13. Bölüm

12.Silah

Ebrar Aydın
ebi_books

Okyanusun kibrinin ve ateşin ilizyonunun tartıştığı yeri geldiğinde savaştığı hikayeler anlatılırdı bu topraklarda.Bu onların doğasında var gibiydi.

İşte Kaptan Kılıçarslan ve Alaz arasında olan da buydu.Dağın eteklerine gelmiş,akan suyu geçmişlerdi.Hızla tırmanıyorlardı.Kılıçarslan'ın elinde ipler ve çapa vardı.

Dağ,dikleştikçe çıkmaları da güçleşiyordu.

"Ne o ateş muhafızı yoruldun mu?"diye sordu alayla.

Gerçekten de yorulmuş olan Alaz,ona yandan ters bakışlar attı.

Kılıçarslan gıcık gülümsemesini sundu.Ayar olmuştu bu çocuğa,ona istediği gibi karşılık verip asi gözlerle bakmıyordu.Ama yine de karşılık veriyordu.Kılıçarslan karşısına gerçekten düello yapabileceği ve üstünlüğünü kabul ettirebileceği birinin gelmesini çok isterdi oysaki.

Dağın ortasını da aşmış tepeye yaklaşıyorlardı.Alaz,buldukları ilk düzlükte yere oturdu."Mola vermemiz lazım."dedi zorlukla.

Gitmeden önce Gündüz onları bir şey yiyip içmemeleri konusunda uyarmıştı,lakin hemen yanlarında akan berrak su oldukça cezbedici duruyordu.

Kılıçarslan,"Saçmalama,Tomris yukarıda."dedi.

Alaz çaresizce yukarıya baktı.Kılıçarslan'a bakışlarını çevirdi.Kılıçarslan kısa bir süre düşündükten sonra,"Sadece bir dakika soluklan."dedi.Sinirlenmişti.Tomris'in acil yardıma ihtiyacı olabileceğini düşündü.

On saniye sonra,"Yeter bu kadar,kalk da devam edelim."dedi hızla.

Alaz,"Bir dakika dedin Kaptan biraz bekle.Korkma prensesin ölmez."dedi.

Kılıçarslan yanına oturdu sinirle.Elindeki hançerle toprağın üzerinde desenler çizmeye başladı.

Alaz,geldiğinden beri herkese bir şey uydurabilmiş ve biraz olsun gözlemlemişti.

Ama Kılıçarslan'ın ne istediğini henüz anlamamış ona bir şey bulamamıştı."Derdin ne senin?"diye sordu kendini tutamayarak.

Kılıçarslan ona ters bakışlar attı.

Alaz cümlelerini toparlamaya çalıştı."Sen beklediğimden çok daha farklı birisin Kaptan."dedi yelkenleri indirerek.Alaz,oldu olası gözlem yapmayı ve insanlar hakkında yazmayı severdi.

"Ne bekliyordun?"diye sordu Kılıçarslan ukala bir ses tonu ile.

"Klasik bir asi bekliyordum.Kararlı isyankar ve ciddi,"Kılıçarslan toprağı izlemeye devam ettiği,"ama sende farklı bir şeyler var.Kararlısın isyankarsın ,ciddi değilsin."

"Ne demek istiyorsun,lafı geveleme."

Alaz başını salladı."Sanki içinde bir şeyler var,kendinin dahi fark edemediği bir şeyler."

Kılıçarslan,"Fark edemediğim çok az şey olur."dedi hızla.

"Bundan bahsetmiyorum farkındalıktan ziyade kabullenmekle alakalı.Ya da,"Alaz bir an sessiz kaldı.Kılıçarslan konuşmanın başından beri ilk defa başını kaldırıp Alaz'a baktı."Her şeyin farkında olduğun için böyle de davranıyor olabilirsin."

Kılıçarslan gözlerini çekmedi.Yalnızca dudağının bir kenarı kıvrıldı,"Neyin farkındayım ben?"

Alaz derin bir nefes aldı."Sen birine aşıksın."dedi hızla.

Kılıçarslan'ın yüzünde mimik oynamadı aynı gülümseme ile bakmaya devam etti.Ardından başını öne çevirip saçlarını karıştırdı ve ayağa kalktı.

"Müneccin mübarek nasıl da anladı."dedi önden yürürken.

"Nereye?"diye bağırdı arkasından Alaz.

"Bir dakikan doldu."

Kılıçarslan gıcık ruh haline bürünmüştü.Birilerinin onu bu kadar gözlemlemesinden nefret ederdi.Ya da belirsiz tavırlarından belirli olanı çıkarmasından.

Tekrar yollar dikleştiğinde Kılıçarslan elindeki çapayı sert yamaca vurdu.Ardında duran Alaz'ın da aynı şeyi yapmasını beklerken bir anda büyük bir öğürme sesi geldi.

Kılıçarslan yüzünü buruşturarak arkasını döndüğünde Alaz'ın yere çökmüş öğürmeye başladığını gördü.Yüzünü iyice buruşturdu ve iğrenerek baktı."Ne diye kusuyorsun şimdi sen?"

"Ben devam edemem."dedi Alaz zorlukla ve bir kez daha kustu.

"Oldu paşam,sen devam etme de aşağı inince Komutan beni azarlasın."

"Öyle değil,"yere eğilip karnını tuttu Alaz,"Yükseğe çıkamam."dedi.

Kılıçarslan inanamıyormuş gibi baktı."Ne demek çıkamam,oğlum sen şaka mı yapıyorsun?"

Alaz başını olumsuz anlamda sallarken oldukça acınası bakıyordu."Şey,"dedi Kılıçarslan'a alttan bakarak.

"Ney?"dedi Kılıçarslan ciddiyetle.

"Yüksekten korkuyorum."

Kılıçarslan gözlerini devirip karşısındaki çocuğu tekmeleyerek aşağı fırlatmamak için çok zor duruyordu."Ne yapmamı bekliyorsun sırtımda mı taşıyım?"

Alaz başını olumsuz anlamda sallarken Kılıçarslan,"Saçmalama,çıkmaya devam et geçer o."dedi.

Alaz bu sefer,"Lütfen."dedi.

Kılıçarslan derin bir nefes aldı.İnmesi şu an için daha doğru olacaktı.Tomris'e yetişmeliydi."İn o zaman aşağı,Komutana sen açıklarsın devam edemediğini,hatta lütfen halkın ortasında bağır herkes ateş muhafızının yüksekten korktuğunu bilsin ve ne kadar kötü durumda olduğunu hatırlasın."

Alaz yine başını olumsuz anlamda salladı."Tek başıma inemem."dedi.

Kılıçarslan derin bir nefes alıp burun kemerini sıktı,ardından başını hızla kaldırdı,"Ben yukarıya çıkıyorum sen burada,"dik yamaçta hafif düzlükte büyümüş ağacı gösterdi,"Şu ağacın ardından otur ve bekle."dedi.

Alaz başını olumlu anlamda salladı.

Kılıçarslan bir anda yüksek sesle,"Madem korkuyorsun neden başta söylemiyorsun aptal herif!"diye bağırdı.

Bu sefer Alaz da yüksek sesle,"İnsanı rahat bırakmıyorsun ki, hemen bir yarışa geçiyorsun ne yapayım?"

Kılıç bu sefer çapayı hızla vurdu ve tırmanmaya başladı.Birkaç dakika sonra az bir yolu kalmıştı kendi kendine söyleniyordu.

"Hemen yarışa sokuyor muşum?"başını iki yana salladı."Salak ateş muhafızı yarışa bile gelemiyor.Hani hırslıydı bunlar?"

O kimin hırslı olduğunu çok iyi biliyordu.Geldiğinden beri onunla olan hiçbir yarışı kaçırmayan Tomris.Yüzü bir an gülümsedi.Tomris onu yenilgiye mi uğratmıştı?Gemisini kaçırmıştı,Kaptan Kılıçarslan'ın muhteşem gemisini.

Yine güldü.Bu hoşuna gitmemeliydi.Hatta gülüşü bir an kahkahaya dönüştü fakat sarsılan bedeni ile durmak zorunda kaldı.

Aklına tekrar Alaz gelince yüzünü buruşturdu."O ateş muhafızının gemimde daha fazla durmasını istemiyorum."dedi yine kendi kendine.

Kılıçarslan sık sık kendi kendine konuşurdu.Özellikle onu eğlendiren ya da sinir eden konular olduğunda.

"Birine aşıkmışım,ne hadle beni gözlemliyor."öfkeyle soludu.O bunları düşünürken Tomris'in bulunduğu en tepedeki düzlüğe sadece bir metresi kalmıştı.

Üzerinden büyük bir alev topu geçince ciddileşerek hızlandı ve elleriyle destek alarak en tepeye çıktı.

Fakat tepeye çıkar çıkmaz üzerinden geçen alevle hızlı bir şekilde büyük kayanın arkasına geçti.Odaklanıp kayanın ardından çıkıp, üzerine gelen ateşi, rüzgar ile savurmaya çalıştı.Rüzgar onun önünde oval bir şekilde ateşi yansıtırken gözleri Tomris'i aradı.

Ve başını havaya kaldırdığında onunla göz göze geldi.Yüksek kayaların olduğu tarafta,en tepede elindeki iple karşısındaki ejderhayı bağlamış yüzünde küçük bir iz de olsa gülümseyerek bakan bir Tomris vardı.

Bu hali oldukça etkileyici görünüyordu,Kılıçarslan'ın önünden geçen ateşe rağmen aklına gelen ilk şey buydu.Topladığı saçı biraz daha dağılmıştı,yanağında minik bir çizik vardı ve kanı akmıştı elindeki ip ile,ejderhanın başını bağlamayı başarmıştı.İşini yaparken gözleri parlıyor ve keyif alıyor gibiydi.

Kılıçarslan'ın da gözleri parladı.İşte bu tutku ve gülümseme onun bu dünyada en çok hoşuna giden şeylerden biri olabilirdi.Kanının deli akması ihtimali bile onu heyecanlandırıyordu.

Tomris gülümsedi,"Hoşgeldin Kaptan!"dedi kinayeli bir sesle,"Biraz daha geç gelseydin,biz hallediyorduk arkadaşlarla."

"Ben her zaman olması gereken zamanda gelirim Toprak Muhafızı!"dedi Kılıçarslan keyifle.

Kılıçarslan başını çevirdiğinde dört büyük ejderhanın yerde yattığını ve öldüğünü gördü.

Tomris ejderhaya bağladığı ipi tutarken diğer ipi Kılıçarslan'ın bulunduğu yerin üzerindeki taşlara doğru attı.Sıklığından emin olunca kendini rüzgara bıraktı.Yerden birkaç metre yüksekteydi.Kılıçarslan kendi tarafına gelir gelmez Tomris'i belinden yakaladı ve inmesine yardımcı oldu.

İnerken gözlerini ayıramadığı bakışlara takılı kaldı.Tomris gerçekten uzun zamandır olmadığı kadar keyifliydi.Kayanın ardına sığındıklarında Kılıçarslan,"Söyle Toprak Muhafızı."dedi.

Tomris,"Büyüyle engellenemiyorlar,ateşle yanmıyorlar.Yalnızca kılıçla ölüyorlar.Çantasındaki ipleri çıkardı."Bunu daha öncesinden düşünmüştüm bu yüzden yanıma halatları aldım.Diğer dördünü hallettim.Fakat bu ikisi oldukça büyük.Üzerlerine binip bağlayamıyorum çünkü derileri zehirli."dedi.

Kılıçarslan,"Yani ipleri dolayacağız."dedi.

Tomris gülümsedi."Seversin sen,Korsancılık oynayacağız."

"İpleri yalnızca gemide sevmem."dedi Kılıçarslan,gülümserken halatı kayaya bağladı.

"Üçer kez karşıya geçmemiz gerekiyor,ilkini bu şekilde hallederiz."dedi Kılıçarslan.

Tomris başını salladı.Kayaya bağladıkları ipleri sıkılaştırdılar.Kılıçarslan,beline ipi bağlayan Tomris'i durdurdu,"Bu şekilde bağlarsan ikinciden sonra çözülür."dedi ve hızla farklı bir şekilde bağlamaya başladı.Tomris derin nefesler alırken birbirlerine çok yakınlardı.Bir anda üzerlerinden büyük bir alev geçti.

Aynı anda eğildiler.Kısa süren sessizliğin ardından Tomris gülmeye başladı.Kılıçarslan da dayanamayarak güldü ve başını iki yana salladı."Sürekli başımızdan alevler geçmek zorunda mı?"diye sordu Tomris gülerek.

Kılıçarslan ipe son düğümü attı,"Azıcık uslu dursan bu kadar geçmez."dedi.

Tomris gülerek göz devirdi ve Kılıçarslan da hazır olduğunda gösteri başladı.Öncesinde Tomris geçti karşıya.Ejderhanın boynundan doladı,ardından Kılıçarslan geçti,o da diğer taraftan doladı.

Bunu tekrarlarlarken diğer ejderha üzerlerine alev püskürtüyordu.Ve gelen her alevi ikisi de rüzgar ile kendilerinden çok daha uzağa gönderiyorlardı.

Ejderhayı bağlamayı başardıklarında Kılıçarslan karşıdaki Tomris’e çevirdi bakışlarını.Tomris başını sağa çevirdi.Diğerine geçmeleri gerekiyordu."Elimde iki halat kaldı!"diye bağırdı.

Kılıçarslan gülümsedi,"Bende de bir tane var!"

Aynı anda başlarını salladılar.Hızla ellerindeki halatı direk ejderhanın üzerine attılar ve aynı anda harekete geçtiklerinde boynuna dolanan halat ejderhayı boğdu.

Bu sefer yer değişmişlerdi.Kılıçarslan bağırdı,"Üç dediğimde sertçe çek!"

Tomris başını salladı.Önüne gelen saçı düzeltti ve iki eli ile asılmaya başladı.Ejderha çırpınıyordu fakat başını farklı yönlere çeviremiyordu.Tek bir yöne ateş püskürüyordu.Diğer ejderhanın üzerine.Diğer ejderha bundan fazla etkilenmese de zaten kanatlarının etkisiz hale gelmesi ile hareket edememeye başlamıştı.

"Daha sıkı çek Toprak Muhafızı,yoksa çekemiyor musun?"diye bağırdı Kılıçarslan.

Tomris dudaklarını büzdü."Diğer dördünü tek başıma hallettiğimi unutmuş gibisin Kaptan!"

Kılıçarslan keyifli bir kahkaha attı başını iki yana sallayarak.Ejderha hala çırpınıyordu.Doğa üstü bir güç uyguluyordu ikisi de.Güçlerini kullanıyorlardı.İnsanoğlu ejderhayı yalnzıca ip ile boğamazdı.İplerin yanmaması için çok daha öncesinde uyguladıklar büyü olmasaydı ejderhaları yalnızca iple yok etmek neredeyse imkansızdı.

Ejderha iyice safsakladığında ve başı düştüğünde Tomris yere indi.Ejderhanın kafası Tomris'in on katı büyüklüğündeydi.Köşede duran büyük kılıcı aldı.Kılıçarslan yanına gelince,ejderhanın gözüne sapladı sertçe.Ejderha alev püskürttüğünde ikisi de iki yana doğru savruldu.

Tomris dengesini kısa bir an kaybetse de toparlandı ve bu sefer tam başından geçirdi kılıcı.

Geri çektiğinde saçındaki toka düşmek üzereydi ve yüzüne ejderha kanı sıçramıştı.Hızla nefes alıp veriyordu.Kılıçarslan önünde diz çöktü,"Size bu kadar yakışan bir kılıcı almak haddime değil Toprak Muhafızı fakat izninizle diğer ejderhayı da ben halletmek isterim."

Tomris gülümsedi."Benden izin istemen hoşuma gitti,"kılıcı uzattı,"alabilirsin."dedi ukala bir tonla.Kılıçarslan gülümseyerek sıkıca bağladıkları ejderhaya gitti ve tek seferde kılıcı başına sapladı.

Ejderhaların hepsi ölüydü artık.Ve geriye onlar kalmıştı.

Tomris hala adrenalin duygusu ile derin nefesler alıyordu.Kılıçarslan da sakince onu izliyordu,ondan beklenmeyecek bir biçimde.Aralarında sadece birkaç santim vardı.

"Ejderhaların böyle olacağını tahmin etmeliydik."dedi Kılıçarslan.

Tomris başını iki yana salladı.Rahat bir hali vardı."Önemi yok,açık konuşmak gerekirse bu adrenalini özlemişim."dedi.

Kılıç gülümsedi."Sana bana benzemeye başladığını söylediğimi hatırlıyorum."

Tomris Kılıçarslan'ın omzuna vurdu."Benzesen benzesen sen bana benzersin Kılıç,çok heveslenme."

Tomris,kolunu geri çekerken hafifçe inledi, gülüşünü bozmadan.Kılıçarslan'ın dikkati hızla koluna değdi.

"Koluna ne oldu?"

"Önemli birşey değil,ilk ejderha hafif yaktı."

Kılıçarslan Tomris'in parçalanmış kıyafetini nazikçe geriye itti ve yanığa baktı."Az yakmamış Tomris,ejderha alevi bu,aşağı iner inmez merhem sürmeliyiz."sesi dikkatli ve ciddiydi.

Tomris o rahat halinden ödün vermedi,"Hallederiz."dedi.

Kılıçaslan gözlerini Tomris'in gözlerine çevirdi.Nedendir bilinmez,gözlerin en samimi dili olmaması gereken zamanda çözülür.İşte bu yüzden onların gözleri de bu anda başladı konuşmaya.

Tomris adım atmak istediğinde kolundaki acı biraz daha arttığı için durdu.Kılıçarslan destek olmak adına kolunu Tomris’in beline sardı.

Bu anlarını bölmeyen rüzgardı sanki,ateşti,havaydı,okyanustu.İkisi de bir adım ileri ya da geri gitmiyordu.Zihinleri birbirine değdiğinde bile depremi oluşturacak o insanların gözleri birbirleri ile farklı bir dil konuşuyordu adeta.

Kılıçarslan elini emin bir şekilde Tomris'in yanağına götürdü.Adrenalin duygusunun, zihninin en doruklarına ulaşan Tomris,zaten en başından beri Kılıçarslan'a parlayarak bakan gözlerinin farkında değildi.

Birbirleri için ilk olmanın ne demek olduğunun farkında olmamaları gibi.Tomris'in kendinden bu kadar emin olmayan halleri ile Kılıçarslan'ın kendinden bu kadar emin olması istisnaların doğurduklarıydı ancak.

Kılıçarslan tıpkı rüzgarın yaptığı gibi nazikçe okşadı Tomris'in yanağını.Tomris gözlerini ayırmıyordu fakat içi titriyordu sanki.O heyecanla doluyorken Kılıçarslan gititkçe sakinleşiyordu.

Zıt karakterlerin duyguları onlara zıt belirtiler ile kendini belli ediyor gibiydi.

Tomris,"İyiyim ben."dedi.

Kılıçarslan biraz daha yaklaştı,"İyi misin gerçekten?"diye sordu fısıldayarak.

Sanki Tomris'i etkisi altına alıyordu.Zihnini uyuşturuyor ve heyecan ile bedenini harekete geçiriyordu.Sakinleştikçe Tomris heyecanlanıyordu.

Kılıçarslan için sevginin anlamı buydu.O da yeni fark ediyordu.Gittikçe sakinleşmek ve tüm o coşkulu dalgaların bu sefer narin bir meltem ile kıyılarına ulaşması.

Biraz daha yaklaştı Tomris'in yüzüne,belindeki elleri sardı Tomris'i hiç düşmeyecek şekilde.Bir tutam saçını geriye itti.Aralarında yalnızca bir santim vardı.

Mesafelerin ve imkansızlıkların dünyasında Kaptan Kılıçarslan her şeyi mümkün kılabiliyor ve Tomris de bu mümkünlüğün en muhtemel parçası haline geliyordu.

Kılıçarslan başını yana

yatırdı."Beklemenin beni bu kadar sakinleştirdiğini,"nefesini verdi,"hatırlamıyorum."

Tomris gülümsedi hafifçe çenesini kaldırdı,"Benim için beklemek seni sakinleştiriyor mu,"başını hafifçe yana yatırdı,"Kaptan."

Kılıçarslan başını iki yana sallayarak gülümsedi,"Sakinleştiğim tek an bu oluyor Toprak Muhafızı."

Üzerlerinden esen sakin rüzgar sertleşti.Bir anda öylesine şiddet aldıki neye uğradıklarını anlamadılar.Ardından o görüldü göktte.

Adagan,Tomris'in çağrısını yanıtsız bırakmamıştı.Ve göklerde bir kere daha tüm halkı ve efsanelerin yok olduğuna inanan gözleri şaşırtarak kendini göstermişti.

İkisi de bu büyülü anın içerisinde gelen rüzgara tepkisiz kalamadı.Tomris'in gözleri yavaşça o tarafa döndü,Fakat Kılıçarslan dikkatini bir an bile ayırmadı.

Tomris yavaşça kollarından ayrıldı."Hadi Kılıç,Adagan'ı bekletemeyiz."dedi.

Kılıçarslan gülümseyerek baktı.O,tüm bu düzene asi çıkarken aklında yalnızca kendi emin oldukları vardı.Ve neredeyse bir olgu haline geldi düşünceleri.

Şimdi ise emin olduklarının yanında büyük bir eminlik daha yerleşti.En iyi Kaptan Kılıçarslan biliyordu,o bir şeyde kesin karara varırsa,zamanın yokluğunun aksine muntazam bir zaman ile ona gelirdi.

Gülerek başını iki yana sallamak ile yetindi.

**********

Tomris

Kılıçarslan'ın kolları yavaşça belime dolandı.Adagan havalandı ve tüm heybetini gökyüzünde süzülerek gösterdi.

Kılıçarslan öyle sıkı sarılıyordu ki,"Ne o Kaptan,yüksekten mi korkuyorsun,ne bu samimiyet?"diye sordum.

"Yüksekten korkmam ben,"lafına devam ederken duraksadı.Ne olduğunu anlamazken bıkkın bir nefes verdi,"Alaz."dedi öfkelenerek.

"Ne olmuş Alaz'a?"

"Alaz'ı dağda unuttum."

"Yuh artık Kılıçarslan ne yaptın çocuğa?"

"Öyle değil,Komutan yanımda gelmesini söyledi,yolu yarıladığımızda yüksekten korktuğunu söyledi bende onu orada bıraktım."

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım."Gülme Tomris,kınarsan başına gelir bak yarın öbür gün çocuğun buna benzer."dedi o da gülerek.

Başımı iki yana salladım."Desene,seni kınamayı da acilen bırakmam gerekiyor,ya çocuğum sana benzerse."

Kılıçarslan güldü."Bana benzese zil takıp oynarsın canım,şu karizmama bak."

"Ben kişilik özelliklerinden bahsetmiştim Kılıçarslan,fiziksel özellikleri nasıl benzesin?"

Haklıydı,güzel fiziksel özellikleri vardı.Yüzü,hafif kemikli burnu,mavi gözleri siyah,saçları ve açık teni ile güzel bir soydan geldiği belli oluyordu zaten.Bunları düşünürken,"İşte şurada."dedi.

Bakışlarımı oraya çevirdim,Adagan'da oraya döndü.Alaz,ağaç kenarından çaresizce buraya bakıyordu.

Yanına geldiğimizde binmesi için kafamla işaret verdim.Herhangi bir tepki vermedi."Hadisene oğlum."dedim.

Başın olumsuz anlamda salladı."Kılıçarslan,Alaz'ın çıkmasına yardım et."

Arkamdaki Kılıçarslan başını yanıma kadar uzatıp bana bakmaya başladı,"Hadi Kılıçarslan!"dedim bıkkınlıkla.

Aşağı atlayıp Alaz'ın çıkmasına yardım edecekken Alaz,"Ben buna binemem!"diye bağırdı çaresiz bakışlarla.

Göz devirdim."Vaktimiz yok,Kılıçarslan'a sıkıca tutunursan bir şey olmaz."

İkisi de bir anda durup birbirlerine baktılar.Kısa bakışmanın ardından bana bakıp,"Asla!"dediler aynı anda.

"Siz ikiniz, çocuk gibi davranmayı bırakıp birkaç saniye içerisinde Adagan'a binmezseniz tek başıma inerim."

Alaz öne doğru .çıkarken Kılıçarslan ensesinden tutup çekti,"Tomris'in arkasına ben binicem canım,hiç heveslenme."

"Ben sana güvenmiyorum bırak ben bineyim."

Kılıçarslan sanki ona küfür etmiş gibi baktı Alaz'a.Öne geçme kavgası yapan iki küçük çocuk gibilerdi.

Kılıçarslan her zamanki gibi kazanarak arkama geçti ve yine sıkıca tutundu.İstemeye istmeye Alaz'a yardım etti.Alaz arkasına geçtiğinde mecburen Kılıçarslan'a sıkıca sarıldı.Üstüne üstlük korktuğu için titriyordu.

Kılıçarslan boynuma doğru nefesini verdi. Arkasına dönüp,"Annen miyim ulan ben senin?Neden bu kadar sıkı tutuyorsun?"diye çıkıştı.

Zavallı Alaz'a baktığımda gözlerini bile açamadığını gördüm.Gülerek önüme döndüm."Ben,"dedi zorlukla,devamını getirmeyip aşağıya eğilerek kustu.

Keyifli bir kahkaha savururken Kılıçarslan,"Paçama geldi!"diye bağırdı.

Adagan aşağıya indikçe hızlanıyordu son kez aşağıya doğru hızlandığında Alaz koca bir çığlık patlattı,Kılıçarslan mızmızlanmaya devam ediyordu.Aşağıya dik inmeyi bırakıp tekrar düze çıktı ve yavaşladı.

İnsanlar görünür olmaya başladı büyük bir coşku vardı aşağıda.Adagan tüm heybetiyle iniş yaptığında Kılıçarslan hzıla aşağı indi.Bizi bekleyen mürettebata baktı,"Çağrı,çabuk gemiden pantolonlarımı getir!"

"Emredersiniz Kaptan."

Çağrı hızla uzaklaşırken Alaz neredeyse bayılmak üzereydi.Adagan'ın omzundan savrularak yere çakıldı.Neyseki kalabalık çakılmasını yavaşlatmıştı yoksa bir yerleri kırılabilirdi,Adagan çok büyüktü.

Başını boynuna yasladım."Teşekkür ederim."dedim tekrar ve yavaşça aşağıya inip karşısında başımı eğdim.

Tam bu sırada borazanlar bir kere daha çaldı.Bu seferki kutlamanın işaretiydi.Yavaşça gülümsedim halka ve askerlere.Ardından Toprak Ana yavaş adımlarla ve bastonundan yardım alarak yanıma geldi.

Sağ elini uzattı ve gülümseyerek başını salladı.Sağ elimi uzattım elinin üzerine.Gözlerini kapatıp yavaşça açtığında halk ve askerler etrafımızda çember oluşturdular.Mürettebat dışta kalırken bu olaya uyum sağlayan Komutan Barbaros ve Gündüz de çemberin içerisindeydi.

Kılıçarslan kollarını önünde birleştirmiş gülümseyerek bana bakıyordu.Gurur geçti gözlerinden sanki.Ya da ben gurur duygusunu bilmediğim için anlamlandıramadığım duyguyu böyle adlandırdım.

Toprak Ana derin bir nefes aldı.Ardından kalın sesi ile,"Kızım,boyu boylasın,soyu soylasın,atı hızlı,kılıcı keskin ola.Yaylası yüce,obası sağ ola.Ak sakallı babalar hayır dua kıla.Alnı açık,bahtı açık ola.Tanrı utandırmaya,yüz kara eylemeye,kazanılan ganimet helal ola,"elimi bırakıp etrafına baktı ve gür bir ses ile,"Her birbirinize selam ola!"diye bağırdı.

Tüm halk selamını aldı,"Selam ola!"diye bağırdılar.Kabul töreniydi bu.Toprak Ana'nın duasıydı.Ardından bir cümle daha ekledi,"Adı gibi güçlü olsun!"

Halk bağırdı,"Adı gibi güçlü olsun."

Gülümseyerek başımı eğdim.O da başını eğip yavaşça kalabalığı terk etti.Büyük, coşkulu nidalar koptu,şarkılar söylenmeye başladı.Beraber bu uzak alandan ayrılıp büyük bir kalabalık halinde halkın olduğu yere geldik.Bize özel çadırlar kuruldu.Büyük bir yemek pişti ortaya.

Kutlamaların içerisinde bulduk kendimizi.Çocuklar yemekler yedi,yaşlılar hikayeler anlattı.Hayatımda belki de ilk defa bu kadar mutlu bir şeyin sebebi olmak bana çok iyi hissettirdi.Kılıçarslan bu olaylar sırasında çadırına gidip üzerini değiştirmişti.

Sonunda kalabalık orta alandaki ateşe toplanırken bir şeyleri uzaktan izleyebilme fırsatına eriştim.Sakince elimdeki ahşap bardaktan suyumu yudumlarken tüm bu olan biteni usulca seyreden Komutan Ertuğrul yanıma geldi.

Başımla selam verip gülümsedim.O da aynısını yaptı.Kısa bir sessizliğin ardından söze girdi.

"Doğrusunu söylemek gerekirse,ona çok benziyorsun."

"Kime?"dedim gülümseyerek.

Elindeki ahşap bardaktan kızılcık şerbetini içti."Günkut'a."

"Nasıl anladınız,mühürden mi?"

Başını olumsuz anlamda salladı.

"Yıllar önce Tomris,senin doğumundan,bir kurtarıcının gelişi haberinden çok daha önce Günkut buraya geldi.O zamanlar toprak halkının başında inandırılması güç bir lider vardı.Günkut'un elinde ise mühür bile yoktu.Teste girmesi gerekiyordu,"derin bir nefes alıp bir iki adım attı,"Günkut'a kimse inanmadı ben bile.Çünkü zaman kaybolmuştu elimizde kurtarıcılar yoktu muhafızlar liyakar davranıyor neredeyse hepsi Alderomin'e çalışıyordu."

Kötü dönemlerin tam olarak içerisinde oluşumuz hepimizin farkında olduğu bir durumdu.

"Ama Günkut'ta onlarda olmayan bir şey vardı,"elini alıp göğsüne yerleştirdi,"Güven.Kimsenin güvenmediği kadar kendine güveniyordu.Başını dimdik tutup,'Ben elbette Toprak Muhafızıyım.'diyerek gür sesle bağırdığını hatırlıyorum."

Güldüm.

"Belli ki bu duygu sana da geçmiş."

Yine güldüm,sağ elimi kaldırıp minik toprak parçalarını havada yüzdürdüm,"Konu bana ait olanlar olduğunda içimdeki bir güç kendime güvenmemi sağlıyor."dedim.

Başını olumlu anlamda salladı.

"Peki ya Komutan Barbaros,onunla nasıl tanıştınız?"

Keyifli bir kahkaha attı.Derin bir nefes aldı,"Günkut kendine hep çok güvenirdi,o bu topraklarda güven demekti.Fakat bu yola çıkması için inanca ihtiyacı vardı,yollarının nasıl kesiştiği bilinmez,denizlerin iflah olmaz korsanı bir gün buraya geldi."

Zaman onlara bir şeyleri geride bırakmayı öğretmişti.Bize ise bunu öğretecek bir zaman yoktu.

"Günkut her zaman bir şeylerden haberdardı,ciddiydi,ama Barbaros öyle değildi.Onu ilk gördüğümde anlamıştım ikisini yan yana görmesem bile bunu hissetmiştim.Günkut'un güveni Barbaros'un inancına ihtiyaç duyuyordu.Barbaros'un inancı da Günkut'un güvenine."

Başımı salladım gülümseyerek.Yüzünü bana çevirdi şerbetinden bir yudum alıp."Bi gün seninde inanca ihtiyacın olacak."

"Belki bir gün,ama şimdi önümde büyük bir yol var Komutan.Üzerimde de aşılması zor ve gerekli bir sorumluluk."

Başını iki yana salladı."Görev odaklılığın bile o kadar ona benziyor ki,"elini omzuma koydu ve babacan bir tavırla sıvazladı,"günlerden bir gün Günkut da tam olarak görev üzerindeyken sevdi Tomris.Her şeyi hesaplasanız bile duyguları hesaplayamazınız,onların bir matematiği yoktur."

Başımı salladım.Tekrar omzumu sıvazlayarak gitti.Hava kararıyordu.Yorucu bir gün olmuştu.Gece uyanık kalmalıydık çünkü Açelya her an gelebilirdi.Bana ayrılan çadıra ilerledim.

Bu,diğer çadırlardan biraz ilerideydi.Yanında küçük bir çadır daha vardı.Seslerden uzaklaşmıştım. Çadır,alandan yirmi metre ötedeydi.

İceriye girdigimde bu çadırın neredeyse en büyüğü olduğunu anladım.Çok ihtişamlı değildi,tevazu sahibi halk geleneklerinden vazgeçmiyordu.Fakat en konforlusu olduğu kesindi.

Kocaman,çift kişilik bir yatak vardı.Üzerine deriden, çok rahat olduğu belli olan bir örtü yerleştirilmişti.Ahşaptan yapılma askılıklar çadırın dik bezindeydi.Ortada koca bir ağaç vardı.Küçük bir kapı daha bulunuyordu.Açıp girdiğimde dudaklarımı dişledim.Ahşap,geniş,hatta kocaman, bir küveti vardı.Yanında bir sürü doğal sabun ve güzel koku.İpekten havlular, keseler.

Bir duş almanın sakınca doğurmayacağını düşündüğüm için kıyafetlerimi çıkardım.Suyu doldurmaya başladım.Su tam ayarındaydı.Ilık su doldu ahşap küvete.İçine girdim yavaşça,koluma güçlü bir merhem sürmüş olmalılardı ki çok acımıyordu.Başımı arkaya yasladım ve derin bir nefes aldım.

Karmaşık mıydı?Evet.Peki düzenleyebiliyor muydum?Olduğu kadar.Kötü mü hissediyordum?Hayır.Peki neden kötü hissetmiyordum?Yalnız hissetmiyordum.

İçime doğan duygular düşüncelerimin önüne geçiyordu ve beni mutlu ediyordu sanki.Yalnız hissetmiyordum.Bu cümlenin ağırlığı eskiden beni boğardı fakat yeni yeni fark ediyordum.

Yalnız hissettiğimi, aksi durumunu hiç görmediğim için fark edememiş olmalıydım.Şimdi ise sanki etrafımda koca bir kalabalık vardı ve ben tek başıma düşünmüyordum.

Bir derdi yüklenmekten çok daha yorucu olan o derdi yalnız yüklenmektir.Omuzlarında tutmaktır.Su düşünmemi sağlıyordu.Eskiden bu duygudan nefret ederdim.Sanki ufuk,size düşünecek zaman tanıyordu zaman kaybolsa bile.

Belki de beni rahatsız eden buydu.O ufkun içerisinde karmaşık düşüncelerime son verecek bir şeyler bulamamamdı sorun.

Adı gibi olsun demişti kadın.Tıpkı adadakilerin ben doğduğumda anlattığı hikaye gibi.Lider, beni kaldırmış ve bana Tomris adını vermişti.

Tomris,kimdi Tomris?Kim olduğunu çok iyi bildiğim ama onun çok şey bilmediği birisiydi Tomris.Adı gibi olacaktı her daim bükülmeyekti.

Derin bir nefes aldım.Gözlerimi kapattım ve kısa bir süre uyumayı denedim.Lakin olmadı.

Aklımın içerisine Okyanus annenin yüzü doldu.Bombalanan Alkurah,kaçan,bombanın altında kalan çocuklar.Mağaranın içerisinde katledilmiş kurtlar.Gözlerimi hemen açtım.

Bir an olsun gelmelerini istmedim fakat bu,bu dünyanın gerçeğiydi.Görmezden gelemzdik acı evrenseldi.

Hışırtı seslerinden Güntek'in geldiğini hissettim.İçeriye girdi yavaşça ve oturdu.Yanıma gelmedi.Bu haline güldüm.

"Sen de o aptal kaptan yüzünden sudan iğreniyorsun değil mi?"

Başını salladı."Kıyamam ben kızıma gemiye gitmek de istemiyorsun demi?"

Başını salladı.Güldüm.Birkaç dakika daha oyalandım.Sabunlar müthiş kokuyordu,huzur veriyordu.Vücudumu ipek keselerle temizledim.Saçlarım da güzel kokulu sbaunlarla yıkandı.

Çıkıp üzerime havluyu sardım.Tam bu sırada odama biri girdi."Tomris!"diye sesledi.Bu Gökçe idi."Bekle biraz,üzerimi giyiniyorum."

"Tamam çabuk ol!"

Kurulanıp bırakılan beyaz iç çamaşırlarını giyindim.Ardından koyu kahve elbiseyi de üzerime geçirdim.Kalın bir kumaşı vardı ama aynı zamanda terletmiyordu.

Ayağıma hasır ayakkabıları giyinip yatağın olduğu tarafa çıktım.Gökçe de orada oturuyordu.Saçı örülmüştü ve onun da üzerinde benimkine benzer bir elbise vardı.

Gülümsedi,"İşte şimdi Toprak Muhafızına benzemişsin."dedi.

Yandan bakışlar attım.Küçük masaya koydukları kokulara ilerledim,bir tanesini alıp bileğime damlattım."Ama bir şey eksik."

Başımı ona çevirdim,"Ne eksik?"diye sordum masum bir sesle."

"Önüme otur."dedi,anlamadığım için önüne oturup bağdaş kurdum.Yan masadaki tarağı aldı yavaşça saçlarımı taradı."Halkın kadınları saçlarını balıksırtı örerler Tomris,bu hem rahat etmemizi sağlar hem de bizi gösterişten uzak tutar."

Biraz daha saçlarımı taradı.Bir ara takıldığında,"Acıtıyorsun."dedim.

"Sen de bebek değilsin Tomris."

Taradıktan sonra,"İkili mi seversin,tekli mi?"diye sordu.

Bir an donakaldım,"Bilmem ki."dedim

"Bence sana ikili çok yakışır."dedi.

İki yana ayırdı ve örmeye başladı.O örerken ilk defa akranım biriyle bu kadar yakınlaştığımı hissettim.Daha önce hiç yakın kız arkadaşım olmamıştı.İçime tarif edemediğim bir duygu doldu.Galiba arkadaşlığın da ne demek olduğunu bilmiyordum.

Bir tarafını bitirip tokayı bağladı ve diğerine geçti.Odaklanmıştı yaptığı işe.Son tokayı da taktığında ayağa kalktım,o da ayağa kalktı.

"Çok güzel oldun."dedi neşeyle.

"Teşekkür ederim."dedim gülümseyerek.

Bir süre ikimiz de birbirimize gülümsedik.Sanki buna ihtiyacımız var gibi.Gökçe kapıya ilerledi,"Ateşin başında toplanacağız,sadece sizinkiler olacak bir de bizden birkaç kişi.Halk geç olmadan uyur zaten."dedi.

Başımı salladım.O çıktığında içimde gülümseyen bir kız vardı sanki.Ben de durduramadım gülümsememi.

Yol ne olursa olsun yalnız değildim ve sanki bu yeterli gibiydi.Derin bir nefes aldım.Güntek yanıma geldi.

Yanımdaki çadırdan sesler geliyordu.Kaşlarımı çatıp ne olduğuna bakmak için çadırdan çıktım.Yanımdaki küçük çadırın içerisine daldım bir anda.

Karşımda üzerleri çıplak Alaz ve Kılıçarslan'ı görmeyi beklemiyordum.Üstelik Alaz yatağın üzerinde ayaktaydı.Donakalıp bana baktılar.

Kılıçarslan hemen kollarını önünde birleştirdi ve utanarak tişörtünü alıp üzerine geçirdi."Ne yapıyorsunuz lan siz burada?"

Orada olduğunu fark etmediğim Gündüz bıkkın bir nefes alarak söze girdi."Şöyle izah edeyim,sen toprak muhafızı ve alaz da ateş muhafızı olduğunuz için sizin çadırlarınızı buraya koymuşlar.Bizimki de şu yandaki göletin hemen yanında.Fakat Kılıçarslan neden Alaz'ın çadırının burada olduğunu anlamak istemiyor."

Kılıçarslan göz devirdi."Anlamak istemiyor demeyelim,anlamasına gerek yok diyelim."

"Neden çıplaksınız peki?"

Kılıçarslan bana döndü,"Çünkü bu çocuk gelmeden önce çadıra yerleşmiş yatıyordum."

"Yalan söylüyorsun sen geldiğinde ben duş alıyordum."

"Yalan söylemiş olmuyorum aptal herif!"

Kılıçarslan tam Alaz’ın üzerine gidecekken sol elimi kaldırarak geçmesini engelledim.

Gündüz yanıma geldi ve kulağıma eğildi,"Hala eline kimse su dökemez ama bu çocuk Kılıçarslan'ı epey sinirlendiriyor."dedi.

Güldüm."Niye sorun ediyorsunuz ki," geniş meyve tabağından bir tane elma aldım,"Beraber kalırsınız."

"Tomris,boğar bu salak beni."dedi Alaz.

Kılıçarslan başını yana yatırdı ve boynunu çıtlattı."Yeter bu kadar."dedi ciddileşerek otoriter bir sesle."Karşında Kaptan Kılıçarslan var,ne hadle bana salak dersin."

Alaz ağzını açarken Kılıçarslan elini kaldırdı,"Şimdi hemen karşı çadıra geçiyorsun çıtını çıkarmıyorsun."dedi otoriter bir selse.Başımı Gündüz'e çevirdim,"Ben Kaptan Kılıçarslan'ım."diyerek onu taklit etti.Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Kılıçarslan, Alaz çıkar çıkmaz yastığı alıp yatağa uzandı.Kollarını başının arkasında birleştirip gülümsedi.Sinirli halinden şimdi eser yoktu."Neye bakıyorsunuz,odamda yatıcam rahatsız etmezseniz sevinirim."

Gündüz başını iki yana sallayarak çıktı.Ben de çıkacaktım ki,"Tomris,"dedi Kılıçarslan.

Başımı çevirdim,"Efendim."

"Saçlarını kim ördü?"

Konu örgüye gelince ister istemez gülümsedim,"Gökçe ördü."dedim.

Yatakta doğruldu,"Çok yakışmış."dedi hayranlıkla hiçbir duyguyu gizlemeden.

Cevap vermeden gülümsedim ve odadan çıktım.Gerçekten biraz ilerde ufak bir göl vardı.Karşısında bizim çadırlarımızın aksine, lacivert renkte küçük çadırlar vardı.Beş çadır.

Yüksek ihtimalle mürettebat ikişer kişi kalıyordu.Gündüz de biriyle kalıyor olmalıydı.kılıçarslan ev Komutan için de ayrı çadırlar vardı.

Biraz daha ilerlerken Güntek yanıma geldi.Kayalar vardı Gölün yanında.Kayaların üzerinde kayıp zamanlar gemisi mürettebatı.

Berkay,gölün içerisinde paçalarını çekmiş ayaklarını soğuk suya sokmuştu.Kıvanç da karşısındaydı.Çağrı kenarda oturmuş onları izliyordu.Onun da ayakları suyun içerisindeydi.

Gencay ise omzundaki Terminus ile etrafta gezinerek kahkaha atıyordu.Dündar da ağacın önünde kollarını önünde birleştirmiş sakince onları izliyordu.

Yanlarına ilerlerken Çağrı beni gördü,"Gel Tomris,bunu kaçıramazsın."dedi.

"Neymiş o kaçırmayacağım?"

Gencay gür sesle bağırdı,"Üç dediğimde başlıyoruz."

Çağrı,"Kıvanç ve Berkay'ı muhteşem su güreşini tabikide."dedi.

Berkay tişörtünü çıkardı.En yapılıları o olabilirdi.İpten,siyah bir kolyesi vardı.Ucunda ise daire şeklinde bir taş.Kıvanç da tişörtünü çıkardı.O da çok yapılıydı.

Gencay bağırdı,"Bir,iki ,üç!"

Ve güreşmeye başladılar.Berkay Kıvanç'ı omuzlarından yakaladı.Dündar bağırdı,"Tomris,sence kim kazanır!"

İncelemelerimin ardından,"Kıvanç gibi geldi, ama kahin olan sensin Dündar."dedim.

Güldü."Yıldız haritası okuyanlara kahin mi diyorsun?"

"Evet."dedim ukala bir tavırla.

Çağrı,"Berkay alacak."dedi.

Gencay,"Berkay'ın eline kimse su dökemez."dedi.

Berkay Kıvanç'ı yere yığıp,sığ suyun içine gömdü.Gencya bağırdı,"Berkay bir Kıvanç sıfır."

Kıvanç hiçbir şey olmamış gib ayağa kalktı.Bu esnada Dündar yanımıza geldi.Maç kızışıyordu.Berkay bir puan daha alarak Kıvanç'ı yere yatırdı.Gencay,"Demiştim ben."dedi.

"Görürüz."dedim oraya odaklanarak.

Herşey Berkay'ın lehine giderken Kıvanç bir anda onu yere düşürdü.Gencay bağırdı,"Kıvanç bir,Berkay iki."

Berkay Kıvanç'a göre çok daha yavaş doğruldu.Yanımdaki Dündar'a döndüm,"Sence kim kazanır Kahin efendi?"

Gülümsedi." Kıvanç."dedi.

Başımı salladım."Berkay'a göre çok daha hızlı ayaklanıyor.Berkay güçlü ama o kadar hızlı değil."dedim.

Başını salladı.Kıvanç bir kere daha Berkay'ı yere serdi.Son bir puan kalmıştı.

Gencay,"Berabere,bir puanı alan kazanır!"diye bağırdı bu sefer.

Karşıdan gelen Kılıçarslan'ı gördüm.O çadırda ne kadar isterse istesin kalamazdı.Sudan uzaktı.Çağrı,"Hoşgeldiniz Kaptanım!"dedi.

Gündüz de hemen peşine geliyordu.Kılıçarslan gülerek yanıma geldi ve o da kayalığa oturdu."Uyku tutmadı herhalde Kaptanım."dedim Çağrı'nın sesini taklit ederek.

Önce güldü daha sonra,"Ne dedin sen az önce?"

"Uyku tutmadı herhalde."dedim.

"Son bir aitlik eki geçti snaki."

Göz devirerek omzuna vurdum hafifçe."İyi alıştın sen."dedim.

Güldü."Kim alıyor?"diye sordu Dündar'a dönerek.

Dündar,"Berabereler Kaptanım.Tomris ve ben Kıvanç diyoruz,Gencay ve Çağrı da Berkay diyor."

Güldü Kılıçarslan."Bana da Kıvanç gibi geliyor."dedi.

Neredeyse on dakika boyunca boğuştular.Berkay Kıvanç'ı suya yatırmak üzereydi,Kıvanç direniyordu,ayağı kasmıyordu ama zorlandığı belliydi.Bir anda ciddi bir hareket ile ters dönerek ayaklandı ve sırtını yere değdirmedi.Berkay boşluğa düşmüş gibiydi.

Kıvanç bu boşluğunu fırsat bilerek alıp neredeyse başının üzerinden döndürerek yere düşürdü.Coşkuyla alkışladım.Gencay ve Çağrı,Berkay yenilse bile Kıvanç'ı alkışladılar.

Gencay,"Tomris nasıl da ilk seferde bildi, ben de artık onun dediklerini diycem."dedi.

"Estağfurullah Gencay,Kahin efendinin dediklerini dinledim."dedim,hepsi güldü.

Gündüz,"helal olsun Kıvanç."dedi.Kıvanç gururla başını salladı.Elini uzatıp Berkay'ı kaldırdı.Berkay kaslarını sıkarak kollarını kaldırdı."Kısa süren yenilgiler önemli değil arkadaşlar hala güçlü kollarım burada."dedi.

Minik bir kahkaha attım.Berkay Kıvanç'ın bileğinden tutup havaya kaldırdı."Şampiyon be!"

Herkes alkışlarken Kılıçarslan göletin suyunu kaldırarak bu coşkuya dahil oldu.Su,tekrar sanatsal bir görüntü ile yerine dönerken etraftaki kuşları buraya yönlendirdim.Keyifle ötüp Kıvanç'ın etrafinda dolandılar.

Kıvanç teşekkür etmek ister gibi başını salladı.Bende başımı sallayarak karşılık verdim.Hava kararmıştı artık çağırdıkları yere gitmeliydik.

Kılıçarslan da bunu düşünmüş olacak ki elini kaldırdı,"Toplanın!"dedi.

Hepsi geldiğinde kılıçarslan ciddileşti,"Herşey bir yana, Açelya her an askerleri ile burada olabilir.Çadırlar yalnızca göstermelik,gece uyumayacağız.Hepiniz nerede olmanız gerektiğini biliyorsunuz.Adanın hiçbir bölgesi boş kalmayacak,Açelya boş bulduğu ilk bölgeyi doldurup manipüle etmeyi deneyecek."

Hepsi onayladı.Kılıçarslan bana döndü,"Ne yapman gerektiğini zaten biliyorsun Toprak Muhafızı.Bize uyum sağlamana gerek yok.Silahı koru ihtiyacın olduğunda emrindeler."dedi.

Başımı salladım.

Beraber adanın merkezine ilerledik gerçekten ortaya büyük bir ateş yakılmıştı.Güntek de yanımıza gelmişti.Etrafa konmuş kütüklerin üzerine oturduk.Hepimiz ateşin çevresideydik.Hemen sağımda Gökçe,solumda Gündüz vardı.Mürettebat dizilmişti.

Kılıçarslan'ı sanki üvey evlatmış gibi en köşeye oturtmuşlardı.Komutan Barbaros ise keyifli duruyordu, Komutan Ertuğrul ile eski günleri yad ettikleri belliydi.

Alaz da Kılıçarslan'ın karşısında dıştaydı.Onlara ikramlar gelmiyordu.Kılıçarslan'ın okyanus,Alaz'ın da ateş muhafızı olduğu duyulmuştu.

Her dış muhafıza böyle davranmazlardı.Ama son zamanlarda yetişen muhafızların kötü olduklarına inanıyorlardı.Özellikle ateş muhafızlarının iyi olduğunu kanıtlayacak pek argumanımız yoktu.

Adanın genç erkekleri ve kızları yan yanaydı.Kıyafetlerinden kimlerin yeni evli,kimlerin bekar ve kimlerin nişanlı olduğunu görebiliyorduk.

Tam ortaya hafif yaşlı bir adam geldi.Elinde ise kopuzu vardı.Her zaman duymak ve dinlemek istemiştim.

Komutan Ertuğrul,"Ne bekliyoruz başlayın."dedi keyifle. Adam çalmaya başladı, herkes pür dikkat onu dinliyordu.

Her bastığı tel coşku uyandırıyordu insanın ruhunda.

Kopuz için ,yalnızca doğru soya ve ruha ait olanların o çaldığında içinin coşku ile dolacağı söylenirdi.Muhtaç olduğu kudret,damarlarında akan kan olanların içinde canlanırdı bu duygu.

Çalmayı bitirdiğinde yine alkışlar koptu ve ateş harlandı.Gökçe omzuma çarptı omzunu,"Seninki sürekli buraya bakıyor."

Kılıçarslan'ı işaret emtişti.Seninki demesi ile içtiğim su boğazımda kaldı."Seninki mi?"panikleyerek bardağı bıraktım,"Saçmalama ya kaçırdı beni zorla duruyorum onun gemisinde."

Gökçe kahkaha attı."Şaka yaptım canım,"kulağıma biraz daha yaklaştı,"Hem kimse zorla girdiği bir yerden, bu kadar mutlu ayrılmaz."

Göz devirdim."Senin yok mu şu koca adada birileri?"diye sordum konuyu değiştirmek için.

"Yok valla hepsi çok sıkıcı geliyor bana."

"Toprak ananın kızı olduğuna emin miyiz?"

Başını salladı."Toprak ve halkıyla sorunum yok Tomris her toprak insanı sakin olacak diye bir kaide yok."

Yaşlı kadınlardan biri yanıma gelip elimi avuç içlerine aldı."Hoşgeldin."dedi gülümseyerek."Hoşbuldum."

Buranın yaşlıları, oldukça sağlıklıydı.Zayıf bedenlerinden ve en yaşlısının bile çok yaşlı görünmeyişinden doğayla iç içe ve hareketli bir hayat yaşadıkları belli oluyordu.

Şarkılar söylenirken bir kadın yanıma geldi ve bana bir şal verdi."Uzun yıllardır Toprak muhafızı kadınlardan değil.Bu,senden çok önceki,kadın Toprak Muhafızının şalıydı.Bunu,tıpkı onun gibi bir muhafıza vermemizi istemişti.Yıllar yılı saklarız bu şalı sandıkta."

Gözlerimin içine baktı.İkimizin de göz bebekleri aynı direniş ile parladı.Benden çok daha öncesinde yaşamış bir kadının direnişi bana mirastı,gücü ve ruhu beni koruyacaktı.

Herkes dağıldığında ve gece ilerlediğinde bir kez daha görevimizin ciddiyeti sardı zihinlerimizi.Ve her birimiz hazır bekledik.

****************

Koskoca donanmalar,kısık sesler ve anlaşılmayacak adımlarla Toprak halkının adasına yanaştı.Askerler,sanki yer adım attıklarında kırılacakmış gibi yavaşça yürüdüler.

Açelya çenesini kaldırdı.Uzun süredir üzerinde çalıştığı iş,bu gece son bulacaktı.Ve önüne hiçbir şeyin geçmesine izin vermeyecekti tıpkı çok daha öncelerinde olduğu gibi.

Askerler girerken iki kişi onları net görebiliyordu.Borozanları dahi ötmüyordu kimse farkında değildi.Görenlerden biri Kaptan Kılıçarslan biri ise Tomris'ti.

İkisi bir kayanın ardında saklanmış,gecenin ilerleyen vakitlerinde yapılandırdıkları planı konuşuyorlardı.Oldukça sakinlerdi tüm bu atmosfere rağmen.

Kılıçarslan kayaya yaslandı.Tomris,"Silahın yerini bulabilir mi?"diye sordu.

Kılıçarslan başını olumlu anlamda salladı."Uzun süredir burası üzerine çalışıyor,adayı avucunun içi gibi biliyor."

"Ama adada bir sürü mühürlü yer var.Onları bilemez."

Kılıçarslan başını olumsuz anlamda salladı."Her yeri karış karış inceledi geriye tek yer kalıyor.Yalnzıca mühürleri kırarken sorun yaşıyor onun haricinde istediği her yere girebilir."

Tomris’in aklını kurcalıyordu bu kız.Neydi ki bu kadar kuvvetliydi.'Hiç kimsenin neden bu kadar güçlü olduğunu düşünme,elbet vardır bir nedeni.'derdi Lider Günkut.

Tomris onun dediklerini düşündü.Fakat merakına engel olamadı.

"Kim bu Açelya, Kılıçarslan?"diye sordu.

Kılıçarslan sessiz kaldı.Düşünceliydi,gece ilerledikçe sessizleşmişti.Tomris sessizliğine saygı duydu.

"İçeriye giriyorlar,bende giriyorum."dedi Tomris.Tam kalkarken Kılıçarslan bileğinden tuttu,karanlığın içerisinde,ayın yansıması ile parlıyordu mavi gözleri.Bir farklılık vardı onda."Tomris,"dedi nefesini verdi,"çok uzağa gitme olur mu?Gece bitmeden beni bul."

Tomris başta alaya almak istedi. Ne bu seni düşündüren Kaptan?Diyerek dalga geçmek istedi.Ama yapamadı.Sanki Kılıçarslan'ın gözlerinde çok eskiden kalan bir kırgınlık var gibiydi.Tomris,bunu anlamasına bile şaşırdı.Kılıçarslan mı gösteriyordu ona duygularını yoksa Tomris mi ona dikkat ediyordu gözlerinden duygularını anlayacak kadar.

Sadece başını salladı Tomris.Ve ayaklanıp emin adımlarla ilerledi.Silah kemerini takmış,botlarını giyinmişti.Örüklerini bozmamıştı.

Silahı bilen tek kişi oydu,ve yerine gitti.

Bu esnada Komutan Ertuğrul ve askerleri karşılarına çıkan ilk birlik ile savaşıyordu.Halkın ileri gelen ve azınlık büyücüleri sivillerin bulunduğu alanlara ne ses ne de güç geçiren bir halka oluşturmuştu.Asalarını yerleştirmiş ve halklarını korumuşlardı.

Gökçe,onlarla beraberdi.Herkesi ve herşeyi kontrol ettikten sonra dayısının yanına,ordunun yanına ilerledi ve sanki yıllardır bu anı bekliyor gibi onurla savaştı.

Adanın tek bir yanından girmemişti Alderomin.Bir sürü yerinden içeriye giriyorlardı.Batı,doğu,kuzey ve güney.Tam dört donanma bu taraflardan geliyor, her birinde yüzden fazla asker bulunuyordu.

Mürettebat askerlere önderlik ediyor ve gelenlerle çarpışıyordu. Birlikleri diğerlerine göre azdı,Aldeormin',in güçlü silahları vardı.Bu yüzden iki kişi büyük ağacın önündeydi.

Kıvanç ve Dündar.

Kıvanç'ın çözmesi gereken büyük bir şifre vardı karşısında.Şifre çözüldüğünde ağaç,yabancı olanları adadan gönderecekti.Dündar ise tüm bildiklerini anlatıyor ve ona yol gösteriyordu.

Ağacın köklerini bir anahtar ile açmışlardı.Anahtar yılanın ağzındaydı.Açılan köklerin ortasında ise aşağıya giden bir kapı vardı.Kapının üzerinde şifre yazıyordu.

Bu bir çeşit,toprak halkı alfabesiydi.Çok eskilerdendi, bilinmesi zordu.Dündar'ın elinde ise bu alfabeye dair son bir nüsha bulunuyordu.

Fakat elindeki nüsha neredeyse üç bin sayfaydı ve her bir kelimenin bir sürü anlamı vardı.Kıvanç,az vakitte bir sürü şey çözebilirdi,peki bunu da çözebilecek ve son anda gönderebilecek miydi askerleri?

Gencay,omzundaki Terminus ile sanki kaybolmuş gibi dolaşıyordu ağaçların arasında.Herkesin onun kaybolduğunu düşünmesini istiyordu.Çünkü büyük bir tuzak kurmuştu,batı cephesine.

İpleri yerleştiriyor bazen ağaçların tepesinden geçirmesi gerekiyordu,bu anlarda Terminus eşlik ediyordu ona.Geç de fark etse her zaman ikinci bir eleman olarak maymuna ihtiyaç duyduğunu anlamıştı.Teminus'a gittikçe daha fazla bağlanıyordu.

İpler,gecenin karanlığında görünmeden düşürdüğü kişinin bedenine dolanacak şekilde ayarlanmıştı.Bu matematiği kuran ve elbette işlemesi için yönlendiren de Gencay'dı.Her zaman hızlı çalışan bir zihne ve bedene sahipti.

Batıdan gelen askerler onun tuzağına bir bir düşerken Gencay yavaşça doğuya ilerledi.Çağrı'nın okçuların yanına,kurması gereken yeni bir düzenek vardı.

Gündüz,askerlerin yaninda çatışıyor ve Güneyden gelen askerleri yok ediyordu.Sıyrık bile yememişken, yüz askeri,elli kişilik bir birlikle rahatlıkla yok edebiliyordu.

Fakat aklında Kılıçarslan vardı.Bu gece onun için kolay olmayacaktı.Dostunu görmeliydi ve onun yanında olmalıydı.Kılıçarslan her zaman olduğu,ruhunun doğduğu yerdeydi.Kuzeyde.

Tomris,silahı korurken Kılıçarslan kuzeyden gelenleri halledecekti.Gündüz'ün ona güveni tamdı Kılıçarslan bunu elbette halledebilirdi.Gündüz'ün korktuğu her şey bittiğinde düşüncelere gömülmesiydi.

Güney de işler yavaş yavaş yoluna girdiğinde Dündar'ın geldiğini gördü,"Ne durumda?"diye sordu.Tam bu sırada yanından neredeyse sıfır bir ok geçti.

Dündar,"Alfabeyi ezberledi fakat yarım saatten kısa sürede çözemem diyor.Bize zaman lazım Gündüz."

Gündüz başını olumlu anlamda salladı."Güney bitiyor fakat okçuların,Çağrı'ların olduğu yere yardım lazım orası kolay bitmeyecek çok az kişiler."

Dündar bir yandan ona gelen askerler ile çatışıyordu."Sivillere gidemediler değil mi?"

Gündüz başını olumsuz anlamda salladı."Hayır,güvendeler."dedi.

Gökçe ikisinin yanına geldi,"Okçuların yanına gidiyorum,birilerini toplayın ve getirin."dedi.Dündar onaylayarak peşine ilerledi.

Güney de gerçekten işler yolunda gitmişti.Komutan Ertuğrul,"Yaralıları şifahaneye götürün doğuya gidiyoruz!"diye bağırdı.

Gündüz,bulduğu bu ilk fırsatta kuzeye yol aldı hızla.

Kaptan Kılıçarslan'ın tam bu sıralarda yaptığı ise kesinlikle normal insanların hayal edemeyeceği bir gösteriydi.Tek başına bir adam ve karşısında iki yüz kişi.

Kılıçarslan başını hafifçe yana yatırdı ve o muzip gülümsemesini serdi yüzüne."Kimler gelmiş,"dedi keyifli bir sesle,"Alderomin'in onurlu askerleri!"kahkaha attı.

Askerlerin her biri,tek başına da dursa, kendilerinden kudretli oluşuna korktukları adamın üzerine ilerledi.Kılıçarslan tek bir hareketi ile yüz tanesini okyanusa püskürttü.Kalanlar için ise sol elini kaldırdı.Parmaklarını şıklatarak büyük bir ateş yaktı.Askerler gerilerken rüzgarla ateşi harladı.Ardından parçalara böldü ve askerlerin üzerine saçtı,tıpkı birer yağmur damlası gibi.

Askerler yanarak can verdi.Geriye kalanlar diğer cephelere ilerlemeye çalıştılar.Fakat Kılıçarslan izin vermedi. Bu sefer yeri sarstı.Askerler ne olduğunu anlamazken ufak bir yarık oluştu yerde.Kalan kırk ya da daha fazla asker yarığa düştü.

Kılıçarslan yarığın başına gelip düşmüş askerlere baktı.Ellerini beline koydu,"Hemen düştünüz ama,bakın okyanusa döktüklerim nasıl da çıkmaya çalışıyor."

Sağ işaret parmağıyla gösterirken çıkmaya çalışanların ,yalnzıca zihnini kullanarak,ellerini ateşe verdi.Ve hepsi gerisin geri okyanusa düştüler.Adamlar korkarak baktı.Fakat hiçbirinin gözlerinde gerçek pişmanlığı görmedi Kılıçarslan.

O,gözlerdeki duygulara inanır ve gerektiğinde bağışlardı.Fakat bu askerler hak etmiyordu.Kılıçarslan yarığı iki elini bir anda birleştirerek kapatı ve askeri canlı canlı yerin altına gömdü.

En kalabalık orduyu karşılayan Kuzey cephesi aniden sessizliği buldu.Bu cepheden giriş yapan Açelya ise çoktan kaybolmanın bir yolunu bulmuştu.Kimi kaybederse kaybetsin onun tek bir hedefi vardı.

Silahın olduğu yere giderken fark edilmediğini biliyordu.Lakin doğuya ilerleyen Gökçe,kısa bir an gözlerini kapattı ve hissetti.Adım atan bir yabancı gitmemesi gerekene gidiyordu.

Başını hızla iki yana sallayarak okunu hazırladı ve yayını gerdi.Ormanın içerisinde Açelya'nın peşine düştü.

***************

Tomris

Kahverengi,kalın pelerinimi örtüp yavaşça silahın olduğu yere ilerliyordum.Tüm bu hengamenin başından beri cepheleri dolaşıp ve her birine elimden geldiğince göz kulak olmuştum.Fakat şimdi esas olmam gereken yere gelmiştim.

Derin bir nefes aldım.Tam ağaca başımı yaslayıp mührü kontrol edeceğim sırada biri beni hızla ağacın arkasına çekti.Hızlı davranarak onu ittirip kendimden uzaklaştırdım.

Ama gelen beklediğim kişi değildi.Gökçe nefes nefese kalmıştı.Ondan uzaklaşınca,"Neden sessizce yaklaşıyorsun?"diye sordum.Gökçe elini,sus işareti yaparak dudağına götürdü.

"Buraya gelmek üzere Tomris."dedi.

Her şey çok hızlı gerçekleşti.Önümde nefes nefese duran Gökçe'nin alnına bir silah dayandı ve karşımda dik duruşlu bir kadın belirdi.

Gülümseyerek başını yana yatırdı."Sonunda tekrar karşılaştık."dedi.

Duruşumu bozmadım.Sakinliğim bir an olsun beni terk etmedi.Sessiz kalırken Açelya,"Mührü kırmak için zamana ihtiyacım vardı,fakat şimdi karşımda direk olarak bir büyülü var.Bu ne büyük şans."dedi oldukça kendinden emin bir şekilde.Gökçe'nin şakaklarına silahı biraz daha yaklaştırdı.

"Mührü kır,yoksa varis ölür."

Gözlerimi Gökçe'ye çevirdim.İçinde gram korku yoktu.Onurla ayakta duruyordu.Şimdi Açelya'yı yönetmeye kalksam çok daha hızlı bir biçimde silahı ateşlerdi.Henüz o kadar hızlı davranamazdım.

"Mührü kır,yönetmeye çalışırsan bunu anlarım ve tetiği çekerim."dedi sakin bir sesle.

Gülümsedim."Hay hay,hemen."dedim.Tekrardan sağ elimi ağacın üzerine koydum ve derin bir nefes aldım."Saygıyla."diye fısıldarken zihnimdeki bilgiler ağacın köklerine bağ kurdu ve kökler geriye çekilmeye,kilit açılmaya başladı.

Açelya'nın gözleri hırsla parladı.Bu gördüğüm alelade bir hırs değildi.Her insanın içerisinde olandan çok daha fazlaydı sanki.İnsanın kaldırabileceğinden çok daha fazla.

Gökçe'yi sıkıca tutarak içeriye ilerledi fakat girmeden önce bekledi"Önden buyur."dedi.

İçeride neyle karşılaşabileceğine dair de bilgisi vardı.Silah,yer iyesi tarafından korunuyordu.

İçeriye girdim.O, hemen arkamdan girdi.Büyük bir kovuktu burası.Ağacın içi,çok büyüktü ve bir mağarayı anımsatıyordu.Her yeri sarmış kalın kökler vardı ve yürürken dikkat etmem gerekiyordu.

Tam ortada ise Toprak sarsıntısı duruyordu.Kare bir silahtı bu.Daha öncesinde bildiklerim ile bir taslağını çizmeye çalışmıştım.Ahşap,avuç içi büyüklüğünde bir küp.Doğru şekilde yerleştirilir ve kullanılırsa konduğu yeri deprem ile sarsardı.

Açelya yanına yaklaştı Gökçe'yi sıkıca tutarak.Gerisinde kaldım.

Kapı,kendi kendini kapattı.Yer iyesi tehlikeyi hissediyordu.Alderomin'in bunu engelleyecek bir teknoloji geliştirip geliştirmediğini düşündüm.Olmaması için dua ederken Açelya,"Geçtiğimiz yıllarda,Tomris,sen daha sana verilen gücün farkında dahi olmadan önce ben bu ruhlarla nasıl başa çıkmam gerektiği hakkında araştırma yapıyordum ve,"minik bir bez çıkardı,işlemeli bir bezdi bu, ne olduğunu çok iyi biliyordum,"Bunun ne anlama geldiğini biliyorsun değil mi?"

Sessiz kaldım fakat öfke kontrol edemeyeceğim bir hızla benliğimi sardı.Alkurah'ın büyülü işlemeleri.Alderomin baskı yapmadan önce Alkurah,büyünün merkeziydi.Elindeki bezler çok öncelerinde örülmüş ruhları çeken işlemelere sahipti.

"O bezi almaya nasıl cüret edersin?"diye sordum sakin kalmaya çalışarak.

"Yok olmuş bi adanın, değerlerine el koymam hiç göze batmadı."

"Bir gün,tüm bunları yapanlar ve sen de yaşattıklarınıızı yaşayacaksınız."

Açelya başını olumsuz anlamda salladı."Zaman bizimle olsaydı belki olabilirdi.Bir şeyler dengeli işleyebilirdi.Ama şimdi,"bezi yavaşça taşın üstüne bıraktı bez,taşın birkaç santim yukarısına doğru havalandı,"Mutlak zafer tek bir tarafta olabiliyor."

Ben öfkemi kontrol etmeye çalışırken kapı patladı,mühür kırılmış olduğu için bunu yapabilmiş olmalılardı.İçeriye, kalan Alderomin askerleri girdi.Üzerime gelmeye çalıştîklarında birkaçını savurdum.

Açelya elini kaldırıp,"Buna gerek yok beyler,istediğimizi almak üzereyiz."dedi.

Onu arkamda bırakarak askerlere döndüm.Tam bu sırada kapının dışında bir çift mavi göz belirdi ve bana gülümsedi.

Bu gülümsemeden ve dik bakışlardan tek bir anlam çıkardı.

Kaptan Kılıçarslan,zaferden emindi.O halde sorulacak soru yoktu.

Başımı tekrar çevirdiğimde ruhların mührü kırılmaya başlamıştı.Açelya, uzun zamandır kana susamış vahşiler gibi bakıyordu küpe.

Fakat beklemediği bir şey oldu.İşlemeli bez süzülerek yere indi.Ve ruhlar,harekete geçti.

İçeride bulunan tüm Alderomin askerleri başlarını tutarak yere çöktüler.İçlerinden biri,"Biri çığlık atıyor!"diye bağırdı.

Bir diğeri,"Bu katlanılmaz!"diye bağırdı ve hızla koşmaya başladılar.

Açelya başını tutarak yere eğildi.Gökçe elinden kaçmaya çalışırken bir anda bileğinden yakaladı."Gel buraya."hala direniyordu.

Hızla ilerleyip Gökçe'yi, tuttum ve yanıma aldım.Açelya daha fazla dayanamadı.Başımı tekrar Kılıçarslan'a çevirdiğimde ağzını oynatarak,"Kıvanç."dedi.

Bu,zaferin cevabını bulmama yetti.Kayıp zamanlar gemisinin nitelikli mürettebatının ruhu,büyük Alderomin donanmalarını yok edebilirdi.Açelya dayanamayıp cebinden bir kalem çıkardı ve gözlerime baktı,gülümsedi, beklemediğim bir şekilde,"Tekrar geleceğim ve benim olması gerekenleri alacağım."Kalemin üzerine bastığında tıpkı büyücülerin yaptığı gibi tozlaştı ve ortadan kayboldu.

Ruhlar tekrar küpün etrafında yerlerini aldılar.Geriye kalan minik bez tam ayağımın ucuna süzülerek geldiğinde bir kere daha ne için savaştığımı hatırlamamı sağladı.

Bizim yüreğimizde atan alelade bir olgunun ruhu değildi.Bunu çok iyi biliyorduk.









***************

 

 

Tomrise hak verdik soyle bi küvette biz de kafa dinlemek isteriz yani.

 

Naberrr

 

çok eğlendiğim bir bölüm oldu.

 

nasıl gidiyor

 

en sevdiğiniz sahne?

 

en sevdiğiniz karakter?

 

en sevdiğiniz efsane?

 

Bu arada kopuz çalan yerde uluyacaktım zor tuttum kendimi.Zaten şu kitapta ulumadan yapamıyorum biliyorsunuz İEWFWİ.

 

Kitap biraz daha okunmaya başladı sizden ricam sosyal medya paylaşımı yapabilecek olanlarınızın yapması.Çünkü biliyorsunuz asker veya mafya kurgusu yazmadan wattyde ün kazanmak zor.

 

Neyseki ben korsanımla gayet mutluyum.

 

Çok öpüyorum sizi yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin bekliyorum.

 

"Zamanı sakın kaybetmeyin."

 

Bölüm : 20.06.2025 17:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...