14. Bölüm
Duygu / KİBRİT / KİBRİT - 10-

KİBRİT - 10-

Duygu
duygusalbeybb

 

 

Aman bir maşallah alayım..

 

 

10.bölüm ile geldik inşallah severek okursunuz

 

 

Yarı salya sümük yarı gülerek geçireceğimiz bir bölüme buyurun o zaman..

 

 

☙☙☙

 

 

________

Havanın güzel olduğunu sanıp ince bir hırkayla dakikalardır yürüyordum lojmanın bahçesinde. Kaç kere turlamıştım saymadım bile.

Dün akşam Boz evime uğrayıp kollarıyla sıkıca sardıktan sonra o kahrolası öpücüğün şokundan çıkamayarak evine postalamışım onu hızlıca

Bir ay kadardır tanışıyorduk ama tanıştığımız ilk günden beri gerek sözleri gerek davranışları ile yeterince üzmüştü beni. Bakışlarında her ne kadar tanıdıklık hissi olsa da sürekli yaralamıştı beni

Kısa bir operasyon yaptığımız esnada kritik bir süreçte Demiray ailesinin kızı olduğumu söylemişti. O nereden öğrenmişti onu da bilmiyordum.

Hırçın düşüncelerim gözümü kararttığından bir süre ondan uzak durmaya çalışacaktım

Bahçede dönüp durmayı bırakıp hırkamın cebine uzandım. Elim telefonuma gitti.

"Şekerparem" dedi uykulu uykulu

Dudaklarımı dişledim. "Uyuyor muydun Bedo?"

Mırıldanmalar geldi telefondan. Belli ki uyandırmıştım

"Güzellik uykumun içine neden sıçtığını öğrenebilir miyim?" dedi aksi aksi

"Markete gidecektim. Belki Bedo'mun canı bir şey çekiyordur dedim. Sormasa mıydım!" dedim bende aynı mahalle karıları gibi

"Oyyy aman her yerim tutulmuş. Yok kızım sormasan çarpılırsın. Bekle bende geleyim açılırım biraz" dedi ve yüzüme kapattı

Hayvan

Ayılıp yanıma gelmesi iki dakika kadar sürdükten sonra lojmanın kapısından çıkarken kısa kol tişörtü ile kolları daha da sıkılaşmış görünüyordu. Üzerimdeki hırkayı çıkarıyormuş gibi yapıp üzerine attım.

Anında kahkaha patlattı. Kaşlarım atılmıştı.

"Katil edersiniz siz beni. Git üzerine bir şey giy yaa. Ne bu böyle sergilemişsin kendini!" dedim kızgın kızgın

Kolunu omzuma attı. Hayvan gücü var bunda boynum çöktü

"Kızım kısmetimi kapatmasana. Kaç kişi sıraya giriyor biliyor musun sen bu kasları görmek için?" dedi iğrenç bir gülüşle

"Öyle mi yani?" dedim tek kaşımı kaldırarak. Biliyordu ki benim de ne kadar güzel giyindiğimi o yüzden gözleri pörtleyerek bana bakıp "Hayır, hayır bak Dila! Yemin ederim o eksik kumaşları teker teker atarım çöpe" dedi.

Ufak bir kahkaha atıp beline sarıldım.

"Çikolata istiyorum" dedim

Sessiz sessiz gecenin dinginliğine uyarak markete adımladık. Ben çikolataları alıyordum, Bedo ne var ne yok, Allah verdi saldırıyordu. Arabası şimdiden dolmuştu, bu kadar yemeğe düşkün bir insan görmemiştim.

Kafamı iki yana sallayıp çikolatalarıma döndüm. Bedo yanıma gelip hangisinden istediğimi sormadan en sevdiğim çikolatayı ve çikolatalı sütlere kutusuyla arabasına attı. Gözlerimi ayırarak baktım

"Ne yapıyorsun ya! Bırak onları çok olur onlar" dedim. Beni dinleyen kim

"Kızım Ne çoğu bir film gecesi yapsak biter bunlar" dedi sırıtarak. Kasaya doğru ilerlerken Ben hala ahlayıp vahlıyordum ama Bedo beni hiç takmıyordu

"Dila"

Arkamdan adamın seslenmesiyle duraksadım. Pekte yabancı olmadığım bu ses, aslında hiç de tanıdık gelmiyordu. Dönüp arkama baktığımda bir çift elele bana bakıyordu.

Demiray çifti...

Zor bela yutkundum ağır ağır. Boğazım parçalanırcasına yutkundum...

Yanıma adımladılar usul usul. Bir haftadır köşe Bucak kaçtığım karşılaşma burada mı gerçekleşmişti yani! Hah gülecektim ama kırıkların buna müsaade etmiyordu

"Merhaba Dila" dedi Zenan hanım

Başımı sallayarak aldım selamını. "Merhaba Zenan hanım" dedim usulca

Yüzü düşse de çaktırmamaya çalıştı

"Ee biz biraz alışveriş yaparız diye gelmiştik ama böyle güzel bir sürpriz olacağını düşünemedik."

Mahçupça konuşan Sinan bey elini karısının beline atıp ondan güç aldı.

Derinden nefesler çekiyordum içime. Hoş bir koku arada burnumu yokluyordu ama markette olduğumuzdan garipsemedim.

Bedo geri planda kalmış olacak ki elini Sinan beye uzattı" Merhaba efendim. Dila'mın bir tanesi oluyorum" dedi samimi gördüğü bir tebessümle

Belli ki o da benim gibi ailenin üzüntüsünü gözlerinden alıyordu. Kalbinden öpeyim Bedo. Ama çok geçti artık her şey için.

"Merhaba evladım. Sevgilisi misin?" dedi yarı merak yarı kırıklık ile Sinan bey

Bedo başını iki yana sallayıp "Allah korusun lütfen tahtaya vurun. Ben kardeşi olarak bazen zor dayanıyorum" dedi sırıtarak pis bir gülüşle

Onların da yüzünden samimi bir tebessüm oluşunca içim kıpır kıpır oldu birden.

"Çok durduk burada. Aslında seninle konuşsaydık, bir kahve için çağıracaktım. Aslında yemek de olur. Hem belki açsındır. Benim çok güzel tariflerim var yerdik beraber" dedi Zenan hanım

Ne kadar çok konuşuyordu. Sanırım kesinlikle Sinan beye çekmiştim.

Gülümsedim bende. "Teşekkür ederim ama iznimi evimde geçirerek kullanmak istedim. Bir süre kafamdaki sorulara cevap aramak istemiyorum" dedim üstü kapalı bir şekilde

Kafasını salladı. Yanıma daha da yaklaşarak elimden tuttu

Bu ani temas karşısında tüylerimim şaha kalktığını hissettim. Gözlerimin dolduğunu görmezdi umarım

"Bizi kırma. Lütfen sadece bir kahve, çok vaktini almayız" dedi mırıl mırıl

Tam konuşacakken Sinan bey araya girdi "Aslan gelmiş Zenan. Kapıda bekliyor" dedi elindeki telefona bakarken.

Sonra bakışlarını bana çevirip "Kızım" dedi korka korka

Beklediği kötü tepkiyi vermeyecektim. Çünkü daha önce bir babanın ağzından kızım kelimesini duymadığımdan ne tepki verilir bilmiyordum.

O yüzden tepkisizliğimi sakinlik olarak algıladığından konuşmasına devam etti "Aslan da günlerdir harap oldu. Lütfen birkaç saat de olsa seni görmemize hissetmemize izin ver. Senden hiç hakkım olmadan bunu istiyorum ama biz bu ana yıllardır bekliyoruz. Biz yıllardır bir yalanın içinde büyüyoruz. Lütfen bize de bir şansı çok görme" dedi babacan sesiyle

Gözlerim istemsizce Bedo'ya kaydı

Yumup açtı gözlerini. "Hak ediyorlar Dila. Ne kendine ne de onlara acı çektirme. Bir telefon uzağındayım, aradığın an saat kaç olursa olsun gelip alırım seni istersen" dedi kısıkça

Battı balık yan giderdi değil mi. Allah o balığı da beni de bildiği gibi yapsın inşallah. Ben neden böyle merhametli vicdanlı olmuştum ki. Kıyamıyordum böyle baktıkları zaman

Hay babanın çanağına...

"Ş-şey aslında ben" dedim sessizce

Reddedeceğimi sandığından karısının yanına gelip yine onu kolları arasına çekmişti. "Lütfen kızım. Sadece bir kahve iç-"

Konuşmasını kesmiştim hemen çünkü yanlış anlıyordu beni

"Türk kahvesini çok severim diyecektim" dedim utana sıkıla

Gözlerine kadar oluşan güzel gülümsemeleri ile bana baktılar ışıl ışıl

Büyük genişçe bir salonda yine oturuyorduk bu Yonca sitesine ikinci gelişimdi. İlk geldiğimde DNA testini beklerken streslendiğimden dolayı bu kadar uzun inceleyememiştim ama odanın kendine has ferah bir dokusu vardı.

Kocaman salonun sol köşesinde büyükçe bir şömine ve üzeri çeşit çeşit çerçevelerle doluydu. Duvarda asılı duran ve el yapımı olduğu belli olan tablolar dikkatimi şimdiden çekmişti.

Evet resime küçük yaştan beri merak salsam da ancak yaşadığım dar koşullar, gerek buhranlı dönemlerim sayesinde bir çizik çizecek kağıdı zor bela buluyordum. Ankara'da çalıştığım Butik Kahve Dükkanı sayesinde kazandığım üç-beş kuruşum ile hep hayalim olan resim ekipmanlarını almak istesem de askerlik hayallerim, vatana bağlılığım daha ön planda olduğu için resim sürekli kendini geriye atıyordu.

Birliğime kavuştuğum ilk yıllardan sonra bana verilen odada ne zaman boşluk bulsam resim yapardım. Tek tük çizdiğim resimler zamanla evimin her duvarında asılı, nadide kıymetli bir çizgiye dönüşmüştü benim için.

Acaba buradaki resimleri kim yapıyordu sorsam söylerler miydi...

"Onları Zenan yapıyor ara sıra" dedi Sinan Bey. Ona baktığımda gülümseyerek bana baktığını gördüm. Utana sıkıla tebessüm ettikten sonra "Resme biraz ilgim var" dedim.

Cevabım karşısında ve bana ait bir şeyi öğrenmişlik karşısında heyecanla yerinde dikeldi. "Öyle mi! Aslan da çok çizmek isterdi ama çöp adamı bile zor çizeriz biz" diyerek kahkaha attı.

Gülüşüne ufak bir tebessümle eşlik ettim. Zenan Hanım yüzünde harika bir gülüşle bir bana bir eşine bakıyordu

Düşünme düşünme düşünme...

Bu ailede büyüdüğünü düşünme, düşündükçe yaralanacaksın düşünme...

Zenan Hanım Sinan Bey'e bakarak "Aslan Nerede kaldı?" dedi. Sinan bey tam cevap verecek iken Aslan Üsteğmen elinde poşetlerle salona girdi. Gördüğüm kadarıyla içleri meyve ve tatlılarla doluydu. Ben yemek ayırt edemezdim, seçemezdim hepsini yiyebilirdim ancak şu hayatta tatlı her şeyin de önüne geçiyordu. O yüzden kesinlikle tatlıya zaafım çok başkaydı.

Poşetlere gözlerimden kalp çıkararak bakmak istesem de ayıp olacağını düşündüğümden bakışlarımı ellerime çevirdim.

"Gel oğlum, bunlar da ne böyle!" dedi Zenan Hanım

"Birkaç çeşit tatlı ve çikolatalı süt anne" dedi.

Kafamı kaldırdığımda göz göze geldik. O eşsiz gülüşünü Aslan üsteğmenden görmek beni dumura uğrattı. Gülebiliyor muydu bu adam?

Ne de olsa içeriye Komutanım girdiğinden dolayı kalkıp hazır duruşa geçecektim ki o bana adımlayıp "Hayır Dila karargahta değiliz" diyerek engelledi

Gözleri yakından o kadar bana benziyordu ki bu benzerlik ilk günkü kadar yine ürküttü beni. "Komutanım" dedim usulca. Gözlerim omuzunda nereden geldiğini bilmediğim küçük bir ip kırıntısına takıldı. Ellerimi kaldırıp dokunacağım esnada omuzuna bakmış ipi alarak yere bırakmıştı.

"Dila" dedi derin derin.

"Lütfen kızma"

Ne için kızacaktım, neden böyle konuşuyordu demeye gerek kalmadan havadaki elimi tutup kendine çektiğinden, vücudum ona yapışmıştı. Öyle sıkı sarılıyordu ki o an iç içe geçen vücudumuz, onun gümbür kıyamet atan kalbi, benim atmayı bırakan nabzımla çakışıyordu.

BİZ SARILIYORUZ ŞU AN...

Boğaz temizleme sesiyle kendime geldim. Sinan bey ve Zenan hanım dolu gözleri ile bize bakıyorlardı.

"Ayrıl ulan kızımdan. Yapıştın kene gibi" demişti ortamdaki kasvetli dağıtmak için

Tebessüm edip ayrıldım. Kızım demesine nedense dur diyemiyordum. Yıllarca açlığını çektiğim şeye nasıl sus derdim onu da bilmiyorum.

"İznim bugün bitiyor. Biliyorum günlerdir haber almak istediniz ancak benim için de kolay değildi. Doğru bildiğim her şeyin yanlış çıkması da bana kaderin bir oyunuydu. Aslan Üsteğmenin kararhaga geldiği ilk günü hatırlıyorum. Birbirimize olan benzerliğimiz gözümü korkutmuştu. Daha o andan hissetmiştim bir şeyler olduğunu. Hatta - "

Devam edecekken sözümü kesti hızlıca

" Bende odama geçip ilk iş seni araştırmıştım. Bomboş bir sayfayla karşı karşıya gelince de sinirimi senden çıkarmıştım. Özür dilerim güzelim. Gerçekten koca bir çıkmaza girince nasıl davranmam gerektiğini çözemedim" dedi Aslan pişmanlıkla

Omuz silktim. Unutmuş gibi yapıyordum zaten

"Lan sen benim kızıma mı bağırdın it oğlu it" dedi Sinan bey koltuktan Aslan 'ın kulağına ulaşmaya çalışarak.

Görüntü gülmeme sebep oldu. Babasından kaçarak kendini yanıma attı. Kollarım kaşınıyordu ona sarılmak için. Çok güzel bir histi.

Zenan hanım bana bakarak sessizliğini bozdu. "Mutfağa gidelim mi? Türk kahvesini seviyorum demiştin. Beraber yapalım" dedi beklentiyle

Burada otururken elbette büyüğümden kahvemi yapmasını istemeyecektim. Ayaklandım hemen

"Tabi" diyerek onu takip ettim hemen ardından.

Mutfak kapısına yaklaşmışken arkasını dönüp "Biz hepimiz sade içiyoruz, sen nasıl içersin" dedi üzüntüyle

Birden bire değişen ruh haliyle tedirgin olmuştum. Bir şey mi yapmıştım bilmeden

"İyi misiniz?" dedim temkinli adımlarla yaklaşıp koluna dokununca

Kafasını iki yana salladı. "Daha kahveni bile nasıl içtiğini bilmiyorum. Ben çok geç kalmışım evladıma" diyerek ağlamaya başlamıştı

Mutfakta geçen yoğun duygu seli anlardan sonra hızlıca kahveyi yapmış ve tepsiler yerleştirmiştim. Evet ben yapmıştım. Malzemelerin yerini söylemiş, almamı istemişti. Sorunca da bu evde izin olsun istiyorum demişti.

O cümlesi saatlerce tavanı izletecekti bana bu gece sanırım.

Kahveler içilmiş sessiz bakışmalar devam etmişti. Ama asıl sormam gereken soruyu bir türlü sormamıştım.

"Bu akşam için teşekkür ederim. Konuşmamız gereken şeylerin olduğunu pek tabi sizde biliyorsunuz ama dar zamana yaymak, uykunuzu bölmek istemem" dedim sakince

Evet, gergin anlarda asla telaşa kapılarak yaşamıyordum. Dingin, sessiz ve uysal biriydim. Dağlara göreve gittiğimiz anlar dışında tabi.

O an içimden bambaşka biri çıkıyordu. Tüm bu sakin hayatını elinin tersiyle iten, hırçın ve vahşi bir vaşak...

"Uykumuz gelmez bizim sabaha kadar" dedi Zenan hanım.

"Neden ki" diye sordum salakça

"E sen bizi kırmadın geldin. Kahve yaptın, abinle sarıldın. İlk defa sorunları kapı dışarı bırakıp normal bir kaç saat geçirmemize izin verdin. Unutabilir miyiz bu anları bilmiyorum" dedi mahmur mahmur

İçim eriye eriye dinlemiştim. Güzel bir kadındı. Çok güzeldi...

"Sizinle uzun uzun oturup tanışmak, konuşmak çok isterim. Ama -"

Telefon sesim konuşmamı bölmüştü. Karargahtan arıyorlardı.

"Üzgünüm açmam gerekiyor" diyerek mahçupça baktım gözlerine hepsinin.

"Evet" dedim duygusuzca

Karargah işin içine girince duygularımı kapı dışarı ettiğim doğruydu.

"Komutanım acil görev emri" dedi hızlıca Postam.

Cevap vermeden telefonu kapattım. Yerimden doğruldum hemen. Benim ayaklanmam ile onlar da kalktığı yerinden "Ne oluyor Dila?" dedi usulca Sinan Bey

"Komutanım acil görev" dedim Aslan'a

O başını olaylar anlamda sallayıp telefonu eline alınca salondan çıktı. Demiray çifti beklenti içinde bana bakıyordu.

Başımı kaşıyıp "Görev emri geldi. Ne kadar sürer, ne zaman biter bilemiyorum ancak döndüğümde mutlaka ama mutlaka telafi edeceğim" demiştim. İkisi de gülümseyerek bana bakıp "Bu gece için biz teşekkür ederiz. Allah'a emanet olun birbirinize emanetsiniz" demişti Sinan bey

İçime oturan cümlelerinden sonra verecek bir cevabım kalmamıştı. Aslan üsteğmen'in odadan çıkıp gelmesini bekliyordum. Telefon elinde montu üzerine giymiş halde yanıma geldi

" Dila çıkıyoruz!" dedi

Ben başımı sallayıp koltukta duran telefonumu elime aldıktan sonra, hırkamın cebine attım. Demiray çiftine yaklaşıp "Tekrar her şey için teşekkür ederim" dedim.

Zenan hanım bir şey söylemek için kıvranıyordu adeta. Gözlerimi ona çevirince "Acaba-" dedi sessizce

Yanında olmasam doğru duyduğuma bile emin olamazdım "Acaba sarılsak mı?" dedi utana sıkıla

Bu benim için son nokta olacaktı, daha başım bile okşanmazken bana sarılmayı teklif ediyorlardı ama gidip de dönmemek vardı. Bir kurşuna, bir kör kurşuna gitmek vardı, bayrağım için şehit olmak vardı o yüzden itiraz edemedim. Sadece başımı onaylar anlamda salladım.

Öyle derin bir nefes çekti ki, bir hıçkırık koptu dudaklarından. Sinan Bey ile aynı anda sarıldılar bana, sarmaladılar...

Kolları arasında kayboldum adeta. Gittikçe düşen direncim, kafayı yemek üzere olduğumu düşüncelerime bir ket vurarak ellerimi ikisinin de koluna koydum. Temasımla daha da sıkı sarıldıktan sonra Sinan Bey saçlarıma bir öpücük bıraktı.

"Dikkat et kendine mis kokulum" dedi

Hitabı karşısında eğilip büzülen belim tam doğrulmaz derken Aslan yanıma gelip elini belime yerleştirdi "Çok sarılmayın kıskanıyorum" dedi gülerek

"Çıkmamız lazım" diye söylendim. Geç kalacaktık çünkü, hızlıca ailesiyle vedalaşıp yanıma geldi. "İstersen karargaha beraber geçelim" dedi

Vakit kaybetmek istemediğimden dolayı onayladım. Arabada Kurt timini arayıp bilgi verdim, onlar çoktan karargaha geçmek üzereydiler. Hızlı ve sessiz bir yolculuğun ardından karargaha giriş yapmış, beş dakika içinde hazırlanıp toplantı odasına geçtik

Boz Haznedar içeride bekliyordu. Onun dünden sonra görmek içimde garip hisler uyandırsa da ona bakmamaya çalıştım.

Gökalp geldiğimi görünce her zamanki gibi yerinden kalkıp kollarını araladı. Açık olan kollarına kendimi bırakıp beni sarmalamasına izin verdim. Kardeşim mis gibi barut kokuyordu. Kıkırdadım bu duruma ister istemez.

Saçlarıma ard arda öpücükler bırakıp yüzüme baktı. Demiray çifti ile geçen görüşmem ben de nasıl etkiler yaratmış merak ediyor olmalıydı, yeterince iyi olduğuma kanaat getirdikten sonra Bedo Burak Çınar ve Mahir'in yanına adımladık. Yüzleri asıktı

"Bu suratınızın hali ne?" diye sordum.

Kendime Burak ve Bedo'nun arasına pat diye atarken Çınar derince bir nefes bıraktı

"Bugün Kurt timinden ayrılanlar olacakmış"

Tek lafta sarsıldım. Karnıma şiddetli yumruk yemiş gibi olmuştum. Umarım çok çok uzağa gitmezdik. Ailemden koparılmak istemezdim.

Çınar'ın dizine elimi koydum. Burak uzun bir görevi olduğu için günlerdir yoktu. Yeni gelmiş ve gelir gelmez böyle bir haberle karşı karşıya kalmıştık.

Bir süre Burak ile özlem giderdik. Asla lendi aralarında konuşan Aslan ve Boz'a, onun timdeki arkadaşlarına bakmadım.

Albay ve postası içerdi girdiğinde selamm durarak yerimize yerleştik. Aslan ile föz göze gelince göz kırpıp tebessüm etti. Ağzını kırdığımın kardeşi çok güzel gülüyordu, yakışıklı maymun.

Gülümsedim karşılık olarak. Bu gülümseme Boz tarafından da görülünce bakışları dudaklarıma düştü. Hemen gözlerimi kaçırıp Albaya odaklandım.

"Öncelikle Burak hoş geldin evladım. Yaptıkların için ne kadar teşekkür etsek azdır. Görevini layıkıyla yerine getirdin. Karşılıksız kalmayacaktır" dedi gururla

Bakışlarım Burak'a döndüğünde tebessüm edip selam durdu

"Sağ olun komutanım"

"Asıl meseleye gelecek olursak harika iki tim var. Ancak isim konusu pek tabi sizlere kalmış. Farklı bölüklerde Kurt Timi olmak sorun değil ancak Hakkari Alay Komutanlığının tek Kurt'u üç yıldır burada görevde zaten. Hali hazırda bilgi elime yeni ulaştı. Yeni bir tim kuruluşu için aranızdan seçimler yapılmış bile. "

Yüzlerimiz ne kadar gururlu olsak da asıktı. Ailemizden ayrılmak üzecekti eminim. Ama tahminime göre gidenler Boz'un timinden olacak diye hissediyordum.

​​​​​​" Boz, bu bölgenin senin komutasına ve yardımına ihtiyacı var. O yüzden sen bizimlesin "

Hay bacısını -

"Emredersiniz" dedi bağır bağır boğunuk sesiyle

Kısa bir bakış atıp Albaya döndüm. "Kurt timi olarak Bedirhan Alaz, Mahir Çıtak, Dila Kılıç, Aslan Demiray, Boz Haznedar uygun görülmüştür."

Birbirimize attığımız tuhaf bakışma Albayın eline aldığı kağıt ile yine bölündü. "Burak Usta, ve Boz Haznedar komutasında olan tim mensupları için yarın akşam 17.20 'de Şırnak bölge tugayın teslim olunması gereken bir yazı geldi." dedi ağırca

Evet çok uzak değildik ama yine de Burak daha yeni gelmişken arkadaşımızdan ayrılmak üzüyordu.

Sesimiz çıkmazken" Gökalp Tarık ve Çınar Sancak Kurt timi için yardımcı personel olarak görev almaya devam edeceksiniz. Ama asli göreviniz umutmayın ki karargahta olacak. İhtiyaç dahilinde sahaya ineceksiniz "

Yeni bir dönem başlıyordu anlaşılan. Görev yerleri belli olanlar, yeni görevine layık olmaya çalışanlar hep birlikte geçirdiğimiz anılar eminim ki şuan herkesin gözünün önünde canlanıyordu

İki saat kadar verilen aradan sonra görevlerimiz hakkında konuşuyorduk. Burak ve diğer tim üyelerini uğurlamıştık.

Yakın yer olması bizi teselli eden tek şeydi.

Gökalp ve Çınar bilgisayarda o kadar iyiydiler ki eminim yeni bir dönem için seçilen en uygun kişiler olacaklardı. Şüphem yoktu.

Yeri geldiğinde hepimiz birbirimize için her şey olacaktık.

Albay bilgileri verdikten sonra ara verip tekrar geleceğini söylemişti.

Bu esnada birbiriyle konuşanlara göz attığım esnada Boz kulağıma yanaştı

Nefesim sıklaştı usulca. Ellerim terlemeye başlamıştı yavaştan. Benim aptal beynim neden böyle tepkiler veriyordu bilmiyordum

"Güneş" dedi usulca

Bedenimi ona döndüm yavaşça. "Efendim" dedim sessiz sessiz

Gözleri yüzümü turlarken dudaklarıma odaklanınca boğazımı temizleyip dikkatini üzerime çektim.

"Ben özür -"

Elimi kaldırıp susturdum. "Konuşmasak olur mu?" dedim

"Güneş gerçekten, bir anda oldu. İki gündür kaçıyorsun benden. Özür dilerim. Lütfen, bir daha asla böyle bir hataya düşmeyeceğim. İznin olmadan yapmamam gerekirdi" dedi kendini açıklamak istercesine

Kafamı iki yana salladım. Hata diyor birde. Ağzın kırılsın inşallah

"Ben hata olarak görmemiştim ama siz bilirsiniz komutanım. Dediğiniz gibi bundan sonra dikkatli olsak iyi olur. Gerekmedikçe -"

Kolumu usulca tutup dibime girdi

"Dediklerin beni delirtiyor Dila. Hata dememin sebebi seni istemeden kırmamdı. Yoksa başka bir şey konuşuyor olurduk şu an" dedi sertçe

Onu yanlış anlamamdan korkmuştu sanırım

"Komutanım" dedim hemen

"Başlatma komutanına. Boz diyeceksin, ben senin için karargah içinde veya dışında Boz'um. Sen bazı şeyleri unutmuş olabilirsin ama ben saniyesi saniyesine hatırlıyorum. Sana da hatırlamak için elimden geleni yapacağım"

Hatırlamak mı...

"Neyi hatırlayacağım? Ne diyorsunuz komutanım?" dedim anlamayarak

Burnumun dibine girerek "Hatırlamıyorsun gerçekten" dedi kırılmış bir şekilde.

Allahım kafayı yiyeceğim

"Neyi hatırlamam gerekiyor? Sizinle daha önce tanıştık mı komutanım, ben anlamıyorum gerçekten!" dedim yükselen sesimle

"Yok bir şey" diyerek çekti gitti yanımdan. Arkasından şaşkınca baktım. Cam kenarına geçmiş derin derin sigara çekiyordu içine

Saçma bir döngüye girdiğimi hissettim. Ben neyi hatırlayacaktım ki...

Boz, sen ne saklıyorsun Allah aşkına...

 

☙☙☙

Tataaaaa

Yeni bölümü umarım severek okumuşsunuzdur. Aslında çarşamba günü gelecekti ama bekleyemedim. Şimdiden güzel yorumlarınızı bekliyorum

Çiçekler açtıracak çiftimize gül bırakmayı unutmayın lütfen 🥀

Görüşmek üzere...

Yeni bölümden beklentilerinizi buraya bırakabilirsiniz

​​​​

​​

Bölüm : 18.03.2025 16:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...