11. Bölüm

10.Güven

Ebrar Aydın
ebi_books

Tomris

Hatalar elbetteki gün yüzüne çıkacak olgulardır.Önemli olan gün yüzüne çıktıklarında karşılarında durabilmektir.

Gerekeni yapabilmektir.

Şimdi çocukluğumun ilk hatasının karşısında dimdik duruyordum.Çenem havada gözlerim gözlerindeydi.Uzun boylu bir çocuktu.Ela gözleri ve dağınık siyah saçları vardı.Teni de oldukça beyazdı.

Başımla selam verip elimi uzattım."Hoşgeldin Ateş Muhafızı."dedim ciddi bir sesle.

O da ciddiyetle bir elime bir gözlerime baktı.Ardından elimi sıktı ve,"Hoşbuldum."dedi.

Elimi sıkarken,"Tomris,"dedim adımı belirtmek için,o da aynı ses tonu ile,"Alaz."dedi.

Gündüzle de el sıkıştılar.Kısa süren beklemenin ardından mağaralardan dışarı çıkma vakti gelmişti.

Tekrar liderin evine gidecektik ve çıkış yapabileceğimiz saati bekleyecektik.Hala vakit vardı.

Vaktin kalması beni mutlu etmişti ve içimi heyecan kaplamıştı.Çocuksu bir heyecan.Ormanın içerisinden gizlice aşağı tarafa inerken, sanki çocuk Tomris'i gördüm bu topraklarda.

Kendi kendine şarkı söylüyordu.Ardından yavru Güntek geçti gözlerimin önünden.Düşünecek başka hiçbir şeyim yokmuş gibi mutluluğu düşünüyordum.

Ve bu,bana verilen kaderde oldukça gülünçtü.

Başımı iki yana sallarken omzumda bir el hissettim."Tomris,"diyordu gülümseyerek bakan Gündüz,"İyi misin?"diye sordu.

Güldüm."Sence iyi miyim?"

O da güldü.İyilik tartışılırdı ama mutlu olduğum kesindi.Başımı çevirip Alaz'a baktım.Dik duruyordu.Ama gözlerinin içinde bir kırgınlık vardı.

Olmaması gereken bir kader yaşamıştı.Hiçbir zaman savaşın içinde olmayacaktı belkide.

Bunu düşünmemek için kafamı salladım.Yine de etrafa attığı sorgular bakışlara dalmadan edemedim.Bir tanıdıklık vardı sanki o bakışlarda.Bilindik bir hüzün yatıyordu.Tanıdık.Ve bu tanıdıklığın kendime ait olduğunu anlayınca gözlerimi çektim.

Şimdi bunu düşünme vakti değildi.

Derin bir nefes aldım.Aşağı yolları kullanmadan gelebilmiştik ve liderin bahçesindeydik.Her zaman olduğu gibi küçük,ahşap taburesinde oturmuştu.

Yanında üç tabure vardı.Onu ziyaret edecekleri bilirdi ve ona göre yer hazırlardı.

Yüzümdeki gülümsmeyi silip ciddileştim.Gündüz bu halime gülerken ona yandan ters bir bakış attım.Yerlerimize oturduk.Liderin gözleri üçümüzde de gezdi.Gündüz'e baktığında yine ufak bir şaşkınlık geçti gözlerinden.

Ardından Alaz'a döndü bakışlardı.Hiçbir duygu geçmedi.Geçse de ben anlayamadım.Zaten içimde çok başka duygular dönüyordu.Şu an Kılıçarslan gelse ona bile sıkıca sarılıp Kaptan diyebilirdim.

Yüzümü buruşturdum.Bunu asla yapmazdım.

Liderin gözleri bana döndü ve başıyla onay verdi.Başımla selamlayıp hızla ayaklandım ve bildiğim yolları günler sonra yürümeye başladım.

Bir yerden uzaklaştığınızda içinize oraya bir daha hiç dönemeyeceğiniz hakkında bir his doğar ve bu his sizi ister istemez korkutur.O hissin eşiğinde yaşarken şimdi buradayım.

İçimdeki kıpırtıyı bastıramıyordum,kahkaha atmak istiyordum.Bu adada bu kadar heyecanlanacağım günlerin geleceğini asla tahmin etmezdim.Askerler her yerdeydi.Limanı kapattıkları için Okyanus annenin,okyanusa kıyı evini de kapatmış olmalılardı.

Canım yandı.O okyanustan uzak kalmayı pek sevmezdi.Bu yüzden küçük kıyılarda olduğunu düşündüm.Küçük kıyılar, adı gibi küçüktü.Oradan gemiler gidip gelemezdi,kayalıklarla doluydu,gemi giriş çıkışları için de pek mümkün değildi.

Keşke Güntek de burada olsaydı.Eminim o da en az benim kadar özlemişti.Adımlarım hızlıydı ama yetmiyordu sanki.Keyifle güldüm.Sık ağaçların arasından geçtim.

Duygu yoğunluğu beni alıp götürmeden onu görmeliydim.

Ve işte tam karşımdaydı.Hayatım boyunca bu anı beklemiş gibiydim.Oysaki kısa süre önce görüşmüştük.Sadece sonsuz bir veda gibi gelmişti.

Arkası dönüktü.Kayalıklar da oturmuş bir şeyler mırıldanıyordu.Okyanusu seyrediyordu.Saçları biraz daha beyazlamıştı.Ama her renk ona uyuyordu.

Güldüm."Anne!"dedim mutlulukla.Bir adım daha attım.Arkasını döndü.

Gözlerim onu görecekti fakat bir patlama sesi duydum.Gözlerimin hissi bir anda değişmedi.Ya da yüzümdeki gülümseme bir anda solmadı.

Her şey düşen bombanın aksine, yavaşça oldu.Aramızdaki mesafe uzundu ve tam aramızda bir bomba patlamıştı.

İşte o an,savaşın içinde mutluluğu bir kez daha hak etmediğimi ve olamayacağımı öğrendim.Bir kez daha uzun zaman sonra ettiğim umuda lanet okudum.Çünkü bunu hak etmemiştim ve bu olamazdı.

Ne kadar umut edersem o kadar da hayal kırıklığı gelip beni bulurdu.Gözümden akan yaşı ben kontrol etmemiştim.Zaten şu anda zihnimi bile kontrol edemiyordum.

Askerlerin adımlarını duydum.Ardından beş ya da daha fazla patlama sesi geldi kulaklarıma.Sadece donuklukla seyredebildim.

O an, o kadar aciz ve kimsesizdim ki.Hiçbir şeye gücümün yetmeyeceğini, tek bombalarında dahi benden koparabileceklerini gördüm.

Onu göremiyordum.Aramızda büyük bir duman vardı.Ve ben bir adım atıp iyi olup olmadığına bile bakamıyordum.

Geçidin farkına varmışlardı.Ama bu nasıl olmuştu?Bu kadar kolay mıydı benim elimden sahip olduğum nadir parçaların alınması?

Başımı bile sallayamıyordum.Bir asker geldi önüme başıma silah dayadı.Dizlerimin arkasına vurup diz çökmemi sağladı.Tek kelime edemedim.Direnemedim.

Ölmek miydi o an istediğim?Bilmiyordum.Nefes almak için çırpınabilirdim ama uzun bir uykuya dalıp bir daha uyanmamak için çok şey verebilirdim.

Silah patladı.Gözlerim yavaşça yukarıya kaydı.Başıma silah dayayan adam yere düştü.Ve biri karşımda diz çöktü.Mavi gözlü biri.

Kılıçarslan'dı bu.Zihnim o kadar uyuşmuştu ki ona bakamıyordum.Yüzümü avuçlarının arasına aldı,"Tomris,"gözümden akan yaşı sildi,"Tomris,iyi misin?"

Yalnızca göz bebeklerim onu buldu.Kaldıramıyor muydu bünyem?ne oluyordu bana?Adanın sonu gelmeden bir şeyler yapmalıydım oysa.

"Tomris,buradayım ,"saçımın bir telini geriye attı,"Sen iyi misin?"

Yine cevap vermedim.Gözlerinden bir sürü duygu geçiyordu ama ben onlara isim koyamıyordum.

"Tomris,buradayım güzelim."dedi ve bu sefer ayaklanmamı beklemedi.Yapamazdım da zaten.

Bir kolunu bacaklarımın altından geçirdi ve diğer kolunu da belimin.Beni kucağına aldığında başım omzuna düştü.Ve göz yaşlarım hızlanmaya devam etti.Sesim çıkmadı.

Nasıl yaptı bilmiyorum ama kimseye görünmeden beni gemiye getirdi.Güvertedeki sandalyenin üzerine oturdum.Güntek neredeydi?Ona ihtiyacım vardı.

Karşımda dizlerimin önüne çöktü."İyi misin Tomris,bir şey oldu mu?"

Cevap vermedim yalnızca başımı olumsuz anlamda slladım."Tamam bak şimdi,korkmanı gerektiren bir şey yok.En iyi güçlerim adada,askerleri çıkarıyorlar.Alkurah'ı temizlemeden ayrılmayacağız buradan."

"Yapamazsın ki."dedim umutsuzlukla.

"Yapabilirim."dedi ciddiyetle.

Başımı olumsuz anlamda salladım."Adanın kaderi her zaman buydu sen temizleyemezsin."dedim fısıltıyla.

Anlını anlıma dayadı."Yapabilirim,sen bana güveniyor musun?"

Başımı olumsuz anlamda salladım ve gözümden bir yaş daha aktı.O ise güldü.Yaşı sildi.

"Kılıç,"dedim zorlukla,"Belki de gerçekten karşılarında hiçbir gücümüz yok."

İşte o an Kılıçarslan'ın gözlerinde bir enkaz oluştu.Zaten orada olan bir enkaz mıydı,yeni mi oluşmuştu bilemedim.Fakat umutsuzluğun ve imkansızlığın Kılıçarslan’ı yıktığını gördüm.

"Ne zamandan beri böyle düşünüyorsun?Bunu asla düşünme."

Başımı salladım."Ama ben hiçbir şey yapamadım,"hıçkırarak ağlıyordum ve o akan gözyaşlarımı silmeye çalışıyordu,büyük bir ilgiyle,"Kılıç ben hiçbir şey yapamadan tek bir bombayla benden herşeyimi alabilirler."

"Alamazlar."dedi hızla.

"Çok hayal kuruyorsun!"dedim sinirle."Alıyorlar işte görmedin mi?Bir anda bomba atıp tüm hayatımı yok edebilirler."

Kılıçarslan başını olumsuz anlamda salladı.Anlını tekrar alnıma dayadı ve fısıldadı,"O halde biz de tekrar kurarız,yıkılanları düzeltiriz."

"Ölümü geri getiremezsin."dedim bende fısıltıyla.

"Ama geride kalanları onarabilirim."

Sözleri kırık ruhuma iyi geliyordu sanki.O inandığı için kalbim de inanıyordu.Her şeyi halledebilecek ve onarabilecek gibi geliyordu.

"Sana güvenebilir miyim?"diye sordum bu sefer,tamamen içimden gelen cümlelerle.

Hiçbir şey söylemedi."Güvenmen için elimden ne geliyorsa yaparım Toprak muhafızı."

"Teşekkür ederim,"derin bir nefes aldım,"Okyansu Muahfızı."

Gülümsedi ve saçlarımı düzeltti."Gitmem gerekiyor,gemiden ayrılma adadaki ölümleri en aza indireceğim.

"Bende gelmek istiyorum."dedim zorlukla.

"Hayır Tomris,iyi görünmüyorsun."

Haklıydı.Ayağa kalkamayacaktım."Güntek nerede?"diye sordum.

"Bizimle beraber."dedi ve ayaklanıp gitti.Boşluğa düştüm sanki.Beni boşluktan kurtaranın gitmesi iyi gelmedi bana.

Yavaşça odama gittim.Etrafa baktım.Hemen yanımda, ada parçalanıyordu.Ben hiçbir şey yapamıyordum.Zihnim beni buraya getirmişti.

Yatağın yanına çöktüm ve çok geçmeden fazla düşünmekten bilincimi kaybettiğimi hissettim.Başım yana düştü.

Ve bir kez daha hak etmediklerimin içerisinde boğuldum.

**********

Kaptan Kılıçarslan günlerin ardından duyabileceği en büyük öfkeyi duyuyordu.Yüzü gergindi ve şu anda olacaklardan o sorumlu değildi.

Öfkeyle gemiden ayrıldı.Adaya indiğinde yanında Güntek vardı.Askerler onu yakalamaya çalışıyordu.Sol elini yalnızca biraz havaya kaldırarak tüm askerleri geriye püskürttü.

Başını yana yatırdı.

Karşısına geçen her askeri onlara dikkat dahi kesilmeden yok ediyordu.Adanın bir kısmı alev almıştı.Ve alev zeytin ağaçlarına gidiyordu.Alkurah'ın kalbine.

Tüm bir okyanusu insanlardan metrelerce yükseğe,gökyüzüne çekti ve alevlerin üzerine bıraktı.

Karşısına geçen her bir asker daha harekete geçemeden yok oluyordu.Öfkesi neredeyse yeri titretiyordu.Onun söndürdüğü yangınların ardından bombalar düşmeye ve uçaklar uçmaya devam ediyordu.

Rüzgarla oynamalıydı.Üstelik öylesine zekice bir açı kullanmalıydı ki gökyüzündeki canlılara zarar gelmemeli,ama uçaklar okyansun dibini boylamalıydı.

Dündar, yanındaki askerin elindeki silahı alıp yere düşürdü.Hızla Kılıçarslan'ın yanına ilerledi,"Önce periyotlarla oynamalısın Kaptan.Yalnızca iki salise, hemen ardından harekete geçebilirsin."

Kılıçarslan başını salladı.Tam bu sırada Berkay,tüm gücüyle adanın ortasında yaşayan halkı limana götüyordu.

Limanda,Alderomin askerlerinin tesisleri vardı ve oraya bomba atamazlardı.

"Acele edin,buradan lütfen devam edin."diye bağırdı gür sesiyle.

Yetişemeyecek olan çocukları bizzat kendi kucağına alıyor ve hızla at arabalarına bindiriyordu.

Zaten azınlık olan Alkurah halkının zararı en aza inmişti.Yalnızca birkaç ölüleri vardı.

Herkesi at arabalarına bindirirken yaşlı bir kadının sopasının düştüğünü gördü ve kucağındaki iki küçük çocuğa rağmen kolayca eğilip eline verdi.

Destek olarak onu da arabaya bindirdi.

"Geride kalan var mı!"diye bağırdı arkasına dönüp.Yaşam belirtisi yoktu.Yalnızca yerde yatan kayıplar vardı.

İçlerinden orta yaşlı bir kadının çenesi dikti."Ölülerimizi gömmeliyiz."dedi zorlukla.Berkay ona baktı ve başını salladı.

"Söz veriyorum,sizi güvenli bir yere götürdükten sonra onları alacağım."

Kadın başını salladı.

Tam o esnada yanlarına Gencay geldi ve at arabalarından birine bindi.Diğer iki at arabasına da at binmeyi bilen iki kişi yerleştirilmişti.

Ve atlar dört nala koşmaya başladı.Alkurah halkı geride bıraktıkları kayıplarına baktı sessizce.

Tam bu sırada Kıvanç,eline aldığı defter ile şifreleri çözüyordu.Alkurah'ın içerisindeki Alderomin merkezine gireceklerlerdi.

Hemen yanında Gündüz ve Alaz vardı.Saniyeler içerisinde kapının şifresini çözdü.Başını salladığında Gündüz öfkeyle içeriye girdi.

Yine de yanından Alaz'ı ayırmıyordu.Herkes onun için şüpheli konumundaydı.

içeride korku havası esiyordu.Çalışanlar koşturmaca halindeydi.Onları gördüklerinde hareket bile etmediler.Yalnızca birkaç asker üzerlerine geldi ve hızla onları halletmeleri gerekti.

Gündüz işaret verdi ve Kıvanç etrafı kontrol etmeye başladı.O ise yöneticinin odasına girdi.Korkak, yeni yönetici sandalyesine sinmişti.

Gündüz eline aldığı hançeri adamın boğazına dayadı ve derin bir nefes aldı."Geçidin açıldığını nereden öğrendiler?"diye sordu oldukça tehditkar bir sesle.

Adam başını hızla iki yana sallarken Alaz etrafı inceliyordu.

"Bildiğini biliyorum,burada Alderomin’e haber uçuracak tek kişi sensin."

Adam hala başını sallıyordu."Yemin ederim,"sözünü devam edemeden Gündüz hançeri karnına sapladı.

"Kim olduğunu ve buraya nasıl geldiğini çok iyi biliyorum ve biraz daha sesini çıkarmazsan,"Gündüz'ün öfkesi taşıyordu.Gözleri kayıyordu öfkeden.

O buradayken,Alkurah'ın güzel toprakları bombalanmış ve onurlu halkına zarar gelmişti.Öfkesi bile bu topraklara duyduğu vefanın getirisiydi.

Tam bu sırada Alaz,"Ben nasıl haber aldıklarını biliyorum."dedi.

Sert adımlarla adamın yanına geldi ve eline aldığı taşı gösterdi."Sana haber uçuran hangi ateş muhafızıydı?"

Adam hala sessiz kalırken Alaz ,Gündüz'ün elindeki hançeri alıp,adamın elini masaya dayadı ve eline sapladı.Adam çığlık atarken Gündüz'e çevirdi bakışlarını.

Elindeki kırmızı taşı gösterdi."Bu taş,"öfkeyle soluklandı,"Ateş muhafızlarına ait,genelde bir yerden bir yere gitmek için kullanırız.Biz geçidi açarken bir başkası enerjiyi kullanarak buraya gelmiş."

Gündüz sorgularcasına baktı karşısındaki çocuğun yüzüne.

Adam bu sefer,"Çakır!"diye bağırdı.Alaz şaşırmamıştı fakat bunun ne demek olduğunu biliyordu.

Gündüz öfkeyle,"Ne zaman haber verdi,harekete geçtiniz?"diye sordu.Adam bu defa korkuyla Alaz'ı işaret etti.

"Kara, ona karar vermesi için bahsettiğinde Çakır buraya haber yolladı.Her an gelebileceğine dair.Daha sonra,"Atlas adamın elindeki bıçağı hızla çıkardı ve adamın acılı feryadını dinlerken,"O halde şimdi ne diye geldi?"

"Bazı belgeler var.”dedi adam zorlukla.

Gündüz o an her şeyi anladı.Buradaki belgelerin kopyaları vardı onlarda.Tek bir belge hariç.Şu an ihtiyaçları olan belge.

"Hangi belgeleri?"diye sordu Alaz.

Gündüz adam söylemeden söyledi,"Sana ait belgeleri,ateş muhafızının belgelerini."

Atlas şaşkınlıkla geriye çekilirken Gündüz karşısındaki adamın kafasına sıktı.Alması gerekenler yoktu.Kıvanç odaya girdi,"Belgeler yok,geri kalanların bizde kopyası var."dedi.

Gündüz başını olumlu anlamda salladı.

Tam bu sırada Berkay ve Gencay'ın geçtiği yollara bomba atılıyordu.Berkay gökyüzüne baktı ve öfkeyle soluklanıp atları daha hızlı koşturmaya başladı.

Tam bu sırada Kaptan Kılıçarslan'ın rüzgarı esti gökyüzünde.Uçakların içerisindeki pilotlar ne olduğunu anlamazken bir anda uçaklar savrulmaya, okyanusa doğru düşmeye başladılar.

Kılıçarslan, gelen her uçağın yönünü değiştiriyordu.

Berkay gülümsedi o an,Gencay'a çevirdi bakışlarını.O da gülümseyerek ona bakıyordu.

Lider Günkut ise mağaraların yanındaydı.Bu topraklardaki son, ikinci kademeydi o.Toprağın kadim muhafızıydı.

Adanın ilerisinde,askerlerin olduğu bölgede toprak püskürüyor,taşlar düşüyordu ve askerlerin her biri toprağın altında kalıyordu.Yüksek sarsıntılı depremler yarıklar oluşturuyordu,askerler orada boğuluyordu.

Günkut başını dikleştirdi.Atına binerek adanın ortasına geldi ve o an karşısında Kaptan Kılıçarslan dimdik duruyordu.Adını,sanını duyduğu okyanusun muhafızına baktı Günkut.

Adanın yanan kısımlarının üzerinden büyük bir okyanus dalgası en tepeden yükseliyordu.Kılıçarslan'ın mavi gözleri uzaktan bile fark edilebilecek bir öfkeyle yanıyordu.

O an Günkut ile göz göze geldiler.O başıyla selam verdi.Kılıçarslan da aynı şekilde ona üstten bakışlarıyla selam verdi.

Günkut yüzündeki mimikleri oynatmadı lakin karşısında Kılıçarlsan yoktu sanki.Okyansuun kadim uhafızı Barbaros vardı.

Ve Günkut yıllar sonra karşısında dostunu görüyor gibiydi.Fazla kapılmamak için atını limana sürdü.

Berkay halkı güvenli alana getirmişti, sadece buradaki askerleri yok etmesi gerekiyordu.Gencay ile beraber halkı korurken Lider Günkut geldi ve hızla atından indi.

Askerlerin altlarındaki toprak sarsıldı.Hepsini yükselerek okyanusa püskürttü.Ve bunu fiziksel anlamda az bir çaba ile gerçekleştirdi.

Birkaç saniye içerisinde buradan ayrılmalıydı çünkü o burada olacaktı.

Barbaros,Kayıp Zamanlar gemisinden bir süre önce ayrılmış ve yıllar öncesinde,gizledikleri gemileri almıştı.

Gizlenen gemilerin en önemli özelliği adanın altında ve tespit edilemez oluşuydu.

Barbaros onları adanın ilerisine,okyanusun altından gün yüzüne çekmişti.

Günkut başıyla Berkay ve Gencay'a selam verdi.İkisi de gülümsedi.Ve hızla atıyla oradan uzaklaştı.

Tam bu sırada limandaki Alderomin gemileri bir bir patladı.Tam, on iki geminin parçaları okyansun üzerine dağıdlı.

Berkay'ın gözleri Gencay'a kayarken Gencay ona gülümsedi.

"Bunu hangi ara yaptın?"

Gencay sadece başını yana yatırdı.Herkes ortadayken o büyük bir hızla gemilere girip bombaları yerleştirmişti.Tabii bu esnada yanında küçük bir yardımcısı vardı.

Terminus hızla omzuna atladı.Berkay keyifli bir kahkaha attı.

Ve patlayan donanmaların yerine büyük bir gemi suların içerisinde göğe yükseldi.

Geniş yolcu gemisi.Barbaros hemen geminin başındaydı ve halk yavaş yavaş gemiye biniyordu.Gencay gemiye geri binerken Berkay arkada kaldı.Tekrar atın üzerine bindi.

Gencay,"Nereye gidiyorsun?"diye bağırdı.

Berkay,"Ölüleri geride bırakamayız."dedi.Tam o sırada orta yaşlardaki gözü yaşlı kadın gururla baktı Berkay'ın gözlerine.Ölen eşini o da orada bırakamazdı.

Gündüz,Kıvanç ve Alaz da gemiye geldiler.Girer girmez etraftaki insanların yaralarına bakmaya başladılar.Çağrı ise olması gereken yerdeydi.

Geminin hemen ortasında büyük bir kazan kaynatıyor gelen herkese çorba dağıtıyordu.

Gencay yanına gitt,"Çağrı hani benim çorbam?"

Çorba yaptığı için ne kadar gururlu da olsa savaşa dahil edilmediği için sinirliydi."Sana yok Gencay."dedi ters bakışlar atarak.

Önüne gelen, eski kıyafetler ve dolu gözlerle bakan çocuğa bir kase uzattı."Al bakalım."dedi gülümseyerek.

Kılıçarslan adayı temizlemişti.Fakat bulması gereken çok önemli biri vardı.Okyanus anne neredeydi?

O an atıyla önünden geçen Lider durdu.Kılıçarslan bir başka atın üzerine bindi."Okyanus nerede?"diye sordu.

Günkut sert gözlerini etrafta gezdirdi.Kayalıkların orada bomba düştü orada olmalı."dedi.

Kılıçarslan tam harekete geçerken,"Fakat orada olsaydı çoktan gelirdi,"dedi Günkut,Kılıç başını tekrar ona çevirdi.

Günkut hızla ayrıldı bulunduğu yerden.Kılıçarslan öfkeyle kayalıklara gitti.Burada hiç kimse yoktu.İz dahi yoktu.

Gözlerini öfkeyle kapattı.Bunu Tomris'e açıklayamazdı.

Limana geldiğinde Gündüz ata binmişti onun yanına gitmek için.Gündüz'ün yüzünden taşan öfkeyi gördü Kılıçarslan.Başka bir şeyler daha olmuştu.

Atları yan yana geldi.Gündüz hızla söze girdi.

"Ateş muhafızlarından biri Alaz'ın kararının bu olacağını tahmin etmiş.Ve öncesinden mektup yollamış."

Kılıç başını olumlu anlamda salladı.

"Fakat başka bir şey daha var.Haberi çok daha öncesinden vermiş fakat biz mağaradayken,"cebindeki taşı çıkardı,"Bu taşı kullanarak buraya tekrar gelmiş."

Kılıçarslan'ın zihnindeki taşlar da tam o sırada oturdu.

"Çünkü birini esir aldı."dedi öfkeyle.

Gündüz bunu tahmin etmişti."Peki kimi?"

Kılıçarslan öfkeyle soludu."Okyanus'u."

"Planın ne?"diye sorud Gündüz.

Kılıçarslan,"Alan ateş muhafızı hangisiyse,iki komutanla da çok daha öncesinden ilişkisi olmalı Gündüz.Hatta Tomris ile de.Çünkü Okyanus'un üçü için de önemi malum."

Gündüz boşluğa baktı."İki olasılık var Kılıçarslan birinci olasılık bahsettiğin teoriyi sıfırlıyor.Ateş muhafızları her zaman bu adadalardı ve Okyanus'un Tomris için önemini biliyorlar.İkinci teori ise,"Kılıçarslan'ın gözlerine çevirdi bakışlarını,"Yalnızca o üçünü değil beni de tanıyorlar ve Okyanus ablanın benim için önemini de biliyorlar."

Kılıçarslan'ın göz bebekleri büyüdü."Ve seni kullanarak bana da ulaşmak istiyorlar."

Gündüz olumsuz anlamda başlını salladı."Aklımda bir isim var Kılıçarslan eminim sana ulaşmak için benden çok onu kullanıyorlar.Çünkü bir insan hayatımızda bu kadar dahil olmadan her şeyi bilemez."

Kılıçarslan kimden bahsettiğini biliyordu.Fakat o olduğundan emin değildi.

"Açelya'nın bize hatta Tomris'e ulaşmak için ateş muhafızlarını kullandığını mı düşünüyorsun?"

***********

Tomris

Uyku sizi içine hapsederken sözler verir.Herşeyin daha iyi olacağına dair.Fakat her şeyin daha iyi oluşu yalnızca bilinciniz kapalıyken gerçekleşir.

Ya güneşli sabahlara uyanır normaliniz ile karşılaşırsınız ya da karanlık günler sizi kısa süreli kaçışınızın ardından kucaklar.

İşte tam da bu tarz bir uykudan uyanmıştım.Biri üzerimi örtmüş ve beni yatağa yerleştirmiş olmalıydı.Karnımda ise derin nefeslerle uyuyan biri vardı.

Elimi tüylerine götürdüm.Güntek yorgun bir şekilde uyuyordu.Boğazım ve başım ağrıyordu.Göz altlarım şişmişti.

Yatağın yanında gördüğüm ayna ile bir kez daha yüzleştim.Savunmasızdım,hiç olmadığım kadar.Ve ada tehlikedeyken yalnızca bir çocuk gibi ağlayıp kenara çekilmiştim.

Başımı iki yana salladım.Ne zamandan beri bu kadar aciz görünüyordum?

Ayağa kalkmaya çalıştığımda Güntek kucağıma biraz daha sokuldu.Gerçekten yorgundu ve korkmuş olmalıydı.Başını okşayıp sıkıca sarıldım.Bu sefer daha dikkatli bir şekilde ayağa kalktım fakat titreyen dizlerim tekrar oturmamı sağladı.

Gerçekler tekrar zihnime doluyordu.Ne olmuştu benden sonra?

Dik durmaya çalıştım.Bileğimdeki toka ile saçımı tekrar at kuyruğu yaptım ve yüzümü yıkadım.

Bu zaman kadar savaşı ve her şeyin başlamasını bekledim.Şimdi ise gördüğüm en ufak zorlukta yıkılıyordum.Kendime daha fazla kızmak istemesem de öfkem en çok benliğimeydi.

Ve öfkenmin bir diğer sebebi de duyduğum güvendi.İçimden bir ses ben çoktan bitkin düşmüşken Kılıçarslan'ın gerçekten adayı kurtardığına inanıyordu.

Kapıyı açıp güverteye geldiğimde Berkay ve Kıvanç,küçük ahşap taburede oturmuş önlerindeki sehpada duran kahveleri içiyordu.

Beni görünce Kıvanç,"Kaptan seni odasına bekliyor."dedi.Başımı salladım.Ne olursa olsun gitmeliydim.Gerçeklerle yüzleşmeliydim ve korktuğum başıma geldiğinde bile dik durmalıydım.

Çünkü ben zaten çok öncesinde belirlenmiş bir kader üzerine dünyaya gelmiştim.Ve şimdi düştüğüm kısa bir anı, atlatma vaktiydi.

Kaptan köşkünün önüne gelip kapıyı açtığımda içeride hepsini görmeyi bekledim.Fakat yalnızca Kılıçarslan vardı.

Arkası dönüktü üzerinde ise siyah bir gömlek ve yine siyah bir kumaş pantolon vardı.Saçları hafif nemliydi.Yüzünü yana çevirdiğinde başta sert çehresi ile karşılaştım.

Bakışlarında düşünceli ve öfkeliydi,elindeki kağıtları masaya bıraktı ve dümenin hemen yanında duran gözlüğü taktı gözlerine.

Siyah çerçeveli gözlük yüz hatlarına oldukça yakışıyordu.Hemen ardından başını bana çevirdi.Sert çehresi kayboldu fakat coşkulu duyguları gelmedi bu sefer yüzüne.

Yalnzıca gülümsedi."Sonunda uyandın,ne çok uyuyorsun sen de Toprak Muhafızı."dedi takılmak istercesine.

Derin bir nefes alıp önümdeki tek kişilik deri koltuğa oturdum."Ne söyleyeceksin Kaptan?"diye sordum duygusuz bir sesle.

Gözlüğünü çıkarıp yine masaya bıraktı.O da karşımdaki tekli koltuğa oturdu kollarını önünde birleştirip arkasına yaslandı.Başını arkaya yatırıp kısa bir an düşündü.

"Sana söylemem gereken birşey var Tomris."dedi bu sefer ciddiyetle.

"Ne?"diye sordum bende yorgun sesimle.

"Sen uyuduktan sonr adadaki herkesi kurtardık yalnızca altı ölü var."

Gülümsemek istedim fakat yapamadım.O ise gözlerimin içine dikkatle bakıyordu.

"Hepsini Berkay ve Gencay gemilere taşıdı ada büyük ölçüde zarar gördü fakat uçakların düşmesini sağladım yalnızca bir süre onarılması gerekiyor."

Büyük bir sakinlikle onu dinliyordum.Kollarımı önümde birleştirdim.

"Ateş muhafızlarının arasında bu konuşma çoktan yapılmış.Alaz'a buraya gelmek için seçim şansı sunulmuş ve içlerinden biri bu seçimi desteklememiş.Mektubu çok öncesinden adaya yollamış.Bu yüzden herhangi bir durum için kendini suçlamanı istemiyorum."

Kalbimdeki korku gitgide artıyordu.

Kılıçarslan ayağa kalkıp masada duran kırmızı taşı aldı ve tekrar oturdu."Bu taş ile adaya giriş yapmış,"o devam etmeden söze girdim.

"Mektubu çok daha erken yolladıysa neden adaya tekrar giriş yapmış?"

Gözlerini kapattı kısa bir süre.Açtığında tekrar güven vermek istiyor gibi bakıyordu ama ben güvenemedim.

"Birini esir almak için."

Ve işte o an bütün düşünceler ve olasılıklar aklıma zaten doldu.Lideri esir alamazlardı çünkü zaten kurduğu bir otorite vardı.Geriye tek bir kişi kalıyordu.

Boğazım sızlıyordu kalbim hızlı atıyordu gözlerim dolmak istiyordu ama bunların hiçbirini yapmadım.Yalnızca başımı sallayıp yutkundum.

"Yapan kişi her kimse,"başımı okyanusu gören geniş cama çevirdim,"İçimizdekileri tanıyor ,biliyor olmalı."

Tekrar Kılıçarslan'a döndüğümde gözlerinden kısa bir şaşkınlık geçti.Ardından sanki büyük bir merhametin ışıltısı doldu.

Boğazını temizledi."Düşünmeni gerektirecek bir durum yok Tomris.Yapan kişiyi tespit ettik en kısa sürede onu oradan alacağız."

Kaşlarımı çattım."Kimmiş?"

Cevap vermedi.Öfkeyle soludum."Sana,benden bir şey saklamaman gerektiğini daha ne kadar söyleyeceğim?"

"Amacım senden saklamak değil Tomris,sadece yorulmanı istemiyorum.Kısa sürede halledebiliriz."

"Bana yaşadığının garantisini verebilir misin peki?"

Kılıçarslan sessiz kalıp gözlerime baktı."Yorulmamı istemiyorsun,aklımın içerisinde sorular bırakma Kılıçarslan,çünkü neden biliyor musun?"derin bir nefes aldım."Düşünmek beni sandığından çok daha fazla yoruyor."

"O halde yalnız ya da sessiz düşünme Tomris.Konuş,anlat ve sor."

Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Bunu yapamayacağımı biliyorsun."ayağa kalktım ve o da ayağa kalktı.Aramızda bir adım kalacak kadar yanıma geldi ve yine gözlerimin içine baktı.

"Ama yapabilirsin Tomris."

"Fazla ileriye gidiyorsun Kaptan."

Güldü ve ellerini iki yana açtı."Sınırları olmayan bir adamla karşı karşıyasın Toprak Muhafızı."

Bu sefer ben aramızda birkaç santim kalana kadar yanına yaklaştım ve gözlerinin içine bakarak,"O halde bana karşı sınır koymayı öğreneceksin."

"Ya bunu istemiyorsam?"Bu cümleyi kurarken ne ortamın önemi vardı onun için ne de bulunduğumuz durumlar.Hiçbirinin önemi yoktu.Kaptan Kılıçarslan her şeyin içinde olup yönetebilecek kadar ciddi ve her şeyin dışına çıkıp sonsuz duygular yaşayabilecek kadar da dengesizdi.

Başımı salladım."Görmeni istemediğim şeyler gördün Kılıç ama bunları düşünmeni istemiyorum.Bir daha olmaz da zaten."

"Neden olmasın?"

"Çünkü görmen gerekmiyordu böyle bir anda kendimi bırakmamalıydım."

"Ne zannediyorsun Tomris,seni ağlarken gördüğüm için gidip bütün adayı kılıçtan geçireceğimi sonra zaafın olan herkesi boğacğımı mı düşünüyorsun?Ya da seni ağlarken gördüğüm için artık tüm hayatın boyunca seni aciz olarak göreceğimi mi düşünüyorsun?"

Sessiz kaldım.

"Neden böylesin Tomris?Neden görmiyim ya da neden sen gerçekten şok yaşadığında ağlamayasın.Ağlaman çok normaldi daha önce böyle bir şey yaşamadın ve biz bir savaşın ortasındayız."

Son cümlesinden sonra,"İşte tam da bu yüzden."dedim,"Biz bir savaşın ortasında olduğumuz için böyle duygusal oyunlarla oyalanamayız Kılıçarslan.Eminim ki bunu sende biliyorsun,şimdi şu saçma sapan tutarsız konuşmayı bir kenara bırak ve diğerlerini çağır.Hemen harekete geçelim."

Gözlerindeki ışıklar söndü sanki.Kırgınlık ya da öfke değildi.Sadece duyguları akıp gitti.

Ve geriye adım attı."Birazdan burada olurlar."diyerek tekrar dümenin yanına gitti ve kağıtlarla ilgilenmeye başladı.

Ardından bakarken gözlerimdeki duygu duvarları indi ve tekrar o an geldi aklıma.Ben ağlarken gözlerimin içine bakıp he herşeyin güzel olacağına inandıran Kılıçarslan geldi.

Bütün bir inançla bana bakan ve sakinleşmemi sağlayan Kılıçarslan geldi.Ona öylesine alışmıştım ki kapının açılması ile buraya dönen bakışları ile gözlerim bir an buluştu.Hızla kaçırdım.Ve bunu da fark etti.

Cididleşirken içeriye Komutan Barbaos,Alaz ve Gündüz girdi,o da sinirliydi ve Kılıçarslan'ın aksine üstünde beyaz gömlek vardı.

İkisi de toplantıdan çıkmış gibi duruyordu.Alaz Kılıçarslan'ın yanında durdu ve Komutan sadece masanın başına geçip oturdu.Düşünceliydi.

Gündüz söze girdi,"Gemiye aldıklarımızın hepsini adaya geri bıraktık.Sağlam kalan yerlere çadır ve erzak sağladık.Gemi tekrar acil durumlar için saklandı."dedi.

Kılıçarslan başını salladı ve Alaz'a ters bakışlar attı.Aralarında değişik bir elektrik vardı.Sebebini ait oldukları elementlere bağlayıp boşverdim.

Ama Kılıçarslan'ın gerginliği hat safhadaydı."Neden toplantımızda bu çocuğun bulunduğunu sorabilir miyim?"diye sordu Gündüz'e bakarak.

Gündüz burun kemerini sıktı."Kılıç,ateş muhafızlarına en yakın o ya burada olması gerekiyor ya hani."

Kılıçarslan öfkeyle soluyup ters bakışlarını attı.Alaz da öfkeyle ona bakarken,"Gerçekten bu profesyonelliğiniz gözlerimi yaşarttı,Kaptan."dedi kinayeli bir sesle.

Kılıç,"Benim gemimde bana hesap soracak konumda olduğunu sana düşündüren nedir?"diye sorarken Komutan boğazını temizledi.

"Yeter bu kadar.Saçma sapan didişmelerle bizi yavaşlatmaktan vazgeçin artık."

Gündüz yanıma gelip kulağıma eğildi."Çocuk sadece bir gündür burada ama Kılıçarslan burnundan getirdi.Sen uyurken savaşa gireceklerdi Komutan durdurdu,"kolunu kaldırıp gösterdi,ufak bir yanık izi vardı,"Arada da ben yandım."dedi.

Güldüm.Hiç güleceğim yoktu ama güldüm."Gündüz manyak mısın sen ya."

"Manyak olan ben miyim sence.Bak, senin kadar olmasa da bu çocuk da Kılıç ile iyi kapışıyor."

"Sağol ya."

"Gerçekten Tomris,kimse o konuda eline su dökemez."yine güldüm.Kılıç ve Alaz bize bakıyordu.

Bu sefer Gündüz de güldü.Kılıçarslan rahatsız bir biçimde,"Neye gülüyorsunuz siz?"diye sordu.

Gündüz duruşunu sertleştirdi."Başlayalım hadi oyalanmayalım."dedi.

Kılıçarslan derin bir nefes aldı ve Alaz söze girdi."Toplam üç ateş muhafızı var."

Kılıçarslan hızla,"Bunu zaten biliyoruz."dedi.Komutan ona ters bakışlarını atınca sustu.

Bu halleri oldukça komikti.Alaz ise devam etti.

"Kara,Çakır ve ben.Kara ve Çakır beni büyüttüler.Onlar son ateş muhafızlarıydı."

"Onlar sondu ama sen onlardan sonra geldin ve bu olmamalıydı öyle değil mi?"diye sordum.

Daha önce Liderin elindeki ateş muhafızları belgelerini inceleme fırsatım olmuştu.Ateş muhafızları hakkında epey bir bilgiye sahiptim.

Alaz başını salladı."Tam olarak muhafız değilim."dedi.

Gözlerimin içine bakarken orada olmasının sebebi olduğumu biliyor muydu?Tahmin edebiliyor olmalıydı.

Komutan söze girdi."Zaman kaybolduktan sonra belirli kuralların işlemediği gibi sonlar da son olmaktan çıktı.Ateş muhafızlarının üçüncü birine ihtiyacı vardı çünkü en başında üç kişi olmalılardı."

Alaz sorarcasına baktı,"Neden üç kişi olmalılardı?"

Komutan derin bir nefes aldı."Üçüncü kişi bu günlere gelseydi ateş muhafızları güçlü bir biçimde devam edecekti.Fakat çok daha öncesinden hayatını kaybetti ve bu yüzden üçüncü bir kişiye ihtiyaç duydular,yani yapay varise."

"Kimdi o üçüncü kişi?"sorduğum soruyu yanıtsız bıraktı."Bunun bir önemi yok."diyerek geçiştirdi fakat üçüncü kişinin yalnızca ateş muhafızlaırnı ilgilendirmediğine emindim.

Kılıçarslan,"Bu demek oluyor ki bir varis ya da muhafız oluşturabiliyorlarsa büyü yapabilen başka varlıklar da oluşturabilirler."dedi.

Haklıydı.Bunu yapabiliyorlarsa çok daha ilerisini de yapabilirlerdi.Komutan başını olumsuz anlamda salladı.

"Söylediğiniz teorik olarak doğru olabilir fakat bunu yapamazlar.Birilerine güç vermek kadar ileriye gidebilirler keza ordularındaki bazı askerler arasında bunu deniyorlar.Fakat gerçekten muhafızlık derecesinde bir güç atfedemezler.Birinci kademe gibi kenetlenmiş güçlerden bahsetmiyorum bile."

Alaz,"Ateş muhafızları nasıl yapabildi o halde?"diye sordu.

Gözlerinde soru işaretleri ve güvensizlik vardı.Ara ara korku geçiyordu.Naısl muhafız olduğunu bile bilmiyordu.

Komutan derin bir nefes aldı."Çünkü üçüncü ateş muhafızı,ölmemesi gerekirken öldü ve bu da haksız bir suçlama ile gerçekleşti.Onlar da haklarını aldılar."

Alaz'ın gözlerinden bir kırgınlık geçti.Düşündüğüm kadar sert görünmüyordu.Hatta duygularını gözlerine yansıtmayı engelleyemeyecek kadar toydu.

"Gel gelelim esas meselemize,"dedi Komutan Barbaros,ardından devam etti."Bilginiz üzere adadan bir kadın esir alındı.Adadaki can kaybını en aza indirip onarıma başlasak dahi Alkurah'ın suları çok uzun süre durmaz.Fakat önceliğimiz Alkurah değil."

Gözlerim açıldı."Önceliğimiz,Toprak halkarına ulaşmak olacak."dedi.

"İyi ama neden?"diye çıkıştım ayaklanarak.

Sakince başını çevirdi."Sessizce otur ve anlatmamı bekle Tomris."

Öfkeyle yerime oturdum.Elbette mantıklı bir açıklaması vardı fakat zihnim mantıklı olanı dinlemek istemiyordu.

Komutan ayağa kaltı."Aldeormin'in elinde oldukça güçlü bir Komutan var.Hepiniz gittiğimizde gördünüz.Açelya,sandığınızdan çok daha zeki ve güçlü."

Hepsi sessiz kaldı.Bende daha öncesinde gördüğüm ve anlamlandıramadığım bu kız hakkında düşünmeye başladım.

"Geçtiğimiz günlerde su altı şehirleri ile ilgili planlarını suya düşürmüş olabiliriz fakat bu seferki farklı.Şehre zarar vermeyecekler ya da düzeni bozmayacaklar.Yalnızca istedikleri bir silah var."

"Toprak sarsıntısı."dedim hızla.Gözleri üzerime döndü."Amaçları bu öyle değil mi?"

Komutan başını salladı."Silah,oldukça güçlü.Yapay depremler için oluşturulmuş.Kullanıldığı an toprak sarsılıyor."

Gündüz,"Yani adaları içeriden yok edebilirler."dedi.

Kılıçarslan kaşlarını çattı."Ama yapamazlar.Çünkü Toprak halklarına ait haritayı yıllar öncesinde onlar ulaşmadan mağaradan aldım."

"Aldın,bunu biliyoruz fakat Açelya uzun zamandır peşinde olduğu parşömenleri aldı."

Aklıma başka bir soru takıldı,"Peki siz bunu nereden biliyorsunuz Komutan?"

Yüzünü bana çevirdi."Biz o karmaşanın içerisindeyken gemiden yalnızca tek bir belge çalınmış,Toprak halklarına ait belgeler ve haritalar."

Gözlerim kocaman açıldı."Yani şimdi siz bana,bir Alderomin Komutanının kayıp zamanlar gemisine girip üstüne üstlük belge çaldığından mı bahsediyorsunuz?"

Ayaklandım.Beynime kan gitmiyordu.Bu mümkün olamazdı,gemi gelmiş geçmiş en iyisiydi.

Komutan sessiz kalırken Alaz da öfkeliydi ve o da ayağa kalktı.

"Yani gemi bahsedildiği kadar güçlü değil."dedi.

Kılıç hızla ayaklanırken gözlerimi ona çevirdim."Ayaklanmanın bir anlamı yok Kılıçarslan.Nasıl oluyor da biz o savaşın içerisindeyken birisi hiç fark ettirmeden gemiye girebiliyor sence?Ve sen neden hala gözlerime bu normalmiş gibi bakıyorsun."

Öfkesini bastırmak istiyormuş gibi bir nefes aldı.

"Açelya sandığın gibi alelade bir Komutan değil."

Şaşkınlık hala zihnime vuruyordu.İstediği kadar sandığım gibi olmasın nasıl bir güç ile Kayıp zamanlar gemisine girebiliyordu.

Kılıçarslan bu defa ayağa kalktı ve ciddiyetle söze girdi."Açelya bir süre önce bana bir mektup ile amacının Toprak halkları olduğunu belirtmişti.Bunun için elinden gelenin yapabileceğini biliyordum ama gemiye gireceğini düşünmedim."

"Sana mektupla ne yapacağını mı söyledi?"diye sordum.Artık inanmıyor değildim.Aksine karşımdakinin tam olarak sınırlarını öğrenmem gerekiyordu.Kılıç başını olumlu anlamda salladı.

Neden mektuplaştıklarını sorabilirdim fakat yapmadım.Çünkü bu kız da başka bir şeyler olduğu aşikardı.

Komutan söze gidi."Toprak halkarına varmak için mürettebata emir ver Kılıçarslan.Hızlanıyoruz."

Kılıç başını yana yatırdı."Harita onların elinde."dedi.

Komutan işaret parmağıyla beni gösterdi."Ama haritanın kopyası başka birinde daha var."

Bunu tahmin etmesi zor değildi fakat yine de boşluğuma gelmişit.Gemideki tüm belgeler bir kopya ile elimdeydi.

Komutan çıkar çıkmaz Kılıçarslan burun kemerini sıktı."Bütün belgelerimin bir kopyası elinde öyle değil mi?"

Başımı olumlu anlamda salladım.Gündüz güldü."Neyseki Açelya ile yarışabilecek bir kız da bizim gemide yaşıyor."dedi.

Göz devirdim."Bekleyin de haritayı getiriyim.Daha sonra size silahın yerini söylerim."

Kapıdan çıkarken Kılıçarslan da benimle çıktı.Merdivenden aşağıya inerken,"Haritada silahın yeri görünmüyordu Tomris,fakat sen bunu da biliyordun öyle değil mi?"başımı olumlu anlamda salladım.

"Sen geminin üstünde oyun oynarken boş durmuyorum Kılıçarslan."dedim,fakat o kahkaha attı."Tüm belgelere ulaşamadın öyle değil mi?"

Durdum.Onun odasındaki bazı bölgeler büyü ile mühürlenmişti.Her yerin mührünü kırabiliyorken oraya ulaşamamıştım.

Benim bulunduğum merdivenin bir altındaydı.Gözlerimin içine baktı,"Hala odamda erişemediğin belgeler var Toprak Muhafızı.Zannettiğin kadar basit olmadığımın çoktan farkındasındır."

Esen rüzgar aramıza giriyordu.Ona biraz daha yaklaştım,"Evet,gemine senden habersiz birileri adım atana kadar basit biri olmadığını düşünüyordum,Kaptan."dedim ve bu sefer ardıma bakmadan odama ilerledim.

Kpaıyı açıp içeriye girdim ve lavabonun içerisindeki ahşabı kaldırıdm.Boş bir parşomen geldi elime.Odaya gelip yatağın üzerine bıraktım.

Bu parşömen göründüğü gibi değildi.Bu zaman kadar elimde kayıtlı durması gereken her şey içerisindeydi.Ve bakıldığında yalnızca boş bir kağıttı.

Parmağımın ucu ile üzerinden geçtim ve o an parşömen,birden fazla kağıda dönüşmeye başladı.Çenemi havaya kaldırdım gerekli olanları alıp tekrar büyüyle tek bir kağıt haline getirdim ve bu sefer dolabımın içerisindeki ahşabın altına koydum.

Biri bulsa dahi çözemezdi,bana ait bir mührü vardı.Tıpkı Kılıçarslan'ın odasındaki gibi.O odadakiler bazen gözüme uyku girmemesini sağlıyordu.Bulunduğum yerde bilmediğim bir şeyler olması zihnimi yoruyordu.

Ama er ya da geç onlara ulaşacaktım.

Tekrar toplantı yaptığımız yere giderken güvertede bulunan Çağrı,"Tomris,kütüphaneye indiler."dedi.

Başımı salladım ve yolumu değiştirip aşağı kata indim.

Geniş dikdörtgen masanın en başında Kılıçarslan,sağında Gündüz ve solunda da Alaz vardı.Alaz ve Kılıç kollarını önlerinde birleştirmiş birbirlerine öfkeli bakışlar atıyordu.

Kesinlike kimyaları uymamış olmalıydı.Zaten Kılıçarslan'a uyum sağlayabilmek bir sanatçı işiydi.Ve hepimizi en büyük sanatçının hatta sabır taşının Gündüz olduğunu biliyorduk.

"Evet beyler,gerginliğiniz bittiyse,"haritayı ortaya serdim,"Burada, yeniden sizinle harita incelememiz gerekiyor."

Gündüz kollarını önünde birleştirip güldü.Kılıçarslan ve Alaz gözleriyle birbirlerini yemeye devame ettiği için iki adımla aralarına girdim ve omuzlarından ittirerek uzaklaştırdım.

"Vakit kaybetmememiz gerekiyor,"Kılıçarslan gözlerini Alaz'dan çevirip bana baktı gerçekten öfkeli duruyordu,"Kızma Kaptan,alt tarafı geminde bir ateş muhafızı var."

Kaptan dediğimde gözleri kısa bir an değişse bile sonrasında yüzüne vurduğum gerçek ile derin bir nefes aldı.

Haritayı gösterdim,"Gidişimiz tam olarak ne kadar sürer Kılıçarslan?"

"Birkaç saat içerisinde varırız."

Gündüz,"Alderomin’den önce varırız.Bulunduğumuz yere çok daha yakın."dedi.

Başımı salladım."Her şeyin dışında oradaki halkı az çok biliyorsunuzdur.Ne kadar tevazu sahibi de olsalar kendi değerlerine karşı sert olacaklardır.Bu nedenle silahı bize verip vermeyecekleri de kesin değil."

Kılıçarslan başını salladı."Ama yanımızda bir toprak muhafızı var."

Başımı olumsuz anlamda salladım."Toprak haklarına göre toprak muhafızını ya da varisini kabul etmeleri için onlara gücünü kanıtlaması gerekiyor.Bir de zaman geçirmesi."

Kılıçarslan yanıma iyice yaklaştı ve haritaya eğildi."Yani seni kabul etmeyebilirler."dedi düşünceli bir sesle.

Alaz,"Onu kabul etmeyebilirler ama bu demek oluyorki Aldeormin'i de kabul etmezler.Zaten onlarla savaşmaya gidiyorlar."

Kılıçarslan başını olumsuz anlamda salladı.Gündüz ile göz göze geldiler ve Gündüz söze girdi.

"Açelya’dan bahsederken onu Alderominle aynı kefeye koymamalısın.Alderomin yakıp yıkıp yağmalar ya da sömürür.Ama Açelya öyle değil,gerektiği yerde diplomasiye başvurur.Her şeyin dışında halka karşı ikna kabiliyeti yüksek."

Düşünceli, bir şekilde haritayı izlerken gülümsedim.

"Fakat elimizde onda olmayan bir şey var."

Hepsinin gözleri bana döndü,bu sefer cebimden bir mühür çıkardım.

"Beni kabul etmemiş olabilirler ama kabul ettikleri bir başka Toprak muhafızının mührü bende."

Sözlerimi Alaz tamamladı,"Bu da varis olduğun anlamına gelir."

Başımı salladım."Ateş muhafızlarının mührü de sende olmalı."dedim.Başını sallarken gözlerinden yine farklı bir duygu geçti.Korkuyu sezebiliyordum ama isyana dönüşemiyordu sanki.

Kılıçarslan'ın asi gözlerine benzeyebilirdi her an ama bir güç onu tutuyordu.Sanki baş kaldıracak gücü ya da güveni yoktu.

Kılıçarslan,"Yemeğe çıkalım,mürettebata haber veririz ve hemen yola çıkarız."dedi.

Başımı salladığımda hızla çıktı.Gündüz de arkasından ilerliyordu.Alaz ile kalmıştık.Ben haritayı incelerken,"Ne zamandır buradasın Tomris?"diye sordu.

"Çok uzun zaman olmadı."dedim gözlerimi ona çevirmeden.Sadece başını salladı.

"Bu insanlara nasıl güveniyorsun?"

"Güvenmiyorum."dedim hızla ve gözlerimi kaldırıp ona çevirdim bakışlarımı."Ben çok nadir güvenirim Alaz."

Başını iki yana sallayarak güldü."Onlara güveniyorsun."sessiz kaldım.

"Yani en azından hepsi olmasa da Komutanları denen o adama güveniyorsun Tomris.O bir şey söylediğinde dinliyorsun ya da inanıyor gibi bakıyorsun."

"Sende bir ateş muhafızına göre fazla gözlem yapıyorsun."

Sandalyeyi çekip oturdu bu sefer."Ona nasıl güveniyorsun?"

Komutana güvendiğimi ben bile tam olarak farke edememişken o fark etmişti.İçime bir duygu düştü o an.Ateş muhafızı yapılmıştı ama o ateş muhafızı olmak için doğmamıştı.

Elementlerin mizaçları vardı ve o kesinlikle ateş muhafızı değildi.Pişmanlık değildi içime doğan çünkü küçücük bir çocuğun hatasından bu kadar büyük sonuçlar doğması o çocuğun sorunu olmamalıydı.

"Bu gemi hayatın boyunca gördüklerinden biraz farklı Alaz."

Başını salladı."Ama nasıl?"diye sordu.Gözlerine baktım.Gerçekten masum duygularla çevresindekileri tanımaya mı çalışıyordu yoksa daha farklı amaçları mı vardı diye.

Gözlerinde masumiyet yoktu ama korku vardı.

"Sen neyden korkuyorsun?"diye sordum konuyu değiştirerek.Bir yandan kağıtları topluyordum.

Gözlerini kaçırdı."Bir şeyden korktuğum yok."

"Korkuyorsun."dedim hızla.

Başını olumsuz anlamda salladı."Bu sonuca nerden vardın?"

"Gözlerinden geçiyor."

"Korktuğum yok Tomris.Kim olsa yeni geldği bir yere temkinli yaklaşır."

Başımı yana yatırdım."Bir ateş muhafızına göre fazla temkinlisin."

Bıkkın bir nefe severdi."Beni ateş muhafızı kalıplarıyla yargılamayı bırakır mısın?"

"Ama sen ateş muhafızısın."

Onu deniyordum.Gerçekten korktuğu veya sorguladığı kendi mi, çevresi mi diye.

Ağzını açtı ama cevap vermedi.Gözlerimdeki duyguları sildim."Bana kalırsa oldukça keyifli olmalı.Od Ana'nın ateşi yanar ve ateş tüm elementlerle inatlaşıp kül eder."

Avuç içimde yaktığım ateşe bakıyordum.Benim bakışlarımın aksine onun bakışları çekimserdi.

"Düşündüğün kadar cezbedici gelmiyor bana."

"Bence rol yapıyorsun,Alderomin'de gayet memnun duruyordun o yanındakilerle,sahi onlar neyin oluyor?"

"Diğer ateş muhafızları."

Göz devirdim."Ciddi misin ya?Diğer ateş muhafızları olduğunu hiç tahmin etmemiştim."

"Biraz fazla soru soruyorsun sonra da gelip ukala cevaplar veriyorsun."

Gözlerime öfke indirdim."Bana ne hakla ukala dersin?"

Üzerine bir adım attığımda gözleri korktu ama ayağa kalktı.Yalnızca bir ilüzyondan ibaretti.Gözleri farklı bakarken bedeni çoktan olmaması gereken yerin farkındaydı.

Kahkaha atarken masayı toplamaya başladım."Gerçek anlamda kendinle ilgili sorunların var."

"Biliyor musun seninde gerçekten yeni tanıştığın insanlarla ilgili problemlerin var."

Tek kaşımı kaldırırken onunla oynamaktan çok zevk aldığımı fark ettim."Yeni tanıştığımızı da nereden çıkardın?"

Bu sefer dumura uğradı.İşte bu da son vuruştu.kendi hakkında hiçbir şey bilmiyordu.

"Nasıl?"diye sordu fısıltıyla.Ciddiyetimi bozmadın,"Hatırlamıyor musun?"yüzüne yaklaştım.O hala bana bakarken aramızı yalnızca mum ışığı aydınlatıyordu.

"Sen geceleri uyurken,"fısıldayarak söylediğim şey ile gülmemek için çok zor duruyordum,"Yastığının altındaki dişleri alır yerine altın koyardım."

Birkaç saniye sonra dayanamayıp gülmeye başladığımda o gülmsüyordu.Sinirlenmişti.Kütüphanenin çıkışına ilerlerken,"Sen gerçekten şaka gibi bir kızsın."dedi ve ardımdan bir ışığı topu gönderdi.

Tam bu sırada kapı, dan diye açıldı ve alev topu,Kılıçarslan'ın bükülmesiyle yok oldu.Öfkeli gözleri Alaz'a döndü.Sert adımlarla yanına yaklaşıp boğazına uzanacakkeni"Kılıç."dedim öfkeyle.

Yüzünü bana çevirdi."Neler oluyor burada?"diye sordu sinirle.

"Neler oluyorsa oluyor bunun hesabını vermek sana mı kaldı?"

Başını yana yatırdı."Burası benim gemim Tomris."

Göz devirdim."Önemli bir şey olduğu yok atışıyorduk."

Gözlerini Alaz'a çevirdi."Bu nasıl bir atışma ki ateş havada uçuyor?"çocuğa uzun bir süre kilitlendi.Daha sonra bir şeyleri dizginlemeye çalışır gibi elini geri çekti ve yanıma,kapıya doğru yürüdü.

O giderken kolunu tuttum."Senin geminde olabiliriz Kılıçarslan ama benim olduğum yerde hesapları sen soramazsın."

Gözlerini kıstı."Ne biliyor musun Tomris?Bu çocuktan hiç haz etmedim ve sen de bilmelisin ki Kaptan kılıçarslan gemisinde haz etmediği birini barındırmaz."

Sinirle çıktı.Onda bir şeyler vardı.Ya da yine yeni bir ruh halindeydi.İşte bu da beni sinirlendiren bir unsurdu.Bir insan yanımda sürekli fikir ve ruh değiştiremezdi.

Alaz'a son kez bakıp güverteye çıktım.

Kayıp zamanlar geimsinin klasiği kesinlike yemek sofralarıydı.Bunu kimin yaptığını biliyordum.O yüzden hızla mutfağa indim.

İçeriye öyle ani girdimki Kıvanç,Çağrı ve berkay ellerinde tepsilerle bana bakakaldılar.

"Kayıp zamanlar gemisinin pek sevgili mürettebatı,"durup elimi başıma götürdüm,"Çok pardon aşçısı bulaşıkçısı ve temizlikçisi."

Kıvanç ve Berkay bıkkınlıkla soludu."Berkay daha tanışalı az bir zaman oluyor hayırdır hemen bıkkın nefesler vermeler falan."

Çağrı güldü."Bana bak,dalga geçmeyi bırak da tabakları götür."

Bir elimi göğsümün üzerine götürüp alınmış gibi baktım."Ne münasebet karşınızda yıldızlarla kehanetlenmiş ,son birinci kademe toprak muhafızı Tomris var.Bu işler bana göre değil."

Mutfağın arkasındaki kapıların birinden Gencay çıktı.Omzunda terminus vardı."Bu sözleri Kaptanıma ne kadar benziyor değil mi Çağrı?"

Yüzümü buruşturdum.Çağrı gülerek,"Bence de çok benziyor."dedi.

"O,yılışık dengesiz kaptanınız,"Berkay şaşkınlıkla sözümü kesti."Yılışık mı?"diye sordu.

"Evet yılışık aynı zamanda dengesiz ne yaptığı belli olmayan adamın teki."

Dördünün de yüzü ciddileşti."Tomris."ded Çağrı.

"Yalan mı söylüyorum,sabah gülümseyerek karşıladı beni,toplantı masasında sinir bozucu ,az önce de sinirliydi."

Masanın üzerine bıraktıkları havucu elime alıp bir ısırık aldım."Yalansa yalan deyin dengesizin biri."

Hepsini yüzünün bu kadar ciddi olmasının sebebi yalnızca cümlelerim olamazdı.Ve tahmin ettiğim başıma geldi.

Bir el omzumu tuttu.Derin bir nefes aldı ve nefesini kulaklarımda hissettim."O duygu değişimlerinin kimin yüzünden olduğunu da söylemek ister misin?"

Durup devam etti.

"Kehanetle müjdelenmiş, son birinci kademe Toprak muhafızı koskoca Tomris."

Derin bir nefes aldım ve gülümseyerek başımı çevirdim."Alınma Kaptan,"dedim taktığını fark ettiğim şapkasını kafasından alarak,"Mürettebatın da senden çok şikayetçi bıkmışlar, yeni kaptanları olmamı istiyorlar."

Mürettebat aynı anda,"Şaka yapıyor Kaptan biz öyle bir şey demeyiz."dedi.Aynı anda söylemeleri çok komiğime gitmişti.

Koca bir kahkaha daha patlattım."Bir de koro halinde söylüyorlar ne yaptın bunları müzik okulundan falan mı aldın?"

Kılıçarslan bir elimdeki şapkasına bir de gözlerime bakıyordu.Bu sefer ne düşündüğünü anlayamıyordum.

"Biraz benimle gelir misin?"diye sordu sakin bir ses tonu ile.

O çıkarken yavaşça arkasından ilerledim.Merdivenlerden aşağıya iniyordu.Peşinden giderken merdiven arasında bir kapıyı açtı ve kolumdan tutup beni içeriye soktu.Elimdeki şapkası aramıza girdi ve dar depoda baş başa kaldık.

Yüzümüzü aydınlatan yalnızca küçük camdan giren,kararan havanın ışığıydı.

Gözlerindeki öfke gitti ve tekrar bana yumuşak gözlerle bakan Kılıçarslan oldu.Ama bu sefer düşünceler gölge gibi duruyordu gözlerinde.

"Gözlerime bak Tomris."diye fısıldadığında bir eli yanağıma gitti.

Ben sert gözlerle ona bakarken,"Tomris,senin için endişeleniyorum."dedi.

Cevap vermedim.Yıldızları biraz daha parladı,"Bak,uyanmadan önce,iyi değildin ve şimdi daha farklısın."

"Ne zannediyordun?"diye sordum kısık bir sesle."Ağlamaya devam edip depresyona gireceğimi mi?"

Başını olumsuz anlamda salladı."Bu cevabı vereceğini biliyordum."parmakları yanağımı okşadı.Sert bakan gözlerime inat bana iyice yaklaştı,"Gözlerinin her zamanki gibi sert bakacağını hatta hiçbir duyguyu anlayamayacağım kadar büyük bir duvar indireceğini."

Çok yakındık.Bu iyi değildi.Bana karşı bu kadar mesafesiz davranmaması gerekiyordu.

"Neyseki Kaptan,"gözlerinin içi parladı,"Duygularımı düşünecek kişi sen değilsin."

"Benim."dedi ciddileşerek.

Ardından gülümsedi,"Dengesizlikten bahseden kendine bak Tomris,duygudan duyguya giriyorsun.Gittikçe bana benziyorsun."

Kaşlarımı çattım."Sınırlarını aşıyorsun."derken az kalsın duvarlarım yıkılacak ve o,her şeyin ardında sakladığım Tomris'i görecekti.

"Sadece üzülmeni istemiyorum yada kaçmanı.Her şeyi görebilmeliyim Tomris.Tüm şeffaflığı ile."

"Neyi görmek istiyorsun Kaptan?"

"Bütün duygularını hiçbir gölge olmadan.Ve seni yoran düşünceleri."

Duvar kısa bir an kayboldu.Bir an göründü sadece Tomris.Ve o gülümsedi.Her şeyi görmüş ve istediğini almış gibiydi.

"Gizlenme Toprak muhafızı,Kaptan burada."

Son kez gülümseyip depodan ayrıldı.Ve ben düşüncelerle değil koca bir boşluk ile baş başa kaldım.Sanki benden yoğunluğumu aldı ve geriye hafiflik bıraktı.

Öyleki aciz halimi görmesi hakkında bile düşünemedim.Yalnızca üzerimdeki etkisi kaldı.

****************

Naberrr

 

O son sahne neydi Kaptan bey ne yapiyorsunuz?

 

nasıl gidiyor

 

Bölüm soruları

 

Favori sahne?

 

Bölümdeki favori karakter?

 

Kzg gerçekten benim için çok farklı bir yeri kaplıyor fakat okunması ve kitlesi biraz daha artmalı.Bu yüzden rica ediyorum algoritmaya düşürebilmek için video paylaşımları yapın ve beni etiketleyin.Elimden geldiğince yapıyorum ama biliyorsunuz bir yere kadar.

 

Herr neysee.

 

Yeni kapak nasıl bu arada?

 

Zamanı sakın kaybetmeyin.

 

Bölüm : 24.05.2025 20:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...