
3. kişi gözünden…
Aynada karışmış saçlarını düzenliyordu. Saylıs'ın kardeşi Zek, yorgun gözlerle eline düşen bir tutam saça bakıyordu.
Zek, “Daha iyi olacağım. Sadece ara vermeliyim.”
Ara verdiği takdirde organ iflasının önüne geçebilirdi.
Her insanın kanında az miktarda olan numune, onun kanında gereğinden fazla artış göstermişti. Ses telleri hasar görmüştü. Konuşmakta güçlük çekiyordu. Bir hafta önce Mark'ın desteğiyle yeniden adım atabilmişti. Yürüyüşü aksakta olsa artık daha iyi durumdaydı.
Kafasına bir şapka taktı. Üstüne yazlık bir mont giydi. Evden çıktı. Eczaneye girdi. Alacağı ilacı öksüre öksüre de olsa söyledi. İlacını aldı. Hemen yan tarafında siyah paltolu biri daha ilaç alıyordu.
Kapıdan çıktığı sırada şapkasını rüzgâr havalandırdı. Zek uçmasın diye eliyle tuttu.
Şapkayı kafasına kapattığı esnada siyah paltolu kişi arkasında belirdi.
Kirio, “Devlet adına çalışıyorum. Sizinle konuşabilir miyiz?”
Gülümseyerek arkasına döndü.
Zek, “Ne hakkında?”
Kirio, “Açık konuşmak gerekirse tuhaflıkları araştırıyoruz. Sizin bu genç yaşta saçlarınızın rengi bir anomali.”
Zek, “Kalıtsal bir hastalığa sahibim.”
Kirio, “Bunu sistemden teyit edelim. Kimlik bilgilerinizi verebilir misiniz?”
Zek içinden geçirdi, “Bunu yapmak istemiyordum. Başka çarem kalmadı.”
Bacaklarında oluşan titreşim artık canını yakıyordu. Soğuk soğuk terlediği sırada depar aldı.
Şapkasını rüzgâr başka bir yöne savurduğu sırada Güneş'in ılık sıcaklığı beyaz saçlarına yansıyordu.
Depoya ulaştığında bitap düşmüş haldeydi, kendi kendine söylendi.
Zek, “Yine kendimi çok zorladım.”
***
Mark'ın gözünden…
Atakan, “Sen neden bahsediyorsun?”
Bir zihin silenin fikri yoksa durumdan ben neyi açıklanacaktım ki?
Telefonumun kamerasını açarak ona çevirdim.
Mark, “Gözlerine bak.”
Atakan, “Anlamadım ama…”
Mark, “Bir fotoğraf çekmeyi dene.”
Bıkmış bir halde bana bakıyordu.
Atakan, “Çektim.”
Çektiği fotoğrafı bana gösteriyordu.
Atakan, “Benim eve dönmem gerekiyor.”
Mark, “Hey nereye gidiyorsun?”
Atakan geri döndü. Ellerini arkadan kenetlemişti, ileri geri sallandı.
Atakan, “Bu arada yolu biliyor musun?”
Mark, “Hangi yolu?”
Atakan, “Amcamlara bir süreliğine kalmaya geldim. Buraların yabancısıyım. Bu civarda bir diş hastanesi gördün mü?”
Mark, “Sen Buğra'nın kuzeni misin?”
Atakan, “Buğra'yı nereden tanıyorsun?”
Mark, “Babamın arkadaşının oğlu. Bende oraya gidiyordum.”
Yutkundum.
Mark, “Sen Buğra'yı biliyor musun?”
Atakan, “Evet kuzenim.”
Gerilmiştim.
Mark, “Yani demek istediğim.”
Atakan koşturarak yanımdan geçti.
Atakan, “Buğra abi!”
Buğra gözlerini kısmış bir şekilde bana bakıyordu.
Buğra, “Nasılsın Atakan? Görmeyeli uzamışsın.
Atakan, “5. sınıfa geçtim. Artık bir ortaokuluyum.”
Yanıma geldi.
Buğra, “Ben yalnızca üniversiteli bir öğrenciyim. Daha fazlası yok. Söz verdiğim gibi ilacın.
Havaya attığı ilacı yakaladım.
Buğra, “Ona değer veriyor olmalısınız. Ne yazık.
Mark, “Neden böyle dedin?”
Buğra, “Bu noktada yollarımız ayrılıyor.”
Yanından geçip gidiyordum ki omzumdan tuttu.
Buğra, “Gücünü kullanmaya devam edecek misin?”
Mark, “Gerektiğince.”
Buğra, “Hadi Atakan, gidelim.”
Saylıs'ı aradım.
Mark, “İlacın bende.”
Saylıs, “Geliyorum.”
Bir ağacın dibine oturmuş Saylıs'ı bekliyordum. Gelmedi. Olduğu konuma gittim. Boş bir depoya girdim. Yerde kardeşine sarılıyordu.
Tarçın sarısı saçları beyazlamış kardeşinin teni solgundu. Saylıs bana döndüğünde acı içinde ağzından iki söz döküldü.
Saylıs, “Geç kaldık.”
Dizlerimin bağı çözüldü. Küçük kardeşim gibi benimsediğim kuzenime yetişememiştim. Saylıs ayağa kalktı. Saylıs, “Git buradan Mark. İlacı al ve git buradan.”
Elimi Zek'e doğru uzattım. Artık nefes almıyordu.
Tanıdığım herkesi birer birer kaybedecek miydim?
Elimdeki ilaca bakıyordum. Yetemedim, yetişemedim.
Beton zemine dökülen yaşlar bir çözüm değildi. Zek'i geri getirmeyecekti.
Saylıs, elimin içine bir kağıt parçası tutuşturdu. Dolan gözlerini koluyla siliyordu.
Saylıs, “Avucunun içinde tutuyordu. Kardeşim…”
Kağıdın üstündeki tarih birkaç gün öncesindendi.
“Bugün günler sonra ilk defa adım atabildim. Belki de bu iyiye işarettir. Konuşma yetimi kaybetmiş olsam da yazabilirim. “Tüm çaban için teşekkür ederim.” Umarım bir gün Mark’a söyleyebilirim.”
Acı içinde kesik kesik haykırıyordum.
***
Mark'ın gözünden…
Saylıs'ın evine döndüğümüzde Zek'in masasının üstündeki poşeti gördüm. Soğuk algınlığı için alınmış ilaçlar vardı. Belirtileri hafifletmek istemiş olmalıydı. Masada üçümüzün birlikte çekindiği fotoğrafa bakıyordum. Çerçevenin içindeki cam çatlamıştı. Mark, “Saylıs çerçeveyi alabilir miyim?”
Omzuma elini koydu. Başını olumlu anlamda salladı. Konuşmaya takati kalmamış gibiydi. Odadan çıktım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |