Kanın soğuk yankısı karanlığı deldi,
Sessizlik, gölgelerin içinde ezildi
Birer birer düştü umutlar karanlık derinliğe,
Ve kaldı geriye sadece porselen kırıkları.
♤
Mağaranın ortasında, bekleyen gölgede gizlenenlerin silüetleri belirdi. Gözlerinde açlık ve öfke parlıyordu. Wakupha bir adım geri çekilerek, yüzüne yamuk bir gülümseme yerleştirdi. Alaycı bir tonda konuştu. "Size tuzak kurmak zorundaydım," dedi.
" Tam bir şerefsizsin Wakupha" dişinin arasından Cien söylendi.1
" Annemi öldüremeyecek oluşumuza mı sevineyim yoksa şuan ki düştüğümüz duruma üzüleyim gerçekten bilemiyorum" gözleri etraflarını saran gölgede gizlenenlerin üzerinde gezerken bir kahkaha patlattı Danxin. Duygu karmaşası zihninde dengesini bozmuştu.
Wakupha, Danxin'e yandan bir bakış atıp umursamadan Galle'ye yaklaştı. "Anlaştığımız gibi, ben sözümü tuttum. Şimdi senin sıran. Beth nerede?"
Galle, derin ve boğuk bir kahkaha attı. "Beth mi? Onu asla geri alamayacaksın, Wakupha. Senin ihanetin bile onun yerini geri getirmeye yetmez."
Wakupha'nın yüzündeki alaycı ifade bir an için düştü, ama hemen ardından yeniden toparlandı. "Anlaşmamız böyle değildi, Galle. Onları sana getirdim, şimdi Beth'i serbest bırak."
Galle'nin gözleri acımasızca parladı. "Beth'i mi istiyorsun?" dedi alaycı bir sesle. "Kura, Wakupha Beth'i istiyormuş. Hadi onu Beth'e götür. Belli ki o da tadına bakmak istiyor."1
Wakupha'nın yüzü bir anda bembeyaz oldu. İçi öfke ve çaresizlikle dolarken, dişlerini sıktı. Gözleri kan çanağına döndü, nefesi hızlandı. Aniden Galle'nin boğazına yapıştı. " Bunun acısını senden fena çıkaracağım," diye haykırdı. Parmakları Galle'nin boğazını sıktıkça, damarları belirginleşti. O an, kin, hissettiği tek duyguydu.
Galle, boğazına yapışan Wakupha'ya aldırış etmeden soğukkanlı bir şekilde gülümsedi. "Toplayın bunları, diğerlerinin yanına, zindana atın," dedi, sesi boğuk ama otoriterdi. Gölgede gizlenen yaratıklar harekete geçti.
Her biri canavarlar tarafından yakalanırken direnmeye çalıştı, ama sayı üstünlüğü karşısında çaresiz kaldılar. Elfania, güneş mührünü sıkıca tutarak ışık yaymaya çalıştı, ama gölgeler daha da karanlıklaştı. Danxin'in gözlerinde öfke ve korku karışmıştı, Cien ise dişlerini sıkarak direnmeyi sürdürken Zhoso kendini akışa bırakmıştı. Hala müddeti vardı.
Wakupha, Galle'nin boğazını bırakmak zorunda kaldığında, geri adım attı. Nefes nefeseydi, gözlerinde intikam arzusuyla parlayan bir bakış vardı. "Beth'e dokunmamış olursan iyi edersin," diye tısladı.
Gölgede gizlenen yaratıklar, onları sürükleyerek mağaranın derinliklerine doğru götürdü. Demir parmaklıkların arkasına atıldıklarında, taş zemin üzerinde sert bir şekilde düştüler. Wakupha da peşlerinden getirilip zindana atıldı ve demir kapı gıcırdayarak kapandı.
Zindan karanlık ve nemliydi, taş duvarlarda yosunlar ve küf kokusu ağır basıyordu. Hava, boğucu ve nefes almakta zorlanmalarına neden oluyordu. Elfania, güneş mührünü hafifçe aydınlatarak etrafını incelemeye başladı. Işık, yosun kaplı duvarları ve zindanın derinliklerinde saklanan gölgeleri ortaya çıkardı. Birkaç adım ötede, Lyra ve Alfie onları selamladı.
"Hoşgeldiniz," dedi Lyra "Biz de sizi bekliyorduk ve nasıl oldu da bu ucubenin oyuna geldik diye düşünüyorduk." Kaşlarını çatmış, yerde uzanan Wakupha üzerindeydi gözleri. Sonra usulca ona yaklaştı "Senin yüzünden buradayız!" diye bağırdı. "Bize ihanet ettin! Beth'i kurtaracağını mı sandın gerçekten?" Sözleri, zindanın boğucu karanlığında yankılanarak kulaklarda çınladı, herkesin içinde derin bir öfke ve hayal kırıklığı bıraktı.
Cien de Wakupha'ya yaklaşarak, gözlerinde kızgınlıkla, "Kendi çıkarların için hepimizi tehlikeye attın." dedi.
Wakupha, suçlamalar karşısında sessiz kaldı, gözlerini yere dikti. "Ben sadece Beth'i geri almak istedim," diye mırıldandı. "Ne yapmam gerekiyorsa onu yaptım."
Elfania, gözlerinde hayal kırıklığıyla Wakupha'ya baktı. "Beth'i geri almak için bizi feda ettin," dedi. "Bize güvenmedin bile. Şimdi hepimiz tehlikedeyiz."
Wakupha, derin bir nefes alarak başını kaldırdı. "Beth'i kaybetmek beni mahvetti," dedi. "Onu geri almak için ne gerekiyorsa yapardım. Ama şimdi... her şeyi mahvettiğimin farkındayım."
Cien, başını iki yana sallayarak, "Artık bunu değiştiremezsin," dedi. "Şimdi buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıyız. Harzon'u kurtarmak hala mümkün, ama senin hatalarını düzeltmek zorundayız."
Wakupha, gözlerinde pişmanlıkla başını salladı. "Haklısınız," dedi. "Sizi tehlikeye attım ve bunu düzeltmek için ne gerekiyorsa yapacağım."
Danxin, hala öfkeli olsa da, derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. "O halde bir plan yapalım," dedi. "Buradan çıkmanın ve Galle'yi alt etmenin bir yolunu bulalım."
Cien, parmaklıkların arasından dışarıyı gözleyerek, "Burada bir zayıflık arayalım," dedi. "Birlikte çalışarak bu karanlık zindandan kurtulabiliriz."
"Aslında" dedi Zhoso tüm olup biteni sessizce izledikten sonra " Tüm bunlara hiç gerek yok." Sonsuzluğa dolmak üzere olan ay mührünü uzattı " Çünkü benim bir fikrim var."
Herkes yüzlerindeki şaşkınlık ve umut karışımıyla Zhosoya döndü. Dudaklarından çıkacak sözcükleri duymak için sabırsızlanarak baktılar.
Herkes kaşlarını çatarken, Lyra " Vay canına" dedi "Bunu beklemiyordum işte".
"Bunu yapamazsın" dedi Elfania "Sen bu değilsin. Bu kadar mücadeleyi bunun için vermiş olamazsın".
"Elçiliği kabul etmen kıyameti durduracak gibi durmuyor Zhoso." Danxin başka bir bakış açısıyla araya girdi.
"Amacın elçiliği kabul edip sadece kendini kurtarmaksa, hiç yakıştıramadım Zhoso." Lyra Zhoso'nun bencilce yaklaştığını düşündü.
Zhoso hepsine göz devirdi "Yargılamalarınızı bir kenara bırakın. Elbette plan bu kadar değil." Danxin'in buzul gözlerine baktı " Mührünü uzatır mısın?"
"Mürekkep, bir melez kanı. Kara deftere yazılar insan kanıyla yazılır. Ve bir melez kanı mürekkep olursa kader değişebilir, üstelik yazarı dönüşmüş harzonludan olma bir elçi ise. Elçiliği kabul edip kara defteri bulacağım, kaderimizi yeniden yazacağım. Herkesi kurtaracağım"
"Bu çok mantıklı geliyor lakin ben Akio'nun bahsettiği fedakarlık nerede göremedim" dedi Cien.
"Bilmiyorum" mırıldandı Zhoso " Herkesin iyi olmasını ve işe yaramasını umuyorum"
"Deneyelim" dedi Danxin "Fakat ufak bir sorun var" bu sorundan çekinircesine belli belirsiz gülümsedi "Kanım neredeyse donmuş düzeyde, mürekkep olarak kullanabileceğinizi sanmıyorum".
"Sanırım ben eritebilirim" dedi Elfania güneş mührüne güvenerek "Tabi bunu istiyorsan".
Kış mavisi gözleri ışıltıyla parladı "Elbette isterim". Bu lanetin etkisinden kurtulma şansına sahip olmuştu sonunda. Artık hissedebilecekti sıcağı.
Elfania bir adım öne çıkarak Danxin'e yaklaştığında tüm bakışlar ikisinin üzerindeydi.
"Hazırsan başlıyorum" dedi Elfania, güneş mührüne sahip elini buzul prensesin kalbine yerleştirdi.
Buzul prenses başıyla onayladı.
Elfania gözlerini kapadı, odaklandı; tüm gücünü topladı ve ışıldadı. Güneşin ısısını tatlı bir melodiyle buzul prensese bahşetti.
Önce kar beyazı saçları güneş açtı, ardından tenine geldi bahar. Çilek gibi kızardı dudakları, güller açtı yanaklarında. Donmuş göldü gözleri, eridi; toplandı merkezde. İrisinde doğdu iri göz bebekleri. Elfania eline çektiğinde kaldı kirpiklerinde kristal kar taneleri fakat bu dönüşümün sonunda bir masaldan fırlamışlıktan ziyade daha insane bir görüntü kazandı.
Danxin, yeniden canlanmış gözleriyle Elfania'ya baktı ve derin bir nefes aldı. "Teşekkür ederim," dedi.
"Şimdi ihtiyacımız olan şey bir şırınga ve bir kan tüpü"
"Onu Elfania güneş mühürü ile ışınlarak getirebilir" dedi Lyra kurnaz zekasını kullanarak.
"Gerek yok bende var" dedi Alfie doktor önlüğünün cebinden çıkardığı malzemelerle Danxin'in karşısına geldi.
Lyra şaşkınlıkla bakışlarını Alfie'ye dikti. "İnanılmazsın Alfie," dedi.
"Hazır mısın Danxin, bu birazcık acıtabilir" Alfie prensesin kolunu sıvazladı iğneye yer açtı.
"Sorun yok Alfie, kurtuluşumuz buysa hazırım" Danxin gözlerini Zhoso'ya dikti ve Alfie'yi bekledi.
Alfie, şırıngayı hazırlarken, odada gerilim yükseliyordu. İğne, Danxin'in bembeyaz tenine batırıldığında, bir çığlık yükselmek üzereydi. Ancak Danxin, dişlerini sıkarak sesini boğdu. Koyu kırmızı kan, şırıngaya doldu. Danxin'in bedeni sarsılırken, gözleri kapandı. O anda, zindanda ölüm sessizliği hakim oldu. Sadece kanın damla damla aktığı ses, bu derin sessizliği bozdu.
Ancak bu kan, sıradan bir sıvı değildi; yaşamın, ölümün ve yeniden doğuşun büyülü bir karışımıydı. Bir insan ile gölgede gizlenenin tek bedende buluştuğu andı. Karanlık ve ışık, yaşam ve ölüm arasındaki ince sınır, o kan damlalarıyla birlikte yeniden yazılacak, kaderin iplikleri baştan örülecekti. Gölgeler ve ışık, tıpkı bir masalın kalbinde olduğu gibi, bu kutsal kanla birbirine dolanarak yeni bir hikâyeyi doğuracaktı. Eksi sonsuza giden bu yön sapacaktı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
493 Okunma |
155 Oy |
0 Takip |
20 Bölümlü Kitap |