
Kaptan Kılıçarslan,Toprak halkının adasında geçirdiği biraz ızdırap dolu günlerin ardından gemisine gelmenin mutluluğunu yaşıyordu.
Gelir gelmez köşküne girip her şeyi bir güzel düzenlemiş ve temizlemişti.Yatağını en muntazam şekilde toplayıp tek bir kırışıklık bırakmamış ve bunun ona verdiği mutluluk ile huzurlu hissetmişti.
Sıra kendisine geldiğinde kıyafetlerini güzelce çıkarmış duş almak için lavaboya girmişti.Sık sık,uzun süren duşlar alır ve suyun içerisinde düşünürdü.Ahşap küvetin içerisine su doldurdu ve yavaşça içerisine girdi.
Bu sıralar olması gerektiğinden fazla düşünüyordu.Bu yolculuğun yalnızca Tomris'in değil onun da kendisiyle yüzleşmesini sağlayacağını tahmin etmemişti.
Açelya, her zamanki hırsını konuştururken ne oluyordu da Kılıçarslan'ı düşünceler alıyordu.Kaptan,başını arkaya yatırdı ve suyun boynuna kadar gelmesine izin verdi.
Bedeni yorulmuş olmalıydı,sıcak suyun gevşetmesine izin verdi.Saçlarını arkaya doğru çekiştirdi.Normal şartlarda yapmayacağı bir şey yapacaktı, birkaç dakika sonra .Ve evet,buna şu an karar vermişti.
Çünkü bir çıkış yolu bulamamıştı.Okyanus annenin Açelya'nın elinde olduğuna adı kadar emindi.Bunca hengamenin arasında bunu düşünebilecek tek kişi Açelya'ydı çünkü.
Açelya'nın istediği Tomris'e acı çektirmek değildi.Açelya'nın istediği her zaman Kılıçarslan'ı kontrol edebilmekti.Aralarındaki mazi de,kimsenin eline geçmeyen bu kontrolü Açelya'ya veriyordu.
Onu öğrenmek istediğini,emin olmak istediğimi biliyordu Kılıçarslan ve bugün ilk defa kendi rızası ile Açelya'ya istediğini verecekti.Bu bir yenilgi olarak adlandırılabilirdi belki ama Kılıçarslan'ın aklına gelen bir çift kahverengi göz,yenilgilerin en güzelinin, onun uğruna verilebileceğini düşündürdü.
Sahi,Kaptan ne zamandır her şeyi bir kenara bırakabilecek kadar sevmişti.Bu onun için anlık bir karar değildi.Çocukluğundan beri Gündüz ona,"Bir gün ani kararların gibi aniden aşık olup soğuyabileceğinden korkuyorum."derdi.
Haklıydı,Kılıçarslan da öyle düşünmüştü.Fakat bu sefer farklıydı.Tomris demek,uzun düşünceler demekti.Çaba demekti,hırçınlığın ve coşkunun arasında sakinleşmek demekti.
Kılıçarslan, ilk defa iğrenmiyordu bu duygulardan.Sanki eksik yönü buydu ve bu şekilde tamamlanmalıydı.Su boşalırken kendini en az beş defa köpürtüp tertemiz bir şekilde yıkandı.Zaten beyaz olan teni,iyice açılmıştı bu duştan sonra.Beline bir havlu bağladı ve odasına ilerledi.
Zaten masasının üzerinde duran,lakin bir süredir açmadığı mektuba uzandı.Derin bir nefes alarak okumaya başladı.
"Komutan Açelya'nın güçlü selamları ile.
Geçtiğimiz günlerde ,eminim ki bilgin dahilinde olan,Alkurah'ın ikinci sınıf insanlarından birini pek sevgili topraklarıma esir olarak kabul ettim.Sen de çok iyi biliyorsun ki yaptığım hiçbir hareketin alelade olmayışı gibi bu hareket de uzun zaman öncesine dayanan bir plan dahilindeydi,Kaptan.Eminim isteklerimin de farkındasındır.Yıllardır seninle yapmış olduğumuz anlaşmalarda kesin bir kaybediş bulunmamakla beraber,bu seferkini de bir anlaşma olarak gör.Her ne kadar kabul ettiğin takdirde ilk yenilgiyi alacağın bir durum söz konusu da olsa yapman gerekeni bildiğine eminim.İstediğim yalnızca ufacık bir bilgi.
Yüce Alderomin'in asil ve güçlü Komutanı,Komutan Açelya."
Kısa bir mektuptu bu.Açelya'nın yazdığı her bir satır ise hırsla doluydu.Hayatı yenmek ve ilerlemek olan bir kızın cümlelerinden de bu beklenirdi ancak.Kılıçarslan gülümsedi.Bu, oldukça içten bir gülümsemeydi,çok daha öncesinde onun için de önemli olan yenilgiler şu an önemsiz gibiydi.
Açelya'nın özel mektubunu aldı ve daha önce gönderdiklerinin arasına,mühürlü bölüme koydu.Gemide Tomris gibi bir durum varken ortalığa koymak tehlikeliydi.
Kılıçarslan da kendine özel olan,o mektubu aldı.Nadiren mektup yollardı,ona göre yazmak sıkışmak demekti çünkü.
Elindeki tüyü, mürekkebe bandı ve yalnızca birkaç cümleden oluşan ufacık bir mektup yazdı.
"Özgür Okyanus'un Kaptanı, Kılıçarslan'ın selamları ile,
Bugünden itibaren,yenilgilerle ilgili bambaşka fikirlere sahip bir insan olarak sana istediğini vermenin beni üzmediğini,çünkü çok daha değerli duygulara sahip olduğumu dile getirmek isterim.
Aklındaki teori doğru Komutan Açelya.Ben,aklındaki kişinin öz oğluyum.
Kaptan Kılıçarslan."
Son yazdığı cümlenin ardından zor yutkundu Kılıçarslan.Geçmişinin sadece bir kehanetten ve görevden ibaret olmaması genzini yaktı.Fakat yine, içini rahatlatan coşkulu duygularına şükretti.
Mektubu zarfa yerleştirdi ve yavaşça katladı.Mektup, ulaşır ulaşmaz gün doğarken Açelya,Okyanus anneyi ona teslim edecekti.
***************
Tomris
Uzun soluklu savaşların ve karmaşanın ardından üzerine çöken sakinlik ve uzun düşünceler.İşte insanın kaçınılmaz duygularından biri de buydu.
Benim son zamanlarda birçok olay yaşarken hissettiğim de öyle.Üzerime kalın,gri bir kazak geçirdim.Neredeyse dizlerime kadar uzanıyordu.
Örgüsü bozulmuş saçlarımı açtım ve serbest kalmalarına izin verdim.Altıma da olduğundan rahat,kahverengi bol,polar bir eşofman giyindim.Gece çöktüğünde güverte eserdi.
Ufkun,beni fazla düşüncelere ittiğini ve bu yüzden onu sevmediğimi düşünürdüm.Ama buraya geldiğimden beri,düşünceler beni sardığında,kaçamadığım bir ufuk vardı.
Geceye aldırmadan açtım kapımı ve Kaptan köşkünün üzerindeki o çatıya ilerledim.Merdivenleri çıkıp geminin en yüksek yerinden yıldızları izlemeye başladım.
Çoğu gece, burada Kılıçarslan olurdu.Onu gördüğümü bilip bilmediğinden emin değildim ama geceleri buraya gelip kendi kendine konuştuğunu ve yıldızları seyrettiğini biliyordum.
Bu gece gelmemişti.Açelya'nın gelişinden beri aynı değildi sanki.Yine karmaşalarından biri olduğunu düşünmüştüm lakin bu sefer farklı olduğu belliydi.
Yine de kafa yoracak tonla şeyim varken Kılıçarslan'ın duygularına kafa yormak hoşuma gitmiyordu.
Uzanıp gökyüzünü izledim.Yıldızlar arasında mekik dokudum.
"Bana özendiğini biliyordum ama bu kadarını beklemiyordum açıkçası."
Yanlış tespit yapmıştım.Tepeme dikilmiş bana üstten bakan Kılıçarslan ile göz göze geldim.
"Sen de hoşgeldin Kaptan."dedim gülümseyerek ve doğruldum.Saçları nemli gözüküyordu,üzerinde her zamanki gömleklerinden biri vardı,bu seferki kahverengiydi.
Yanıma oturup benim gibi dizlerini kendine çekti.
Bir süre sessizlik geçti yanımızdan.İkimiz de düşünceliydik.Başımı çevirip Kılıçarslan'a baktığımda dikkatle beni izlediğini gördüm.Ama bu, boş bir izleyiş değildi,söyleyecek bir şeyleri var gibiydi.
Anladığımı anlayarak derin bir nefes aldı."Okyanus anne,"dedi ve yutkundu.O, bunu der demez duruşum ciddileşmiş ve ona dikkat kesilmiştim."Açelya'nın elindeydi.Biz gitmeden önce,Açelya bana bir mektup yolladı.Esiri bırakma şartı ile beraber."
Kılıçarslan'a şartvkoşmuştu.Kılıçarslan'ı tanıdığım kısa zamanda mecbur bırakıldığı şeyleri yapmayacağına emin olmuştum.
"Yapmadığını biliyorum ama şartı neydi?"diye sordum.
Gözlerini gökyüzüne çevirip yere uzandı."Bende yapmayacağmı düşünüyordum fakat son zamanlarda kendimde bazı değişiklikler olduğunu fark ettim."
Şaşırarak ayağa kalktım,"Onun şartını kabul etmen demek bir nebze yenilgi demek."
Kılıçarslan sanki basit bir şey anlatıyormuşum gibi başını olumlu anlamda salladı."Ne saçmalıyorsun Kaptan,söyle ne yaptın?"diye çıkıştım.
"Sakin ol Tomris,benden küçük bir bilgi istedi ve bende ona verdim."
Sorular zihnime doluyordu nasıl bir bilgi verebilirdi?Alderomin'e onların lehinde en ufak birşey bile veremezdik.
Yerde bu kadar rahat yatması sinirlerimi bozuyordu.Eğilip gömleğinin yakasını kavradım,"Bana her şeyi açıklamazsan şu anda zihnine girerim."dedim sinirle.
Gülümseyerek yüzünü yüzüme yaklaştırdı."Zihnime girmek seni korkutmuyor mu?Belki, içinde öğrenmemen gerekenler vardır."
"Şu anda,"yaklaşarak nefesimi verdim,"konuyu dağıtmaya çalışıyorsun Kaptan,ve ben bundan nefret ederim."Doğrularak yüzüme daha çok yaklaştı,"Tabii sana herşeyi açıklayayım."
Biraz daha yaklaştı artık yüzlerimizi arasında bir parmak mesafe vardı."Açelya'nın istediği biz ya da savaşımızla ilgili değil.Tamamen benimle ilgili.Emin ol aleyhimize bir sonuç doğursaydı ona o bilgiyi vermezdim.Mektubu yolladım,cevap yakında gelir.Gün doğarken Okyanus anneyi alıp Alkurah da oluşturduğumuz güvenli bölgeye götüreceğim."
Tams söze girerken o devam etti,"Ve sen benimle gelmiyorsun,adaya da Okyanus anneyi almaya da.Onu sağ salim ulaştırınca sana söyleyeceğim ve güvenliğinden emin olacaksın.Diğer meseleyi de kurcalamana gerek yok Tomris,bu seni ilgilendirmez benimle ilgili."
Tek kaşımı kaldırdım ve başımı yana yatırdım."Seninle ilgili olan bir şey, o kızı ilgilendirirken,"nefesimi verdim ve gömleğini biraz daha çekiştirdim,"Beni neden ilgilendirmesin?"
Geriye çekildim.Kılıçarslan yoğun gözlerle bakıyordu tekrar yanına oturdum."Kusura bakma Kaptan ama kim olduğunu bilmediğim bir Alderomin Komutanının,senin hakkında bunca şey bilmesi aklımı kurcalıyor."
Soluklandım.Kalbimin sesi duyuluyordu sanki.Kılıçarslan sakinleşmiş gibi,"Haklısın Tomris."dedi.
Bunu beklemediğim için başımı çevirdim."Nasıl haklıyım?"
"Haklısın,ama emin ol açıklayabilsem açıklardım."
Kaşlarımı çattım.İlk defa bu kadar savunmasız gelmişti gözüme.Sakinleşmeye çalıştım.
"O kız geldiğinden beri,ya da adı her geçtiğinde sende de bir şeyler değişiyor Kılıç.Eski halin kalmıyor sanki,kapalı bir alana kıstırılıyorsun şey gibi oluyorsun,"ben devam etmeden doğru kelimeyi o buldu.
"Tutsak."dedi.
Bu kelimenin onun için ağırlığını hissettim.Özgürlüğe düşkün bir adamın,çoğu kişinin aksine kendi zihninde bile hür olabilen bir adamın, geçmişiyle tutsaklık yaşaması acı vericiydi.
"Ama sen Kılıçarslan'sın."
Gülümseyerek başını bana döndü.Anlayarak bende gülümsedim."Kaptan Kılıçarslan'sın."dedim alaylı bir ses tonu ile.
"Kaptan Kılıçarslan,bir zamanlar Kılıçarslan bile değildi."
"Nasıl yani?"
"Önemi yok,"derin bir nefes aldı,"Kaptan olarak doğduğumu hissetim her zaman.Ama Kılıçarslan bana sonra geldi."
O an,onun geçmişi hakkında hiçbir şey bilmediğimi fark ettim.Bana öyle gelmişti ki her zaman denizlerdeydi ve bunun için eğitilmişti.Gündüz ve Komutan hep yanındaydı.Ama öyle olmadığı kesindi.
Açelya hakkında düşüncelerim de vardığım yeni bir sonuç daha vardı.
"Açelya gerçekten güçlü görünüyor Kılıçarslan.İstediğini almak konusunda da şüphesiz oldukça başarılı.Ama o gece gözlerine baktığımda gördüğüm şey koskoca bir harabeden ibaretti.Ateş yükseliyordu,"sağ elimi kaldırıp ateş oluşturdum ve yükselmesini sağladım,"ama geride kalan her şeyi yakıyor.O kızın gözlerinde, gerçek bir hırs var ve o alevin, hiç son bulmayacağına inandıracak kadar illüzyon dolu."
Korkutucuydu,Açelya’nın bakışları.Kendisini görmeyecek kadar perdeliydi.
"Onun gözlerinde gördüğüm kendimde veya sende gördüğümden çok daha farklı.Bizim geride kalan insanlarımız varken onun yok gibi.Ve ateş söndüğünde geride kendini bile göremeyecek gibi."
Kılıçarslan'ın göz bebekleri büyümüştü,o kadar yoğun bakıyordu ki, sanki ben onun yanında hafif kalmıştım.
"Onu, ne zaman bu kadar inceledin?"
Güldüm."İncelenecek hiçbir şeyi yok.Tek duygudan ibaret."dedim.
Ayağa kalktım.Kılıçarslan'ın gözleri üzerimde takılı kalmıştı."Geç oldu Kaptan,uyumalısın."dedim ve yavaş adımlarla odama ilerledim.Güntek'in yanına,yatağıma uzanıp yorganı üzerime çektim.Kendimi bu defa hak ettiğim bir uykunun içerisine bıraktım.
***********
Güneş doğuyordu.Ben ise büyük malikanenin yanındaki mütevazu evden seyrediyorum.Bugün olacakların benim eserim olduğunu bir defa daha hatırlıyorum.Çenem oldukça dik.
Tam bu sırada kapım yavaşça tıklatılıyor.
"Gir."diyorum boğazımdaki düğümü zorlayarak.
"Açelya,günaydın güzel kızım."
"Baba."dediğimde gülümsemek benim için her zamankinden çok daha zor oluyor.
Babam yatağıma oturuyor."Neden uyumadın bakalım?"
"Uyku tutmadı ben de güneşin doğuşunu seyretmek istedim."Babam başını yavaşça kaldırıyor ve güneşe gülümsüyor.Her zamanki gibi doğaya saygısını belli ediyor.
Ardından sağ elinde tuttuğu küçük bir fideyi bana uzatıyor."Bak sana ne getirdim."
Başımı yana yatırarak bakıyorum."Nedir o?"
Sarı saçlarımı sevgiyle okşayıp elindeki fideyi elime bırakıyor."Bu bir fide,Alkurah'ın zeytin ağaçlarından bir parça."
Kaşlarımı çatıyorum.Kenara bırakıp,"Bana neden o ikinci sınıf insanların fidesini getirdin."
Başkası dese sinirleneceği bu cümle karşısında yalnızca gülümsüyor."Güzel Açelya,"derin bir nefes alıyor onun nefes sessini net hatırlıyordum,"İnsanlar sadece bizim inançlarımıza göre sınıflanmazlar."
"Ama geçtiğimiz dönem saray toplantısında onurlu Alderomin ilkeleri için yemin ettik baba.Hiç kimse karşımızda durmayacak."
Başını iki yana sallıyor."Önüme otur bakalım."diyor.Saçlarımı örmesini sevdiğim için her şeyi geride bırakıp önüne oturuyorum.Hayatımda aşevkafti iliklerime kadar hissettiğim minik bir an gerçekleşiyor.
Sarı saçlarımı,kırmaktan korkuyor gibi tarayıp örmeye başlıyor."Yaşadığımız bölge ve insanlar karakterlerimizi oluşturur sevgili kızım.Yalnızca güçsüz olan değil,güçlü olanın bulunduğu yerde de hatalar vardır.Çevremizdekilerin etkisinden kurtulmak için ise,"saçlarımı örmeyi bitirmişti ve beni tekrar kucağına çekmişti,hemen dizini dibine,elini kalbimin üzerine koydu,"vicdanımızın sesi bizi ışığa ulaştırabilir."dedi.
Bencillikti belki ama ne olursa olsun sevgisini kendime istiyordum.Kalbimi biliyordu,tavırlarımı biliyordu Alderomin ulusuna ne kadar yakıştığımı da.Ama o sanki hepsinden farklıydı.
Sevgisinin büyüsüne kapılmak istemiyordum ve o an gülümseyip,"Sanırım biraz uyuyacağım."diyordum.
Babam yavaşça ayağa kalkıp odadan çıkıyordu çıkmadan önce,"Seni seviyorum güzel kızım."diyordu gülümseyerek.
Vicdan beni bulmak için duvlarlarımı zorluyordu sanki.Ama umrumda değildi.Artık on altı yaşında,büyük bir kız olmuştum.Ve yapmak istediklerim vardı.
Cama ilerleyip kapıdaki askerlere göz atıyordum.Annem,saraydaki ailesinin yanına gitmişti.Askerlerden biri başını kaldırıyor ve onaylamamı bekliyordu.Başımı sallayarak camın kenarındaki sistemden kilidin açılmasını sağlıyordum.
Her şey bir anda oluyordu.Aylarca planladığım ve içeriden çıkmasını engellediğim seslerle emin kıldığım o plan,bugün gerçekleşiyor.
Gözlerim sulanmaya ve sızlamaya başlıyor.Sanki bugünmüş gibi hissediyorum.Ama devam edemem.Çünkü uzun zamandır aldığım eğitimin hakkını vermek istiyorum.
Askerler eve girdiğinde,güvenlik sistemleri devreye girmeli,ama hepsi ben tarafından çoktan devre dışı bırakılmış.Evdeki tüm askerler ise yine ben tarafından rüşvetle susturulmuş.
Aşağıda karkgaşa kopuyor.Tek bir kişi var babamın yanında.Sağ kolu ve dostu.Ona sırtını dönmeyecek tek bir kişi.
Aşağıdaki kargaşanın içinde babamın sesi geliyor,"Açelya korkma kızım,buradayım ben,gelicem birazdan."
Tedirgin olduğumu düşünüyor.Ama ben artık korkunun ta kendisi olduğumdan eminim.
Kapımı kapatıp kilitliyorum ve sırtımı yaslıyorum.Ağlamayacağıma yemin etmişken kendimi ağzımı kapatmış gözyaşlarıma boğulmuş şekilde buluyorum.
Babamın sağ kolunu bayıltıyorlar.Babamı da savaşamayacak hale getirip bir arabaya bindiriyorlar.Cama koşup son kez yüzüne bakmak istiyorum.Bencilliğim buna izin veriyor.
Cama gittiğimde ise neredeyse parçalanmış yüzüne ve onu tutan askerlere rağmen beni görüyor.Gülümseyerek fısıldıyor ve ben ne dediğini biliyorum.
"Küneşan."
Güneş ruhu.Babam arabaya bindirildiğinde ise kapım tıklatılıyor."Açelya,açabilirsin kapıyı."
Gözyaşlarımı siliyorum ve kapıya ilerliyorum.Açar açmaz karşımda, beni arka planda büyüten adamı görüyorum, amcam,Netan.
"Amca."derken ağladığımı belli etmemeye çalışıyorum.Onun ise yüzünde minik bir pişmanlık arıyorum.Ama o, kardeşinden önce babasını öldürmüş birisi.Kimse onun kadar iyi olamaz.
"Ağlaman oldukça normal,"derken kollarını iki yana açıyor ve ben öyle çaresizim ki kalpsizin birine sarılıyorum.
"O ne olursa olsun iyi bir abiydi,sen de iyi bir evlat.Ama bunları konuştuk,bizim yükselmemiz için o ölmeliydi güzel kızım."
Başımı geriye çekiyorum.Kalbimin siyahı gözlerimin önüne geliyor,"Haklısın amca."diyerek duygularımı saklıyorum ve yüzüm bir anda ciddileşiyor.
"Bunu senden istediğim için beni affet Açelya,ama o boğdurulurken izlemeni istiyorum.Ne uğruna savaştığını bilmen ve neleri feda ettiğini hatırlaman için."
Sadece başımı sallıyorum ve amcam ile aşağı kata iniyoruz.Tam bu sırada biri amcamı alıp çekiyor,bu babamın sağ kolu Alp amca.
"Açelya,kaç kızım."diyor beni korumaya çalışarak.
Amcam ise keyifle gülümsüyor ve bana bakıyor.O an Alp amca, her şeyin farkına varıyor ve gözleri kocaman açılırken amcamı serbest bırakıyor.Çünkü zihnine dolanlar ona ağır geliyor bunu hissedebiliyorum.
Başını iki yana sallıyor yavaşça."Açelya,"diyor ve yutkunuyor,"kızım."
Ona sertçe bakmaya devam ediyorum.Bana ilk oyuncağımı alan,benimle ok atan ve saatlerce sohbet eden o adama hiçbir sevgi kırıntısı göstermiyorum.O ise hayal kırıklığının rengi ile bir kere daha tanışıyor.
Amcam,"Yeter bu kadar,"kapının dışına sesleniyor,"Askerler,işini halledin!"diye bağırıyor ve biz arabaya gidiyoruz.
Alp amca direniyor.Amcam yola bakarken, ben ona bakıyorum ve kendimde anlamlandıramadığım bir biçimde, yaşaması için dua ediyorum.En azından o yaşasın diye.
En sonunda ise amcam görmüyor ama o,yanındaki askerleri devirip kurtuluyor yaralı bir şekilde.Ben ise yalnızca geride kalan evimize bakıyorum.Annem sürgüne gönderilecek ve orada ölecek.Ben ise geride kalan olacağım çünkü bunun olması gerekiyordu.
Yol boyunca düşünmemek için etrafı seyrediyorum.Ardından ise araba duruyor ve şehirden uzak, o alana geliyoruz.Askerler,büyük çiftliğin kıyısında beklerken amcama selam veriyorlar.
Hemen ardından bana da selam veriyorlar.Bu,o kadar hoşuma gidiyor ki daha fazla güç istediğimden emin oluyorum.Ardından amacam beni yalnızca babamın bulunduğu bir yere getiriyor.Akarsuyun yanına.
Babam sandalyeye bağlanmış,gözleri görmüyor.Asker gözünü açıp uzaklaşıyor,amcam ile ben sadece babamı izliyoruz.
Tam bu sırada beklemediğim bir şey gerçekleşiyor.Amcam elindeki silahı bana uzatıyor.Tepki vermezken ciddi bir ifade ile,"Bunu yapabileceğine inancım tam güzel yeğenim.Git ve kanıtla kendini."
Nefesim kesilse de düşünüyorum.Kapıları açıp onu ölüme gönderen,öldüren bendim.Bunu fiziksel olarak yapmam neyi, değiştirecektiki?
Geri dönüşü düşünüyorum son kez.Hayatımın aynı olmayacağından eminim.Ama yapmaktan vazgeçemiyorum.Kalbime anlam veremezken zaten anlamlandıramayacak kadar karanlık olduğunu fark ediyorum.
Yavaş adımlarla gidiyorum.İlk defa, silah tutarken elim titriyor.Bu öldürdüğüm ilk kişi değil,daha önce Alkurah'dan gelen köleleri öldürmeme izin verilmişti.Ya da düşmanlarımı nasıl zehirleyebileceğim,büyük devlet adamlarına nasıl başarılı suikastler düzenleyeceğim de bana en iyi şekilde öğretilmişti.
Babam beni görüp gülümsüyor hemen ardından endişeli bir şekilde,"Buraya neden geldin Açelya?"diye soruyor ama sesinde bir sakinlik var.
Hayır,kendini kandırma Açelya,o zeki bir adam her şeyi çoktan fark etmiş olmalı.
"Baba,"diyorum son kez ardından silahı,titreyen elim sebebiyle zorlukla,kaldırıyorum ve alnına doğrultuyorum.O ise yalnızca gülümsüyor.
Öyle uzun duruyorum ki,elim ayağım birbirine karışacak neredeyse.Dışarıdan gören sert duruşumdan bunu anlamaz ama babam anlıyor.Sanki o an bile,beni desteklemek istiyor.
Ama gözünden bir damla yaş akıyor."Açelya,"diyor duygulu bir sesle,nefesi kesiliyor yutkunamıyor.Gözümden akan yaşı silmeden,"Sus,eğer konuşursan işimi zorlaştırırsın."
Son kez gülümsüyor.O ban kırılmaz zannederken tüm o kabullenmiş gülümsemelerinin ardından cidden kırgın bir gülümseme sunuyor.
Dudaklarım titrese bile,"Özür dilerim."diyorum içimden.
Ardından tam başından vuracakken bir şey beni itiyor ve kalbine döndürüyorum.En azından, kalbinde çektiği ihanet acısı son bulsun diye.Bunu anlıyor.
Ardından tetiğe basıyorum.Dünyanın en berbat insanı oluyorum, en berbat çocuğu ve en nankör evladı.
Tetiği çekmemin ardından,babam yere yığlıyor.Ne yaptığımı bilsem de yeni fark etmiş gibi yanına gidiyorum korkuyla.Son nefesinden tek bir cümle düşüyor,"Sevgili Küneşan,"zorla devam ediyor ve kalbimin en derinine işliyor bu yara,"bunu neden yaptın?"
************
Bir anda yataktan sıçradı Açelya.Nefesleri dolduruyordu mumların aydınlattığı odayı.Duvara yansıyan ışık kadar titrekti kalbi.Başına büyük bir ağrı girdi.Ne yapacağını bilemedi.
Ardından her zaman olduğu gibi, onu ilk, öfkesi buldu.Çarşafı fırlattı titreyen eliyle.Yatak darmadağın oldu.Hızla ayaklandı saçlarını çekiştirdi.Babasına ait sakladığı tek şeyi almak istedi.Unutmak istedi bu anıyı.Çekmecesine uzandı,kilitli olduğu için açamadı ve çok daha büyük bir öfkeyle halının altındaki anahtarı aldı.
Çekmeceyi o kadar hızlı açmaya çalışıyordu ki, anahtar deliğe bile girmiyordu.Sakinleşerek açıp, eline çerçeveyi aldı.
Ardından hiç düşünmeden ayağa kalktı ve bir anda yere fırlattı.Saçlarını çekiştirmeye devam ederken ne yaptığını fark etti.Onu,Küneşan yapan her parçadan vazgeçiyordu, bundan da mı vazgeçecekti?Sadece Açelya mı olacaktı?O zaten uzun süredir sadece Açelya’ydı.
Gözleri doldu ve korkunç bir şey yapmış gibi kocaman oldu.Ellerini ağzına kapadı ve yere çöktü.Yere dağılmış cam parçaları dizine battı,acı dolu bir inleme düştü dudaklarından,konu,batan cam parçası değildi.Resmin üzerindeki parçaları umursamadan temizlerdi.Elleri kana bulandı.
Fotoğrafı eline alırken saçlarını düzeltti.Sarı saçlarına kan bulaştı."Hayır,"dedi nefes alarak,"öyle yapmak istemedim gerçekten."nefesler alıyordu ama ağlıyordu.Ağlaması şiddetlendi ve hıçkırıklar dolaştı peşine.
"Yani ben seni yere atmak istemedim baba."ama öldürmek istemişti.
Saçının kana bulanmış tutamı düştü önüne.Ardından yerler baktı.Ayağa kalktı,bu defa da ayağına batan cam ile acılı bir inleme sundu etrafa.Bu yalnızca fiziksel acı için değildi.
Titreyerek yine yanındaki çekmeceye ilerledi.İlkini açıp ilaçlarını aldı.Üç ayrı hapı eline alıp masanın başındaki,içinde az su kalmış bardak ile,kafasına dikti.Yerdeki fotoğrafı aldı ve tekrar çekmecesine koydu.
Ardından hızla kıyafetlerini çıkarmaya başladı ve odadaki lavaboya girdi.Kocaman bir banyoydu burası.Neredeyse yarısını duşakabin kaplıyordu.Hızla girip suyu açtı.Soğuk su ısınırken bedenindeki kesiklere değdi ve ince bir sızı bıraktı.Açelya sessizce ağlamaya devam etti.
Bu rüyayı daha önce de görmüştü.Fakat bu kadar net ve ayrıntılı değildi.Farkına varmalıydı,hayat yalnızca kehanetle müjdelenmişler için değişmiyordu,tüm insanlar için değişiyordu.
Ve bu hikaye boyunca her biri kendi ile yüzleşecekti.
Ama onu bu seviyeye getiren bambaşka bir şey vardı.Gözlerini her kapattığında gördüğü Tomris.Tomris'i yeni, tanıyordu daha önce bilgileri o kadar iyi korunmuştu ki.Bunun sebebi elbette Günkut'tu.Alderomin'e karşıt alevi yakan,iki isimden birisi.
Tomris’in gözlerinde gördüğü, kendinde de zaman zaman fark ettiği, hırstı.Fakat onunki bambaşkaydı.Derindi anlamı vardı.İçi doluydu.Bunu düşünmek ve kabullenmek istemese de her seferinde kendini düşünürken buluyordu.
Tomrsi'in gözlerinde pişmanlık yoktu.Başını iki yana salladı Açelya,kesinlike Kılıçarslan’dan farklıydı.Bir o kadar da ona benzer.Ama bu kızı saran çok daha farklı,derin anlamlar vardı.Sakinlik ile beraber.
Toprağı sarstığı günü hatırlardı.Kılıçarslan'ın olduğu gibi,onun da ağırlıklı kullandığı bir element olmalıydı.Kesinlikle topraktı.
O an Açelya,Alkurah adasında yaşayan bu insanları,bir sürü kez bozguna uğratırken hiçbir zaman nasıl insanlar olduğuna bakmadığını fark etti.Başta liderleri Günkut olmak üzere.O,Komutan Barbaros’tan çok daha farklıydı.Daha derindi,gizlediği şeyler vardı ve sır küpü gibiydi.
Tıpkı toprağın,geçmişin,geleceğin ve şimdinin izlerini taşıdığı gibi.
Duştan çıkıp vücuduna havlu sardı.Hafif hafif kanlar akmaya devam ettiği için havluda kırmızı lekeler belirdi.Hemen ardından odasına ilerleyip minik yaraların üzerine yara bandı yerleştirdi.Saçlarını kurutmadan sıkı bir at kuyruğu yaptı.Üzerine,siyah kargo pantolon ve yine siyah,boynuna kadar uzanan bir ceket girindi.Ayağına ,ise siyah postallarını geçirdi.
Bu kızın aklına bu kadar girmesi normal değildi.Açelya,yolunda çözemediklerini ve anlamlandıramadıklarını sevmezdi.Tomris de kesinlikle onlardan biriydi.
Çıkarken üzerine siyah,büyük kapşonlu bir pelerin giydi.Görünmek istemiyor gibiydi.Başını tutarken odadan çıktı ve kapıda bekleyen askerlerden birine,"Odamı temizle,kimseye de bir şey söyleme."dedi sert ses tonuyla.Asker emri alarak başını salladı.
Açelya hızlı adımlarla yürüyordu.Kaldığı malikanenin en üst katında önemli bir oda vardı.Tozlaşma odası.En yeni teknolojilerden,deney sürelerinin ardından,en önce yönetimdekiler yararlanırdı.Işınlanma tarzı makinelerin büyüsüz bulunması çok zordu ama sonunda bunu da başarmışlardı.Elbette kalan son büyü kırıntılarının doğasıyla oynamışlardı.
Açelya makineden içeriye girip kollarını omzunun üzerine yerleştirip gözlerini kapadı.Ardından başını arkaya yatırdı.Başının hemen arkasında bulunan düğme çalıştı ve onu gitmesi gereken yere,Boris'in malikanesine getirdi.
***************
Tomris
"Sence ona ne söyledi?"
Güntek cevap vermedi.
"Açelya iler aralarında ne var da Kılıçarslan'ı bu kadar iyi biliyor?"
Güntek başını kaldırdı hafifçe.
"İyi de ben bunun hakkında düşünmeyecektim neden düşünüyorum?"
Yatakta doğruldum.
"Kılıçarslan sarışın mı seviyor acaba?"
Güntek ciddi misin der gibi baktı.
"Ne bakıyorsun?Belki de aralarındaki o tarz bir şeydir."
Kısa bir an kalbimi buhran aldı.Aralarındaki o tarz bir şeyse ne yapacaktım?Ama elbette sakince karşılayacaktın çünkü o benim bir şeyim değildi.
"Konumuz bu değil."dedim Güntek'e kızarak."Benden gizlenen şey ne?"
Onun ve Açelya'nın geçmişi ne?Kılıçarslan Alderomin hanedanından ya da komutanlarından herhangi biri geldiğinde neden değişik bir ruh hline bürünüyor?Onunla nasıl anlaşma yaptı?
Zaten ben de saklanmış bir kehanetin yadigarıyken bunu nasıl düşünebilirdim?Aklıma takılan şeyle Güntek’in başını biraz daha okşadım.
Komutan’a kehanetin gizlenen hikayesinden bahsettiğimde sert bir dille bana bunu Kılıçarslan'ın öğrenmemesi gerektiğini söylemişti.Aptal değildim.Tıpkı kehanette yazanlar gibi, kendisi bana görünmeliydi, onu bulan ben olmamalıydım.Bu da yasak olmalıydı büyüyü engelliyor olmalıydı, ya da daha önce verdikleri fedayı.
Günlerim sakin geçiyor gibiydi ama sorular birikiyordu ben cevapları bulamadan.
Ellerimi saçlarıma geçirdim.Özellikle Kılıçarslan'ın Açelya ile yaptığı anlaşma aklımdan çıkmıyordu.Kaptan Kılıçarslan nasıl olur da birileri ile uzlaşma kararı alırdı.Daha önce böyle şeyler yapmadığı kesindi,onu buna iten ve hayatına sonradan giren de neyin nesiydi?
Daha fazla dayanamayıp boğulmuş gibi derin bir nefes aldım.Tekrar yatağa bıraktım bedenimi,arkaya doğru.Ardından tekrar kalktım ve Güntek ile göz göze geldik.Son zamanlarda iyi görünüyordu.Ama benimr ruh halime bürünüyordu.Bana arada sert bakışalr atıyordu.Mesela şu anda bazı düşündüklerimin gereksiz olduğunun farkındaydı.
"Bana öyle bakmaya devam etme."dedim hızla.
Başını yana yatırdı."Yemeğini yesene kızım sen."
Okyanus anneyi alacaktı ve ben onu göremeyecektim.Zaten kavuşmamızın bu kadar yakın olduğuna inanmam aptallıktı uzun bir yoldaydım hiçbir şey çabuk olmayacaktı.”Sabret Tomris,”dedim kendi kendime her zaman sabretmiştim günü geldiğinde meyvesini alabilmek için.
Kütüphaneye inmeye karar vermiştim.Bir süre sonra, güneş doğacağa benziyordu.Belki de doğmazdı.Günler garip ilerliyordu.Uzun günler uzun kalmıyor,ksıa günler bir anda uzuna dönüşebiliyoırdu.Ne de olsa zaman yoktu.
Güverteden aşağı inip kütüphanenin kapısını açtım.İçerisi her zaman olduğu gibi sessizdi ve kağıt kokuyordu.Bu kokuyu seviyordum.
Her zaman büyük bir kütüphanem olsun istemiştim.Alkurah'da Liderin evinde vardı bu tarz bir kütüphane ama burası kadar güzel değildi.Üstelik,bazı gömülerin içerisinde buldukları eski parşömenler de vardı.Ara sıra dillerini çözmeye çalışıyordum.
Köşede bir masa daha vardı.Masanın üzerinde, yeni dillere ait birkaç alfabe, sayılar, yazılar vardı ve sık sık dağıldığını görüyordum.Burayı Kıvanç'ın kullandığı kesindi.Nasıl oluyorsa ,pek de denk gelmiyorduk.
Üzerinde çalıştığım kitapları indirdim.Hava halkları ile ilgili okuyordu.
Bir süredir kayıp olan hava halkları.Elime mürekkep ve parşömen alıp sandalyeye oturacağım sıradan bir ses duydum.Kütüphane upuzundu.Her Yer karanlıktı, sadece kendi yaktığım kandil aydınlatıyordu masayı.
Umursamayıp önüme tekrar döndüğümde bir ses daha duydum.Bu seferkinin bir kahkaha olduğuna da emindim.Odalardan geldiğini düşündüm.Kütüphaneye pek fazla ses gelmezdi üstelik.
Kütüphanenin uzun koridorundan, sona yaklaştığımda önümde kocaman, ahşap kapı vardı.İki kısmı yan yanaydı ve ortadan açılıyordu.İçeriden ufak bir ışık sızıyordu.Gemi düşündüğümden çok daha büyüktü.Ama burayı daha önce nasıl görmemiştim ki?
Ahşap,işlemeli kapının yine işlemeli kollarından tutup açtığımda beni, kocaman bir oda ve mürettebat karşıladı.
Odanın genişliği,orta alanda sehpa dışında hiçbir şey olmaması ile daha çok gözler önüne geliyordu.Duvara yapışık ahşap parkelerin üzerinde etnik desenleri olan minderler vardı.
Sadece mürettebat değil,Gündüz ve Komutan Barbaros da buradaydı.Hepsi gülüyor ve bir şeyler içiyordu.
“Ne oluyor burada?”diye sordum sakin bir sesle.Çağrı gülümseyerek,”Tomris Han burayı bulmuş.”dedi.Sesi çok değişikti.
Kaşlarımı çattım.Gündüz,”Gel Tomris,otur.”dedi gülerek.
Yanlarına ilerleyip minderlere oturduğumda ortada bir tepsi,küçük ahşap bardaklar olduğunu gördüm.İçinde beyaz bir sıvı vardı,ayrana benziyordu ve oldukça kötü kokuyordu.
Gencay bir tanesinden ufak bir yudum aldı ve yüzünü ekşitti,”Ya Komutanım neden yapıyoruz bunu?”
Komutan Barbaros güldü.”Ne söyleniyorsun,Çağrı’ya baksana nasıl da içiyor.”
“Ne bu içtiğiniz şey?”diye sordum kokudan yüzümü ekşiterek.
Gündüz,”Kımız içiyoruz Tomris.Ayda bir toplanıp yaparız bunu aslında,sağlık için.”
Dündar devam etti.”Bir de güç ve gelenekler için.Eskiden yanında çiğ et de yerlermiş.”
“Kımızın ne olduğunu biliyorum.”dedim gülümseyerek,hep denemek istemişimdir,”Bende alabilirmiyim bir tane?”
Bunu dememin ardından Çağrı,tıpkı bir kurt gibi uludu.Güldüm.
Gündüz,”Dediğim gibi sağlık amaçlı içiyoruz,ama Çağrı yanlışlıkla mayalanmış halini içti,”bana bir bardak doldururken devam etti,”mayalanmış hali sarhoş ettiği için tercih etmeyiz.”dedi.
Önüme uzattığı bardağı alıp yüzüme götürdüm,hepi bana dikkatle bakıyordu.Bir anda kafaya dikmem ile koca bir alkış koptu.
Gerçekten kokusu berbattı,tadı da pek güzel sayılmazdı ama kötü de değildi.
Gencay,elindeki minik bardağı omzundaki Terminus’a uzattı.Terminus önce kokladı, ardından uzun parmakları ile kavrayıp kafaya dikti.Çağrı,”Görüyorsun değil mi Kıvanç?Maymunun ble kanında var.”
“Bir bardak daha alabilir miyim?”diye sordum keyifle.
Kıvanç huylu bir bakış attı.”Tamam kardeşim gelenek görenek güzel şeyler ama benden at sütü içmemi beklemeyin.”dedi.
Berkay,”Neden beklemeyelim,kuvvetlen biraz, aslanım!”diyerek bir bardak daha dikti kafasına.Başını iki yana salladı yüzünü ekşiterek.
İkinci bardağı da diktiğimde Komutan gülerek bakıyordu.”Daha fazla içersen çarpacak.”
Başımı yana yatırdım.”Kanımda var çarpmaz bu bana.”dedim.Yine büyük bir alkış koparken Çağrı gülerek yanıma geldi ve kolunu omzuma attı,bende onunkine attım,bir şarkı mırıldanıyordu ve bu esnada birkaç bardak daha dikiyordu.Bende aynısını yapıyordum tabii.Bir süre sonra yine dans ederek yerine geçti.Dündar ve Gündüz de birer bardak diktiler kafaya.
“Kılıçarslan’ı neden çağırmıyorsunuz bu etkinliğe?”diye sordum merakla.
Gündüz güldü.”Kılıçarslan bu odada olsa kimseye rahat vermezdi.Bırak da insanlar nefes alsın.”
Çağrı kahkaha attı.Neden attığını bilmediğim için ona döndüm.”Tabii sen özlüyorsan bilemeyiz Tomris.”dedi.
Hızla elimdeki küçük bardağı kafasına attım.Diğerleri gülerken, o başını tuttu.
Arkama yaslandım.”Çok konuşmayın da işinize bakın.”dedim.
Gencay,”Sen cidden şakaya gelmiyorsun.”dedi.
“Kaptanına da yapabiliyor musun şaka?”diye çıkıştım.
Gencay,”Ama o Kaptanımız.”dedi.
Kaşlarımı kaldırarak baktım.Çağrı,”Bence Tomris de en az Kaptan kadar otoriter,şuna baksanıza aynı onun gibi bakıyor zaten.”
Bir diğer bardağı da kafasına fırlattım.Yine hafif inleyerek başını tuttu.”Olsa olsa Kaptanın bana benzer.”
Dündar,”Aslında Kaptanda da sana benzer hareketler gözlemleyebiliyoruz.”dedi ortamın aksine sakinlikle.Gülümseyerek çenemi havaya kaldırdım.”Kaptanınız yanımda halt yemiş beyler.”dedim.
Çağrı sarhoşluğun da etkisiyle elindeki bardağı kaldırdı,”O halde Tomris’e!”diye kaldırdı coşkuyla.
Beklemiyordum ama mürettebatın her biri ellerindeki bardakları kaldırdı,”Tomris’e!”
Güldüm kendi kendime.Komutan ayaklandı ve salona ısısını veren şömineye ilerledi.İçine odun atıp biraz haşladıktan sonra tekrar oturdu.
Terminus,bir süre sonra Gencay’ın kucağına yerleşti.Gencay’ın eli,onun başını okşarken uyumaya başladı.Bu garipti çünkü daha öncesinde onun uyuduğunu hiç görmemiştim.Aralarında farklı bir bağ oluştuğu belliydi.
Ortam sessizleşmişti,arada duyduğumuz Çağrı'nın mırıldanmaları hariç,herkes kendi halindeydi.
Gündüz ve Dündar sessizce bir şeyler konuşuyorlardı diğer tarafta.Yanlarına gidip oturdum,avucumu uzattım,”Söyle kahin efendi ne görüyorsun?”
Güldü kendi kendine.Yinede elimi eline aldı.Beklemiyorduma am incelemeye başladı.Gündü’e çeviridm bakışlarımı fısıldayarak,”En karanlık sırlarımı falan da görür mü bu şimdi?”
Güldü,”Ona elini uzatmayacaktın.”
Durum ciddileşiyordu.”Aşk harici bir şey görüyorsan söyleme,evlenesim var.”dedim kinayeyle.
Dündar beklemediğim bir şekilde ciddiyetle incelerken güldü.”Merak etme aşk da görüyorum.”dedi.
Hızla elimi çektim.”Saçmalama istersen.”dedim.
İkisi de gülmeye başladı.”Ne gülüyorsunuz be,”Dündar’a yaklaştım,”Sen ciddi misin?”
“Başını olumlu anlamda salladı.”
“Fala,oldum olası inanmamışımdır.”
Dündar,”Fal değil ki, yıldız haritalarının avuç içlerine yansıdığını bilmez misin hiç?”
“Çok saçma,yıldızlar neden avuç içine yansısın,yerlerinde duruyorlar işte.”dedim.
İkisi de merakla baktılar.Daha önce yıldızları görmemiş insanlara yıldızlardan bahsediyordum.”Bir gün göreceksiniz,”dedim gülümseyerek,”sonra önümde diz çöküp yaşasın Tomris diye bağıracaksınız.”
İkisi de gülerken başlarını iki ayan salladı.
"Alaz nerede?"diye sordum aklıma gelen şeyle.
Gündüz,"Odasında olmalı pek çıkmıyor."dedi.
Ayaklanıp odadan çıktım,ardından da kütüphaneden.Alaz'ın odası misafir odası olmalıydı.Aşağı katlara yakındı,zindanların iki kat üstüydü.Küçük bir misafir odası vardı burada.
Kapıyı tıklattım,"Gir."dedi.Kapıyı açar açmaz ise masanın başında oturan Alaz ile karşılaştım.Gözlerine bir gözlük takmış, elinde ise tüy bir kalem vardı.
"Tomris?"dedi şaşkınlıkla.
"Alaz."dedim aynı şaşkınlıkla,boğazımı temizledim,"Ne yapıyorsun burada?"
"Aslında ben,"kağıtları toplamaya başladı,"hiçbir şey,sadece yazıyorum."dedi.
"Ne yazıyorsun?"
"Kafamı dağıtıyorum,birkaç küçük bir şey,aslına bakarsan çizim de yapıyorum ama,"güldü kendi kendine,"pek başarılı oldukları söylenemez."
Çok hevesli görünüyordu,gözlerinin içi parlıyordu.Onu gören biri sadece odasında kendi kendine vakit geçirdiğini düşünmezdi.
"Sadece yazıyorsun ve bir şeyler karalıyorsun."dedim kısık sesle.Başını salladı,"Evet,görmek ister misin?"
"Yazılarımı insanlara göstermiyorum,aslında bakarsan henüz hazır değiller.Ya da okuyacak pek kimse de bulamadım.Ama bazı sahneleri resme döküyorum."
Küçük odada bulunan,iki raftan birinde büyük bir dosya vardı.Alıp yatağın üzerine koydu ve oturdu.Bende yanına gidip oturdum.Dosyayı açıp sulu boya ve karakalem ile yapılmış resimleri gösterdi.Bunlar amatör resimler olamazdı her biri muazzam nitelikteydi.
Bir tanesinde kumsal vardı,hemen önünde iki katlı minik bir ev.Beyaz duvarlarındaki çatlaklar bile harika resmedilmişti.
Önünde iki kişi vardı.Oturmuş karşılarındaki okyaunsu izliyorlardı.Güneş batıyordu.Ama en şaşırtıcı olan gökyüzünde beyaz noktalar vardı."Bunlar yıldızlar mı?"diye sordum.
Başını olumlu anlamda salladı,"Sen daha iyi bilirsin tabii,yalnızca beyaz ışıklarıyla gökyüzünü süslediklerini biliyorum ve bana kalırsa,o kadar şiirseller ki,ışıklar Tomris,onları seviyorum.Ama büyük parlak olanları değil nazikçe etrafı süsleyenleri."
Bir başka resim açtı,hepsinde aynı iki kişi vardı.Genç,hafif cılız,kumral saçlı,buğday tenli bir erkek.Kemerli burunlu,ela gözlü ve kumral saçlı da bir kız.Boyları neredeyse birbirine yakındı.Resimdeki herşey estetikti ama insanların hiçbiri estektik kaygı güdülerek çizilmemişe benziyordu.
"Onlar romanımın ana karakterleri."dedi gülümseyerek,resme bakarken gözleri parlıyordu.
"Konusu ne?"diye sordum ilgiyle.
Derin bir nefes aldı,söze girerken vazgeçti.Bu birkaç kez daha yaşandı,"Galiba anlatamayacağım Tomris."
"İyi ama neden?"
"Çünkü daha önce anlatmadım,yazdım.Şimdi de öyle bir de,"sessiz kaldı söyleyip söylememe konusunda kararsız olduğu belliydi.Ona dikkatle bakarken derin bir nefes alarak devam etti,"Bence hazır değilsin."
"Neye?"dedim kaşlarımı çatarak.
"Yazılar, insanları bulur Tomris.İnsanlar yazıları değil.Çok eskiden,Kara'nın bana verdiği kitaplardan birinde,kitapların ve yazıların,insanın en çok ihtiyaç duyduğu zamanda ortaya çıktığı,doğru zamanı beklediği yazıyordu.Bende böyle olsun istiyorum,ileride bir gün,"derin bir nefes aldı,"Çok aptalca bir hayal gibi gelebilir,aslında bakarsan,ben ateş muhafızıyım ama kitaplarım,onlar okunduğunda okuyan her bir kişinin ihtiyaç duymasını ve o an,onlara umut vermesini isterim."dedi.
Karşımdaki kiş ibir muhafız değildi.Yaşadığım dönemde kimse bir şairin koskcoa muhafızlardan daha derin olacağını düşünmezdi.Ama Alaz,tıpkı söylediği gibi gösterişli ışıkların her birinden çok daha derindi.O,eksik parçalar gibi yerleştirilmiş minik parlaklıklar olabilirdi ancak.
Bu sefer vicdan çıktı göğsümden yukarıya.Bu azabı unutmuştum ya da kalbim gizlemişti bu karmaşada.Ama onun gibi birinin ateş varisi olmasına sebep olmak canımı yaktı.
"Bir gün,"dedim gülümseyerek,"kitabını okuyacağım.Ve ilk defa,bir teoriye bu kadar inanmak, mantığımın dışına çıkmak istiyorum.O kitap,ihtiyacım olduğunda bana gelecek."
O da içtenlikle gülümsedi.
Kapıdan çıkarken,"Yine de bana fazla güvenme,bilmediğim şeyler hoşuma gitmez,bir gece ansızın okuyabilirim."
Güldü.Başını olumsuz anlamda salladı,"Hayır Tomris,sen gerçekten inandıklarında, kendi kurallarından bile sıyrılabilirsin."
Sırtım ona dönükken söylediği cümle yüzümün ciddileşmesine ve gözlerimden şaşkınlığın geçmesine sebep oldu.Odama çıkarken fısıldadım,"Gerçekten inandıklarında,kendi kurallarından bile sıyrılabilirsin."
Komutan Ertuğrul'un cümleleri geldi bu sefer."Günkut'un ihtiyacı olan inançtı ve onu buldu.Bir gün sende bulacaksın."
Kendi kurallarımdan sıyrılabilecek kadar büyük bir inanç.
***********
Boris,Algedi adasındaki görkemli malikanesinden,yeni teknoloji ürün sayesinde,saniyeler içerisinde ayrılarak toplantı yapacakları karargaha gelmişti.
Diğerleri gelmeden gelmişti.Bunu sık yapardı,bir yerde o insanlardan çok daha önce bulunurdu.Tıpkı,tekrar tekrar başka bir insanın bedeninde doğduğu gibi.
O,zamanın kaybolduğu gün de bu topraklar üzerindeydi,tam iki yüz seksen iki yıldır hayattaydı.Tutabilecekleri tarihler kadar.
Her öldüğünde ruhunu seçtiği bir başka erkeğin bedeninde doğuyordu.O kişi ölüyor o ise yeniden başlıyordu.Her doğduğunda kırk yaşında doğardı,ona göre geride kalan yaşlar toyluğu ifade ederdi.
Elli beş yaşına geldiğinde ise öleceği an yaklaşırdı ve yenisini seçerdi.Alderomin,her yeniden doğduğunda ona eski imkanlarını tanırdı.Neden bu kadar uzun yaşamak istediği ise bilinmiyordu.
Mutlak zaferi görmek hoşuna gidiyordu belki de.
Geniş balkonun ortasında yin geniş bir masa vardı.Etrafında üç sandalye.Bugün yapacakları toplantı yeni bir kuruluşun toplantısıydı.
Henüz ismi dahi belli olmayan bu kuruluşa ihtiyaç duyulacağını düşünmemişti Boris.Ona göre henüz ayağını kaydıracak kişiler yoktu karşısında.
Kılıçarslan da Tomris de genç ve oldukça toylardı.Fakat Açelya acele ediyordu,Boris'e göre o da oldukça toydu.Yine de bu kadar önemli kişileri bir masada toplayabilecek kabiliyeti vardı.
Babasını öldürecek kadar gözünü karartmıştı,Netan ondan bahsederken böyle söylemişti.Boris,ihanetin ruhunu hissederdi,gözlükaralığı da öyle.
Toplantıya gelecek üçüncü kişi ise,Alderomin'in büyü sığınağının bozulması anlamına geliyordu.
Çakır,toplantıya katılacaktı.Ateş muhafızları dağılmıştı.Kalan son muhafızlar artık birlik halinde değildi.Boris,zaten yapılan varisin yetersiz olduğunun farkındaydı ama beraber olmaları bir güç veriyordu.
Yine de önemsemedi Boris.Her zaman kaçabilir ve yeniden başlayabilirdi.Yenilgi ona uğramayacaktı hiçbir zaman.
Öyle ki tek başına Alderomin'i bile yok edebilecek bilgiler biliyordu.İşte bu yüzden,güç onu bulmaya devam ediyordu.
Tam bu sırada kapının ardından bir ses geldi.Gelen Çakır’dı.Boris'i görünce başıyla selam verdi.Boris,Çakır'ın yine de şüphe duyduğunu hissetti.İkisi de sandalyelere oturmadı ayakta beklediler.
Çakır'ın şüphesinin nedeni belliydi.Karşısında herkese ve herşeye olgulara dahi, ihanet edebilecek bir adam vardı.Hepsi ihanet etmişti ama hiçbiri Boris kadar olamazdı.Boris'i Boris yapanlardan biri ise kara büyüyle uğraşmasıydı.
Doğa bozulsa bile,büyücüler kara büyüden uzak dururlardı.Bu oldukça önemliydi.
Açelya büyük bir hızla kapıyı açtı ve sandalyesini çekti."Oturun beyler."dedi ciddi bir sesle.
Boris alayla gülümsedi Açelya oturduktan sonra biraz bekleyip oturdu.Onun yanında birilerinin üstünlüğünü koymasını sevmezdi.
"Neden toplandığımızı biliyorsunuz."dedi Açelya.
"Her şeyden önce,"dedi Boris bölerek,"toplantı yemini etmeliyiz öyle değil mi?"Çakır’a baktı,"Büyüyle beraber."
Açelya için ilk değildi.Daha önce kara büyü ile yemin etmişti.Ama Çakır,onu yetiştirenlerin öğütleri gereği,yapmak istemiyor gibiydi.
Açelya,"Yine de bir element muhafızı aramızdayken kara büyü yemini etmemizin şu anlık bir anlamı yok."dedi.
Boris,onun bu kararlı tutumunu sevse de başını olumsuz anlamda salladı."Kehanetlenmişlere karşı kurulan her bir toplantı kara büyü yemini ile başlar.Onların olduğu kadar bizim köklerimiz de sağlam kılınır."
Çakır,"Elbette."dedi.Açelya başıyla onayladı.Üçü de ayağa kalktı.Boris ortaya bir kağıt koydu,"Kenetlenmiş olanın karşısında duracağıma,"diğerleri tekrar etti,"büyünün kadim gücüyle zincirleneceğine,hiçbir kanı dökmekten şüphe etmeyeceğim ve bu toplantının amacına ulaşacağına,"diğerlerinin tekrar etmesi ardından gülümsedi,kara büyünün en önemli cümlesine gelmişti sıra,"ruhumun ufak bir parçasını feda ederek,yemin ederim."
Her birinin ruhundan birer parça mührü oluşturdu ve artık toplantının olduğu masada mor,demir bir anahtar vardı.Boris anahtarı aldı ve keyifle gülümsemeye devam etti.
Aeçlya'nın ruhundan ilk verişi olmadığı için ufak bir sarsılmanın ardından kendine geldi.Lakin Çakır için aynısı söylenemezdi.Kısa bir an,kalbi ağrıdı.Ama gözünü karartmıştı bir kere,bu yüzden sorun olmadı.
Tekrar yerlerine oturdular.
"Geçtiğimiz günlerde üzerinde uzun süre çalıştığım yer sarsıntısına erişemedik.Eminim bunun haberini almışsınızdır.Bunun bir yenilgiden çok beklenmeyen bir durum olduğunu belirtmek isterim."
Çakır dikkatle dineldi ama Boris balkondan büyük okyansu izliyordu."Kılıçarslan hakkında bildiklerimiz ve koca bir geçmişi var,lakin Tomris hakkında kapsamlı şeyler bilmememiz bizi geriye itiyor.Kılıçarslan'ın tayfasına dair de fazla bilgimiz olmaması cabası."
Boris sıkılarak nefes aldı."Ne yapmak istiyorsun"diye sordu.
"Onları zor durumda bırakarak neler yapabileceklerini,bize neleri verebileceklerini görmek istiyorum."
Çakır başını olumsuz anlamda salladı."Kaptan,seninle hiçbir zaman anlaşma yapmadı, uzlaşmaya adımını atmaz.Tanısan dahi biliyoruz bunu."
Açelya çenesini kaldırdı."Böyleydi, fakat Kaptanda henüz tespit edemediğimiz bir değişim söz konusu."
Sol cebine katladığı mektubu çıkardı gün yüzüne.Kılıçarslan'ın mektubuydu bu,herkes bilirdi, hiç o mektubu almamalarına rağmen.
Boris şaşırmadı ama yine de mektuba bakmaya başladı.Açelya,"Kaptan,elimdeki esir karşılığında bana istediğim bir şey verdi."
Çakır,"Ne verdi,ne istedin?"diye sordu.
Açelya başını olumsuz anlamda salladı,"Bu,onunla benim aramda olan bir bilgi beyler.Fakat anlatmak istediğim şu,geminin içerisinde de bir şeyler değişiyor,Kaptan yapmam dediklerini yapıyor."
Çakır,"Bu,bize istediklerimizi vereceği anlamına gelmez daha etkili bir şey yapmalıyız."
Açelya hırsla,"Mürettebatı dağıtmak istiyorum.Büyük bir güç ve planlama ile,"bunu söylerken Boris'e bakmıştı çünkü onlara bu kadar büyük bir zarar vermek için kara büyüye ihtiyacı vardı,"onları başıboş bırakacağız."
Çakır,"Kaptan'ı kaçırmaktan mı bahsediyorsun?"
Açelya başını salladı ve Boris'e baktı.Boris kendi kendine gülerek başını iki yana salladı."Bu istediğini elbette yapabiliriz,Açelya."dedi.
Açelya gülümserken Boris,"Fakat onu kaçırmayacağız."dedi.
Açelya hızla,"O zaman kimi kaçıracağız,yaptığım plan muazzam!"diyerek çıkıştı.
Boris, onun aksine sakin bir ses tonu ile,"Yaptığın planların muazzamlığı önemli olsaydı, şu anda yer sarsıntısı elimizdeydi."
Açelya öfkeyle söze girerken Boris onu susturdu.
"Beni dinleyeceksin genç kız.İlk amacımız mürettebatı dağıtmak ya da Kaptan’ı direk kaçırmak değil.En başında tespit ettiğin gibi içlerinde bilmediğimiz birileri var."
Açelya anladığı şey ile,"Tomris'i mi kaçıracağız?"diye sordu.
Boris başını yavaşça olumlu anlamda salladı.
*************
Kılıçarslan,herkesin sessiz olduğuna emin olduğu bir anda üzerine kalın kazağını geçirdi.Siyah botlarını ve yine aynı renkte kargo pantolonunu giydi.Lacivert kazağın boyun kısmını düzeltti,dağınık saçlarına dokunmadı.Kısa bir işi vardı.
Herkesin sessiz olduğuna emin olmuştu ama kontrol etmesi gereken biri vardı.Kahvaltıdan önce onun ayılması ve Kılıçarslan'ı yerinde bulmaması büyük bir sorundu.
Etrafı kontrol edip Tomris'in odasına ilerledi.Yavaşça kapıyı araladı.Tomris'in şöminesi yeni sönmüşe benziyordu.Yatağına geçmiş üzerine kalın yorganı almıştı.
Tomris uyurken,onu çok farklı bir masumluk alıyordu.Kılıçarslan da şaşırıyordu bu haline.Uykuyu bile hak ederdi,sık uyumazdı ve uyuduğunda çok yorgun olurdu Tomris.Belki de bu yüzden, diye düşündü Kılıçarslan.
Belki de bunu yapmamalıydı ama yavaşça Tomris'in yatağına ilerledi.Yere oturarak elini Tomris'in saçlarına götürdü.Ama değmedi,korktu herkes gibi.
Çocukluğumuzda,duygularımızın bizi bulduğu ilk anlarda onlardan korkarız.Çünkü insan bilmediklerinden endişe duyar.Kılıçarslan için de böyleydi belki de.
Bu sırada yorganın altından başka bir nefes sesi geliyordu,çok daha hırıltılıydı.Tomris'in arkasından yavaşça başını kaldırıp Kılıçarslan'a baktı.Kılıçarslan ise şimdi öleceğini düşündü,hatta aklından bir sürü senaryo geçti.Güntek onu yiyecek gibi bakıyordu.
Ta ki gözlerini görene kadar.Güntek başını yana yatırdı ve mırıldandı.Kılıçarslan şaşırırken başıyla selam vererek fısıldadı,"Teşekkür ederim."dedi.
Güntek onu sevmeye mi başlıyordu yoksa haline acıyor muydu bilemedi.Ama tekrar yerine yattığında rahat bir nefes aldı.
Tekrar Tomris'in saçlarına gitti elleri,değmese bile aralarından sarı,minik toz parçaları yayıldı.Kılıçarslan'ın gözleri parladı.Sarı toz parçaları odayı aydınlattı,tıpkı yıldızlar gibi.
Ve fısıldadı,"Yıldızlara çok yakınız,"derin bir nefes aldı,"çünkü onları bir tek biz görüyoruz güzelim."
Tomris,ayık da uyusa bu sersere uyanmadı.Hiçbirini duymadı ama Kılıçarslan, bir gün haykıracaktı.Haykırmak onun işiydi zaten.
Ayaklanıp güverteye geldi,ve kendini gerisin geri okyanusa bıraktı.Okyanus, onu en güvenli şekilde bırakacaktı,Açelya'nın malikanesine.
Dakikalar sonra geldiğinde emin adımlarla ilerledi.Ne kadar anlaşmayı kabul de etse, kaybetmiş hissetmiyordu önemli olan da buydu işte.
Kumsalın okyanusa bağlandığı kısımda bekliyordu Açelya.Hemen yanında iki asker gözleri bağlı olan Okyanus anneyi tutuyordu.Kılıçarslan'ın çenesi kasıldı.
Açelya gülümsedi ve çenesini kaldırdı."Sakince görüşmeyeli uzun zaman oldu Kaptan."dedi.
Kılıçarslan da onun yaptığı gibi gülümsedi."Öyle."dedi ve Açelya'nın söze girmesini beklemedi,"Esiri alayım."dedi Okyanus anneyi askerlerin elinden çekip kurtararak.
Açelya güldü.Kılıçarslan Okyanus annenin koluna girdi ve gitmeden önce,Açelya'ya başı ile selam verdi.Açelya da aynısını yaparken ciddileşti.
Bu sefer Açelya'nın aklını sorular aldı.Kaptan'a ne olmuştu böyle?İnatlaşması ve onu bir sonraki sefer yenilgiye uğratacağını söylemesi gerekiyordu.Kaptanın,inatlaşacağı bambaşka biri olduğunu tahmin edemedi,hemde hayatının sonuna kadar.
Merakına yenik düşerek ilk acizliğini gösterdi Açelya.
"Kaybettiğini biliyorsun Kaptan!"diye seslendi arkasından.Kılıçarslan gülümsedi ve cevap vermedi.
"Nasıl oldu bu?"diye sordu bu defa Açelya.Kılıçarslan bunu soracağını biliyordu.Arkasına döndü,"Artık bunun bir önemi yok."dedi yalnzıca.
Çünkü amacını bulmuş gibiydi.
Okyanus anne öksürdü zorlukla.Açelya gider gitmez Kılıçarslan, gözlerinin bağını çözdü.Hızla kontrol etti.Yarası yoktu sadece zayıflamıştı ve bitkin görünüyordu.
"Hasta mısınız?İsterseniz sizi bırakmadan önce şifahaneye götürelim ne dersiniz?"diye sordu.
Okyanus başını olumsuz anlamda sallayarak gülümsedi."Peki iyi misiniz,size bir şey yaptılar mı?"
Okyansu anne, yine başını olumsuz anlamda salladı.Karşısındaki, bu okyanus gözlü çocuğu tanıyor gibiydi.
Kılıçarslan telaş içerisindeyken,yüzünü elleri arasına aldı okyanus."Demek okyanusun asi Kaptanı sensin öyle mi?"
Kılıçarslan küçük bir çocuğa dönüşmüştü sanki.Başını olumlu anlamda salladı.Okyanus omzunu okşadı Kılıçarslan'ın.
Aslında Günkut'un da gördüğünü gördü.Eski bir dostu,eski bir sevgiliyi hissetti.Onun büyüttüğü çocuk,diye geçirdi kendi içerisinde.Ama konuşamadı.
Kılıçarslan boğazını temizledi,"Gitmek için okyanusu kullanacağız ama eğer tedirgin olursanız,"Okyanus anne başını çevirdi.O kadar seviyordu ki hür dalgaları tedirginlik onu bulacak son şeydi.
"Adım neden Okaynus sanıyorsun sen?"diye sordu gülerek.Kılıçarslan da güldü,Tomris’i bu kadının büyütmesine şaşırdı.
Centilmen bir tavırla,"O halde elinizi rica edicem."dedi.
Okyanus gülümseyerek verdi elini.Kılıçarslan gözlerini kapatırken dalgalar kumlara uzandı,ayaklarının altından bedenlerinin üst tarafına çıktı ve başlarına kadar sardı Ardından narince içine çekti ve ikisini Alkurah'ın topraklarına getirdi.
Tam Okyanus'un evinin önüne.
Gelir gelmez Okyanus hızla nefes almaya başladı.Kılıçarslan,"İyi misiniz?"diye sordu.
Okyanus,gülerek başını olumlu anlamda salladı."Bu hissi çok özlemiş olmalıyım sadece."
Evine giderken,"Sana bir şey vermem gerekiyor."dedi.Kılıçarslan şaşkınlıkla bakarken Lider Günkut Okyanus'un evinin önüne geldi ve gözlerini Kılıçarslan’a çevirdi.Okyanus'u görünce ona tekrar bakıp başıyla selam verdi.Kılıçarslan da aynısını yaptı.
Okyanus,bir süre sonra elinde bir albüm ile çıkageldi.İki adet albüm vardı elinde.Birinin üzerinde Gündüz yazıyordu.Güneş çizilmişti üzerine.Birinin üstünde de kurt çiziliydi.Pastel boya çizimleri idi bunlar.Kurt olanın üstünde de Tomris ve Güntek yazıyordu.
Kılıçarslan eline alır almaz gülümsemeye başladı.O kadar uzun gülümsedi ki Okyanus,"Demek yolunu hatırlamayacak kadar."dedi.
Kılıçarslan anlamayarak,"Efendim?"dedi.
Okyanus gülerken başını iki yana salladı."Bir şey söylemedim."
Kılıçarslan tekrar ikisine de selam verip okyanusa bıraktı kendini.O,saniyeler içerisinde gemiye giderken, güneş doğuyordu.
Günkut,"Tıpkı ona benziyor."dedi nostalji dolu bir bakışla.Okyauns başını sallamakla yetindi.
Okyanus derin bir nefes aldı."Toprak ve okyanus, bu defa dostluk için birleşmeyecek gibi."
****************
Tomrisimizin bir modeli varrrr
Kanalda da paylastim ama çogunuz orda yok(çabuk gelin)
(Kitappadden okuyanlarda gorunmeyebilir)
naberrr
umarım çok gecikemmiştir.Kılıçarslan'ı gittikçe oğlum gibi görmeye başladım.Güzel bir hareket yaptığında falan on dk gururlu anneler gibi ekranı izliyorum.
Oğlum çünkü.
Güzel bir bölümdü ilk kitap 20.bölümde bitecek ve ara vericem kurguya.Ama merak etmeyin hepsi en baştan okuyup düzeltmek için.bazılarınız da fark ediyorsunuzdur kurguda ufak hatalar mevcut.Düzenlenmesi gerekiyor.
Daha sonra da 2.kitabın iskeletini hazırlayacağım ve emin olun 2.kitaba bayılacaksınız.
Herr neysee.
Sorularınız varsa almak çok isterim tik toka da çekinmeden gelin ve bana yazın çok mutlu oluyorum çünkü.
Hesap:ebi_books
çok öpüyorum hepiniziiii.
"Zamanı sakın kaybetmeyin."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |