğiz. Onun haricinde yine Rosemarry'nin dönemiyle ilerleyeceğiz.
İlk kitap hakkındaki düşünceleriniz benim için çok önemli, kendinizce yaptığınız analizleri; eleştirileri, eksikleri ve fazlalıkları lütfen yazmaktan çekinmeyin. Bu bölümden sonra ikinci kitap hakkında ufak bir duyuru ve kitap kapağını paylaşacağım bir bölüm daha olacak. Ondan sonra bu kitabı tamamlı şeklinde düzenleyeceğim ve ikinci kitaba devam edeceğim.
Buraya kadar okuduysanız ve kitabı gerçekten sevdiyseniz her birinize Dünya üzerindeki bütün teşekkürleri hediye ediyorum. İyi ki varsınız, iyi ki de hep var olacaksınız.
Maceramızın kalan kısmına kadar kendinize kimsenin size bakmadığı kadar çok ama çok iyi bakınız...
Görüşmek üzere!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.6k Okunma |
763 Oy |
0 Takip |
33 Bölümlü Kitap |