
30 yıl önce
Kapının ardından gelen adım sesleri ile gözlerini araladı Günkut.Gittikçe yaklaşan bu adımlar karşısında, hızla harekete geçti.Doğrulurken odanın kapısı,pelerinlerinin arasından saçları görünen genç bir kadın tarafından aralandı.
Pelerinin kapşonunu indirip başını yana yatırdı genç kadın.”Günkut.”dedi fısıldayarak.
Günkut,”Ne oldu?”diye sordu hala biraz uykuluyken.
“Hemen Barbaros’u uyandırman gerekiyor,size bir şey göstermem lazım.”
Günkut sorgulamadı.Genç kadın,onları gecenin bir vakti olur olmadık bir sebepten uyandıracak değildi çünkü.
Barbaros’un ranzasına uzandı ve hafifçe omzunu dürttü.”Uyan,Korsan.”dedi ciddiyetle.
Barbaros arkasını döndü.”Günkut daha yeni uyuyakaldım.”dedi zorlukla,”Bugün erkenden çalışmamıza gerek yok.”dedi.
Günkut başını olumsuz anlamda salladı.”Şafak daha doğmadı,uyanmam gerekiyor bu acil bir durum.”
Barbaros ayağa kalktı,”Ne saçmalıyorsun?”diye sordu merdivenden inerken.
Günkut,”Yalkı çağırdı,önemli bir şey var belli.”
Barbaros zorlukla ayıldı,gözlerini ovaladı,çok geçmeden ikisi de pelerinlerini alıp üzerlerine geçirdiler.
Kapıyı yavaşça araladılar ve ses çıkarmamaya özen gösterdiler,koridorlar ne kadar buna karşı da olsa,eğitmenleri uyandırmamaları gerekiyordu.her biri,Alderomin tarafından denetleniyordu.Belki de şu an bile içeride ajanlar olabilirdi.
Yalkı,koridorda hızla ilerlerken Barbaros ve Günkut hızlı adımlarla peşinden gidiyorlardı.”Söylesene Yalkı,ne oldu?”dedi Barbaros merakla.Günkut ise sakinliğini koruyor ve söylemesi gerekeni bekliyordu.
Yalkı,son koridoru geçerken etrafa baktı ve ateş muhafızlarının olduğu bölüğe ilerledi.
“Gece dolaşıyordum ve zannedersem görmemem gereken bir şeye şahit oldum.”
Barbaros,”Gece neden ateş muhafızlarının bölüğünde dolaşırsın ki?”diye sorgularken Günkut,”Görmemen gereken değildir,ona şahit olduysan muhakkak gerekli olandır.”dedi her zamanki düşüncesiyle.
Barbaros göz devirmemek için zor duruyordu.
Yalkı,Barbaros ve Günkut’un daha önce girmediği kapıya ilerledi ve kilidini,pelerininden çıkardığı bi anahtarla açtı.
“Burası yasak bölge,ateş muhafızları bile girmiyor Yalkı,biz neden giriyoruz?”diye sordu Barbaros.
Yalkı başını olumsuz anlamda salladı.Her zamankinden heyecanlı ve korkmuştu.Yanakları iyice al olmuştu.
Zinciri açtı, Barbaros ve Günkut birbirlerine baktılar ve aynı anda girme kararı aldılar.Karşılarındaki,Yalkı olmasa bunu yapmayacakları da oldukça aşikardı.
İçeriye girerlerken Yalkı oldukça temkinliydi.Duvarlardaki ateş yuvalarını yakmıyorlardı.Her yer karanlıktı,yalnızca buğulu camdan içeriye giren minik ışık vardı.En sonunda karşılarında,büyük ateşi gördüler.Etrafı büyülüydü geçemezlerdi.Zaman kaybolurken Od’a yapılan ihanetin tekrarlanmaması için koruma altındaydı.Oldukça küçüktü artık,gür bir ışıltıyla yanmıyordu.
Yalkı işaret parmağını gösterdi heyecanla,"Tam buradaydı,orada gölgeler vardı."dedi.
Günkut ve Barbaros dikkatle izlediler.Ateş, aynı ateşti.Ve hiçbir hareket belirtisi göstermiyordu.
Barbaros,yüzüne yansırken titreyen ateşe dikkat kesildi.Hiçbir şey yoktu.Beklenilen o dakikalarda ise üçü de tek bir kelime konuşmadı.Çünkü hisler,ruhlarını bedenlerinden çok daha önce sardı.
Bir daha geri dönemeyeceklerini,eski hayatlarını yaşamayacaklarını, hiçbir şey bilemeden hisssettiler.Ve ateş,tıpkı Yalkı'nın dediği gibi,adeta gölgeye benzeyen şekillerle harekete geçti.
Ve onlara,bereketli toprakların tarihinde ilk defa kehanetlenmemiş bir haberi verdi.Çünkü kehanetlenenlerin bile zor durumda olduğu bu günlerde,ihtiyaçları olan sessiz bir direnişin adımlarıydı.
Üçü de zorlukla yutkundu.Lakin Günkut'un gözlerindeki kararlılık,Barbaros'un inancıyla buluştu.Yalkı ise şahit olduğu bu büyük gösteri karşısında kalbinin hızla atışına engel olamadı.
"O halde şimdi ne olacak?"diye sordu.
Barbaros ve Günkut kısa bir süre daha sessizce birbirlerine baktılar.Gece bitip şafağa yaklaşırken Yalkı, odasına gitti.
Barbaros ve Günkuttan gelecek haberi bekledi.İki Komutanın,beraber uzun bir yol alması gerekiyordu artık,gölgeler bunu göstermişti.
İki dağın arasındaki,gür vadide ilerleyen iki genç Komutan.Dalgalar onları alıp götürse ve depremler onları yerin en dibine gömse dahi ayrılamayacak iki kişi.
Günkut,hava almak için Alkurah'ın uzağında,Barbaros ile beraber yaptıkları kulübeye yürümeye karar verdi.Belki de biraz yalnız düşünmeliydi.
Yavaş adımlarla yürüdüğü yolda sessizce izledi,makul kaderine razı gelmiş adayı.
Bu savaş, kazanmak ya da kaybetmek uğruna verilecek bir savaş değildi.Bu savaş,inandıkları şeyler uğrunaydı.
Günkut,hayatının büyük bir kısmını geçirdiği,zeytin ağaçlarının gölgesinde anılarının birer toz parçaları gibi gözlerinin önüne geldiği,akarsularında eğlendiği ve büyük bir saygıyla suyunu içtiği bu adayı kaderine terk edemezdi.
Burası onun toprağıydı,toprağı size ait yapan uğruna verdiklerinizdir.İşte Günkut,inandığı bu olguyu çok iyi biliyordu.
Önemli bir yere geleceğini biliyordu ama bu denli büyük bir görevi üstlenmek.Aklından,şüphe geçmiyordu Alkurah için,sevdikleri ve Toprak ana için ne gerekiyorsa yapardı.Ama yapıp yapamayacağı konusunda kararsızdı.
Kulübenin sırtı okyanusa bakardı her daim.Bunun elbette bir anlamı vardı.Sırtını her daim okyanusa yaslayabilecek toprak muhafızı.
Günkut yavaşça adımlarını durdurdu.Çünkü tam kulübenin ardından iki tabure çekilmişti ve birinde Barbaros oturuyordu.Düşünceliydi,başında ise korsan şapkası vardı.
Fazla düşündüğünde bu şapkayı takardı,sanki düşündüklerini koruyacak,gölgeleyecekti bu şapka.
Günkut sessizce yanına oturdu ve onu izledi.İşte o an içindeki tek şüphe son buldu.Yanında dostu varken aşamayacakları hiçbir dalga, üzerinde geçemeyecekleri hiçbir dağ yoktu.
Başını gulerken iki yana salladı.Barbaros,"Normalde gülmezsin şimdi mi güleceğin tuttu?"diye sordu.
Günkut derin bir nefes aldı."Okuldaki üst sınıflardan biri,bir gün bana herkesin hak ettiği hikayede var olacağını söylerdi."dedi.
Barbaros da güldü."Hak ettiğimiz hikaye bu mu yani?"
Günkut başını olumlu anlamda salladı."Hak ettiğimiz hikaye bu sevgili dostum lakin kaçırdığın bir ayrıntıya sahip."
Tam bu sırada önlerinden Bozdoğan uçtu.
"İyi dostlar,uzun yollara çıkarlar Barbaros.Eminim yolun sonunda dostluğumuz,bize yardım edecek."
Ve Günkut umut doluydu.Çünkü toprak,yaşadığı ve yaşayacağını hissettiği her an berketini eksik etmezdi.
Barbaros kollarını önünde birleştirip,”Tek bir şartla Toprak Muhafızı,”dedi Günkut ne söyleyeceğini bildiği için gülümsedi,Barbaros devam etti,”Bana,o Algedi adasındaki kızı alıcaz ve nikah şahidim de sen olacaksın.”
Günkut kahkaha attı.”Söz veriyorum Korsan.”
*****************
Günümüz,Tomris
Tavandan su sesleri geliyor.Gözlerimi araladığımda beni karanlık ve ıslak tavanlar karşılıyor.Hareket etmeye çalışıyorum ama yapamıyorum.
Etrafımda sadece göz gezdiriyorum.Burası,bir hücreye benziyor.Ne bir cam ne boşluk ne de bir kapı var.Hiçbir şey yok,hiç ses yok.
Ölmek böyle bir şeydir belki de.Boğuldum ve şimdi kapkaranlık bir hücredeyim.Ne olduğumu ve ne olacağımı bilmeden.
Birkaç saat geçtiğine eminim artık ayağa kalkabiliyorum.Sırtımı dayadığım soğuk zeminin verdiği ağrı,canımı yaksa da dayanmaya çalışıyorum.
Herşey yarım yamalak,sanki üzerimden yıllar geçmiş ve ben,tüm o yıllar boyunca yaralı bir şekilde uyumuşum gibi.
Bedenim ise her an sızlıyor.Ayağa kalkamadığım için sırtımı duvara yaslıyorum.Önüme gelen saçlarımı çekerken üzerimden sis kalkıyor sanki ve derin nefesler almaya başlıyorum.Bilinmezlik yoruyor beni ama beynim sorgulayamayacak kadar uyuşuk.
Karnım acıkmaya başladı.Sanki, bedenimin bir şeylere ihtiyacı var,etrafa bakıyorum ama buna da hiç gücüm yok.
Tam bu esnada midemden yukarıya bir sıvı geldiğini hissediyorum ve kendimi tutamadığım, içten bir dürtüyle kusmaya başlıyorum.
Kusarken gözümden gözyaşı akıyor ama ne üzgünüm ne de kederli yalnızca çaresizim.Ağzımı kolumun tersiyle silip tekrar arkama yaslanıyorum.İçerisi iğrenç kokmaya başlıyor.
Etrafta tuvalet yok bu nedenle tuvalete gitmiyorum,yiyip içmiyorum zaten.
Birkaç saat daha geçtiğine eminim.Saatler için eminlik bulunduğumuz topraklarda mümkün olmasa bile.
Açlık benim için zor değil,yalnızca üzerimdeki şu his hiç gitmiyor.Ve kendimi uykunun kollarına atıyorum.
Ani bir sıçramayla uyanıyorum.Midemde hala bir bulantı ve etrafta hala berbat bir koku var.Bu defa odamın içerisinde bir kapı var.Umutla ayağa kalkıyorum son gücümü kullanarak.Kapıyı araladığımda ise beni karşılayan,çıkış olmuyor.
Birt tuvalet var.Etrafımı kontrol ediyorum ve adeta yerin beni çektiğini hissetmeme rağmen yorgunlukla ilerliyorum.
Midemin bulantısı geçmezken karnım ağrımaya devam ediyor.Hayır,ben ölmedim hala bir insanım artık bundan eminim çünkü gözümün önündeki sis ve bu,uyuşukluk hissi gittikçe azalıyor.
Yerini açlık,karın ağrısı ve mide bulantısı alıyor.İşimi halletmeye çalışıyorum fakat etrafa baktığımda suya dair hiçbir şey görmüyorum.Midem biraz daha bulanıyor ve bu defa hızla paslı tuvalete eğilip onun içerisine istifra ediyorum.
Gözümden yaş geliyor,boğazım yanıyor bitkinlikle kendimi hücreye atıyorum ve sırtımı yine duvara yaslıyorum.
Saçlarımı yüzümden çekmeye çalışırken zorlukla fısıldıyorum,”Dayan,”nefes alıyorum derin nefesler, ama sanki içime her çektiğimde boğazımı biraz daha yakıyor,”neresi burası?”
Hayatta olduğuma tamamen emin oluyorum birkaç saat sonra.Lakin bedenim dayanamıyor,bunca yorgunluğun üzerine yaşadığım belirsizlik beni,bilincimi kaybetmeye itiyor.
Gözlerimi zorlukla aralıyorum.Bir süre daha geçmiş.Ama artık, hiç süre kavramım kalmıyor.Etrafa bakıyorum,bu defa karşıma ekmek parçası konulmuş.
Ama değişen başka bir şey var.Yalnızca olanları algılamıyorum,düşünebiliyorum.Ve o ekmeği ne olursa olsun diyemeyeceğim.Çünkü güvenli bir yerde değilim.
Baygınlığın biraz da uykunun verdiği son enerjiyle ayaklanıyorum.
Ayakta kalmalısın Tomris.Bükülmeden dimdik, adını her daim taşımalısın.Zorlukla nefes alsan bile göğüslerini genişlet ve çeneni kaldır,bu senin kaderin.
Etraftaki duvarları elliyorum tek tek.Buradan çıkmam gerekiyor,ilk günü hatırlamaya çalışıyorum.Etrafta hiçbir kapı yoktu.Sadece gri ve küflü duvarlar vardı ama daha sonra tuvaletin kapısı açılmıştı.
Buranın ben içine konduktan sonra yapıldığını düşünmüştüm ama öyle değildi belli ki.Etrafta kapı olmalıydı.
Bedenim sızlıyordu.
“Dik dur.”dedim bir kere daha.Ben bu günler için büyütmüştüm kendimi.Böyle anlarda ayakta kalabilmek ve dimdik devam edebilmek için.
Duvarlarda hiçbir iz yok.Doku yok.Tuvaletin olduğu tarafa ilerliyorum.Çıplak ayaklarıma yerdeki pislikler değiyor ama önemi yok.
Ayakkabılarım boğulurken çıkmış olmalı.Peki ya boğulduysam burada ne yapıyorum?Çoktan gitmem gerekiyordu buralardan.Ya da bu düşünceleri düşünmemem gerekiyordu.
En azından ben,öyle olması gerektiğine inanıyordum.Başımı iki yana salladım.Kendimi bırakmam gerekiyordu.
Midemden gelen sıvı,bir kere daha boğazım yaktığında kendimi yine yere çökmüş şekilde buldum.Derin nefesler almaya çalışırken bu şekilde toparlanamaycağımı fark ettim.
Yine de etrafta göz gezdirmeye devam ettim hiçbir şey yapamasam bile teslim olmak istemiyordum.Büyük bir gürültü geldi kulaklarıma.Bu,her zamanki gürültülerden değildi.
Kulağımı öyle tırmalıyordu ki acıyla haykırdım.Ses,acı verebilir miydi?Başımı olumsuz anlamda salladım.Yere çökmüştüm ve sanki ses beni kovalıyordu.
Bu defa gelen saf gürültü değildi,büyük hatta devasa bir demir yere sürtünüyor gibi cızırtılıydı.Elim ayağım boşalırken beni kovalayan bu sesten kaçmaya çalıştım.Ayaklarımı yere sertçe sürterek geriye doğru gidiyordum.
Hatta sürünüyordum.Önümde hiçbir şey yoktu ama kovalanıyordum.Kötü bir ruh peşimi bırakmıyor gibi bir kovalanmaydı bu.
Başımı hızla iki yana sallarken,"Gelme,"diye bağırdım.Kafayı yiyordum,burası bana kafayı yedirtiyordu.Ama kafamı yerken kafamı yediğim hakkında düşünebilir miydim?
Tıpkı boğulurken olduğu gibi bir tarafım her zaman ayıktı.Bu nasıl oluyordu?Aklımı kaybederken dahi nasıl düşünmeye devam edebilirdim.
Hızla geriye gitmeye devam ederken sırtım ve başım soğuk duvara çarptı.Derin nefesler alıp verirken başımın sertçe çarpması ve yorgun bedenimin de etkisi ile bilincimi kaybettiğimi hissettim.
*************
Hiç şüphesiz kayıplar,koca bir zamanın kaybolduğu bu topraklarda büyük gayeleri olanlar için kaçınılmazdır.Bazen korkular,bazen şüpheler bazen ise en büyük kabuslar gözler önüne serilir.
İşte o günlerden birindeydi Kaptan Kılıçarslan.Elbette bu yol cesaret isterdi,elbette bu yol korkusuzluğun damarlarında aktığı insanlar içindi.Lakin korkmak da bir o kadar kaçınılmazdı.
Başındaki şapkasını göğsüne bastırdı.Köşkünde tamamiyle yalnızdı.Gündüz'ün,hemen kapının önünde olduğunu bilse bile sessizce düşünmeliydi.Sessizlik ona göre olmasa bile.
Öfkeyle şapkasını masaya bastırdı,gözlerinin önüne haritalar geliyordu.Yapılması gerekenler,sakladığı gemiler,hayalini kurduğu baskınlar kurtarmak istediği çocuklar.Şimdi ise ne yapacağını bilmiyordu.
Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar acizdi.Sertçe nefes alıp verirken zihninde düşünmeye dair hiç bir şey yoktu.Yalnızca Tomris vardı.
O çocukken,Komutan Barbaros'a kara büyü hakkında bir soru sormuştu.Bunun hakkında pek sık konuşmazlardı ama sorması gerekmişti.
"Peki biri kara büyüye maruz kalırsa ne olur?"
Barbaros istemsizce cevap vermişti."Kara büyüyle uğraşanlardan biriyse elbet hak ettiğini bulur."
Kılıçarslan başını sallamış,"Peki ya uğraşmayan biri ise,gerçekten iyi biriyse ne olur?"diye sormuştu.
Barbaros'un yüzü daha da ciddileşmişti."İşte o zaman acı çeker,en büyük korkusu onu içine alır ve hemen ardından bedeni hiç duymadığı bitkinliği ve acıyı hisseder."
Kılıçarslan adım atarken sert dahi olsa dengesizdi.Aklına gelen bu anı,o sözler.Tomris şu an hayatının en büyük acısını mı çekiyordu?Başını olumsuz anlamda salladı.Toprak Muhafızıydı,güçlüydü başa çıkabilirdi.Ama Kılıçarslan başa çıksa bile bunları yaşamak zorunda olmasını istemiyordu.
Ahşap kovanın içindeki suyu alıp bir anda yüzüne çarptı.Ayılmalıydı,bedeni titriyordu.
Tam bu sırada kapının önüne Komutan geldi.Gündüz'ün üzgün bakışlarını gördüğünde,"Hala gelmene izin vermiyor mu?"diye sordu.
Gündüz başını olumsuz anlamda salladı.Komutan,"İki, birinci kademe,uzun süre geçirdiler.Büyüden o da etkilenmiş olmalı."dedi.
Gündüz, başını olumsuz anlamda salladı."Hayır efendim,bu öylesine bir etkilenme değil büyüden farklı."
Barbaros çoktandır anladığı ya da gölgelenmiş olanı gördüğü bu teori karşısında sessizce uzaklara baktı.En iyi o biliyordu,yolda sevmenin ne kadar zor olduğunu,neleri feda etmesi gerektiğini.
Başını olumlu anlamda salladı.Lakin o ne zaman kaçmıştı duygulardan ve coşkulu olan her andan.
"Devam etmemiz gerekiyor Gündüz."
Gündüz şaşırdı ama anladı.Tomris'i bulmaya çalışamazlardı.Çünkü kara büyünün sonlanması gerekiyordu.Şu an gidemezlerdi bu onların yavaşladığı anlamına gelirdi.
Komutan derin bir nefes aldı,"Haber geldi Gündüz,her şeyden önce şu anda durmamamız gerekiyor.Ülgen şimşeklerini yolladı."
Gündüz'ün gözleri şaşkınlıkla açıldı,"Ama nasıl,ne zaman?"
"Önemi yok."dedi Komutan."Kılıçarslan kendine gelmeli."
Gündüz şaşkınlığını kısa sürede atlatsa da düşündü.Kılıçarslan birçok korkusu ile yüzleşmişti,çoğu ölümden dönmüştü.Bu defa farklıydı sanki.
"Sanırım toparlanması biraz zor olacak efendim."
Komutan gülümsedi ve başını olumsuz anlamda salladı."O,bunu kaldırmayacak olsaydı şu an yaşamazdı Gündüz.O Kılıçarslan,"düzeltti,"Kaptan Kılıçarslan."
Komutan gittiğinde ise Kılıçarslan'ın kapısı yavaşça aralandı.Her zaman orada olduğunu bildiği dostunu gördü.Gündüz hiçbir şey sormadan içeriye girdi.
Masanın bir yanında o,diğer yanına Kılıçarslan vardı ve ayaktalardı.Gündüz yapması gerekeni biliyordu.Komutan ona haber geldiğini söylediğine göre Kılıçarslan'a uygun bir dille anlatılmasını isityordu.
Önce sakince,"Ne yapmayı düşünüyorsun?"diye sordu.
Kılıçarslan derin bir nefes aldı.Başını kaldırdığında mavi gözleri dostunun kahveleriyle buluştu.Gündüz,yalnzıca görebildi o sertliğin ardındaki hüznü ve hırsı.Kılıçarslan öfkeliydi hem de çok.
Kılıçarslan cevap vermediği için Gündüz söze girdi."Bak Kılıç,eminim ki onu kurtarmak istiyorsun ve düştüğün çıkmaz seni sinirlendiriyor."
Kılıçarslan’ın çenesi kasıldı.
"Ama korkarım ki şu an için onu kurtaramayız."
Kılıçarslan'ın yüreğine darbe indi sanki.Hemen gidemezler miydi?Tamam, kara büyü zordu ama bir şekilde yolunu bulabilirlerdi.Yine de sert ve sorgular bir sesle,"Neden?"diye sordu.
Gündüz,"Komutan,Ülgen’den haber geldiğini söyledi.Üzgünüm dostum ama şu an duramayız."dedi.
Kılıçarslan şaşırdı.Uzun zamandır bekliyordu bu haberi.Böyle bir anda gelmiş olması şüphesiz talihsizlikti."Ülgen mi?"diye sordu kaşlarını kaldırarak.
Gündüz başını olumlu anlamda salladı.Kılıçarslan'ın çenesi biraz daha kasılırken yüzünü dümene,oradan da camların ardında görünen ufka çevirdi.
"Bu,kat ettiğimiz yolun kayda değer ilk adımı Gündüz."
Gündüz yine başını olumlu anlamda salladı.Kılıçarslan mantıklı düşünmeliydi.Bu defa kalbini değil aklını dinlemeliydi.Çünkü Tomris öyle yapardı.Hatta gittikleri yeri ateşe verirdi.Kılıçarslan kendi kendine güldü.
Gündüz,sinirlerinin bozulduğunu düşündü ama Kılıçarslan başını kaldırıp,"Komutan’ı çağır,demek ki bazı hikayelerin gün yüzüne çıkma vakti çoktan gelmiş."
Gündüz gülümsedi ve onun liderliğine bir kere daha saygı duydu.Kapıdan çıkmadan önce bir kere daha geri dönüp baktı Kılıçarslan'ın gözlerindeki yine de o çaresizliği gördüğünde,"Her zaman buradayım."dedi.
Kaptan bir an bile durmadan,"Biliyorum."dedi.
Gündüz, kapıdan çıktıktan birkaç dakika sonra Komutan Barbaros yanında Alaz ile beraber içeriye girdi.Kılıçarslan şu an Alaz'ı düşünecek durumda değildi yoksa her toplantısında bulunan bu çocuğu boğabilirdi.
Fakat hepsinin şaşırdığı bir şey oldu.Alaz derin bir nefes aldı ve,"Hikaye parşomeni ateş muhafızlarının adasında."dedi.
Bu konu hakkında bilgi sahibi olması dahi beklenmezken herkesin gözleri şaşkınlıkla ona döndü.Kılıçarslan alaycı bir tonla,"Sana neden inanalım?"diye sordu.
Fakat Barbaros,bu çocukta ateş muhafızlarının tehlikeli enerjisini hissetmiyordu.Yine de yanıltıcı olabilirdi.
Alaz, skin kaldı ve gözleri boşluğa anlamla baktı."Birkaç yıl önceydi,çok uzun zaman önce değil.Çakır bir anda içeriye girdi.Nefes nefese kalmıştı.Biz o esnada kara ile büyük salondaydık bana bir şeyler anlatıyordu."
Kılıçarslan,"Doğduğun günden başlasaydın."dedi.
Alaz, ona yine takılmadı."Gözleri korkuyla bakıyordu.Lakin elinde bir parşömen vardı.Kara, görür görmez ayaklandı ve bana öfkeyle odama gitmemi söylediler.O gece ilk defa kural çiğnedim ve sessizce onları dinledim,çünkü ilk defa bu kadar korktuklarını görüyordum."
Barbaros şaşkınlıkla,"Hikayeyi Çakır mı aldı?"diye sordu.
Kılıçarslan ise başka bir şaşkınlık ile,"İlk defa mı kural çiğniyordun?"diye sordu.
Üçü de ciddi misin der gibi baktı.Alaz derin bir nefes daha aldı bu sırada.Gözlerinde o her konuştuğunda bir korku dönüyordu.Ve Kılıçarslan fark etti.Bu çocukta sevmediği şey sadece ateş muhafızı oluşu ya da ona karşı koymaması değildi.
Bu çocuk tutsaktı.Kendi gözlerinde bile tutsak olan bir ruha nasıl bakabilirdi?
Alaz,"Hikayenin var olduğu parşomen Çakır'ın yeraltı sığınaklarından birinde olmalı ve eminim onu çıkarmak için fazla beklemeyecek."dedi.
Kılıçarslan başına tekrar şapkasını geçirdi.Ve hızla odadan çıktı.Hemen peşinden üçü de ilerledi.Mürettebat,güvertedeydi.Kılıçarslan aşağıya hızla inerken,"Çağrı,hepinizin bireysel silahlarının hazır olduğundan emin ol,Gencay,maymunu al,halatları hazırlayın,ateş muhafızlarının adasında karşımıza neyin çıkacağını bilmiyoruz,Dündar,sen Gündüz ile beraber olası durumlar adına hazırlıklı olmalısın,Berkay,"dediğinde her biri dizilmişti ve Kılıçarslan ortalarındaydı,"Gencay işleri yürütürken onu korumalısın,ada tahminimce bir sürü koruma büyüsü ve sistemi içeriyor.Alderomin teknolojisi kullanıyor olmalılar Gencay oldukça hakim."
Gözleri Kıvanç'a döndü,"Adadan hızlı çıkmak zorundayız Tomris'i uzun süre bekletemeyiz bu nedenle önüne gelecek her şeyi elinden geldiğince hızlı çözmen gerekiyor.Tahminimce kehanet,üstün bir şifre yöntemi ve büyüyle korunuyor olmalı ben büyüyü bozarken yanımda olmalısın."
"Hiçbirinizi aramayacağım,hepiniz nerede olmanız gerektiğini bileceksiniz!"diye bağırdı en sonunda.
Her biri,"Emredersiniz kaptan!"dediğinde Kılıçarslan dümene ilerledi,gemiyi büyük bir hızla ters çevirmesi gerekiyordu.
Okyanusun ortasındalardı,üstelik rotaları tamamen tersti,Kılıçarslan’ın peşine Alaz geldi.Kılıçarslan başını çevirdi,"Adanın yerini biliyorum."dedi sertçe.
Alaz şaşırdı,adanın yeri neredeyse tespit edilemezdi."Nasıl?"diye sordu.
Kılıçarslan güldü."Ben Kaptan Kılıçarslan'ım ateş muhafızı,senin aksine adıma yazılan kaderin lideri benim."
***********
Tomris
Boğazım yırtılacaktı sanki.Ben öksürmeye devam ederken yüzüme çarpılan bir kova suyun soğuk titremeleri sardı bedenimi.Sanki nefes alamıyordum.Tekrar tekrar boğuluyorum.
Ardından ufak bir gülme sesi doldurdu hücreyi.Gözlerim zar zor açılıyordu ve etraf pusluydu.Bir sandalye gıcırtısı duyuldu.
Ardından ben yerde yatarken yanımda oldukça uzun,siyah giyimli bir adamın yürüdüğünü gördüm.
Başını iki yana salladı."Hala sorgulayabilen bir zihin."dedi düşünceli bir sesle."Hala ayakta kalabilen bir irade,"iki adım daha atarken,sesin yankısı kulağımı ağrıttı seslere bile katlanamayacak kadar kötü durumdaydım,"en kötü anda bile mücadele edebilen bir beden."
Başını yine iki yana salladı.Yüzü asla net değildi.Fakat o girdiğinden beri günlerdir hissettiğim mide bulantısı çok daha fazla artmıştı.Kötü bir his vardı onda,yerine asla uymayan bir parça gibi.Olmaması gereken gibi.
Konuşmaya çalıştım fakat yapamadım.Gülüşü bozuldu."Beni anlıyor dahi olsan seninle bu şartlarda konuşmak istemiyorum."
Başını kaldırdı ve ışık süzülen kısma çevirdi."Çıkarın buradan, ne zamanki beni anlayabilecek kadar iyi görünür o zaman karşıma çıkarın."
Ardından adım sesleri uzaklaştı.Birileri kollarımdan tutup beni sürüklemeye başladı.Hayal meyal görebiliyordum etrafımı.Bir yatağa bırakıldım.Hemen ardından beyaz giyimli biri damarıma iğne batırmaya çalıştı.İğnenin soğuk hissini hisseder hissetmez direnmeye çalıştım,o halimle o kadar direndim ki iğneyi batıramadı.
Ardından yaklaşık beş kişi, daha fazla da olabilir,beni tutmaya çalıştılar.Bir iğne hızla bacağıma batırıldığında acıyla inledim.Hala bilincimi yitirmezken başımda bekliyorlardı.Beyaz giyimli olan,"Bilincini çok zor kaybediyor."dedi.
"O,Toprak Muhafızı,mantığı hep ağır basıyor ve onu düşünmeye itiyor."dedi bir başkası.Başını olumsuz anlamda sallarken bedenimin de yorgunluğuyla daha fazla dayanamadım.
Ne olursa olsun bedenime yabancı bir sıvı girmesine izin vermemeliydim.Bu,çok küçük yaşta öğrendiklerimden biriydi.Adadaki çocukların bazılarını sağlık adı altında götürmeye ve bedenlerine bir şeyler enjekte etmeye başladılar.Kısa süre sonra bazısı ölürken bazısı tanınmayacak haldeydi.
Ve öldüklerini söylediler.Oysa hepsinin bir gemi ile Alderomin’e götürüldüğünü gördüm.Lider ise beni saklamayı başarmıştı.Sesi,sanki yanımdaymış gibi kulaklarımda yankılandı.
"Ne olursa olsun,üzerinde bir şey denenmesine izin veremezsin.Bedenine yabancı hiçbir madde girmeyecek."dedi.
Başımı salladım ve neden dememe fırsat dahi kalmadan aceleyle beni saklaması gerekti.Şimdi ise sebebini anlıyorum,her biri büyünün özüne tersti ve bedenimde uygulandığı takdirde,özellikle düzenli bir uygulamada,kontrol edilebilir hale gelebilirdim.
Gözlerimi tekrar araladığımda,altımdaki yumuşak yatağı çok daha rahat hissedebiliyordum.Koluma ise serumu bağlayabilmişlerdi.Üstelik sağ koluma,büyüleri yaptığım koluma.Sol kolumu kaldırıp iğne ucuna ulaşmaya çalıştım.Çoktan yarısı bedenime girmiş gibi görünüyordu oldukça büyük bir torbadaydı şeffaf sıvı.İğneyi damarımda söktüğümde kolum,olduğuna ağrımaya başlamıştı.
Öyle ağrıyordu ki destek alarak kalkamadım.Bu berbat bir haldi.Kalkmak istiyorum ama üzerimdeki ağırlık buna izin vermiyordu.Gözlerim sanki bir ip ile çekiliyordu.
Başımı iki yana sallarken gözlerim etrafı taradı.Yanımda aralık bir kapı daha vardı ve içerinin lavabo olduğu belliydi.Oda, ortalama bir odaydı üzerimde beyaz bir çarşaf vardı.Kenarıda, bir tekli koltuk ve duvarda da minicik bir cam.
Lakin cam açıktı.Hemde içeriye serin,nefes almamı sağlayan bir hava giriyordu.Beni kaçıran kişi her kimse, amacı benden alacakları değildi,bana verecekleriydi.
Yatağın yanındaki minik sehpanın üzerinde bir tepsi yemek vardı.Bir şişe de su.Asla içmeyecektim o suyu.Ama ayağa kalkmam gerekiyordu.Yemeklerde gözümü dahi gezdirmedim.
Derin nefesler alıp verirken doğruldum.En azından yüzümü yıkamalıydım.Buraya güvenmezdim ama hazırlıklı olmalıydım.Bedenim yumuşamak zorundaydı.Yine de başaramadım ve kendimi buhran dolu bir uykunun içerisinde buldum.
Fakat midemdeki boşluk ne tam olarak uyumama izin veriyordu ne de ayılmama.Dakikalar olduğunu düşündüğüm zamanın ardından ise ayağa kalkabilecek gücü yakaladım.
Yavaşça doğrulduğumda çıplak ayaklarımın ucu yere değiyordu.Üzerimdeki kıyafetle hala kirliydi.Kimse bana dokunmamış olmalıydı.
Bu,içimi rahatlatsa bile biraz daha kirli kıyafetle duramazdım.Kendimi gittikçe hasta ediyordum.Komidinin üzerinde kıyafetler bırakılmıştı.Bir hastane önlüğü,bir çift çorap ve iç çamaşırları.Hepsi,plastik bir ambalajın içerisindeydi.Ne oldukları önemli değildi,üzerimi değiştirmek zorundaydım.
Hala yatağın üzerindeyken kollarımı zorlukla kaldırdım ve üzerimdekileri çıkardım.Zar zor ayağa kalktığımda ise uzun bir süre altımdakileri çıkarmaya çalıştım.
Adımlarımı çok zor atıyordum ve kendimi lavaboya götürdüm.Midem bulanmıyordu ama boğazımdaki yırtılma büyük olmalıydı.Öyleki her yutkunduğumda yanıyor ve beni öksürmek zorunda bırakıyordu.
Musluğu açmaya çalışırken dayanamayıp kenara tutundum,neredeyse yere düşecektim.Diğer kolumla kapıyı ardımdan kapatıp kilitledim.
Burada da havalandırma oldukça genişti.Kaçmamam için tasarlanmamıştı.Aksine içeridekini merak etmem için düzenlenmişti ve ben içeride öğrenebileceklerimi yönetebileceğime inanmasam, bir dakika dahi durmaz buradan kaçardım.
Bedenimi de yıkamak zorundaydım.Küvete ilerleyip musluğu açtım.Suyu ısıtmaya çalıştım.Bedenimi sıcak suya maruz bırakırsam yumuşardı ve biraz daha toparlanabilirdim.En azından yemek yemediğim sürece toparlanmanın tek yolu buydu.
Lavaboda işlerimi halledip yarısı dolmuş küvetin içine girdim.Bedenim değer değmez yanmaya ve titremeye başladı.Maruz kalmam gereken bir şeye maruz kalmıştım ve gittikçe anlıyordum.Bu,büyünün en koyu tonuydu.
Titreyen dizlerime kollarımı sardım ve zor da olsa bedenimi temizlemeyi başardım.Etrafa zorlukla tutunarak ayaklanıp tekrar odaya geçtiğimde en azından başım eskisi kadar dönmüyordu.
Gözlerim seruma takıldı ve içimi bir korku sardı.hayatimda hiç bedenime yabancı bir madde girmemişti ve kötücül oluşunun yanı sıra bedenim buna alışık değildi.
İyice kurulanıp iç çamaşırlarımı giydim.Hemen ardından beyaz,uzun çorapları geçirdim ve mecburen hastane önlüğünü giymek zorunda kaldım.
Bu görüntü hoşuma gitmemişti ben hasta değildim lakin yapacak birşeyim yoktu,temiz giyinmeliydim.
Derin nefesler aldım ve bir süre daha dengemi oturtmaya çalıştım.En sonunda ise kendimde ayaklanabilecek hatta büyü yapabilecek gücü buldum.Kapıyı açmak için ilerlediğimde kilitli olmamasına şaşırmamıştım.
Her kimse gitmek istediğimde bunu bu derece serbestçe başardığım için öğrenebileceklerime merak duyacağıma emin olmalıydı.
Burası büyük bir malikaneydi.Tavan çok yüksekti ve etraftaki duvarlar,zemin mermerdendi.Büyük,işlemeli taş kolonların ayakta tuttuğu bu yapı aslında oldukça güzeldi.
Alderomin mimarisine ait değildi.Onlarınki çok daha sade olurdu çünkü.Bu mimari,eski Algedi mimarisiydi.Algedi’de olabilirdim.
Merdivenden tutunarak indiğimde etrafta çalışanlar olduğunu ama hiçbirinin benimle ilgilenmediğini gördüm.Her biri koşuşturmaca içerisindeydi.
Sadece içlerinde,diğerlerinden farklı giyinmiş olan,armalı adam beni gördü."Sonunda uyanabildiniz."dedi gülümseyerek.
Cevap vermezken üzerime baktı."Size daha saygın kıyafetler vermelilerdi,nasıl olur da bunca hazırlığın sebebine bu denli önemsiz bir kıyafeti layık görürler."
Ona ciddiyetle bakarken etrafına baktı.Birine işaret verip,"Hanımefendinin kıyafetlerini temizce yıkayın ardından birkaç güzel kıyafet daha yerleştirin."dedi.
Ben hala ciddiyetle bakarken,"Beni takip edin lütfen,"adımlarını atarken geriye dönüp baktım"hala gitmediğinize göre oldukça cesur olmalısınız."
Güldüm ve yavaşça takip etmeye başladım.Başıma geleceklere karşı bir cesaret değildi bu,öğrenebileceklerime karşıydı.
Büyük,yine ayrıntılı işlemelere sahip bir kapının önüne geldiğimizde iki kere tıkladı ve kapının,içerideki görevliler tarafından açılmasını sağladı.
Karşımda ise hemen yüzünü görmeyi beklemediğim biri vardı.
Boris,zamanın kayboluşundan bu yana tekrar tekrar doğmuş ve Kılıçarlsan ileyken kaşılaştığımız o adam.Bana gülümseyip yerine oturdu ve sol elini kaldırarak iki parmağını öteledi.O,hiçbir şey demeden içerideki görevliler ve beni getiren adam uzaklaştı.
Cesaretimi esirgemeden, emin adımlarla ilerledim ve mermerdeki adımlarımın yankılarını duydum.Ben ilerlerken kapı da ardımdan kapandı.
"Otur lütfen."dedi.
Üzeri cam ve etrafı altın işlemelerle dolu,alçak bir masa vardı.Deri, siyah koltukta otururken benim için sağ çaprazındaki koltuğu işaret etmişti.Oturduğumda ise duruşunu bozmadan kollarını,koltuğun kopçalarına koydu.
"Eminim,seni buraya nasıl getirdiğimi merak ediyorsundur."
Başımı yavaşça olumsuz anlamda salladım."Merak yalnızca bilmediklerimize karşındır."
Kaşlarını kaldırdı."Demek anladın."
"Kullandığınız büyü,"gülümsedim,"bana uzak olanları fark edebilecek kadar yakın olanları biliyorum."
Başını olumlu anlamda salladı ve gülümsedi.Masanın üzerindeki cam sürahiden önümüzdeki bardaklara su koydu.
"Su içmelisin."dedi.
Sessiz kaldım.
"Bu kadar ketum olmak seni yormuyor mu?"diye sordu.
"Neden yorsun?"sesim oldukça düz ve sakindi.Suyunu yudumlayıp tekrar masaya bıraktı.
"Açık konuşmak gerekirse Tomris,senin adına pek bir şey öğrenmek mümkün değil.İkimiz de bunun sebebini biliyoruz."
Derin bir nefes aldı."O gün geldiğinizde,Kaptan ile beraber,seni birine benzetmiştim.Ama şu anda aynı şeyi düşünmüyorum,"hafifçe öne doğru eğildi,"şu an karşımda yıllar önce gördüğüm kişinin aynısını görüyorum.Tıpkı onun gibi bakıyorsun,kararlı,kendinden emin,cesur.Onunla savaştığımız yıllarda bana,ruhların kendilerini tekrar edeceğini ve doğru ışık için savaşanların tam anlamıyla yok olmayacağını söylemişti.Şimdi ise onu haklı buluyorum."
Gülümsedim.
"Günkut,gerçekten de söylediğinin arkasındaymış."dedi.
Bir an bile düşünmedim."Onur duyarım."dedim hızla.Güldü,hatta gülüşü bir süre sonra kahkahaya dönüştü.
"Gözlerin hala parlak,"dedi ve derin bir nefes aldı,"kara büyü yapılırken nelerin feda edildiğini bilir misin?"
Sessiz kaldım ve kısa süre sonra,"Ruhların."dedim.
"Senin ruhun şimdi tamamen tek parça.Bunun ne kadar kıymetli olduğunu,"ayağa kalkarken gözleri parlıyordu,"ne kadar güçlü duvarlara sahip olduğunu asla bilemezsin."birkaç adımda yine etrafı, işlemeli ahşaptan, bir aynanın yanına gitti.Küçük bir kısmını gördüğüm aynada gözlerimin önüne oldukça korkutucu görünen bir görüntü geldi.
Adeta siyah,parçalanmış tüller gibi görünen kısımlar vardı üzerinde.Geri kalanı ise parçalanmış ama hiçbir insani belirti göstermeyen bedeniydi.
Geri çekildiğinde,"Kara büyü ruhumu paramparça etti ama bana büyük hatta mutlak bir güç verdi."
"Hiçbir şey mutlak değildir."dedim hızla.
"Bunu neye dayanarak söylüyorsun?"
"Hikayelerin sonlarına."dedim kendimden emin bir şekilde.
Başını olumsuz anlamda iki yana salladı."Benim hikayemin bir sonu yok."
"Edindiğiniz ve başarı olarak adlandırdığınız bu şey,başka insanların hikayelerinin sonuna sebep oldu.Yaşamınıza devame etmek için onlarınkileri aldınız ve emin olun onlarınki bittiyse sizinki de bitecek."
"Bana bu nutukları çekmek isteyen çok insan oldu Tomris."
Güldüm."Eminim ki onları da aynı ukala düşüncenizle cevapladınız."
Yavaş adımlarla tekrar yerine oturdu."Seni burada tutmak için hiçbir çaba vermezken kalmayı seçtin,sen de bu denli büyük bir gücün kaynağını herkes gibi merak ediyorsun."dedi emin bir sesle.
Bu sefer benim gülüşüm minik bir kahkahaya dönüştü."Merak ettiğimin güç olduğunu düşünmenizin kaynağı da gücün sizin zaafınız oluşundan geliyor elbette.Burada kalmamın sebebi bana söyleyeceklerinizin olması."
Başını salladı."Demek anlamışsın."dedi.
“Sizi dinliyorum.”dedim hızla.Gülerek başını iki yana salladı.”Fazla hızlısın,neden şu an karşımda oluşunu sorgulamıyorsun?”
“Neden sorgulayayım?”diye sordum.Oluş sebebimi biliyordum.
“Üzerinde kullandığım büyü oldukça güçlü bir büyüydü.Senin gibi birinin çoktan yatalak olmuş olması gerekirdi.Günlerdir kusuyorsun,çıktığında hiçbir şey yemedin.Tüm bunlar,kara büyüyle bağlantısı olmayan bir insanın kara büyüye maruz kalmasının sonucudur.”
Bıkkın bir nefes verdim.”Kara büyü saçmalıklarını dinlemeye gelmedim”
Gülümsedi.”Bu bir saçmalık değil Tomris,burada sana, kendine dair bir şey öğretiyorum.Büyünün sonlarına yaklaşırken,büyü yapamadığını fark ettin kara büyünün ilüzyonundaki hatayı fark ettin ve bu da düşünmeni sağladı.Geldiğin günden beri seni kontrol ediyoruz bilincin tam anlamıyla hiç kapanmadı sürekli düşünmeye devam ettin.İşte bu yüzden büyü sana tam olarak etki etmedi.”
Gülümsedim,”Şüphesiz bu özelliğim zihnimde bir duvar oluşturmuş ve beni etkilemenizi engellemiş.”
Başını olumlu anlamda salladı.”Seni buraya getirmek için toplantı yaptığımızda aklımızdaki Kaptan’dı.Seni ben seçtim.”
“Neden?”diye sordum.
“Çünkü biliyordum,kara büyünün nile bilincini bu kadar zor elinden aldığı birini öncesinde tanımaya ihtiyacımız vardı.Ve Kaptan’ı zaten tanıyorduk.Bunu fark etmiş olmalısın,onun geçmişinin bağlandığı yeri.”
Fark etmiştim.Ama bana bunları anlatması gerekenin Kılıçarslan olduğuna inanıyordum.
“Neyseki hiçbir şartta ve zamanda güvenmeyeceğim birinden bunun bilgisini almam.”
“Peki ya ona güveniyor musun?”
Hızla,”Bu sizi ilgilendirmez.”dedim.
Güldü.”Herkes kendinden saklananları merak eder Tomris.Senin gibi kontrolü elinde tutan bir karakter için zor olmalı.”dedi.
Ona doğru yaklaştım,”Ne biliyor musunuz?Bilmediklerim beni rahatsız etse dahi şu an yapmaya çalıştığınıza kanacak kadar aptal değilim,”gözlerinin içine sertçe baktım,”ben ,asla ihanet etmem.”dedim.
Gülümsedi.Ve beklemediğim bir biçimde beni yakaladı.Boşluk anım olmasa bile zihnime girmeyi başardı.O,gözlerimin içine bakarken büyük bir ağrı saplanan başımın,geriye düşmesini engelledim ve dikkatimin dağılmasına izin vermedim.
"Yapmaya çalıştığınız şey,"dedim zorlukla,"Evet,yapmaya çalıştığım şey."dedi gülerek.Zorlanmıyordu,karşısında bir,birinci kademe vardı ve o,zihnime girerken zorlanmıyordu.
Başımı olumsuz anlamda salladım ve yalnızca zihnimin duvarını sıkılaştırabildim.Girmesini engellesem bile duvar bir kere zedelenmişti.
Derin bir nefes alarak geriye yaslandığımda o da gülerek aynısını yaptı.
"Bak Tomris,o pek sevgili liderinden ve diğer Korsan Komutandan çok daha uzun süredir bu topraklar üzerindeyim,elbetteki senden de,"öne doğru eğildi,"tecrübelerim gücünü bastırabilecek hatta seni silebilecek boyutta."
Kısa süre sessiz kaldığımda birkaç yudum daha su içti.
"O halde neden silmediniz?"diye sordum.
"Bu ne işime yarayacaktı?"
"Vaktiyle işinize yarayacağını düşünmüşsünüz ama."
Bildiğime ihtimal vermedi ve gözleri bozuntuya uğramadı.
"Hayır çocuğum,istediğim seni ve kurduğunuz bu adalet savaşını yok etmek değildi kehanetleri yok etmekti."
"Kehanetlerin doğru olduğunu nereden biliyordunuz?"diye sordum.İşte bu,almak istediğim ilk cevaptı.Bunların halk söylentisinden öte olduğunu işaret almadan nasıl bilebilirdi?
"Gerçek kehanetler yanılmaz Tomris."dedi hızla.
"Yanılır."dedim hızla,ikimizin sesi de kısıktı ve bu,bir tartışmadan, çok uzaktı.İçerisinde korkunç bir merak ve gerçekleri barındırıyordu ya da üzerine örtülmüş parçalanan ruhları.
****************
Ateşe dikkat etmelisini,o yalnızca bir illüzyon. Ateşten uzak durmalısın,o seni yakabilir.Şayet ateşi kullanmakla yükümlendirildiysen ona ihanet etmemelisin,o zaman gri dumanlar semaya yükselirken seni de alırlar yanlarına.
Kara,nefes nefese uyandı uyuduğu uykusundan.Vücudundan terler akıyordu, huzursuzdu ve yalnızca gözlerini kapadığı birkaç dakikadan da korkuyla uyanıyordu.
Kara ihanet etmemiş olabilirdi lakin yıllardır sürdürdükleri bu tutum,Günkut'un sözleri,adadan geri dönerken bir zamanlar günlerinin geçtiği bu yerin insanlarının çaresiz ama kendinden emin bakışları.
Yıllar önce ateş eğitmenlerinden biri Kara'ya,"Çaresizlik seni bulsa bile doğru olanın yolundaysan,başını kaldırmak için bir sebebin var demektir."demişti.
Şimdi ise çaresizlik Kara'yı bulmuştu ama şüphesiz doğru olanın yolunda değildi.
Kara,Çakır ile konuşmaya karar vermişti.Uzun zamandır ortada olmayan Çakır ile.
Yataktan doğruldu ve yüzünü zorlukla yıkadı.Ardından yavaş adımlarla ilerleyip malikanenin bahçesine,oradan da adanın sık ağaçlarının arasında bulunan ahşap koltuklara ilerledi.
Burası oldukça güzel bir yerdi.Etrafında yeşil ağaçlar vardı.Ortasında ahşap,işlemeleri olan koltuk ve onun önünde yine ahşaptan yapılmış kısa masalar.Kara ve Çakır buraya gelip konuşmayı severdi.Keza Alaz da burada vakit geçirmeyi severdi.
Derin bir nefes aldı ve gökyüzüne baktı Kara,ardından beklediği adım seslerini yaprakların hışırtısında hissetit.Yanına oturduğunda ise yüzünü ortaya çevirmedi.
İkisi de nasıl bir durumda olduklarını biliyordu, nasıl bir kötülüğün içine battıklarını.Fakat biri pişmandı biri ise değildi.
"Nasıl yaparsın?"dedi Kara hala onun yüzüne bakmadan.Bakamazdı da,suçun sonuçlarına bakmak her zaman için zordu çünkü.
"Neyi?"diye sordu Çakır pişkin bir sesle.Kara sıkıntılı bir nefes aldı.
"Haklısın doğru soru bu değildi,doğru soru ne zamandır bu kadar çaresiz ve kötü insanlar olduğumuzdu."
"Biz kötü insanlar değildik Kara,zaman ve çağ bunu gerektirdi,"tam devam edecekken Kara öfkeyle yüzüne döndü.
"Mecburiyetler kötülük yapmaya zorunlu kılmaz Çakır."dedi yüksek sesle.
Çakır ise güldü."Mecburiyetler her şeyi yapmaya zorunlu kılar Kara.Ne zamandır bu kadar sorgular oldun bizler yalnızca gösteriden ibaretiz."
Kara,başını olumsuz anlamda sallayarak sakinleşmeye çalıştı."Bizler gösteriden ibaret değiliz Çakır.Ateş öyle olabilir ama biz değiliz çünkü bizler birer insanız."
Çakır yine alayla güldü."Hala insan olduğuna mı inanıyorsun?"
Kara'nın gözlerinden pişman bir gözyaşı düştü.Çaresiz bir gözyaşı,"Hayır,"dedi ve acıyla nefesini verdi,"insan olduğumuzu düşünmek oldukça aptalca olurdu."
"Yalnızca insanlar,yeterince güçlü olamaz Kara.Bizler ateş muhafızıyız."
Kara'nın gözyaşları akmaya devam ederken Çakır şaşırsa da bozuntuya vermedi."Güç,"dedi sorgulayan bir sesle,"Çakır,sence biz gerçekten güçlü müyüz?"
Çakır,"Elbette."dedi büyük bir kibirle.
Kara'nın gözyaşları biraz daha aktı."Çakır,sen benim hayatımda tanıdığım en korkak adamsın."dediğinde ise sözleri bir bıçak gibi keskindi."Günkut'u görmeye gittim,"dedi ardından sakince.
Çakır şaşkınlıkla baktı bu defa gözlerine."Bunu nasıl yaparsın?"
Kara başını iki yana salladı."Sen nasıl yaptıysan öyle."
Çakır inanamayarak ayağa kalktı sertçe."Bu,bulunduğumuz tarafa a
bir ihanet."
Bu defa Kara öfkeyle ayağa kalktı ve tüm gücüyle bağırdı,"Bir tarafımızın olduğunu mu düşünüyorsun?İhanet ettiğimiz doğru, ama bizler hiçbir yere ait değiliz."
"Ne saçmalıyorsun biz ateş muhafızıyız?"
"Değiliz.Biz,o çocukların yanmalarına izin verdiğimiz gün ateş muhafızı olmayı bıraktık.İhanet ettiğimiz doğru,ama bu ihanet her şeye ,tek bir tarafa değil."
"Bence o aptal Günkut herkese yaptırdığı gibi sana da vicdan yaptırmış ve ne biliyor musun?O kadar aptalsın ki onun acındırmalarına kanmışsın."
Kara,Çakır'ın boğazına yapıştı ve kalın gövdeli ağaca yasladı."Keşke seninde içinde şu kadar bir vicdan kalsaydı da kansaydın Günkut'un sözlerine.Ne zamandan beri aptal Günkut oldu o adam Çakır?Söylesene bana,o adaya ilk gittiğimizde o akademide ders alırken bize yemek getiren o adamın annesi değil miydi?Bize sahip çıkan ve yanımızda olan o adamın babası değil miydi?Yiğitçe savaşıp öldüklerinde Günkut bizim omzumuzda ağlamadı mı?Bizler kimsesiz kaldığımızda birbirimize tutunmadık mı?"
Çakır gözlerini kaçırdı.Kara ise hırsla devam etti.
"Sen yaralandığında gemisiyle okyanusu aşıp gelen kişi Barbaros değil miydi?Peki ya Ya-"ismin kalanını söyleyemeden Çakır,"Sus."dedi.Buna dayanamazdı.
"Neden susacakmışm Çakır,onu haksız yere öldürenler de şu an ihanet etmekten gocunduğun taraf değil miydi?"
"Bu yıllar önceydi!"diye bağırdı Çakır."İnan bana zaman onları da değiştirecekti onlar da bize ihanet edeceklerdi ve kimsesiz kalacaktık,tıpkı eskiden olduğu gibi."
Kara,başını olumsuz anlamda salladı."Ne biliyor musun,Günkut'un kulübesine gittiğimde her zamanki yerindeydi,her zamanki bardağından çayını içiyordu ve her zamanki cesur bakışlarıyla bakıyordu.Korkaklık edip değişeceklerine inanan bizlerdik,ikisinin arasındaki dostluğun yok olacağına mı inanıyordun?Hayır dostum,bibirlerini belki de ölene kadar görmeyecekler isimlerini bile telaffuz edemiyorlar lakin gözlerinde görünüyor,vefa ile bakıyorlar."
Kara,Çakır'ın yakasını bırakarak geri çekildi.
Çakır,tüm bu sözlere rağmen gülümsedi,"Ben,yalnızca yaşlanmış ve saçma şeyleri düşünmeye başlamış bir adam görüyorum."dedi acımasız bir ses ile.
Tam bu sırada alkış sesi duyuldu.İksisi hala birbirlerine bakarken Kaptan Kılıçarslan şapkasını çıkarıp saçlarını karıştırdı,şapkayı tekrar takarken oldukça rahat gözüküyordu.
"Açık konuşmak gerekirse hayatımda gördüğüm en manidar yüzleşme sahnesiydi."
Çakır,hızla Kara'nın elinden kurtulup Kılıçarslan'ın üzerine yürürken Kılıçarslan yalnızca boynunu çıtlatarak zihniyle onu bir kenara savurdu.
"Demek sevgili ateş muhafızı üzerime yürüyor,aman aman ne yapacağım ben?"diye sordu kinayeli bir sesle.
"Bugün beyler,hiçbiriniz ile uzun uzun uğraşasım yok,ki siz de bilirsiniz sizinle uğraşmaya doyum olmaz."
Çakır ayağa kalktı,"Ne istiyorsun?"diye sordu.
Kılıçarslan'ın yüzü ciddileşti."Sizde bir hikaye kitabı varmış diyorlar."dedi.
İkisinin de gözleri şaşkınlık ve korkuyla karıştı Çakır alayla güldü,"Onu asla alamazsın."dedi.
Kılıçarslan gülüşünü taklit etti,"Ne çirkin gülüyorsun sen öyle,tabiki alıcam."dedi.
Çakır kahkaha attı hemen ardından ise yanmaya başlayan kıyafet uçlarının dumanı, gökyüzüne karıştı,Çakır hala gülümserken bedeni de duman ile beraber uçup gitti.
Kara,Kılıçarslan'a çevirdi bakışlarını.Uzun uzun gözlerine baktı.Kılıçarslan,"Neye bakıyorsun ateş muhafızı,aşık mı oldun?"diye sordu.
"Ne yapıyorsun burada Kaptan?"diye sordu Kara.
Kılıçarslan şapkasını düzeltti,"Biraz sonra burada yapacaklarımız için ada turu yapıyordum ama bu kadar duygusal bir sahneye denk geleceğim aklıma gelmemişti açıkçası."dedi.
Kara gülümserken Kılıçarslan şapkasını kaldırıp selam verdi ve yerin altından yükselttiği suyun onu taşımasına izin vererek gemiye döndü.
Kayıp zamanlar gemisi mürettebatı kaptanlarından işaret bekliyorlardı.Herşey hazırdı.Lakin beklemedikleri bir şey oldu.
Dündar,"Kaptanım,"dedi düşünceli bir sesle.
Kılıçarslan,"Evet."dedi.
Dündar derin bir nefes aldı."İçeride bir kuş var Kaptanım.Büyük ve güçlü bir kuş.Dumanı takip ediyoruz,Çakır kuşu uyandırmaya gidiyor."
Kılıçarslan başını yana yatırdı."Bahsettiğin kuş Tuğrul kuşu mu?"diye sordu.Dündar başını olumlu anlamda salladı.
"Kuş yalnızca ateşten olanlara zarar vermez."dedi Gündüz.
Kılıçarslan hırsla Komutan’a döndü,"Onu yok edebilirim."
Komutan,başını olumsuz anlamda salladı."Tuğrul kuşu,kimine göre Simurg kimine göre Zümrüdüanka.O kuş, yüzyıllardır ateşe hizmet ediyor Kılıçarslan,ona zarar vermek doğaya zarar vermek demektir."dedi.
Kılıçarslan derin bir nefes aldı.Tam bu sırada Alaz,bir adım öne çıktı."Yalnızca ateşten olanlara zarar vermez,"dedi düşünceli bir sesle,çenesini kaldırıp Kılıçarslan'a baktı,"o halde bana da zarar vermez."
Gencay,"Ama içerdekiler sana zarar verebilir."dedi hızla.
Alaz,başını olumsuz anlamda salladı."Çakır bunu denese bile kara engel olacaktır."dedi.
Kılıçarslan,"Bundan emin olamayız."derken Alaz ona emin bir şekilde baktı.Kılıç,başını Gündüz’e çevirdi ikisi aynı anda başlarını hafifçe salladılar.
Kılıçarslan,"Git ateş muhafızı,git ve kehanetin yerini öğren,acil bir durum olduğunda yalnızca gökyüzüne dumanları yükselt,yanına geleceğiz."dedi.
Alaz başını salladı."Sağol."dedi ve geminin,iskeleye uzattığı ahşabın üzerinden adaya indi.Kısa zaman sonra adım atıyordu ateş muhafızlarının adasına.
Ateşin,seçimsiz varisi,dumanlarla beraber, hissettiği diğer muhafızların yanına gitti.Gri hava, yeryüzüne yumuşakça inerken varisin bedeni,Çakır'ın önünde buldu kendini.
Çakır,onu görünce şaşırmadı."Seni göndereceklerini biliyordum."dedi gülerek.
Alaz'ın yüzünde mimik oynamıyordu.Tam bu sırada Kara çıktı dumanların arasından.
İşte o an,bir daha birleşmeleri söz konusu dahi olmayacak ateş muhafızları ve onların yapay varisi bir aradaydı.Çakır, alayla gülmeye devam etti.
"Ne yapacaksın varis?"diye sordu.
Alaz sessiz kalırken,"Yoksa buraya bize sığınmak için mi geldin?"
Bu cümlenin ardından Kara,gözlerini Alaz'a çevirdi.İçinde,en azından onun doğru olanı seçmesini isteyen bir ses vardı.
Alaz en sonunda,"Buraya size sığınmaya gelmedim efendim."dedi.Ardından devam etti."Buraya hikayenin yerini öğrenmeye geldim."
Çakır başını yana yatırdı ve en aşağılayıcı bakışını kuşandı."Seni varis yaptığımız zamanlar,Kara ile aslında ne kadar yanlış bir seçim olduğunu fark etmiştik."
Alaz,sessiz kalsa da kendine dair bir şeyler öğrenmekten korkuyordu.Koca bir boşluk vardı hafızasında ve yanlış doldurulması onun sonu olabilirdi.
Çakır,en acımasız ses tonuyla devam etti."Ama bize bir varis lazımdı,ve de sana bir kişilik.Seni biz var ettik,şimdi ise gelmiş karşımda bana kafa tutuyorsun,bu nasıl bir nankörlük."
Alaz başını olumsuz anlamda salladı ve Çakır'a doğru bir adım yaklaştı."Beni siz var ettiniz öyle mi?"başını olumsuz anlamda salladı,"Hayır efendim,aksine siz benim geçmişimi sildiniz.Adımı bile hatırlamama izin vermediniz,"Çakır tam ağzını açarken Kara,"Sakın karşılık verme,o çocuğun bu cümlelerde hakkı var."dedi.
Alaz öfkeyle nefes aldı."Gerçek ailemi hiç tanımadım,gerçek adımı hiç bilmedim,neyi isteyip istemeyeceğimden her zaman bir haberdim,Alderomindekiler benim de sizin gibi olduğumu düşündü hatta bazıları yerime geçmek istedi,ateşin son varisi,ateş muhafızı.Ne kadar da havalı öyle değil mi?"
Bir adım daha attı."Hayır efendim bu iyi bir şey değil,çünkü sizin aksinize yaptığınız her şeye göz yummak benim karakterime sığmıyor."
Çakır yaklaştı bu sefer Alaz'a,yüzüne iğrenerek baktı."Sana bir sır vereyim mi varis,"dedi fısıltıyla,"senin zaten bir karakterin yok."dediğimde ise bunun,Alaz'ı yok etmesini küle çevirmesini bekledi.
Her zaman güçsüz bir çocuktu sert cümleler onu sessizleştirirdi.Ama bu defa öyle olmadı."Hayır efendim,sizin aksinize neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilebilecek bir karakterim var."
Çakır öfkeyle,"Seni yanımıza almasaydık,o adada bombaların altında ölüp giderdin."
Alaz öfkeyle bağırdı,"En azından mutlu bir şekilde ölürdüm!Kim olduğumu bilerek,"gözlerini Kara’ya çevirdi bu sefer,"Sizler kim olduğunuzu biliyorsunuz.Seçimlerinizi siz yaptınız ama ben,bunların hiçbirine sahip değildim."
Çakır,"Yeter bu kadar!Bu aptal konuşmaları daha fazla çekemem.Şuna bakın,ateş muhafızlarına bakın,hepiniz ağlayıp duran küçük çocuklara benziyorsunuz.Yüzleşme sahnelerini geride bırakın."dedi.
Alaz,"Haklısınız,yüzleşme sahnelerini geride bırakalım ve bana hikayenin yerini söyleyin."dedi.
Çakır,"Söylemezsem ne yaparsın?"dediğinde Alaz geriye çekildi.Sağ elini kaldırdı ve onunla beraber etrafını ateş çevrelerdi.Hemen ardından Çakır'ın üzerine hızla yönlendirdi.
Çakır,yalnızca elinin tersiyle ittirdi ve keyifle güldü."Düello zamanı demek."dedi.
Bu defa o,işaret parmağını alnındna başlayarak koca bir daireyle yere indirdi ve ateşten bir yarık oluşturdu.Yarık büyüdü Alaz'ın çevresini sarmaya başladı.
Alaz, bu defa iki elini de kullanarak ateşi,ateş ile uzaklaştırmaya çalıştı fakat üzerine geliyordu.Çakır, keyifle adım atmaya başladı,"Varisimize bak Kara,neredeyse benimle savaşacak.”
Kara,bu olanlara daha fazla dayanamadı Alaz'ın etrafındaki ateşi savurdu.Çakır,"İkiye karşı bir,ne kadar adaletli bir savaş,tıpkı Kara gibi."dedi.
Kara,Alaz'ı arkasına aldı,"Git buradan çocuk."dedi.
"Hayır efendim,hikayenin yerini öğrenmeden gitmeyeceğim."
Kara başını iki yana salladı.Çakır sağ elinin üzerine ateşi topladı etrafı dumanlarla çevriili keskin bir kılıç getirdi eline.
Her ateş muhafızının dumanla yanına getirebileceği o kılıçlardandı bu.Kara, elinde iki tane oluşturup birini Alaz'a verdi.
"Kılıçta çok iyidir o yüzden bana uyum sağla."dedi.
Çakır,Kara'ya karşı atak yaptı,başabaş savaşıyorlardı,Çakır,Kara'nın hiçbir boşluğunu kaçırmıyor karşısındakinin yıllarca ona dostluk, kardeşlik eden adam olduğunu umursamıyordu.
Kara ise yalnızca savunma yapıyordu.Kara,üzerine gelen kılıcı sert bir darbeyle ittirdiğinde Çakır geriye doğru sendeledi.
"Neden düzgünce savaşmıyorsun?"diye bağırdı Çakır.
"Seninle savaşmayacağım!"
"O kadar aptalsınki,"derken Kara'nın boşluğunu yakaladı ve kılıcın ucundaki ateşi üzerine doğru yönlendirdi.Kara,o an karşısındakine karşı koyamayacağını anlarken,ateş,kılıcını uçurdu ve onu hızla ağaca çarptı.Ağacın üzer,ne onu adeta mıhlayan ve etrafını çevreleyen ateşe karşı koyamadı.
Çünkü üzerini saran ateşi,Çakır kara büyü ile yeşil ateş ile mühürledi.
Alaz'ın gözleri kocaman açıldı."Demek bu kadar gözünüz karardı."dedi sertçe ve kılıcına sıkıca sarılıp üzerine gitti.
Çakır hızla karşılık verdi,kılıç sesleri ormanda yankılandı."Bana ne kadar dayanabilirsin,varis?"diy sordu.
Alaz sessiz kalırken onun kibrinden bulduğu ilk boşlukta kılıcı bedenine savurdu.Çakır sendelese de bu,onun öfkeyle ayaklanmasına neden oldu.Bu defa Alaz,geriye doğru düştü.Çakır üzerine yürürken son anda yana kayarak ayaklandı ve kılıcını tekrar kavradı.
Dakikalarca birebir savaştılar ve Alaz,bir an olsun gözlerini Çakır'ın üzerinden çekmedi.Lakin Çakır,gerçekten güçlüydü.Alaz'ın kılıcına sert bir darbe vurup kenara savurdu,Alaz yere düştü.
Kılıcı boynuna yasladı.Alaz,geriye kaçmıyordu ya da korkuyla bakmıyordu.
"Neden yıllardır senden beklediğimiz cesareti şimdi gösteriyorsun aptal çocuk!"diy bağırdı Çakır.
Bu defa Kara,"Çünkü doğru yerde kardeşim."dedi.
Çakır daha faza bu sözlere katlanamayacağını fark etti ve kılıcı havaya kaldırı,Alaz'ın boğazına saplamak için.
Lakin kılıç,Alaz'ın boğazına yalnızca birkaç santim kala havada asılı kaldı.Kara'nın üzerindeki, ateş çözüldü.Bulundukları yer sarsıldı,ve etraflarını bir duman sardı.Ardından uzaklardan,geminin olduğu taraftan güçlü bir kurt uluması geldi.
Yine alkış sesleri yankılandı ormanda.Lakin bu defa kaptan Kılıçarslan'a ait değil gibiydi.
"Açık konuşmak gerekirse hayatımda gördüğüm en dehşet uyandırıcı sahne olabilir."dedi Tomris.
************
Tomris baba geldi beee nasıl seviyorum kız seni.
Bu arada şöyle bir kara aldım,beş yüz okunmada bir bölüm atcağım,zaten hızlı artıyo ama bunu yapma sebebim,birinci kitabın final,ne an itibariyle beş bölüm kaldı ve bittiğinde en azından on bin okunma olmasını istiyorum.Şu an 5500 okunmadayız 6 bin olduğunda yeni bölüm.Sosyal medyada paylaşım yapabilecekleriniz yaparsa daha hızlı büyürüz(ufak bir hatırlatma)
Alaz oğlum,sen bu salaklara hakkını helal etme ben senin arkandayım.Bu arada cidden yazarken sana hakkımı helal etmiyorum demesini bekledim.
her neyseee
umarım beğenmişsinizdir ben eğlendim ERĞJI4IH2IIFWEFWE
Öpüyorum hepinizi, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |