8. Bölüm
Duygu / KİBRİT / KİBRİT - 6-

KİBRİT - 6-

Duygu
duygusalbeybb


Merhabaaaa

O kadar yoğun bir haftaydı ki...

Ancak buluştuk, bolca özleştik

Yeni bölüme hoş geldiniz

______

 

Gönderen : Ada Hastanesi

Sayın Dila Kılıç yarın saat 14.10 'da hastanemiz de olmanız önemle rica olunur.

İşlem : DNA testi

Gelen mesaja ne kadar uzun bakılırsa o kadar uzun baktım. Canımın yandığını hissetmiyordum aslında ama bir yerden için dışıma çıkarcasına yanıyordu.

Aldırmadım. Acımı gömüp yaşamayı biliyordum. Öğrenmiştim...

Sorguya girmemiz gerekiyordu ve Albay'ı bekletmek istemiyordum. Kapıda duran Boz 'a doğru ilerledim

"Komutanım. Sorgu odasına geçiyorum ben izninizle" diyerek selam verdim

Umursamak istemiyordum. Cevabı beklemeden gidecekken "Beraber gideceğiz" dedi kalın bir tonda

"Peki komutanım"

Burak ve Bedo ile göz göze geldim. Yumup açtım gözlerimi. Iyiydim sorun yoktu. Hep hallettiğim gibi daha önce başardığım gibi bunun da üstesinden gelecektim.

Şeyh kod adlı terörist layık olduğu yerde sorgusu için bekletiliyordu. Boz komutanın ayaklanması ile sorgu odasına doğru yürümeye başladık. Alt katta bulunan odanın girişinde, cam bölme önünde Albay bizi bekliyordu.

İçerisi filmle kaplı olduğu için bizi göremese de biz saniye saniye ne yaptığını görebiliyoruk. Gözlerine tedirginlik ve panik hakim olması gerekirken tamamen lakayt bir tavırla yerinde sırıtıp oturuyordu.

Albaya selam verip odaya girmek üzere hareketlenecekken Kuraç Ali Albay beni yanına çağırdı.

"Dila Teğmenim"

"Buyurun komutanım!" dedim hemen

Eliyle içeriyi gösterip "Bu camın ardındaki soysuz ne söylerse söylesin, inanmayacaksın. Seni kışkırtmak için ne söylerse söylesin, sen görevini yapacaksın kızım" dedi.

Kaşlarımı çatıp "Komutanım, işime duygularımı karıştırmam ben" diyip nefeslendim. "Ancak neyden bahsettiğinizi anlamadım? İçerideki pislik beni ne ile kışkırtmak isteyebilir?" dedim

"Sorgu başlasın Boz. İçeri" dedi beni duymazlıktan gelerek

Boz kapının önünde durup yanına gelmemi bekledi. Kapıyı açıp eliyle geçmen için işaret verdi.

Demek kibar olabiliyorsun istediğin zaman Boz ayı

Masadaki demire elleri kelepçeli bekleyen Şeyh bizi görünce sırıtkan ifadesini daha da artırarak yerinde dikleşti.

"Bu nasıl misafirliktir komutan. Bir yudum su da mı yohtur?" dedi iğrenç konuşma tarzıyla ağzını yaya yaya

Boz başını sağa sola yatırıp çatırtı sesleri gelerek esnedi. Gerçek bir hayvandı tövbeler olsun. Katır kutur sesler geliyordu boynundan

Elinin birini gürültüyle masaya çarpınca "Seninle oynayacak vaktim yok lan benim. Şimdi soru sormama gerek bile kalmadan ne biliyorsan anlatacaksın!"

İğrenç bir kahkaha atıp "Öyle mi komutan! Sen geç hele şöyle arkandaki gelsin karşıma. Bu gözel asker beni dinler" dedi gözlerimin içine baka baka

Boz başını hafifçe bana çevirip baktıktan sonra elini boğazına sarıp kendi yüzüne doğru çekti Şeyh'i

Komutanım diyip atılmaya çalışsam da "Bekle Güneş" dedi sertçe

Güneş dedi...

Adımın anlamını genelde bilmezlerdi ama Gürcü dilinde güneş anlamına geliyordu. Şuan, bu ortamda bunu söylemesi ne kadar mantıklıydı bilmiyordum. Bu adamı anlamak gerçekten zordu

"Yo komutan yoo. Durmasın bırak gelsin üstüme. Gel gel teğmen. Gel hele" deyip zor bela kahkahayı bastı

"Anma lan adını. Anma adını, o ağzın bir daha onun adını anar, gözlerin bir daha ona bakarsa öldürürüm lan seni. Seni elimden kim alacak lan. Kime güveniyorsun sen -" lafları bitmeden yumrukları da suratına bir bir iniyordu. Duracağı yoktu bu Boz'un. Elini tutup yumruğunu havada yakaladım.

Bir eline bir bana bakarken, ben elinden ayrılıp Şeyh'in saçına elimi doladım. Yüzü arkaya düşerken göz göze geldik.

" Çek lan gözlerini" diye kükredi Boz

"Komutanım" diyerek belerttim gözlerimi. Derdi şuan göz göze gelmemiz olamazdı gerçekten.

"Bana bak onursuz gurursuz. Şimdi sana tek bir kare göstereceğim. Sen de hayatta kalmak için sorularıma tane tane cevap vereceksin. Şiddetten hoşlanmam ama zora sokarsan" diyip belimdeki silahı ağzına yasladıktan sonra devam ettim "şarjörü ağzına boşaltırım" dedim.

"T-tamam"

Öksürdü şiddetle "T-ta-tamam bırak beni"

Cebimden telefonu çıkarıp Mahir'i aradım. "Fotoğrafı getir lütfen!" dedim

Yabancı birinin yanında kardeşimle rahatça konuşmazdım. "Geliyor bebeğim" diyerek kapattı

Bir dakikadan daha az bir sürede fotoğraf elime ulaştı. Boz merakla ve yüzünde gururlu ifade ile izliyordu. Aldırmadım. Daha silleyi çakacaktım ben ona

Kanı bozuk Boz

Boz yanıma adımladı. Elimdeki fotoğrafa baktı dikkatle. Küçük bir çocuk vardı fotoğrafta, bir de orta yaşlı kadın. Paris'te lüks bir evin balkonunda duruyorlardı.

Yanından geçerken koluma sürtünen kolu elektrik çarpmış etkisi vermişti saniyelik. Masaya fotoğrafı bıraktım. Bıraktığım gibi hop oturup, hop kalkmaya başlamıştı.

"Nereden buldunuz siz bunu heee! Nerden buldunuz komutan"

Yaralı hayvan gibi bağırması kulak tırmalıyordu. "Boş konuşma. Karın ve oğlun şuan Paris'te evlerinin balkonunda keyif yapıyorlar. Bir bilseler iş adamı kimliği altında şerefsiz kocasının ne işlerde olduğunu sana ne yaparlar?"

Gözleri daha da büyüyerek baktı suratıma. "Hiçbir şeyi kanıtlamaz. Onlar bana inanır" dedi son çırpınışlarıyla

Kafamı iki yana salladım. "Ah be Köksal. Sen gerçekten rezil birisin. Bunu sen istedin."

Elimi cebime atıp telefonumu çıkardım. "Komutanım müsaadenizle." diyerek aramayı başlattım

Arka kamera çevrili şekilde kadraja evin balkonu yansıyordu. "Teğmenim emriniz nedir?" dedi gülümser sesle can içim.

Akademide tanışmış daha sonra da dünya ahiret kimsesizliğimize çare olmaya çalışmıştık birbirimize.

"Bir saniye bekleteceğim Üsteğmenim" dedim

Telefonu Köksal'a tuttum. Adıyla seslenmem ipleri koparmış, şimdi görüntülü görüşmede de evlerini görünce iyice gerilmişti.

"Bir kadın ve çocuk yanında. İçeri girmemi ister misin?" dedi

Gözlerimi Köksal'a çevirdim. "Girsin mi içeri? " dedim.

Kafasını şiddetle iki yana salladı. "Allah kahretsin. Allah kahretsin!"

Bağır çağır rahatladıktan sonra gerekli bilgileri teker teker dökmeye başladı. Boz komutan gerekli bilgileri ağzından tek tek alıyordu. Hiçbir detayı atlamıyordu.

Bir buçuk saatlik sorgu sonunda yarın sabah için toplantı talep etmiş, kalan günümüzde izinli sayıldığımızın haberini almıştık.

"İyi iş çıkardınız"

"Sağ olun komutanım" dedik aynı anda Albay'a

Aklıma gelen mesajla dinlenme odasına doğru yürüdüm. Gidecektim. Ne olursa olsun dünya gözüyle bir kere de olsa görmek istiyordum

"Aslan Üsteğmen çıkmış, Boz Komutan'a veririz" dediğini duydum Gürkan'dan.

"Ne vereceksiniz?" dedi arkamdan, çok yakınımdan bir ses

Arkamı dönersem göz göze gelirim diyerekten acilen içeri girdim. Benimkiler oturuyordu koltukta. Yanlarına geçip kendimi attım köşeye

"Şeyh operasyonu ile ilgili evraklar komutanım. Masanıza bırakayım, daha sonra Aslan Üsteğmenin de imzalaması gerekiyormuş" dedi Gürkan

"Eyvallah" dedi Boz aynı sert tonda

Onlar evraklar hakkında konuşmayı bırakıp giyinme odasına yönlenirken "Sorguda öttürmüşsün adamı" dedi Efe gülerek

Efe ikinci kurt tümünden gelen ekibin yeni üyesiydi. Aslında timler farklı isim alsalar daha iyi olacaktı ancak şuan bu Albay kontrolünde olsa daha sağlıklı olurdu. Sanırım komutanlar da isim düşünme işine girişmişlerdi.

Boz, Efe'ye tuhaf bir bakış atarak "Konuştu çaylak" diye ağzında mırıldandı. Evet çok kısık söylemişti ancak dudak okuyabildiğimi atlamış olmalıydı.

"Sen daha bir şey görmedin. Akademide görmen lazımdı Dila'yı" dedi Mahir elini pat küt omzuma geçirip.

"Yavaş be" diyip gülümsedim. Efe'ye dönüp "İnsanlar kendini gizler ama hep bir açık bırakırlar. Zaaf çok acımasız. Hele o zaaf açık açık hedefse can yakan bir zaafa dönüşüyor. Keşke diyorsun ama çok geç oluyor. Şeyh hala Türkün gücünün sınırlarının farkında değildi. Görüntülü konuşma esnasında yüzünü görmeniz lazımdı "dedim sırıtarak

" Allahına gurban beee! "diyerek üstüme uçup kafa kafaya tokuşturan başka bir kişi vardı.

Evet yine karşı timden biriydi ama hiç adını bilmiyordum. Melül melül baktım ona

" Lan "dedi Bedo

" Yavaş olsana oğlum. Biz mi o? "dedi Burak da hemen

" Vallahi özür dilerim birden şey ettim. Şeyi şey edince işte ondan öyle şey oldu. Ben şeyi-"

" Mahsun kes abi "dedi Gürkan gülerek

" Mahsun ekibin sazı. Urfalı kendisi. Bir çiğköfte iki vatan. Bunun da zaafı o "dedi Mahsun'u işaret ederek. Ufak çaplı gülüşmeler sonucu telefonumun çalmasıyla dikkatim dağıldı

Bilinmeyen numara arıyordu. Hiç durmadan açtım.

" Dila. "

Aslan Üsteğmenin sesiydi bu.

" Komutanım "dedim saygıyla. Boz ile göz göze gelsek de ona demediğimi anlamış olsa da gözlerini benden ayırmadı

" Hastaneye gel. Gelebildiğin en hızlı şekilde gel hemde " dedikten sonra suratıma kapattı

Dudaklarımı ıslatıp ısırdım. Ayağa kalkmamla beraber Mahir, Gökalp, Çınar, Bedo, Burak benimle ayaklandı.

"Giyinin beyler beraber çıkalım." dedi Burak

"Ben tek -" demeye kalmadan masadaki lokumlardan birini ağzıma attı Mahir

"Bu çeneyle evleneceğin adama acıyorum. İlk günden mevta adam" dedi Çınar gülerek

"Sussana sen. Git lahmacun ye. Daha bana kahvaltı sözü ver Burak beyin. Bence gidin sofra hazırlayın" dedim çirkefçe

Burak olaya el atarak " Bedo Çınar benimle eve geliyorsunuz. Kalanlar hastaneye gidiyor, gelirken de ekmek almayı unutmuyor. Hadi eyvallah" dedi kış kışlayarak bizi

Diğer Kurt timinde kimi uzanmış kimi yemek yemeye başlamıştı. Gürkan ve Efe de bizi izleyerek gülümsüyorlardı

Aslan Üsteğmeni sabahtan sonra hiç görmemiştim. Meğerse hastanede imiş. Telefondaki perişan sesi, bazı şeylerde haklı olduğumu düşündürüyordu ama şu saatten sonra bir şeyin fark edeceği yoktu

Yolda ikiye ayrılıp bir kısmı eve bir kısmımız hastaneye geçtik. Kapıdan girerken adımları titretmeme bile izin vermedim. Yere sağlam basa basa gittim lobiye.

"Dila Kılıç, randevum vardı" dedim

"Dila hanım ikinci kat, bilgi işlem odasının sağındaki sark kapı" dedi detaylıca tarif ederek

Odaya geçince kapıyı tıklayıp içeri geçtim. İçeride tanıdık tek yüz Aslan Üsteğmen idi.

Üniformamı çıkarmamıştım. O yüzden selam durdum karşısında.

"Dila Kılıç, Ankara emret komutanım"

Ellerini uzatacakken geri çekilip doktora döndüm. Daha önce yaralanma sonucu devlet hastanesine getirildiğim zaman da görmüştüm kendisini.

"Merhaba Ali bey" dedim sertçe

Mahçup tavırla "Dila hoş geldin kızım. İnan yeni görev yerimde böyle bir şeyle ilk defa karşılaşıyorum. Şaşkınlıklar içerisindeyim"

Ali bey alanında oldukça başarılı bir doktordu ama şuan durum vahimdi.

"Dila" dedi Aslan Üsteğmen

Ona baktım. Perişan haldeydi. Yanında oturan bir kadın ve adam kızarmış gözler ile bana bakıyordu.

"Komutanım. Ben sakinliğimi zor koruyorum. Testi bir an önce yapalım olur mu?" dedim acıyla

Yanındaki kadın arkadaşlarıma baktı. "Sizler?" dedi anlam vermeyerek. İçeri kalabalık girişimiz gözünü korkutmuş olabilirdi

"Silah arkadaşıyız" dedi Mahir normal bir şeyden bahseder gibi

Gökalp karnına dirsek atıp "Şey, arkadaşıyız efendim. Kardeşi desek daha doğru olur" dedi

"Anladım evladım" dedi kadın.

Mahir yanıma yanaşıp "Adama baksana. Gözler aynı sen lan" dedi güldürmeye çalışarak. Gerginliğimin o da farkındaydı

Kollarımı beline sarıp "Mahir, ya gerçekten öyleyse ne yaparım" dedim usulca

Saçlarımı okşayıp öpücük kondurdu. Bir saatin sonunda işlemleri halledip sonuçları yarın sabah almak için ayrıldık hastaneden

Kapının önünde araçlara binecek iken Aslan Üsteğmenin sesi ile duraksadım

"Dila. Bir bakar mısın?"

Kibarlık? Aslan? Yok hiç uymadı...

"Buyrun komutanım"

"Ailem. Annem Zenan, babam Sinan" dedi yanındaki çifti gösterip.

Dolu gözlerle bana bakan çifti görmezden gelemedim. Eğilip elini öptüm kadının.

"Merhaba Zenan hanım"

"Dila"

Adımı söyledikten sonra hıçkırarak ağlamaya başlaması ile kollarıma sarılması bir oldu. Bir süre sakinleşmesini bekleyip Sinan bey için de elini öpüp selam verdim.

O daha sakin bir şekilde karşılasa da gözlerinden akan damlayı gizleyemedi.

Vedalaşıp gidecek iken Aslan Üsteğmene yaklaşıp "Başhekimi ara, gece olana kadar o sonuçlar çıkacak" dedi sertçe

Daha sonra arabalarına binip oradan ayrıldılar. Aslan ise bir bana bir arkamdakilere bakıp duruyordu.

"Sevgilin mi o?" dedi tuhaf bir tiple

"Kim sevgilim mi?" dedim anlam veremeyerek

"Şu herif işte. Tahir mi neyse!" dedi huysuz bir tonda. Bir an üslubuna gülesim geldiğinden tebessüm ettim

"Hayır Mahir o. Ayrıca sevgilim olup olmaması kimseyi ilgilendirmez " dedim huysuz huysuz

"Gülünce daha başka oluyormuşsun Güneş. Işıl ışıl oluyormuşsun hemde. Söz veriyorum güneşini esirgeyen her kimse bin beter karanlıklar ardında bırakacağım. Sana, bana, bize bunları yaşatan kimse bir ışık hüzmesine hasret kalacak" dedi hırçın bir acıyla

"Nasıl bu kadar emin olabilirsin Aslan" dedim ilk defa adını anarak acı içinde

"Bu Aslan sana kurban olsun. Ailemizin ışığını ilk gördüğüm an anlamıştım ben zaten. Sadece basit bir kağıt onay verecek o kadar. İşte o andan sonra, yaşadığın yaşattığın ne varsa yerine en iyilerini koymak için geliyor olacağım yanına" dedi yemin eder gibi

"Ben, ben hazır his-"

Lafımı keserek durdurdu beni

"Dur. Devam etme dur, biz yirmi yıldan fazladır yanıyoruz zaten acıyla. Sende üzerine benzin atma be kızım"...

Telefonuma cevapsız çağrı düşmüştü. Ekrana baktığım zaman bilinmeyen numara mesaj attı o saniye.

0534 *** *** : Merhaba kızım. Henüz çok erken biliyorum ama, lütfen sonuç çıkana kadar bu akşam bize eşlik eder misin? Kırma bizi.

Zenan 

Omuzlarımı düşürdüm verdiğim sesli nefesle. Daha ilk saniyeden ben kopmak isterken, onlar pozitif olmadığı halde bu denli kabullenmeye hazırlardı.

Ben hazır mıydım? Bilmiyordum...

_____

Bir maşallah alırız 6.bölüm sonuuu

Keyifle okudunuz umarım

Çiçekler açtıracak çiftimizeee 🥀🥂

Bu bölüm bolca diyalog halinde oldular ama diğer bölüm acı kaos, gözyaşı...

Pazartesi arayı açmadan yeni bölümde görüşmek üzere

🦋🌺🦋

 

 

 

 

Bölüm : 25.01.2025 15:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...