15. Bölüm

14.Haber

Ebrar Aydın
ebi_books

30 yıl önce/Alkurah

"Çok iyi Toprak Muhafızı!"

Ve rüzgarla beraber büyük toprak parçaları üzerine esti karşıdakinin.Bir defa sendeledi.Başını kaldırdığında, karşısında duran emin bakışlara baktı, hemen ardından sağ elini geriye attı ve derin bir nefes aldı,büyük bir okyanus dalgası,sert hatta neredeyse bıçak kadar keskin bir şekilde karşıdakinin üzerine doğru gitti.

Sendelediğinde,diğerinin aksine gülümsemedi,sertçe savurdu ve son darbesini vurdu.Karşısındaki yere düştüğünde ise düello bölgesinde büyük bir alkış koptu, Toprak öğrencilerinden.

Toprak Muhafızı, ciddiyetle ilerledi ve düşürdüğü Okyanus Muhafızına baktı.Ardından sağ elini ona uzattı,Okyanus Muhafızı, güvenle sıktı ve ayağa kalktı.Yenilgisine rağmen yanındakinin kolunu havaya kaldırdı kazandığını göstermek için.

Onları dikkatle izleyen eğitmenler,bu iki muhafızın arasındakinin düşmanlık olmadığını çok iyi biliyorlardı.

"Her zamanki gibi yenildin Kaptan Barbaros."dedi Günkut alayla.

Barbaros kahkaha attı,"Merak etme, son gülen iyi güler."dedi.

Güldüler,Günkut kolunu Barbaros'un omzuna attı ve geniş düzlükten aşağı indiler.Akademinin ilerisinde,okyanusa oldukça yakın bir yerdi burası.Büyük bir düello tahtasına sahipti,öğrenciler çoğu zaman burada yarışırdı.

Aslında düello günlerini herkes çok severdi,sıkıcı dakikaların ardından güçlerini gösterir ve yeşil bahçede bir şeyler yer içerdi.

O güneşli günlerde de olsalar akademinin üzerine çöken karanlıktan birhaberlerdi.

Günkut,eğitmenlerin arasında konuştuğunu duymuştu.Yeni öğrenciler gelmeyecekti,ikinci kademelere azalıyordu ve Alkurah'ın bereketli topraklarında bir abluka söz konusuydu.

Koksa dahi her zamanki gibi sert duruşunu korumuştu.Akademiye verilen hakların bir bir azaldığı da göz ardı edilemiyordu.Bazı eğitmenler,ortadan kayboluyordu.Diğerleri bilmese bile Barbaros nereye götürüldüklerini biliyordu,Alderomin deney merkezine.

Barbaros ev Günkut soluklanmak için, okyanusa yakın duran ağacın dibine oturdular.İkisi de akademinin en büyük ve güçlü öğrencileriydi.Yirmi sekiz yaşındaki bu ikili,çoktan mezun olmayı hak etmişlerdi lakin ileri düzeyi öğrenmek için akademide kalıyorlardı.

Barbaros keyifle okyanusu seyretti."Ne diyorum biliyor musun Günkut?"

Günkut sessizce bekledi."Bu gece gemimi alalım ve Algedi'ye gidelim."

Bu sefer yarım ağız güldü Günkut."Senin sevdan yüzünden ben niye sürekli o gemiye biniyorum lan?"diye çıkıştı.

Barbaros güldü bakışlarını Günkut'a çevirdi."Neden gemimi sevmiyorsun?"

"Bir toprak muhafızını günlerce gemide tutarsan balığa dönüşür Barbaros."dedi Günkut ciddiyetle.Barbaros kahkaha attı.

"Ne güzel işte balık olursan belki daha sevimli bir şey olursun."

Günkut omzuna vurduğunda,Barbaros hafifçe yana savruldu."Çok konuşma istersen maymuna dönüşmüş şekilde uyanmak istemezsin."

Kısa bir sessizlik girdi aralarına.Arkadaki sesler umurlarında olmadı,biri okyanusun coşkulu dalgalarını dinledi,diğeri toprağın sessizliğinde huzur buldu.

Barbaros,"Benimle okyans üzerinde yol gitmek hoşuna gitmiyor mu yani?"diye sordu.

Günkut gülümsedi."Kimse için okyanusun üzerinde o kadar uzun süre geçirmem,"derin bir nefes aldı batan güneşi,seyrederken,"fakat bir dost için,işte o zaman durumlar değişir."

Birbirlerine güvenle baktılar.Barbaros akademiye on dört yaşındayken gelmişti.Günkut ile kurdukları hikaye de tam olarak böyle başlamıştı.

Ve şimdi üzerinden on iki yıl geçmişti.Dostluk öyle bir duyguydu ki ikisi için de,isimlerini duyduklarında, birbirlerine benzer ,birbirlerine ait en ufak bir şey hissettiklerinde mutlu olabiliyorlardı.

Bir anda yanlarına gelen iki kişiye döndü bakışları.Siyah gömleği,pantolonu ve çatık kaşlarıyla Çakır, hemen ardından da daha yumuşak bakışları, yine siyah kıyafetiyle Kara geldi.Birbirleri ile didişiyorlardı,Kara gülse de Çakır yine memnun değildi.

"Kabul etmeliyiz ki okyanus muhafızlarıyla bu kadar samimi olmamız etik değerlerimize aykırı."dedi Çakır öfkeyle.

Kara,Barbaros'un yanına otururken,"Ateş muhafızlarının etik değerli olduğunu söyleyen ilk kişisin."dedi.

Çakır sinirlense de oturdu."Kusura bakma Barbaros,senden bahsetmiyordum."

Barbaros yandan ters bakışlar attı.Dağınık saçlarını geriye iterken,cebinden baş bandını çıkardı kızıl renkteki bandı saçlarına bağladı,önlerinden sarkan minik,siyah boncukları yüzünü kapatmasın diye geriye doğru itti.

"Üçüncünüz nerede?"diye sordu Barbaros.

Çakır memnuniyetsiz bakışlarla,"Nerede olacak boş işlerle uğraşıyordur."dedi.

Kara, göz devirerek başını iki yana salladı.

Barbaros,"Bununla yaşamak zor olmuyor mu?"diye sordu Kara'ya."Görüyorsun ya işte."dedi Kara da.

Onlar,okulun ateş muhafızlarıydı.Ateş öğrencilerinin liderleriydiler ve ateşin kadim yazısını okuyabiliyorlardı.Bir avuç ateş öğrencisi kalmıştı ,sayıları beş parmağın beşini geçmiyordu.Toprak öğrencileri sekiz kişiydi,su öğrencileri on ve hava öğrencileri iki kişi.

Zamanın kayboluşu büyünün temelini oluşturan akademiyi derinden sarsmıştı.Etkileri ise üzerinden yıllar geçtikçe artıyordu.Günkut bunu düşünürken yine huzursuzlandığını hissetti.

Arkalarında duran iki eğitmen yürüyerek öğrencileri seyrediyordu.Uzun boylu olan adam,"Ne kadar azaldıklarını görüyorsun değil mİ?"diye sordu.

Kadın başını olumlu anlamda salladı."Görmemek mümkün değil."

Adam,derin bir nefes aldı,"Yeni öğrencilerin gelişi yasaklandı,"derin bir nefes aldı,"Bu okul, bereketli toprakların her zaman en iyisiydi,her yerden insanlar gelir ve eğitilirlerdi,kurtarıcılarımız onlardı, şimdi ise,"kadın adamın elini tuttu,"Umutsuzluk bize verilen en büyük ceza,bu kadar kederli konuşmanın bir anlamı yok."dedi.

Adam derin bir nefes aldı."Son dönemdeyiz,artık devamı yok."dedi.

Kadın başını olumlu anlamda sallarken gözlerini ufka çevirdi,okyanus öğrencilerinin en sevdiği eğitmeniydi o,"Adalet için savaşanlar hemen ölmezler,ruhları,sözleri ve zihinleri bizimledir,umutsuzluk onlara seyrettirebileceğimiz belki de en korkunç sahne olur."dedi.

Hava kararırken tüm öğrenciler odalarına döndü.Işıklar söndüğünde üst ranzada yatan Barbaros uyumaya çalışan Günkut'u rahat bırakmıyordu.

"Biliyormusun Günkut,çok güzel bir sesi var."

Günkut mırıltı çıkararak onayladı.

"Uzun saçları var,bazen bandana takıyor tıpkı benimki gibi ama onunki daha farklı tabi."

Barbaros böyleydi işte.Konuşup saatlerce dostuna anlatabilirdi.Heyecanlı bir insandı, anda kalır anı yaşardı.Aşkını da her duygu gibi doruklarda yaşıyordu,yıllardır takıntılı olduğu bu kızla,henüz el ele bile tutuşmamışlardı.

Günkut başının altındaki yastığı alıp kendi yüzüne bastırdı.Barbaros kendi kendine şarkı mırıldanırken,"Ama tabii bir de ondan dinlemen lazım o çok daha iyi söylüyor."

Günkut,"Barbo,biraz daha susmazsan ateş muhafızlarının odasında uyursun."dedi.

Barbaros ayaklandı,"Ben istemediğim hiçbir yerde kalmam Toprak Muhafızı!"

"O zaman kes be adam!"

Barbaros başını geri yasladı.Ama susmadı, uzun süre daha sevdiği kadından bahsetti.Çünkü ona göre bahsedilebilecek daha güzel bir şey yoktu.

Sessiz kaldığında Günkut uykuya daldı ve camın ardından bir ses geldi.Barbaros gülümseyerek açtı camı,Bozdoğan’ın başını okşadı.

Mavi fırça darbeleri olan mektubu aldı ve gülümseyerek yatağına geri döndü.Okumaya bile kıyamadı, saatlerce mektubu izledi.

******************

Günümüz

Barbaros,sakince dalgaları seyrediyordu.Bastıran yağmur ile beraber ıslanmaya başlamasına aldırmadı.Yağmurların okyanusu nasıl coşturduğunu seyretti.

Başını yana yatırdı ve derin bir nefes aldı.Geçen günlerin anıların ve daha nicesinin bugünkü anlamını düşünmek istedi.Ama düşünmenin dahi ona zarar verebileceğini hatırlardı.Ettiği yemini,yaktığı kıvılcımı ve geride bıraktıklarını.

Tam bu sırada gökyüzünde bir şimşek çaktı.Barbaros,başta aldırmadı.Lakin hemen devamında bir şimşek daha çıkıverdi ve diğeri ile buluştu.

Barbaros ayağa kalktı ve kenara yaklaştı gittikçe.Gözleri büyüyordu,bu beklenen miydi?

Bir şimşek daha çaktı ve diğer ikisine çarptı hızla.Barbaros dördüncüyü bekledi.O geldiğinde açılacaktı sarılmış parşömenlerin her biri.

Çünkü , bu kehanetlerin saklanış hikayesi olduğu gibi ortaya çıkış hikayesinin de gün yüzüne çıkma vakti geliyordu.Barbaros gülümsedi,ve dördüncü şimşek, diğer üç şimşeğin ortasına çarptı.

Tam bu sırada gökyüzünde adete bütün ışıkların bir araya gelişi kadar kuvvetli bir ışık belirdi.Barbaros, bu ışığın nereye gittiğini iyi biliyordu.

Göğün,on altıncı katına gidiyordu ışık,Ülgen'e altın tahta.

**********

"Gökten üç elma düştü,biri anlatana,biri dinleyene biri de anlayana..."

Eskilerin arasında anlatılan hikayelerden birinde,tıpkı tüm hikayelerin kadim zamanlarda ve bizim bulunduğumuzdan çok öncesinde bahsedilmesi gibi,bereketli toprakların üzerinde büyük bir haberciden bahsedilirdi.

Yaşlı,eğitmen kadın karşısında oturan öğrencilere bu kadim hikayeyi anlatırken etrafın karanlığına aldırmadı.Zira hala gökyüzünde parlayan yıldızların, onları aydınlatmaya yeteceğine emindi.

Derin bir nefes aldı kadın yüksek sesle,"Günlerin birinde,zamanın bilinmediği anılarda,göğün on altıncı katına,"elinin iki parmağını kaldırdı ve büyüyle,mavi bir gökyüzü hazırladı öyle muntazam bir büyüydü ki gökyüzünün üzerinde yıldızlar,gezegenler,ay ve güneş aynı anda duruyordu,galaksinin üzerinden geçen yolların hareketini seyredebiliyordu öğrenciler,kafalarını kaldırdıkları anda.

"Tahtı,ay ve güneşin ötesindeydi,altın taht ona bahşedilmişti,zamanının genç büyücüleri,"hazırladığı gökyüzünün altında adeta bir gölge oyununu andıran insanlar beliriverdi,hepsi bir masanın ortasında toplanmış gibiydi,"büyük bir karar almaya çalışıyorlardı,kararın içerisinde ise şimdiki tüm kitaplarımıza aykırı bir yazı vardı."

İçlerinden küçük bir kız merakla sordu,"Neydi o karar efendim?"

Kadın sopasını bir kere yere vurdu.Ve yüksek sesle,"Büyünün kara büyü ile beraber kullanılmasına izin veriyordu o,siyah harflerle yazılmış yazı!"

Öğrencilerin içlerini soğuk bir ürperti aldı.Sanki,vaktiyle alınan kararlar onların geri dönecek gibi, ve bu fikir bile korkmalarına neden oldu.

"Tam bu sırada,kararı alan büyücülerden bir kadın karargahı terk etti.Diğerlerinden de hemfikir olmayanlar vardı lakin seslerini çıkarmıyorlardı.Kadının kalbi küt küt atarken çadırın dışından büyü bir sağanak yağmaya başladı."

Onlarında bulunduğu çadırın üzerinde oluşan gökyüzündeki her bir bulut griye bulandı ve yağmur yağmaya başladı,öğrenciler ıslansalar dahi dikkatle dinlemeye devam ettiler.

"Genç kadın,henüz birkaç aydır karnında hissettiği bebeğinin, ona bahşettiği ağrı ile yere çöktü.Karnındaki bebeğin ona verdiği ağrı o an,doğumu simgeledi.Ve kadının gözlerinin önüne bir hikaye geldi,büyüklerinin anlattığı bir hikaye."

Yağmur dinerken gölgelerin üzerinden asırlar geçti,mevsimler ile beraber.

"Bulunduğumuz topraklarda,bizim zamanımzda,bizden önce ve çok sonra da insanlar yaşayacak, biz bunu kavramasak bile,işte o ilk insanların döneminde, biri indi yeryüzüne.Göğün on altıncı katındaki altın tahttan.

Elinde bir ak,"kadın eline iki taş aldı,"bir de kara taş vardı,ikisiyle büyük bir ateş yaktı.Ardından Od ana belirdi."

Yaşlı eğitmen,çadırın ortasına ateş yaktı ve yükselmesini sağladı."Ateş,ışığı saçtı etrafa,ondan sonra Ülgen bir daha hiç görülmedi,Çadırın önünde nefes nefese kalan,yüklü kadın ise bunu hatırladı.Eline aldığı taşlarla bir ateş yaktı ve harlanmasını sağladı.Yağmura rağmen sönmedi ateş,bu ateş od anaya aitti."

Öğrenciler soluksuz dinlemeye devam ederken yaşlı kadın gölge oyununa devam etti.

"Kadının oyu için bekleyen büyücüler,onu aramaya çıktılar.Lakin bulamadılar,gördükleri ise tek bir şey vardı,sırayla dört büyük şimşeğin birleşerek gökyüzüne ışık yayıyordu,ve işte tam o an yanlış yola gidecek büyücüler bunun bir işaret olduğunu anladılar."

Hikaye sona ermiş öğrenciler adeta rahatlamıştı,yaşlı kadın bu defa elindeki sopayı yere vurdu ve üzerlerindeki gökyüzünü yok etti,mindere oturup sakince söze girdi.

"Ülgen,göğün on altıncı katındaki altın tahtında yedi oğlu ve dokuz kızı ile yaşar.Elindeki topuz,tıpkı elimdeki asa gibi,yaşam ağacının köklerine benzer."

Bir erkek çocuğu,"Peki ona tekrar nasıl ulaşacağız,ya bir kere daha büyücülük yolunu bulamazsa?"

Yaşlı kadın güldü."İnsanlar bunu da denedi,kam davulu ile göğe çıkmak ve onunla iletişim kurmak istediler,lakin onun sağında ve solunda iki,ak güneş vardı ve bu,gezegenlerin ötesindeki benliğine ulaşılmasını engelliyordu.En büyük büyücü bile yalnızca kuzey yıldızına kadar erişebildi."

Çadırın üzerine açtı kadın ve yıldızları gözler önüne serdi."Şu yıldızlara bakın,Ülgen’in gücü onlar kadar ve her biri parlarken Ülgen onlara güç veriyor."

Yaşlı kadın son kez asasını yere vurdu ve derin bir nefes aldı."Derler ki,insanların hataya düştüğü bir dönemde,haber beklenirken Ülgen'in şimşekleri bir defa daha çakıcak ve onlara yolunu gösterecek."

"Bir varmış,bir yokmuş,dinleyenle anlatan çokmuş..."

*********

Barbaros,çoktandır bildiği işareti görür görmez donakalmıştı.Uzun bir süre yağmurun tüm iliklerini ıslatmasını beklemişti.

Kendine geldiğinde ise,tıpkı Kuzey yıldızını gördüğü gece olduğu gibi aceleyle ilerledi odasına.Kandili yaktı ve mektubun başına geçti.Sıklaşan mektuplar ve başlayan hikaye bu haberin yakın oluşunu onlara bildirmeliydi.Bunu nasıl fark edememişti.

O kadar aceleci yazıyordu ki,işareti onunla beraber Günkut'un da gördüğünü tahmin edemedi.Ya da Günkut onu bu kadar yakından tanımasa yazısının değiştiğini anlamayacaktı.

"Sevgili dostum Günkut.Seni,okyanusun hür dalgaları ile selamlıyorum.

Heyecanımı mazur gör,yazılarımı okumakta zorlanırsan beni affet.Lakin vakit geliyor sevgili dostum.Vaktiyle sardığımız parşomeni çöme vaktimiz geliyor.Gittiğimiz yolları geri dönmek olacak bu,ama sonunda kavuşacağız,dostlarımıza ve sevdiklerimize.İçimi kaplayan coşkunun yegane sebebi de bu.

Beraber,Ülgen'in adını ilk duyduğumuz, efsanesini dinlediğimiz günleri hatırlıyorum şimdi ise onun işaretini gören iki kişi olduk.

Lafı fazla uzatmak istemiyorum.Emri vereceğim ve bulmaya gideceğiz.Kehanetten önce,onu sakladığımız hikayeyi,bizim,dostluğumuzun,

kaybettiklerimizin ve sevgilerimizin hikayesini bulmaya gideceğiz.

Çünkü artık vakti geldi,kavuşma günü yakın ve duygularımız tıpkı ilk günkü gibi.

Dostun,Barbaros."

Barbaros,o kadar heyecanlanmıştı ki son zamanlarda yazdığı en kısa mektubu yazdı ve derin bir nefes aldı.Bozdoğan,camına geldi,başıyla selam verdi Barbaros ve mektubu, onun güvenli pençelerine bıraktı.Bir dosta gönderebilmesi için.

***********

Tomris

"Kılıç!"dedim bir kere daha.Şu an olduğum konuma inanamıyordum.Asla yapamayacağım bir şey yapıyordum.Kılıçarslan'ın odasına girmiş onu uyandırmaya çalışıyordum,çünkü merakıma yenik düşmüştüm.

Yorgunlukla uyuyakalmama rağmen erken uyanmıştım.Okyanus anneyi nasıl kurtarmıştı?

"Kılıçarslan!"dedim bir kere daha.Uyanmıyordu.Bıkkın bir nefes verdim.Kılıçarslan’ın problemli bir insan olduğuna emin olmuştum.

Uyurken sırt üstü yatıyordu, bir kolunu başının altına almıştı,diğerini dümdüz uzatmıştı.Üzerinde bir şey yoktu,siyah çarşaf omuzlarının biraz altında bitiyordu.Ama garip olan bunların hiçbiri değildi.

Çarşaf dümdüzdü,Kılıçarslan hiç kıpırdamıyordu sanki ütülenmiş gibi duruyordu.Uyurken dahi takıntılı olabilir miydi?

"Kılıç!"dedim bir kere daha.Tam bu sırada kapı açıldı ve içeriye Gündüz girdi.Beni görünce önce şaşırdı ardından sorgular bakışlarını atmaya başladı.

"Siz,cidden mi?"diye sordu.

Hızla başımı olumsuz anlamda salladım."Saçmalama,bir şey sormam gerekiyor sadece."dedim.

Sakince,"O halde uyanmasını beklemelisin."dedi.

Başımı olumsuz anlamda salladım."Kılıçarslan dün gece,"Gündüz devam etmeme izin vermeden lafa girdi.

"Okyanus anneyi kurtarmaya gitmiş ve Açelya'nın mektubuna cevap yazmış.Biliyorum."dedi.

"O halde sen anlat,bunu nasıl yapabilir,Açelya'ya ne söyledi,Okyanus annenin onun elinde olduğunu nereden biliyordu, Kılıçarslan anlaşma yapacak birine benzemiyor nasıl olur da bir Alderomin Komutanı ile anlaşma yapar,Açelya ile neden böyle bir ilişkileri var?"

Art arda hızla sorduğum sorular karşısında Gündüz,"Sakin ol,bunların cevaplarını verecek kişi ben değilim."dedi.

Ardından etrafta göz gezdirdi."Neden geldin?"diye sordum.

"Kılıçarslan'ın çarşafının düz olup olmadığına bakmaya geldim."

Şaşkınca,anlamaya çalışarak baktım.Güldü,"Bana hiç öyle bakma,karşındaki adam uyumadan önce çarşafını ütülüyor,uyurken de üzerinde dümdüz durmasını istiyor.Sabah uyandığında herhangi bir kırışıklık görürse o gün dünyanın en çekilmez insanı oluyor."

"Ne değişik fantezileriniz var sizin böyle."dedim iğrenerek,"sana ne dedi,ben uyurken çarşafımı düzelt arada mı dedi?"

Gündüz başını olumsuz anlamda salladı."Çarşafı nadiren bozulur,bunu yaptığımı da bilmiyor zaten."dedi.

"Ne kadar hastalıklı insan varsa o kadar insanı toplamışsınız şu gemiye."

Gündüz gülerek etrafı kontrol etti.Ardından gözüne bir şey takılmış gibi yatağın diğer tarafına ilerledi."Bu olabilir mi?"dedi kendi kendine.

Eline iki büyük defter aldı.Defterden çok albüme benziyorlardı.Bu albümleri tanıyor gibiydim.

Gündüz, eline alır almaz kenardaki pufun üzerine oturdu,şaşkınlık geçti gözlerinden.

Bunlar Okyanus annenin albümleriydi.Üzerinde kurt olan albüme gitti yavaşça ve elime aldım."O,Okyanus anneyi kurtarmış."dedim fısıltıyla.

Gündüz başını salladı.Elindeki albüme çevirdim bakışlarımı.Gündüz yazıyordu üstünde ve güneş çiziliydi."Bunlar Okyanus annemin albümleri,"dedim şaşkınlıkla,"sana ait bir günlüğün ne işi var?"

Güldü,gülerken gözlerinden yoğun duygular geçti.Başını kaldırdığında uzun uzun baktı gözlerime.Hatırlatmak istediği bir şeyler var gibi.

"Beni tanıyorsun Tomris,"derin bir nefes aldı,"aslında bunu söylemek için uygun anı bekliyordum."dedi.

"Ne diyorsun Gündüz?"diye sordum şaşkınlıkla.

"Önce otur,her şeyi anlatayım."dedi.

Sakince yanına oturdum ve elindeki günlüğü açtı.Fotoğrafta küçük Gündüz vardı.Çok büyük değildi,altında üç yaşında olduğu yazıyordu.

"Tomris ben,Alkurah'da doğdum ve büyüdüm.Yani öyle diyorlar,akarsuyun yanındaki evlerden birinde bulunmuşum.Lider öyle dedi."

Şaşkınlık sardı bedenimi.Nasıl olurdu bu?Onu daha önce görmüş müydüm?Ona her baktığımda bana ait bir tanıdıklık hissi sarıyordu bedenimi lakin bunu hiç tahmin etmemiştim.

"Adanın bombalandığı bir günde,ailemi kaybetmişim.O gün lider beni bulmuş."dedi gözlerime bakarak.

"Seni o mu büyüttü?"

Başını olumlu anlamda salladı,neredeyse gözleri dolacaktı,"O ve Okyanus anne."dedi.

İçime doğan sıcaklığa anlama veremedim.Onu hep tanıyordum hayatımın bir yerinde hep Gündüz vardı.Buna neden bu kadar anlam yüklüyordum?

Cevabı biliyordum.Doğduğumdan beri beni tanıyan bir insan daha vardı çünkü karşımda.Yalnızlık uzaklaşıyordu.

Gündüz derin bir nefes alıp sayfayı çevirdi.Bu sefer altı yaşındaydı.Okyanus anne vardı yanında gülerek başını okşuyordu.Onun bahçesindelerdi,okyanusun hemen önünde çiçeklerin arasında,hava güneşliydi.

Sayfayı bir kere daha çevirdi Gündüz,bu defa Okyanus annenin mutfağındalardı.Bir sonraki sayfada da Liderin evinin önünde.Bir fotoğrafta Gündüz'ün üzerinde, yeni kıyafetler vardı.

Altına not düşülmüştü.Okula gidiyordu.Alkurah’daki okullar işlemezdi,küçük,betondan toplama bir evde öğretilirdi adanın büyükleri tarafından.

Ardından bir fotoğraf daha düştü önüme.Bu fotoğrafta Gündüz sekiz yaşındaydı ve yanındaki Okyanus annemin kucağında bir bebek vardı.

"Gündüz,Tomris ile beraber."yazıyordu notta.

Gündüz'ün birkaç dişi yoktu.Saçları şimdi olduğundan daha açık ve teni daha esmerdi.Yine de dağınık durmuyordu ve gözlerinin içi gülüyordu.

"Liderin evinde büyürken,sekiz yaşlarına geldiğimde adada genç bir kadının doğum yaptığını duyduk.O sendin Tomris."

"Bana bu zamana kadar neden anlatmadın?"

"Sana bir anda aslında tanışıyoruz deseydim ve karşına kanıt sunmasaydım seni gemiye bağlamak için yaptığımı düşünecektin Tomris.Bunlar da iyi kolpa atıyor diyecektin,açtırma ağzımı."

Güldüm.Haklıydı,asla inanmazdım.

"Neden seni hatırlamıyorum?"

Sayfaları çevirdi,son sayfaya geldi.Burada da on iki yaşındaydı.Hemen yanında ben vardım dört yaşındaydım.Gülümseyerek bakıyordum hatta o kadar gülmüştüm ki zaten belirgin elmacık kemiklerim çok daha belirgin hale gelmişti.

"Ben adadan ayrıldığımda sen henüz dört yaşındaydın."dedi.

Kendi albümüme döndü bakışlarım.Tomris ve Güntek.Gündüz ne düşündüğümü anlamış gibi,"O kadar ince ruhlu bir kadın ki kurdunun bile onun için bir önemi var."

Gözlerim dolduğunda başımı kaldırarak göndermeye çalıştım.Gündüz uyuyan Kılıçarslan'a döndü.Kaşları çatıktı,kötü bir şeyler gördüğüne emindim.

"Kılıçarslan ile ilk tanıştığımızda onun da Okyanus anne ile bir çocukluk geçirmesini isterdim.Belki o zaman,yaptığı her şeye değer veren birileri ile tanışırdı.Çok daha sakin olurdu en azından."

Güldüm."Sakin bir Kılıçarslan hayal edemiyorum."

"Etmene gerek yok, bu aralar hiç olmadığı kadar sakin."

"Bu sakin hali mi?"

Başını olumlu anlamda salladı."Sen ve ben Tomris,Okyanus annenin izlerini taşıyoruz,sarsıntılı günlerde de büyüsek birileri bizi olduğumuz gibi kabul etti,kendimizi kanıtlama arzumuz var ama bunu hep çok daha sakin dışa vuruyoruz.Kılıçarslan'a gelecek olursak,"güvenle baktı dostuna bir kere daha Gündüz’ün dostuna olan bağlılığını hissettim,"o,seninle tanıştığından beri çok daha sakin."dedi.

Güldüm,"Sen de başlama lütfen, ne alakası var benimle tanışmasıyla."

"Çünkü yanında,sakinliğine inandığı ve ona iyi gelen biri var."

"Bence gemi olarak böyle olaylara kafayı fena takmışsınız.Doğruyu söyle ne zamandır kız görmüyorsunuz?"

Gündüz başını iki yana sallayarak sakin bir tebessüm bıraktı ortaya.Albümü elime alıp kapıya ilerledim,"İzninle Gündüz,odamda albümümü incelerken Kılıçarslan'ın uyanmasını bekleyeceğim."

Çıkmadan geri döndüm,"Hep böyle derin ve uzun mu uyur,yoksa benimle ilgisi mi var?"diye sordum alayla.

"Doğrusunu söylemek gerekirse ilk defa bu kadar derin ve aralıksız uyuduğunu görüyorum,kesinlikle seninle ilgisi olmalı."

Elime geçen küçük tüpü Gündüz'ün kafasına fırlattım."Kes be!"güverteye geldiğimde ise gökyüzü apaçıktı.Güneş tam tepedeydi.

Mürettebat büyük sofrayı kuruyordu.Üzerindeki beyaz örtüyü düzeltiyordu Çağrı,"Merak ediyorum gemiye gelmeden önceki hayatında aşçı mıydın?"

Çağrı yüzüme ciddi misin der gibi baktı."Mesela ben sizin kaptanınız olsam,"yüzümü buruşturdum merdivenlerden güverteye inerken,"size birbirinize uyumlu kıyafetler giydirirdim."

Berkay,"Neyseki Kaptanımız değilsin."dedi.

Ona yandan ters bakışlar attım,işaret parmağımla orta parmağımı birleştirip havaya kaldırdım ve masaya koyduğu bardağı kafasına çarptım.

"Ne yapıyorsun?"diyerek acıyla inledi.

"Uğraşma benimle Berkaycım."dedim en gıcık ses tonumla.

Kıvanç,"Hayırdır Tomris bizimle uğraşma vaktin mi geldi?"diye sordu.

Başımı olumlu anlamda salladım."Vakit dediğin şey zamanın kaybolduğu bu yaşadığımız anılarda asla gelmez ve şunu bil ki ben vakit,"saçmaladığım cümleyi daha fazla uzatmadan gülmeye başladım.

Sakince kenarda oturan Dündar da bu halime güldü."Kahin efendi bey,evlilik ne zamandı benim?"

Dündar kahkaha attı."Üç vakte kadar."dedi.

"Görüyorsun değil mi Berkay,senden önce evlenecem."

Berkay elini sallayarak,"Çattık yeminle."dedi.Bu sefer tabağı alıp başına vuracakken elleriyle kendini korumaya çalıştı,"Tamam ,tamam."

Tabağı gülerek indirdim.

Gencay, elinde büyük bir tepsi ile geldi,"Gencay Bey ne var bugün menümüzde."diye sordum.

Gencay ciddiye alarak cevap verdi,"Klasik kahvaltılıklar var,büyük bir sahanda yumurta ve en önemlisi güzel bir çay."dedi.

Berkay'a döndüm,"Gördün mü Berkay,çay varmış."dedim.

Berkay,"Sen benimle mi uğraşacaksın?"diye sordu sertçe.

Başımı olumlu anlamda salladım."En uğraşılası kişinin sen olduğuna karar kıldım."dedim inatla.

Alaz sakince merdivenlerden çıkmış oturacak bir köşe arıyordu."Günaydın ateş uhafızı."dedim.

"Günaydın Tomris."derken uykusu var gibiydi.

Odama ilerleyip albümümü yerleştirdim,yastığımın altına.Güntek de uyanmıştı ve benimle beraber güverteye geldi.Kahvaltı neredeyse hazırdı.

Güntek için de yere büyük,metal kaplarda etler bırakılmıştı.Gündüz o tarafa ilerleyerek birkaç ilaç da ekledi üzerine.Kılıçarslan'ın hemen karşısındaki yerimi aldım.Bu sandalye artık buradan hiç ayrılmıyordu.

Tam bu sırada Komutan Barbaros güverteye geldi.Etrafa bakındı,"Kılıçarslan nerede?"diye sordu.

"Uyanmadı."dedim hızla.

Bu esnada tüm bakışlar üzerime döndü."Arkadaşlar sakin olun kaptanınızı taciz etmedim,sabah bir şey sormaya odasına girdim sadece."dedim.

Bus sefer hepsi Gündüz'e döndü.Gündüz gülerek,"Doğru söylüyor."dedi.

"Bana inanmamanız beni derinden etkiledi yalnız,ayıp oldu beyler."

Gencay hevesle bardağını kaldırdı,"Tomris'e ayıp etmek yok."deid.

Güldüm."Gencay da olmasa bana duyduğunuz saygıyı sorgulayacağım."dedim.

Fakat bu esnada Komutan Barbaros'un ciddi duruşu hiç bozulmadı.Sanki bir şeyler düşünüyor gibiydi.Üstelik bir şeyler düşünüyordu ama bu seferki bambaşkaydı.Birden fazla düşünmüyordu, şimdi tek bir şeye odaklanmıştı.

Bu görüntüyü biliyordum.Lider Günkut birden fazla şeye odaklanmazdı tek bir şey düşünürdü ve dışarıdan oldukça ciddi dururdu.Çoğu zaman o günlerde mektup okuduğunu görürdüm,camından izlerken.

Komutan'ın bakışları bana döndü ve uzun süre baktı.Ardından derin bir nefes alıp önüne döndü.

"Tomris,yanıma gel."dedi.

Güverteden hızla odasına ilerlerken ayaklanıp peşine gittim.Tekrardan ciddileşerek önüme düşen saçlarımı arkaya ittim.Güntek de peşimden gelirken,"Geri dön."dedim sakince.

Odasının kapısını açıp girmemi işaret etti ve kapatmadan önce etrafı inceledi.Daha sonra da kapıyı kapadı.

"Oturabilirsin."dedi.Sinirli görünüyordu anlam veremedim.Karşıma bir tabure çekip oturduğunda bir süre düşündü.Derin bir nefes aldı.

"Buradan sonra nereye gideceğiz biliyor musun?"diye sordu.

Sessizce dinlemeye devam ettim.

"Dün akşam Tomris,dört şimşeğin biribiri ortasında kesiştiğini ve gökyüzüne ışık yükselttiğini gördüm."

Tek bir cümleye sığdırdığı bu söz karşısında şaşırdım.Yüzüme yansıtmasam da kalbim hızla atmaya başlamıştı.Yolun başladığı işaretini aldığımızı biliyordum ama her büyük adımda,ki bu büyük adımların içerisinde efsaneler vardı,büyük bir şaşkınlık sarıyordu beni.

Dört şimşek birbirine çarpar ve semaya ışık yükseltir.Bu,büyücülerin rehberi Ülgen'in işaretidir.

Buna şahit olanların sayısı az iken şimdi tam olarak böyle bir hikayenin ortasındayım.Bozulan efsanelere rağmen buradayım.Öyle büyük işlerin ortasındayım ki bazen piyonların şahı olduğumu bile unutuyorum.

"Bunun ne demek olduğunu eminim biliyorsunuzdur."dedim sakinleşerek.

Başını olumlu anlamda salladı."Elbette biliyorum,"bana doğru yaklaştı,"ama senin de bilmen gerekirdi."

Soran gözlerle baktığımda,"Aptal değilsin Tomris.Eminim ne demek istediğimi anlıyorsun,işaret geldiğinde kehaneti gizlemek için ördüğümüz her bir ilmeği geri açma vakti gelmiş demektir."

Son kurduğu cümlenin ardından ne demek istediğini anladım.Bu kadar sinirli olmasının bir nedeni vardı.

"Bu öfkeniz hakkımda düşündüğünüz bir şüphenin sonucu mu?"diye sordum.Öfke beni sarmadı lakin düşünmeye itti.

Bahsettiği,kehanetin saklanış öyküsüydü.İlk geldiğim günler beni özenle uyardığı kehanet.

Komutan, önce güldü,ardından gülüşü ufak bir kahkahaya dönüştü."Şüphe olarak tanımlamanın sebeb nedir?"diye sordu.

"Söylediğiniz gibi,aptal değilim.Korku beraberinde öfkeyi getirir,bildiklerimi söylememden korkuyorsunuz."dedim.

Başını olumsuz anlamda iki yana salladı."Herşeyden önce benimle inatlaşmaya bir son vermen gerekir Tomris.Karşında inatlaşman gereken birisi yok."

Tam ağzımı açarken sertçe bakmaya devam etti ve söze girdi."Bahsettiğim şey sana duyduğum şüpheden oldukça uzak.Bahsettiğim şey hayati önem taşıyor."

"Beni bu konuda daha önce uyardınız ve yapmam gerekeni biliyorum."sesim yüksek çıkmıştı.

"Ne yapman gerektiğini bilseydin en başında okumaman gereken ve çoktan yok edilmiş olması teşkil eden bir defteri okumazdın."dedi aynı tonla.

Sessiz kalıp derin bir nefes aldım.

"Seni daha önce uyardım ama gerek görmüşüm ki tekrar uyarmam icap etti."

Hızla,"Aptal değilim ilk uyarıda bir şeyleri anlayabiliyorum ve kolay kolay hata yapmam!"dedim öfkeyle.Ayaklandığımda elini yavaşça kaldırdı,"İnsanların üzerinde kurduğu kanılara kendince sebepler bulmayı bırak.Kimse senin hata yapıp aptal biri olacağını düşünmüyor.Bak Tomris,senin gibi bir insanla yıllarımı geçirdim ne yapabileceğini ve ne yapmayacağını çok iyi biliyorum,şimdi otur ve lütfen sözümü bir an bile kesmeden sakince beni dinle,"ona bakarken gözlerini kapatıp açtı öfkesini dindirmeye çalışıyor gibiydi,"eminim bunu yapabilirsin."dediğinde onu dinlemek zorundaydım.

Bahsettiği hayati bir durumdu ve ne kadar söyledikleri beni irite etse de kabul etmek zorunda kaldım.Yavaşça tabureye tekrar oturdum.

"Bildiklerin var,tam olarak olmasa da biliyorsun.Kehanetin nasıl gizlendiğini uzaktan ya da yakından hele ki ayrıntılarıyla asla bilmemen gerekirdi,bu verilen,"bir an duraksadı söylememesi gerekenler vardı ve onlar olmadan anlatmaya çalışıyordu,"saklanışın hikayesinde yapılanlar için büyük bir tehdit.Biliyor olman anladığım kadarıyla sorun oluşturmuyor bunun sebebi ayrıntılar olmalı ya da öğrendiğin insanların tam olarak kim olduğunu bilmemen.Bu uyarıyı san yapacak kişi en başından Gün-,"ismin devamını getiremedi ve yine duraksadı,"eğitmenin olmalıydı."dedi.

Sessizce dinlemeye devam ettim.

"Ülgen için yola çıkacağız Tomris.Kehaneti değil,ama saklanış hikayesinin yazılı olduğu büyülü parşömeni tekrar ortaya çıkarmamız gerekiyor.Ve senden tek bir ricam var."

Tekrar etrafına baktı.

"Ne olursa olsun,Kılıçarslan'ın bu hikayeyle ilgili tek bir kelime dahi öğrenmemesi gerekiyor."

Başımı olumlu anlamda salladım.

"Anlaşıldı mı?"

"Anlaşıldı."dedim sakince.

"Emin olmam gerekiyor."

"Kılıçarslan,kehanetin saklanış hikayesi hakkında tek bir kelime dahi öğrenmeyecek."

Başını olumlu anlamda salladı.Memnun olmuş gibiydi ama gülümsemiyordu.

"Şimdi gidebilirsin."

Sessizce nefes aldım."Bir şey sorabilir miyim?"

"Öğrenmen gereken bir şeyse elbette."

"Kılıçarslan öğrenirse ne olur,yani benim ağzımdan?"

Komutan gülümsedi birkaç adımla yanıma geldi,"Gün içinde attığın tüm adımları aslında atmadığını ve bulunduğun her an zihninin ilerlemediğini düşün.Boşa kürek çekmiş oluruz Tomris.Her şey, bir hiç olur."

"Anladım."diyerek kapıdan hızla çıktım.Nasıl olurdu da bana bu kadar sert bir uyarı yapardı?Onlara saygı duyuyorum hemde hiç olmadığı kadar.

Bildikleri ve benim bilmediğim bir şeyler vardı.Ama bilmeliydi,ben nadiren hata yapardım ve cümlelerimi bile bir ilerisini düşünerek kurardım.hatalı adımlar benim için değildi.

Düşünülmeden aniden yapılan işler ya da hareketler benim için değildi.Bunu bilmeleri gerekirdi çoktan.

Öfkemi yenmeye çalışırken havanın kapandığını farke ettim.Gökyüzü griydi,ama yağmur yağmıyordu.Bu havayı pek sevmezdim kapalı ve yağmursuz.Sanki amacına ulaşamamış karar vermemiş gibi gelirdi.

Belki de Komutan haklıydı,öğrenmemem gereken bir şeyi öğrenmiştim ve cidden tehlikeliydi.Yne de kendim herkese karşı güvensiz hissedebiliyorken birilerinin bana karşı şüphe duyması beni derinden öfkelendirmişti.

Yüzüme aniden çarpan soğuk rüzgar ile derin bir nefes alıp başımı kaldırdım.Sanki hava gittikçe daha çok kararıyordu.Okyanusun dalgaları rüzgar ile gemiye çekilmeye başladı.

Gemi sarsıldı,bende sarsıldım.Ama beni esas sarsan durum bu değildi.Etrafta kimseler yoktu.Sanki her biri çok uzaklara gitmişti.

"Gündüz!"dedim yüksek sesle.

"Çağrı!"

Hiç biri yoktu.Aşağıya inmiş olduklarını düşünerek aşağıya ilerledim.Güntek de ortalarda görünmüyordu.Hızla kontrol etmek için merdivenlere indiğimde, gemi yana doğru sarsıldı ve içeriye yoğun bir su girdi.

Sanki hareket ettikçe ruhum çekiliyordu ve her şeyden uzaklaşıyordum,kaçırıyordum.

Büyük bir dalga benden çok daha yukarıya metrelerce yukarıya kalktı,o kadar yüksekti ki korkuyla yere düştüm ve dalga tekrar gemiye indi.

"Neredesiniz?"

Kalbim hızla atıyor hiç olmadığım kadar korkuyla doluyordu.Soğukkanlılığımı korumaya çalıştım ama geminin bir kere daha diğer yana savrulması ile tekrar yere düştüm.

Bu sefer geminin kenarı,suya dönüktü ve başımın altında koca okyanus vardı.Düşmekten o kadar korktum ki yan dönen geminin,ahşabına tutundum.

"Kaptan!"dedim zorlukla.

"Kılıçarslan!"

Bedenimin yarısı suya girmişti,gemi ters dönmek üzereydi.Bir dalga daha vurdu tahtalara ve bu defa kendimi suyun derinliklerine düşerken buldum.Gözlerimi açtığımda ise okyanus tamamen netti.

Koca mavilik,o kadar derindi ki sonunu göremiyordum fakat en korkuncu karşımda kocaman bir yaratık vardı.Yelbegen'e benziyordu ama ağzı bile geminin on katıydı.

Bedenim kaskatı kesildi,ne yapacağımı bilemedim zihnim beni terk etmek üzereydi korkuya reaksiyon gösteriyordum.

Nefesim kesiliyordu,buna izin vermeyecektim.Güçlükle yüzmeye çalıştım ve ben yüzerken suyun derinliklerinden boğuk bir kükreme sesi geldi.

Zorlukla yüzüp geminin ters yüzüne çıktım.Öksürük krizinin içerisinde neredeyse bayılacaktım.Zorlukla nefes alıp veriyordum.

Okyanusa tekrar duşmekten korkuyordum.Ben küçücüktüm ve o,çok büyüktü.Küçük bedenim arasında kaybolurken içerisindeki sırlar devleşiyordu.

Sanki onun içerisinde sonsuzluğa gömülecek gibi hissediyordum.Dalgalar en tepeye doğru çekiliyordu sanki,gökyüzüne doğru.

Başımı yavaşça havaya kaldırdığımda ise gözlerimin önüne bu defa büyük bir dalga geldi.Gözlerimden yaşlar akarken geri geri gitmeye çalıştım.

"Hayır!"dedim zorlukla.Dalga,adeta bir tsunami gibiydi,yukarıda oluşturduğu kıvrım üzeirme doğru akarken beni,kendi içerisinde iki araya sokuyordu.

Ölüm bana geliyor gibiydi.Bu son nefesimdi ve içinde olmaktan en çok kaçındığım okyanusun derinliklerine,koyu maviye gömülecektim.

Ben boğulacaktım.Koca bir çığlık attım.

Sesimi duyan yok gibiydi.

Güçlerimi kullanmak için kollarımı kaldırdım bu kadar büyük mavileri yönetemezdim ama kendimi korumak için denedim.

Suda bir milim dahi oynatamazken bu defa dalga beni alıp, tekrar okyanusa düşürdü.Okyanusta gözlerimi açtığım ilk an koskoca yaratık üzerime doğru yüzüyordu ve ben,derine batıyordum.

En derinlere giderken ve nefesim kesilirken, o korkunç kükreme sesini bastıran başka bir ses duydum.

Bir ninni sesiydi.Huzur veren bir ninni sesi.Beni bir el çekmeye çalıştı o karanlık çukurdan.

O an,korkunun beni daha çok sarmasını bekledim.Ama bambaşka bir düşünce sardı,güçlerimi kullanamamıştım,dalgayı bir milim oynatamamıştım.

En belirgin özellik ise gökyüzündeki yıldızları görmememdi.İşte o an fark ettim.

Ya ben algılarımı yitirmiştim ya da elementler gerçekliğini.

**************

Mürettebat,aniden koşmaya başlayan Güntek ile dikkatlerini farklı bir tarafa çevirdi.Gündüz,durumun aciliyetini sezerek Komutan'ın odasının önüne vardığında Tomris yerde yatıyordu.

Güntek uluduğunda bütün mürettebat toplanmıştı."Tomris,"dedi Gündüz endişeli bir sesle,başının arkasına elini koyup düşmesini engelleyerek,"Tomris,uyan."dedi,sesi korku doluydu ama soğukkanlılığını korumaya çalışıyordu.

Mürettebat iki yana açıldığında ve karşılarına dağınık saçları ile yataktan henüz çıkmış, üzerini bile giyinmemiş Kılıçarslan çıktığında ise gemide sessizlik hakimdi.

Kaptan,duyduğu ses ile uyanırken aklına ilk şu anda karşında yatan kişi gelmişti ve korktuğu yüreğine dolmuştu.Dizlerinin üzerine çöküp Tomris'in başını yerleştirdi,"Tomris,"dedi ciddiyetini koruyarak,"Tomris."dedi bir kere daha.

Tomris,titriyordu beti benzi atmış,dudakları mosmor kalmıştı,tıpkı uzun süre soğuk suda kalmış gibi.

Dündar,"Bu alelade bir bayılma değil."dedi düşünceli bir sesle.

Kılıçarslan,"O halde ne!"diye çıkıştı öfkeyle.

Bu esnada Komutan Barbaros kapısından çıktı ve gördüğü manzara ile başını gökyüzüne kaldırdı,"Kara büyü."dedi.

Kılıçarslan,tıpkı çocukluğunda yaşadığı o duyguyu yaşıyor gibiydi.Bu belirsizliğin içerisinde,alan bir nefesi kaybetme korkusu.

Ama bu defa farklıydı,sanki kaybolan nefes onunkini de kesecekti ve uzaklara gidecekti.

"Tomris,"dedi daha ılımlı olmaya çalışan bir sesle,"Uyan,Tomris."

İçinden dualar etmeye başladı,tıpkı küçük bir çocuk gibi devrik cümlelerle yalvardı.

Komutan,"Onu uyandıramayız."dediğinde ise mavi gözleri korkuyla açıldı ve başını kaldırarak Komutan’a baktı,öfkeyle,"Ona ne olacak!"diye çıkıştı.

Komutan,"Sakin ol,ona ne olduğunu tespit edemeyiz şu an, bulunduğumuz evrende bile olmayabilir."

Kılıçarslan,bu ihtimali düşünmek bile istemedi.Tomris'in üzeri aniden ıslanmaya başladı.Hareketsiz kalırken titriyordu,etrafta su yoktu ama Tomris ıslanıyordu.

Dündar,"Sanırım o,"sessiz kaldı devam etmek istemedi.

"Sözüne neden devam etmiyorsun Dündar!"dedi Kılıçarslan ama sebebi aşikardı.

Kılıçarslan'ın çehresi gerilmişti ruhu çekiliyordu sanki.Kontrolsüz bir sinir hakimdi.

Gündüz omzundan tutup uzaklaştırmaya çalıştı,"Kılıç,sakin olmalısın kardeşim hadi gel."dedi.

Kılıçarslan omuzlarını sarsarak Gündüz'den kurtuldu,"Bir kişi daha, bana sakin olmamı söylerse kendini zindanda bulur,ben şaka yapmam."

Mürettebat sessiz kaldı,Kılıçarslan sertçe Dündar'a döndü,"Çabuk ona ne olduğunu söyle."

Dündar,mecburiyetle lafa girdi."Tomris ıslanıyor ve üşüyor,çünkü suyun içerisinde."

Kıvanç,"Büyü,kendine en büyük korkularınla çekiyor."dediğinde Kılıçarslan'ın gözleri Tomris'in kapalı gözlerine gitti.

Kulağını burnuna yaklaştırdığında nefes almadığını fark etti ve dudaklarından adeta bir fısıltı gibi,"Nefes almıyor."kelimeleri döküldü.

Gemide ölüm sessizliği vardı.Komutan Barbaros ise bu büyüyü kimin yapabileceğini çok iyi biliyordu.Savaş,Alderomin ile aralarında olandan çok daha ileriye gidecekti.Yıllardır sessizce duran Boris,kara büyüsüyle yollarına, tıpkı geçmişte olduğu gibi, durmaya gelmişti.

Bu esnada arkadan gelen Alaz'ın sesi,"Bu o adam olmalı,"yutkundu oldu olası çok korkardı o adamdan,ne kadar belli etmek istemese de Kara anlatmıştı,kara büyünün ne kadar kötü olduğunu ve neler doğurabileceğini,"Boris."dedi zorlukla.

Kılıçarslan bu defa gözlerini Komutan'a çevirid,"Gerçekten o mu?"

Barbaros,başını olumlu anlamda salladı.

Kılıçarslan,"O halde yelkenleri,"emri vermeden Komutan sözünü böldü,"Kara büyüyü bölemezsin Kılıçarslan."dedi.

Kılıçarslan tıpkı küçük bir çocuk gibi,"Benden çok değerli bir şeyi alsa bile mi bölemem?"diye sordu.

Barbaros başını olumsuz anlamda salladı.Herkesin şaşkınlığını perdeleyen duydukları endişeydi.

Tomris,bu defa öksürmeye başladı,her öksürdüğünde boğazından su çıkıyordu.Bir anda nefes aldığında Kılıçarslan'ın da ciğerlerine hava doldu adeta.

Eli,Tomris'in yanağındaydı,yüzüne gleen saçlarını düzeltiyordu.Tomris birkaç sefer daha öksürdü,geminin, güneş yansıyan kuru tahtaları ıslandı.

"O boğuluyor."dedi Kılıçarslan umutsuzca.İlk defa bu kadar umutsuzdu ama çok daha kötüsü,en nefret ettiği duygunun eşiğindeydi,kapana kısılmıştı.

"Buradayım,"dedi zorlukla.Tomris bir şeyler mırıldandı,birkaç isim,net duyulanlardan biri Güntek ismiydi.

Güntek başını Tomris'in karnına yasladı,iç çekerken mırıldanıyordu.Sanki karşılarındaki bir hayvan değildi.Tomris ile kan bağı olan bir aile üyesiydi,kardeşiydi.Dostuydu.

Gözyaşları akıyor,endişeyle bakıyordu.Kılıçarslan diğer elini onun başına götürüp okşadı."Ona bir şey olmayacak."dedi teselli etmek ister gibi.

Güntek,başta Tomris'in üzerindeki gözlerini çevirmedi,daha sonra başını Kılıçarslan'ın eline biraz daha yasladı.

Komutan,"Birazdan burada olmayacak,en derin korkuyu hissettikten sonra,büyü tamamlanacak ve bedeni gidecek."

Kılıçarslan başını hızla olumsuz anlamda salladı.Tomris'in yüzündeki korku silinmezken,bir isim çıktı solmuş dudaklarından.

"Kılıçarslan."dedi fısıltıyla.

Kılıçarslan'ın gözlerinin içi parladı,ne yapacağını bilemedi ve saçlarını yüzünden çekti."Efendim."dedi o da fısıltıyla,"buradayım."

Tomris'in nefesi bir kere daha kesildi.Sanki yüzünde dünyanın en acı dolu hissi vardı.

Bu esnada bir ses duyuldu.Tüm mürettebat şaşkınlığın verdiği hisle donakaldı ve birbirlerine baktılar.

Kılıçarslan da ne olduğunu anlamazken bulundukları yerde anlayan iki kişi vardı.Gündüz ve Komutan Barbaros.

Barbaros,yıllar sonra duyduğu bu,onu her duyduğunda büyüleyen ve ruhunu en iyiye taşıyan, ses karşısında,bir kere daha mest oldu, bu defa özlemle.

Bu,Okyanus'un sesiydi.Tomris'in Okyanus annesinin ve Barbaros'un biricik sevgilisinin sesi.Gündüz'ün,şefkatini ilk hissettiği kadının sesi.

Öyle bir sesti ki onunki,karşısındaki kara büyü bile, ruhuyla nakşettiği sevgi karşısında direnemezdi.Çünkü Okyanus,insanı ruhuyla severdi.

Kılıçarslan'ın bile içi rahatlarken gözlerini bir an bile Tomris'den ayrılmadı.Kadının sesi her birinin kalbine işledi.

Yaşlı Barbaros ise bakışlarını maviliğe çevirdi ve kendi içinde bir söz daha verdi.

Bu sesi,karşısında o varken dinlemeden ölmeyecekti.Eğer ölecek olursa da,bu onun en çok korktuğu şey olurdu.

Okyanusun korkusuz Kaptanı ve muhafızının korktuğu yegane şey sevdiğinin sesini sonsuzluktan önce bir kere daha duymamak olmuştu.

Kılıçarslan ise artık düşüncesizce hareket eden o adam olmayacaktı çünkü düşüncelerinin yeni bir başrolü vardı.

************

Kara,gün geçtikçe güçten düşüyordu.Bedenindeki çürükler artıyordu.Zaten bildiği bir şeydi bu,yaşlanıyordu.Ama bunun,bunca pişmanlığına arasında olmasını istemiyordu.

Ne olmuştu onlara?Ateş muhafızları Alkurah da geçirdikleri günleri ne zaman unutmuştu?

Unutmak zorunda kalmışlardı başka çareleri yoktu ama bu,yaptıklarından soyutlar mıydı onları?

Kara zorlukla nefes aldı.

"Uzun zaman sonra ne yapmam gerektiğini biliyorum."dedi ve üzerindeki ateş muhafızlarına ait üniformayı çıkardı.

Tıpkı eskiden olduğu gibi,herkesin birbirini eşit gördüğü günlerde giydiği gibi kahverengi gömleğini ve pantolonunu giydi.Üzerine ise siyah pelerinini aldı.

Kara'nın birçok pişmanlığı vardı.Keşke yapmasaydım dediği onlarca şey.Ama en büyüğünün kime olduğunu biliyordu.

Malikanenin odalarından birine ilerledi ve kapıyı araladı.Bu oda,kısa süredir bomboştu.Bir erkek çocuğu geldi,Kara'nın gözlerine.

Çırpınan ve gözleri korkuyla bakan.Sakin bir hayattan alıp kaçırılan bir erkek çocuğu.Nefesi daralsa da odanın zihnindeki karanlık anıları uyandırmasına izin verdi.

Kısa süre sonra kendine dair hiçbir şeyi hatırlamayan bir erkek çocuğu var oldu.Sessiz,öylesine sakin.

O zamanlar anlamıştı Kara,doğru kişi değildi.Kuvvetli bir çocuk olması onu Ateş muhafızı yapar mıydı?Başını olumsuz anlamda salladı.Büyü,ruhtan gelirdi.Ve küçük bir erkek çocuğunu olmadığı bir şeye zorlayıp anılarını silmek aşağılık bir hareketti.

Hep bunun ağırlığıyla hayatına devam etti.Ve aklına geldiği her an,Çakır tersini de düşünse, ona iyi davrandı.Alaz'ı,bir yerde kendi oğlu gibi gördü.

Anılarını,ailesini sildiği çocuğu kendi oğlu gibi büyütmesi ne demekti?Onun,eskiden hayalini kurduğu gibi,bir ailesi olsaydı ve evladını ondan alsalardı,onu hafızalarından silselerdi,kendi çocukları gibi büyütmeleri acısını hafifletir miydi?

Başını yine olumsuz anlamda salladı.Yılların yaşlı ateş muhafızı, bu defa vicdan azabı ile yanıyordu.Hemde bu,her zaman yaktığından çok daha büyük bir ateşti.

Yatağa ilerledi ve orada olduğunu bildiği günlükleri çıkardı.Alaz'ın notları ve günlükleri.İçlerine bakmak istemedi,yine de kapağına çizilmiş bir resmi gördü.

O vardı,bir de Alaz.İkisi de mutlu görünüyordu siyah malikanenin önünde.Fırça darbeleri başarılıydı.Ne olursa olsun anladı,Alaz'ın sahip olduğu tek veli oydu.

Buna hakkı yoktu.Ufacık bir çocuğu alıkoymaya hakkı yoktu.Peki ya zorunda kalmasaydı?Tüm bunlar yaşanmasaydı?

"Mecburiyetler,kötülük yapmaya zorunlu kılmaz."dedi kendi kendine.Günlükleri aldı,kilitli dolaba ilerleyip kilidini yaktı ve düzenli,altı defteri daha çıkardı.Bunlar, Alaz'a aitti.Geçmişini silmiş olabilirdi,ama kendi oluşturduğu sarsıntılı geleceği de alamazdı.

Derin bir nefes alıp malikanenin alt katına ilerledi.Büyük,işlemeli,siyah ahşap kapıyı açtı.Kapının tok sesi,yüksek tavanlı odada yankılandı.Mermerin üzerindeki adım sesleri oldukça gür çıkarken ortada büyük bir alev yanıyordu.

Varis, oluşturulduğunda yanmıştı bu alev ve ateş muhafızları son bulmadan yok edilemezdi.Ama yavaşlayabilirdi.

Tıpkı şu an olduğu gibi.Kırmızı ateş,minik bir hale dönüyordu ve üzerinden yeşil kıvılcımlar çıktı.Kara,hiç korkmadığı kadar korktu,beklese dahi.

Yüreği sıkıştı."Kara büyü."dedi fısıldayarak.İnandıkları her şeye karşı gelmişlerdi ama bu kadarı onun için bile fazlaydı.Doğru olandan ayrılmayı ne zaman başarmışlardı?

Sağ elini kaldırdı ve alevin bir kısmını avuç içini doldurabilecek kadarıyla aldı."Kıvılcımlar,gerçeğe gidin ve ateş yaktığınız yerin doğrusunu gösterin bana."dedi sakin bir sesle.

Kıvılcımlar yükseldi ve kapının ardından çıkıp uçtular,hiç sönmeden.Uzun zaman sonra doğruları göstermek için uçurulan ilk kıvılcımlardı.

Çakır,Açelya ve Boris'in toplantısının tam ortasına uçtu bu kıvılcımlar.Kara'nın elindeki ateş, adeta bir gölge gibi gösterdi üçünü.Kara büyüye karşı ettikleri yemini.

Kara, derin bir nefes çekti içine ve avucunu kapattığında ateş de gölgeler de yok oldu.Kapıyı kapatmadan yukarıya çıktı.

Malikanenin önüne gelip etrafını kontrol etti.

Doğru olanı yapmak için geç olsa bile,doğru olan doğru olandır.İşte bu düşünce onu,yardm etmeye itti.Eline aldığı taş ile gözlerini kapadı ve gidemediği,anılarının ona adeta göz kırptığı zeytin ağaçlarının kalbinde direnen bereketli topraklara gitti.

Alkurah'ın kıyısına.Buraya yıllar sonra gelişine gülümsemeye bile vakti yoktu.Hızlı olmalıydı.Diğer evlerden uzakta iki ev vardı.İki evin de kime ait olduğunu biliyordu Kara.iki,eski dosta aitti bu evler.Fakat o,okyanustan uzak olsa da sırtını okyanusa veren eve ilerledi.Ahşap tokmağı kapıya vurduğunda,Günkut sakince araladı kapıyı.

Bekliyordu bu gelişi.Eski dostlar yeniden görüldüklerinde dahi eski olurlardı.Onların ne yapacağını bilmek zor değildi.

Hızla nefes alıp verirken Günkut sessizce izledi onu.

Günkut, sık konuşmazdı,açıklama bekler ve düşünürdü.Kara ise kısa bir an, ne diyeceğini bilemedi.

Günkut onu affedebilecek miydi?Kasten olmasa bile yaptıklarına anlam verebilecek miydi?Ondan bunu beklemek aptallık olurdu.

Kara,"Konuşmamız gerekiyor."dedi.

Günkut bir süre daha yüzüne baktı,içeriye gitti ama kapıyı kapatmadı.Kapıyı kapatmamak Alkurah'ın adetlerine göre,hala gelebilirsin kırgınlığımı ve kızgınlığımı yalnzıca kelimelerle geri plana atamıyorum ama kapım hala açık demekti.

Kara gülümsedi,mahçup bir gülümseme olsa bile manidardı.

İçeriye girip,Günkut'un ahşap mutfağının karşısındaki masanın yanına geçti ve ahşap tabureye oturdu.Günkut hemen karşısındaydı.

"Çakır,"dedi Kara,keder buldu zihnini,"O, Boris ile beraber."

İşte Günkut bunu beklemiyordu.Her şey tahmininde olsa bile bu değildi.Yüzüne şaşkınlığı getirmedi,içinde yaşadı ne yaşadıysa.

"Ve Kara büyüye bulaştı."

Uzun bir sessizlik aldı bu sefer.Kara umutla cevap bekledi.Ama sadece bacaya damlayan yağmur sesleri ve şöminenin üzerindeki çaydanlığın uğultusu geldi kulaklara.Herşeyin sonunda Günkut,iki bardak çıkardı ve çayları doldurdu.Kara,şekerli içerdi.

"Kusura bakma,"dedi sakince,"halkım ve ben bugün içebildiğimiz bu çaya şükrediyoruz.Elimizde sana verebileceğim bir şeker yok."dedi Günkut.

Kara, işte o an mahcubiyeti iliklerinde hissetti.

"Günkut ben,"derken Günkut söze girdi,sakin olsa bile sesi oldukça yüksekti.

"Şimdi susacaksın ve ben konuşacağım.Çünkü biliyorsun,duyman gerekmesyedi konuşmazdım.Biz bu yola çıktığımızda Kara,hepimiz vardık.Hatırlar mısın akademideki eğitmenlerden biri,yolun başında olanların sonuna kadar sizi takip etmesi durumunda dostluğunuz kadim hale gelir derdi,"Günkut bardağı kenara çekti ve Kara'ya yaklaştı,"yolun sonunda yalnızca Ba,"ismini söyleyemedi v gülümsedi,"dostum ve ben vardık."dedi.

Kara cevap vermedi.

"Senden her zaman yanımda olmanı beklemezdim,ben kimseden bunu beklemem, kolay kolay kimseye de güvenmem.Beni tanıyan birine kendimi anlatmam da bana kalırsa oldukça berbat bir durum.Ama şunu bilmelisin Kara,yanımda yürümenle yolumda yürümen farklı şeylerdi ve siz ikiniz bizler her şeyimizi feda ederken ortadan kayboldunuz.Acınız vardı, anlıyorum ama senin acın benim değil miydi?"

Kara'nın gözünden bir damla yaş düştü.

"Benim acım senin acın değil miydi?Biz kardeş değil miydik?Anlatılan hikayeleri geride bırakacaktık ve biz dostluğumuzla gerektiği yerde sevdamızla kuracaktık o büyünün temellerini.Bu senin de hayalin değil miydi sevgili dostum?"

Kara,elindeki çayı yudumladı,Günkut ona dikkatle bakarken o,gözlerine bakamıyordu.

"Bak yüzüme Kara!"

Günkut'un ilk defa sesi yükseldi."Talihsizlikler bizi bulmuş olabilir,aldığımız sorumluluk da bunu gerektirdi ,evet ama farklı sonuçlar doğamaz mıydı?"

Günkut ayağa kalktı ve derin bir nefes aldı."Gelirken arkanda bıraktığın adaya baktın mı?"

Kara cevap vermedi,yine.Yalnızca gözlerini kaldırabildi ve Günkut'un sert bakışlarının altında biraz daha ezildi.

"Arkandaki adanın insanlarına baktın mı?"

Kara sessizce,"Baktım."diyebildi..

Günkut başını olumsuz anlamda salladı."Bakmakla görmek arasında farklar vardır Kara,siz,yıllardır hiçbir şeyi görmüyorsunuz.Vaktiyle topraklarında, zeytin ağaçlarının altında dinlendiğin adaya bir bak!Gelirken çocukları gördün mü?"

Günkut,arkasındaki minik perdeyi açtı ve camdan dışarıya gösterdi."Görmedin çünkü her biri bombaların altında,kolları ve bacakaları ayrılmış şekilde can verdiler.Ve en kötüsü ne biliyor musun?"

Günkut tabureyi tekmeledi."Hiçbiri neden bunu yaşadıklarını bilmiyordu!"

"Alkurah'ın insanları yiğittir sevgili dostum,ve adaletsizlikten en çok onların yaralanacağını biliyorduk ama böyle olmak zorunda mıydı?Alderomin en başta o güce erişmeden önce büyüye ihtiyaç duyduğunda onlara bunu vermeseydin bu olacak mıydı?"

Günkut,derin bir nefes alıp tekme attığı taburesini düzeltti ve tekrar oturdu,çayından bir yudum aldı.Sakin bir sesle,"Ama geride kalanların tükenen umutları bana kalırsa en kötüsü.Peki sen yaşayan çocukları gördün mü?Açlıktan bedenleri neredeyse görülemeyecek duruma gelen cılız çocukları.Hastalansa dahi tedavi göremeyip bir köşede ölmeyi bekleyen yaşlıları?Bütün çocuklarını toprağa gömüp yine de Alderomin'in eline denek olarak vermediğine şükreden bir anneyi gördün mü?"

Başını iki yana salladı Günkut.Öfke,hiçbir zaman kendi için değildi.Bunca dökülen kan içindi.

"Herşeyin sorumlusu siz değilsiniz ama birçok şeyin sorumlusu sizsiniz.Şimdi de gelmiş bana,Çakır'ın kara büyüye bulaştığını anlatıyorsun.Bu yaptığınız zaten kara büyüydü,sen bunu idrak edemedin mi?"

Kara, gözyaşlarına boğuldu.Pencere açıldı ve içeriye yağmur suyu girdi.Günkut pencereyi tekrar kapatırken sakince"En azından pişman olabilecek bir kalbin kalmış eminim diğerinde o da yoktur."dedi en acınası ses tonuyla.

En sonunda Kara söze girdi.

"Buraya geliş amacım senden af dilemek değildi kardeşim.Ama duymama gerekenler olduğunu biliyordum şimdi ise bunların ağırlığıyla nefessiz kalıyorum,"başını kaldırıp Günkut'un gözlerinin içine baktı,"ama izin verirsen belki de son defa iyi bir şeyler yapmak istiyorum."

Günkut kollarını önünde birleştirip arkasına yaslandı.

"Çakır,normal bi toplantıda kara büyüye bulaşmadı.Artık ,ateş muhafızlarının varlığından söz edemeyiz.Fakat o toplantıda önemli birinin adı geçti.Muhtemelen çoktan büyüye maruz kaldı ama,"Günkut başını çevirdiğinde Kara derin bir nefes alarak son sözünü söyledi.

"Tomris'i kaçıracaklar kara büyüyle."

**********************

Nabersinizzz

Beğendiniz mi bölümü?

Ben çok keyif aldım umarîm siz de almışsınızdır.

Sorularınız varsa alabilirim.

En sevdğinizi karakter?

Bölümdeki favori sahneniz?

En sevdiğiniz element?

Çok öpüyorum ballar,iyiki varsınız,5k olmusuz bu arada insallah daha iyi yerleree.

"Zamanı sakın kaybetmeyin."

Bölüm : 27.07.2025 16:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...