17. Bölüm

16.Kıvılcım

Ebrar Aydın
ebi_books

30 yıl önce

"Şüphesiz karanlık zamanlardan geçiyoruz ve gereken küçük bir kıvılcım olsa dahi kimse yakmaya cesaret edemiyor."

Günkut,masa başında notunu düştüğü cümleye uzun uzun baktı.Ardından kulübenin dışından gelen yağmur seslerine kulak kesildi.Bugün,şafak doğarken ayrılacaktı biricik topraklarından.Günkut'un ve daha nicesinin biricik toprakları.

O kadar seviyordu ki burayı bir gün farklı bir yerde yaşarken,gördüğü en ufak şeyin bile ona buryaı hatırlatacağından çok emindi.Ait olduğu yeri bilmek ona verilen bir hediyeydi belki de.

Cama ilerledi yavaşça.Ve zeytin ağaçlarının yağmur damlaları arasında kalan yapraklarını,rüzgarla sallanan gövdelerini gördü.

Zeytin ağacı,binlerce yıldır yetiştirdi bu topraklarda.Ona atalarından mirastı,direnişin sembolüydü,bereketin.Ve Alderomin bu topraklara ilk girdiğinde,o ağaçları kesimişti.Sanki canından can gitmişti Günkut'un.

Başını iki yana salladı."Alkurah için."dedi bir kere daha.Ardından üzerine kalın pelerinini aldı ve dışarıya çıktı.Barbaros,gemiyi hazırlarken ıslanmayı çoktan göze almıştı.

"Bu yağmurda gidebilecek miyiz Korsan?"diye sordu Günkut.

Barbaros güldü."Sen beni acemi sandın herhalde Toprak Muhafızı."

Günkut da güldü.Tam bu sırada adanın ilerisinde meşaleler yanıyordu.Okulun etrafından ateşler yükseliyordu.Günkut öfkeyle adım attığında Barbaros bileğini tuttu.

"Gidemezsin."dedi.

"Okulu yakıyorlar,gitmemiz gerekiyor bunu yapmalarına izin veremeyiz."

"Biz olsak da olmasak da yakacaklar orayı Günkut.Okulu dağıtmaya bundan çok önce karar verdiler."

Günkut sıkıntılı bir nefes aldı."Topraklarımı ateşe veriyorlar ve ben elim kolum bağlı izliyorum Barbaros.Bu ne demek bilir misin?"

Barbaros sessiz kaldı."Seni anlıyorum ama bir gün,Alkurah'ın sıcak topraklarına tekrar döneceğiz.Ve o zaman burası özgür olacak."dedi.

Günkut başını olumlu anlamda salladı."Öğrenciler ne halde?"diye sordu.

Barbaros başını iki yana salladı."Saklanabilenler saklandı,beceri seviyesi yeterli olmayanları askerler aldı."

Günkut'un öfkesi gittikçe artıyordu."Bunu yapamazlar,onlar ikinci kademe her birinin korunma hakkı var."

"Bu adadaki kimsenin canı güvende değil,hakkımız alındığında kimse bizi savunmayacak."

"O halde biz haykırırız."

Barbaros gülümsedi."İşte bu yüzden bu yola çıkıyoruz."dedi.

Tam bu sırada adanın ilerisinden pelerinine gizlenmiş hızla aşağı inen kızı gördüler.Kıvırcık,siyah saçları yağmurdan ıslanmıştı.Yanlarına gelince nefes nefese kaldı.

"Yalkı,"dedi Barbaros şaşkın bir ses tonu ile,"Buraya gelmemeliydin burada ne işin var?"

"Ne demek ne işin var,sizinle geliyorum."

Günkut hızla başını olumsuz anlamda salladı."Birilerinin burada kalması gerekiyor."

Yalkı,"Ama gölgeleri ben gördüm yanınızda olmam gerekir."dedi.

Günkut derin bir nefes aldı."Şimdi değil Yalkı,gidince ne olacağını ve nasıl bir yol izleyeceğimizi biz dahi bilmiyoruz.Bu yüzden burada kalman gerekiyor."

Yalkı karşı çıkmak istese dahi hak vermişti.

Barbaros,"Alderomin askerleri buraya gelmeden gemiye binelim."dediğinde Günkut başını olumlu anlamda salladı.Gitmeden Yalkı'ya çevirdi bakışlarını,"Bu hep burada olacağın anlamına gelmez.Biraz bekle daha sonrasında seni görmeyi bekliyor olacağım."

Yalkı gülümsedi ve başını olumlu anlamda salladı.İki genç,gemiye binerlerken arklarından baktı.

"Yolunuz açık olsun!"diye bağırdı.

O gün,Barbaros ve Günkut bir daha beraber dönmeyeceklerini bilmedikleri Alkurah'ı ve onun huzurlu geçmişini yavaşça terk etti.

Üstüne üstlük geleceği ön göremezken.Ve okyanusun dalgaları,onlar için harekete geçti.Gemi yavaşta olsa bir şekilde Algedi'ye vardığında ikindi vaktiydi.

Günkut, gemiden iner inmez onları Alderomin askerleri karşıladı.Liman konusunda sert olduklarını biliyorlardı lakin ne zamandır bu kadar sıkı bi denetim söz konusuydu?

Barbaros kulağına eğildi,"Alkurah'tan geldiğimizi söyleme,adayı abluka altına alacaklar ve kimsenin çıkmasını istemiyorlar."dedi.

Günkut başını olumlu anlamda sallarken Barbaros askere ilerledi ve şapkasını indirdi,ardından sahte belgeleri gösterdi,"Bizler Biham adalarında çalışırız.Adamızın pazarlarını genişletmek ve ticaret yapmak için geldik."dedi.

Asker başta inanmasa da belgelere baktı ve başını olumlu anlamda salladı."Geçebilirsiniz."dedi.

Barbaros şapkasını tekrar takarak gülümsedi.Günkut,Algedi'yi pek sevmezdi.Buranın insanları ona kalırsa en kötüsüydü.Sessiz kalanlardı.

Barbaros'un ise tüm bu kasvete rağmen aklında bambaşka bir şey vardı.Günkut anlayarak başını iki yana salladı."Saçma sapan şeyler düşünmeyi bırak da nerede kalacağımızı bul."dedi.

"Sen sakın merak etme Toprak Muhafızı,bu adam boşuna korsan olmadı."

Algedi adasının mimarisi diğer adalardan çok daha güzeldi.Taş duvarlar,kaleler,hanlar kocaman bir pazar.Kraliyet eserleri.Ortadaki büyük saat kulesi.

Taş kaldırımda yürürlerken yandaki handan bir adam,"Barbaros!"diye seslendi.

İkisi de arkalarını döndüğünde,Barbaros keyifli bir kahkaha attı."Seni burada bulacağımı tahmin etmeliydim."dedi ve iki koca adımda yanına ulaşarak sıkıca sarıldı.

Barbaros,"Günkut,bak bu yakışıklı adamın adı Dağhan,Algedi'nin en iyi hancısı,"biraz yaklaşarak fısıldadı,"ve askeridir."dedi.

Günkut başıyla selam verip elini sıktı.Dağhan keyifle gülerken ikisine yaklaştı ve hızla ciddileşti."Sizin için pazar yerini çaprazında eski bir hanı açtım.Orada gizlenmemiz çok daha kolay olacaktı.Hiçbir yer güvenli değil lakin baskın durumunda gizlenmeniz kolay olacak."

Barbaros,"Sağol dostum."dedi.

Dağhan başıyla selam verdi,"Okyanusun adil Korsanının hatrı benimle beraber."dedi.

Gülüştüler.Hemen ardından Dağhan,minik bir kağıt ile beraber yolu tarif etti.Barbaros ve Günkut,kararan hava sayesinde ışıklarıyla oldukça büyüleyici görünen pazarın içerisine girdiler.

Kalabalığın arasında ilerlerlerken Günkut boynunda bir ürperti hissetti.Siyah bir gölgenin aralarından geçtiğini düşündü.

"Barbaros,"dedi fısıltıyla,"takip edilme ihtimalimiz sence kaç?"

Barbaros keyifle,"Saçmalama Günkut içeriye sahte belgelerle girdik kimse yüzümüzü bilmiyor,adada yüzümüzü tarayacakları vakit kaçtık hatırlamıyor musun?"

Sesi oldukça yüksekken Günkut elini alnına koyup biraz sıvazladı."Beraber yola çıktığım arkadaşa bak."dedi hayıflanarak.

Barbaros ise çoktan mücevherlerin olduğu yere gelmişti.Tüm o parlak mücevherlerin yanı sıra gözlerini, yalnızca bir tanesi alıp götürmüştü uzaklara.

Gümüş zincirin tam ortasında,minik,mavi,okyanus dalgaları olan zarif bir kolye.Barbaros'un içi titredi.

"Şu kolyeyi istiyorum."dedi.

Satıcı kadın,"Elbette efendim,beş gümüş yeterli."dedi.

Barbaros kesesinden hızla beş gümüş çıkardı ve bu güzeller güzeli kolyeyi eline aldı oldukça heyecanlı bir şekilde.

Günkut gülümseyerek arkadaşına bakıyordu."Aşk,kesinlikle dengeleri bozuyor."dedi.

Barbaros,"Ne zaman dengeli oldum ki,bırak bozsun."dedi.

"Hadi gidelim artık."deid Günkut.Barbaros hipnoz olmuş gibiydi,Günkut onu çekiştirerek pazardan çıkardı.Işıklı adayı terk ederlerken adrese doğru gittiler.

Ve önlerini,ahşap,küçük bir han kesti.Etrafı sessizdi,tepe denebilecek kadar yüksek bir yerdeydi ve bütün adanın manzarasını kucaklıyor gibiydi.

Günkut,ahşap kapıyı açtığında içeride ışıklar yanıyordu.Şöminenin üzerinde ise demir bir demliğin dumanı tütüyordu.

İçeride birinin olabileceğini düşünürken içeriden Dağhan çıktı."Sonunda gelebildiniz,neredeyse arama başlatacaktım."dedi.

Günkut,yanında hülyalara dalmış Barbaros'u gösterdi.Dağhan anlayarak güldü.Arkalarındaki kapıyı kapatıp,kahverengi eski koltuklara oturdular.

Dağhan,hanın mutfağına ilerledi.Küçük ahşap bardakları ve bir şişe kımızı aldı.

"Kımız ister misin?"diye sordu.Günkut başını olumsuz anlamda salladı.Dağhan kendine bir bardak koyup ateşi harlamak için şöminenin yanına ilerledi.

"Alkurah’a buradan gemiler kalktı,bu sefer yapmak istedikleri farklı."dedi.

Günkut başını olumsuz anlamda salladı."Her zaman yapmak istedikleri şeyin sonuna geliyorlar.Amaçları hep Alkurah’dı,adanın büyüye,insanlığa ve toprağa hizmetinin farkındalar."

Dağhan başını olumlu anlamda sallarken,"Barbaros, neden geldiğinizden bahsetmedi."dedi.

Günkut,"İnan bana dostun,neden geldiğimizi biz de bilmiyoruz lakin bildiğimiz tek bir şey var,"bakışlarını Dağhan'ın gözlerine çevirdi ve kalbini gösterdi,"inandığımız şeyler uğruna savaşıyoruz."

Gece ilerlerken hanı büyük bir sessizlik aldı.Kapı sertçe tıklandığında sessizlik bozuldu.Dağhan önden ilerleyip kapıyı açtığında ise karşısında üç,Algedi askeri vardı.

"İçeri girin."dedi.

Günkut temkinli bir şekilde bakarken Dağhan gülümsedi,"Bunlar ses çıkarma cesaretinde bulunabilen belki de son askerler.Yanımızda fazladan güç bulunması her zaman için daha iyi.Alderomin'in en büyük silahı her zaman güç ile üstünlük kurmalarıdır."dedi.

Günkut rahatlayarak oturdu.Kısa süre sonra ateşin önündeki koltuğa başını yasladı ve uykuya daldı.Adamlar ve Dağhan üst kattaki odalara ilerlerken Barbaros hala gülümseyerek elindeki kolyeye bakıyordu.

İçi içine sığmazken göğsünde sakladığı mektubu aldı eline."Buluşalım." yazmıştı genç kız."Bu adaya tekrar ayak bastığında buluşalım."

Barbaros,henüz elini bile tutamadığı bu genç kadını görmek için sessizce çıktı handan.Limanlardan ışıklar yükseliyordu ama genç kadın onun için başka bir adres vermişti.

Çok az kişinin bildiği,neredeyse cennetten çıkmış kadar güzel olan bir koydu burası.Barbaros koya geldiğinde,büyük kayaların arasındaki okyanusu ve hafifçe esen meltemi hissetti.

Uzun bir süre bekledi.Gece zifiri karanlıkta dahi onun geleceğini düşündü.Elindeki kolyeyi narince okşuyordu.

Ve karanlığın arasından naif bir ses,"Korsan,"dedi fısıltıyla.Barbaros kalbinin çarpıntısına engel olamadı.Başını çevirdiğinde karşısındaki,beyaz korseli elbisesi ve uzun saçları ile o vardı.

"Helena,"derken kelime ağzından şiir gibi çıkıyordu.

Helena'nın ise içi titredi."Korsan."dedi.

Barbaros boş bulunarak,"Burada ne işin var?"diye sordu.

Helena kısa bir an afallasa da keyifli bir kahkaha attı.Barbaros, onun gülüşü ile iyice sarhoş olurken ne saçmaladığını anladı.

"Yani,"derin bir nefes aldı,"şöyle gülmeseydin aklımı korumak için hala bir sebebim vardı."dedi.

Gece, ne kadar karanlık dahi olsa Helena'nın kızaran yanaklarını gizleyemedi.Barbaros,çekinerek meltemin gözlerine ittiği saçına dokundu narince.

"Bu kadar erken geleceğini bilmiyordum."dedi Helena.

"Biz korsanlar için zaman varken bile yoktur."dedi Barbaros.

Helena bir kere daha güldü."Gel,şuradaki kayalığa oturalım."dediğinde önden ilerledi.Barbaros uzun uzun arkasından baktı daha sonra silkelenerek peşinden ilerledi.

Oturduklarında ikisi de sessiz kaldı."Aslında bugün pazardayken,gözlerime parlak bir zincir ilişti,"göğsündeki cepten kolyeyi çıkardı,"tıpkı seni ilk gördüğümde olduğu gibi kalabalığın arasındaki en nadide ışık gibiydi.Tabi ki senin kadar parlayamaz,"Barbaros güldü,"yine de hemen ucundaki minik dalgalarla sanki senin için yaratılmış Helena."dedi.

Helena'nın kalbi titredi.Avucunun içindeki okyanus dalgalarına baktı,"Korsan,bu çok güzel."dedi.Çocukluğundan beri hayran olduğu okyanusun dalgaları,şimdi okyanusun getirdiği adam tarafından ona veriliyordu.

Barbaros çekinerek,"Eğer izin verirsen,"dedi,Helena heyecanlandığı için cevap veremedi ve sadece başını sallamakla yetindi.

Barbaros arkasına geçip saçlarını yana doğru ittirdi yavaşça.Kokusu burnuna dolarken kalbi göğsünden çıkacaktı.Zinciri boynuna doladı ve yavaşça taktı.Helena'nın saçlarını tekrar eline alıp omzuna bıraktı ve nefesini tuttuğunu fark etmeden tekrar yerine oturdu.

"Belki bir gün,"dedi Helena utanarak,"gerçek dalgaların üstünde beraber yaşarız."

**************

Günümüz
Birkaç saat önce/Tomris

Hikayeler,kehanetler,efsaneler ve inandığımız birçok yazılan.Her birinin bize günümüzü verdiğine inanırız.Lakin onların bize günümüzü verdiğine inanmak bizi hayatımızın gerisine atar.

Bu günümü ve diğer tüm adımlarımı ben planlar ve yönetirim.İşte bu,başarıyı bana getirecek yegane düşüncedir.

İstediğim her an burada çıkabilirim,engellemeye çalışsalar bile.

Derin bir nefes aldım.Az önce Boris ile konuştuğumuz masada şimdi yalnız oturuyordum.

Düşünmek için bana zaman tanıyor olmalıydı.Ya da kendine.Ayağa kalkıp büyük kapının dışına çıktım.Koşturan adamlar azalmıştı.Malikanenin büyük,ihtişamlı camlarının ardında oldukça büyük bir masa kurulmuştu.

"Demek hala gitmedin."dedi ardımdaki ses.Başımı çevirdiğimde Boris'i bir kez daha gördüm.

"Sana gitmen için şans tanımışken gitmemeni aptallık olarak mı yormalıyım yoksa büyük bir zekanın gölgesi olarak mı?"

"Yorumlarınıza ben karar vermem."dedim sakince.

"O halde şansını kaybedersin."

İşaret parmağı ve orta parmağını birleştirerek hafifçe yana savurdu.Açık olan kapıların kapanma sesleri yüksek tavanlı malikanede yankılandı.Masaya açılan cam kapılar da sertçe çarptı.

Korku duymayı bekledim lakin yapamadım.Boris derin bir nefes aldı."Şimdi buradan çıkman oldukça zor olacak."dedi.

Yüzümü ona çevirdim."İstediğim an buradan çıkabilirim."dedim.

Boris kaşlarını kaldırarak gülümsedi ve karşımızdaki masayı gösterdi.Dışarıdaki masadan biraz daha küçüktü ama üzerinde tatlılar ve çay vardı.

"Otur,biraz daha konuşalım,"ilerlerken arkasını döndü,"istersen bunu erteleyebilirsin daha çok zamanımız olacak."

Gösterdiği yere oturup arkama yaslandım."Hiçbir zaman,zamanımız olmayacak,"ona doğru yaklaştım,"bu savaşın sonunda bizlerin olsa bile siz bunu asla göremeyeceksiniz."

Kahkaha attı."Hala umutvar olman oldukça güzel."

"Umutvar olmak için biraz olsun hayalperest olmak gerekir,benim kadar gerçekçi bir insan umut etmeye devam ediyorsa bilinki kesinlik belirten sebeplerim vardır."

"Kime güveniyorsun Tomris?O,asi kendini bilmez Kılıçarslan'a mı?"

"Kaptan,"dedim sertçe,"Kaptan Kılıçarslan.Ama hayır,ben kimseye güvendiğim için sonuçları belirlemem.Bizler yalnızca toprağa güveniriz ve toprak da insanlara güven veren en büyük olgudur."

"Başaramayacaksınız."dedi kendinden emin bir sesle.

"Bunu bilemeyiz."dedim hızla.

Başını iki yana salladı ve oldukça büyük bir ciddiyetle,"Sana görüntü sislerinden bahsettiğimi hatırlıyorsundur Tomris.Zamanın kayboluşunu anlatan ve sana izlettiğim sis.Elimde bir görüntü sisi daha var son görüntü sisi."

Bir an olsun yüzüm değişmedi.Finalin ne olduğunu bilen görüntü sisinden bahsediyordu.

"Yeniliyorsunuz Tomris,gözlerimle gördüm.Kehanetler ve görüntü sisleri asla yanılmaz."

Sözleri bir bıçak gibi keskindi.Ama yetersizdi.Çünkü inandıklarımız en keskin bıçakla bile kesilemezdi.

"Kehanetler yanılır Boris."

Kahkaha attı."Ne diyeceğini bilemiyorsun,kehanetler asla yanılmaz."

"Ben çocukken,Lider Günkut bana bir hikaye anlatmıştı.Kim bilir gerçek olma ihtimali oldukça yüksek bir hikayeydi belki,"gözlerinin içine baktım,"hikayede bundan yüzyıllar önce var olmuş bir birinci kademe başroldü,"işaret parmağımla etraftaki bezlerden birini ortaya kaldırıp gerdim,ardından hemen arkasına mumlardan birini kaldırıp yaktım ve adeta birer kukla gibi gölgeleri oynatmaya başladım.

"Başrolü oynayan birinci kademe adına büyük bir kehanet varmış.Her birinci kademede olmayacak bir kehanet.Bu birinci kademe,tıpkı kendi gibi kenetlenmiş,güzel mi güzel başka bir birinci kademe ile evlenmiş."

Gölgeler her sözümde hikayeyi anlatıyor ve Boris dikkatle izliyordu.

"Kısa süre sonra genç kadının rahmine bir erkek çocuğu düşmüş.İki kehanetlenmiş olanın çocuğu,birinci kademelerin varisi olmamasına rağmen, varis olarak doğacakmış ve doğduğu gece bu topraklara huzuru, barışı getirecekmiş.İhanetten ve nicesinden uzak olacakmış bu erkek çocuğu."

Boris başını iki yana salladı ve yüzünde yine mimik oynamadı.Tek kaşını kaldırdı.

"Kehanete göre,birinci kademenin varisi asla hain olamazken,doğan oğlan çocuğu bereketli toprakların tarihte gördüğü en büyük ihanetin yapı taşıymış.Üstelik yalnızca insanlara,büyüye ve doğaya ihanet etmemiş bu erkek çocuğu,"fısıltıyla,"ruhlara da ihanet etmiş birinci kademenin varisi."dedim.

Arkasına yaslandı.rahat değildi eskisi gibi ama duygularını göstermemekte çok başarılıydı.İşaret parmağımı yana kaydırdığımda mumun ateşi söndü,eşyalar yerlerine gitti.

"Gördün mü,birinci kademenin varisi?Kehanetler de yanılırmış."

"O halde varlığın yalandan ibaret kenetlenmiş muhafız."dedi kendinden emin bir şekilde.

Onurla başımı kaldırdım."Sizin aksinize sadece büyüden ve kehanetten ibaret değilim keza büyüsüz olsam dahi kanımın son damlasına kadar savaşırdım.Tıpkı yüzlercesi ve onurlu Alkurah gibi."

Verdiği emrin aksine sakin bir ses ile,"Yeter bu kadar,yakalayın."dedi.

Kapılar açıldı ve içeriye neredeyse iki yüz kişilik bir ordu girdi."

Boris ayağa kalkarken,"Anlaşıldı,Toprak Muhafızı ile işimiz var."dedi.

Başımla selam verdim."Teveccühünüz efendim."dedim gülerek.

Uzaklaşırken adamlar üzerime gelmeye başlamıştı."Bu aralar oldukça sevdiğim bir hobim var beyler tahmin edin bakalım ne?"diye sordum geri çekilirken.Bir tanesi ile aramda sadece iki adımlık mesafe kalmıştı.Bana adeta yiyecekmiş gibi bakıyordu.

"Ama neden hiçbiriniz tahminde bulunmuyorsunuz?"diye sordum gözlerimi etrafta gezdirirken.Büyük,kadife bordo perdeyi bağladıkları ipi açıp hava ile elime çektim.İp elime gelir gelmez yukarıdan sallanan avizeye salladım ve hızla düğüm attım.

"O zaman ben söyliyim,"ipi çekip yukarıya yükselirken,"etrafı ateşe vermek bu aralar gönlümü en çok hoş eden şeylerden biri."diye bağırdım.

Trabzanların üstünden üst kata atladım.Yollarını buraya çevirdiklerine,"İpin kusuruna bakmayın beyler bu aralar korsanlarla sık vakit geçiriyorum."

İki elimi de önüme doğru kaldırdım ve içimden yükselen ateşi bütün zemine yaydım.Merdivenin çizgisini ateşe verdiğimde artık geçemezlerdi.Birkaçı kaçmayı denediğinde kapıları kapatıp mühürledim ve sadece zihnimle ellerindeki silahları büküp kullanılamayacak hale getirdim.

Bu kadar adamın birden silahını zihin kullanarak bükmek beni yorsa da devam ettim.Birkaçı ateşi geçmeyi başarırken aşağıdakilerin kılıçlarından birini kendime çektim ve yaklaşanın karnına sapladım.

Hızla geri çekerken arkamda,bir üst kattan sesler geliyordu.Boris,aşağıdan bana gülümseyerek bakarken bende ona gülümsedim.

Gelenler üzerinde zihnimi kullanamazdım buna gücüm yoktu.Ama en iyi yaptığım şeyi yapmaya gücüm vardı.

Tekrar ipe tutunarak karşıdaki trabzanların üzerine geçtim.Gözlerimi kapattım ve iki elimi de yere doğru yaklaştırdım.Gözlerimi tekrar açarken toprağı hissettim,onunla beraber kendimi de tüm benliğim ile sarstığımda yer,yüksek dereceli bir deprem ile sarsıldı.

Malikane oldukça sağlamdı lakin her tarafta olan dekor eşyaları bir bir düşüyordu.Üst kata gelen askerler ayakta bile duramayacak halde yer çökmüşlerdi.

Onlar da neredeyse yüz kişilerdi.Bir kere daha ipe sıkıca tutunarak en üst kata çıktım.Burad kimse yoktu.Koşarken aşağıdakiler buraya doğru geliyorlardı.

Çatı katına girdim.Buraıs özenle dizilmiş bir oda gibi duruyordu.Hızla içeriye baktığımda odanın ortasında kocaman,ahşap küveti gördüm.Gülümserken,"Neden odanın ortasına küvet koymamalıyız adlı çalışma."

Küveti ayağımla ittirerek merdiven ağzına getirdim. Ve içini su ile doldurmaya başladım.Kaynağı olamayan su, yukarı doğru çıkıyordu.Adamlar yaklaşırken malikanenin çok katlı oluşuna şükür ettim.

Suyu,olduğu gibi ısıtamazdım ama bir küvetin içinde yapabilirdim.İki elimi de suya koyup kaynayan dereceye gelene kadar ısıttım.Artık tonlarca sıcak suyum vardı.Merdivenden üzerime doğru gelirlerken en önceki adam bana üstten bir bakış sundu.

"Büyünün seni sonuna kadar koruyacağına mı inanıyorsun prenses?"

Göz devirdim."Büyü değil de zeka diyelim."diyerek küveti ayağımla devirdim.Su,o kadar sıcaktı ki hiçbiri kaçamadan bacaklarını yaktı.Acı içinde çığlıklar yükselirken birkaç tanesi diğerlerinin üzerini çiğneyerek üzerime geliyordu.

Kılıcı kavradım ve hızla üzerime gelenlerin birçoğunu öldürdüm.Gücüm gittikçe tükeniyordu.Bayılmaktan korkuyordum,soluklanmam gerekiyordu.On kişi kalmışlardı ve üzerime geliyorlardı.

Çatı katı odada geriye doğru adımladım.Elimdeki ip,kapıdan buraya kadar uzanıyordu.Kılıcı elime alıp avizeye bağlanan kısmını kestim.

İki kez salladım,önce en arkadakinin,hemen ardından önlerindekilerin başından doladım odada hızla koşarken.Ve ipi,bir kere kendime doğru çektiğimde birbirlerine çarptılar ardından hızla yere düştüler.

Ne olduğuna şaşırırlarken üzerlerine doğru yürüdüm ve kılıcı elimde bir kez çevirdim.İçlerinden biri,"Lütfen efendim,bizi öldürmeyin artık size çalışacağız."dediğinde tüm yorgunluğuma rağmen koca bir kahkaha attım.

"Boris,"diye seslendim aşağıya doğru,"adamların da tıpkı senin gibi çok sadıklar."dedim.

Bana bunu söyleyen adama yaklaştım,"Benim sadakatsizlerle işim olmaz."

Kılıcı alıp tam boynundan kestiğimde başı ayaklarımın dibine düştü ve yüzümün bir kısmı kana bulandı.Hala kan fışkırırken diğer adamlar korkuyla bakıyordu.

Onları öldürmek için emek harcamayacaktım.Yalnızca ipi,son gücümle,zihnimi kullanarak sıkıp düğümledim.

"Bu gösteri yeterli olmuştur diye düşünüyorum."

Tam bu esnada ensemde soğuk namluyu hissettim.Boris,hemen arkamdaydı.

"Her şeye karşı koyabilirsin ama kara büyüye asla."dediğinde gözlerimin karardığını hissettim.Yine de direnerek,"Yanılıyorsun Boris."dedim.

Tam bu sırada,üzerimdeki kötü gücü hissederken zihnimin perdesi aralandı ve çocukken Liderle geçirdiğim vakitlerden biri geldi gözlerimin önüne.

Çocuk bir merakla,"Sizin en büyük düşmanınız kimdi efendim?"diye sormuştum.

O ise her zamanki sakinliği ile,"Büyük kahramanlıklar için büyük düşmanlar gerekmez Tomris."demişti.

Kısa süre sonra,"Yine de beni zorlayan birileri olmuştu."

"Nasıl,"aniden çalıştığım için duraklayarak,"bu nasıl olabilir ki siz güçlüsünüz."

"Karşımdaki kişi de güçlüydü büyük bir kara büyüye sahipti."

Korkuyla gerilemiştim."Kara büyü mü?"derken gözlerim kocaman açılmıştı."Onu nasıl yendiniz?"

Gülümsemişti."Onun aksine,yenmeye odaklanmadım Tomris.Sadece doğru olanın peşinden gitmeye devam ettim,"eğilip elini omzuma koymuştu,"sakın unutma en güçlü kara büyü bile bizi var eden inandıklarımızı yenemez.Zaferler ya da yenilgiler önemsizdir."

Ve şimdi çok daha iyi anlıyordum.Sanki küçük Tomris'in zihnine kazınan cümleler bana güç veriyordu.Aniden beni etkisi altına alan gölgeleri savurdum ve alnıma dayanan silahı elime aldım.Boris,büyünün etkisinden çıkamayacağımı düşündüğü için savunmasız kalmıştı.

Silahı ona doğru tuttum."Demek ki burada öğreneceklerimin sonuna geldik Boris."yavaşça silahı indirdim,zaten içinde mermi yoktu.

Ateşi kullanarak çatı katının duvarını patlattım.Benim,iki katım kadar bir delik oluştuğunda Boris sadece izliyordu.Gökyüzünü görebiliyordum ve ileriden gelen heybetli kuşu da öyle.

"Tekrar görüşeceğiz,birinci kademenin varisi."

Başını salladı."Tekrar görüşeceğiz Tomris."

Adagan,deliğin önüne geldiğinde hızlı adımlarla çıkıp üzerine doğru atladım.Derin nefesler alıp verirken dinlenmeye çalışıyordum ve büyük malikane ardımızda kalıyordu.

Adagan'a sıkıca sarıldım."Teşekkür ederim."dedim sessizce.Başımı tekrar kaldırdım.

"Beni Kaptan'a götür Adagan."

***********

Şimdi

Kılıçarslan gemide bir o tarafa bir bu tarafa yürürken Gündüz,"Dursan mı artık."diyerek hayıflandı.

Kılıçarslan kısa bir an durup Gündüz'e baktı,bir şey söyleyecek gibi oldu ama devam etti.Bu olay son bir saattir en az otuz kez gerçekleşmişti.

Berkay,"Ben içeriye girip savaşma hayalleri kurmuştum."diye sitem ederken Kılıçarslan öfkeyle ona döndü.,"Yani,tabiki Kaptanım daha iyi bilir."dedi Berkay toparlamaya çalışarak.

"Kılıç,"deid Gündüz bir kere daha.Kılıçarslan bu sefer durdu,"Ne var Gündüz ne var?Şu ateş muhafızına nasıl bir güven duyuyorsunuz anlamıyorum ki,belki de çoktan diğer adamlarla beraber kaçıp gitti."

"Kılıç,"dedi Gündüz bir kere daha şaşkın bir sesle.Kılıçarslan'ın arkasına bakıyordu.

Kılıç bir kere daha sinirle,"Ne var,anlatıyorum ya işte!"diyerek çıkıştı.

Tam bu sırada Çağrı,"Şu yüksek ateşi Alaz mı çıkarıyor?"diye sordu.

Kılıçarslan ciddileşerek arkasına döndüğünde gökyüzüne yükselen heybetli bir ateş gördü.Diğerleri şaşkınlıkla bakarken Güntek ulumaya başladı.Kılıçarslan'ın hemen yanındayken Gencay,"Demekki yapabiliyormuş."dedi.

Her biri gemiden inmeye başladı.En sonunda gemide sadece Kılıçarslan ve Gündüz kaldı.Gündüz,şaşkınlıkla Kılıçarslan'a bakarken,Kılıçarslan'ın sert yüz ifadesi yumuşadı ve tebessüm aldı yüzünü hemen ardından kaşlarını kaldırdı.

Ve hatta Gündüz'ün inanamayacağı bir kahkaha savurdu gökyüzüne.

Gündüz,"Ne o,çok mu sevindin Alaz için?"diye sordu.

Kılıçarslan başını olumsuz anlamda salladı."Saçmalama Gündüz,bu Alaz'ın ateşi değil."dedi.Keyfi iyice yerine gelirken kahkaha atmaya devam etti.

"Bu,benim biricik Toprak Muhafızı'mın ateşi."

***********

Tomris

Alaz'ın gözleri şaşkınlıkla bana dönerken Çakır sertçe bakmaya başlamıştı,"Sen,nasıl kurtuldun?"diye sordu.

Başımı yana yatırdım."Ama bak sürprizi bozdun şu anda,neden bildiğini gösteriyorsun ben seni sonradan bulacaktım."

Çakır öfkeyle Alaz'a baktı."Hatalarının bedelini kurtarmaya mı geldin?"

Göz devirdim."Ne kadar sıkıcı adamlar olmaya başladınız.Hepiniz aynı şeyleri söylüyorsunuz,bıktım ama artık."diyerek üzerine yürüdüğümde kılıcımı kılıcıyla tuttu.

"Git buradan Tomris,birinci kademe biriyle savaşmak istemiyorum."

Kahkaha attım."Niye canım benim yemiyor mu?"

Güldü."Şimdi kurtulmuş olabilirsin ama emin ol senin adına alınan kararların sonuncusu değil bu."

"Hadi be,başka ne planların var sayın Ateş Muhafızı,"Kara'ya çevirdim bakışlarımı,"yoksa eski ateş muhafızları mı demeliyim?"

Çakır,hırsla kılıç darbelerini esirgemezken,"Artık ateş muhafızları diye bir birlikten söz edemediğimize göre ölmemeniz için hiçbir neden yok."

Alaz,zorlukla ayaklandı.Çakır ile savaşmak istiyordum lakin üzerimden çok ağır şeyler geçmişti.Ne kadar yansıtmasam da gücüm kalmamıştı.

Tam bu sırada omzuma bir omuz değdi ve Çakır'ın önünden çekilirken Berkay ile karşı karşıya kaldılar.

"Berkay,"dedim şaşkınlıkla.Gülümsedi bir yandan savaşmaya devam ederek."Varlığın sinir bozucu ama yokluğun daha sinir bozucu Tomris."dedi gülerek.

"Çok komiksin gerçekten."dedim.

Ağaçların arasından Kıvanç çıktı."Öldürme Berkay,sadece yarala,hikaye onun elinde."

"Hikaye ateş muhafızlarının elinde mi?"diye sorduğumda Kıvanç başını olumlu anlamda salladı."Uzun hikaye Tomris."

Başımı salladım.Alaz'ın yanına ilerleyip üzerini silkeledim."İyi misin,sana bir şey yapmadı ya?"

"İyiyim Tomris,sağol."dedi.

Çağrı ormanın arasından çıkageldi.Beni görünce gülümsedi."Sen de haklısın tabi kaçırılmanın kısası makbul,"kulağıma yaklaştı,"Kaptan sen gittiğinden beri çok beter bir durumda."

Güldüm.Gözlerim Kara'ya döndü.Hiçbir şey yapmıyordu.Bileklerini avucumu kaldırıp yavaşça sıktım ve bileklerini ateş ile sardım.Yine de o bir rehineydi.

"Neden hiçbir şey yapmıyorsun?"

Sessizce gözlerime baktı."Savaşmaya değer bir şeyler göremiyorum."dedi.

Berkay hala Çakır ile savaşırken ikisi de yorulmuyordu.Berkay,o kadar güçlüydü ki karşısındaki büyülü olsa dahi karşı koyabiliyor ve fırsat tanımıyordu.

"Yorgun görünüyorsun."dedi ardımdan gelen ses.

Başımı çevirdiğimde Gündüz ile göz göze geldim.Kollarını iki yana açtığında gülümseyerek yanına gittim ve sarıldım.

"Senin için çok endişelendim."dedi içten bir selse.

Başımı salladım.Berkay,"Sabaha kadar bu adamla kılıç savurayım siz de Tomris il ilgilenin tamam mı?"diyerek hayıflandı.

Çakır,"Sabaha kadar ilgilenmene gerek kalmayacak,"diyerek gülümsedi ve geriye çekilip aniden dumana dönüştü.

Peşinden gidecekken Gündüz bileğimi tuttu."Bırak,adadan çıkamaz,Gencay her tarafa duman kapanları yerleştirdi."

"Nasıl?"

Kıvanç,"Davullara vurulduğunda,"büyük bir ses geldi,"tıpkı bunun gibi.Havaya titreşim bırakıyorlar ve dumanla birilerinin çıkmasını engelliyorlar.Adanın dört cephesinde de davullar var."

"Sandığımdan daha zekisiniz aptal korsanlar."dedim gülerek.

Kıvanç,"Bu övgüyü hak edecek ne yaptık beyler?"dediğinde hepsi güldü.

Gündüz,kolumu omzuna aldı."Gerçekten ayakta zor duruyor gibisin."dedi.

"Bu kadar belli oluyor mu?"

Başını olumsuz anlamda salladı."Ben anlıyorum."dedi.

Çağrı,"Limanda ortaya çıkacak,Kaptan orada."diyerke yürümeye başladığında biz de onun peşinden ilerlemeye başladık.

Limana geldiğimizde ise ardımızda büyük malikane,önümdeki açık okyanusta ise Kayıp Zamanlar Gemisi duruyordu.

Gözlerim Kılıçarslan'ı araraken bana doğru koşan Güntek'i gördüm.Yere eğilirken üzerime atlamasıyla yıkıldım.İyi miyim diye bakıyordu doğrulurken her yanımı kontrol ediyor ve kokluyordu.

"Buradayım,"dedi sevinçle,"geldim."

Mırıltılar çıkardı.Ondan kısa süre ayrılmak bile bir parçamın eksilmesi demekti.

"Buradayım Güntek."

Çakır'ın dumanı yavaşça yeryüzüne indi.Çıkamamasına şaşırmıştı.Gözlerinde kapana kısılmışlık vardı.

"Beni buradan çıkarmasanız bile hikayenin yerini öğrenemeyeceksiniz."dedi.

Göz devirdim."İstersem zihnini okurum Çakır,fazla iddialı konuşuyorsun."

"Zihnimde olmayanı okuyarak öğrenemezsin."

Kaşlarımı kaldırdım.Düşündüğüm şeyi yapmıştı.Hikayeyi dumana verip o,tekrar bulmak isteyene kadar bilmediği bir yere saklamıştı.

"Evet,"dedi gülerek,"aynen tahmin ettiğin gibi."

Berkay,"Elimizde fazla dayanamazsın er ya da geç konuşursun."dedi kendinden oldukça emin bir sesle.

Geriye iki adım attı Çakır.Tam bu sırada Gencay,omzundaki Terminus ile buraya gelmeye başladı.Beni görünce adımlarını hızlandırıp hiç beklemediğim bir anda sarıldığında tepki veremedim.

Geri çekildi,"Tomris,senin için çok endişelendim,iyisin değil mi?"

Başımı yavaşça olumlu anlamda sallarken omzumu sıvazladı.

Kayıp zamanlar gemisi başlı başına büyülüydü ama onu bu kadar güçlü yapan ve kendine çeken tek şey bu değildi.Kayıp zamanlar gemisinin mürettebatı başlı başına kocaman bir bağ ve güç demekti.

Ardımdan bir ses,"Bu gemi böyledir işte,bir kere kabul gördüysen artık ailedensindir demektir."

Dündar yanıma geldiğinde ona gülümsedim."Hoşgeldin Tomris."

"Hoşbuldum kahin efendi."

Çakır,son kozunu oynayarak ateşi harekete geçirdiğinde ise kısa sürede durakaldı.Çünkü hemen ardından yükselen,büyük dalgalar gözünü korkutmaya yetti.

Kaptan Kılıçarslan hemen arkasında duruyordu ve ciddiyetle işini yapıyordu.İster istemez gözlerimde oluşan hayranlığı, gizlemeye çalıştım.Fakat elde değildi.Kaptan Kılıçarslan güçlüydü,üstüne üstlük bunu kanıtlama çabası içerisinde gerçekleştirmiyordu.

O,her duygusuyla,her hareketiyle ve en çok da ruhu ile vardı.

Kara,elindeki kelepçeye rağmen Çakır'ın yanına ilerledi.Çakır'a yardım edeceğini düşündüm fakat öyle bir durum söz konusu değildi.Yalnızca gözlerine bakıyordu,ikna etmek ister gibi.

Ve ilk defa bir ateş muhafızının gözlerinde hırs yoktu,kibir uzaktı.Pişmanlık yatıyordu derinlerde.Çakır ise öfkeyle onun üzerine gitmeye başladı.

Tam bu sırada Alaz,"Hayır,"diyerek yanlarına koştu.Gündüz onu durdurmaya çalışsa dahi başaramadı.İkisinin yüzü de Alaz'a döndüğünde Kara'nın gözlerinde bu defa çok daha büyük bir pişmanlık vardı.

O an anladım,en büyük pişmanlığı anılarını,ismini hatta ruhunu elinden aldığı çocuğa karşıydı.Pişmanlık duyması onu affedilebilir kılar mıydı?

Çakır,hızlı davranarak Alaz'ı boynundan tuttu ve kendien çekti.Ardından Kılıaçrslan’a döndü,"Hemen o dalgaları indirmezsen çocuk ölür!"diye bağırdı.

Kılıçarslan indirmeyecekti,devam ediyorud.Belki de Alaz'ı öldürebileceğine inanmıyordu.Lakin Çakır,belinden çıkardığı hançeri boğazına yasladığında Alaz'ın kanı yavaşça damladı.

Alaz,korkmuyordu.Tam gözlerimin içine bakıyor ve çenesini dik tutuyordu.

"Kaptan,"diye bağırdım,işine odaklanmış Kılıçarslan'a,"durdur şunu."dedim.Kılıçarslan'ın gözleri ilk defa bana döndü ve sanki bir anda değişti.Emin misin der gibi baktığında başımı salladım.

Okyanusun heybetli dalgaları yavaşça aşağıya indi."Ne isityorsun Çakır,hala ne için direniyorsun?"

"Sadece anlamak istemiyorum,"nefretle karşısındaki Alaz ve Kara'ya baktı"Ne zamandır kutsal ateşin muhafızları bu kadar düşkün ve yardıma muhtaç, direnmeye devam etsenize."

Kara bir kere daha,"Direnecek bir neden göremiyorum."dedi tüm atmosferin aksine sakinlikle.

Kılıçarslan yanlarına yaklaşıyordu."Yeter ama artık,sizin bu aile dramınızdan çok sıkıldım."dedi.

Çakır,Alaz'ın arka bacağına tekme atıp önüne düşürdü ve saçlarından tutarak geriye çekti.

"Sana son bir şans veriyorum varis,buradan çıksam da çıkmasam da seni öldüreceğim.Ya benimle olmayı kabul edersin ve kazananların tarafına geçersin ya da burada aç köpekler gibi geberip gidersin."

Alaz sessiz kalıp başını kaldırdı ve gözleri Kara'ya döndü."Üzgünüm efendim,sizinle savaşmaya değecek bir şey bulamıyorum."hemen ardından gülümsedi.

Her şey çok hızlı gerçekleşti.Kara,Alaz'ı hızla başka bir tarafa indirdi ve Çakır'ın sertçe fırlayan hançerinin önüne geldi.

"Hayır,"diyerek biraz daha ileriye koştuğumda tüm bu olanları yeni idrak ediyordum.Alaz,toprağın üzerine düşmüştü.Hançer,Kara’nın tam kalbine saplanmıştı.

Alaz,acı içinde haykırıp ayağa kalktı ve Çakır'ın üzerine saldırdı."Bunu nasıl yaparsınız?"diyerek onu ittirdiğinde Çakır da ne yaptığını yeni idrak ediyor gibiydi.

Hemen ardından ise gökyüzünde gürültülü sesler duyuldu,başımı kaldırdığımda büyük bir savaş helikopterinin üzerimizde uçtuğunu gördüm.Çakır,az önce yıllarca dostluk ettiği ateş muhafızını öldürmemiş gibi kahkaha attı.Bu,oldukça histerik bir kahkahaydı.

Geriye doğru birkaç adım atarken,"Benim için geldiler."dedi.

Yanına yaklaşırken,"Bir gün öldürmek içinde gelecekler ve o zaman bize yalvaracaksın,seni kurtarmamız için."dedim nefretle.

Uzun bir ip sarkıtıldı helikopterin altından.Çakır,ona tutunurken Kılıaçrslan ardından yaklaşıyordu.Başımı olumsuz anlamda salladım ve yorgunlukla,"Kaptan,"gözleri bana döndü.

"Alderomin askerleri ile savaşacak gücümüz yok,bırak gitsin sonra icabına bakarız."deidm.

Kılıçarslan şaşırsa da başıyla onay verdi,"Sen nasıl istersen Toprak Muhafızı."ardından gülümsedi.

Çakır,gökyüzüne çıktı ve gözlerden yavaşça kayboldu.Alaz,"Tomris,o ölüyor!"diye bağırdı.

Kara'nın başı dizlerindeydi,hızla yanına koşup yere çöktüm.Kılıçarslan,"Komutan'ı çağır,Gündüz,Komutan'ı çağır."diyerek bağırdı.

Kara,zorlukla,"Çağırman bir şeyi ifade etmez Kaptan,kalbimin en ağır hissettiği günde durması benim gibi bir adam için fazla iyi bir ödül."dedi.

"Öyle bir şey olmayacak efendim,"derken Alaz'ın gözlerinden yaşlar döküldü,"gemide sizin için bir şey vardır,Kaptan!"

Kılıçarslan,sessizce Alaz’a baktı.Alaz,yardım alamayacağını fark edince önüne döndü.

Kara son nefeslerini alıyor gibiydi.Ağır bir edayla gözlerini Alaz'a çevirdi."Sana büyük bir özür borcum var,"Alaz başın olumsuz anlamda salladı.

"Beni affetmeni bekleyemem ama hak ettiğin özrü vermem gerekir."

"Böyle konuşmayın efendim şimdi ölmeyeceksiniz."

Kara,yalnızca gülümsedi ve gözünden bir damla yaş düştü.

"Senden özür dilerim."dedi ve fısıltıdan farksız çıkan sesi derin nefesleri tarafından bastırıldı.

Alaz'ın gözyaşları hiç durmuyordu."Siz benim sahip olduğum tek ebeveynsiniz."sesi,adeta küçük bir erkek çocuğu gibi çıkıyordu.

Kara,başını iki yana salladı."Buna hakkım var mı bilmiyorum ama sana son bir vasiyetim var evlat."

Tam bu sırada omzumda bir el hissettim.Başımı yavaşça kaldırdığımda omzumun hemen üsütnde Komutan Barbaros'u gördüm.

"Alaz,"dedi Kara zorlukla,"sana yazılanla yaşama,yaşamak istediğin gibi yaşa.Kalbin,doğru için çarpıyorsa onu seç,şartların önemi olmasın.Malikanenin içinde,benim odamda ailen hakkında bilgiler var.Eğer ölmemişlerse git ve onları bul oğlum."

Bu defa Kara,gözlerini bana çevirdi.Hemen ardından da arkamda duran Komutan'a."Beni affedebilecek misin,"gülümsedi,"Korsan Barbaros."

Komutan da ona manidar bir gülümseme sundu ve iki adımda yanına gidip Alaz'ın yanına oturdu,"Seni affedemem Kara,"derin bir nefes alıp başını kaldırdı ve okyanusa baktı tam bu sırada onun da gözlerinin dolduğuna yemin edebilirdim."Ama dostluğumuzu affedebilirim."

Kara usulca gülümsedi."Teşekkür ederim."

Ve Ateş Muhafızı son nefeslerini gözlerimizin önünde aldı.Herşey bittiğinde ve onun için zaman kaybolduğunda ise gözleri hala açıktı ama ruhu orada değildi.

Alaz,başını göğsüne yaslayıp hıçkırarak ağlamaya başladığında,hafif atıştıran yağmurun arasında sesi yankılandı.Yavaşça ona yaklaştım ve başlarda çekingen de olsa sarılmayı başardım.Yüzü göğsümdeyken ağlaması şiddetli bir hal alıyordu."Tamam,geçti."

Başını iki yana salladı,"Tomris ben,"hıçkırarak ağlıyordu,"kimseyi tanımıyorum,şimdi ne yapacağım?"

Hemen arkasına Gencay geldi ve yavaşça sırtını sıvazladı."Tanıyacaksın."dedi sakinleştirmek ister gibi.Kılıçarslan'ın gözlerinde ise hiçbir duygu yoktu.Sert çehresinin içinde düşünceli bakışları yansıyordu kahverengilerime.

Komutan ayağa kalktı.Göğsü sıkışıyormuş gibi zor bir nefes aldı."Onu görmmemiz gerekiyor."dedi.

Gündüz başını olumlu anlamda salladı.Kara'yı alıp ormanın içine götürürlerken geride sadece Alaz,ben ve Kılıçarslan kalmıştık.

Yüzünü geriye doğru çekti."Tomris ben şimdi ne yapacağım?"

"Bilmiyorum."dedim gülümseyerek.Yaş akıtan gözlerim Kılıçarslan'ın beni dikkatle izleyen gözlerine gitti."Ama son zamanlarda öğrendiğim bir şey varsa,o da her durumda her şeyi bilemeyeceğimdir.Bazen kendimizi dalgalara bırakmamız gerekiyor olabilir."sesim fısıltıdan farksızdı.

Kılıçarslan gülümsedi,içim ısındı sanki.Alaz,zorlukla ayağa kalkarken Kılıçarslan'dan güç aldı.Ben de peşine doğrulduğumda,"Onun mezarını görmek istiyorum."dedi,"en azından bunu bileyim."

"Elbette."dedim gülümseyerek.

Alaz yürümeye başladığında,bir adım daha attım.Dengem sarsıldığında Kılıçarslan yavaşça koluyla belimi sardı."İyi görünmüyorsun."dedi endişeli bir sesle.

Başımı salladım.Omuzlarını dikleştirmeye çalışarak yürüyen Alaz'a baktım."Bunun şimdilik bir önemi yok."gülümsedim.

"Nasıl çıktın oradan?"

"Kurtarılmayı bekleyeceğimi mi düşündün?"

Kılıç gülerek başını iki yana salladı.Onun desteği olmasa yürüyemeyeceğimi fark ettim.

"Haşa,senin gibi birini kimse kurtaramaz.Kaptan Kılıçarslan kim ki?"

Güldüm,derin bir nefes aldım."Sadece safi güçle savaşmıyoruz Kılıçarslan.Karşımızdakiler güç kazanmak için hileye başvuran insanlar.Boris ise bunun en kötü haline başvurmuş."

Kılıç başını olumlu anlamda salladı."Şimdi bunları düşünmeni istemiyorum,gemiye dönelim,biraz dinlen.Birkaç gün açık okyanusta oluruz izimizi bulamazlar."

"Benim için yavaşlamamalıyız."

Belimdeki kolu sıkılaştı."Kara büyüye maruz kaldın Tomris,bu bile aylarca dinlenmen için yeterli bir sebep."

Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım.Duraklayıp gözlerini gözlerime çevirdi."Lütfen,en azından benim için biraz dinlen."

Kaşlarımı kaldırdım."Senin için,evet sonsuz okyanusun güçlü kaptanı,Kaptan Kılıçarslan dinlenmemi istedi yatağımdan bile çıkmayacağım."

Güldüm.O ise bana ciddiyetle bakıyordu."Sakin ol bakalım Kaptan,"kolunu tekrar belime sarıp yürümeye devame tti,"bilirsin, ne yapıp yapmayacağınızı ben karar veririm."

Başını iki yana salladı."Ne yapacağım ben seninle?"

"Orasını da sen düşün artık ben bazı şeyleri dalgalar bırakmaya başladım baksana."

"Ben zaten dalganın kendisiyim Toprak Muhafızı."

"Sende bir karar ver canım,Kaptan mısın dalga mısın?"ben gülerken yüzünü buruşturdu."Tomris."dedi uyarıcı bir sesle.

"Kaptan."dedim içtenlikle.Afallayarak durdu kısa süre.Sonra yoluna devam etti."Sana da iki Kaptan diyoruz aklın başından gidiyor."

"Senden duymak aklımı başımdan alıyordur belki."oldukça ciddi söylediği bu cümle karşısında tepki vermedim.Yolumu yürümeye devam ettim.Lakin belimdeki elleri,yanımda güven veren hissi.Kaptan Kılıçarslan git gide bünyemi esir alıyordu.

Gittiğimizde Kra'nın cesedinin üzerine toprak atıyorlardı.Alaz,sakinleşmiş gibi görünse de sessiz ve derin bakışlarla bakıyordu karşısındaki mezara.

Ne demekti kendini hiç bilmemek?Ne demekti sana bunu yapsa dahi bildiğin tek kişi olduğu için birine bağlanmak?Kin güdemeyecek kadar bilmiyordu öncesini ve karşısındakini.

Fakat fark ettiğim bir şey vardı.Kara,Çakır'dan farklı olarak Alaz'a bambaşka bir gözle bakıyordu.Gözlerinde gördüğüm şefkat miydi,yoksa mahcubiyet mi,bunu ayırt etmekte zorlandım.

Başımı Kılıçarslan'ın omzuna yasladım çünkü başım,yoğun bir şekilde ağrımaya dveam ediyordu.Ve yalnızca tanıdığı yegane kişilerden birine veda eden Alaz'ı seyrettim.

Günler,onun için aynı geçmeyecekti.Çünkü artık derin bir hüzün duyabiliyordu.En azından bu kadar ona ait bir duyguya sahipti.Tamamen bir bilinmezliğin içerisinde değildi.

Ve ben,karşımda duran bu çocuğun masumiyetini,derin düşüncelerini gün geçtikçe çok daha anlamlı buluyor yanında olmak için çabalamak istiyordum.

Bu duygumun sebebinin ise çocuk Tomris'in mahcubiyeti mi,yoksa büyük bir şefkat mi olduğunu bilmiyordum.

*****************

Yazılı kaynaklar her zaman en güvenilir olanlarıdır.Bu yüzden bir gün hafızanız sizden uzaklara gitse bile yazılara güvenebilirsiniz.

Önümdeki deftere birkaç not düşerken dinlenmeye çalışıyordum.Zihnimdeki sesleri susturmak işiyordum.Kara büyüye maruz kaldığımdan beri başımın ağrısı hiç dinmiyordu.Midem sürekli bulanıyordu.

Gündüz,kısa süre revirde bir şeyim olup olmadığına bakmıştı.Hala bir şey yememiştim,midem izin vermiyor gibiyi.

Dışarıdan yağmur sesleri gelirken,Güntek,başını karnıma yasladığında bende arkamdaki yastığa yaslandım."Biraz uyuyalım mı Güntek?"

Midem guruldadığında kulakları oynadı ve başını kaldırdı."Galiba bir şeyler yemem gerekiyor."

Fakat kolumu bile zor kaldırıyordum.Hava serinlediği için şömineyi yakmıştım.Yatağım,şömineye uzak olduğu için ne çok sıcak ne de soğuktu.Yorganı biraz daha üzerime çektim.

"Sanki hiç gücüm yok."

Güntek mırıldandı.Ondan güç almak istedim ama ben yorgun olduğum için o da yorgundu.

"Düşünmek istemiyorum,sadece uyumak istiyorum."

Kapımın tıklanması ile Güntek'in başı kalktı.Doğrulurken,"Gir."dedim.Üstün bir sakinlikle kapıyı arayan kişinin elindeki tepsiyle bana bakan Kılıçarslan olmasını beklemiyordum.

Sakince gelirken ardındaki kapıyı kapattı."Kaptan?"dedim şaşkınlıkla.Kaptan dediğim an düşünceli bakışları dağıldı ve gülümsedi."Söyle Toprak Muhafızı."

Odadaki sehpanın üzerine ahşap tepsiyi bıraktı ve sehpayı da yatağın yanına getirdi.

"Neden böyle bir şey yapıyorsun?"

"Hiçbir şey yemedin Tomris.Bu şekilde nasıl uyumayı bekliyorsun?"

"Herhalde yemek yemek istediğimde bunu kendim yapabilirim."dedim.

Göz devirdi."Tamam Toprak muhafızı seninle inatlaşmayacağım,"kısa bir an durdu.Ona kaşımı kaldırarak baktım,"ama yapamazmışsın demekki."

Dayanamayıp inatlaştığında ufak bir kahkaha attım."Sen bana dayanamazsın Kılıçarslan."

Başını salladı sakince.Kısa süren sessizliği bozan Güntek'in kucağımdan kalkmasıydı.

"Yemeği bıraktın,git hadi."dedim hızla.

Başını olumsuz anlamda salladı."Çağrı ile konuştum sana okyanus annenin çorbasından yapıp yapamayacağını sordum.Gündüz tarif konusund yardımı oldu."

Güldüm."Çağrı bana imkansız çorbası mı yaptı?"

Başını olumlu anlamda salladı."Gündüz,albümlerin arasından bulmuş.Okyanus annen yazılı bir şekilde tarifi vermiş."

"Nereden akıllarına gelmiş?"

Gözlerini kısacık kaçırdı.Sonra da gülümsedi."Ben söyledim.Seveceğini düşündüm."

Kalbimin üzerinde titrek bir rüzgar esti sanki."Teşekkür ederim Kaptan."dedim kinayeli bir sesle.

"Ama yediğini görmeden gitmem."dedi hızla.

"Tamam yiyeceğim,çocuk muyum ben?"

"Dündar dedi ki kar abüyü mideni bulandırdığı için yemiyormuşsun.Sana bir şişe de su getirdim.Yemezsen geçmezmiş."

"Ne böyle bu,mürettebatına mı danışıyorsun?"

Başını olumlu anlamda salladı."Hepsi farklı farklı konularda iyi Tomris.Onlar benim yol arkadaşlarım sadece mürettebatım değiller."

"Bunu onlara da söylüyor musun Kaptan?"

Başını hızla olumsuz anlamda salladı."Asla,o salakları şımartamam."

Kahkaha attım.Kılıçarslan,"Hadi çorbanı iç,senin için et de pişirtiyorum gücünü toplaman gerekir."

Çorbaya uzun uzun baktım.Bu,en sevdiğim çorbaydı ama şimdi midem o kadar bulanıyordu ki onu bile yiyemeyecektim.

Kılıçarslan'a dönüp,"Tamam yiyeceğim ben git sen."dedim.

Başını olumsuz anlamda salladı."Yemezsen ben yediririm."

"Saçmalama Kaptan!"

Midemden gelen sıvı ile beraber hızla yorganı üzerimden attım ve lavaboya ilerledim.Kılıçarslan arkamda kalırken içi boş olan midemdekileri de çıkarmaya başladım.

Zorlukla ayaklanıp yüzümü yıkarken lavabonun kapısı tıklandı."İyi misin Tomris?"dedi Kılıçarslan endişeyle.

"İyiyim."dedim yorgunlukla.

Çıktığımda ise yavaş adımlarla kendimi yatağa bıraktım.Cenin pozisyonuna gelip yastığı kendime çektiğimde Kılıçarslan'ın belden yukarısını göremiyordum.Gözlerimi hafifçe yukarıya kaldırdığımda kollarını önünde birleştirdiğini gördüm.

"Ne bakıyorsun Kaptan,git dedim sana bir kere."

"İç o çorbayı."dedi oldukça otoriter bir sesle.

Başımı kaldırdım,"İçmezsem ne olur?"diye sordum inatla.

"Çocuk gibi benimle çorba içmemek için mi inatlaşıyorsun?"

Başımı olumlu anlamda salladım."Kusura bakmayın beyefendi taze bir kara büyüye maruz kaldım."

"İşte bu yüzden yemelisin."dedi tepsiyi düzelterek.

Yaklaşık beş dakika boyunca ikimiz de inatla birbirimize bakıyorduk.Kimse gözlerini kaçırmıyordu ve adeta sessizce savaşıyorduk.

İstesem de istemesem de yenilecek gibiydim.

"Sen şimdi gitmeyecek misin buradan?"

Başını olumsuz anlamda salladı.Doğruldum,oturur pozisyona geldim."Yiyeceğim,git artık."

Başını olumsuz anlamda salladı ve bu defa yatağa,hemen yanıma oturdu.Sehpayı kendime yaklaştırdım.

"Sana sınırlarım olduğunu söylemiştim Kaptan."

"Ben de sana sınırlara inanmadığımı söylemiştim."kaşlarını kaldırarak çorbaya baktı.

Kaşığı elime alıp biraz karıştırdım.Uzun bir süre baktıktan sonra Kılıçarslan bıkkın bir nefes verdi.Eğilip,ekmeği parçalamaya ve çorbaya atmaya başladı.

Ardından elimdeki kaşığı aldı ve bana ters bakışlar attı.Biraz karıştırdıktan sonra hafifçe üfledi ve ağzıma doğru getirdi."Saçmalıyorsun şu an."dedim sinirle.

"O halde sana yeni bir bilgi Tomris,"kaşığı ağzıma dayadığında zorlukla açtım ve sıcak çorbayı kabul ettim,o ise sözüne devam etti,"bazen kendimizi dalgalara bırakıyorsak bazen de saçmalayabiliriz."

Hafifçe çiğneyip yuttuğumda boğazım yanmıştı biraz.Sesi bir anda değişti,"Sıcak mı?"diye sordu.

"Fazla değil."

Başını salladı ve bir kaşık daha aldı.Bu sefer biraz daha üfleyip bana uzattı.Çiğneyip zorla yuttuğumda midem yine bulanmaya başladı.

"Yemek istemiyorum,"dedim bu sefer yalvarır tonla.Başını olumsuz anlamda salladı ve bardağa su doldurdu."Biraz su iç."dedi.

Bardağı elinden alıp birkaç yudum aldım.Daha sonra kaşığı ağzıma yaklaştırdı ve mecburen kabul ettim.Normal şartlarda olsa şu an bu yemeği yemek benim için çok zor olurdu.Bundan emindim.

Ama karşımda,bana dikkatle bakan gözleri düşüncelerimin önüne geçiyor,bariyerlerimi eziyordu.

"İki kaşık sonra bırakırım."

"Tomris,"dedi uyarır tonla,"hepsi bitecek.Sonra da biraz kırmızı et yiyeceksin."

Bir iki kaşığı daha o yedirdikten sonra midem alışıyordu."Ben yerim,ver artık şu kaşığı."

Hırsla elime alıp çorbaya daldırdım ve ağzıma götürdüm.Onun yaptığı gibi üflemediğim için ağzım hafifçe yandı ve zor yuttum.

Kılıçarslan suyu bana uzatırken sırıtıyordu."Komik mi,aptal Korsan!"

"Komik,"yüzüme yaklaştı,"Toprak Muhafızı!"

Son kaşıkları da yavaşça yediğimde memnuniyetle gülümsedi.Yatağa tekrar uzanmaya yeltendiğimde omuzlarımdan tuttu."Et de yiyeceksin."

"Yeter artık Kılıç."

Başını olumsuz anlamda salladı."Sabaha kadar başında beklememi istemiyorsan sessizce otur,birazdan getirirler."

Derin bir of çektim.Kısa süren sessizliği bozan Kılıçarslan oldu.

"Tomris,"başımı kaldırıp onun okyanusuna baktım,"sen büyüye maruz kalırken,ne oldu sana?"

"Boğuldum."derken sesim ciddileşmişti.Sanki o anı tekrar yaşıyordum.Uzun bir süre rüyalarımın da beni boğacağına emindim.

"Adımı söylüyordun,birilerine seslenmeye çalışıyordun."dedi düşünceli bir sesle.

Başımı olumlu anlamda salladım."Tıpkı korktuğum gibiydi,kimse yoktu yanımda.Hayır,yalnızlıktan korkmuyorum ama bu başkaydı.Bilinmezlik hakimdi ve gemideydim.Hiçbiriniz yoktunuz sadece ben vardım.Gemi,alabora oluyordu.Okyanusa düşüyordum.Dibe sürüklenirken büyük bir yaratık da üzerime geliyordu.Tıpkı korktuğum gibiydi Kaptan,mavilikler beni boğuyordu."

Gözlerinin en derinine,özgür mavilerle baktı.Yüzü ile yüzüm arasında birkaç santim vardı.

"Ben burada olduğum sürece,mavilikler sana zarar vermeyecek Tomris,söz veriyorum."

************

Naberrrr

 

Umarım beğenmişsinizdir yorum ve oyları unutmayınn.

 

Genç Barbaros beye de öldük bittik bu bölüm.

 

Nasıl gidiyor?

 

En sevdiğiniz karakter?

 

Kız kardeşim kaptan ve tomris'in arasının olup olmadığını sordu bende daha değil dedim.Hala yazmadın mı yeter artık çok sıkıcı dedi.DŞWEDULGEŞIKQD

 

yavaş olan şeyler güzeldir arkadaşlar ŞQIHBFEWQ

 

Sizi çok seviyorum her zaman bana ulaşabilir soru sorabilirsiniz hatta bunu yapın çünkü çok mutlu oluyorum.

 

Bölümler yüksek ihtimalle yine beş yüz okumada bir gelecek şu an altı bin doluk.

 

İyiki varsınız,çok öpüyorum hepinizi.

 

Bölüm : 06.09.2025 17:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...